Firmalar, Haksız Ardiye Maliyetleriyle Karşılaşıyor

Uzun yıllardır devam eden liman uygulamaları neticesinde firmaların haksız ardiye maliyetleriyle karşılaştığını dile getiren Plastik Sanayicileri Derneği (PAGDER) Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Gülsün, “Bu uygulamalar, ardiye işletmesine ödenecek haksız ilave ücretlerin yanı sıra ürünlerin kullanılamaması sebebiyle ortaya çıkan ek maliyetlere de sebep olmaktadır. Bir an önce sanayici üzerinde yük oluşturan konteyner bekleme ve gecikme uygulamalarının kötüye kullanımının engellenmesi yolunda adımlar atılmasını talep ediyoruz” dedi.

Üretim Önündeki Engeller Kaldırılmalı

Hammadde ithalatında liman işlemlerinin uzatılması sebebiyle sanayi kuruluşlarının mağdur olduğunu belirten Gülsün, “Ülkemizin ithalat kompozisyonunu yakından incelediğimizde 2022 yılı itibariyle toplam ithalatımızın %13,8’inin yatırım mallarının, %75,8’inin ise hammadde mallarının oluşturduğunu görüyoruz. Yani üretim için gerekli malların ithalatı toplam ithalatımızın yaklaşık %90’ını oluşturuyor. Üstelik bu durum 2022 yılına özgü de değil 2021 yılında %90’ı da aşan bir oran söz konusuydu. Esasen bu tablo çok önemli bir verinin de ispatı niteliğinde; ülkemizde sanayi üretiminin gerçekleşmesi ithal girdiye bağlı. Bu kapsamda liman işletmelerinin karlarını arttırmak adına konteyner bekleme ve gecikme uygulamalarını kötüye kullanarak ardiye sürelerini uzatması işletmelerimizin üretiminde durmalara ve aksamalara sebep olmaktadır. Oysa ki takip sistemi ile ambar verilerinin eşgüdümlenmesi ve benzeri hızlandırıcı uygulamaların hayata geçirilmesi halinde söz konusu bekleme sürelerinin kısalması ve sanayi üretiminde meydana gelen nakdi kayıpların ve zaman kayıplarının asgari düzeye çekilmesi mümkün olacaktır” dedi.

Sanayi Tesislerinin Kâr Marjı Eriyor

Son yıllarda gerek girdi maliyetlerinde yaşanan sert artış, gerek iç pazarımızın daralmasına bağlı olarak sanayi tesislerinin kar marjlarının hızla gerilediği bir süreçten geçildiğini ifade eden Gülsün, “Uzun bir süredir ÜFE ile TÜFE arasındaki makas açılmış ve rekor seviyelere gelmiş durumda. Üretici girdi maliyetlerinde yaşanan sert artışları, daralan iç pazar alım gücü sebebiyle fiyatlara yansıtamıyor ve bu durumun kaçınılmaz bir neticesi olarak sanayi tesislerinin karlılığı düşüyor. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından yayınlanan verileri incelediğimizde 2021 yılında plastik mamul üretimi sektöründe karlılığın %10 gerilediğini görüyoruz.

Diğer imalat sanayi kollarında ise sektörümüze nazaran çok daha sert düşüşlerin olduğunu da dile getirmekte fayda var. 2022 yılı verileri ise henüz yayımlanmamış olsa da enerji fiyatlarında yaşanan sert artışların da etkisiyle kâr marjının daha da daraldığını öngörebiliriz. Tüm bu olumsuz şartlara rağmen ülke ekonomimiz için üreten sanayi tesislerimizin bir de bu tarz uygunsuz liman uygulamalarıyla haksız kazanç etme kapısı haline getirilmiş olması çok üzücü. Bu kapsamda liman işlemlerinin hızlandırılması adına bir an önce harekete geçilmeli” dedi.

Fabrikada Hedef Belirleme

Fabrikalarda başarının anahtarı, hedef belirlemedir. Hedefsiz bir şekilde hiçbir yere varamayız. İşyerimizi açtığımız ilk andan itibaren belirlenen hedeflere doğru sağlam ve emin adımlarla ilerleyebilmemiz için aşağıdaki listede bulunan kriterlere uygun hareket etmeli, kontrollü bir şekilde hedeflerimize ulaşmalıyız. Zaman zaman meydana gelen aksamalar, takılıp düşmeler bizi yıldırmamalı ve biz daima hedeflerimize odaklanmalıyız.

Kişisel Hedefler

Öncelikle yöneticiler olarak kişisel gelişimimize katkıda bulunacak donanımları edinmeliyiz. Sonrasında ise tecrübe kazandıkça etrafımızdaki idareci ve çalışanlarımızı hedeflerimize uygun şekilde organize etmeliyiz.

Kurumsal Hedefler

Üretim Hedefi

Maliyet Hedefi (İsrafı Önleme ve Geri Kazanım)

Satış ve Pazarlama Hedefi (Pazar Payı)

İhracat Hedefi

İnsan Kaynakları ve İstihdam Hedefi (Liderlik ve Takım Çalışması)

Mali ve Finansal Hedefler (Karlılık & Gider Kalemleri)

Müşteri Memnuniyeti Hedefi

Markalaşma Hedefi (İmaj, Reklam)

Kalite Hedefi

Çevresel Hedefler

Sosyal Sorumluluk Hedefleri

Günlük-Aylık-Yıllık Hedefler

Geleceğe Dair Hedefler (Yatırım ve Büyüme Hedefi & Borsaya Açılma)

Hedefe Varmada Ortak Strateji ve İlkeler

Plan & Organizasyon & Koordinasyon & Takip

Analiz ve Raporlama

Performans Ölçümü

Etkili İletişim

Eğitim (Uygulamalı)

Hata Yapma Özgürlüğü

Teknoloji (Robotlaşma ve Yapay Zeka)

ARGE & İnovasyon

Dijital Dönüşüm (Akıllı Fabrika)

Vizyon

Verimlilik

Meslek Lisesi & Üniversite & Sanayi Üçgeni

Demokratik Ortam

Sıcak ve Samimi İş Ortamı

Uygun Fiziki Şartlar

Rekabet Yeteneği

Başarılı Lojistik ve Sevkiyat

Olası Aksaklıkları Giderme, Engelleri Aşma (Kriz Yönetimi)

Hedef Küçültme

Bazen de hedef küçültmemiz gerekir. Olası risklere ve rakiplerimize karşı stratejik bazı karar ve uygulamalarımızı olgunlaşıncaya kadar gizlemememiz gerekebilir. Başkalarının sizin hayal ve hedeflerinizi çalmanıza müsaade etmeyiniz.

Göz-Gez-Arpacık

“Eğer hedefe isabet ettirmek istersen bu üçü aynı hizada olmalı.”

Hedefleri belirleyip hedeflere varmada gerekli olan strateji ve ilkeleri uyguladığımızda göreceğiz ki artık boşa kürek çekmeyeceğiz, her günümüz, ayımız ve yılımız birbirinden farklı ve daha iyiye doğru yol alacak. Gelecek kuşaklara ve çocuklarımıza mükemmel bir işletme devredeceğiz

Bütün bunlar hayal değil arkadaşlar, içlerinden birçoğunu veya tamamını gerçekleştirmiş fabrikalar tanıyorum. Yolun başında olmanız aslında sizin için avantaj. En baştan bazı ilkeler ve hedefler koyarsanız daha hızlı ve güvenli yol alırsınız.

Cavit SOY

Sanayiciler EYT İçin Destek Bekliyor

Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) düzenlemesinin Resmi Gazete’de yayımlanarak uygulamaya konmasının imalat sanayine etkilerini değerlendiren Plastik Sanayicileri Federasyonu (PLASFED) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Karadeniz: “Uzun süredir artan girdi ve enerji maliyetleri ve daralan iç pazar kapasitesi sebebiyle kar marjı daralan sanayi kuruluşlarımızın EYT kaynaklı nitelikli işgücü kaybı ve tazminat yükü karşısında daha da zorlu bir sürece gireceğini öngörüyoruz. Özellikle mevcut konjonktürde finansmana erişimin kısıtlı olması işleri daha da çıkmaza sokmaktadır” dedi.

Kredi Desteği Konusunda Belirsizlik Sürüyor

Daha önce kıdem tazminatı ödemeleri dolayısıyla destek talepleri olduğunu ve bu alanda KGF desteği verileceğinin deklare edildiği için mutlu olduklarını dile getiren Karadeniz, “Öte yandan geldiğimiz noktada çok sayıda çalışan EYT başvurusunda bulunmuş durumdayken desteğin maiyetinin ve şartlarının hala belirsiz olması sanayicileri tedirgin ediyor. Malumunuz son dönemde girdi maliyetlerinde çok sert artışlar yaşanıyor, hatta öyle ki Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) son 7 aydır %100’ün üzerinde seyrediyor. Enerji maliyetlerinde artış ise plastik sektörü gibi enerji yoğun sektörlerde faaliyet gösteren firmaların işletme sermayesi ihtiyaçlarında daha büyük bir baskı oluşmasına sebep oluyor. İşletme sermayesinin yetersizliği sebebiyle üretim kayıplarının yaşanmasının dahi gündemde olduğu bir süreçte işletmeleri bir de yüklü tazminat ödemeleri ile baş başa bırakmamak gerekiyor. Bu kapsamda daha önce dile getirilen kredi desteğinin bir an önce netleştirilerek kullanıma açılmasının iş dünyasındaki tedirginlikleri azaltmak konusunda önemli olduğunu düşünüyoruz” dedi.

Nitelikli İşgücü Kaybının Telafisi Zor

EYT sebebiyle işletmelerin en nitelikli çalışanlarının bir kısmını kaybedeceğini belirten Karadeniz, “Gerek sektörümüzün gerek diğer imalat sanayi sektörlerinin en önemli sorunlarından biri nitelikli işgücünün yetersizliği. EYT kapsamında bu nitelikli işgücünden kayıp yaşanacak olması işletmelerin kısa-orta vadede üretim kaybı yaşamasına sebep olabilir. Zira işgücünün yetiştirilmesi uzun zaman alan bir süreç. Bu eğitim sürecini desteklemek adına işbaşı eğitim programlarının yaygınlaştırılmasının önemli olduğu kanaatindeyiz” dedi.

