Sürdürülebilirlik ve Ekolojik Vergilere Özet Bir Bakış

Sürdürülebilirlik, içinde bulunduğumuz zamanda toplumların ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılarken çevremizdeki doğal yaşamı etkilemeden ve gelecek nesillere daha güzel bir dünya bırakmak arzusudur. Sürdürülebilirlik kavramı ilk olarak bundan tam 51 yıl önce yani 1972 yılında 113 ülkenin katılımıyla ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ile ortaya çıkarılmıştır. Bu 113 ülke atıkların imhası ve gelecek nesillerine daha güzel bir çevre bırakmak adına ortak bir bildirimi yayınlamış ve programlarını tüm dünyaya duyurmuşlardır. Resmi olarak ise asıl metin 1987 yılında Birleşmiş Milletlerin yayınladığı “Ortak Geleceğimiz” raporu ile resmiyete kavuşmuştur.

Bu rapor ile ekonomik olarak kalkınma sağlanırken doğaya en az zarar ile bu kalkınmanın sağlanması hatta ekonomik kalkınma ile sürdürülebilirliğin eş olarak götürülmesi istenmiştir. Bu makalemizin konusu ise sürdürülebilirlik ile ekolojik vergiler ile bir bağ kurmak ve bu vergilerin amacına uygun kullanıldığında ne kadar büyük faydalar sağlayabileceğine ışık tutmaktır.

İktisattaki büyük buhranlar, sanayi devrimleri ve teknolojik gelişmeler ile ekonomik kalkınma hedefleri artarken, dünya nüfusunun artması ve insanların refah seviyesindeki artış hedefleri ile sınırlı olan doğal kaynaklar hızlı bir şekilde yıkıma uğratılmıştır. Bu amaçla sürdürülebilirlik programları ile insanların doğal yaşamı etkilemeden ya da en az zarar ile ekonomik büyümenin sağlanması hedeflenmektedir. Dünya nüfusunun artması bir nevi atıkların da artması sağlıklı su ve doğal çevreye ulaşımda eşitsizliklere hatta sorunlara neden olmaktadır. Kısacası sürdürülebilir kalkınma, gelecek kuşakların hak ve yararları gözetilerek, çevrenin ve doğal kaynakların bilinçli bir şekilde kullanılması, doğaya zarar vermeden ekonomik gelişmenin sağlanması olarak tanımlayabiliriz. Bu konuda insanlar kadar işletmelere de büyük görevler düşmektedir. Doğal kaynaklar üzerinde en fazla olumsuz etki yaratan sanayi işletmelerinin yani büyük hacimli üretim yapan fabrikaların öncelikle kaynakların verimli kullanılması, karbon ve su ayak izinin en aza indirilmesi hedefiyle sürdürülebilirlik programlarına katılmaları büyük önem arz etmektedir. Aslında şirketler açısından bakıldığında günümüzde sürdürülebilirlik kavramı sadece çevreye yardımcı olmakla kalmayıp, şirketler için daha iyi bir marka imajı, daha düşük maliyet ve daha yüksek verimlilik sağlamakta olduğu görülmektedir. Tabi ki buradaki asıl amaç şirketlerin imajını güzelleştirmek değil gelecek nesillere daha sağlıklı ve yenilenebilir bir çevre bırakmaktır. Peki sürdürülebilirlik ile eş zamanlı olarak geliştirilen ülkemizde bu konudaki vergisel çalışmalar ne durumdadır.

Öncelikle bu konuda en kapsamlı araştırmalardan birini yapan kurum olan Avrupa Çevre Ajansının tanımına göre potansiyel olarak pozitif çevresel etki sağlamasından dolayı, enerji, taşımacılık, kirlilik ve tükenmeye maruz kaynaklar üzerinden alınan vergilere “ekolojik vergiler” adı verilmektedir. Doğal kaynakların korunmasını sağlamak için vergilerin devre girme nedeni nedir? Aslında bunun birden fazla nedeni olmakla birlikte küresel boyutta bunu devreye alınabilmesi için ciddi bir maddi kaynak sağlanması gerekmektedir. Özellikle enerji tasarrufu, doğal kaynakların korunması, atıkların elden çıkarılması, bu programın öncelikli hedeflerinden biridir. Çünkü global ölçekte eşit olmayan ekonomik dağılım ülke bazlı uygulanabilirliğini zora sokmaktadır. Bu konuda yapılan vergisel çalışmalardan bazılarını sıralayacak olursak;

  1. Emisyon Vergileri
  2. Ambalaj Temelli Vergiler
  3. Kullanım Temelli Vergiler
  4. Ülke Bazlı Vergi Çeşitlendirilmesi
  5. Avantajlar ve Sübvansiyonlar

Yukarıdaki bu beş vergi kavramları ülke bazlı değişiklik gösterse de aslında amaç olarak aynı amaca hizmet etmeyi hedeflemektedir. Bunları kısaca özetleyecek olursak;

  1. Emisyon Vergileri: Bu vergilerin konusuna hava, su ve toprak girmektedir. Çevreye bırakılan zararlı atıkların miktarsal ölçümü sonucunda çıkan tutar bu vergiyi oluşturmaktadır. Örnek verecek olursak, araçların egzoz gazları veya gemi ve teknelerden denizlere sızan yakıtlar bu verginin konusu oluşturmakta. Fakat en önemli sorun bunların ölçümlenip kayıt altına alınmasıdır.
  2. Ambalaj Temelli Vergiler: Kullanıldıklarında ya da bulundukları ortamlarda kolay imha edilemeyenlerden / yok olmayanlardan alınan vergiler. Buna en güzel örnek ülkemizde de poşet vergisi diye adlandırılan GEKAP(Geri Kazanım Katılım Payı) vergisidir. Plastik atıkların 50 veya 100 yıl boyunca toprak altında kalabildikleri hesap edilebilmiştir. Bu nedenle plastik, cam, kağıt gibi çeşitli ambalaj ürünleri bu vergi ile ölçüm altına alınmaya çalışılmaktadır. Çok yakında hatta EYLÜL 2023’den itibaren artık maden suyu gibi cam şişelerde depozito sistemine geçileceği de program çerçevesince öngörülmektedir.
  3. Kullanım Temelli Vergiler: Bu vergi türüne en güzel örneklerden birisi ülkemizde belediye kurumları tarafından tahsil edilen çevre temizlik vergisidir. Bu verginin asıl amacı düzenli olarak çöplerin toplanması, park, bahçe, okul ve sokak gibi kamusal alanların hijyenik giderlerinin karşılanmasıdır.
  4. Ülke Bazlı Vergi Çeşitlendirilmesi: Bunu daha çok Avrupa ülkelerinde görmekle birlikte artık bek çok Asya ülkelerinde de görmekteyiz. Buna en güzel örnek, fosil yakıt kullanan vatandaşların daha fazla vergi öderken elektrik veya hidrojen tarzı yakıt kullanan vatandaşların belli ölçeklerde daha az vergi ödemesi örnek olarak gösterilebilir.
  5. Avantajlar ve Sübvansiyonlar: Ülkelerin sağladıkları teşvikler değişmekle birlikte günümüzde çok değişik teşvik ve sübvansiyonlar ülkelerce sağlanmaktadır. Örnek gösterecek olursak, fosil yakıtlı araçlar yerine elektrikli araçların alınmasında kredi, vergi desteklerinin verilmesi. Fabrikalarda atık miktarını %50 oranın azaltılmasını sağlamak amacıyla makine ve teçhizat kredi/teşvik desteklerinin sağlanması hatta e hatta amortisman sürelerinin kısa tutulması en önemli örneklerden gösterilebilir. Özellikle ülkemizde de organize sanayi bölgelerinde yararlandırılan bu teşviklere “Yeşil Teşvik” adı verilmektedir. Makine ve teçhizatın kredi/teşvik ile alınmasında, bu makine teçhizatı kullanacak işçilerin SGK ve Vergilerinin devlet tarafından karşılanmasına kadar çok güzel uygulamalar günümüzde yürürlüktedir.

