Doğal Afet Sonrası Lojistiğin Genel Durumu

6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş ve Hatay merkezli iki büyük deprem meydana geldi. Yaşanan depremler Türkiye’de 10 ili etkisi altına alan bir doğal afet yaşattı. Yüz binlerce insanın evsiz kaldığı depremin etkilerini ise halen tüm ülke üzerinde hissediliyor. Artçı sarsıntıların etkisini göstermeye devam ettiği deprem bölgesi için 2023 yılının en büyü doğal afeti diyebiliriz. Kahramanmaraş depremi sonrasında ise etkilenen sektörlere baktığımızda lojistik, üst sıralarda yer alıyor. Tüm Türkiye’nin yardım için seferber olduğu doğal afette deprem bölgelerine yardım gönderimleri kara, deniz ve havayolu ile sağlanmaya devam ediyor. Peki deprem lojistik sektörünü nasıl etkiliyor ?

Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerin lojistik sektörü üzerinde önemli bir etkisi oldu. Büyük yollar, köprüler ve demiryolu ağları depremden zarar gördü ve malların, insanların ve hizmetlerin hareketi olumsuz yönde etkiliyor. Deprem nedeniyle bozulan lojistik ağları, Kahramanmaraş ekonomisi üzerinde kalıcı bir etki yaratıyor. Birçok işletme, mallarını müşterilerine ulaştıramadığı için faaliyetlerine devam edemiyor. Buna ek olarak, altyapının tahrip olması, ürün fiyatlarının yükselmesine neden oluyor ve yerel ekonomi genelinde bir dalgalanma etkisi yaratıyor. Uzun yıllardır lojistik alanında hizmet veren BATI Innovative Logistics Uluslararası Satış ve Likitten Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Kaan Aydın, doğal afet sonrası sektör üzerine yaptığı değerlendirmesinde kritik noktalara dikkatleri çekiyor. Aydın, büyük çapta meydana gelen doğal afetlerin ardından ilk olarak yaşadığı ve etkisi altına aldığı bölgeye ikinci olarak ise sektör üzerinde bırakacağı etkilere odaklanılması gerektiğini dile getiriyor.

Deprem Sonrası Genel Durum 

Afetler insanların hayatlarını ve mallarını yok eden, hayatta kalmayı başaran insanlara da büyük acılar yaşatan olaylardır. BATI Innovative Logistics Uluslararası Satış ve Likitten Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Kaan Aydın’a göre, Afet Lojistiği tam bu noktada önem kazanıyor. “Afet lojistiği, zarar görmüş insanların ihtiyaçlarını giderebilmek amacıyla malların, eşyaların ve ilgili bilginin ilk üretim noktasından son tüketim noktasına kadar verimli ve maliyet etkin bir şekilde akışı, depolanması, planlanması, uygulanması ve kontrolü olarak tarif edilmektedir” açıklamasında bulunan Kaan Aydın, afet lojistiğinin aşamalarını afet öncesi hazırlık, afet müdahale süreci ve müdahale sonrası lojistik faaliyetler şeklinde sıralıyor.

Yaralarımızı Nasıl Saracağız ?

Yüzlerce kişi hayatını kaybederken, binlercesi yaralandı. 80.000’den fazla bina yıkıldı ve yüz binlerce insan evsiz kaldı. Yollar, köprüler, elektrik hatları gibi altyapılar ağır hasar gördü, telekomünikasyon ve su da dahil olmak üzere birçok temel hizmet olumsuz yönde etkilendi. Etkilenen iller, yeniden inşa edilmek için hükümetten, uluslararası kuruluşlardan ve özel bağışçılardan gelen yardımlara ihtiyaç duyuyor. Yaşanılan doğal afeti ve lojistik sektörüne etkisini değerlendiren BATI Innovative Logistics Uluslararası Satış ve Likitten Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Kaan Aydın, “BATI Group olarak gerek lojistik ağı desteği gerekse şirket çalışanlarımızın katkılarıyla biz de yardımlarımızı bölgeye ulaştırdık” açıklamasında bulunurken, önümüzdeki günlerde başta Kahramanmaraş ve Hatay olmak üzere depremden etkilenen tüm bölgeleri zorlu bir sürecin beklediğinin altını çiziyor. Bölgeye giden ulaşım yollarının ağır hasar görmesi, limanların önemli bir bölümünün yardım gemilerine tahsis edilmesi, deniz ve hava yolu taşımacılığına olan talebin artışı nedeniyle ulaştırılacak yardımlar ve diğer sevkiyatların aksamasına neden oluyor diyen Aydın’a göre, iyileşme sürecinin başlayabilmesi için yerel yönetimlerin ve merkezi yönetimin depremin yol açtığı zararları değerlendirmesi, ihtiyaçlara öncelik vermesi ve bunları karşılayacak kaynakları belirlemesi gerekiyor.

Almanya’dan SunExpress Öncülüğünde 450 Ton Yardım Malzemesi Getirildi

Almanya ile Türkiye arasında SunExpress öncülüğünde kurulan hava köprüsü kapsamında bugüne kadar 450 ton yardım malzemesi deprem bölgesine ulaştırıldı. ‘Birlikte Destek Oluyoruz’ inisiyatifiyle bölgeye toplam 1000 ton yardım malzemesi taşınması öngörülüyor.

Türk Hava Yolları ve Lufthansa’nın ortak kuruluşu SunExpress öncülüğünde DPD, FIEGE, time:matters, CB Customs Broker GmbH ve Lufthansa Cargo iş birliğiyle yürütülen ‘Birlikte Destek Oluyoruz’ inisiyatifi kapsamında Almanya’daki bağışçılardan toplanan 450 tondan fazla yardım malzemesi deprem bölgesine taşındı.

DPD mağazalarına teslim edilen 3 binden fazla koli, 8 kargo uçuşuyla Türkiye’ye getirildi. ‘Birlikte Destek Oluyoruz’ inisiyatifi kapsamında kurulan hava köprüsüyle gelecek birkaç hafta boyunca bölgeye ihtiyaçlar doğrultusunda toplam 1000 ton yardım malzemesi ulaştırılması planlanıyor.

‘Birlikte Destek Oluyoruz’ inisiyatifi kapsamında deprem bölgesine yapılan bireysel bağışlar Almanya’daki 7.700 DPD mağazasına teslim edilebiliyor. Bağışların lojistik koordinasyonu, FIEGE Grubu’nun lojistik merkezleri ve time:matters aracılığıyla sağlanıyor. Bağışlar, SunExpress ve Lufthansa Cargo ile haftada birkaç kez düzenlenen özel seferler ile Frankfurt’tan Antalya’ya getiriliyor ve AFAD aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine ulaştırılıyor. Bu kapsamda, Almanya’dan bireysel olarak yapılan bağışlar Türkiye’ye düzenli ve hızlı bir şekilde ulaştırılıyor.

Yaklaşık 18 Bin Kişinin Bölgeden Tahliyesini Sağladı

SunExpress, arama-kurtarma ve sağlık ekiplerini deprem bölgesine ulaştırmak ve vatandaşların tahliyesi amacıyla bugüne kadar toplam 424 özel uçuş gerçekleştirdi. Düzenlediği özel uçuşlarda yaklaşık 7.500 arama-kurtarma ve sağlık ekibini bölgeye taşıyan SunExpress, bu uçuşların dönüş seferlerinde de depremden etkilenen yaklaşık 18 bin kişinin bölgeden tahliyesini sağladı. Hava yolu, AFAD başta olmak üzere tüm resmi yetkili kuruluşlar aracılığıyla gelen 223 ton yardım malzemesini ücretsiz kargo hizmeti vererek deprem bölgesine ulaştırdı.

Deneme Süresi İçinde İstifa Eden İşçiden, Cezai Şart ve Eğitim Gideri İstenebilir mi ?

İşe alınan ve sürekli bir işte belirli veya belirsiz süreli bir iş sözleşmesi ile işe başlayan işçi ve bunu çalıştıran işveren için 4857 sayılı İş Kanunu’nda (m.15/1) “süresi en çok iki ay” olarak belirlenen bir deneme süresi öngörülmektedir. Taraflar kendi aralarında yapacakları bir anlaşma ile deneme süresini daha kısa tutabilirler; ama Kanunda yazılı sürelerin üstüne çıkamazlar. Ayrıca Kanunda belirtilen süreler “iş günü” üzerinden de hesap­lanamaz. Örneğin deneme süresi 1 Ağustos günü başlamış ise 1 Eylül günü sona erecektir. Deneme süresinin başlangıcı da iş sözleşmesinin yapıldığı gün değil, işçinin fiilen işe başladığı gündür.

Deneme süresi içinde işçi veya işveren, herhangi bir tazminat ödemek­sizin ya da süre vermeksizin sözleşmenin feshini (derhal) bildirebilirler. Bu­nun için, tarafların ayrıca herhangi bir haklı veya geçerli ve geçersiz nedene dayanmaları şart değildir[1].

Görüldüğü gibi, deneme süresine ilişkin çalışma, iş ilişkisinin bir par­çasıdır. Belirli olan süre sonunda sözleşme bozulmamış ise bu ilişki devam edecektir. Dolayısıyla, deneme süresi döneminde geçirilen çalışma süresi, iş sözleşmesine dayalı bir çalışmadır ve çalışan kimsenin, bu sözleşmeye kanu­nun bağladığı sonuçlardan yararlanması doğaldır.