Finansman Maliyeti Düşürülmeli

Türkiye’de finansmana erişim maliyetinin çok yüksek olduğunun altını çizen Karadeniz, “Son dönemde finansmana erişim kanalları hızla daraldı ve finansman maliyeti hızla yükseldi. Bu şartlar altında işletmeler yeni yatırım konusundaki kararlarını tehir etme ihtiyacı duyuyorlar. Özellikle ikiz dönüşüm sebebiyle yeni yatırım ihtiyacının arttığı bir dönemden geçiyoruz. Ülke olarak tüm dünyada hızlanan bu dönüşüm sürecini yakalayamazsak ihracat pazarlarımızda kalıcı kayıplar yaşayabiliriz. Bu kapsamda yatırım kredileri imkanlarının genişletilmesi ve maliyetinin düşürülmesi için adımlar atılması ve ekonomi politikalarının üretimi önceleyen bir yapıya kavuşturulması elzem” dedi.

Benim Üniversitelerim

Aslına bakarsanız bu sefer Rolde Farkındalık ve Taahhüt Gerçekliği üzerine çalışmaya ve yazmaya başlamıştım. Fakat birdenbire şu meşhur “Kaliteci” tarafım ağır bastı ve kök nedene inmek istedim.

Karşıma Benim Üniversitelerim çıktı.

Benim Üniversitelerim, ünlü rus yazar Maksim Gorki’nin Çocukluğum ve Ekmeğimi Kazanırken‘den sonra hayatını anlattığı üçüncü ve son kitabıdır.

Çocukluğumuz,

Ekmek Mücadelesi ve

Üniversite Yılları…

Zaman içinde sana biçilmiş rollerin farkında olmak ve sorumlu bir birey olarak o rolün görevlerini yerine getireceğini taahhüt etmek.

Farkında Olmak ya da Olmamak. İşte bütün mesele bu!

Literatür diyor ki; her birey ait olduğu organizasyonu oluşturan ilişkiler ağında bir role uygun görevleri yerine getirir. Organizasyondaki diğer bireyler de o bireyden, yerine getirilen görevlere uygun rolü gerçeklemesini bekler ki bu rol beklentilerinin toplamı da o bireyin organizasyondaki rolünü tanımlar.

Bu tanım biraz iç içe; ama kendini ancak bu şekilde var eden bir döngüdür. Tanımın doğruluğu ve çok tekrarı o rolün daha sağlam ve tanımlanabilir olmasını sağlar. Organizasyonel olgunlaşma tam da burada, bu sarmal içinde gerçekleşir. Sunulan, Beklenen, Karşılanan, Ölçülen, Beklenen, Sunulan, İzlenen, Gerçekleşen, Karşılanan vs vs. devam eder. 

Ya da şemadaki meşhur PUKÖ Döngüsü ile ilişkilendirilip sabitlenebilir: Rolü PLANLA, Rolü UYGULA, Rolü KONTROL ET, Rol için ÖNLEM AL, Rolü PLANLA…

Burada dikkat edilecek nokta, başarılı bir YÖNETİM SİSTEMİ için yönetim kademelerinde yer alan bireylerin rollerini tam anlamıyla bilmesi ve doğru bir şekilde yerine getirmesidir. Eğer rolün planlamasını, rolü üstlenen/üstlenecek olan bireylerle değil de merkezi bir otorite ile yapacak olursanız; Farkındalık ve Taahhüt Gerçekliğinden mahrum kalırsınız!

Rolde Farkındalık ve Taahhüt Gerçekliği Nedir ?

Tanımlanan rolü üstlenecek birey;

Rolünün öneminin, etkisinin ve yetkisinin farkında olmazsa,

Rolünün görevlerini taahhüt etmezse o rol daha doğmadan ölmüş demektir.

Çünkü her rol bireyiyle var olur, bireyin yeteneği ve bilgisiyle sergilenir. Rol doğru olsa bile birey yanlışsa ya da birey doğru; fakat rolü yanlış verilmişse, sonuç her durum ve şartta olumsuz rol oynama olarak karşımıza çıkar.

Sağlam yapılı bir kurum ve kuruluşta roller, statüler, yetkiler ve bunlarla ilişkili sorumluluklar belirlenmiştir. Böylece algılanan rollerle beklenen yönetsel roller arasında uyum sağlanmış olur. Tam tersi söz konusu olduğunda ise kurum içerisinde statü, rol ve yetkiden kaynaklanan çatışmalar söz konusu olacaktır.

Yöneticiler kendi yaptıklarını anlatmak yerine diğer yöneticilerin yapmadıklarını anlatmaya başladıysa, rollerde tanımsızlıklar var demek çok yerindedir.

Bununla birlikte rolün belirsizliği ya da rolün çelişkili olması gibi nedenlerden ötürü birey kendi içerisinde de çatışma yaşayabilmektedir. Yani rol çatışması ve rol belirsizliği hem yönetimin başarısızlığına  hem de yönetici olan bireyin iş tatminsizliğine neden olabilmektedir.

Rol Çatışması ve Rol Belirsizliği 

Rol çatışması, aynı anda iki ya da daha fazla rol gönderiminden birisine uyulması ve diğerine uymanın güçleşmesi söz konusu olduğunda ortaya çıkmaktadır. Birey aynı anda birden fazla rolü gerçekleştirmek durumunda kalmakta ve rol gereklerinden birisine diğerine oranla daha fazla uymaktadır.

Değişik şart ve durumlarda ortaya çıkabilen rol çatışmaları genel olarak bireyin birbirine zıt iki statüyü aynı anda işgal etmesi ve hangi statünün rolüne öncelik vereceği konusunda çelişki yaşaması söz konusu olduğunda, bireyin mevcut yetenek ve özellikleri ile rol gerekleri uyumsuz olduğunda, birey yerine getirmek zorunda olduğu rolü sevmediğinde ya da benimsemediğinde, (Farkındalık ve Taahhüt Gerçekliği) statünün değişmesine paralel olarak roller de değiştiğinde ve ast üst çatışması söz konusu olduğunda ortaya çıkmaktadır.

Rol Çatışması Bahisleri:

  1. Bireyin içsel standartları veya değerleri ile rol davranışı arasındaki çatışma,

  2. Bireyin zaman, kaynak ve yetenekleri ile rol davranışı arasındaki çatışma,

  3. Aynı bireyden farklı davranışlar bekleyen farklı rolleri arasındaki çatışma,

  4. Çatışan beklentiler ve kurumsal talepler,

  5. Başkalarından gelen çatışan istekler ve değerlendirmede uyuşmayan standartlar söz konusu olduğunda rol çatışmasından söz edebiliriz.

Rol belirsizliği ise bireyin davranışlarının sonuçlarının tahmin edilebilirliği ve davranışsal gerekliliklerin varlığı ya da açıklığı açısından ele alınmaktadır. Birey;

Rol Belirsizliği Bahisleri:

  1. Kendisinden ne beklendiğini tam olarak bilmiyorsa,

  2. Kendisinden ne beklendiğini tam olarak biliyor; fakat buna nasıl ulaşacağını bilmiyorsa,

  3. Hem kendisinden ne beklendiğini hem de buna nasıl ulaşacağını bildiği halde yerine getireceği rolün sonuçlarını önceden tahmin edemiyorsa rol belirsizliği ile karşı karşıya kalmaktadır.

Rol belirsizliği, kurum ve kuruluştan kaynaklanabileceği gibi kişisel faktörlerden de kaynaklanabilir.

Kurumsal rolün yeterince açık olmaması ve rolü başarmak için gerekli bilgiden yoksun olunması ile kişinin rol hakkında yeterli bilgiye sahip olmaması kurumsal faktörler olarak tanımlanmaktadır. Böyle bir duruma ise, kurumsal rol gönderme sürecinde yaşanan aksamalar veya kişinin rol algılamasında sorun yaşaması sebep olabilmektedir.

Rol Çatışması ve Belirsizliğinde Örgütün Etkileri:

  1. Örgütün çok büyük ve karmaşık olması,

  2. Hızlı bir şekilde gelişmesi ile yeniden örgütlenme,

  3. İş görenleri etkileyen kurumsal çevrede meydana gelen kontrolsüz değişiklikler,

  4. Birbiriyle ilişki personelin yer değiştirmesi ve yönetimin etkin kurumsal bilgi akışını sağlayamaması gibi olaylar neden olmaktadır.

Rol çatışması ve rol belirsizliği arasındaki ilişkiyi araştıran çok sayıda araştırma bulunmakla beraber rol çatışması ve rol belirsizliğinin stres, iş tatmini, kurumsal bağlılık gibi faktörlere etkisini ölçen çok sayıda araştırmaya da rastlanmaktadır.

Türkiye’deki çalışmalar da benzer şekilde rol çatışması ve rol belirsizliğinin;

  1. İş tatmini,

  2. Stres,

  3. Performans vb. üzerindeki etkilerine yoğunlaşmaktadır.

Yapılan bir çalışmada; işle ilgili stres, rol çatışması ve rol belirsizliğinin personel devri üzerinde zayıf düzeyde etkisinin olduğu,

Başka bir çalışmada; rol çatışması ve rol belirsizliğinin iş tatmini ve örgütsel bağlılık üzerinde negatif etkiye sahip olduğu,

Yine farklı bir çalışmada ise; hem rol belirsizliğinin hem rol çatışmasının tükenmişlik sendromu üzerinde anlamlı bir etkisinin olduğu ortaya konulmaktadır.

Açıkçası bir çok çalışmaya konu olmuş; ama ben tam olarak “-işte budur !” denen bir çalışma görmedim. Muhtemel olarak meslek ya da sektör olarak bir etki katsayısı var ve bu da sonuçları ciddi etkiliyor.

Ama örneğin Doğan ve Arkadaşları, 2016 (Alttaki çalışma kaynağından bu çalışmaya da ulaşabilirsiniz) yılında gerçekleştirdikleri çalışmada İstanbul’da Devlet ve Vakıf Üniversitelerinde çalışan akademisyenlerin rol belirsizliği ve rol çatışmasının tükenmişlik ve tükenmişliğin tüm boyutları ile ilişkili olduğunu ve tüm bu değişkenlerin tükenmişliği etkilediğini belirtmektedir.

İşte tam da bu nedenle ROL ÇATIŞMASI VE ROL BELİRSİZLİĞİ üzerine yapılacak çalışmaların öncelikle bilim üreticisi rolünü üstlenmesini beklediğimiz eğitim kurumlarına yani Benim Üniversitelerime kaydırılmasını düşünüyorum.

Saygılarımla.