Devlet tarafından sağlanan bu vergi kaynakları, içme sularının temiz kalmasının sağlanması, mera ve otlak alanların genişletilmesi, barajlar, rüzgar, güneş enerjileri ve HES gibi temiz enerji kaynakları ile tüketim ihtiyaçlarının temiz ve yenilebilir karşılanması sağlanmaya çalışılmaktadır. Vatandaşlarımızdan toplanan vergilerin yine vatandaşlarımızın yararına kullanılması ve gelecek nesillere doğal ve yaşanabilir bir çevre bırakılması tüm toplumumuzun asli görevidir. Faydalı olması dileğiyle…

Can DOYRANLI / SMMM-CPA

34 Milyon Dolarlık Yatırım: Brisa’dan Aksaray Fabrikasına Kapasite Artışı Yatırımı

Brisa, 2018 yılında yeni nesil teknolojilerle kurduğu Aksaray Fabrikası için 34 milyon dolarlık ilave kapasite artışı yatırımı planlıyor. Bu yatırım ile Brisa, ilk yatırım planında hedeflediği kapasitenin üzerine çıkarak, 2026 yılında, yıllık 4,6 milyon lastik üretim kapasitesine ulaşmayı hedefliyor. 

Brisa CEO’su Haluk Kürkçü, “Aksaray Fabrikamızda hayata geçireceğimiz ek yatırımımız ile özel karışım teknolojisini kullanarak yeni nesil ürünleri daha hızlı şekilde devreye alacak, otomotiv üreticilerine elektikli araçlar gibi yeni mobilite trendlerine uygun, son teknoloji ve dünya standartlarında ürün geliştirecek, iç pazarda ve ihracatta gücümüzü artıracağız” dedi.

Sabancı Holding ve Bridgestone Corporation iştiraki Brisa, sektörde mobilitenin liderliğini üstlenirken, lastik işini de büyütüyor. Brisa,  2018 yılında 300 milyon dolar yatırımla kurduğu Aksaray’daki lastik fabrikasında kapasite artışına gidiyor. Yeni nesil teknolojilerle donattığı Aksaray Fabrikası için 34 milyon dolarlık ilave yatırımı plana alan şirket, 2026 yılında yılda 4,6 milyon lastik üretim kapasitesine ulaşmayı hedefliyor. Brisa, Aksaray Fabrikası’nda ilk faz için planladığı kapasiteye 2024 yılında erişecek ve ilave yatırım ile kapasitesini %7 oranında arttırarak 2026 yılında yıllık 4,6 milyon lastik kapasitesine ulaşacak.

Haluk Kürkçü: “Araç üreticilerinin mobilite partneri olma tarafındaki gücümüzü artıracağız”

Brisa’nın yeni yatırım kararı ile ilgili konuşan Brisa CEO’su Haluk Kürkçü; “Sektörümüzün içinde olduğu mobilite dönüşümünü destekliyor ve potansiyeline güveniyoruz. Yeni yatırımlarla ülkemize değer katmaya devam ediyoruz. 11 milyon adet yıllık üretim kapasitesi ile gücünü kanıtlamış İzmit Fabrikamız ve akıllı teknolojilerlerle donatılmış Aksaray’daki üretim üssümüzle büyümeye devam ediyoruz. Her 2 saniyede 1 lastik üretiyoruz. Aksaray Fabrikamızda hayata geçireceğimiz kapasite artışı yatırımımızla birlikte devreye alacağımız özel karışım teknolojisi ile elektikli araçlar gibi gelişen mobilite trendlerine uygun, son teknoloji ve dünya standartlarında ürünleri daha hızlı bir şekilde pazara sunacak, araç üreticilerinin mobilite partneri olma tarafındaki gücümüzü artıracağız. Aynı zamanda Türkiye’nin ve sektörümüzün güçlü bir ihracatçı şirketi olarak, uluslararası pazarlarda söz sahibi bir oyuncu olma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz. Türkiye’de ürettiğimiz teknolojimizi güçlü ihracatımızla dünyaya yayıyoruz.  Şu anda 90’a yakın ülkeye ihracat gerçekleştiriyoruz. Genç Aksaray Fabrikamızdan ise 77 ülkeye lastik gönderiyoruz. Yeni yatırımımız ile bu sayıyı daha da artırmayı hedefliyoruz” dedi.

Akıllı Teknolojilerle Donatıldı

Brisa Aksaray Fabrikası, Aksaray Organize Sanayi Bölgesi’nde 2018 yılında 300 milyon dolarlık yatırımla, 952 bin metrekarelik alanda kuruldu.

Fabrika, hem Brisa’nın lastik sektöründeki 40 yılı aşkın sanayi deneyimi ve yetkinliği hem de Bridgestone’un ileri teknolojisi ve küresel birikimi ile donatıldı. Tesiste kullanılan tam otomatik lastik transfer sistemi ile lastikler hiç el değmeden taşınırken bu geleneksel bir lastik fabrikasına göre stok devir hızında iki kat artış sağlıyor. Fabrikanın sanal ortamda bir de dijital ikizi bulunuyor. Dijital ikiz ile üretimin her aşaması takip edilerek sorunlara uzaktan müdahale edilebiliyor. Brisa mühendisleri artırılmış gerçeklik uygulamaları ile Aksaray ve İzmit arasında bağlantı kuruyorlar. Yaşanan herhangi bir soruna bir diğer fabrikadan bu yolla çözüm geliştirmek mümkün oluyor.

SUT Fiyatları Arttı, Tıbbi Hizmet İhalelerinde Yeni Fiyat Farkı Doğdu

Bilindiği üzere sağlık sektöründe Sağlık Uygulama Tebliğinde (SUT) fiyatları belli olan, teşhis ve tedaviye yönelik hizmet alımlarındaki; görüntüleme hizmet alımları, tıbbi laboratuvar hizmet alımları, kemoterapi hizmet alımları gibi ihalelerde; fiyat farkı düzenlemesi bulunması halinde, Sağlık Uygulama Tebliğinde (SUT) fiyatlarındaki artışa bağlı olarak fiyat farkı doğmaktadır.

Kamu İhale Kurumu tarafından 07 Mart 2023 tarihli Resmî Gazete ’de yayımlanarak güncellenen, 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’na Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslara göre Sağlık Uygulama Tebliğinde (SUT) fiyatları belli olan tıbbi hizmet ihalelerinde fiyat farkı uygulamaları aşağıdaki iki yöntemden birine göre yapılmaktadır;

  1. SUT puan birimi üzerinden ihale edilmeyen, miktar veya adet olarak ihale edilen, Sağlık Uygulama Tebliğinde fiyatları belli olan, teşhis ve tedaviye yönelik hizmet alımlarında, “4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’na Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslarının” 5’inci maddesinin a bendine göre fiyat farkı verilebilir.

Bu yöntemde SUT fiyatları belli olan tıbbi hizmet ihalelerinde ihalelerin de;

“F = An x B x [(Sn/So)-1]”  formülü kullanılır.

Formüllerde yer alan;

a) F: Fiyat farkını (TL),

b) B: 0,90 sabit katsayısını,

c) An: İlk geçici hakedişte (n=1) olmak üzere (n) inci hak edişte; birim fiyatlı işlerde uygulama ayında gerçekleşen iş kalemlerinin sözleşme fiyatlarıyla çarpılması sonucu bulunan tutarı (TL), götürü bedel işlerde ise uygulama ayında gerçekleşen ilerleme yüzdesiyle sözleşme bedelinin çarpılması sonucu bulunan tutarı (TL),

d) So: Sağlık Uygulama Tebliğinde yer alan ve ihale tarihinin içinde bulunduğu ayda geçerli fiyatı,

e) Sn: Sağlık Uygulama Tebliğinde yer alan ve sözleşmeye göre hizmetin gerçekleştirilmesi gereken ayda geçerli fiyatı,

ifade eder.

  1. SUT puan birimi üzerinden ihale edilen, Sağlık Uygulama Tebliğinde fiyatları belli olan, teşhis ve tedaviye yönelik hizmet alımlarında; “4734 Sayılı Kamu İhale Kanununa Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esasların” 7’inci maddesinin onbirinci fıkrasına göre fiyat farkı verilebilir.