Öyleyse işçinin kıdemi, deneme süresinin başladığı tarihten itibaren başlamış sayılır; yoksa iş sözleşmesi (işçinin kıdemi) deneme süresinin bittiği tarihi takip eden günden itibaren başlamaz. Bu nedenle, işçinin işe başladığı günden itibaren Türk İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukukundan doğan bü­tün hakları işlemeye başlar. Yargıtay’ın görüşü de aynı yöndedir. “Deneme süresi 4857 sayılı Yasaya göre en çok iki ay olabilir. Deneme süre­sinin uzun bir süre olarak belirlenmesi işçinin aleyhine bir durumdur. Bunun için yasa koyucu deneme süresinin üst sınırını belirlemiştir. Ancak toplu iş sözleşmeleriyle en çok dört aya kadar uzatılmasına imkân tanınmıştır. Deneme süresinin başlangıcı işçinin fiilen işe başladığı tarihtir. İşçi, iş akdinin yapıldığı tarihten sonraki bir tarihte işe başlamışsa, deneme süresinin başlangıcı sözleşme tarihi değil, işçinin fiilen çalışmaya başladığı tarih olma­lıdır. Hastalık, grev gibi iş akdini askıya alan nedenler deneme süresinin işle­mesine engel oluşturmaz.

Deneme süreli iş sözleşmesinin en önemli özelliği, tarafların deneme süresi içinde bildirim öneline uymaksızın ve tazminatsız olarak iş sözleşme­sini feshedebilmeleridir. Bunun dışında iş sözleşmesinin türünün, deneme sü­resi içinde deneme süreli iş sözleşmesi, süresinin bitiminde ise kesinleşmiş iş sözleşmesi olarak ayrılması mümkün değildir. Deneme süresi kaydını içeren başlangıçtan itibaren tek bir iş sözleşmesi söz konusudur. İleride hesaplanacak olan kıdem süresi bakımından deneme süresi de dikkate alınacaktır”.

Deneme süresi içinde işçinin hastalanması veya kazaya uğraması sonucunda bir süre işine devam edememiş olması, söz konusu sü­renin aynı miktarda uzatılmasını gerektirmez. Ancak sözleşmenin tarafları, gerek duyuyorlarsa, sözleşmeyi feshettikten sonra, deneme süreli ikinci bir sözleşme imzalayabilirler. Yargıtay’a göre de, “Deneme süresinin başlangıcı işçinin fiilen işe başladığı tarihtir. İşçi, iş akdinin yapıldığı tarihten sonraki bir tarihte işe başlamışsa, deneme süresinin başlangıcı sözleşme tarihi değil, iş­çinin fiilen çalışmaya başladığı tarih olmalıdır. Hastalık, grev gibi iş akdini askıya alan nedenler deneme süresinin işlemesine engel oluşturmaz”[2].

Deneme kaydı ilk kez işe alınan işçi için geçerlidir. Aynı işyerinde yeniden işe alınan işçi için deneme kaydı geçersizdir. Nitekim Yargıtay konuyla ilgili verdiği bir kararında, “Deneme süresi, işçi ve işverene sözleşmeden daha kolay dönme imkanı sağlamaktadır. Buradaki amaç tarafların birbirlerini tanımalarıdır. Ancak salt işçinin haklarını ortadan kaldırmak için bu yola gidilmesi halinde, yasal bir hakkın kötüye kullanılmasından söz edilir. İşverenin işyerinde yıllarca çalışmış bir işçi ile aynı işte çalışması için deneme süresi öngören yeni bir sözleşme yapması buna örnek olarak verilebilir. Yine, işverenin sürekli olarak ikişer aylık deneme süresi öngörerek işçi çalıştırması ve bunun genel bir uygulama haline getirmesi durumunda kötü niyetin varlığından söz edilebilir”[3].

Deneme süreli bir iş sözleşmesi belirsiz süreli iş sözleşmesi olabileceği gibi belirli süreli bir iş sözleşmesi de olabilir.. Belirli süreli iş sözleşmelerinde, 4857 sayılı Kanunun 15 inci maddesinde belirtilen iki aylık (TİS ile en fazla dört aylık) sürenin aşılma­ması şartıyla deneme süresi konulabilir[4].

Diğer taraftan, belirli süreli iş sözleşmesinde iki taraflı olarak kararlaştırılmış cezai şart hükmü deneme süresi içinde tarafları bağlamaz. Nitekim Yargıtay’ın görüşü de aynı yöndedir. Yargıtay, “Taraflar arasındaki 18.7.2000 tarihli hizmet sözleşmesinin 5 inci maddesinde deneme süresinin bir ay olduğu, tarafların bu süre içinde akdi bildirimsiz ve tazminatsız olarak feshedebilecekleri belirtilmiş olup, işçinin bu süre içinde istifa ederek sözleşmeyi feshettiği anlaşıldığından davacı bankanın cezai şart talebinin kabulü hatalıdır. Aynı sözleşmenin 4 üncü maddesinde her ne kadar göreve deneme süresiz başlanacağı anlamına gelmek üzere “süreli” sözcüğü çizilmişse de 5 inci maddede bu hususu açıklayan yukarda belirtilen ifadeler karşısında sözleşmenin deneme süreli olduğunun kabulü gerekir. Bu nedenle davacı bankanın talep ettiği cezai şart isteminin reddine karar vermek gerekirken kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir”[5], şeklinde karar vererek kararlaştırılmış olan cezai şart hükmünün deneme süresi içinde tarafları bağlamayacağına karar vermiştir.

Buna karşılık, deneme süresi içinde işçiye eğitim verilmiş ve belirli bir çalışma tamamlanmadan işçi istifa ederse ve eğitim giderlerinin geri alınacağı da kararlaştırılmışsa, işçinin istifası deneme süresi içinde dahi olsa, işverenin eğitim giderlerini talep hakkı doğar.

Sonuç olarak, sözleşmenin tarafları deneme süresi içinde herhangi bir tazminat ödeme yükümlülüğü olmaksızın, iş sözleşmesini feshedebilirler. Yargıtay’ın yerleşik kararına göre, belirli süreli iş sözleşmesinde iki taraflı olarak kararlaştırılmış cezai şart hükmü deneme süresi içinde tarafları bağlamaz. Buna karşılık deneme süresi içinde işçiye eğitim verilmiş ve belirli bir çalışma tamamlanmadan işçi istifa ederse ve eğitim giderlerinin geri alınacağı da kararlaştırılmışsa, işçinin istifası deneme süresi içinde dahi olsa, işverenin eğitim giderlerini talep hakkı doğar[6].

Lütfi İNCİROĞLU

[1] Y9HD.02.07.2018 T., E.2017/3173, K.2018/14254 Legalbank.

[2] Y9HD.3.6.2013 T., E.2011/17043, K.2013/16871 Legalbank.

[3] İstanbul BAM 31.HD.29.12.2017 T., E.2017/2500, K.2017/1958, ÇİL, İş Hukuku Yargıtay İlke Kararları, s.413.

[4] Y9HD.15.09.2020 T., E.2016/22178, K.2020/7846 Legalbank.

[5] Y9HD.25.02.2004 T., E.2003/13060 K.20043239 Legalbank.

[6] Y9HD.26.05.2005 T., E.2004/29438 K.2005/19387 EKMEKÇİ, Ömer/YİĞİT, Esra, Bireysel İş Hukuku Dersleri, 3. Baskı, İstanbul 2021, s.79.

Deprem ve Ülkemiz Ekonomisi

Depremin Görünümü

Depremin resimlerine bakmak dahi insanı rahatsız etmektedir. Ya depremi yaşayanlar ve daha da ötesi deprem dolayısıyla hayatını kaybeden binlerce insana ne demeli ? Depremden sağ kalan insanlar ise yakınlarını mı arasın, kendi yaşamını mı sürdürsün.

Deprem bir anda insanın tüm varlıklarını ve değerlerini alıp götürüyor maalesef. Aşağıdaki deprem resimleri bu olayları anlatan görsellerdir.

 

 

 

 

Ülkemizdeki Depremzedelerin Yüz Yüze Kalacakları Ekonomik Maliyetler

Kaynak: https://www.bbc.com/turkce/articles/cz7rre57ky1o

Can kayıplarına paha biçilemeyeceği için onu bir kenara koyarsak, depremin ekonomik maliyetlerini iki boyutta değerlendirmek mümkün olabilir.

Birincisi depremde yaşadığı şehri, iş olanaklarını, evini, barkını, ailesini yitiren depremzedelerin katlanacakları bedel. Bu insanlarımız maalesef ekonomik olarak çok talihsiz bir zamanda bu zorluklarla yüzleşiyorlar.

Türk-İş yüksek enflasyonun sonucu 30 Ocak itibarıyla yoksulluk sınırını 29 bin 875 TL olarak hesapladı. Asgari ücret 8 bin 506 TL. Açlık sınırı ise 8 bin 865 TL. Tüketici Hakları Derneği, Ekim 2022 itibarıyla tüketicilerin yüzde 56’sının açlık sınırı altında yaşadığını açıklamıştı.

İşte depremler bu ağır şartlarda meydana geldi.

Bölgede, yaşamını kaybetmese de, yaşam boyu yaptığı sınırlı birikimlerini bir gecede kaybeden talihsiz vatandaşlarımızın içinde bulundukları yıkımı tahayyül edebilmek güç, rakama dökmek ise imkansız.