Zafer URFALIOĞLU

Kaynak: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/495154

SUT Fiyatları Belli Olan Tıbbi Hizmet İhalelerinde Fiyat Farkı

Bilindiği üzere sağlık sektöründe Sağlık Uygulama Tebliğinde (SUT) fiyatları belli olan, teşhis ve tedaviye yönelik hizmet alımlarındaki; görüntüleme hizmet alımları, tıbbi laboratuvar hizmet alımları, kemoterapi hizmet alımları gibi, ihalelerde fiyat farkı uygulamaları ile ilgili sorunlar yaşanmaktadır.

Özellikle 365 günü aşan hizmet ihalelerinde fiyat farkı verilmesi uygulamasının zorunlu hale getirilmesinden sonra bu sıkıntılar artmıştır. Öte yandan son yıllardaki sağlık sektörünü de kapsayan yüksek fiyat artışları,  SUT fiyatlarının maliyetleri karşılayamaması ve asgari ücret artışlarının işçilik fiyat farkına yansıtılamaması, bu sorunların başında gelmekteydi.

Söz konusu sorunların çözümü ile ilgili bir süredir çalışmakta olan Kamu İhale Kurumu tarafından hazırlanan “4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’na Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslarda Değişiklikler” 07 Mart 2023 tarihli Resmî Gazete ’de yayımladı.

Aşağıdaki iki yöntemden birine göre yapılması gereken, Sağlık Uygulama Tebliğinde (SUT) fiyatları belli olan tıbbi hizmet ihalelerinde fiyat farkı uygulamaları, yayımlanan bu değişiklikler ile şu şekilde uygulanacaktır;

  1. SUT puan birimi üzerinden ihale edilmeyen, miktar veya adet olarak ihale edilen, Sağlık Uygulama Tebliğinde fiyatları belli olan, teşhis ve tedaviye yönelik hizmet alımlarında, “4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’na Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslarının” 5’inci maddesinin a bendine göre fiyat farkı verilmesi gerekir.

Bu şekilde SUT fiyatları belli olan tıbbi hizmet ihalelerinde ihalelerin de;

 “F = An x B x [(Sn/So)-1]”  formülü kullanılır.

Formüllerde yer alan;

a. F: Fiyat farkını (TL),

b. B: 0,90 sabit katsayısını,

c. An: İlk geçici hakedişte (n=1) olmak üzere (n) inci hak edişte; birim fiyatlı işlerde uygulama ayında gerçekleşen iş kalemlerinin sözleşme fiyatlarıyla çarpılması sonucu bulunan tutarı (TL), götürü bedel işlerde ise uygulama ayında gerçekleşen ilerleme yüzdesiyle sözleşme bedelinin çarpılması sonucu bulunan tutarı (TL),

d. So: Sağlık Uygulama Tebliğinde yer alan ve ihale tarihinin içinde bulunduğu ayda geçerli fiyatı,

e. Sn: Sağlık Uygulama Tebliğinde yer alan ve sözleşmeye göre hizmetin gerçekleştirilmesi gereken ayda geçerli fiyatı,

ifade eder.

  1. SUT puan birimi üzerinden ihale edilen, Sağlık Uygulama Tebliğinde fiyatları belli olan, teşhis ve tedaviye yönelik hizmet alımlarında; “4734 Sayılı Kamu İhale Kanununa Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esasların” 7’inci maddesinin onbirinci fıkrasına göre fiyat farkı verilmesi gerekir.

a. Puan birimi üzerinden sözleşmeye bağlanan teşhis ve tedaviye yönelik hizmet alımlarında, 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’na Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslarının 5’inci madde hükümleri uygulanmaksızın, ilgili hizmetin uygulama ayındaki puanı ile ihale tarihindeki puanı arasındaki farktan kaynaklanan fiyat değişimleri, fiyat farkı olarak ödenir veya kesilir.

b. Ancak Sağlık Uygulama Tebliğinde ödemeye esas olarak belirlenen katsayının artırılmasından veya azaltılmasından kaynaklanan fiyat değişimleri için ayrıca fiyat farkı hesaplanamaz.

c. Bu hizmet alımlarında ihale dokümanında personel sayısı belirlenerek haftalık çalışma saatinin tamamının idarede kullanılacağının düzenlenmesi halinde 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’na Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslarının 6’ıncı maddeye göre ayrıca fiyat farkı hesaplanacağına ilişkin düzenlemeye de yer verilir.

Mehmet ATASEVER

Sağlık Bakanlığı Strateji Geliştirme E. Başkanı

Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi

                                                                   

AB’ye Giden Hava Sevkiyatlarına İlişkin Yeni Kurallar, 1 Mart’ta Yürürlüğe Girdi

İthalat Denetim Sistemi 2 (ICS2) – Aşama 2:

Avrupa Birliği (AB), AB’ye giren malların yol açabileceği güvenlik ve emniyet tehditlerine karşı koruma sağlamak amacıyla yeni gelişmiş kargo bilgileri ve risk yönetim platformu olan İthalat Denetim Sistemi 2’nin (ICS2) ikinci aşamasını yürürlüğe koydu.

Hava yoluyla AB[1]’ye veya AB üzerinden eşya taşıyan tüm hava nakliye şirketleri, taşıma komisyoncuları, ekspres kuryeler ve posta operatörlerine, 1 Mart 2023’ten itibaren AB dış sınırlarına varmadan önce Giriş Özet Beyanı verilerini eksiksiz şekilde beyan zorunluluğu getirildi. Bu işlemin, 2021 ile 2024 yılları arasında kademeli olarak AB’nin mevcut İthalat Denetim Sisteminin (ICS) yerini alan ICS2 sistemi üzerinden gerçekleştirilmesi gerekiyor. Gelişmiş kargo bilgilerini halihazırda İthalat Denetim Sistemine (ICS) sunmakta olan hava nakliye şirketlerinin söz konusu verileri ICS2 aracılığıyla sunmaya başladıktan sonra ICS sistemini kullanmayı bırakmaları gerekiyor.

ICS2’nin ikinci aşaması, malların bir üçüncü ülkeden taşınmasından ve Avrupa Birliği’nin dış sınırlarına varmasından önce uyulması gereken yeni veri gereklilikleri ve süreçler içeriyor. Bu değişiklikten etkilenen ekonomik operatörlerin gerekli verileri müşterilerinden temin etmemesi ve ICS2 üzerinden bildirmemesi, gümrük idarelerinin, malların dış sınırlara varışından önce ve varışı esnasında uygunluğu sağlamaya yönelik gerekli eylemleri uygulamaya koymasına neden olacak.

Ekonomik operatörlerin, uygunluğu sağlamaya hazır olmamaları halinde, ilgili bilgileri ICS2’ye sunmaya, süre sınırlı dağıtım dönemi içinde daha ileri bir tarihte başlamayı talep etmeleri gerekiyor. Ekonomik operatörler bu yöndeki taleplerini, gelişmiş kargo bilgilerinin sunulması için kullanılacak ekonomik operatör EORI[2] numarasının kayıtlı olduğu Üye Devlet aracılığıyla iletecekler.

Dağıtım dönemi (sunulması hâlinde), ekonomik operatörlerin 1 Mart 2023’ten sonraki dönemde ICS2 Aşama 2’ye operasyonel olarak hazır hâle gelmesine olanak sağlıyor. Bununla birlikte, Aşama 1’den Aşama 2’ye sorunsuz olarak geçiş yapılabilmesini sağlamak ve ticaret operasyonlarını kolaylaştırmak amacıyla, her iş modeli için geçerli dağıtım dönemi ve farklı türlerden ekonomik operatörlerin ICS2 Aşama 2’ye bağlanırken izleyecekleri sıra, ilgili geçiş stratejisinde tanımlandığı üzere tüm Üye Devletler genelinde uyumlu olacak. Üye Devletler, 2 Ekim 2023’e kadar bir dağıtım dönemi sunabilecek.

Ekonomik operatörlerin belirlenen son tarihe kadar hazırlıklarını tamamlamaması ve ICS2 sistemi kapsamında zorunlu olan verileri sağlamaması hâlinde, sevkiyatlar ve sevk edilen malların AB sınırlarında durdurulacağı ve gümrük idarelerinin ilgili malın gümrükten geçmesine izin vermeyeceği kaydedildi.

Bu değişiklikler hakkında daha fazla bilgi için bu web sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Daha fazla bilgi için:

Avrupa Komisyonu web sayfasında ICS2 ve Aşama 2 hakkında daha fazla bilgi bulabilirsiniz.

ICS2’ye Ayrıntılı Bakış

ICS2 programı; Avrupa Komisyonu, Üye Devletlerin gümrük idareleri ve işletmeler arasında yakın iş birliği içinde geliştirilmiştir.  Bu program, malların bir üçüncü ülkede taşınmasından ve AB dış sınırlarına varmasından önce söz konusu mallara ilişkin daha gelişmiş bir gümrük gözetimine olanak tanıyor. Daha yüksek veri kalitesi ve daha gelişmiş gümrük risk yönetiminin yanı sıra gümrük riskini azaltma önlemlerine ve dış sınır denetimlerine yönelik daha iyi bir risk temelli yaklaşım sağlıyor. Bu da AB gümrüklerinin tehditleri daha erken tespit etmesine ve tehditlere tedarik zincirinin en uygun noktasında müdahale etmesine olanak veriyor. ICS2 programı ve yeni araçlar ayrıca küçük e-ticaret paketlerine konularak gönderilen güvenli olmayan malların daha iyi bir şekilde hedeflenmesine yardımcı oluyor.

ICS2, Aşama 1’de hava yoluyla AB’ye gelen veya AB üzerinden geçen, posta yoluyla ve ekspres olarak gönderilen mallara odaklıydı. Bu aşamada ise gümrüklerin havacılık güvenliğini tehlikeye atabilecek tehditleri tespit edebilmesi için, malların AB’ye gitmek üzere kalkış yapacak uçaklara yüklenmesinden önce bir dizi Giriş Özet Beyanı (yükleme öncesi gelişmiş kargo bilgileri, diğer adıyla “PLACI”) sunulması gerekiyor.