Bu yöntemde ise;

a) Puan birimi üzerinden sözleşmeye bağlanan teşhis ve tedaviye yönelik hizmet alımlarında, 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’na Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslarının 5’inci madde hükümleri uygulanmaksızın, ilgili hizmetin uygulama ayındaki puanı ile ihale tarihindeki puanı arasındaki farktan kaynaklanan fiyat değişimleri, fiyat farkı olarak ödenir veya kesilir.

b) Ancak Sağlık Uygulama Tebliğinde ödemeye esas olarak belirlenen katsayının artırılmasından veya azaltılmasından kaynaklanan fiyat değişimleri için ayrıca fiyat farkı hesaplanamaz.

c) Bu hizmet alımlarında ihale dokümanında personel sayısı belirlenerek haftalık çalışma saatinin tamamının idarede kullanılacağının düzenlenmesi halinde 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’na Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslarının 6’ıncı maddeye göre ayrıca fiyat farkı hesaplanacağına ilişkin düzenlemeye de yer verilir.

Maliyetlerdeki artışlara bağlı olarak en son 03 Eylül 2022 tarihinde güncellenen Sağlık Uygulama Tebliğinde (SUT) fiyatları 2023 yılı içinde  Ağustos ayı itibariyle ikinci kez artırılmıştır. Şöyle ki 2023 yılında ilk olarak 23 Mart 2023 tarihinde SUT fiyatları %55 civarında artırılmış iken 24 Ağustos 2023 tarihinde  % 50 ile % 150 arasında değişen oranlar artırılmış olup Hizmet Başı İşlem Puan Listesi (EK-2/B) ‘nin yürürlük tarihi 02 Eylül 2023 olarak belirlenmiştir.

SUT fiyatlarındaki 24 Ağustos 2023 tarihinde güncelleme sonrası; mesela HDL kolesterol 03 Eylül 2022 tarihinde 2,57 TL iken 24 Mart 2023’de %55 artarak 3,98 TL olmuş, 2 Eylül 2023 tarihinde ise %50 artarak 5,98 TL olmuştur. Aynı şekilde Kan gazları 03 Eylül 2022 tarihinde 8,21 TL iken 24 Mart 2023’de %55 artarak 12,72 TL olmuş, 2 Eylül 2023 tarihinde ise %50 artarak 19,08 TL olmuştur. Benzer şekilde BT, Akciğer, yüksek rezolusyonlu   03 Eylül 2022 tarihinde 88,51 TL iken 24 Mart 2023’de %55 artarak 137,18 TL olmuş, 2 Eylül 2023 tarihinde ise %50 artarak 205,77 TL olmuştur. MRG, Abdomen – üst, kontrastsız 03 Eylül 2022 tarihinde 104,61 TL iken %55 artarak 162,14 TL olmuş, 2 Eylül 2023 tarihinde ise %50 artarak 243,21 TL olmuştur.

SUT tebliği esas alınarak yapılan söz konusu hizmet alımları için sözleşmesinde fiyat farkı verilmesi öngörülen işlerle ilgili olarak 02 Eylül 2023 tarihinden itibaren güncel SUT fiyatları dikkate alarak fiyat farkı hesaplanması ve ödenmesi gerekmektedir.

Mehmet ATASEVER    

Sağlık Bakanlığı Strateji Geliştirme E. Başkanı

Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi

İknada Ben Merkezci Önyargı

Şahsiyet ile eş anlamlı olan kişilik, insanın en baskın niteliklerini tanımlamak için de kullanılır. Bireyin manevi özelliklerine ve değer yargılarına kişilik denir. Kişilik Kuramları, yapısal kişilik kuramı, üstünlük kuramı, psikososyal kuramı olmak üzere 3 şekilde incelenir.

Psikososyal Kuram içerisinde bulunan Benmerkezci ön yargı, insanın çevre faktörlerinden etkilenen ve ruhsal açıdan çeşitli evrelere ayrılan yaşamını ifade eden kuramdır. Erik Erikson tarafından geliştirilmiştir. Bu kuram, Freud’un psikoanalitik kuramına bir eleştiri niteliği taşır. Çünkü Freud’a göre kişilik, 0-5 yaş arasında oluşur ve bir daha değiştirilemez. Bilinçdışı ve rüyalar ise kişiliği değil bilinci etkiler. Erik Erikson’a göre ise toplumsal ilişkiler ve kişinin sosyal statüsü de kişiliğin temel yapı taşları arasında yer alır.

Örneğin, otuz yaşından sonra zengin olan birinin yeni imkanlara sahip olmasıyla birlikte kişiliğinde birçok değişme saptanır. Terfi alan, işten çıkartılan ya da eşinden boşanan birinde de değişimler gözlemlenebilir. Bu kurama göre kişilik statik bir yapıda değildir ve kişinin yaşamı boyunca çeşitli etkilere maruz kalarak, iyi ya da kötü yönde sürekli değişir.

Erikson, her dönemin sonunda bireyin yaşadığı çatışmadan ya da krizden güçlenerek çıkmasını ve bu değerlerin bir kuşaktan diğerine süreklilik göstermesini hem bireyin hem de toplumun iyiliği açısından önemli görmektedir. Her dönemin başarı ağırlıklı olarak sonlanmasıyla ego güçlenmektedir. Evrelerin her birinde ortaya çıkan ego güçlülüğü sırasıyla, umut, irade, amaç, yeterlik, sadakat, sevgi, bakım ve akıl olarak belirtilmiştir.

Benmerkezci ön yargı insanların hayatlarındaki olaylarda kendi bakış açılarına çok fazla güvenmelerine neden olan bir ön yargıdır. İnsanların kendilerinin diğer insanların bakış açısından farklı bir bakış açıları olduğuna ve diğer insanları hafife almalarına hatta dikkate almamalarına neden olur. Bunun sebebi ise; ilkel beyin benmerkezcidir, kişinin kendi çıkarlarına hitap eden her şeye daha isteklidir. Yani beyni uyaracak olan düşünce kişiyle alakalı olmalıdır.

‘‘Makam, mevki, rütbe, unvan; bunların hepsi cekettir. Ceketi asar bir yere gideriz. Arkamızda sadece insanlığımız kalır ve öldüğümüzde sadece çıplaklığımızı götürebiliriz bu dünyadan’’ diyor Doğan Cüceloğlu.

İknada insanların kişisel çıkarlarına ne kadar çok hitap ederseniz ve bunu onlara gösterirseniz onları o kadar kolay ikna edebilirisiniz. Örneğin ‘dünya düzdür’ deseniz karşı tarafın bundan bir çıkarı varsa bu söylediğinize inanmayı seçer.

İknada insanların çıkarlarına ne kadar çok gözetirseniz karşı tarafın ben merkezci önyargılarından o kadar faydalanırsınız. İnsanları mantıkla ikna etmek zordur, ancak menfaatlerine hitap ederseniz ikna etmek çok daha kolaydır. İnsanları Ben Merkezci Önyargılarından yararlanmak için; övgü, iltifat ve takdir etmek çok önemlidir.

İknada günümüzde “faydanın iknası” denilen bir kavram vardır. Kavramın en önemli konusu “fark oluştur” ve “farkını öne çıkart.” Çünkü; algılanan şey gerçektir. İkna mesajlarında durum böyle işler. İknada karşı taraf kendine ait bir şey bulamazsa onunla ilgilenmez. İknada dikkat etmemiz gereken fikir, ürün veya hizmetin alıcıya nasıl bir fayda sağlayacağını ne kazanacaklarını vurgulamaya önem göstermelisiniz.

İknada karşı tarafa bir ürün, hizmet ya da fikir sunulduğunda, kişi kendisine ‘‘bana ne faydası var?’’ sorusunu sorar. Bu sebepten dolayı verilen ikna mesajının tamamı sizinle değil karşı tarafla ilgili olmalıdır. Burada “ben” değil, “siz” üslubunu kullanmak da çok önemlidir.

İknacı karşı tarafı dinlerken fikirlerine saygı duyup bildiği bir konu dahi olsa Ben Merkezci Önyargılarından dolayı bazen bilmiyormuş ilk defa karşı taraftan dinliyormuş gibi davranılabilir.

HİÇ

Nasreddin Hoca’ya sormuşlar:

-“Kimsin?”

-“Hiç” demiş Hoca, “Hiç Kimseyim.”

Dudak bükülüp önemsenmediğini görünce, sormuş Hoca:

-“Sen kimsin?”

-“Mutasarrıf”ım demiş adam kabara kabara.

-“Sonra ne olacaksın?” diye sormuş Nasreddin Hoca.