Yerle bir olan bölgenin yeniden yaşanır hale gelmesi, iş yerlerinin çalışmaya başlaması, kaybolan servetlerin tekrar oluşması şüphesiz zaman alacak.

Genel Ekonomik Maliyetler

Depremlerin yarattığı hasarın tespitine dair eldeki bilgiler sürekli güncellendiği için bu maliyetleri hesaplamak kolay değil. Ancak kaba hesaplarla genel bir fikir edinmeye çalışıyoruz.

Depremlerin genel maliyetlerini iki kaleme ayırabiliriz.

Birinci kalem; hasar gören binaların, şehirlerin yeniden inşasının getireceği maliyet. İkinci kalem ise depremlerde kaybolan üretim kapasitesinin getireceği maliyet olacak.

Birinci kalemde 17 Şubat itibarıyla yıkık ya da ağır hasar gördüğü tespit edilen yaklaşık 333 bin konut sayısını baz alırsak bu hanelerin salt yeniden inşası kabaca 20 milyar dolar civarında bir kaynak gerektirebilir.

Şayet yerleşim merkezleri fay hattından uzak bölgelere taşınırsa hem konut sayısı ciddi şekilde artacak hem de ilave altyapı harcamaları devreye girecektir.

Burada bir parantez açıp uzmanların uyarılarına dikkat çekmek, şehirlerimiz yeniden kurulurken acele etmeden bilim insanlarımızın tavsiyelerine uygun hareket etmemiz gerektiğini vurgulamak isterim. Depremde evleri hasar görmüş yaklaşık 1 milyon kişinin bir yıl barınma ve yaşama ihtiyacı için 3-5 milyar dolar, yeniden yapılacak konutlar için de asgari 20 milyar dolar olacak şekilde kısa vadeli acil ihtiyaçlar için yaklaşık 25 milyar dolarlık bir maliyet öngörebiliriz.

İkinci kalemde ekonomi genelinde üretimdeki aksamayı göz önünde bulundurmamız gerekiyor.

Deprem felaketine maruz kalan ve 13,5 milyondan fazla bir nüfusu kapsayan bölge, ekonomik pastadan nasibini alamamış bir coğrafya. Bölgesel GSYH dağılımına ait son TÜİK verilerini incelediğimizde 2021 itibarıyla bu bölgedeki şehirlerin GSYH’den aldıkları payın ağırlıklı olarak yüzde 1’in altında kaldığını üzülerek görüyoruz.

Karşılaştırma yaparsak, 1999 depremi sonrası Dünya Bankası, söz konusu depremin maliyetlerini yaklaşık 5 milyar dolar ve GSYH’nin yaklaşık yüzde 2,5’i olarak hesaplamıştı. Bu oranı bugünkü GSYH rakamlarına uyarlarsak kabaca 20 milyar dolara yakın bir tutar elde ediyoruz. Ancak 1999 depremi GSYH’nin yaklaşık yüzde 30’unu üreten bir sanayi bölgesini vurduğu için, üretime yansıyacak maliyetinin de görece daha yüksek olması muhtemel.

1999 depremi sonrası turizm gelirleri yüzde 40 azalmıştı.

Turizm gelirlerinin GSYH’nin yaklaşık yüzde 5’ine karşılık geldiğini düşünürsek, benzer bir düşüşün yaşanması durumunda sadece turizmden kaleminden birkaç puanlık ek bir maliyet yüklenmek zorunda kalabiliriz.

Bu yazı yazıldığında ölü sayısı 40 bine yaklaşırken, enkaz altında kalanlara ilişkin kesin bir rakam verilemiyordu.

Ancak durum her halükarda korkutucu boyutta. Kalplerimiz bu taşınmaz yük karşısında ağırlaştı.

Depremin Ülkemiz Ekonomisine Getireceği Yük

Özetle ele alınacak olunursa depremin ülkemiz ekonomisine getirdiği yük günler geçtikçe daha da belirgin hale gelmektedir. Manevi yanı zaten para ile asla ölçülemez bir acıdır. Bilhassa üretim, ihracat, turizm ve kaybolan işgücünün maliyeti şu an için çok net belirgin olmasa da ilerleyen günlerde bu alandaki kayıpların boyutu daha da belirginleşecektir. Deprem bölgesindeki ihracatın en fazlasını Gaziantep yapmaktaydı GAİB ve Ticaret Bakanlığı verilerine göre. Bilhassa ihracat rakamlarımızın ciddi anlamda düşüşe geçeceğini Mart ayı istatistikinde görebileceğiz.

Toplum Olarak Dask Yapma Alışkanlığımız Yok

Ülkemizdeki konutların sadece % 53’ünde DASK vardır. Kaldı ki DASK zorunlu olmasına rağmen insanlarımız hala DASK yaptırmıyorlar.

Kaynak: https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/turkiyede-konutlarin-yuzde-53unde-dask-var-41445463

Sigorta yaptırma alışkanlığımız yok. Bu sözüm sadece DASK için değil, hayatımızda gerekli diğer sigortalar için de geçerlidir. Halbuki sigorta yaptırıp hayatımızda karşılaşabileceğimiz olası riskleri sigorta şirketine devretmiş olmamız bizi daha fazla rahatlatmaz mı?

Reşat BAĞCIOĞLU

Sürdürülebilir İhracat EİB Export-Up İle Artıyor

Ege İhracatçı Birlikleri’nin genç ve kadın girişimcilere yönelik Türkiye’nin ilk ihracat odaklı ilk mentörlük programı EİB Export-Up; TurkishWIN, İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye), EMCC (European Mentoring & Coaching Council /Avrupa Yönderlik ve Koçluk Derneği), Binyaprak ve Endeavor Türkiye’nin desteğiyle ikinci dönemine başladı.  

Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, Türkiye’de KOBİ sayısının 4 milyon civarında olmasına rağmen ihracatçı sayısının 120 bin seviyesinde olduğuna dikkat çekiyor.

“Firmaların ürünlerinin yüzde 30’u yüzde 50’sini ihraç edebileceği bir bilgi birikimine ulaşması ve ihracatımızı yüksek katma değerli ürünlerle yapacak zemini oluşturmamız gerekiyor. 250 bin ihracatçı hedefimize donanımlı genç ve kadın girişimcileri ihracata dahil ederek ulaşabiliriz. Genç ve kadın girişimcilerimiz EİB Export-Up gibi programlarla ihracatta yetkin isimler haline gelecek ve onlar ihracatçı olduklarında katma değerli nitelikli ürün ihracatımız artacaktır. Bunun bir devlet politikası haline gelmesi gerekiyor. Böylelikle Türkiye’nin ortalama ihraç fiyatını 1,5 dolardan 3 dolara hızlıca çıkarabiliriz. Ortalama ihraç fiyatımızı 3 dolara taşıdığımızda mevcut ihracatımız 500 milyar dolara çıkacaktır.”

Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, EİB’nin Türkiye’de bir mentörlük programı kurgulayan ilk İhracatçı Birliği olduğunu hatırlatarak sözlerine şöyle devam etti:

“EİB Export-Up Mentörlük Programı’nın ilk döneminde yoğun bir ilgiyle karşılaştık ve çok olumlu geri bildirimler aldık. Genç ve kadın girişimcilerimiz EİB Export-Up sayesinde ilk kez ihracat gerçekleştirdi, birçok ülkeyle ticari bağlantılara imza attılar, iş yapış süreçlerini iyileştirip, networklerini genişlettiler. EİB olarak ana misyonumuz sürdürülebilir kalkınmaya destek olmak. “Geleceğin ihracatçıları deneyimin gücüne inanıyor” mottomuzla EİB Export-Up Mentörlük Programımızın ikinci dönemini geliştirilmiş içerikleriyle başlattık.”

Dünyanın Yeni Kalkınma Gündemi “sürdürülebilirlik”

Programın ana temasını “Sürdürülebilir ve Yeşil Büyüme” olarak belirlediklerini anlatan Eskinazi, EİB olarak sürdürülebilirlik ve toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik her çalışmada yer aldıklarını vurguladı.

“Sürdürülebilirlik alanında faaliyet gösteren genç ve kadın girişimcilerimizle son dönemin trendi ve AB Yeşil Mutabakat süreci ile ticari ilişkilerimizi değiştiren, dünyanın yeni kalkınma gündemi “sürdürülebilirliği” irdeleyeceğiz. Bu dönemki mentörlerimiz arasında organik tekstil üretimi yapan, dijital atık yönetimi platformuna sahip olan, Tarımsal İnsansız Hava Aracı ile pestisit oranlarının azaltılmasını, su kullanımının azaltılmasını ve tarımsal arazilerin etkin izlenip değerlendirilmesini sağlayan, enerji paylaşım ağı yazılımı ile enerji transfer donanımları için Ar-Ge çalışmaları yapan, hayvansal gıdalara alternatif çevre dostu ve sağlıklı bitkisel alternatifler üreten, enerji verimliliği ve temiz enerji kullanımı çalışmaları yapan, gıda atıklarını dönüştüren, iyi tarım uygulamalarıyla çevreye duyarlı üretim yapan birçok firmamız var. Türkiye’de İhracatçı Birlikleri arasında sürdürülebilirlikte öncü Ege İhracatçı Birlikleri olarak girişimcilerimize aktaracak çok fazla bilgi ve deneyime sahibiz.”