ICS2 Aşama 2’nin yürürlüğe girdiği 1 Mart 2023’ten itibaren, tüm genel hava yolu gönderileri için de PLACI bilgilerinin sunulması ve gönderilerin varışından önce Giriş Özet Beyanı (ENS) verilerinin beyan edilmesi zorunlu tutuldu. Verileri sunan ve malların Avrupa gümrük bölgesine getirilmesine ilişkin sorumluluğu üstlenen tarafın gerekli tüm verilere sahip olması durumunda, gerekli bilgiler tek bir ENS sunularak sağlanabilir. Alternatif olarak, tedarik zincirindeki farklı aktörler tarafından birden fazla kısmi ENS sunulması yoluyla bilgiler birden fazla kez sunulabilir. Bilgilerin birden fazla kez sunulduğu durumlarda, bilgileri sunan her bir taraf, bilgileri zamanında, doğru ve eksiksiz şekilde sunduğundan emin olmaktan sorumlu tutuluyor. Bununla birlikte tüm ICS2 ENS sunma gerekliliklerinin karşılanması amacıyla, hava yolu taşımacıları, sözleşmeli taraflarıyla yakın iş birliği içinde çalışmaktan, sözleşmeli taraflar ise tedarik zincirindeki kendi müşterileriyle yakın iş birliği içinde çalışmaktan sorumlu oluyor. İlgili noktaya varış öncesi veri sunma gereklilikleri için bu bilgi formuna bakabilirsiniz. Ekonomik operatörler ICS2 Aşama 2 kapsamında ENS sunmaya başlamadan önce sistemlerinin ICS2 iş süreçleri ve ENS sunma gereklilikleriyle uyumlu olduğunu doğruluyor. Ekonomik operatörlerin, zorunlu kendi kendine uygunluk testi prosedürünü izleyerek bu işlemi yapması gerekiyor. Bu gerekliliklerin açıklandığı ayrıntılı bir bilgi formu bulunuyor.

ICS2’nin bir sonraki aşamasıyla bu önemli reform tamamlanacak: Aşama 3, 1 Mart 2024’ten itibaren deniz, tren ve kara yolu taşımacılık operasyonlarını kapsayacak.

[1] Tüm AB Üye Devletlerinin yanı sıra Norveç, İsviçre ve Kuzey İrlanda

[2] Ekonomik Operatör Kayıt ve Kimlik

Satınalma Dergisi Mart 2023 – Yıl:11 Sayı:123

Değerli yöneticiler,

Ülkemizde asrın felaketi olarak değerlendirilen 6 Şubat tarihli depremler vatandaş olarak kişisel ve sosyal sorumluluk- larımızı daha da artırdı. Dergi olarak bu sayımızda afet lojistik ve tedarik zincirine özel bir yer ayırdık. Vefa Toroslu hocamıza değerli çalışması için teşekkür ederim.

Yaşanan depremin büyüklüğü lojistik ve tedarik zincirlerinin stratejik önemini bir kez daha gözler önüne serdi. Birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Sadece depremler değil, seller, orman yangınları, pandemi, iklim değişiklikleri kuraklık, susuzluk, büyük göç hareketleri gibi karşı karşıya kalacağımız tüm olağan üstü durum ve koşullar için önlem alma mecburiyetindeyiz.

Daha fazla hazırlıklı ve planlı hareket etmemiz gerekiyor. Ertele- me, göz ardı etme gibi bir lüksümüz yok. Teknoloji çağında istediğimiz hızda planlı hareket edemiyoruz, süratle koordine olamıyoruz diye bir mazeretimiz de artık olmamalı.

Kent planlamalarından yapılaşmaya, acil durum eylem planların- dan bölgesel yardım amaçlı depolama ve dağıtım merkezlerine, lojistik master planlardan ulaştırma ve haberleşme altyapısına kadar her alanda afet risklerini merkezinde tutan anlayış ve uygulamalara ihti- yacımız var. Tedarik tarafında tüm Türkiye’de yardım depo ve dağıtım merkezlerinde mevcut malzeme, gıda, araç-gereç envanterini gösteren yazılımları tesis etmeliyiz. İhtiyaç duyulan malzemeleri üreten teda- rikçileri hızla devreye alabilmeliyiz. İlaç, jeneratör, çadır ve konteyner gibi ürünleri sosyal medya üzerinden değil teknoloji desteği ile sistem üzerinden sağlamalıyız.

Farklı özellik ve etkilere sahip afet türleri ile yaşamayı öğrenmeli- yiz. Afetlerle mücadelede yeni düzenlemelere gitmeliyiz. Yedi coğrafi bölge ve tüm illerde yerel yönetimler liderliğinde ayrım gözetmeksizin bütün STK, Oda ve Birliklerle etkileşim sağlayarak rol ve sorumlulukla- rımızı yeniden belirlemeliyiz. Katılımcılığı ve iletişimi teşvik etmeliyiz. Tüm vatandaşlar ve sivil toplum örgütleri bir araya gelip aktif bir biçim- de doğamızı, toprağımızı, havayı, temiz su kaynaklarını, denizlerimizi, akarsularımızı, ormanlarımızı ve canlıları gerçek manada korumalıyız. Daha da geç olmadan tedbirler almalıyız. Çevreye saygı duymalıyız.
Bir armağan olan tabiatı yok etmemeyi tüm yaş gruplarında idrak etmeliyiz.

Şimdi yaralarımızı sarma zamanı…

Şimdi harekete geçme zamanı.
Şimdi tek yürek olma şimdi dayanışma zamanı. Depremzedelerimize sürdürülebilir yardım zamanı.

Şehirlerimizi yeniden inşa etme, bölgeyi ekonomik ve sosyal olarak ayağa kaldırma zamanı.

Prof. Dr. Murat Erdal
Editör
editor@SatinalmaDergisi.com

MART 2023 Sayısına Ulaşmak için Tıklayınız: https://learning.buyernetwork.net/dergiler/satinalma-dergisi-mart-2023

Henüz üyelik oluşturmadıysanız buraya tıklayarak online üyelik satın alabilirsiniz. 

1 Ocak 2023 Tarihinde Yürürlüğe Giren Alman Tedarik Zincirlerinde Kurumsal Durum Tespiti Yasası (LkSG) Nedir? Türk Tedarikçiler İçin Ne Anlama Geliyor?

Tedarik Zincirlerinde İnsan Hakları İhlallerini Önlemek için Kurumsal Durum Tespiti Yasası (LkSG ve SCDDA) (Yasa), Alman Federal Meclisi tarafından 11 Haziran 2021 tarihinde kabul edilmiştir. Yasa tedarik zincirinde, çevre ve insan hakları konularında ihlalleri önlemek, sürdürülebilir ticaret ve üretimin sağlanması için kurumsal sorumluluğu düzenlemektedir. 1 Ocak 2023 itibariyle yürürlükte olan yasa ilk etapta 3.000 çalışanı olan işletmeleri kapsar iken, 2024 yılında 1000 çalışana kadar indirilerek kapsam genişletilmiştir.

Küreselleşme ile birlikte özellikle büyük ölçekli işletmeler üretimlerini düşük maliyetler nedeniyle, ülke dışına kaydırarak tedarik zincirlerini genişletmiş ancak yaygın çıkarımlardan olan çocuk işçi çalıştırılması, ağır çalışma koşulları, adil olmayan ücret uygulamaları, iş sağlığı ve güvenliği konularındaki eksiklikler, sendika haklarının kısıtlanması vb gibi insan haklarına saygılı olma konularında sorumluluk almadıkları ve ulusal hukuk kurallarını uygulamadıkları tespit edilmiştir. Covid-19 bu hak ihlallerine yakın tarihteki iyi bir örnektir. Salgın sırasında çalışanların, yaşadıkları olumsuz etkiler, toplu işten çıkarmalar,  şirketlerin yetersiz destekleri, iş-yaşam dengesinin olmaması gibi nedenler büyük istifa dalgasını hatta benzer nedenlerle yeni bir akım olan sessiz istifa, iş dünyasına verilen bir geri bildirimdir. Bu kapsamda Yasa, sürdürülebilir ticaretin tesisi için işletmelerin çevre ve insan haklarına saygılı olmalarını ve bunu tüm tedarik zincirleri boyunca ele alıp durum tespiti yükümlülüklerini yerine getirerek kurumsal sorumluluğun oluşturulmasını amaçlamaktadır.

Arka Plan

Almanya Federal Hükümeti, 2011 yılında yayınlanan BM İş Dünyası ve İnsan Hakları Kılavuz İlkeleri’ni uygulamayı zorunlu tutmamış, 2016 yılında İş Dünyası ve İnsan Hakları Ulusal Eylem Planı’nı (National Action Plan on Business and Human Rights -NAP) hazırlayarak, uygulamayı gönüllü olarak başlatmıştır. Ancak son yıllarda yapılan anketler neticesinde katılımın çok az olması nedeniyle, gönüllülük uygulamasına son verilerek, hukuki zemine taşınmıştır. Bu kararın alınmasında Almanya’nın en büyük çevre kuruluşlarının da yer aldığı (Bread for the World and Friends of the Earth Germany (BUND) 18 sivil toplum kuruluşunun etkisi yüksektir. Yasa şirketlerin tedarik zincirinde (denizaşırı ülkeler dahil) özen yükümlülüklerini yerine getirmeyi zorunlu kılmaktadır. Ayrıca düzenleme hakkında yapılan eleştiriler arasında, daha fazla şirketi kapsaması yönünde destekleyen görüşler olduğu gibi, rekabet gücünü olumsuz etkilediği hatta, iyileştirme yerine sürekli tedarikçi değiştirmeye teşvik edeceği yönünde görüşler de mevcuttur.

İnsan hakları konusuna değer veren AB içi ve dışı devletler de, bu rehber ilkelerden (BM İş Dünyası ve İnsan Hakları Kılavuz İlkeleri,  OECD Kılavuz İlkeleri, ILO’nun Çok Uluslu Şirketler ve Sosyal Politikaya İlişkin Üçlü İlkeler Bildirgesi) faydalanarak yasal düzenlemelere gitmişlerdir. Norveç, Finlandiya, Danimarka Almanya’ya benzer yükümlülükleri uygulamış, Fransa’da ise çalışan sayısı daha geniş tutulmuştur. Amerika ve Hollanda şeffaf tedarik zincirine uyumlu yasayı desteklemekte, İngiltere’de (Modern Kölelik Yasası) benzer bir taahhütler bulunmaktadır. Ayrıca Yasa, zehirli kimyasal ve tehlikeli atıkların bertaraf edilmesinden kaynaklanan risklerin önlenmesi vb konularda ise daha çok çevresel risklere odaklanan uluslararası anlaşmalardan Minamata, Stockholm ve Basel Sözleşmelerinin ilgili maddelerine  atıfta bulunur.

Avrupa Komisyonu ise bu konuyu daha önce gündemlerine almalarına rağmen, Kurumsal Sürdürülebilirlik Durum Tespiti Direktifi’ni (Corporate Sustainability Due Diligence Directive- CSDD)(1)  23 Şubat 2022 tarihinde kabul etmiştir ve 2024 yılında yürürlüğe gireceği tahmin edilmektedir. Ancak daha önce yürürlüğe giren Alman Tedarik Zinciri Durum Tespiti Yasası, CSDD’nin yürürlüğe girmesiyle, AB kurallarına göre uyarlanması gerekecektir. İki yasa genel amaç ve yapı bakımından benzerlikler taşısa da; kapsamdaki şirketler, değer zincirinin tanımı, kapsamdaki olumsuz etkiler, hukuki sorumluluk konularında temel farklılıklar mevcuttur. CSDD’nin tamamen uygulanması durumunda, AB’de 12.800 şirketin etkileneceği tahmin edilmektedir.

Kanun Kapsamındaki Şirketler ve Yürürlük Tarihleri

Alman Tedarik Zincirlerinde Kurumsal Durum Tespiti Yasası’na (LkSG veya SCDDA) göre şirketler, yasal konumlarına bakılmaksızın aşağıda belirtilen çalışan sayısına göre sorumlu olacaklardır. Taslak CSDD Direktifi’nde kapsama girecek şirket sayısı daha fazladır. Ancak CSDD’nin yasalaşması neticesinde, LkSG Yasası’nda güncellemeler gerektiğinden şu an kapsama girmeyen firmaların hazırlanmaları tavsiye edilmektedir.

I. Almanya’da yerleşik şirketler ve Alman Ticaret Kanunu’nun (GHB) 13 d maddesine göre ikinci bir şubesi olan şirketler kapsamda olup, çalışan sayısına göre yürürlülük tarihleri aşağıdaki gibidir;

a. Almanya’da en az 3.000 veya fazla çalışanı olan şirketler             Ocak.2023

b. Almanya’da en az 1.000 veya fazla çalışanı olan şirketler             Ocak.2024

II. Almanya’da şubesi olan yabancı şirketler yukarıdaki çalışanlar kapsamında aynı şekilde dahil olacaktır.

Çalışan sayısı hesap edilirken:

  • Almanya’da çalışan ve yurt dışında görevlendirilen çalışanlar göz önünde bulundurulur.
  • Geçici işçi çalıştıran şirketlerde, çalışma süresi 6 ayı geçiyorsa hesaplamaya dahil edilmelidir.
  • Bağlı ortaklıklarda yurt dışına gönderilen işçiler dahil, üst şirketin çalışan sayısı hesaplanırken şirketler topluluğuna dahil tüm şirketlerin yurt içindeki çalışanları dikkate alınmalıdır.
  • Ayrıca tüm çalışanların geçici olarak AB’nin farklı bir ülkesine taşınması da kapsamdadır.

Son olarak, gelecek dönemlerde kapsam dışı KOBİ’lerin de etkilenmesi beklenmektedir. Çünkü yasanın büyük şirketlerin bu özen yükümlülüklerini tedarikçilerine devretmesi planlanmaktadır.

Tedarik Zinciri Nedir?

Yasa’da tedarik zinciri, şirketin ürettiği tüm ürün ve hizmetleri ifade eder. Hammadde alımından nihai tüketiciye teslimi için gerekli yurt içi ve yurt dışı tüm mal ve hizmet süreçlerini içerir. Dolayısıyla şirketlerin faaliyet alanı aşağıdaki gibidir:

  • Kendi iş alanına ait faaliyetler: Amacına ulaşmak için her türlü eylemleri kapsar. Bağlı ortaklıklarda, ana şirket önemli bir etkiye sahipse, ana şirketin kendi iş alanının içinde sayılır.
  • Doğrudan tedarikçinin faaliyetleri: Şirketin ürettiği mal veya hizmet için gerekli tedariklerin tamamını içerir.
  • Dolaylı tedarikçinin faaliyetleri: Ana faaliyetin oluşmasında gerekli tüm mal ve hizmet alımını kapsar.

Durum Tespiti Yükümlülükleri Nelerdir?  

İşletmeler tedarik zincirleri boyunca, çevresel risk ve insan hakları ihlallerinin en aza indirilmesi ve önlenmesi için durum tespiti gerekliliklerine uymakla yükümlüdürler. Durum tespiti en basit anlamda, hammadde/hizmet alımından son tüketiciye kadar tedarik zincirindeki bu risklerin belirlenmesi için gerekli tüm çabayı içermektedir. İşletmeler tedarik zinciri risk yönetiminde, durum tespitini, iş süreçlerinin merkezinde tutmaları ve periyodik olarak izleyerek analiz edebilmelidir. Durum tespiti aşağıdaki adımları içerir.

  • Risk yönetimi sisteminin kurulması ve iç sorumluluğun belirlenmesi
  • Periyodik risk analizleri ve değerlendirmelerinin yapılması
  • Önleyici ve iyileştirici tedbirlerin alınması
  • Şirketin insan hakları stratejisi konusunda politika beyanı (kendi ve doğrudan tedarikçileri için) (stratejinin etkinliği yıllık olarak değerlendirilmelidir)
  • Dolaylı tedarikçilerdeki risk bazlı durum tespiti uygulaması
  • İhlallerin bildirilmesi için şikayet mekanizmasının kurulması
  • Belgelendirme ve Raporlama

Şirketlerin Ele Alması Gereken Ana Risk Konuları;

  • Çocuk işçiliği
  • Zorla çalıştırma
  • Örgütlenme özgürlüğü ihlalleri
  • İş sağlığı ve güvenliği
  • Etik olmayan istihdam
  • Ayrımcılık,
  • Çevresel bozulmalar
  • Toprak, su, hava, gürültü kirliliği, aşırı su tüketimi
  • Kalıcı organik kirleticilerin üretimi ve kullanımı
  • Civa bileşiklerinin kullanımı

LkSG’nin Şirketlerden Beklentisi Nedir?

LkSG, şirketlerden tedarik zincirdeki tüm riskleri düzeltilmesi yönünde garanti vermelerini istemez, bunun yerine zincir boyunca; riskleri belirleyip, prosedürler oluşturarak, önleme veya azaltılması yönünde aksiyonlar almayı, şikayet prosedürleri oluşturmayı ve raporlamayı  yerine getirecek bir sistemi yönetmekle daha çok bir çabanın sorumluluğunu yerine getirilmesini istemektedir. Bunun yanında öncelikle şirketleri, kendisi ve doğrudan tedarikçilerinden sorumlu tutmaktadır. Ancak dolaylı tedarikçilerinden şikayet aldıklarında veya dolaylı tedarikçinin çevresel veya insani hakları ihlal edebileceğini fark etmesi neticesinde olası tahribatlara ilişkin risk analizi yapılmasını ister ve bunu düzeltmekle sorumlu tutar.  Başka bir ifadeyle dolaylı tedarikçide, gerekliliklere uyulmadığını tespit ederse derhal harekete geçilmesini ve düzeltici önlemler alınmasını ister.

Denetimlerden Sorumlu Birimler ve Yaptırımlar Nelerdir?

Federal Ekonomi ve İhracat Kontrol Ofisi (BAFA), resmi kontrol ve uygulamadan sorumludur. Federal Ekonomi ve Enerji Bakanlığı ise bu ofisin yasa kapsamındaki yasal ve teknik denetimlerden sorumlu olup, Federal Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı ile anlaşarak bu denetimleri risk temelli bir yaklaşımla uygular. Şirketler, mali yılın bitiminden 4 ay sonra raporlama yapmak ve 7 yıl şirket web sitesinde yayınlamak durumundadır. İş yükünün azaltılması için CSR raporlama ile entegre edilmesi tavsiye edilmektedir.

  • Para Cezaları

Alman şirketler önlem alınmadığı takdirde para cezası alabilirler. İdari işlemlerde ödenecek en yüksek ceza 50.000 Avro’dur. İhlallerin ciddiyetine göre 8 milyon Avro’ya kadar veya yıllık küresel satışların %2’sine çıkabilir. Ciro bazlı ceza sistemi, sadece yıllık cirosu 400 milyon Avro’nun üzerinde olan şirketler için geçerli olmaktadır.

  • Kamu İhalelerinin Yasaklanması

Alman şirketler, gerektiğinde kamu ihalelerinden 3 yıl muaf tutulabileceklerdir.

Ancak kayıplar sadece bu konularla sınırlı olmayabilir. Riskler dikkate alınmadığında ve kamuoyuna açıklandığında bahsedilen parasal cezaların üzerinde itibar riski ihtimali göz ardı edilmemelidir. (Örn.1990’larda Nike’ın Kamboçya ve Pakistan gibi yerlerde çocuk işçileri çalıştırması vs)

Ayrıca insan hakları konularında mağdurlar, geçim koşulları nedeniyle dava açamadıklarından, artık işçi sendikaları veya sivil toplum örgütleri yabancı işçiler için bu hakka sahip olabileceklerdir. Zincirde hak ihlalleri tespit ettiklerinde, ilgili şirket çaba gösteriyorsa yaptırım beklenmemelidir. Bunun yanında işletmeler yurt dışında olan zincirdeki üçüncü şahısların eylemlerinden sorumlu olmayacaklardır ancak yurt dışında çalışan işçiler, Alman şirket tarafından hak ihlaline uğradığına dair dava açma hakkına sahip olsa da, bulunduğu ülke hukuk kuralları geçerli olacaktır. Ek olarak, Doğrudan tedarikçinin, tedarikçisi olan şirketler etkilenebilirler ancak yasa kapsamında değillerse cezai yaptırım almazlar.

Türk Tedarikçiler İçin Ne Anlama Geliyor?

27 ülkeden oluşan Avrupa Birliği (AB), dünya nüfusunun % 6’sını oluşturmasına rağmen dünyanın en büyük ekonomileri arasındadır. Ülkemiz için de önemli bir pazar olan AB ihracat ve ithalatta ilk sırada yer alır. Nitekim 2022 yılı verilene göre AB’ye, 103,1 milyar dolar (%40,6) ihracat ve 93,28 milyar dolar (%25,6) ithalat gerçekleştirilmiştir.   AB’nin ihracat ve ithalatında ise ülkemiz sırasıyla 5.ve 6.sırada yer alır. (2022 yılı) Yine Almanya ticaret ve ekonomi alanında Türkiye’nin en önemli ortağı olup toplam 4000’den fazla Alman firması Türkiye’de faaliyet göstermektedir. Almanya’nın ihracat ve ithalatında Türkiye sırasıyla 16. (25,2 milyar dolar) ve 18.sırada (21,7 milyar dolar) yer alır (2021 yılı) Dolayısıyla hem ülkemiz hem de tedarikçilerimiz açısından Yasa (LkSG) ve Direktif (CSDD), mevcut ilişkilerimizin sürdürülebilirliği ve hatta pazar payımızın artırılması için fırsat olarak değerlendirilebilir ancak hem ilgili kamu kuruluşları hem de Türk tedarikçiler bu yöndeki yükümlülüklerini yerine getirmeleri gerekir.

Yasa’ya göre Alman şirketler doğrudan tedarikçilere risk analizi yapmak, önleyici ve iyileştirici tedbirler almak zorundadırlar ancak dolaylı tedarikçilerde olası çevresel ve insan hakları ihlallerine ilişkin belirtiler tespit edildiğinde bu yükümlülükleri yerine getirir.  Alman şirketler, yaptırım ile karşılaşmamak için, bu konuyu sözleşmelerine taşımak isteyeceklerdir. Ayrıca risk değerlendirmesi neticesinde, tespit ettikleri olumsuzluklarla ilgili gerekli düzeltici, önleyici tedbirlerin yeterli olmaması durumunda tedarikten de vazgeçebilirler. Dolayısıyla Türk tedarikçiler zincirde sürdürülebilirliğin sağlanması için, öncelikle hangi konumda olduklarını tespit ederek, Yasa’ya uyumu sağlayacak gerekli aksiyonları alması gerekir. Yine yukarıda bahsedildiği gibi, en erken 2024 yılında yürürlüğe girmesi beklenen CSDD Direktifi’nin daha geniş kapsamlı olduğu dikkate alındığında, sadece Almanya değil AB’ye iş yapan ihracatçılarımızın kendi koşullarına göre Yasa’yı inceleyip, şimdiden hazırlanmaları tavsiye edilmektedir.

Sonuç

Küresel ticaretle birlikte, tedarik zincirleri kompleks hale gelmiştir. LkSG ile insan hakları ve çevrenin korunması amaçlanmıştır. Bu maksatla işletmeler sadece kendinden kaynaklanan etkilerle değil, tüm tedarik zincirinden sorumlu tutularak, durum tespiti yapmaları ve gerekli önleyici aksiyonları alarak, zincirde iyileştirme kaydetmeleri beklenmektedir. Öte yandan, işletmeler daha kendi faaliyetleri hatta birinci derece tedarikçilerine ait çevresel ve sosyal etkileri izleyemezken, sonraki tedarikçiler için durum tespitinin yapılamayacağı görüşü yanlış değildir. Başka bir ifadeyle küresel ticaretteki veri eksikliği, gizlilik, teknik veya yasal vb. sebeplerle kompleks ilişkiler değerlendirildiğinde, tedarik zincirinin tümüyle kontrol altına almanın imkansız olduğu görüşü yaygındır. Çünkü bu dolaylı ilişkilerde sözleşmeye dayalı bir ilişki olmadığı gibi, üçüncü ülkelerdeki yapısal sorunlarla, sektör veya şirket özelindeki problemler öne çıkmaktadır. Dolayısıyla tedarikteki tüm paydaşlarla ortak bir hedef için işbirliği yapılarak, bölgesel / sektörel sorunlar için birlikte çaba harcamak önem arz etmektedir.

Sürdürülebilir ekonominin inşası için insan hakları ve çevrenin korunması bir zorunluluktur ve küresel boyutta uyum için Yasa tedarik zincirindeki sorumluluğu şirketlere vermiştir. İş dünyası başarılı olmak için sürdürülebilirlik yaklaşımını benimsemek zorundadır ve başta BM Kalkınma Amaçları ve kabul edilmiş Rehber İlkeleri iyi anlaması ve içselleştirmesi gerekir. Böylelikle küresel boyutta farkındalık artarak sürdürülebilir ekonomik kalkınma ve refah sağlanabilir.

Gül SALDIRANER

EG Partner- SMMM, BD

www.eg-econsulting.com

 (1 ) CSDD hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacınız olduğunda, dergimizin Ocak/2023 sayısından ulaşabilirsiniz

Kaynaklar:

[1] Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası -06- Tedarik Zincirlerinde Gerekli Özeni Gösterme Yükümlülüğü Kanunu (LkSG)

https://www.dtr-ihk.de/tr/bilgi-koesesi/tedarik-zincirlerinde-gerekli-oezeni-goesterme-yuekuemlueluegue-kanunu-lksg

[2]  Bundesministerium der justiz (Federal Ministry of Justice). Gesetz über die unternehmerischen Sorgfaltspflichten zur Vermeidung von Menschenrechtsverletzungen in Lieferketten (Law on corporate due diligence to prevent human rights violations in supply chains)

https://www.gesetze-im-internet.de/lksg/

[3]  Bundesministerium für wirtschaftliche Zusammenarbeit und Entwicklung (Federal Ministry for Economic Cooperation and Development)  –Jan,2-2023 –  Lieferketten und Lieferkettengesetz (Supply Chains and Supply Chain Law)

https://www.bmz.de/de/themen/lieferketten/hintergrund-lieferketten-lieferkettengesetz

[4]  Trust One –Apr,28-2022   Lieferkettensorgfaltspflichtengesetz: Was müssen Sie wissen?(Supply Chain Due Diligence Act: What do you need to know?) https://www.onetrust.de/blog/lieferkettensorgfaltspflichtengesetz-was-muessen-sie-wissen/

[5]  Rödl&Partner –Jan,02-2023  The new German Supply Chain Due Diligence Act (LkSG) – what needs to be done https://www.roedl.com/insights/supply-chain-act-due-diligence-obligations

[6]  CSR Europe –March,31-2022- Germany on the EU proposal for a Due Diligence Directive

 https://www.csreurope.org/newsbundle-articles/voice-of-csr-germany-on-the-eu-proposal-for-a-due-diligence-directive

[7]  Agency for Business & Ekonomik Development –  Frequently Asked Questions on the Due Diligence in Supply Chains Act   https://wirtschaft-entwicklung.de/en/helpdesk-on-business-human-rights/questions-and-answers-on-the-due-diligence-act/

 

Pazarlama ve Satışta Hipnotik Dil Nasıl Kullanılır ?

Hipnotik yazım ve konuşma, karşı konulmayacak şekilde sektörel terimlerle müşterinin anlayabileceği etkide kelimeleri birleştirerek, bunları basit bir dille sunmaktadır. Hipnotik dil, büyüleyicidir, unutulmazdır ve gizli cümlelerle müşteriyi hedefe yönlendirir. Hipnotik sözlü ve yazılı dil kullanımı, sektöre ve müşterinin yapısına göre farklılaştırılarak kullanılmalıdır.

İnsanları kandırmak ve düşüncelerini zorla değiştirmek anlamında değildir. İletişimi kolaylaştırıcı ve aslında insanların görmeleri gerekli alanları onlara özel kelimelerle anlatarak ya da yazarak farkındalık oluşturmaktır. Hayatın her alanında satışın olduğunu dünürsek bu kalıplar sosyal hayatımızda da diğer insanlarla olan iletişimimizi kolaylaştıracaktır. Hepimiz hayatımızda hipnotik dil kalıplarıyla karşılaşmışızdır. Bir kitabı okurken ne kadar akıcı bir kitap birkaç saatte bitirdim ya da biri için ne kadar etkili konuştu şiir gibi hitabeti çok güçlüydü deriz.

Biz yazımızda Pazarlama ve Satış alanındaki uygulamalara değineceğiz. Hipnotik dil kavramıyla hem yazılı hem de sözlü dil kullanımını ifade ediyor olacağız.

Günümüzde üretim değil, satış önemli bir konu haline geldi. Çünkü herkes üretiyor ve üretim fazlalığından dolayı, ürettiğimi nasıl daha fazla satabilirimin yollarını bulmaya çalışıyor. Bunun için birçok yöntem ve strateji mevcut olmakla birlikte, hipnotik dil kullanımı da bunlardan biridir. Kısacası, etkili ve güçlü satış mektupları yazmada ve pazarlama faaliyetlerinde farklılığınızı ortaya koymaktır ve satışlarımızı arttırmak için bize yol haritası sunmaktadır.

Müşterileriniz siz konuştuğunuzda karşısında bir uzman olduğunu hissetmeli ve konuşmanızdan keyif almalıdır. Bu şekilde müşterinin algısını ve dikkatini açık tutabilirsiniz. Aynı şekilde bu durum e-postalarınıza da yansımalıdır. Asıl amaç, müşteride ilgi uyandırmak ve dikkatini çekmeyi sağlamaktır. Müşterilerimizin dikkatini çekecek, merak uyandıracak ve ortak bağ kuracak öykülere yer vermeliyiz. İşte bunların hepsinde kullanacağımız hipnotik dil bizi müşterilerimizin gözünde farklı bir noktaya taşıyacaktır. Bunu yaparken de kelimeleri ustalıkla bir rehber gibi kullanmış olmamız gerekmektedir. Müşteriye vermek istediğimiz mesajı etkili cümlelerle ve onu sıkmadan, uygun kelime ve sözleri seçerek vermeliyiz.

Hipnotik dil kullanırken kesinlikle yalan söylenmemeli ve olmayacak şeyler için vaatler verilmemelidir. Samimiyet ve güven pazarlama ve satıştaki en önemli iki unsurdur. Kendinize ve sattığınız ürüne güvenmezseniz, samimi ve dürüst olmazsanız müşteriyi hiçbir şekilde ikna edemezsiniz. Öncelikle kendinize ve sattığınız ürüne güvenin, sonrasında bu dili kullanırken müşterinin satınalma ihtiyacını ortaya çıkararak, faydayı görmesini sağlayacak cümleleri bulmaya çalışmalısınız. Eğer bu dili bir de retorik ile birleştirir ve geliştirirseniz müzakere masalarından hedefe ulaşmış olarak zaferle kalkarsınız.

Yazınızın ve konuşmanızın sıralaması; giriş, sebep, kanıt ve sonuç şeklinde olmalıdır. Girişle dikkat çekmeli ve hatta etkili bir başlık ya da başlığı kapsayan bir soruyla başlayabilirsiniz. Giriş cümleniz ya da metniniz, o kadar etkileyici bir cümle ile açılmalı ki müşterinizi sonraki kısımları dinlemek veya okumak için heyecanlansın ve sabırsızlansın…

Sebeple, müşterinin sorununu tespit etmeli, kanıtla soruna çözüm bulma yollarınızı ve referanslarınızı sunuyor olmanız gerekir. Sonuçta, bu sorunu çözdüğünüzde ve müşterinin sizi tercih ettiğinde kendisine sağlayacağı faydalardan bahsedin, ürününüze âşık olacakları nedenleri ortaya koyun ve ürününüze aşık edin, gerçekten sizinle çalıştığında hayatının ne kadar kolaylaştığını ve maddi kazanç sağlayacağını düşünmesini sağlamalısınız. Finali çok etkili bir not ekleyerek kapatın…Giriş ve final sözcüğü müşterinizin kafasında kalacak olan en etkili iki noktadır.

Önce düşünün ve yazın, sonra kontrol edin ve düzeltmeleri yaparak söyleyeceğiniz ya da yazacağınız metne son şeklini verin. Tek seferde müthiş yazılar oluşması mümkün olmayacaktır. Gerektiğinde çevrenizdeki insanlarında görüş ve düşüncelerini almaktan çekinmeyin ve eleştirel bakış açısı ile yazınıza son halini verin, her zaman daha iyisine ulaşacaksınızdır. Basitlik hem konuşma hem de yazı dilinde çok önemlidir. Apple’ın en büyük başarısı, anlatım dilini basitlikle ve hipnotik dil kalıplarıyla bütünleştirerek sunmasıdır. Ürünlerini 4 yaşındaki bir çocuğun anlayacağı dilde hedef kitleye anlatmaktadır. Yalın ve sade bir dil iletişimin kapılarını açan en önemli anahtarlardan biridir. Hipnotik dil, dili ağırlaştırarak değil basit ve etkili cümlelerle mesajı aktarmayı içerir.

Joe Vital’in dediği gibi kendi egonuzdan çıkarak, müşterinin egosuna girebilmeniz gerekir. Müşteri gibi düşünebildiğiniz sürece işiniz daha kolaylaşacaktır. İnsanlar ben merkezcidir. Kendilerinin ne istediklerini ve sağlayacakları menfaatleri umursamaktadırlar. Kendinizi müşterilerinizin yerine koymalı ve sizden ne istediğini ne gibi sorular sorabileceğini hayal etmeniz gerekmektedir. Müşterinizi çok iyi analiz etmeli, Enneagram ve Temsil Sistemlerini de hipnotik dil ve müşteri özelliklerine göre karmalayarak kullanmalısınız. Görsel olan bir müşterinize hipnotik dili ne kadar etkili kullansanız da bir yerden sonra dinlemeyecektir. Burada görsellerle birlikte hipnotik yazı dilinin kurgulanması gerekmektedir. Kilit nokta pazarı ve müşteriyi çok iyi tanımakla başlamaktadır. Müşterilerinize samimi olun, ona yardım edin ve güvenini kazanın, sonrasında konu kazan kazan tarafına dönüşecek ve satış gerçekleşecektir. Müşteri ile konuşmadan ya da yazışmadan önce kendinize şu soruyu sorun; Müşteri benden ne ister? Her müşterinize özel yazın ve konuşun, sizinle görüştüğünde sadece ona özel konuşuyor muşsunuz ve yazıyormuşsunuz hissini verin, her müşteri kendini özel hissetmek ister.

Hipnotik dil ile pazarlama satışta hikayeleştirme aslında birbirinin ayrılmaz parçası gibidir. Müşterilerinize ürün ve hizmetleriniz konusunda gerçek hikayeleri anlatarak bağ kurmanız gerekir. Potansiyel müşterilerinize, mevcut müşterilerinizin ürünleriniz konusundaki memnuniyetlerinden bahsedin bunu yaparken, konuyu yaşanmış örneklerle hikayeleştirin, gerçeklerden yola çıkarak hipnotik dil ile birleştirilen bir hikaye müşterileriniz üzerinde inanılmaz etkiler oluşturacaktır.

Müşterilerinizi iki kategoriye ayırmanız gerekir. Mevcut müşteriler ve potansiyel müşteriler. Mevcut müşterileriniz ile potansiyel müşterilerinize aynı hipnotik dili kullanamazsınız. Mevcut müşterileriniz sizi ve ürünlerinizi tanıyordur. Onlara yeni heyecanlar katabilecek farklı bir dil kullanmalısınız. Örneğin, ileride kuracağımız yeni fabrikayı hayat etmelerini ve bu ailenin bir parçası oldukları için şanslı hissetmelerini sağlayın, müzakere masasında olacağınız yeni müşterileriniz için kullanacağınız Hipnotik dilde fayda ve ihtiyacı ortaya çıkarmak daha etkili sonuç verecektir. Sözlü hipnotik dilde, müşterilerinize güler güzle ve gözlerinin içerisine bakarak dinlemeyi ve konuşmayı alışkanlık haline getirmelisiniz, hiç kimse asık suratlı ve somurtkan bir pazarlama ve satış çalışanını dinlemek istemez. Ya da telefon da konuştuğu personelin ses tonunu sert olması ve yapıcı olmamasından hoşlanmaz. Telefonda da yüz yüze konuşuyormuş gibi güler yüzlü ve sempatik olmanız gerekiyor. Hipnotik dil kullanırken müşterinizi bağlı olduğu ülkeye göre, ülkede ünlü olmuş ve örnek olan kişilerin sözlerinden, ülkelere özgü atasözlerinden de yararlanarak örneklerle zenginleştirmeler yapabilirsiniz. Pazarlama ve Satış konusunda başarılı olmuş Dünyaca bilinen rakiplerinizin ve farklı markaların web sitelerini, katalog ve broşürlerini çok iyi inceleyin, onların ürünü ifade etmede kullandığı cümleleri çok iyi analiz edin ve yakaladığınız ortak noktalar varsa bunları kendi hipnotik diliniz ile birleştirin.

Hipnotik dil uygulamasını kullanmadan önce konuşma ya da bir metin hazırlarken acaba müşteri metni okurken ya da beni dinlerken aklından ne geçebilir? İşte Hipnotik dil aynı zamanda müşterinin kafasındaki soruları cevaplayarak konuşma ve yazı dilinin etkili kullanmaktır. Bunu yaparken hayal etmek çok önemli, hipnotik dili oluştururken hedef kitlenizi belirledikten sonra karşınızdaymış gibi hayal edip, dili kurgulamaya başlayın, kullanacağınız ifadeler müşteriye etkileyici bir deneyim yaşatmalı ve aynı zamanda da ikna etmelidir. Müşteri en çok neyi duymak istiyorsa Hipnotik dili onun üzerine kullanın, fiyata odaklıysa fiyat, kaliteye odaklıysa kalite sizin seçeceğiniz sözcükleri ve cümleleri içermelidir. Bunu yapmanın yolu da müşteriyle ön görüşme yapmak, e-posta göndermek veya müşterinin istihbaratını iyi yapmaktadır. Bunun en kolay yolu müşterileri test etmekten geçer. Görsel içerikli ve ana mesajı basitçe anlatan reklamlar ve e-postalar hazırlayın, müşteri size olumlu dönüyor ve satışlarınıza artı olarak etki ediyorsa, başardınız demektedir. Olumsuz bir geri bildirim aldıysanız ve satışlarınızda bir artış olmadıysa yeni bir Hipnotik dil oluşturmanın gerekliliği belirmiş olacaktır. Müşterinizle uzun yıllardır çalışıyorsanız bunu sezgilerinizle tahmin edebilirsiniz. Ancak şunu unutmamak gerekiyor, etkili sonuçlar müşteriyi çok iyi dinlemek ve müşterinin ihtiyacını keşfetmekten geçer. Hipnotik dili kullanırken kendiniz, bir reklam ajansının içerik editörü gibi düşünün, müşteri size geldi ve bu ürünü ülke genelinde heyecan uyandıracak ve satışlarımı arttıracak bir hikayeyle sun ve finali de tek cümleyle bitir dedi. Bu durumda ne yapardınız? İşte kendi ürününüz içinde onu yapacaksınız. Mesleğimiz gereği her gün ürünümüzü tanıtıyoruz. Müşteriye çok fazla şey anlatırsanız onu bunaltırsınız ve bir yerde iletişim sekteye uğrar. Marifet, her gün bildiğimiz şeyleri müşteriye anlatmak değil, her gün bir önceki günden nasıl farklı olurum? ve müşterilerimde nasıl ilgiyi arttırabilirim? yönünde olmalıdır. Bu uygulamayı sektörünüzle ve müşteri kitlenizle bağlantılı olarak sizde kolaylıkla yapabilirsiniz. Soruların gücünden yararlanın, bu makalenin başlığını Hipnotik Dil Kullanımı olarak yazsam belki birkaç kişinin dikkatini çekecekti ancak “Pazarlama ve Satışta Hipnotik Dil Nasıl Kullanılır?” diyerek hem kitlemi spesifik hale getirdim hem de soru sorarak merak uyandırmaya çalıştım.

Hipnotik dile basit bir örnek;

Dünya Neden ………….. marka ürünleri tercih etmektedir? (Başlık-firma adınız büyük harflerle olmalıdır)

………….. Üreticilerinin Dikkatine !

Ürünlerimizi kullanarak, müşterilerinize yeni değerler katmayı düşünür müsünüz?

“Yıllardır Türkiye’de ve Dünya’da birçok …………üreticisinin ana tedarikçisi olarak hizmet vermekteyiz”.

Ürünlerimiz işimize olan tutkumuzun eseridir.

Bitmeyen gelişim tutkumuz kalite anlayışımızla birleşerek ürünlerimize hayat vermektedir.

Mükemmel olduğumuzu iddia etmiyoruz, mükemmellik yolunca tutkuyla yolumuza devam ediyoruz.

Avrupa standartlarında üretiyoruz ve ürünlerimizden maksimum fayda sağlayacağınızı garanti ediyoruz.

………yıldır müşterilerimize tam vaktinde hizmet veriyor, müşteri memnuniyeti için çalışıyor ve bunu en iyi şekilde başarıyoruz.

Müşterilerimizi dinliyoruz ve onlarında deneyimlerinden yararlanarak kendimizi geliştirmekten mutluluk duyuyoruz.

Bizi anlatan 3 kelime, kalite – hızlı teslimat – uygun fiyat…

Ürünlerimizi, ……………….. kullanırken hayal edin…

Ürünlerimizi denemek ve kalitemizi test etmek isterseniz bedelsiz ürün numunelerimizden talep edebilirsiniz.

Size en uygun tekeri nasıl seçeceksiniz?

Bizimle iletişime geçin ve birbirimizi yakında tanıma fırsatını bize verin…

Bize uğra ve bizi gör !

Kelimeler ve sözcükler büyülüdür.

Hipnotik dili doğru kullanmayı öğrenerek “Müşterilerinizin Süper Star” ı siz olabilirsiniz.

Ayten NAYİR

EMES A.Ş. Yurtdışı Satış ve Pazarlama Sorumlusu

ayten_nayir@emesteker.com

Emeklilik Sonrası Aynı İşyerinde Çalışmaya Devam Eden İşçinin Kıdem ve Yıllık İzni Nasıl Hesaplanmalıdır ?

Emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili 7438 sayılı Kanunun 3 Mart 2023 tarihinde yürürlüğe girmesiyle birlikte, bu Kanun kapsamında emekliliğe hak kazananların aynı işyerinde çalışmaya devam etmeleri halinde, kıdem tazminatına esas süreleri ile yıllık ücretli izin haklarının nasıl hesaplanacağı, aynı işyerinde aynı işi yapmaya devam edecek olan işçilere deneme süresi öngörülüp öngörülemeyeceği ve bunların bir süre sonra kendi istek ve iradeleri dışında işsiz kalmaları durumunda, işsizlik ödeneğinden yararlanıp yararlanamayacakları konuları gündeme gelmiştir. Emekli olduktan sonra aynı işyerinde çalışmaya devam eden işçilerin kıdemleri sıfırlanacak mıdır? Yoksa ilk işe başladıkları tarih dikkate alınarak mı kıdem süreleri hesaplanacaktır?

Öncelikle belirtmek gerekirse, emekli olduktan sonra tekrar aynı işyerinde çalışmaya devam eden işçilerin en az bir yıl çalışmasının olması ve kıdem tazminatına hak kazanma koşullarının gerçekleşmesi halinde, kıdem tazminatı hakları doğacaktır. Yeter ki, kıdem tazminatına hak kazanabile­cek koşullar oluşmuş olsun. Çünkü emekli olup kıdem tazminatını alan işçinin, aynı işyerinde çalış­maya devam etmesi yeni bir iş sözleşmesine dayanır. Emekli olduktan sonra aynı işyerinde çalışmaya devam eden işçinin kıdem tazminatına hak kazanacak şekilde iş söz­leşmesinin sona ermesi halinde ancak kıdem tazminatına hak kazanması mümkündür.

Ancak, kıdem tazminatı ödenen emeklilikten önceki çalışma süresi, kı­dem tazminatı hesabına katılarak yeniden hesap yapılmaz. Sadece emekli ol­duktan sonraki çalışma süresi için kıdem tazminatı hesabı yapılmalıdır. Yar­gıtay’ın kararına göre de, “…dosyada mevcut ibraname­den, davacının 31/12/1998 tarihindeki emekliliği nedeni ile kıdem tazminatı aldığını ve yıllık izinlerini kullandığını beyan etmiş olmasına göre emeklilik öncesi çalışma süresinin kıdem ve ihbar tazminatı alacakları açısından, emek­lilik öncesi dönem tasfiye olmuştur. Yıllık izin ücreti hesabında ise, 31/12/1998 tarihine kadar olan yıllık izin ücretlerini kullandığı kabul edilme­lidir”[1].

Yargıtay’ın aynı yönde verdiği başka bir kararında da, “1475 sayılı İş Kanunu’nun 14/2. maddesi uyarınca işçinin aynı işverene ait işyerlerinde aralıklı olarak çalışması halinde kıdem tazminatı hesabında hizmet sürelerinin birleştirilmesi gerekir. Önceki dönemle ilgili olarak kıdem tazminatı tam olarak ödenmişse aynı dönem için birden fazla kıdem tazminatı ödenmeyeceğinden önceki dönem çalışma döneminin tasfiye edildiği sonucuna varılmaktadır. Ancak ödenen kıdem tazminatı eksik ise bu durumda önceki dönemin tasfiye edildiğinden söz edilemeyeceğinden sözü edilen kanun çerçevesinde her iki dönem birleştirilmek suretiyle kıdem tazminatı hesaplanmalı ve somut olayda davacının kabul ettiği 5.000,00 TL’nin yasal faiziyle birlikte yapılan hesaplamadan mahsup edilmek suretiyle kıdem tazminatı belirlenmeli ve istekle ilgili hüküm kurulmalıdır. Bu hususlar gözetilmeden eksik incelemeyle karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir” denilmek suretiyle önceki dönemle ilgili kıdem tazminatı tam olarak ödenen aynı dönem için birden fazla kıdem tazminatı ödenmeyeceği için önceki dönem çalışması tasfiye edilmiş sayılmıştır[2].

Emekli olduktan sonra aynı işyerinde çalışmaya devam eden işçinin yıllık ücretli izin süresi hesaplanırken önceki ve sonraki çalışma süreleri toplanır. Zira yıllık izin, özde bir dinlenme hakkı olup, aralıklı çalış­malarda önceki dönem zaman aşımına uğramaz. İşçinin emekli ol­ması ve kendisine kıdem tazminatı ödenmiş olması yıllık izin yönünden sü­relerin birleştirilmesine engel oluşturmaz. Başka bir deyişle işçinin aynı işyerinde iki dönem çalışması ve ilkinde iş sözleşmesinin feshinin ardından belirli bir süre sonra yeniden işe alınması halinde, kural olarak izin hakkının tespiti yönünden önceki çalışmalar da dikkate alınır. İşçiye ilk dönem çalışması için yasal tazminatların hatta yıllık izin haklarının ödenmiş olması, önceki hizmet süresinin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 53 üncü maddesinde öngörülen izne esas çalışma süresine eklenmesini etkilemez[3]. Örneğin işyerinde 10 yıl çalışan ve EYT kapsamında emekliliğe ayrılan işçinin kıdem tazminatı ve yıllık izin hakları ödendikten sonra aynı işyerinde çalışmaya devam etmesi halinde, bir yıllık çalışması sonunda işçi 14 günlük izne değil, yasa gereği 26 günlük yıllık ücretli izne hak kazanacaktır. Nitekim Yargıtay’a göre de” Yıllık izin ücretine esas kıdemin belirlenmesinde aralıklı çalışmada tasfiye söz konusu olmayacağından davacının izne esas kıdeminin iki dönem çalışmasının toplanarak belirlenmesinde yasaya aykırılık yoktur”[4].

Peki, emeklilik sonrası aynı işyerinde yeni bir iş sözleşmesi ile çalışmaya devam eden işçiye yeni bir deneme süresi öngörülebilir mi? Deneme kaydı ilk kez işe alınan işçi için geçerlidir. Aynı işyerinde yeniden işe alınan işçi için deneme kaydı geçersizdir. Yargıtay’a göre, “Deneme süresi, işçi ve işverene sözleşmeden daha kolay dönme imkanı sağlamaktadır. Buradaki amaç tarafların birbirlerini tanımalarıdır. Ancak salt işçinin haklarını ortadan kaldırmak için bu yola gidilmesi halinde, yasal bir hakkın kötüye kullanılmasından söz edilir. İşverenin işyerinde yıllarca çalışmış bir işçi ile aynı işte çalışması için deneme süresi öngören yeni bir sözleşme yapması buna örnek olarak verilebilir. Yine, işverenin sürekli olarak ikişer aylık deneme süresi öngörerek işçi çalıştırması ve bunun genel bir uygulama haline getirmesi durumunda kötü niyetin varlığından söz edilebilir”[5]. Nihayetinde, işçinin aynı işverene ait işyerinde çalışırken ikinci kez işe girişinde deneme süresi konulamaz. Bununla birlikte, emeklilik sonrası aynı işyerinde çalışmaya devam edecek olan işçiye işyerinde daha önce yaptığı işten farklı olarak değişik bir pozisyonda değişik bir iş verilmesi halinde, elbette ki burada en fazla iki ay süreyle deneme süresi öngörülebilir.

Diğer taraftan, emekli olduktan sonra bir iş sözleşmesine dayanarak aynı ya da başka bir işyerinde sosyal güvenlik destek primi ödeyerek çalışmaya başlayan işçiler, çalıştıkları bu süre zarfında kendilerinden işsizlik sigortası primi kesilmemesi nedeniyle ve işsizlik ödeneğinden yararlanabilmenin bir koşulu olan “herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığı alınmaması” şartı nedeniyle, kendi istek ve iradeleri dışında işsiz kalsalar dahi, işsizlik ödeneğinden yararlanamazlar.

Sonuç olarak, EYT kapsamında emekli olup kıdem tazminatını alan işçinin, aynı işyerinde çalış­maya devam etmesi yeni bir hizmet sözleşmesine dayanır. Başka bir deyişle kıdemi sıfırlanır. Dolayısıyla kıdem tazminatı ödenen emeklilikten önceki çalışma süresi, kı­dem tazminatı hesabına katılarak hesaplama yapılamaz. Sadece emekli ol­duktan sonraki çalışma süresi için kıdem tazminatı hesabı yapılmalıdır. Çünkü işçinin emek­lilik öncesi dönemi ihbar ve kıdem tazminatı alacakları açısından tasfiye olmuş sayılır. Ancak, emekli olduktan sonra aynı işyerinde çalışmaya devam eden işçinin yıllık ücretli izin süresi hesaplanırken önceki ve sonraki çalışma süreleri toplanır. Çünkü yıllık izin, özde bir dinlenme hakkı olup, aralıklı çalış­malarda önceki dönem zaman aşımına uğramaz. Yargıtay, işçinin emekli ol­masının ve kendisine kıdem tazminatı ödenmesinin yıllık izin yönünden sü­relerin birleştirilmesine engel oluşturmayacağını kabul etmiştir.

Lütfi İNCİROĞLU

[1] Y9HD.16.6.2016 T., E.2015/3643, 2016/14528 Legalbank.

[2] Y9HD.25.11.2020 T., E.2016/33022, 2020/16854 Legalbank.

[3] ÇİL, Şahin, İş Hukuku Yargıtay İlke Kararları,(2019-2021) 9. Baskı, İstanbul 2022, s.1343.

[4] Y9HD.29.12.2017 T., E.2015/18282, 2017/22167;Y22HD.01.11.2017 T., E.2017/9112, K.2017/23766 Legalbank.

[5] İstanbul BAM 31.HD.29.12.2017 T., E.2017/2500, K.2017/1958, ÇİL, İş Hukuku Yargıtay İlke Kararları, s.413.