-“Herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam…

-“Daha sonra?..” diye üstelemiş Hoca.

-“Vezir” demiş adam.

-“Daha daha sonra ne olacaksın?”

-“Bir ihtimal sadrazam olabilirim.”

-“Peki ondan sonra?”

Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp

-“Hiiiç.” Demiş

“Daha niye kabarıyorsun be adam, demiş Hoca, ben şimdiden, senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım.

İknada Ben Merkezci Önyargı çok önemli bir konu olduğu için özellikle ikna etmek isteğiniz kişi ya da kişilerin Egolarına çok dikkat edin. Ben Merkezci Önyargılardan yaralanmak için mümkün olan her yerde ve her zaman insanların seçimlerini onaylayın. “İyi bir seçim yaptınız” ve “Sizin gibi algıları yüksek insanlar” gibi ifadeler kulağa kolay, gurur verici ve hoş gelir.

İknacı

Mustafa AVCI

Kaynaklar:

Gelişim Psikolojisi – Pegem Akademi Yayınları (2015) / Psikodinamik Kuram ve Ego Savunma Mekanizmaları

How Psychology Works: Applied Psychology; Yayıncı: DK; ISBN 9780241317693

İşyerinde, Sanal Kaytarma Haklı Fesih Sebebi midir?

İşçi, iş görme edimini yerine getirirken özenli davranmak, işini özenle yapmak zorundadır. Özen borcu, işçinin asli edim yükümü olan işin görülmesi sırasında gereken tüm dikkati göstermesi, mesleki bilgisini, fikri ve bedeni yeteneklerini gerektiği şekilde kullanmasını ifade eder. Hemen ifade etmeliyiz ki, bu anlamda özen borcunun dürüstlük kuralı ile dorudan ilgisi bulunmaktadır. Çünkü işçi, dürüstlük kuralları çerçevesinde işini özenle yapması gerekir[1]. İşçinin özen borcu 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 396/I’de düzenlenmiştir. İşçinin yüklendiği işi özenle yapma borcunun yanısıra, işverenin haklı menfaatinin korunmasında da sadakatle davranma zorunluluğu vardır. İşçi, işverene ait makineleri, araç ve gereçleri, teknik sistemleri, tesisleri ve taşıtları usulüne uygun olarak kullanmak ve bunlarla birlikte işin görülmesi için kendisine tes­lim edilmiş olan malzemeye özen göstermekle yükümlüdür (TBK m.396/1,2).

Özen borcuna aykırılık halinde uygulanacak yaptırım ise, 4857 sayılı İş Kanunu m.25/II-(ı)’da düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, “İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması” halinde, iş sözleşmesi haklı nedenle derhal feshedilebilecektir. Bununla birlikte işçinin, iş görme borcuna aykırı davranmasının başka bir yaptırımı da yine İş Kanunu m.25/II-(h)’da hüküm altına alınmıştır. Buna göre, “İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi” de haklı nedenle feshi gerektiren bir durumdur.

Öğretide, sanal kaytarma olarak da ifade edilen işçinin mesai saatleri içinde, işverence sağlanan e-postayı ya da interneti özel amaçları için kullanması işçinin işyerinde işine daha az zaman ayırarak başka bir deyişle kaytararak iş edimini yeterince sunamaması ve daha az verimle çalışmasına dolayısıyla iş görme borcunun özensiz ifasına sebep olabilecek davranışlar olarak değerlendirilmektedir. Nitekim elektronik çağın gereği olarak bilgi teknolojilerinin yaygın olarak kullanıldığı bir zamanda, neredeyse küçük-büyük herkesin elinde bir cep telefonu insanlar arasında iletişim kesilmiş ve tamamen sanal dünyada yaşayan bir toplum haline gelinmiştir. Bu durum işyerlerinde verimliliği düşürdüğü gibi iş kazalarına da sebep olabilecek nitelik arz etmektedir. Yargıtay kararlarına yansıyan iş uyuşmazlıklarında da bu konular artan oranda gündeme gelmekte ve işverenler konuyla ilgili iş sözleşmelerine ya da işyeri iç yönetmeliklerine veya etik sözleşmelere hükümler koymak suretiyle işçilerin iş esnasında kullanılmak üzere kendilerine tahsis edilen e-postaların ya da internetin özel amaçlı kullanılmasına engel olmaya çalışmaktadırlar. Bu kapsamda, işyerinde iş saatleri içinde kişisel amaçlı internet kulla­nımı, işçinin iş görme borcunu gereği gibi yerine getirmesini engelleyecek düzeyde ise ve bu durum işçinin performans ve verim düşüklüğüne yol açı­yorsa veya işe yoğunlaşmasını olumsuz etkiliyorsa, bu durum geçerli nedenle feshi gerektirebilir. Bununla birlikte, açık işveren talimatlarına rağmen, işçi­nin özel amaçlı internet kullanarak aynı zamanda sadakat, doğruluk ve bağlı­lık borcuna aykırı hareket ettiği durumlar ise, haklı nedenle feshi gerektirir[2].

Yargıtay uygulamasına baktığımızda işyerinde sanal kaytarmanın sonuçlarının somut olaya göre değişiklik gösterdiğini görmekteyiz. Yüksek mahkeme iş görme borcunun özensiz ifasına sebep olabilecek davranışları geçerli nedenle fesih kabul ederken, açık işveren talimatlarına rağmen, işçi­nin özel amaçlı internet kullanarak aynı zamanda sadakat, doğruluk ve bağlı­lık borcuna aykırı hareket etmesi haklı nedenle fesih kabul edilmiştir.

Yargıtay, işçinin iş görme borcunun özensiz ifasına sebep olabilecek davranışların “geçerli nedenle feshi” oluşturan sebepler arasında saymıştır. Örneğin işçinin iş saatleri içinde uzun telefon konuşmaları yapmasını, iş saatleri içinde interneti özel amaçları doğrultusunda kullanmasını, işverence tahsis edilen e-posta ile özel yazışmalar yapılmasını geçerli nedenle fesih sebepleri arasında saymaktadır[3]. Benzer yönde Yargıtay, “işyerinde işçiye internet kullanımına ilişkin açıkça bir yasaklama ve sınırlama getirilmemesi nedeniyle işyerinde işçinin internete girmesinin iş sözleşmesini haklı nedenle değil, geçerli nedenle feshine karar verilmesi gerektiğine hükmetmiştir[4].

Yargıtay’a göre, “İş için verilen telefon ve tahsis edilen internet hattının kullanılmasında önceden bir sınırlama öngörül­memesi işçinin iş amaçlı verilmiş olan telefon ve internet hattının kullanmasındaki özen ve sadakat yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. İşçinin bu im­kanları iş amaçlı olarak kullanması asıldır. İş amacının dışında kullanılması hoşgörü sınırlarını aştığı takdirde ve bu durumun süreklilik göstermesi ha­linde fesih için geçerli ve icabında haklı sebep oluşturabileceği kabul edilme­lidir[5]. Somut olayda, davacı işçinin mesai saatleri içerisinde, işiyle ilgisiz internet sitelerinde ne kadar zaman geçirdiği ile söz konusu internet sitelerinin ne tür alanlarda faaliyet gösterdiği hususlarının, teknik bilirkişi vasıtasıyla log kayıtları üzerinde inceleme yapılarak belirlen­mesi ve neticeye göre iş sözleşmesinin feshinin haklı sebebe dayanıp dayan­madığının değerlendirilmesi gerekirken, bu yönde bir inceleme yapılmadan yazılı gerekçeyle sonuca gidilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir[6].

Yargıtay bu kararında, “bilgisayarın işyerinde ortak kullanıldığı, işçinin girdiği tespit edilen …isimli sitelerin … tarzında video paylaşım siteleri olduğu, günümüzde internet kullanımının yaygın olması nedeniyle açılan sitelerin reklamlarında pornografik reklamların yer aldığının herkesçe bilindiği, ayrıca işverence bilgisayarın kullanılmamasına ilişkin davacı işçi ve çalışan diğer personele herhangi bir yasaklamada bulunulmadığı, evvelce de benzer eylemlerde bulunulup uyarıldığı yönünde savunmada bulunulmadığı, işin aksadığı savunmasının da ispatlanmadığı, bir an için durumun sabit olduğu kabul edilse dahi, eylem ile sonuç arasında açıkça orantısızlık olduğu gerekçesiyle işçinin kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanacağı sonucuna varılmıştır” denilerek iş sözleşmesini haklı nedenle değil, geçerli nedenle feshine karar verilmesi gerektiğine hükmetmiştir[7].

Buna karşılık, özel amaçlı internet kullanımı işverenin bu konudaki açık talimatına aykırı olarak yapılmış ise, Yargıtay bu taktirde işçinin bu davranışını haklı fesih sebebi olarak değerlendirmektedir[8].

Sonuç olarak sanal kaytarma, işçinin mesai saatleri içinde, işverence sağlanan e-postayı ya da interneti özel amaçları doğrultusunda kullanarak iş edimini yeterince yerine getirememesi, daha az verimle çalışması ve dolayısıyla iş görme borcunun özensiz ifasına sebep olabilecek davranışlar da bulunması olarak tanımlanabilir. İşverenin açık talimatına rağmen işçinin interneti ya da kurumsal e-postasını iş saatleri içinde özel amaçları doğrultusunda kullanması haklı nedenle feshi gerektirir (İşK m.25/II-(h)). Ancak, işyerinde işveren tarafından bir yasak konulmamış ve işçiler bu konuda uyarılmamışsa ve yapılan bu eylem işyerinde iş akışını bozacak düzeye ulaşmışsa, işçinin iş sözleşmesi geçerli nedenle sona erdirilebilir.

Lütfi İNCİROĞLU

[1] ÇELİK, Nuri, CANİKLİOĞLU, Nurşen, CANBOLAT, Talat, İş Hukuku Dersleri, Yenilenmiş 33.Baskı, İstanbul 2020, s.266.

[2] İNCİROĞLU, Lütfi, Sorulu Cevaplı İş Hukuku Uygulaması, 5. Baskı, İstanbul 2023, s.233.

[3] Y9HD., 05.2.2009, E.2008/36305 K.2009/12393 Legalbank.

[4] Y9HD., 13.6.2016, E.2015/4048 K.2016/14121 Legalbank.

[5] Y22HD.26.03.2019 T., E.2017/21400, K.2019/6668 Legalbank.

[6] Y22HD.29.05.2018 T., E.2015/32283, K.2018/13362 Legalbank.

[7] ÇELİK, CANİKLİOĞLU, CANBOLAT, İş Hukuku Dersleri, s.270.

[8] Y9HD., 17.3.2008, E.2007/27583 K.2008/5294 Legalbank.

Karbonsuzlaştırmayı Hızlandırmak için Dört Temel Eylem

Çok sayıda kuruluş iklim krizine yanıt olarak, net sıfır ve karbon nötr hedeflerinin yanı sıra iddialı iklim taahhütleri açıklamaktadır. Yine de, hedefler belirlemek ve bunları eyleme dönüştürmek farklı zorluklardır.

Net sıfır yolundaki her kuruluş önce kendine özgü iklim fırsatını tanımalıdır. Bu sadece acil hedeflere ulaşmakla ilgili değil; bir kuruluşun doğasında var olan güçlü yönlerin, paydaşlara değer sunarken net sıfır bir dünyayı nasıl şekillendirebileceği ve inovasyonu nasıl teşvik edebileceği ile ilgilidir.

İklim konularını bir kuruluşun iş stratejisine entegre etmek esastır. İklim manzarasını anlamak, endüstri standartlarına göre kıyaslama yapmak ve TCFD (İklimle Bağlantılı Finansal Beyan Görev Gücü) çerçevesi gibi tanınmış raporlama standartlarına bağlı kalmak anlamına gelir.* Aynı zamanda, iklim taahhütleri, sera gazı muhasebesi ve kuruluşun spesifik iklim riskleri ve fırsatları hakkında paydaş bilincini artırmak için temel bir ihtiyaç vardır.

Genellikle Kapsam 1 ve 2 olarak sınıflandırılan operasyonel emisyonlar, tipik olarak enerji verimliliği, yenilenebilir teknolojilerin dağıtımı ve elektrik tedarikindeki ayarlamalar gibi hususları ele alır. Tersine, esas olarak değer zincirinden kaynaklanan Kapsam 3 emisyonları, genellikle bir şirketin toplam emisyonlarının önemli bir bölümünü temsil edebilir. Bunların ele alınması, ürün düzeyinde yaşam döngüsü analizleri, tedarik zincirlerini karbon azaltma girişimlerine dahil etme ve tedarikçiler için somut sera gazı azaltımları sağlayan tanıma sistemleri kurma gibi önlemleri gerektirir.

Uygulanabilir tüm iç azaltma önlemlerini uyguladıktan sonra, kuruluşlar hala azalmamış emisyonların zorluğuyla karşı karşıya kalacaklar. Bunlar, hem karbon giderme hem de kaçınma projelerine yapılan yatırımlarla birlikte karbon kredileri kullanılarak dengelenebilir. Bununla birlikte, karbon kredilerinin temel emisyon azaltma çabalarının yerine geçmediğini hatırlamak çok önemlidir; daha geniş bir stratejinin parçasıdırlar.

Bu çerçeve, kuruluşların sadece iklim krizine yanıt vermeleri için değil, aynı zamanda benzersiz iklim fırsatlarını tanımlamaları ve yakalamaları için bir yol haritası sunmaktadır.

*İklim raporlaması hakkında detaylı bilgi için Borsa İstanbul tarafından hazırlanan İklim Raporlaması Rehberini inceleyebilirsiniz.

**Net sıfır yolculuğunda uygulanabilecek diğer stratejiler için buraya tıklayarak ilgili linkte yer alan çalışmayı inceleyebilirsiniz.

 

Japon alıcılar Türk kuru meyve ihracatçılarıyla bir araya geldi

Ege İhracatçı Birlikleri, 24-25 Ağustos 2023 tarihlerinde Ticaret Bakanlığı kanalıyla yıllık 65 milyar dolar gıda ithalatı gerçekleştiren Japonya’dan kuru meyve sektörüne yönelik Alım Heyeti Organizasyonu gerçekleştirdi.

Ege İhracatçı Birlikleri Organik Ürünler ve Sürdürülebilirlik Koordinatörü Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Işık, “Japonya’nın önde gelen satın alımcılarının davet edildiği alım heyeti programımızda birinci gün 4 Japon firma ve kuru meyve sektöründen 14 Türk ihracatçımız ile 60’a yakın ikili iş görüşmesi gerçekleştirdi. İkinci gün kuru meyve ihracatçılarımızın tesislerine ziyaret gerçekleştirildi. 2023’ün ilk 7 ayında Japonya’ya Türkiye geneli yüzde 5 artışla 349 milyon dolar ihracat gerçekleştirdik. Bu ihracatın 194 milyon doları ihracatımızın yüzde 55’ini tarım ürünleri oluşturuyor.” dedi.

Başkan Işık, “Kuru meyve Japonya pazarında güçlü olduğumuz sektörlerden biri. 2022/23 sezonu 1 Eylül 2022 tarihinde başlayan çekirdeksiz kuru üzüm ihracatımız Japonya’ya miktar bazında 34 değer bazında yüzde 33 artışla 17 milyon dolar olarak gerçekleşti, 7 Ekim 2022-19 Ağustos 2023 tarihine kadar geçen süreçte Japonya’ya miktar bazında yüzde 6 ivme ile 9,8 milyon dolarlık kuru incir ihracatı yaptık. 1 Ağustos 2022-31 Temmuz 2023 tarihleri arasında kuru kayısıda ise miktar bazında yüzde 8 değer bazında yüzde 28 artışla 3 milyon dolarlık ihracatımız var.” diye konuştu.

1 milyar dolara çıkarabilecek potansiyele sahibiz

2023 yılı Ocak-Temmuz rakamlarına göre Ege Bölgesi’nden Japonya’ya yapılan ihracatın yüzde 97’sinin tarım üzerine gerçekleştirildiğini anlatan Mehmet Ali Işık sözlerini şöyle sürdürdü:

“İlk 7 ayda Ege Bölgesi’nden Japonya’ya toplamda 69 milyon dolarlık ihracatımız var, 67 milyon dolarlık kısmını tarım ürünleri üzerinden yapıyoruz. Ticaret Bakanlığı’nın desteğiyle Birliğimizce 20 yılı aşkın süredir Japonya’nın en büyük gıda fuarı Foodex Japan Gıda Fuarı’nın milli katılım organize ediyoruz. 7 yıldır Uzak Doğu ülkeleri Güney Kore, Japonya, Çin’i kapsayan Turquality Projemizi yürütüyoruz. Ticaret Bakanlığı’nın Uzak Pazarlarda Büyüme Stratejisi doğrultusunda Japonya ile bağlarımızı daha da kuvvetlendirmek istiyoruz.”

Başkan Işık, “Türkiye’nin yıllık 1,6 milyon ton organik gıda üretimi var. Japonya’nın yıllık 65 milyar dolar gıda ithalatı yapıyor olması ve kaliteli- sağlıklı gıda talebi Türk organik sektörümüz için çok önemli. Türkiye’deki organik ürünler üretim ve ihracatında Ege Bölgesi’nin lider konumda. 2018’den bu yana Türkiye geneli Japonya’ya gıda ihracatımızı yüzde 58, EİB olarak Japonya’ya gıda ihracatımızı yüzde 20 artırdık. Japonya’ya gıda ihracatımızı kısa vadede 500 milyon dolar, uzun vadede 1 milyar dolara çıkarabilecek potansiyele sahibiz.” diye konuştu.

 

 

Banka Dışı Finans Sektörünün İşlem Hacmi % 88 oranında arttı

Finansal Kurumlar Birliği (FKB) Finansal Kiralama, Faktoring, Finansman, Varlık Yönetim ve Tasarruf Finansman Şirketleri’nin 2023 yılı 2’nci çeyreği itibarıyla 6 aylık konsolide verilerini açıkladı.

FKB’nin temsil ettiği beş sektörün 2023 yılı 6 aylık konsolide verilerine göre;

  • İşlem hacmi 441 milyar TL,
  • Aktif toplamı 508,8 milyar TL,
  • Öz kaynak büyüklüğü 76,5 milyar TL,
  • Müşteri sayısı ise 5,9 milyon olarak gerçekleşti.

Finansal Kurumlar Birliği’nin temsil ettiği sektörlere yönelik değerlendirmelerde bulunan Finansal Kurumlar Birliği Başkanı Ali Emre Ballı; “Finansal Kiralama, Faktoring, Finansman, Varlık Yönetim ve Tasarruf Finansman şirketlerimiz, yılın ilk 6 ayında yakaladıkları büyüme oranlarıyla Türkiye ekonomisine katkı sunmaya devam etti. Geride bıraktığımız 3 yılda, küresel salgın ve ekonomik etkileri ile mücade ettik. Ardından, ulus olarak hepimizi derinden üzen bir deprem felaketi yaşadık. Gerek ekonomik gerek manevi yaralarımızı sarmak için seferberlik ilan ettik. Zor yıllar geçirmemize rağmen; Birlik olarak sektörlerimizle beraber hem 2021 yılını hem 2022 yılını büyüme kaydederek kapatırken; 2023 yılına da bu çizgiyi sürdürüyoruz. İlk 6 ayı kıymetli kazanımlar ile geride bıraktık. Hem ulusal hem de uluslararası düzeyde, risklerin ve fırsatların bir arada bulunduğu bir dönemden geçerken; banka dışı finans sektörü olarak yaşanan dalgalanmaları, birlikten gelen gücümüzü, sinerjimizi ve uyum sağlama yeteneğimizi kanıtlayarak atlattık, atlatmaya da devam ediyoruz. Finansal verilerimizin de işaret ettiği üzere; sektörlerimiz sağlam temelleri sayesinde istikrarlı büyümelerini sürdürüyor” dedi.

Ali Emre Ballı, Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıl dönümünde; Finansal Kurumlar Birliği çatısı altında banka dışı finans sektörünü temsil eden 119 üye şirket ile birlikte ikinci yüz yıla damgasını vuracak, sürdürülebilir bir finansal gelecek inşa etme konusundaki taahhütlerini gerçekleştirmek için çalışmalarının devam ettiğini belirtti. Ballı, tüm bu çalışmaların olumlu sonuçlarının, sektörlerin finansal sonuçlarına da yansıdığını vurguladı.

İlk 6 aylık verilerde işlem hacmindeki artışlar öne çıkıyor…

Emre Ballı, FKB’nin temsil ettiği sektörlerin 2023 yılının ilk yarı finansal performanslarına ilişkin şu bilgileri paylaştı; “Öncelikle 2023 yılının 6 aylık verileri ışığında, FKB bünyesindeki sektörlerin mali verilerinde artışlar görüldüğüne dikkat çekmek isterim. Bankacılık dışı finans sektörü şirketlerinin, geçen yılın aynı dönemine göre; işlem hacminin yüzde 87,6, aktif büyüklüğünün yüzde 68,5, öz kaynaklarının ise yüzde 62,3 büyüdüğünü görmekteyiz. Özellikle Faktoring sektörümüzün işlem hacmindeki yüzde 93’e yakın artış göze çarpıyor. Sektörün işlem hacmi bu artışla Haziran 2023’te 317,9 milyar TL’ye ulaştı. Öz kaynakları ise yine aynı dönem kıyaslandığında yüzde 83,5’lik artışla, 22,8 milyar TL’ye yükseldi. Finansman sektörümüze baktığımızda; Haziran 2022 ile Haziran 2023 arasındaki dönemde istihdamda kat ettiği yüzde 18,6’lık artış dikkat çekiyor. Yine Finansman sektörümüz aynı dönemde işlem hacmini yüzde 79,4 artırarak, 72,1 milyar TL’ye çıkardı. Finansal Kiralama sektörümüz de müşteri sayısındaki yüzde 6,1’lik artış ile göze çarparken; işlem hacmi yüzde 73,5 artışla 51,1 milyar TL’ye, alacakları da bankacılık kredi büyümesine paralel şekilde yüzde 61,1 yükselişle 162,3 milyar TL’ye ulaştı. Diğer yandan; Varlık Yönetim şirketlerimizin öz kaynakları yüzde 62,7 yükseliş ile 6,4 milyar TL’ye ve aktif büyüklükleri de yüzde 53,1 artışla 11,1 milyar TL’ye çıktı. 4 bin 130 personel ile faaliyet gösteren Birliğimizin yeni üyesi Tasarruf Finansman sektörümüzün ise Haziran 2023 tarihi itibarıyla aktif büyüklüğü yaklaşık olarak 15,6 milyar TL’ye, müşteri sayısı 332 bine ve toplam sözleşme tutarı da 106,7 milyar TL’ye ulaşmış bulunmaktadır.”

 

Doğal Taşta İşlenmiş Ürün İhracatı AMORF ile Yüzde 90’a Ulaşacak

Türkiye’nin doğal taş ihracatında lider konumda ihracatının yüzde 80’inini işlenmiş ürün olarak ihraç eden Ege Maden İhracatçıları Birliği’nin Ticaret Bakanlığı’nın desteğiyle bu sene “Taşa Sanat Kat” temasıyla 4’üncüsünü düzenlediği AMORF Doğal Taş Proje ve Tasarım Yarışması’nda başvurular 9 Ekim’de sonra eriyor.

Bu sene ilk kez final öncesinde yarışmacılarla birlikte 22 Ağustos’ta Mermerin doğduğu yer Marmara Adasına, 24 Ağustos’ta ise İzmir’de Şenler Mermer showroomu, Eminoğlu SBV showroomu ve üretim fabrikası, Ege Natural Stone maden ocağına teknik gezi düzenlendi.

Ege Maden İhracatçıları Birliği Başkanı İbrahim Alimoğlu, katma değerli ürün ihracatını artırmak amacıyla, doğal taş sektörünün mimarlar ve tasarımcılarla arasında köprü görevi gören AMORF Doğal Taş Tasarım ve Üretim Yarışmasını bu sene 4’üncü kez düzenlediklerini anlattı.

“2023 yılı Ocak-Temmuz döneminde Türkiye geneli doğal taş ihracat 1,2 milyar dolar olarak gerçekleşti. İşlenmiş ürün ihracatı ise 7 aylık dönemde 715 milyon dolar oldu. İşlenmiş ürün ihracatının payı yüzde 66 olarak gerçekleşti. Ege’de ise işlenmiş ürünlerin payı son yıllarda yüzde 75’ten yüzde 80’e yükseldi. Amorf Doğal Taş Tasarım Yarışmamız ile bunu yüzde 90’a çıkarmayı hedefliyoruz. Geçen sene 400’ün üzerinde başvuru aldığımız yarışmamızın ödül törenini büyük bir katılımla gerçekleştirdik. Yarışmamıza üç yılda toplam 1220 kişi başvurdu. Bu sene de yoğun bir katılım bekliyoruz. Yarışmamıza başvuran tasarımcılar ve mimarlarla Türkiye’nin en değerli doğal taşının çıktığı, 4000 yıldır mermer üretimi gerçekleştirilen mermerin doğduğu yer Marmara Adasına, İzmir’e ve Manisa’ya teknik gezi düzenledik.”

Başkan Alimoğlu, “Amorf, tasarım ve üretimle ilgili tüm bölümlere açılmış, doğal taşın hayatın her alanında kullanılmasını hedeflediğimiz bir yarışma. Bu yüzden yarışmacılarımızın paftadaki çizdikleri projenin gerçek hayata uygulanabilirliğini artırmak, daha uygulanabilir, üretilebilir tasarımlar yapmaları adına teknik gezimiz oldukça verimli geçti. Dereli Mermer, Şenler Mermer, Eminoğlu SBV, Ege Natural Stone firmaları yarışmacılarımızı misafir ederken yarışmacılarımız bir gün içinde  doğal taşın işlenişinden ihracat kısmına kadarki tüm aşamalarını, iş sağlığı ve iş güvenliğine uygun sürdürülebilir madencilik proseslerini yerinde gördüler.” dedi.

İbrahim Alimoğlu, “Dünyanın en eski mermer üreticilerinden birisi olan Türkiye, 150 farklı çeşit doğal taş ve 650 renk ve desen seçeneğini dünyaya sunuyor. Yarışmacılarımız Uluslararası piyasada en tanınmış mermer çeşitlerinden olan Süpren, Elazığ Vişne, Akşehir Siyah, Manyas Beyaz, Bilecik Bej, Kaplan Postu, Denizli Traverten, Ege Bordo, Milas Leylak, Gemlik Diyabaz ve Afyon Şekeri gibi çeşitleri, aynı zamanda Brezilya, Güney Afrika gibi birçok ülkeden getirilen yeşil, beyaz, turuncu başta olmak üzere pek çok değişik renk ve desende işlenmiş ve yarı işlenmiş katma değerli birçok doğal taşı sektör profesyonelleri ile birlikte inceleme ve bilgi alma şansı yakaladılar. Sektörün önde gelen isimleriyle bir araya gelmeleri kuvvetli bir network sağlamaları adına çok büyük bir kazanım. Yarışma ile paralel olarak tasarımcılarımızı ve mühendislerimizi sanayicilerle buluşturarak bir sinerji oluşturduk.” diye konuştu.

AMORF Doğaltaş Proje ve Tasarım Yarışması Hakkında;

-Yarışma ile ilgili tüm bilgilere “www.amorf.org” web sitesinden ulaşılabiliyor.

-Instagram: amorfyarisma

Yarışma Konuları ve Amaçları

4. Amorf Doğal Taş Proje ve Tasarım Yarışması’na katılacak proje / tasarımlar aşağıda belirtilen konularda tasarlanmalıdır.

Mermer artıklarının değerlendirilmesi ve ekonomiye kazandırılmasına ilişkin tasarım projeleri,

Dış Mekan mobilya, simge yapı (landmark), kent mobilyası, heykel, bölücü eleman, kaplama, aydınlatma ve uygulamaları bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla alternatif dış mekan tasarımları,

İç Mekan mobilya, aksesuar, bölücü eleman, kaplama, aydınlatma ve uygulamaları bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla alternatif iç mekan tasarımları,

Doğal taş odaklı deneysel araştırmalar, fikirler, tasarımlar (artıkların yeniden kullanımına yönelik inovatif sürdürülebilir fikirleri destekleyen ve bu fikirlerin gelişmesine ön ayak olan çalışmalar).

Doğal Taş Proje ve Tasarım Yarışması ile;

Doğal taş ihracatında tasarım açısından güçlü, üretilebilir, katma değeri yüksek, çevreye duyarlı ve sürdürülebilir projeler geliştirmek,

Doğal taş ihracatına yönelik rekabet gücünü artırmak,

Sektörün gelişimine ve ülke ekonomisine katkıda bulunmak,

Doğal taş sektöründeki firmalar ile sektöre ilgi duyan profesyonel tasarımcı, mimar ve iç mimarlar ile multidisipliner çalışmayı destekleyecek meslek dallarından kişileri sektörle buluşturmak ve bu alandaki başarılı tasarımcıları ödüllendirmek,

Türkiye’de yapı kültürüne ve doğal taş bazlı deneysel malzeme çalışmalarına katkıda bulunmak, yaratıcı fikirleri, projeleri desteklemek,

Türk doğal taş sektöründe tasarım ve uygulamanın önemini vurgulamak ve tasarım fikrini teşvik etmek,

Teknolojik imkanları kullanarak, yakın gelecekteki yaşam biçimlerinin geliştirilmesine katkıda bulunmak (Nesnelerin interneti, Akıllı bina projeleri vb.) amaçlanmaktadır.

Katılım Şartları

Yarışma katılım şartları aşağıda belirtilmiştir.

Yarışmaya başvuru tarihi itibariyle 25 yaşını doldurmuş; 50 yaşını doldurmamış olmak (31 Aralık 1973-1 Ocak 1998 yılları arasında doğmuş olmak.)

Yarışmaya başvuru tarihi itibariyle üniversitelerin Mimarlık, Mühendislik, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakülteleri lisans veya yüksek lisans bölümleri ile diğer fakültelerin tasarım ile ilgili programlarında mezun olanlara açıktır. Katılımcılar yarışmaya bireysel veya ekip olarak katılım gerçekleştirebilir. Bir ekip en fazla 3 kişiden oluşabilir. Ekip üyelerinin her birinin lisans veya yüksek lisans programından mezun olmuş olması gerekmektedir. Başvuru gerçekleştiren ancak mezuniyet şartını sağlamayan adayların başvurusu geçerli sayılmayacaktır.

Ödüller

1) Para Ödülleri

Birincilik Ödülü 125.000 TL

İkincilik 75.000 TL

Üçüncülük 50.000 TL

2) Üretim Desteği

3) Yurtdışı Eğitim Bursu Ödülü

4) Uluslararası Tanıtım Ödülü

Son Başvuru Tarihi:

9 Ekim 2023, Saat 17:00

Ödül Gecesi:

Aralık 2023*

* Kesinleşen tarihler bilahare bildirilecektir.

Emeklinin Enflasyon ve Ekonomi ile Sınavı – Bölüm 3

Emeklinin Gerçek Yüzü

Hiç abartmadan konuşacak olursam, emekli mali açıdan tam bir çıkmazda. Yıllardır sistemli bir şekilde azalan tekavüt (emekli) maaşları bugün için en düşük aylık alan kişiler arasında yer almaya başladıklarından, emekli denince akla acınacak halde olan düşük gelirli, alım gücü taban yapmış, Pazar alışverişlerinde pazar yerinde bırakın alışveriş yapmayı, sadece ürün fiyatlarına bakıp, bir aşağı, bir yukarı volta atan ancak ihtiyaçlarını alamayan kişiler olarak akıllara yer etmiş durumdadır.

Emekli denince hiçbir işi olmayan, vakit geçirmek için çay parası vermemek adına kahvehanede dahi oturmaya cesaret edemeyip parklarda, bahçelerde banklarda oturmayı yeğleyen kişiler akla gelmektedir.

Emekli bunu kesinlikle hak etmiyor desem de emeklinin gerçek yüzü maalesef böyle.

Emeklinin Bugünü

Yaşlanma, çalışma hayatından ayrılmaya yol açan, daha sonrasında bireyin sürekli gelir kaybına uğramasına neden olan ve bireyi ekonomik olarak sarsan bir sosyal risktir. Yaşlanma riski, sosyal sigorta sistemlerinin bulunduğu toplumlarda sigortalı açısından yaşamsal bir tehlike oluşturmamaktadır. Çünkü sosyal sigorta sistemi sigortalıya kaybettiği emek gelirinin yerine koyabileceği bir sosyal gelir bağlamaktadır. Diğer bir ifade ile yaşlılık riskiyle karşılaşan sigortalı ödediği primlerin karşılığı olarak gelirinin devamlılığını sağlayacak ve geçimini güvence altına alacak sürekli bir sosyal gelir olan yaşlılık (emekli) aylığına hak kazanmaktadır. Yaşlılık aylığına hak kazanamadığı bazı durumlarda ise kendisine toptan ödeme yapılmaktadır.

Sigortalının, sosyal sigorta kurumlarından yaşlılık aylığına hak kazanabilmesi için, kanunda öngörülen yaş, sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayısı gibi koşulları yerine getirmesi yeterlidir. İş göremez durumda olma yaşlılık aylığına hak kazanmak için aranan koşullardan biri değildir. Yani kanunun öngördüğü koşulları sağlayan bir sigortalının emekli olması için çalışma gücünü kaybetmiş olması gerekmemektedir. Yaşlılık aylığı almakta olan sigortalıların bir çoğu yeniden çalışabilecek fiziksel ve zihinsel güce sahiptir. Bunun sonucu olarak birçok ülkede emekliler yeniden çalışma yaşamına katılmaktadır.

Türkiye’de de emeklilerin yeniden çalışmaya başladıkları sıkça görülmektedir. Özellikle emekli aylıklarının düşük olması ve erken emeklilik uygulamaları emeklileri yeniden çalışmaya iten başlıca sosyo-ekonomik nedenlerdir. Ancak emeklilerin yeniden çalışma nedenleri sadece bunlarla sınırlı değildir. Bireyin yeniden üretken olma isteği, emekli olduktan sonra boşta kalma duygusu, ne yapacağını bilememe endişesi gibi psikolojik etkenler de emeklilerin yeniden çalışmaya başlamasının diğer nedenleridir.

Emeklilerin Yeniden Çalışma Nedenleri

Emeklilerin yaşlılık aylığı alırken yeniden çalışmaya başlamalarının altında bir biri ile iç içe geçmiş ekonomik, sosyal ve psikolojik pek çok neden vardır. Bu nedenlerin bir kısmına girişte değinilmiştir. Ancak sosyal güvenlik destek primi uygulamasını daha iyi kavrayabilmek açısından bu nedenlerin ayrıntılı olarak ele alınması yararlı olacaktır.

Emekliler bazen mecbur oldukları için bazen de kendileri talep ettikleri için yeniden çalışmaya başlamaktadırlar.

Yaşlılık aylıklarının düşük olması, emeklilerin yeniden çalışmaya başlamalarının belki de en önemli nedenidir. Türkiye şartlarında ücretlerin genel olarak düşük olması ve emekli aylıklarının da aktif çalışılan dönemdeki ücretlere oranla daha düşük olması emeklilerin çalıştıkları dönemle karşılaştırıldığında yaşam standardının düşmesine neden olmaktadır. Bu durumda emekli kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için yeniden çalışmak zorunda kalmaktadır

Erken emeklilik uygulamalarına başvurulması da emeklileri yeniden çalışmaya iten bir diğer nedendir. Türk sosyal güvenlik sisteminde emeklilik yaşı bazı dönemlerde tartışma konusu olmuş, hükümetler de emeklilik yaşında değişiklikler yaparak (yaş hadlerini ve sigortalılık sürelerini düşürmek veya tümüyle kaldırmak şeklinde) bundan siyasi bir rant elde etmeye çalışmışlardır.

Emeklileri yeniden çalışmaya iten bir diğer neden de, çalışma gücünün kaybedilmemiş olmasıdır. Kural olarak, emeklilik yaş haddine ulaşan bir kişinin artık çalışamayacağı varsayılmakta ve bu varsayımdan hareketle de yaşlılık aylığı almaya hak kazanan emeklilerin yeniden çalışması sınırlandırılmaktadır. Ancak, günümüzde ortalama insan ömrünün uzaması, sağlık teknolojisinin gelişmesi ve çalışma koşullarının eskisi gibi güç harcamayı gerektirmemesi gibi etkenler normal emeklilik yaşına ulaşan bir kişinin halen çalışma gücünü muhafaza etmesini sağlamaktadır. Böylelikle genç emekliler dışındaki emeklilerin de yeniden çalışabilme imkanı ortaya çıkmaktadır.

Emeklinin psikolojik durumunun da yeniden çalışmaya başlamasında etkili olduğu söylenebilir. Emeklinin kendi sağlığı açısından özellikle de psikolojik durumu açısından çalışması faydalı olabilir. Emeklinin yeniden üretken olması gibi etkenler onun hayattan kopmamasını  sağlayacak ve ruhsal açıdan rahatlatacaktır. Sıkı bir tempo ve disiplin içinde yıllar boyu çalışan kişilerin birtakım hobi ve uğraşlarla kendilerini emekliliğe hazırlayamamaları durumunda emeklilik günlerinde ruhsal açıdan zorluklarla karşılaştıkları bilinmektedir. Bu nedenle ekonomik herhangi bir kaygısı olmayan emeklilerin de yeniden çalışmaya başladıkları görülmektedir.

İşverenlerin tecrübeli elemana ihtiyaç duyması da, emeklilerin yeniden çalışmaya başlamasında etkili olmaktadır. İşverenler, bilgi ve tecrübeleri nedeniyle istihdamda emekli işçileri tercih etmektedirler. Ayrıca bunlar için daha düşük prim ödemektedirler. Böylelikle işverenler sadece sosyal güvenlik destek primi ödemek suretiyle hem işçilik maliyetini düşürmekte hem de tecrübeli bir işçiyi çalıştırmaktadırlar. Genç işçinin tecrübesiz olması ve tüm sigorta kollarına tabi olması işveren açısından yüksek bir maliyet unsuru yaratmaktadır. Dolayısıyla eleman ihtiyacı doğduğunda işverenler tecrübeleri ve daha düşük işçilik maliyeti nedeniyle emeklilere yönelebilmektedirler.

https://www.calismatoplum.org/makale/emeklilerin-yeniden-calismaya-baslamasi-ve-uygulamada-karsilasilan-sorunlar-uzerine-dusunceler

 Emekliler Devlete Yük müdür ?

Emekliler çalışma hayatı boyunca ödediği emekli primlerinin karşılığını emekli olduktan sonra ödediği prim oranı dahilinde emekli aylığı almaktadır. Devlet bütçesinden bir para ödenmemektedir.

Ancak bugün için düşük prim ödeyip de emekli olan kişiler ile, oldukça yüksek prim ödeyip emekli olan kişilerin aldıkları aylıklar, düşük emekli aylığı alan kişilere seyyanen yapılan yüksek oranda zam nedeniyle, düşük prim ödeyen emeklilerle yüksek prim ödeyen emeklilerin aldıkları aylıkların arasında fark yok denecek kadar azaldı.

Yüksek prim ödeyip de emekli olanların çok büyük bir hak kaybı ile karşı karşıya kaldıkları ortadadır. Yüksek prim ödeyip emekli olan üst düzey yöneticilerin aldıkları emekli aylıkları, üzülerek söylemek gerekirse asgari ücret dolayındadır. Varlıktan yokluğa dolu dizgin giden yüksek prim ödeyen emekliler adeta cezalandırıldı. Düşük prim ödeyip emekli olan emekliler ise seyyanen yapılan zamlar ve düzeltmelerle adeta ödüllendirildi.

Hakkın kaybının en güzel örneğini yüksek prim ödeyip de emekli olan emeklilerin gelirlerinde görmek mümkündür.

Kendi adıma konuşacak olursam; üst düzey yönetici olarak bankamdan emekli olduğumda benim aldığım emekli aylığı asgari ücretin yaklaşık iki (2) katı iken bugün ise asgari ücrete imrenerek bakar oldum.

Ödediğim yüksek primlerin akıbeti ne oldu acaba?

Reşat BAĞCIOĞLU

ICC Uluslararası Ticaret Odaları

Türkiye Milli Komitesi

Türkiye Bankacılık Komite Başkanlığı Üyesi