Sürdürülebilirlikte Öncü İhracatçılar Mentörlük Yapacak

Jak Eskinazi, “İhracata yeni başlayan veya kapasitesini artırmak isteyen 8 genç (40 yaş altı) ve kadın ihracatçımız, kuru meyve, hazırgiyim, tekstil, yazılım/otomasyon, mobilya, su ürünleri ve hayvansal mamuller, hububat bakliyat yağlı tohumlar, zeytinyağı ve kimya sektörlerinden sürdürülebilirlikte öncü Yönetim Kurulu üyelerimizden oluşan mentör ihracatçılarımızdan ve uzman isimlerden mentörlük hizmeti alacak. EİB olarak girişimcilik çemberimizi yeni paydaşlarla büyüterek genişletiyoruz. TurkishWin ile çıktığımız bu yolda ikinci dönemimizde aramıza SKD Türkiye ve Endeavor Türkiye’yi de ekleyerek daha kapsamlı ve güçlü adımlar atıyoruz.” diye konuştu.

Genç ve Kadın Girişimciler EİB Export-Up ile Başarılara İmza Atıyor

EİB Export-Up Mentörlük Programı ikinci dönemi açılış programında konuşan Ege İhracatçı Birlikleri Genel Sekreteri İ. Cumhur İşbırakmaz, “EİB olarak sürdürülebilirlik ve toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik faaliyetlerimize 2023 yılında da devam ediyoruz. Geçtiğimiz yıl ilkini düzenlediğimiz Export-Up Mentörlük Programının ikinci döneminde de ihracata yeni başlayan veya kapasitesini geliştirmek isteyen kadın ve genç ihracatçılarımıza, toplamda 8 faydalanıcımıza 6 ay boyunca, sektörlerinde tecrübeli mentörlerimizin gözetiminde ihracat kapasitelerine katkı sağlamaya çalışacağız. İlk dönemde farklı sektörlerden toplam 18 faydalanıcımızla başlayan Export-Up Mentörlük Programı birçok başarı hikayesine de öncülük etmişti.” dedi.

Hedef Pazar Belirleme, Global Pazarlama Stratejisi, E-İhracat, Start-up Kültürü, Yeni Nesil Devlet Yardımları

İşbırakmaz, “Genç bir katılımcımızın otomasyon firması 6 yıl sonra tekrar ihracata dönerken, bir kadın katılımcımız tekstil sektöründe yeni kurulan şirketi bünyesinde ihracat hayatına Export-Up Programı ile başlamıştı.  Program kapsamında ayrıca geçen dönem olduğu gibi yeni dönemde de hedef pazar belirleme, global pazarlama stratejisi, e-ihracat, start-up kültürü ve pekçok enstrümanı içinde barındıran yeni nesil devlet yardımları konularında eğitimlerle katılımcılarımızın yetkinliklerini artırmak ve ihracat ailemize yeni ihracatçıları kazandırmak için destek olunacaktır.” diye konuştu.

EİB Export-Up Mentörlük Programı İkinci Dönemi Mentörleri;

  • TİM Yönetim Kurulu Üyesi Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Birol Celep,
  • Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Başkan Yardımcısı Melih İşliel,
  • Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Gürhan Kanlı,
  • Ege Mobilya Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Cüneyt Başbakkal,
  • Ege Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Burak Hucuptan,
  • Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Denetim Kurulu Üyesi Yasin Akçakaya,
  • PETKIM Petrokimya Pazarlama Müdürü Dr. Mevlüt Çetinkaya,
  • Triggerz Yönetici Ortağı ve Foxpider Yönetici Ortağı Girişimci Erdem Gülen.

 

Detaylı Bilgi, Başvurular ve Sıkça Sorulan Sorular için: www.export-up.org

Tedarikçi İlişkileri Yönetimi

Tedarik zinciri yönetimi, şirketlerin uygun maliyetli ürün ve hizmetleri yüksek kalitede ve hızlı bir şekilde satın alabilmesi için çok kritik bir süreçtir. Özellikle ekonomik belirsizliklerin, kriz durumlarının veya darboğazların olduğu zamanlarda rekabetçi kalabilmek açısından tedarik zincirlerinin etkili ve sorunsuz bir şekilde çalışması gerekmektedir. Bu noktada şirketlerin tedarikçileriyle güçlü ve sürdürülebilir iş birlikleri kurması ve tedarikçi ilişkilerini güven, kalite, maliyet ve inovasyon merkezli olarak yürütebilmesi büyük önem arz etmektedir. Tedarikçi ilişkilerini sürdürülebilir politikalar, stratejiler ve hedefler doğrultusunda yöneten şirketler piyasada her zaman kalıcı olabilmekte, saygı görebilmekte ve farklılaşabilmektedir.

Tedarikçi ilişkileri yönetimi şirketlerin;

  • doğru ürün ve hizmetleri satın alması,
  • maliyetlerini optimize etmesi,
  • tedarik zinciri risklerini ve güvenlik tehditlerini azaltması,
  • tedarikçi inovasyonunu teşvik etmesi,
  • yeni fırsatlar keşfetmesi ve değerlendirmesi,
  • operasyonel süreçlerini kolaylaştırması,
  • tedarik zincirinde sosyal uygunluk performansını artırması,
  • tercih edilen bir alıcı olarak ayrıcalıklar ve özel haklar kazanması

açısından son derece önemlidir. Bu bağlamda her şirketin tedarikçi ilişkilerine yön veren ilkeleri, açıkça tanımlanmış prosedürleri ve uyguladığı politikaları olmalıdır.

Günümüzde şirketler farklı sektörlerde farklı ürün ve hizmet gamında farklı ölçeklerde faaliyet gösterebilmektedir. Her şirketin tedarik zincirindeki iş hacmi satın aldığı ürün tipi ve miktarı ve tedarikçi ağının büyüklüğü birbirinden farklıdır. Ayrıca, faaliyet gösterilen bölge ve bu bölgenin coğrafi, sosyal ve kültürel koşulları ve tedarikçi profilleri her şirket için farklılık gösterebilmektedir. Bu bağlamda, her şirketin tedarikçi ilişkileri yönetimi anlayışı bu konuyla ilgili yürüttüğü çalışmalar birbirinden farklı olabilir. Fakat bu ilişkileri dinamik ve etkili hale getirmek ve sürdürülebilirliği gözeterek yönetebilmek için her şirketin genel anlamda referans alması gereken birtakım ilkeler sıralanabilir.

Bu ilkelerden ilki ve en önemlisi literatürde tedarikçi segmentasyonu olarak da bilinen yönetim yaklaşımıdır. Şirketler, yüksek değer üreten stratejik önemi bulunan tedarikçilerini ayrı bir sınıfta değerlendirmelidir. Ayrıca her bir tedarikçisiyle ilgili süreçleri ve onlardan beklentilerini net bir şekilde ortaya koymalıdır. Tedarikçinin sağladığı ürün ve hizmet, iş hacmi ve kritiklik durumuna bağlı olarak açıkça tanımlanmış performans metrikleri olmalıdır. Bu sayede daha sağlıklı, tutarlı ve şeffaf tedarikçi ilişkileri oluşturmak mümkündür.

Tedarikçi ilişkileri yönetiminde şirketlerin tedarikçilerini yakından tanıması; kapasitesini, güçlü ve zayıf yönlerini bilmesi son derece önemlidir. Bu sayede anahtar performans göstergelerini (KPI) her bir tedarikçisi için açık bir şekilde belirleyebilir ve kendileriyle amacına uygun tedarikçi sözleşmeleri yapabilir. Her iki taraf beklentilerini karşılıklı bir şekilde anlayabilirse günün sonunda beklentilerin çok ötesinde bir çıktı oluşmaz ve hem alıcı hem de tedarikçi tanımlanan iş tanımından ve iş ilişkisinden memnun kalabilir. Böylelikle tedarikçilerin eksik taraflarıyla ilgili iyileştirmeler yapılabilir ve uzun vadede tedarikçi performansı artırılabilir.

Şirketler tedarikçileriyle güçlü ilişkiler kurmak istiyor ve uzun vadeli iş birlikleri inşa etmek istiyorsa tedarikçisiyle ilgili neredeyse her bilgiye sahip olmalıdır. Bu bilgiler sadece üretim kapasitesi, eleman sayısı, ürün kalitesi vb gibi teknik bilgiler değil; tedarikçilerin etik değerleri, medyadaki güvenilirliği, misyon ve beyanları, çevresel ve sosyal sürdürülebilirliğe yaklaşımları, kurumsal sürdürülebilirlik taahhütleri vs olmalıdır. Bu bağlamda, her şirket oldukça kapsamlı tedarikçi davranış kuralları oluşturmalı ve her yeni tedarikçiden bu kurallara uyum sağlaması için bir taahhüt sunmasını beklemelidir.

Tedarikçi ilişkileri ne kadar dinamik ve gözetilebilir ise o kadar güçlü olabilir. Şirketler, finans dünyasındaki gelişmeler, piyasa ve müşteri beklentileri, teknolojik gelişmeler, ulusal ve uluslararası düzeydeki siyasi hareketlere bağlı olarak tedarikçi ilişkilerini sürekli olarak takip etmelidir. Tedarikçilerin sosyal uygunluk beyanlarına ve tedarik zinciri hedeflerine ne kadar bağlı kaldığı çeşitli gözetim zinciri mekanizmalarıyla düzenli olarak izlenmelidir.

Şirketler tedarik zinciri yönetiminde, diğer tüm alanlarda olduğu gibi güncel trendleri her zaman takip etmelidir. Bu bağlamda, teknolojik gelişmeler, piyasadaki arz ve talep dengeleri; kurum, yerel yönetim ve ülke bazındaki ekonomik ilişkiler, tedarik zinciri özelinde geliştirilen yeni standartlar ve sertifikasyon gereksinimleri vs sürekli olarak izlenmelidir.

Dilek AŞAN

 

  • – –  > Bu makale ilginizi çekebilir:  

Tedarikçi Günü Nasıl Planlanır? Organizasyon ve Yürütme için Yol Haritası 

Eğitim: TEDARİKÇİ PERFORMANS DEĞERLENDİRME ve TEDARİKÇİ İLİŞKİLERİ EĞİTİMİ
Teklif almak için: egitim@satinalmadergisi.com

Tedarikçi Performans Değerlendirme Eğitimi
Tedarikçi Performans Değerlendirme Eğitimi içeriğini incelemek için: https://satinalmadergisi.com/egitim-programlari/

Makine Sektörü Yıla Yüzde 20,1 İhracat Artışı İle Başladı: Ocak Ayı Makine İhracatı 2,1 Milyar Dolar

Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) tarafından paylaşılan makine imalat sanayi konsolide verilerine göre, Ocak ayında Türkiye’nin serbest bölgeler dâhil toplam makine ihracatı yüzde 20,1 artarak 2,1 milyar dolar oldu. Dünya ekonomisindeki küçülme ve durağanlaşma beklentilerine yönelik yeni stratejiler geliştirilmesi gereken bir dönemde Türkiye’nin bir kez daha deprem gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldığını belirten Kutlu Karavelioğlu, “Afet kurtarma çalışmalarına katkı vermek üzere; Türkiye genelinde önde gelen ihracatçılarımız sevke hazır bütün makinelerini sahaya gönderdiler, bunun yanında servis ve bakım onarım kadrolarının da hemen tamamını görevlendirdiler. Bundan sonraki süreçte odağımızda bölgenin barınma ve altyapı ihtiyaçları olacaktır” dedi.

Türkiye’nin makine ihracatı Ocak ayında geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre miktar olarak yüzde 3, değer olarak yüzde 20,1 artarak 2,1 milyar dolar oldu. Geçen yılın ortasından itibaren hızlanan artış grafiği ile ana pazarlar arasında ikinci sıraya yükselen Rusya’ya Ocak ayı ihracatında artış yüzde 210 oldu. Aynı ayda   yüzde 22,6 artarak 273 milyon dolara ulaşan Almanya ihracatını, 165 milyon dolarla Rusya ve yüzde 29,9 artarak 117 mlyon dolara ulaşan ABD ihracatı izliyor.

Ocak ayını önemli bir artış ile geride bırakan sektör, Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen illerde görev üstlenmek için de seferber oldu. Depremin hemen ardından enkaz altından kurtarma faaliyetlerine katkı sağlamak üzere; inşaat ve madencilik makineleri alanındaki işletmeler başta olmak üzere, firmaların hızla harekete geçtiğini belirten Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu şunları söyledi:

Depremin ilk anından itibaren mobil vinçler gibi kaldırma makinelerine, kazıcı ve yükleyici gibi iş makinelerine, jeneratörler gibi elektrik makinelerine yoğun ihtiyaç hasıl oldu. Bu makineler her ilimizde, başta inşaat müteahhitleri ve madencilerimiz, kiralama kuruluşlarımız, resmî kurumlarımızın teşkilatları ve belediyelerimiz olmak üzere çok sayıda kullanıcımızın envanterinde büyük miktarlarda yer almakla birlikte, ilk anda, gerek felaketin yıkıcılığı ve yaygınlığı gerekse makinelerin ve operatörlerinin büyük kısmının iş göremez hale gelmeleri nedeniyle yetersiz kaldı. Bu büyük felaket karşısında, hiçbir surette yeterli olamayacaklarını da bugün, enkaz başında sayıları 12 bini aşmış iş makinesinin çalışıyor olmasından anlıyoruz”. 

Afet kurtarma çalışmalarına katkı vermek üzere; Türkiye genelinde önde gelen ihracatçıların sevke hazır bütün makinelerini sahaya gönderdiğini, bunun yanında servis ve bakım onarım kadrolarının da hemen tamamını görevlendirdiğini belirten Karavelioğlu, “Türkiye Makina Federasyonu ile İMDER, İSDER, TARMAKBİR, MİB gibi; üyelerinin mevcut imkanlarını sahaya yansıtmaları için yoğun uğraş vermiş bütün derneklerimize müteşekkiriz. Bundan sonraki süreçte odağımızda depremzedelerin barınma ve altyapı ihtiyaçları olacaktır. Acımız büyüktür; hayatını kaybeden meslektaşlarımıza ve yurttaşlarımıza rahmet, geride kalanlara sabır ve başsağlığı diliyoruz” dedi.

“Öncelikli gündemimiz bölgenin ihtiyaçlarıdır”

Makinecilerin kamu ve sivil toplum kuruluşlarıyla koordineli bir şekilde insani yardımlarını sürdürdüğünü belirten Karavelioğlu şu an acil gündem olarak bölge halkının ihtiyaçlarını öncelediklerini ifade ederek şunları söyledi:

Ülkece dayanışma içinde olmamız gereken bu zorlu süreçte, enerji, su, kanalizasyon, soğuk zincir gibi altyapı hizmetlerinin kesintiye uğramaması için büyük önem taşıyan makine sektörünün, sivil savunma faslındaki önemi de yeniden anlaşıldı. Yurdun dört bir yanından ihtiyaç malzemeleri bölgeye akarken, firmalarımız ısıtıcılar, tuvaletler, su depoları, mobil mutfaklar gibi ürünleri hızlıca imal edip bölgeye ulaştırma gayretinde oldu. Birçok imalatçımız kapasitelerinin bir kısmını konteyner üretimine ayırdı. Üyelerimiz, geçici kentlerin bütün ihtiyaçlarında olduğu gibi, kısmen veya tamamen yenilenecek yerleşim yerlerinin pompa istasyonları, içme suyu ve kanalizasyon hatları gibi altyapı gereksinimlerinin sağlanması konusundaki çalışmalarını da sürdürüyorlar. Makine İhracatçıları Birliği olarak, sektörün bütün örgütleri gibi, enkaz kaldırma ve inşaat çalışmalarının hızlı yürütüleceği bundan sonraki süreçte bölgenin başlıca ihtiyaçlarının karşılanmasına katkı sağlamak için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Uluslararası dayanışma sağlamak ve insani yardımlarını ülkemize ulaştırmak isteyen yabancı dostlarımız için de yol gösterici olmayı sürdüreceğiz.”

“Bölgedeki işletmelerimiz kısa zamanda yeniden faaliyete başlayacak”

Ocak ayında serbest bölgeler dahil 2,1 milyar dolar ihracata imza atan makine sektöründe depremden etkilenen Kahramanmaraş, Gaziantep, Hatay, Adana, Malatya, Adıyaman, Osmaniye, Kilis, Diyarbakır ve Şanlıurfa’nın toplam payının yüzde 3 civarında olduğunu belirten Karavelioğlu şunları söyledi:

Bölgede yer alan 2 bin 700’den fazla makine imalatçısının büyük ölçüde çelik binalarda çalışıyor olmaları, makine ve tesis hasarını en az seviyeye indirmiş olmakla birlikte çalışanlar için durum zorlu. Bölgenin ihracatının yarıdan fazlasını yapan Gaziantep ve Adana’da üretimi aksatacak meseleler öne çıkmıyor olsa da, üçüncü sıradaki Hatay’da sorunlar büyük ve personel kaybı had safhada. Sadece makine değil, bütün sektörlerin endişesi kadrolarının yaşam gereksinimlerinin acilen giderilmesi. Nakdi, ayni bütün yardımların nihai hedefi yaraların sarılarak insanların kentsiz, kentlerin insansız kalmaması. Makine imalatı için büyük önem taşıyan demir-çelik sektöründeki işletmelerin de kısa süre içinde eski kapasitesine döneceğini öngörüyoruz. Zarar gören yapıların yeniden inşası ve acıların hafiflemesi zaman alacaktır fakat sınai işletmelerin olabildiğince çabuk faaliyete başlaması, 15 bine yakın kişinin makine sektöründe çalıştığı ve firmaların 800 milyon dolara yakın makine ihracatına imza attığı bölgenin ekonomik sürdürülebilirliğine de büyük katkı sağlayacaktır.”

“Kaynaklar verimli kullanılarak afetin ekonomik hasarı karşılanabilir”

Makine sektörünün Türkiye’nin tehditleri savuşturma gücü ve teknolojik bağımsızlığı için ne kadar önem taşıdığının ve son yıllarda yaptığı büyük atılım ile ihtiyaçları karşılamakta ne kadar mahir hale geldiğinin Covid salgınından sonra afet vesilesiyle bir kez daha görüldüğünü belirten Karavelioğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

Bu afet bazılarımıza sandıkları kadar ileri olmadığımızı, bazılarımıza da sandıklarından daha geride olduğumuzu hissettirdi. Karamsarlık hali umumi ve çok doğal olmakla birlikte, her zamankinden daha fazla çalışmak ve bölge halkının yaralarını çok hızlı sarmak zorunda olduğumuz bir sürecin başındayız. Yaşadığımız felaketin ekonomimize verdiği zarar büyük ve kentlerin yeniden inşası için GSYİH’den önemli bir pay ayrılması gerekecek fakat tedavinin psikolojik tarafı çok daha önemli. Yabancı kaynaklar, asrın felaketi olarak tanımlanan bu depremlerin ekonomimize hasarının 40 milyar doları bulabileceğini hesaplıyorlar. Senede 100 milyar dolara yakın makina teçhizat yatırımı yapa gelen Türkiye’nin, bir yılda ithal ettiği makinelerin toplam bedeline yakın bu büyük meblağın altından, kaynaklarını en verimli şekilde kullanarak kalkacağına şüphemiz yoktur”. 

Bir Akademisyen, Otomobilini Nasıl Satın Alır ?

Bence çok da garip bir soru değil.

Sonuçta bir otomobilden günlük ulaşımı sağlaması yanında dinlenme, eğlenme, gezi gibi müsbet ihtiyaçlar kadar, psikolojik ihtiyaçları da karşılaması beklenmektedir.

Diğer yandan Akademisyenler ise toplumun fikirlerini merak edip ilgiyle takip ederek rol model aldıkları bir kesimini oluşturmaktadır.

Bu nedenle, toplumlara rol modellik yapan kişilerin, hayatın vazgeçilmez bir ürünü olan otomobilleri satın alırken ve kullanırken dikkat ettiği noktaları araştırmak bence oldukça anlamlı.

  • Bir otomobilci olarak akademisyenlerin tercih yöntemlerini izleyerek acaba satışlarımızı arttırabilir miyiz?

Ya da,

  • Akademisyenlerin tercihlerini, tercih ederek mükemmel satın alma yapabilir miyiz?

Hatta,

  • Satın alma faaliyetlerimizi ihtiyaç ya da tatmin duygusundan çok akademik bir çalışma şeklinde yönetmek daha mı iyi olurdu?

Yıllardır traş bıçağını futbolcu, saç şampuanını film yıldızı ve el kremini ise norveçli balıkçının tercihine bakarak seçmedik mi?

  • Seçtik.
  • Tüm reklamlar böyle demiyor mu?
  • Diyor

O zaman otomobil gibi teknik verisi fazla ve duygusal yönü zengin bir ürünü de akademik görüşe göre tercih etmemiz, diğerlerine göre bence çok daha normal.

Araştırmayı ben yapmayacağım, hazır yapılmışı var zaten. Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Dergisinin 2016 Ağustos sayısında rastladım. “AKADEMİSYENLERİN OTOMOBİL SATIN ALIM TERCİHLERİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER” adındaki bu araştırmayı Erciyes Üniversitesi Araş. Gör. Murat RUHLUSARAÇ ve Çankaya Üniversitesi Prof. Dr. Mahir NAKİP yapmış.

Bu ilginç araştırma farklı sosyal ve sayısal alanlarda fakültelerde görev yapan 135 akademisyene anket uygulamak suretiyle yapılmış. Veriler SPSS paket programına girilerek birtakım hipotezlere ayırma analizi yapılmış ve Wilks’ Lambda testi kontrolü yapılmış. Yani bence güvenilir.

Sonuç olarak (%5 anlamlılık düzeyinde);

  1. Akademisyenlerin cinsiyetleri ile aylık gelirleri itibariyle çekici buldukları otomobil markası tercihleri arasında fark olduğu ve
  2. Aylık gelirleri ile yaşları itibariyle otomobil satın alım sıklıkları arasında fark olduğu tespit edilmiştir.

Bu durumda otomobil satın alma tercihlerini etkileyen demografik faktörlerden aylık gelir çok etkili, yaş ve cinsiyet ise diğer etkili etmenler arasında yer almıştır.

“Ayağını yorganına göre uzat” atasözünü ankete katılan akademisyenler dikkate almış demek ki! Araştırmada bir de dikkatimi çeken tablo var, “Öğretim Üyelerinin Satın Alma Davranışları Tablosu”

Ankete Katılan Akademisyenlerin;

Sahip Oldukları Otomobil Markaları:

18’inde OPEL

14’ünde FORD

14’ünde HYUNDAI

12’sinde TOYOTA

11’inde VW

11’inde FIAT

Sahip Oldukları Otomobil Tipleri:

62’sinde Sedan

56’sında Hatchback

8’inde SUV

7’sinde S. Wagon

2’sinde P. Van

1’inde Coupe

Otomobilin Üretim Yeri Tercihi:

23’ü Yerliyi Tercih Etmiş

112’si İthali Tercih Etmiş

Satın Alırken Tercih Ettikleri Yerler:

%54,1’i Yetkili Bayiden

%20,7’si İnternetten

%12,6’sı Çevre / Ortamdan

%10,4’ü Galeriden

%2,2’si Pazardan

Otomobil Satın Alırken Etkilendikleri Yerler:

%48,1 Değer / Yargı

%37 Çevre / Deneyim

%9,6 İnternet

%5,2 Satış Temsilcisi

En Çekici Buldukları Markalar:

%15,5 Audi

%15,5 BMW

%15,5 Mercedes

En İtici Buldukları Markalar:

%16,3 Fiat

%12,6 Renault

%8,9 Dacia

İmkanım Olsa Ondan Şaşmam Dedikleri Markalar:

%21,5 Audi

%19,3 Mercedes

%15,6 BMW

Çalışmada hipotezlerin değerlendirilmesi ise şöyle;

  1. Farklı cinsiyetteki akademisyenleri birbirinden ayıran güçlü bir tercih seçeneği bulunamamış. -Sanırım cinsiyet farkı otomobil tercihini pek etkilemiyor-
  2. Öğretim üyelerinin otomobil tercihleri ile kullandıkları veya almak istedikleri otomobil tipleri arasında bilinçli bir uyum olmadığını göstermekte. – Hayaller Paris, gerçekler ……. –
  3. Öğretim üyelerinin otomobil marka tercihleri ile kullandıkları markalar arasında bilinçli bir uyum olmadığını göstermekte. -Dediğimi yap, yaptığımı yapma-
  4. Tercihlerle, öğretim üyelerinin otomobil satın alırken tercih ettikleri yerler arasında bilinçli bir uyum olmadığı görülmekte. -Yine de 54,1 Yetkili Bayi oranına dikkat etmekte yarar var-
  5. Tercihlerle, öğretim üyelerinin otomobil satın alırken etkilendikleri yerler arasında bilinçli bir uyum olmadığı görülmekte. -Hocamın etkilendiği alan oldukça geniş diyelim mi?-
  6. Tercihlerle, öğretim üyelerinin unvanları arasında bilinçli bir uyum olmadığı görülmekte. -Tercih ve Unvan işlerini karıştırmayalım lütfen-
  7. Tercihlerle, öğretim üyelerinin yaşları arasında bilinçli bir uyum olmadığı görülmekte. -Oysa ki hissettiğim yaşa göre uyum var Hocam!-
  8. Tercihlerle, öğretim üyelerinin aylık gelirleri arasında bilinçli bir uyum olmadığı görülmekte. -Yorumsuz-
  9. Tercihlerle, öğretim üyelerinin otomobil alım sıklıkları arasında bilinçli bir uyum olmadığı görülmekte. -Gerektiğinde gerektiği kadar-
  10. Cinsiyetler itibariyle çekici bulunan otomobil tercihleri arasında fark var. -Bu çok normal-
  11. Unvanlar itibariyle çekici bulunan otomobil tercihleri arasında fark yok. -Hocama da o yakışır sonuçta-
  12. Aylık gelirleri itibariyle çekici buldukları otomobil tercihleri arasında fark vardır. -Akılcılık-
  13. Öğretim üyelerinin yaşları itibariyle çekici buldukları otomobil tercihleri arasında fark yok. -Çünkü konunun yaşla bir ilgisi yok bence de-
  14. Aylık gelirleri itibariyle otomobil satın alım sıklıkları arasında kuvvetli bir fark var. -Ben bunu anlamadım-
  15. Yaşları itibariyle otomobil satın alım sıklıkları arasında %100 anlamlı kuvvetli bir fark var. -Sonuçta tercihler de değişiyor-
  16. Cinsiyetleri itibariyle otomobil satın alım sıklıkları arasında fark yok. -a şıkkına bakınız-

Merak edenleriniz bu çalışmanın orijinal kaynağından son kısmındaki bulgular ve yorumları çok daha detaylı inceleyebilir. Ben yukarıda koyu renkli cümlelerle kendi yorumumu yaptım zaten. Alacağımı da aldım açıkçası.

Benim açımdan çalışmanın konusundan çok böyle bir bakış açısını sorguluyor olmak kıymetli. Akılcı metotlarla ve veriye dayalı olarak hayatı şekillendiriyor olmak can alıcı nokta. Keşke bunlara yenileri de eklense.

Misal:

“AKADEMİSYENLERİN KONUT SATIN ALIM TERCİHLERİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER”

“AKADEMİSYENLERİN GIDA ÜRÜNÜ SATIN ALIM TERCİHLERİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER”

Sanırım çok kıymetli olacaktır.

Saygılarımla.

Zafer URFALIOĞLU

Not: Tablonun orijinaline verdiğim kaynaktan ulaşabilirsiniz. Her aktarımda olduğu gibi, yazım aşamasında istem dışı veri kaybı yaşanmış olabilir. Akademik çalışma olmayan bu tip yazılarda bu hususa özellikle dikkat etmenizi öneririm.

Kaynak: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/307240

Depremlerin Ardından, Sigorta Sektöründe En çok Nelerden Şikayet Edildi ?

Kahramanmaraş merkezli meydana gelen ve yüzyılın felaketi olarak adlandırılan depremlerin etkileri devam ederken DASK ve konut sigortası en çok tartışılan konular arasında yer aldı. Şikayetvar verilerine göre Şubat ayında konut sigortalarında şikayetler yüzde 23 arttı. Şikayetvar’da DASK sayfası son 30 günde 67 bin 531 kez görüntülenirken deprem bölgesinde yaşayan vatandaşlar ekspertizlerin gelmemesinden ve DASK’a ulaşamamaktan şikayet etti. 

Büyük yıkıma sebep olan Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından Türkiye yaralarını sarmaya devam ederken vatandaşların evlerini ya da araçlarını doğal afetlere karşı sigortalatmasıyla ilgili konular tekrar gündeme geldi. Yaşanan facianın ardından Şikayetvar üzerinden DASK (Doğal Afet Sigortaları Kurumu) hakkında araştırma yapmak ve bilgi almak için aralamalarda artış yaşandı. Geçtiğimiz yıl platformda yer alan DASK sayfası 11 bin 154 kez görüntülenirken son 30 günde bu sayı 67 bin 531’e yükseldi. DASK’ın şikayet konuları incelendiğinde yüzde 63’lük oranla “eksik ya da kusurlu hizmet” ilk sırada yer alırken vatandaşların en çok şikayet ettiği diğer konular personel davranışı (yüzde 32) ve üyelik işlemleri (yüzde 26) oldu. Özellikle deprem bölgesinde yaşayan vatandaşlar ekspertizlerin gelmemesinden ve kuruma ulaşamamaktan şikayetçi…

Konut Sigortası Şikayetleri Yüzde 23 Arttı

Çözüm platformu Şikayetvar özel konut ve araç sigortalarıyla ilgili verileri de paylaştı. Yapılan açıklamada, konut sigortalarında şikayetler geçen yılın şubat ayı ile karşılaştırıldığında yüzde 23 artarken ilgili kategoride 37 bin 180 bireysel kullanıcı platformu ziyaret etti. Şubat ayında konut sigortalarıyla ilgili 271 şikayet geldi. Araç sigortalarıyla ilgili belirtilen dönemde platforma ulaşan şikayet sayısı 405 olurken, 40.898 bireysel kullanıcı platformda kasko araması yaptı. Firmaların sözleşme maddelerine uymaması özel konut sigortalarıyla ilgili en çok şikayet konu oldu. Personel davranışı ve haksız tahsilat-iadeyle ilgili yaşanan sorunlar şikayet edilen diğer konular olarak öne çıktı. Özel araç sigortalarıyla ilgili vatandaşların en çok şikayet ettiği konu personel davranışı olurken, eksper-rapor, yanlış ve eksik bilgilendirme, pert, ikame araç dile getirilen diğer sorunlar oldu.

Şikayetvar’a DASK ile ilgili gelen şikayetlerin bazıları şöyle sıralandı:

Yoğunluğu Anlıyoruz ama Sokakta Bekleyemeyiz

“09.02.2023 tarihinde 125 numaralı hattan hasar tespiti için dosya oluşturdum. Exper görevlendirilmesi yapılmasına rağmen 11 gündür gelen giden yok, yoğunluğu anlayabiliyoruz ama bizde her gün bina önünde bekleyemeyiz. Eşyalarımızı alamıyoruz bir an önce sonuçlanmasını istiyoruz.”

10 Gündür Yetkililere Ulaşamıyorum

“Hemen hemen 10 gündür 125 müşteri hizmetlerini aramama rağmen tarafıma dönüşüm sağlanmamasının üzüntüsünü yaşıyorum. Deprem felaketinde hasar gören daireye TC kimlik bilgileriyle dosya oluşturdum henüz ilgilenen olmadı. Dairem oturulacak durumda değil. DASK sigorta şirketinin kontrole gelmesini ümit ediyorum. Şu an dairemde oturamıyorum maalesef dışarıdayız.”

Teminat Tutarı Yükseltilmemiş

“DASK teminat artış tutarını yükseltmemiş. 25 Kasım 2022 tarihinden itibaren bütün yapı tiplerinde 640 bin TL olarak uygulanmalı diyor ama bana 01.01.2023 tarihinde kesilen poliçede tutar eski tarife üzerinden hesaplanmış. 256 bin kusur… Bu artış yeni poliçeye neden yansıtılmamış? Ayrıca 06.02.2023 tarihinde meydana gelen depremden ötürü hasar dosyası açtım. Çoluk çocuk hep başka yerde. İçeri giremiyoruz evimize müdahale edemiyoruz. Yaklaşık 15 gün oldu hala eksper ataması yapılmadı. 125’i arayınca telefona cevap veren yok. Sigortayı arıyoruz. “DASK’ı arayın” diyorlar. Herkes bir şekilde topu birbirine atıyor ama insanların mağduriyetini giderme konusunda çok yavaş ve ilgisizler. Konu konut kredisi vermeye gelince 2 gün içinde eksper ataması yapılır hemen. Lütfen artık şu mağduriyetimizi giderin.”

Sigorta Var, Acente Yok

“Antep Islahiye de yıkılan evimizin DASK’ı var ama ilgili acente ortada yok. Müşteri hizmetleri arıyoruz, başka yere yönlendiriyor. Adana bölgesine yönlendiriyor, bölge müdürlüğü telefon açmıyor. Müşteri hizmetleri nasıl telefon açmaz acil dönüş lazım, yoksa davalık olacağız.”

Özel konut sigortasıyla ilgili Şikayetvar’da yer alan şikayetlerinden bazıları: 

DASK Sonucu İçin Bekletiliyorum

“Afşin Elbistan bölgesinde evim ağır hasar aldı. Duvarları, her tarafı yıkıldı. Evimin konut sigortası bulunuyor. Sigorta şirketini arıyorum ‘Evinizin DASK sonucu çıkmadan dosya açamayız’ diyorlar. Konut sigortamda, ‘konut yardımı’ gibi birçok teminat mevcut. Yahu ben bu haklarımdan faydalanmak istiyorum ama geçiştiriyorlar. Hakkımızı alamıyoruz her tarafa şikayet edeceğiz. Gerekirse mahkemeye gideceğiz.”

Deprem Vurdu, Bir de Siz Vurmayın

“Poliçemde bilgim dışında eşya ve muhteviyata 50 TL teminat bedeli yazılmış. Her şeyi yeni 3+1 bir 50 TL yazmaya insan eli varmaz. 748 TL yıllık primle toplamı en az 500 bin TL’yi bulan eşya ve muhteviyata 50 TL bedel yazmak nedir? Ben 248 bin TL zannediyorum detayda işi garantiye almışlar. İnşallah boşuna sigorta yaptırmamışımdır. Ayrıca deprem bina teminatı 75 bin TL yazılmış. 150 m² sıfır daireye yazılan teminat bedelleri akılla açıklanamayacak gibi. Bina ağır hasarlı. Görevli dosyayı açarken, eve yaklaşmadan ‘eksperi bekleyin’ dedi. Eksper gelene kadar binlerce artçı ve ayrı depremler oldu. Binalara girişler yasaklandı. Sağlam kalan üç beş parça eşya varsa girip bakamıyoruz bile. Deprem vurdu bir de siz vurmayın. Ev dahil içindeki her şey gitti. Evin kalan borcu 100 binin üstünde her şeyimizi kaybettik borçla ortada bırakmazsınız inşallah.”

Poliçemde Olmasına Rağmen, Enkaz Kaldırma Ödemesi Yapılmıyor

“Özel konut sigortam var. Depremde evimde hasar oluştu. Deprem sebebiyle kendilerine hasar ihbarı için ulaştım. Poliçemde deprem, yangın, sel, izolasyon, enkaz kaldırma, ikametgah değişikliği gibi bir sürü teminat var. Evimi taşıyıp enkazı kaldırıp tadilat yaptırmak istiyorum. Poliçemde geçici ikametgah değişikliği ve enkaz kaldırma için yaklaşık 27 bin TL’lik teminat olmasına rağmen bana bu başlıklar için teminat veremediklerini söylediler. Sebebini sorduğum da ise deprem sebebiyle olan ikametgah değişikliği ve enkaz kaldırmayı karşılamadıklarını söylediler. Ama poliçemde deprem hariç demiyor. Bir de dalga geçer gibi eviniz yansaydı ya da su bassaydı öderdik diyor. Ben size bugünler için para ödedim 6 yıldır. Bugün size ihtiyacım var ama siz dalga geçer gibi reddediyorsunuz. Hakkımı sizlere helal etmiyorum.”

Depremde Yanımızda Olmayacaksanız, Ne Zaman Olacaksınız ?

“Hatay’da bulunan konut sigortalı evim için 3 defa kayıt oluşturdum. İlgili ekiplerimiz sizi arayacaklar demelerine rağmen hala dönüş yapan yok. Yasal sürecin mi geçmelerini bekliyorlar bilmiyorum. Böyle bir deprem zamanında bizim yanımızda olmayacaksanız ne zaman olacaksınız, parayı alın, sigortayı yapın, sonra toz olun.”

Ev, Eşyalar Zaten Gitmiş, Bir de Sigorta Şirketinin Haksızlığıyla Uğraşıyoruz

“Evim için konut sigortası yaptırdım. Bakın DASK’’tan bahsetmiyorum, bu özel konut sigortası… Malatya ilinde yaşıyorum ve depremden zarar gördüm. Evin duvarları yıkıldı. Sigorta kapsamında Enkaz Kaldırma Klozundan faydalanmak istiyorum. Ancak sigorta şirketi deprem hariç açıklaması yaptı. Poliçeyi baştan sona okudum. Deprem ile ilgili bir ayrım kesinlikle yapılmamış, ev, bark, eşyalar zaten gitmiş bir de sigorta şirketinin haksızlığı ile uğraşıyoruz.”

Özel araç sigortalarıyla ilgili son dönemde Şikayetvar’a ulaşan bazı şikayetlerse şöyle sıralandı:  

Biz Bu Kasko Parasını Neden Ödedik ?

“15 gün önce sıfır aldığım araca kasko yaptırdım. Araç deprem bölgesindeydi, üstüne tuğlalar ve pençelere düştü. Çekici hizmeti vermedikleri için kendi imkanlarımızla çıkardık. İkame araç da vermediler. Deprem bölgesi olması bahanesini sundular. Aracı Ankara’ya getirdik. Hemen eksper atandı haberimiz olmadan aracı inceledi. Biz maddi ve psikolojik durumumuz bildirip bu araca binmek istemediğimizi söyledik. Ancak hiçbir şekilde yardımcı olmayıp bizi terslediler. Biz bu kasko parasını neden ödedik? Bugün bizim gibi depremzedelerin yanında olmayacaklarsa ne zaman olacaklar ?”

12 Gündür Çekici Göndermediler

“Hatay İskenderun’da oturuyorum. Aracım deprem gününden itibaren çalışmıyor ve bölgede servisler çalışmadığından çekici talep edip, Adana’da en yakın servise göndermek istedim. 12 gündür her gün çekici gelecek diyorlar, gelmiyor. ‘Ben bulayım’ diyorum, kabul etmiyorlar. Bizi çok ama çok mağdur ettiler. Deprem bölgesinde aracımızı servise çekemiyoruz. Sigorta şirketinin, gerekli merciler tarafından incelenmesini talep istiyorum.”

Sigorta Şirketi 13.000 TL’lik Çekici Hizmetine 1.500 TL Veriyor

“Hatay’da eşim ve 2 çocuğumla depreme yakalandık, evimiz kullanılamaz hale geldi. Adıma kayıtlı aracım kaskolu. Aracım çalışmıyor ve kasko hizmeti içerisinde olan çekici hizmetinden faydalanmak istediğimde ‘OHAL ilan edildi çekicilere devlet el koydu bu sebeple çekici gönderemiyoruz. Onun yerine KDV dahil size 1500 TL verebiliriz’ dediler. Şu an çekici hizmet bedeli olarak benden 13.000 TL istiyorlar. Bu durumda mağdurum, ya kasko içerisindeki çekici hizmetinden faydalanmak ya da çekici bedeli olan 13.000 TL’nin bana ödenmesini talep ediyorum.”

Çok Ağrıma Gitti 

“Sağlık çalışanıyım. Deprem bölgesine giderken aracım bozuldu ve kasko şirketimi aradım. Bu özel durumda bana ikame araç veremeyeceklerini söylediler. Teşekkür ederim yardımları için. Yazık şahsen çok ağrıma gitti. Kasko şirketinin bu özel ve önemli durumda bize daha çok yardımcı olacağını düşünmüştüm.”

Destek Beklerken Aldığım Cevap Hayal Kırıklığı Yaşattı

“Hatay/Antakya yaşıyorum, depremzedeyim. 7 yıldır aracıma kesintisiz kasko yaptırıyorum ve hiç kullanmadım. Depremden dolayı aracım hasar aldı. Zar zor telefon ile ulaşabildim, dakikalarca bekletildim. Deprem bölgesi olduğu için ne çekici ne ikame araç veremiyorlar. Mecburen hasarlı araç ile Adana’ya kadar ailem ile geldim, tekrar aradım. Verilen cevap kaskom kaza veya arıza durumunda yedek araç veriyormuş. Deprem hasarını karşılamıyormuş. Depremde canımızı kurtardığımıza şükrediyoruz, evimiz her şeyimiz gitmiş destek beklerken aldığım cevap hayal kırıklığı. Bir daha asla çalışmam sizle.”

Döngüsel Ekonominin Potansiyel Faydaları

“Döngüsel ekonomi tasarım yoluyla onarıcı ve yenileyicidir.” Ellen MacArthur

Ülkelerin en büyük sorunlarından biri üretim süreçlerinde doğal çevrenin bozulması ve kirliliğe neden olması, buna bağlı olarak da ekosistemin gün geçtikçe tahribi ile karşılaşılmaktadır. Döngüsel ekonomi, doğanın biyolojik döngüsünü, ürünlerin uygun bir şekilde atıldıklarında çevre açısından verimli bir biçimde yeni ürünlere dönüştürüldüğü teknolojik bir döngüye ilişkilendiren bir fikirdir.

Döngüsel ekonomi, doğada bulunan kıt kaynakların ve atık maddelerin geri dönüşümünün sağlanarak tekrar kullanılmasına olanak tanımaktadır. Döngüsel ekonomi ile asıl amaç; doğal kaynakların daha az kullanılarak, ekonomiye kazanç sağlanmasıdır.

Döngüsel ekonomi literatürde 3R kavramı ile açıklanmaktadır. 3R’nin anlamı İngilizce’de Recycle (geri dönüşüm), Reuse (yeniden kullanım) ve Reduce (azaltma) olarak ifade edilmektedir. Bu kavramlar aşağıdaki gibi tanımlanmaktadır:

  • Geri dönüşüm; atık maddelerin doğrudan bir şekilde kullanımı için dönüştürülmesi ve işlevsel bir hale gelmesidir.
  • Yeniden kullanım; atık maddelerin tamir ve onarımı, yenilenmesi ya da yeniden üretimle tamamen veya kısmen üretimde kullanılmasıdır.
  • Azaltma; üretim ve tüketim süreçlerinde meydana çıkan atıkların azaltılmasıdır.

European Academies Science Advisory Council (EASAC) tarafından Avrupa Birliği için döngüsel ekonominin yarattığı faydalar aşağıdaki gibi belirtilmektedir:

  • Tasarruf yapılarak, hammadde ve enerji bağımlılığının azaltılması ile rekabet gücünün artırılması
  • Sera gazı emisyonlarının azaltılması sayesinde iklim değişikliği ile mücadele politikasına katkı sağlaması
  • Yeni iş ve istihdam olanaklarının yaratılması
  • Tedarik güvenliği sağlanarak, maliyet artışının kontrol edilmesi
  • Atıkların azaltılarak, yeniden kullanımının sağlanmasıyla çevre kirliliğinin düşürülmesi

Döngüsel ekonomi sistemi, belirtilen potansiyel faydalarının yanında yeşil büyüme modeline de alternatif olmasının yanında kalkınmanın sürdürülebilir olmasına da katkı sunmaktadır. Bunun gerçekleştirilebilmesi amacıyla atık ve kaynakların yönetimi merkeze alınarak sorumlu üretim ve tüketim kalıplarının hazırlanması ve böylelikle karbon ayak izinin azaltılması amaçlanmaktadır.

Döngüsel ekonomi, sosyal, çevresel, ekonomik alanda kaynak verimliliğinin sağlanması konusunda bir araç olarak da görülmektedir. Döngüsel ekonomik sistem ile verimliliğin sağlanması ülkelere çeşitli tasarruf olanakları sunmaktadır. Bu faydanın yanında ekonomiye, işletmelere ve tüketiciye sağlanan diğer faydalar ise şunlardır:

  • Hızlı fiyat değişimlerinin ve arz riskinin azaltılması
  • Sektörel değişim ve istihdamdaki artışlar
  • Azaltılmış dışsallıklar
  • Malzeme ve ürün faturaları ve garanti risklerinin azaltılması
  • Müşteri bağlılığının geliştirilmesi
  • Ürün yaşam döngüsünün yönetilebilmesi
  • Ürün ve malzemelerde seçim kolaylığı
  • Ürün ve malzemelerde oluşan erken eskime maliyetlerinin düşürülmesi
  • Ürün ve malzemelerin geri dönüşümü ile elde edilecek olan faydanın artması

Avrupa Birliği döngüsel ekonomik sisteme geçiş kapsamında 11 Aralık 2019 tarihinde “Avrupa Yeşil Mutabakatı” ile yeni bir büyüme stratejisi benimsemiş ve öncelikli politikalarından biri durumuna getirmiştir. Örneğin; Avrupa Birliği’nde materyal bazındaki kazanç 265-490 milyar Euro arasındadır. Bu rakamlar, mevcut sektörde toplam gider maliyetinin %23’üne tekabül etmektedir. Ulaşım, gıda ve yapı sektöründe sisteme uyum süreci ile birlikte yıllık 600 milyon Euro tasarruf olacağı öngörülmektedir.

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT

Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi

İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

Detaylı bilgiler için aşağıdaki eseri okuyabilirsiniz.

Mert, G. (2021). Döngüsel Ekonomi Kapsamında Yeşil Yönetim Anlayışı, Eds. Mahmut Tekin ve Gözde Mert, Yeşil Yönetim, Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara.