Satınalma Dergisi Mart 2023 – Yıl:11 Sayı:123

Değerli yöneticiler,

Ülkemizde asrın felaketi olarak değerlendirilen 6 Şubat tarihli depremler vatandaş olarak kişisel ve sosyal sorumluluk- larımızı daha da artırdı. Dergi olarak bu sayımızda afet lojistik ve tedarik zincirine özel bir yer ayırdık. Vefa Toroslu hocamıza değerli çalışması için teşekkür ederim.

Yaşanan depremin büyüklüğü lojistik ve tedarik zincirlerinin stratejik önemini bir kez daha gözler önüne serdi. Birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Sadece depremler değil, seller, orman yangınları, pandemi, iklim değişiklikleri kuraklık, susuzluk, büyük göç hareketleri gibi karşı karşıya kalacağımız tüm olağan üstü durum ve koşullar için önlem alma mecburiyetindeyiz.

Daha fazla hazırlıklı ve planlı hareket etmemiz gerekiyor. Ertele- me, göz ardı etme gibi bir lüksümüz yok. Teknoloji çağında istediğimiz hızda planlı hareket edemiyoruz, süratle koordine olamıyoruz diye bir mazeretimiz de artık olmamalı.

Kent planlamalarından yapılaşmaya, acil durum eylem planların- dan bölgesel yardım amaçlı depolama ve dağıtım merkezlerine, lojistik master planlardan ulaştırma ve haberleşme altyapısına kadar her alanda afet risklerini merkezinde tutan anlayış ve uygulamalara ihti- yacımız var. Tedarik tarafında tüm Türkiye’de yardım depo ve dağıtım merkezlerinde mevcut malzeme, gıda, araç-gereç envanterini gösteren yazılımları tesis etmeliyiz. İhtiyaç duyulan malzemeleri üreten teda- rikçileri hızla devreye alabilmeliyiz. İlaç, jeneratör, çadır ve konteyner gibi ürünleri sosyal medya üzerinden değil teknoloji desteği ile sistem üzerinden sağlamalıyız.

Farklı özellik ve etkilere sahip afet türleri ile yaşamayı öğrenmeli- yiz. Afetlerle mücadelede yeni düzenlemelere gitmeliyiz. Yedi coğrafi bölge ve tüm illerde yerel yönetimler liderliğinde ayrım gözetmeksizin bütün STK, Oda ve Birliklerle etkileşim sağlayarak rol ve sorumlulukla- rımızı yeniden belirlemeliyiz. Katılımcılığı ve iletişimi teşvik etmeliyiz. Tüm vatandaşlar ve sivil toplum örgütleri bir araya gelip aktif bir biçim- de doğamızı, toprağımızı, havayı, temiz su kaynaklarını, denizlerimizi, akarsularımızı, ormanlarımızı ve canlıları gerçek manada korumalıyız. Daha da geç olmadan tedbirler almalıyız. Çevreye saygı duymalıyız.
Bir armağan olan tabiatı yok etmemeyi tüm yaş gruplarında idrak etmeliyiz.

Şimdi yaralarımızı sarma zamanı…

Şimdi harekete geçme zamanı.
Şimdi tek yürek olma şimdi dayanışma zamanı. Depremzedelerimize sürdürülebilir yardım zamanı.

Şehirlerimizi yeniden inşa etme, bölgeyi ekonomik ve sosyal olarak ayağa kaldırma zamanı.

Prof. Dr. Murat Erdal
Editör
editor@SatinalmaDergisi.com

MART 2023 Sayısına Ulaşmak için Tıklayınız: https://learning.buyernetwork.net/dergiler/satinalma-dergisi-mart-2023

Henüz üyelik oluşturmadıysanız buraya tıklayarak online üyelik satın alabilirsiniz. 

1 Ocak 2023 Tarihinde Yürürlüğe Giren Alman Tedarik Zincirlerinde Kurumsal Durum Tespiti Yasası (LkSG) Nedir? Türk Tedarikçiler İçin Ne Anlama Geliyor?

Tedarik Zincirlerinde İnsan Hakları İhlallerini Önlemek için Kurumsal Durum Tespiti Yasası (LkSG ve SCDDA) (Yasa), Alman Federal Meclisi tarafından 11 Haziran 2021 tarihinde kabul edilmiştir. Yasa tedarik zincirinde, çevre ve insan hakları konularında ihlalleri önlemek, sürdürülebilir ticaret ve üretimin sağlanması için kurumsal sorumluluğu düzenlemektedir. 1 Ocak 2023 itibariyle yürürlükte olan yasa ilk etapta 3.000 çalışanı olan işletmeleri kapsar iken, 2024 yılında 1000 çalışana kadar indirilerek kapsam genişletilmiştir.

Küreselleşme ile birlikte özellikle büyük ölçekli işletmeler üretimlerini düşük maliyetler nedeniyle, ülke dışına kaydırarak tedarik zincirlerini genişletmiş ancak yaygın çıkarımlardan olan çocuk işçi çalıştırılması, ağır çalışma koşulları, adil olmayan ücret uygulamaları, iş sağlığı ve güvenliği konularındaki eksiklikler, sendika haklarının kısıtlanması vb gibi insan haklarına saygılı olma konularında sorumluluk almadıkları ve ulusal hukuk kurallarını uygulamadıkları tespit edilmiştir. Covid-19 bu hak ihlallerine yakın tarihteki iyi bir örnektir. Salgın sırasında çalışanların, yaşadıkları olumsuz etkiler, toplu işten çıkarmalar,  şirketlerin yetersiz destekleri, iş-yaşam dengesinin olmaması gibi nedenler büyük istifa dalgasını hatta benzer nedenlerle yeni bir akım olan sessiz istifa, iş dünyasına verilen bir geri bildirimdir. Bu kapsamda Yasa, sürdürülebilir ticaretin tesisi için işletmelerin çevre ve insan haklarına saygılı olmalarını ve bunu tüm tedarik zincirleri boyunca ele alıp durum tespiti yükümlülüklerini yerine getirerek kurumsal sorumluluğun oluşturulmasını amaçlamaktadır.

Arka Plan

Almanya Federal Hükümeti, 2011 yılında yayınlanan BM İş Dünyası ve İnsan Hakları Kılavuz İlkeleri’ni uygulamayı zorunlu tutmamış, 2016 yılında İş Dünyası ve İnsan Hakları Ulusal Eylem Planı’nı (National Action Plan on Business and Human Rights -NAP) hazırlayarak, uygulamayı gönüllü olarak başlatmıştır. Ancak son yıllarda yapılan anketler neticesinde katılımın çok az olması nedeniyle, gönüllülük uygulamasına son verilerek, hukuki zemine taşınmıştır. Bu kararın alınmasında Almanya’nın en büyük çevre kuruluşlarının da yer aldığı (Bread for the World and Friends of the Earth Germany (BUND) 18 sivil toplum kuruluşunun etkisi yüksektir. Yasa şirketlerin tedarik zincirinde (denizaşırı ülkeler dahil) özen yükümlülüklerini yerine getirmeyi zorunlu kılmaktadır. Ayrıca düzenleme hakkında yapılan eleştiriler arasında, daha fazla şirketi kapsaması yönünde destekleyen görüşler olduğu gibi, rekabet gücünü olumsuz etkilediği hatta, iyileştirme yerine sürekli tedarikçi değiştirmeye teşvik edeceği yönünde görüşler de mevcuttur.

İnsan hakları konusuna değer veren AB içi ve dışı devletler de, bu rehber ilkelerden (BM İş Dünyası ve İnsan Hakları Kılavuz İlkeleri,  OECD Kılavuz İlkeleri, ILO’nun Çok Uluslu Şirketler ve Sosyal Politikaya İlişkin Üçlü İlkeler Bildirgesi) faydalanarak yasal düzenlemelere gitmişlerdir. Norveç, Finlandiya, Danimarka Almanya’ya benzer yükümlülükleri uygulamış, Fransa’da ise çalışan sayısı daha geniş tutulmuştur. Amerika ve Hollanda şeffaf tedarik zincirine uyumlu yasayı desteklemekte, İngiltere’de (Modern Kölelik Yasası) benzer bir taahhütler bulunmaktadır. Ayrıca Yasa, zehirli kimyasal ve tehlikeli atıkların bertaraf edilmesinden kaynaklanan risklerin önlenmesi vb konularda ise daha çok çevresel risklere odaklanan uluslararası anlaşmalardan Minamata, Stockholm ve Basel Sözleşmelerinin ilgili maddelerine  atıfta bulunur.

Avrupa Komisyonu ise bu konuyu daha önce gündemlerine almalarına rağmen, Kurumsal Sürdürülebilirlik Durum Tespiti Direktifi’ni (Corporate Sustainability Due Diligence Directive- CSDD)(1)  23 Şubat 2022 tarihinde kabul etmiştir ve 2024 yılında yürürlüğe gireceği tahmin edilmektedir. Ancak daha önce yürürlüğe giren Alman Tedarik Zinciri Durum Tespiti Yasası, CSDD’nin yürürlüğe girmesiyle, AB kurallarına göre uyarlanması gerekecektir. İki yasa genel amaç ve yapı bakımından benzerlikler taşısa da; kapsamdaki şirketler, değer zincirinin tanımı, kapsamdaki olumsuz etkiler, hukuki sorumluluk konularında temel farklılıklar mevcuttur. CSDD’nin tamamen uygulanması durumunda, AB’de 12.800 şirketin etkileneceği tahmin edilmektedir.

Kanun Kapsamındaki Şirketler ve Yürürlük Tarihleri

Alman Tedarik Zincirlerinde Kurumsal Durum Tespiti Yasası’na (LkSG veya SCDDA) göre şirketler, yasal konumlarına bakılmaksızın aşağıda belirtilen çalışan sayısına göre sorumlu olacaklardır. Taslak CSDD Direktifi’nde kapsama girecek şirket sayısı daha fazladır. Ancak CSDD’nin yasalaşması neticesinde, LkSG Yasası’nda güncellemeler gerektiğinden şu an kapsama girmeyen firmaların hazırlanmaları tavsiye edilmektedir.

I. Almanya’da yerleşik şirketler ve Alman Ticaret Kanunu’nun (GHB) 13 d maddesine göre ikinci bir şubesi olan şirketler kapsamda olup, çalışan sayısına göre yürürlülük tarihleri aşağıdaki gibidir;

a. Almanya’da en az 3.000 veya fazla çalışanı olan şirketler             Ocak.2023

b. Almanya’da en az 1.000 veya fazla çalışanı olan şirketler             Ocak.2024

II. Almanya’da şubesi olan yabancı şirketler yukarıdaki çalışanlar kapsamında aynı şekilde dahil olacaktır.

Çalışan sayısı hesap edilirken:

  • Almanya’da çalışan ve yurt dışında görevlendirilen çalışanlar göz önünde bulundurulur.
  • Geçici işçi çalıştıran şirketlerde, çalışma süresi 6 ayı geçiyorsa hesaplamaya dahil edilmelidir.
  • Bağlı ortaklıklarda yurt dışına gönderilen işçiler dahil, üst şirketin çalışan sayısı hesaplanırken şirketler topluluğuna dahil tüm şirketlerin yurt içindeki çalışanları dikkate alınmalıdır.
  • Ayrıca tüm çalışanların geçici olarak AB’nin farklı bir ülkesine taşınması da kapsamdadır.

Son olarak, gelecek dönemlerde kapsam dışı KOBİ’lerin de etkilenmesi beklenmektedir. Çünkü yasanın büyük şirketlerin bu özen yükümlülüklerini tedarikçilerine devretmesi planlanmaktadır.

Tedarik Zinciri Nedir?

Yasa’da tedarik zinciri, şirketin ürettiği tüm ürün ve hizmetleri ifade eder. Hammadde alımından nihai tüketiciye teslimi için gerekli yurt içi ve yurt dışı tüm mal ve hizmet süreçlerini içerir. Dolayısıyla şirketlerin faaliyet alanı aşağıdaki gibidir:

  • Kendi iş alanına ait faaliyetler: Amacına ulaşmak için her türlü eylemleri kapsar. Bağlı ortaklıklarda, ana şirket önemli bir etkiye sahipse, ana şirketin kendi iş alanının içinde sayılır.
  • Doğrudan tedarikçinin faaliyetleri: Şirketin ürettiği mal veya hizmet için gerekli tedariklerin tamamını içerir.
  • Dolaylı tedarikçinin faaliyetleri: Ana faaliyetin oluşmasında gerekli tüm mal ve hizmet alımını kapsar.

Durum Tespiti Yükümlülükleri Nelerdir?  

İşletmeler tedarik zincirleri boyunca, çevresel risk ve insan hakları ihlallerinin en aza indirilmesi ve önlenmesi için durum tespiti gerekliliklerine uymakla yükümlüdürler. Durum tespiti en basit anlamda, hammadde/hizmet alımından son tüketiciye kadar tedarik zincirindeki bu risklerin belirlenmesi için gerekli tüm çabayı içermektedir. İşletmeler tedarik zinciri risk yönetiminde, durum tespitini, iş süreçlerinin merkezinde tutmaları ve periyodik olarak izleyerek analiz edebilmelidir. Durum tespiti aşağıdaki adımları içerir.

  • Risk yönetimi sisteminin kurulması ve iç sorumluluğun belirlenmesi
  • Periyodik risk analizleri ve değerlendirmelerinin yapılması
  • Önleyici ve iyileştirici tedbirlerin alınması
  • Şirketin insan hakları stratejisi konusunda politika beyanı (kendi ve doğrudan tedarikçileri için) (stratejinin etkinliği yıllık olarak değerlendirilmelidir)
  • Dolaylı tedarikçilerdeki risk bazlı durum tespiti uygulaması
  • İhlallerin bildirilmesi için şikayet mekanizmasının kurulması
  • Belgelendirme ve Raporlama

Şirketlerin Ele Alması Gereken Ana Risk Konuları;

  • Çocuk işçiliği
  • Zorla çalıştırma
  • Örgütlenme özgürlüğü ihlalleri
  • İş sağlığı ve güvenliği
  • Etik olmayan istihdam
  • Ayrımcılık,
  • Çevresel bozulmalar
  • Toprak, su, hava, gürültü kirliliği, aşırı su tüketimi
  • Kalıcı organik kirleticilerin üretimi ve kullanımı
  • Civa bileşiklerinin kullanımı

LkSG’nin Şirketlerden Beklentisi Nedir?

LkSG, şirketlerden tedarik zincirdeki tüm riskleri düzeltilmesi yönünde garanti vermelerini istemez, bunun yerine zincir boyunca; riskleri belirleyip, prosedürler oluşturarak, önleme veya azaltılması yönünde aksiyonlar almayı, şikayet prosedürleri oluşturmayı ve raporlamayı  yerine getirecek bir sistemi yönetmekle daha çok bir çabanın sorumluluğunu yerine getirilmesini istemektedir. Bunun yanında öncelikle şirketleri, kendisi ve doğrudan tedarikçilerinden sorumlu tutmaktadır. Ancak dolaylı tedarikçilerinden şikayet aldıklarında veya dolaylı tedarikçinin çevresel veya insani hakları ihlal edebileceğini fark etmesi neticesinde olası tahribatlara ilişkin risk analizi yapılmasını ister ve bunu düzeltmekle sorumlu tutar.  Başka bir ifadeyle dolaylı tedarikçide, gerekliliklere uyulmadığını tespit ederse derhal harekete geçilmesini ve düzeltici önlemler alınmasını ister.

Denetimlerden Sorumlu Birimler ve Yaptırımlar Nelerdir?

Federal Ekonomi ve İhracat Kontrol Ofisi (BAFA), resmi kontrol ve uygulamadan sorumludur. Federal Ekonomi ve Enerji Bakanlığı ise bu ofisin yasa kapsamındaki yasal ve teknik denetimlerden sorumlu olup, Federal Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı ile anlaşarak bu denetimleri risk temelli bir yaklaşımla uygular. Şirketler, mali yılın bitiminden 4 ay sonra raporlama yapmak ve 7 yıl şirket web sitesinde yayınlamak durumundadır. İş yükünün azaltılması için CSR raporlama ile entegre edilmesi tavsiye edilmektedir.

  • Para Cezaları

Alman şirketler önlem alınmadığı takdirde para cezası alabilirler. İdari işlemlerde ödenecek en yüksek ceza 50.000 Avro’dur. İhlallerin ciddiyetine göre 8 milyon Avro’ya kadar veya yıllık küresel satışların %2’sine çıkabilir. Ciro bazlı ceza sistemi, sadece yıllık cirosu 400 milyon Avro’nun üzerinde olan şirketler için geçerli olmaktadır.

  • Kamu İhalelerinin Yasaklanması

Alman şirketler, gerektiğinde kamu ihalelerinden 3 yıl muaf tutulabileceklerdir.

Ancak kayıplar sadece bu konularla sınırlı olmayabilir. Riskler dikkate alınmadığında ve kamuoyuna açıklandığında bahsedilen parasal cezaların üzerinde itibar riski ihtimali göz ardı edilmemelidir. (Örn.1990’larda Nike’ın Kamboçya ve Pakistan gibi yerlerde çocuk işçileri çalıştırması vs)

Ayrıca insan hakları konularında mağdurlar, geçim koşulları nedeniyle dava açamadıklarından, artık işçi sendikaları veya sivil toplum örgütleri yabancı işçiler için bu hakka sahip olabileceklerdir. Zincirde hak ihlalleri tespit ettiklerinde, ilgili şirket çaba gösteriyorsa yaptırım beklenmemelidir. Bunun yanında işletmeler yurt dışında olan zincirdeki üçüncü şahısların eylemlerinden sorumlu olmayacaklardır ancak yurt dışında çalışan işçiler, Alman şirket tarafından hak ihlaline uğradığına dair dava açma hakkına sahip olsa da, bulunduğu ülke hukuk kuralları geçerli olacaktır. Ek olarak, Doğrudan tedarikçinin, tedarikçisi olan şirketler etkilenebilirler ancak yasa kapsamında değillerse cezai yaptırım almazlar.

Türk Tedarikçiler İçin Ne Anlama Geliyor?

27 ülkeden oluşan Avrupa Birliği (AB), dünya nüfusunun % 6’sını oluşturmasına rağmen dünyanın en büyük ekonomileri arasındadır. Ülkemiz için de önemli bir pazar olan AB ihracat ve ithalatta ilk sırada yer alır. Nitekim 2022 yılı verilene göre AB’ye, 103,1 milyar dolar (%40,6) ihracat ve 93,28 milyar dolar (%25,6) ithalat gerçekleştirilmiştir.   AB’nin ihracat ve ithalatında ise ülkemiz sırasıyla 5.ve 6.sırada yer alır. (2022 yılı) Yine Almanya ticaret ve ekonomi alanında Türkiye’nin en önemli ortağı olup toplam 4000’den fazla Alman firması Türkiye’de faaliyet göstermektedir. Almanya’nın ihracat ve ithalatında Türkiye sırasıyla 16. (25,2 milyar dolar) ve 18.sırada (21,7 milyar dolar) yer alır (2021 yılı) Dolayısıyla hem ülkemiz hem de tedarikçilerimiz açısından Yasa (LkSG) ve Direktif (CSDD), mevcut ilişkilerimizin sürdürülebilirliği ve hatta pazar payımızın artırılması için fırsat olarak değerlendirilebilir ancak hem ilgili kamu kuruluşları hem de Türk tedarikçiler bu yöndeki yükümlülüklerini yerine getirmeleri gerekir.

Yasa’ya göre Alman şirketler doğrudan tedarikçilere risk analizi yapmak, önleyici ve iyileştirici tedbirler almak zorundadırlar ancak dolaylı tedarikçilerde olası çevresel ve insan hakları ihlallerine ilişkin belirtiler tespit edildiğinde bu yükümlülükleri yerine getirir.  Alman şirketler, yaptırım ile karşılaşmamak için, bu konuyu sözleşmelerine taşımak isteyeceklerdir. Ayrıca risk değerlendirmesi neticesinde, tespit ettikleri olumsuzluklarla ilgili gerekli düzeltici, önleyici tedbirlerin yeterli olmaması durumunda tedarikten de vazgeçebilirler. Dolayısıyla Türk tedarikçiler zincirde sürdürülebilirliğin sağlanması için, öncelikle hangi konumda olduklarını tespit ederek, Yasa’ya uyumu sağlayacak gerekli aksiyonları alması gerekir. Yine yukarıda bahsedildiği gibi, en erken 2024 yılında yürürlüğe girmesi beklenen CSDD Direktifi’nin daha geniş kapsamlı olduğu dikkate alındığında, sadece Almanya değil AB’ye iş yapan ihracatçılarımızın kendi koşullarına göre Yasa’yı inceleyip, şimdiden hazırlanmaları tavsiye edilmektedir.

Sonuç

Küresel ticaretle birlikte, tedarik zincirleri kompleks hale gelmiştir. LkSG ile insan hakları ve çevrenin korunması amaçlanmıştır. Bu maksatla işletmeler sadece kendinden kaynaklanan etkilerle değil, tüm tedarik zincirinden sorumlu tutularak, durum tespiti yapmaları ve gerekli önleyici aksiyonları alarak, zincirde iyileştirme kaydetmeleri beklenmektedir. Öte yandan, işletmeler daha kendi faaliyetleri hatta birinci derece tedarikçilerine ait çevresel ve sosyal etkileri izleyemezken, sonraki tedarikçiler için durum tespitinin yapılamayacağı görüşü yanlış değildir. Başka bir ifadeyle küresel ticaretteki veri eksikliği, gizlilik, teknik veya yasal vb. sebeplerle kompleks ilişkiler değerlendirildiğinde, tedarik zincirinin tümüyle kontrol altına almanın imkansız olduğu görüşü yaygındır. Çünkü bu dolaylı ilişkilerde sözleşmeye dayalı bir ilişki olmadığı gibi, üçüncü ülkelerdeki yapısal sorunlarla, sektör veya şirket özelindeki problemler öne çıkmaktadır. Dolayısıyla tedarikteki tüm paydaşlarla ortak bir hedef için işbirliği yapılarak, bölgesel / sektörel sorunlar için birlikte çaba harcamak önem arz etmektedir.

Sürdürülebilir ekonominin inşası için insan hakları ve çevrenin korunması bir zorunluluktur ve küresel boyutta uyum için Yasa tedarik zincirindeki sorumluluğu şirketlere vermiştir. İş dünyası başarılı olmak için sürdürülebilirlik yaklaşımını benimsemek zorundadır ve başta BM Kalkınma Amaçları ve kabul edilmiş Rehber İlkeleri iyi anlaması ve içselleştirmesi gerekir. Böylelikle küresel boyutta farkındalık artarak sürdürülebilir ekonomik kalkınma ve refah sağlanabilir.

Gül SALDIRANER

EG Partner- SMMM, BD

www.eg-econsulting.com

 (1 ) CSDD hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacınız olduğunda, dergimizin Ocak/2023 sayısından ulaşabilirsiniz

Kaynaklar:

[1] Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası -06- Tedarik Zincirlerinde Gerekli Özeni Gösterme Yükümlülüğü Kanunu (LkSG)

https://www.dtr-ihk.de/tr/bilgi-koesesi/tedarik-zincirlerinde-gerekli-oezeni-goesterme-yuekuemlueluegue-kanunu-lksg

[2]  Bundesministerium der justiz (Federal Ministry of Justice). Gesetz über die unternehmerischen Sorgfaltspflichten zur Vermeidung von Menschenrechtsverletzungen in Lieferketten (Law on corporate due diligence to prevent human rights violations in supply chains)

https://www.gesetze-im-internet.de/lksg/

[3]  Bundesministerium für wirtschaftliche Zusammenarbeit und Entwicklung (Federal Ministry for Economic Cooperation and Development)  –Jan,2-2023 –  Lieferketten und Lieferkettengesetz (Supply Chains and Supply Chain Law)

https://www.bmz.de/de/themen/lieferketten/hintergrund-lieferketten-lieferkettengesetz

[4]  Trust One –Apr,28-2022   Lieferkettensorgfaltspflichtengesetz: Was müssen Sie wissen?(Supply Chain Due Diligence Act: What do you need to know?) https://www.onetrust.de/blog/lieferkettensorgfaltspflichtengesetz-was-muessen-sie-wissen/

[5]  Rödl&Partner –Jan,02-2023  The new German Supply Chain Due Diligence Act (LkSG) – what needs to be done https://www.roedl.com/insights/supply-chain-act-due-diligence-obligations

[6]  CSR Europe –March,31-2022- Germany on the EU proposal for a Due Diligence Directive

 https://www.csreurope.org/newsbundle-articles/voice-of-csr-germany-on-the-eu-proposal-for-a-due-diligence-directive

[7]  Agency for Business & Ekonomik Development –  Frequently Asked Questions on the Due Diligence in Supply Chains Act   https://wirtschaft-entwicklung.de/en/helpdesk-on-business-human-rights/questions-and-answers-on-the-due-diligence-act/

 

Pazarlama ve Satışta Hipnotik Dil Nasıl Kullanılır ?

Hipnotik yazım ve konuşma, karşı konulmayacak şekilde sektörel terimlerle müşterinin anlayabileceği etkide kelimeleri birleştirerek, bunları basit bir dille sunmaktadır. Hipnotik dil, büyüleyicidir, unutulmazdır ve gizli cümlelerle müşteriyi hedefe yönlendirir. Hipnotik sözlü ve yazılı dil kullanımı, sektöre ve müşterinin yapısına göre farklılaştırılarak kullanılmalıdır.

İnsanları kandırmak ve düşüncelerini zorla değiştirmek anlamında değildir. İletişimi kolaylaştırıcı ve aslında insanların görmeleri gerekli alanları onlara özel kelimelerle anlatarak ya da yazarak farkındalık oluşturmaktır. Hayatın her alanında satışın olduğunu dünürsek bu kalıplar sosyal hayatımızda da diğer insanlarla olan iletişimimizi kolaylaştıracaktır. Hepimiz hayatımızda hipnotik dil kalıplarıyla karşılaşmışızdır. Bir kitabı okurken ne kadar akıcı bir kitap birkaç saatte bitirdim ya da biri için ne kadar etkili konuştu şiir gibi hitabeti çok güçlüydü deriz.

Biz yazımızda Pazarlama ve Satış alanındaki uygulamalara değineceğiz. Hipnotik dil kavramıyla hem yazılı hem de sözlü dil kullanımını ifade ediyor olacağız.

Günümüzde üretim değil, satış önemli bir konu haline geldi. Çünkü herkes üretiyor ve üretim fazlalığından dolayı, ürettiğimi nasıl daha fazla satabilirimin yollarını bulmaya çalışıyor. Bunun için birçok yöntem ve strateji mevcut olmakla birlikte, hipnotik dil kullanımı da bunlardan biridir. Kısacası, etkili ve güçlü satış mektupları yazmada ve pazarlama faaliyetlerinde farklılığınızı ortaya koymaktır ve satışlarımızı arttırmak için bize yol haritası sunmaktadır.

Müşterileriniz siz konuştuğunuzda karşısında bir uzman olduğunu hissetmeli ve konuşmanızdan keyif almalıdır. Bu şekilde müşterinin algısını ve dikkatini açık tutabilirsiniz. Aynı şekilde bu durum e-postalarınıza da yansımalıdır. Asıl amaç, müşteride ilgi uyandırmak ve dikkatini çekmeyi sağlamaktır. Müşterilerimizin dikkatini çekecek, merak uyandıracak ve ortak bağ kuracak öykülere yer vermeliyiz. İşte bunların hepsinde kullanacağımız hipnotik dil bizi müşterilerimizin gözünde farklı bir noktaya taşıyacaktır. Bunu yaparken de kelimeleri ustalıkla bir rehber gibi kullanmış olmamız gerekmektedir. Müşteriye vermek istediğimiz mesajı etkili cümlelerle ve onu sıkmadan, uygun kelime ve sözleri seçerek vermeliyiz.

Hipnotik dil kullanırken kesinlikle yalan söylenmemeli ve olmayacak şeyler için vaatler verilmemelidir. Samimiyet ve güven pazarlama ve satıştaki en önemli iki unsurdur. Kendinize ve sattığınız ürüne güvenmezseniz, samimi ve dürüst olmazsanız müşteriyi hiçbir şekilde ikna edemezsiniz. Öncelikle kendinize ve sattığınız ürüne güvenin, sonrasında bu dili kullanırken müşterinin satınalma ihtiyacını ortaya çıkararak, faydayı görmesini sağlayacak cümleleri bulmaya çalışmalısınız. Eğer bu dili bir de retorik ile birleştirir ve geliştirirseniz müzakere masalarından hedefe ulaşmış olarak zaferle kalkarsınız.

Yazınızın ve konuşmanızın sıralaması; giriş, sebep, kanıt ve sonuç şeklinde olmalıdır. Girişle dikkat çekmeli ve hatta etkili bir başlık ya da başlığı kapsayan bir soruyla başlayabilirsiniz. Giriş cümleniz ya da metniniz, o kadar etkileyici bir cümle ile açılmalı ki müşterinizi sonraki kısımları dinlemek veya okumak için heyecanlansın ve sabırsızlansın…

Sebeple, müşterinin sorununu tespit etmeli, kanıtla soruna çözüm bulma yollarınızı ve referanslarınızı sunuyor olmanız gerekir. Sonuçta, bu sorunu çözdüğünüzde ve müşterinin sizi tercih ettiğinde kendisine sağlayacağı faydalardan bahsedin, ürününüze âşık olacakları nedenleri ortaya koyun ve ürününüze aşık edin, gerçekten sizinle çalıştığında hayatının ne kadar kolaylaştığını ve maddi kazanç sağlayacağını düşünmesini sağlamalısınız. Finali çok etkili bir not ekleyerek kapatın…Giriş ve final sözcüğü müşterinizin kafasında kalacak olan en etkili iki noktadır.

Önce düşünün ve yazın, sonra kontrol edin ve düzeltmeleri yaparak söyleyeceğiniz ya da yazacağınız metne son şeklini verin. Tek seferde müthiş yazılar oluşması mümkün olmayacaktır. Gerektiğinde çevrenizdeki insanlarında görüş ve düşüncelerini almaktan çekinmeyin ve eleştirel bakış açısı ile yazınıza son halini verin, her zaman daha iyisine ulaşacaksınızdır. Basitlik hem konuşma hem de yazı dilinde çok önemlidir. Apple’ın en büyük başarısı, anlatım dilini basitlikle ve hipnotik dil kalıplarıyla bütünleştirerek sunmasıdır. Ürünlerini 4 yaşındaki bir çocuğun anlayacağı dilde hedef kitleye anlatmaktadır. Yalın ve sade bir dil iletişimin kapılarını açan en önemli anahtarlardan biridir. Hipnotik dil, dili ağırlaştırarak değil basit ve etkili cümlelerle mesajı aktarmayı içerir.

Joe Vital’in dediği gibi kendi egonuzdan çıkarak, müşterinin egosuna girebilmeniz gerekir. Müşteri gibi düşünebildiğiniz sürece işiniz daha kolaylaşacaktır. İnsanlar ben merkezcidir. Kendilerinin ne istediklerini ve sağlayacakları menfaatleri umursamaktadırlar. Kendinizi müşterilerinizin yerine koymalı ve sizden ne istediğini ne gibi sorular sorabileceğini hayal etmeniz gerekmektedir. Müşterinizi çok iyi analiz etmeli, Enneagram ve Temsil Sistemlerini de hipnotik dil ve müşteri özelliklerine göre karmalayarak kullanmalısınız. Görsel olan bir müşterinize hipnotik dili ne kadar etkili kullansanız da bir yerden sonra dinlemeyecektir. Burada görsellerle birlikte hipnotik yazı dilinin kurgulanması gerekmektedir. Kilit nokta pazarı ve müşteriyi çok iyi tanımakla başlamaktadır. Müşterilerinize samimi olun, ona yardım edin ve güvenini kazanın, sonrasında konu kazan kazan tarafına dönüşecek ve satış gerçekleşecektir. Müşteri ile konuşmadan ya da yazışmadan önce kendinize şu soruyu sorun; Müşteri benden ne ister? Her müşterinize özel yazın ve konuşun, sizinle görüştüğünde sadece ona özel konuşuyor muşsunuz ve yazıyormuşsunuz hissini verin, her müşteri kendini özel hissetmek ister.

Hipnotik dil ile pazarlama satışta hikayeleştirme aslında birbirinin ayrılmaz parçası gibidir. Müşterilerinize ürün ve hizmetleriniz konusunda gerçek hikayeleri anlatarak bağ kurmanız gerekir. Potansiyel müşterilerinize, mevcut müşterilerinizin ürünleriniz konusundaki memnuniyetlerinden bahsedin bunu yaparken, konuyu yaşanmış örneklerle hikayeleştirin, gerçeklerden yola çıkarak hipnotik dil ile birleştirilen bir hikaye müşterileriniz üzerinde inanılmaz etkiler oluşturacaktır.

Müşterilerinizi iki kategoriye ayırmanız gerekir. Mevcut müşteriler ve potansiyel müşteriler. Mevcut müşterileriniz ile potansiyel müşterilerinize aynı hipnotik dili kullanamazsınız. Mevcut müşterileriniz sizi ve ürünlerinizi tanıyordur. Onlara yeni heyecanlar katabilecek farklı bir dil kullanmalısınız. Örneğin, ileride kuracağımız yeni fabrikayı hayat etmelerini ve bu ailenin bir parçası oldukları için şanslı hissetmelerini sağlayın, müzakere masasında olacağınız yeni müşterileriniz için kullanacağınız Hipnotik dilde fayda ve ihtiyacı ortaya çıkarmak daha etkili sonuç verecektir. Sözlü hipnotik dilde, müşterilerinize güler güzle ve gözlerinin içerisine bakarak dinlemeyi ve konuşmayı alışkanlık haline getirmelisiniz, hiç kimse asık suratlı ve somurtkan bir pazarlama ve satış çalışanını dinlemek istemez. Ya da telefon da konuştuğu personelin ses tonunu sert olması ve yapıcı olmamasından hoşlanmaz. Telefonda da yüz yüze konuşuyormuş gibi güler yüzlü ve sempatik olmanız gerekiyor. Hipnotik dil kullanırken müşterinizi bağlı olduğu ülkeye göre, ülkede ünlü olmuş ve örnek olan kişilerin sözlerinden, ülkelere özgü atasözlerinden de yararlanarak örneklerle zenginleştirmeler yapabilirsiniz. Pazarlama ve Satış konusunda başarılı olmuş Dünyaca bilinen rakiplerinizin ve farklı markaların web sitelerini, katalog ve broşürlerini çok iyi inceleyin, onların ürünü ifade etmede kullandığı cümleleri çok iyi analiz edin ve yakaladığınız ortak noktalar varsa bunları kendi hipnotik diliniz ile birleştirin.

Hipnotik dil uygulamasını kullanmadan önce konuşma ya da bir metin hazırlarken acaba müşteri metni okurken ya da beni dinlerken aklından ne geçebilir? İşte Hipnotik dil aynı zamanda müşterinin kafasındaki soruları cevaplayarak konuşma ve yazı dilinin etkili kullanmaktır. Bunu yaparken hayal etmek çok önemli, hipnotik dili oluştururken hedef kitlenizi belirledikten sonra karşınızdaymış gibi hayal edip, dili kurgulamaya başlayın, kullanacağınız ifadeler müşteriye etkileyici bir deneyim yaşatmalı ve aynı zamanda da ikna etmelidir. Müşteri en çok neyi duymak istiyorsa Hipnotik dili onun üzerine kullanın, fiyata odaklıysa fiyat, kaliteye odaklıysa kalite sizin seçeceğiniz sözcükleri ve cümleleri içermelidir. Bunu yapmanın yolu da müşteriyle ön görüşme yapmak, e-posta göndermek veya müşterinin istihbaratını iyi yapmaktadır. Bunun en kolay yolu müşterileri test etmekten geçer. Görsel içerikli ve ana mesajı basitçe anlatan reklamlar ve e-postalar hazırlayın, müşteri size olumlu dönüyor ve satışlarınıza artı olarak etki ediyorsa, başardınız demektedir. Olumsuz bir geri bildirim aldıysanız ve satışlarınızda bir artış olmadıysa yeni bir Hipnotik dil oluşturmanın gerekliliği belirmiş olacaktır. Müşterinizle uzun yıllardır çalışıyorsanız bunu sezgilerinizle tahmin edebilirsiniz. Ancak şunu unutmamak gerekiyor, etkili sonuçlar müşteriyi çok iyi dinlemek ve müşterinin ihtiyacını keşfetmekten geçer. Hipnotik dili kullanırken kendiniz, bir reklam ajansının içerik editörü gibi düşünün, müşteri size geldi ve bu ürünü ülke genelinde heyecan uyandıracak ve satışlarımı arttıracak bir hikayeyle sun ve finali de tek cümleyle bitir dedi. Bu durumda ne yapardınız? İşte kendi ürününüz içinde onu yapacaksınız. Mesleğimiz gereği her gün ürünümüzü tanıtıyoruz. Müşteriye çok fazla şey anlatırsanız onu bunaltırsınız ve bir yerde iletişim sekteye uğrar. Marifet, her gün bildiğimiz şeyleri müşteriye anlatmak değil, her gün bir önceki günden nasıl farklı olurum? ve müşterilerimde nasıl ilgiyi arttırabilirim? yönünde olmalıdır. Bu uygulamayı sektörünüzle ve müşteri kitlenizle bağlantılı olarak sizde kolaylıkla yapabilirsiniz. Soruların gücünden yararlanın, bu makalenin başlığını Hipnotik Dil Kullanımı olarak yazsam belki birkaç kişinin dikkatini çekecekti ancak “Pazarlama ve Satışta Hipnotik Dil Nasıl Kullanılır?” diyerek hem kitlemi spesifik hale getirdim hem de soru sorarak merak uyandırmaya çalıştım.

Hipnotik dile basit bir örnek;

Dünya Neden ………….. marka ürünleri tercih etmektedir? (Başlık-firma adınız büyük harflerle olmalıdır)

………….. Üreticilerinin Dikkatine !

Ürünlerimizi kullanarak, müşterilerinize yeni değerler katmayı düşünür müsünüz?

“Yıllardır Türkiye’de ve Dünya’da birçok …………üreticisinin ana tedarikçisi olarak hizmet vermekteyiz”.

Ürünlerimiz işimize olan tutkumuzun eseridir.

Bitmeyen gelişim tutkumuz kalite anlayışımızla birleşerek ürünlerimize hayat vermektedir.

Mükemmel olduğumuzu iddia etmiyoruz, mükemmellik yolunca tutkuyla yolumuza devam ediyoruz.

Avrupa standartlarında üretiyoruz ve ürünlerimizden maksimum fayda sağlayacağınızı garanti ediyoruz.

………yıldır müşterilerimize tam vaktinde hizmet veriyor, müşteri memnuniyeti için çalışıyor ve bunu en iyi şekilde başarıyoruz.

Müşterilerimizi dinliyoruz ve onlarında deneyimlerinden yararlanarak kendimizi geliştirmekten mutluluk duyuyoruz.

Bizi anlatan 3 kelime, kalite – hızlı teslimat – uygun fiyat…

Ürünlerimizi, ……………….. kullanırken hayal edin…

Ürünlerimizi denemek ve kalitemizi test etmek isterseniz bedelsiz ürün numunelerimizden talep edebilirsiniz.

Size en uygun tekeri nasıl seçeceksiniz?

Bizimle iletişime geçin ve birbirimizi yakında tanıma fırsatını bize verin…

Bize uğra ve bizi gör !

Kelimeler ve sözcükler büyülüdür.

Hipnotik dili doğru kullanmayı öğrenerek “Müşterilerinizin Süper Star” ı siz olabilirsiniz.

Ayten NAYİR

EMES A.Ş. Yurtdışı Satış ve Pazarlama Sorumlusu

ayten_nayir@emesteker.com

Emeklilik Sonrası Aynı İşyerinde Çalışmaya Devam Eden İşçinin Kıdem ve Yıllık İzni Nasıl Hesaplanmalıdır ?

Emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili 7438 sayılı Kanunun 3 Mart 2023 tarihinde yürürlüğe girmesiyle birlikte, bu Kanun kapsamında emekliliğe hak kazananların aynı işyerinde çalışmaya devam etmeleri halinde, kıdem tazminatına esas süreleri ile yıllık ücretli izin haklarının nasıl hesaplanacağı, aynı işyerinde aynı işi yapmaya devam edecek olan işçilere deneme süresi öngörülüp öngörülemeyeceği ve bunların bir süre sonra kendi istek ve iradeleri dışında işsiz kalmaları durumunda, işsizlik ödeneğinden yararlanıp yararlanamayacakları konuları gündeme gelmiştir. Emekli olduktan sonra aynı işyerinde çalışmaya devam eden işçilerin kıdemleri sıfırlanacak mıdır? Yoksa ilk işe başladıkları tarih dikkate alınarak mı kıdem süreleri hesaplanacaktır?

Öncelikle belirtmek gerekirse, emekli olduktan sonra tekrar aynı işyerinde çalışmaya devam eden işçilerin en az bir yıl çalışmasının olması ve kıdem tazminatına hak kazanma koşullarının gerçekleşmesi halinde, kıdem tazminatı hakları doğacaktır. Yeter ki, kıdem tazminatına hak kazanabile­cek koşullar oluşmuş olsun. Çünkü emekli olup kıdem tazminatını alan işçinin, aynı işyerinde çalış­maya devam etmesi yeni bir iş sözleşmesine dayanır. Emekli olduktan sonra aynı işyerinde çalışmaya devam eden işçinin kıdem tazminatına hak kazanacak şekilde iş söz­leşmesinin sona ermesi halinde ancak kıdem tazminatına hak kazanması mümkündür.

Ancak, kıdem tazminatı ödenen emeklilikten önceki çalışma süresi, kı­dem tazminatı hesabına katılarak yeniden hesap yapılmaz. Sadece emekli ol­duktan sonraki çalışma süresi için kıdem tazminatı hesabı yapılmalıdır. Yar­gıtay’ın kararına göre de, “…dosyada mevcut ibraname­den, davacının 31/12/1998 tarihindeki emekliliği nedeni ile kıdem tazminatı aldığını ve yıllık izinlerini kullandığını beyan etmiş olmasına göre emeklilik öncesi çalışma süresinin kıdem ve ihbar tazminatı alacakları açısından, emek­lilik öncesi dönem tasfiye olmuştur. Yıllık izin ücreti hesabında ise, 31/12/1998 tarihine kadar olan yıllık izin ücretlerini kullandığı kabul edilme­lidir”[1].

Yargıtay’ın aynı yönde verdiği başka bir kararında da, “1475 sayılı İş Kanunu’nun 14/2. maddesi uyarınca işçinin aynı işverene ait işyerlerinde aralıklı olarak çalışması halinde kıdem tazminatı hesabında hizmet sürelerinin birleştirilmesi gerekir. Önceki dönemle ilgili olarak kıdem tazminatı tam olarak ödenmişse aynı dönem için birden fazla kıdem tazminatı ödenmeyeceğinden önceki dönem çalışma döneminin tasfiye edildiği sonucuna varılmaktadır. Ancak ödenen kıdem tazminatı eksik ise bu durumda önceki dönemin tasfiye edildiğinden söz edilemeyeceğinden sözü edilen kanun çerçevesinde her iki dönem birleştirilmek suretiyle kıdem tazminatı hesaplanmalı ve somut olayda davacının kabul ettiği 5.000,00 TL’nin yasal faiziyle birlikte yapılan hesaplamadan mahsup edilmek suretiyle kıdem tazminatı belirlenmeli ve istekle ilgili hüküm kurulmalıdır. Bu hususlar gözetilmeden eksik incelemeyle karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir” denilmek suretiyle önceki dönemle ilgili kıdem tazminatı tam olarak ödenen aynı dönem için birden fazla kıdem tazminatı ödenmeyeceği için önceki dönem çalışması tasfiye edilmiş sayılmıştır[2].

Emekli olduktan sonra aynı işyerinde çalışmaya devam eden işçinin yıllık ücretli izin süresi hesaplanırken önceki ve sonraki çalışma süreleri toplanır. Zira yıllık izin, özde bir dinlenme hakkı olup, aralıklı çalış­malarda önceki dönem zaman aşımına uğramaz. İşçinin emekli ol­ması ve kendisine kıdem tazminatı ödenmiş olması yıllık izin yönünden sü­relerin birleştirilmesine engel oluşturmaz. Başka bir deyişle işçinin aynı işyerinde iki dönem çalışması ve ilkinde iş sözleşmesinin feshinin ardından belirli bir süre sonra yeniden işe alınması halinde, kural olarak izin hakkının tespiti yönünden önceki çalışmalar da dikkate alınır. İşçiye ilk dönem çalışması için yasal tazminatların hatta yıllık izin haklarının ödenmiş olması, önceki hizmet süresinin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 53 üncü maddesinde öngörülen izne esas çalışma süresine eklenmesini etkilemez[3]. Örneğin işyerinde 10 yıl çalışan ve EYT kapsamında emekliliğe ayrılan işçinin kıdem tazminatı ve yıllık izin hakları ödendikten sonra aynı işyerinde çalışmaya devam etmesi halinde, bir yıllık çalışması sonunda işçi 14 günlük izne değil, yasa gereği 26 günlük yıllık ücretli izne hak kazanacaktır. Nitekim Yargıtay’a göre de” Yıllık izin ücretine esas kıdemin belirlenmesinde aralıklı çalışmada tasfiye söz konusu olmayacağından davacının izne esas kıdeminin iki dönem çalışmasının toplanarak belirlenmesinde yasaya aykırılık yoktur”[4].

Peki, emeklilik sonrası aynı işyerinde yeni bir iş sözleşmesi ile çalışmaya devam eden işçiye yeni bir deneme süresi öngörülebilir mi? Deneme kaydı ilk kez işe alınan işçi için geçerlidir. Aynı işyerinde yeniden işe alınan işçi için deneme kaydı geçersizdir. Yargıtay’a göre, “Deneme süresi, işçi ve işverene sözleşmeden daha kolay dönme imkanı sağlamaktadır. Buradaki amaç tarafların birbirlerini tanımalarıdır. Ancak salt işçinin haklarını ortadan kaldırmak için bu yola gidilmesi halinde, yasal bir hakkın kötüye kullanılmasından söz edilir. İşverenin işyerinde yıllarca çalışmış bir işçi ile aynı işte çalışması için deneme süresi öngören yeni bir sözleşme yapması buna örnek olarak verilebilir. Yine, işverenin sürekli olarak ikişer aylık deneme süresi öngörerek işçi çalıştırması ve bunun genel bir uygulama haline getirmesi durumunda kötü niyetin varlığından söz edilebilir”[5]. Nihayetinde, işçinin aynı işverene ait işyerinde çalışırken ikinci kez işe girişinde deneme süresi konulamaz. Bununla birlikte, emeklilik sonrası aynı işyerinde çalışmaya devam edecek olan işçiye işyerinde daha önce yaptığı işten farklı olarak değişik bir pozisyonda değişik bir iş verilmesi halinde, elbette ki burada en fazla iki ay süreyle deneme süresi öngörülebilir.

Diğer taraftan, emekli olduktan sonra bir iş sözleşmesine dayanarak aynı ya da başka bir işyerinde sosyal güvenlik destek primi ödeyerek çalışmaya başlayan işçiler, çalıştıkları bu süre zarfında kendilerinden işsizlik sigortası primi kesilmemesi nedeniyle ve işsizlik ödeneğinden yararlanabilmenin bir koşulu olan “herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığı alınmaması” şartı nedeniyle, kendi istek ve iradeleri dışında işsiz kalsalar dahi, işsizlik ödeneğinden yararlanamazlar.

Sonuç olarak, EYT kapsamında emekli olup kıdem tazminatını alan işçinin, aynı işyerinde çalış­maya devam etmesi yeni bir hizmet sözleşmesine dayanır. Başka bir deyişle kıdemi sıfırlanır. Dolayısıyla kıdem tazminatı ödenen emeklilikten önceki çalışma süresi, kı­dem tazminatı hesabına katılarak hesaplama yapılamaz. Sadece emekli ol­duktan sonraki çalışma süresi için kıdem tazminatı hesabı yapılmalıdır. Çünkü işçinin emek­lilik öncesi dönemi ihbar ve kıdem tazminatı alacakları açısından tasfiye olmuş sayılır. Ancak, emekli olduktan sonra aynı işyerinde çalışmaya devam eden işçinin yıllık ücretli izin süresi hesaplanırken önceki ve sonraki çalışma süreleri toplanır. Çünkü yıllık izin, özde bir dinlenme hakkı olup, aralıklı çalış­malarda önceki dönem zaman aşımına uğramaz. Yargıtay, işçinin emekli ol­masının ve kendisine kıdem tazminatı ödenmesinin yıllık izin yönünden sü­relerin birleştirilmesine engel oluşturmayacağını kabul etmiştir.

Lütfi İNCİROĞLU

[1] Y9HD.16.6.2016 T., E.2015/3643, 2016/14528 Legalbank.

[2] Y9HD.25.11.2020 T., E.2016/33022, 2020/16854 Legalbank.

[3] ÇİL, Şahin, İş Hukuku Yargıtay İlke Kararları,(2019-2021) 9. Baskı, İstanbul 2022, s.1343.

[4] Y9HD.29.12.2017 T., E.2015/18282, 2017/22167;Y22HD.01.11.2017 T., E.2017/9112, K.2017/23766 Legalbank.

[5] İstanbul BAM 31.HD.29.12.2017 T., E.2017/2500, K.2017/1958, ÇİL, İş Hukuku Yargıtay İlke Kararları, s.413.

Alım Talebi: Plastik Hammadde (chemax x-997)

Bir firmamız için, 250.000 kg  Plastik Hammadde (chemax x-997) alımı yapılacaktır. Detaylar için iletişime geçilmesi rica olunur.

Son Teklif Tarihi: 17.03.2023

Taleplerinizi talep havuzunda yayınlamak için tıklayınız.

Plastik Hammadde (chemax x-997) alımı için tekliflerinizi: ticaret@satinalmadergisi.com adresine gönderebilirsiniz.

İhracatımız Neden Düşme Eğilimindedir ?

İhracatı Destekleyen Unsurlar

Şüphesiz ki ihracatı destekleyen, ihracat rakamlarının yukarı çıkmasını sağlayan unsurların başlıcaları şunlardır;

  • Devlet destekleri, İhracatı teşvik kararları olmalı,
  • Ülkemiz ihracat mevzuatına ve uluslararası teamüllere hakim olmak,
  • Sabit olmayan dalgalı kur politikası olması, ihracatçının gerek pariteye, gerekse ani kur düşüşlerine mağlup olmaması
  • Üretimin katma değerli oluşu,
  • İhraç ürünlerinin hammaddesinin ithalata dayalı olmaması,
  • Uluslararası platformda rekabetçi olabilmek ve üretilen ihraç ürünlerinin hangi ülkelere satılacağının iyi bilinmesi,
  • Uluslararası pazarda rakiplerimizin gücünü ve kim olduklarını iyi bilmek,
  • Girmeye çalıştığımız pazarın tüm özelliklerini yakından bilmek,
  • Yeni pazarlar bulmak için global pazarda çeşitli fuarlara katılmak ve doğru pazarlama stratejileri planlamak,
  • Gerektiğinde pazarlama faaliyetlerimize destek olmak amacıyla distribütör firmalardan destek almak,
  • Yurt dışındaki alıcılarımızla iyi ilişkiler içinde olmak, ilişkilerimizin sürdürülebilir bir ticari ilişki olmasına dikkat etmeliyiz,
  • En önemlisi husus da biz ihracatçı olarak kendimizi ne kadar tanıyoruz? Uluslararası platformda neler yapıp, neler yapamayacağımızı iyi analiz ediyor olmamız gerekir

Her ne kadar ihracatı destekleyen hususları yukarıda sayıyor olsak da, ihracatın her aşamasında gerçekçi olmak, yol haritamızın belirlenmesi hususunda bize ışık tutacaktır.

İhracat Rakamlarımızı Düşüren Etkenler

Hazin bir tablo paylaşıyorum. Öyle bir tablo ki ihracatımızın önündeki üç takozdan bir tanesi.

İhracatın önündeki diğer takozlar nedir deseniz;

  • Döviz kurları,
  • Enflasyon,
  • Rekabet

Şimdi hazin tablomuza göz atalım;

İhracatçı için hazin tablo.

İhracatçı için bundan daha hazin bir tablo olabilir miydi? Ne demek istediğimi biraz daha açayım; Son 6 aydır döviz kurları baskılanmış, ihracatçı günden güne mum gibi eriyor, uluslararası platformda fiyat tutturmakta zorluk çekiyor.

Daha da Hazin Tablo

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Aralık 2022 itibarıyla 12 aylık ortalamalar dikkate alındığında, tüketici fiyatları yüzde 72,31, yurt içi üretici fiyatları yüzde 128,47 arttı.

Baz enflasyon esas alındığında ise;

Yıllık enflasyon, tüketici fiyatlarında yüzde 64,27, yurt içi üretici fiyatlarında yüzde 97,72 oldu.

Dış Ticaret ve İhracat Rakamları

T.C. Ticaret Bakanlığı’nin sitesinden aldığım bu tabloya bakalım;

İthalat ile ihracat arasındaki ithalat lehine fark: USD.109.507.905.547.-

Kaynak: https://iz.tuik.gov.tr/#/showcase/SC-2851FY777F34D2R/db-5jlb1c29xcw0899?filters=18792%3D2022&token=8d79727fff862a891ce574d27220bfebbf66fecd

Donuk Döviz Kurlarının İhracatımıza Olumsuz Etkisi

Döviz kurları yukarıdaki grafiklerde de anlatıldığı üzere donuk kalmıştır. USD TRL kurları aylardır C/18.00 – 18.80 civarında ve hareketsiz kalması ile birlikte ülkemizdeki gerçek enflasyon rakamlarının da etkisi ile ihracatçımızın maliyetlerin ciddi anlamda yukarı çekmiştir. Maliyetlerin yukarı çıkması ancak döviz kurlarının düşük kalması ile ihracatçımız;

  • global pazarda USD.10.- olan bir ürün için USD.13.- , USD.14.-

vermek zorunda kalmıştır.

Global piyasada kuruşların dahi önemli olduğu fiyatlandırmada sınıfta kalıyoruz. Fiyat tutturamıyoruz. Tutturamadığımız fiyatlar dolayısıyla hem Pazar payımızı kaybediyor, hem de ihracatımızda gereken performansı gösteremiyoruz.

Artan maliyetlerle birlikte, gerçekçi dalgalı kur politikasının olmaması, kurların aynı kalması ile biz ihracatımızda ayağımıza kurşun sıkıyoruz.

Döviz Kurlarını Durdurmak Adına

Döviz kurlarını durdurmak adına;

Döviz kurlarını durdurmak adına ne kaynaklar heba ediliyor… Ülkemizde yer yerinden oynasa, mali piyasalarda deprem de olsa, döviz kurları hiç tepki vermiyor.

Döviz kurlarının eli kolu bağlandı.

Çünkü dövizin elini, kolunu, başını, parmaklarını velhasıl hareket edecek nesi varsa sıkı sıkıya bağlanmış ve markaja alınmıştır.

Döviz kurlarının bu şekilde sıkı sıkıya bağlanmasının bir maliyeti, bir külfeti olacaktı elbet.

Bunlar;

  • Dövizi aynı fiyatta tutabilmek adına döviz kaynaklarımızın gereksiz yere kullanılıp sarf edilmesi,
  • İhracatımızın belirgin bir biçimde düşmesi. Bırakalım şu “rekor” hikayesini..
  • Döviz kurlarını tutarak ithalatçılara sabit kur garantisi verilerek, kur riskinin ortadan kaldırılarak ithalatçılara cesaret verildi,
  • Enflasyon artarken döviz kurlarının sabit kalması piyasanın dengesin bozdu. Piyasanın dengesinin bozulması farklı alanlarda kendini göstermeye başladı.
  • Enflasyon fiyat artışını, fiyat artışı da maliyetleri olumsuz etkiledi. Maliyetlerin artması ile ihracat nefes alamaz oldu. Bugün nefessiz kalan ihracat yarın komaya girer
  • Kurlar artmasın derken ülkemize döviz girişinin önüne engel koyduk.

Enflasyon etkilerinin önüne geçileceğine, döviz kurlarının serbest hareket etmesini engellemek orta ve uzun vadede ülkemize kaybettirecektir.  İhracatımızın neden düşme eğiliminde olduğunu bu şekilde anlatabilirim. Ne kadar gayret edersek edelim, ne kadar ihracat rekor kırdı desek de asıl rekoru ithalat kırıyor, ithalat ile ihracat arasındaki fark, ithalat lehine açılmaya devam ediyor.

Çünkü kur politikamız maalesef yanlış ve bu yanlışta ısrar etmekteyiz.

 

Reşat BAĞCIOĞLU

ICC International Chamber of Commerce

Türkiye Milli Komitesi

Türkiye Bankacılık Komisyon Başkanlığı Üyesi

TC Merkez Bankası, Suudi Arabistan ile 5 Milyar Dolarlık Mevduat Anlaşması Yaptı

Suudi Arabistan Turizm Bakanı ve Suudi Arabistan Kalkınma Fonu Yönetim Kurulu Başkanı Ahmed Al Khateeb ile Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu arasında Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’na 5 Milyar dolarlık mevduat yatırılması konusunda anlaşma imzalandı.

Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz El-Suud ve Veliahtı Prens Muhammed bin Salman El-Suud’un kararıyla, Türkiye ve Suudi Arabistan arasındaki bağları güçlendirecek önemli bir karar alındı. Suudi Arabistan Turizm Bakanı ve Suudi Arabistan Kalkınma Fonu Yönetim Kurulu Başkanı Ahmed Al Khateeb ile Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu arasında Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’na 5 Milyar dolarlık mevduat yatırılması konusunda anlaşma imzalandı.

Suudi Arabistan Kalkınma Fonu aracılığıyla gerçekleşen bu mevduat anlaşması, yalnızca Suudi Arabistan Krallığı ile Türkiye Cumhuriyeti ve halkları arasındaki yakın iş birliği ve tarihi bağların kanıtı değil, aynı zamanda Suudi Arabistan Krallığı’nın Türkiye’nin güçlenme çabalarını destekleme taahhüdünün bir göstergesidir. Diğer deyişle bu anlaşma, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal büyümesini ve sürdürülebilir kalkınmasını destekleme anlamı taşımaktadır.

Bu mevduat sayesinde çeşitli sektörlerdeki ekonomik sorunların çözümüne katkı sunulması hedeflenmektedir. Suudi Arabistan Krallığı bu anlaşmayla Türk halkına verdiği güçlü desteği ve Türk ekonomisinin geleceğine duyduğu güveni ifade etmektedir.

Lojistik ve Tedarik Zinciri Operasyonları: İnsani Yardımlar Webinari Bugün 13:00’te…

Lojistik ve Tedarik Zinciri Operasyonları: İnsani Yardımlar webinarı,
6 Mart 2023 Pazartesi günü (bugün), 13:00 – 15:30 saatleri arasında İstanbul Ticaret Odası Youtube kanalı üzerinden https://www.youtube.com/watch?v=NIew5T-0gFg izleyebilirsiniz.

Moderatör: Prof. Dr. Murat ERDAL – İstanbul Üniversitesi Tedarik Zinciri Yönetimi Anabilim Dalı (merdal@istanbul.edu.tr)

Salih Sami Atılgan – İstanbul Ticaret Odası Yönetim Kurulu Üyesi – Açılış Konuşması

Prof. Dr. Emrah Cengiz-İstanbul Üniversitesi Üretim Yönetimi ve Pazarlama Anabilim Dalı Başkanı

Prof. Dr. Umut Omay- İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi

Oruç Kaya – O2 Lojistik Danışmanlık

Gürkan KAVRAZLI – Göktürk Lojistik Depo ve Lojistik Müdürü

 

 

 

Sorumlu Yatırım Nedir ?

Sorumlu yatırım, finansal beklentilerin yanı sıra çevresel, sosyal ve yönetişim faktörlerinin bir bütün olarak değerlendirildiği bir yatırım yaklaşımıdır. Bu yatırım modelinde piyasanın uzun vadeli sağlığı ve istikrarının yatırımcıyla olan ilişkisi açıkça kabul edilmektedir. Sorumlu yatırımcılık, uzun vadeli sürdürülebilir ürün ve hizmet üretiminin istikrarlı, iyi işleyen ve iyi yönetilen sosyal, çevresel ve ekonomik sistemlere bağlı olduğunu kabul etmektedir. Bu yaklaşım, bir yatırımın finansal çıktılar kadar sosyal ve çevresel değer yaratmasını da talep eder ve bu bağlamda sosyal, çevresel ve ekonomik riskleri doğru şekilde fiyatlamayı öngörür. Sorumlu yatırım, geleneksel finansal analiz ve portföy oluşturma tekniklerini tamamlayan ve günümüzde sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmada kritik bir rol oynayan yatırım modelidir.

Yatırımlarını finansal getirilerin yanı sıra çevresel, sosyal ve iyi yönetişim (ESG) ilkeleriyle uyumlu bir şekilde planlayan yatırımcıların farklı hedefleri olabilmektedir. Bir kısım yatırımcılar sadece finansal kârlılığa odaklanmakta ve bu kârlılığı etkileyebilecek ESG konularını dikkate almaktadır. Bazıları ise finansal getirilerin yanı sıra gezegenimiz ve tüm insanlık için sosyal ve çevresel anlamda olumlu sonuçlar ve pozitif değerler üretmeyi esas almaktadır. Sorumlu yatırımcıların çevresel ölçekte dikkate aldığı temel konular arasında küresel ısınma ve iklim değişikliği, döngüsel ekonomi modeli, biyoçeşitlilik ve ormansızlaşma vs. sayılabilir. İnsan haklarına saygı, iş etiği, çeşitlilik ve kapsayıcılık, eşitlik vs sorumlu yatırımcıların dikkate aldığı sosyal faktörlerden bazılarıdır. Yönetişim alanında ise kurumsal yapı, vergi adaleti, siyasilerle sorumlu ilişkiler kurma, yönetici ücretleri, rüşvet ve yolsuzluk gibi konular değerlendirilmektedir.

Sorumlu Yatırım Türleri

Sorumlu yatırımlar, yatırım yapılan şirket veya sektör, öne çıkan ürün ve hizmet türü, yatırımın yapıldığı bölge, coğrafi ve kültürel dinamikler vb gibi faktörlere bağlı olarak farklılık gösterebilmektedir. Bazı yatırımlarda sosyal konular ağırlık kazanabilirken bazılarında ise çevresel kaygı ön plandadır. Bu bağlamda sorumlu yatırım adı altında yapılabilecek yatırım türlerini şöyle özetleyebiliriz:

Etik Yatırım: Yatırımcılar tarafından etik dışı kabul edilen veya belirli uluslararası anlaşmalara, sözleşmelere ve gönüllü anlaşmalara aykırı faaliyetlerde bulunan şirketlerin yatırım portföyü dışında tutulması gerektiği ilkesine dayanır. Bu şirketler arasında alkol, tütün, pornografi, yasa dışı silahlar, nükleer enerji ticareti yapan; faaliyetlerinde insan haklarını ihlal eden veya insan haklarını gözetmeyen ülke veya şirketlerle iş yapan kurumlar sayılabilir.

Sosyal Sorumlu Yatırım: Yatırım yapılacak şirketleri değerlendirirken sosyal ve çevresel kriterleri dikkate alan yaklaşımları ifade eder. Sosyal kriterler, iş sağlığı ve güvenliği performansı, işe alım ve terfi uygulamalarında ayrımcılık, toplum refahı, iş uyuşmazlıkları vb gibi konuları kapsar. Çevresel kriterler, çevre yönetiminin kalitesi, sera gazı emisyonları, enerji ve kaynak verimliliği, hammadde tedariki, doğal kaynaklar, toprak ve ekosistemler üzerindeki etkiler, atık ve geri dönüşüm gibi alanları kapsar. Sosyal sorumluluk farkındalığı ve önceliği yüksek yatırımcılar, şirketlerden bu kriterlerin tamamının tüm süreçlerde standart hale getirilmesini talep eder.

Tematik Yatırım: Belirli bir yatırım teması altında sınıflandırılabilecek şirketlere yatırım yapma stratejisini ifade eder. Tema örnekleri arasında su dağıtımı, tarım, düşük karbonlu enerji, kirlilik kontrol teknolojileri, sağlık hizmetleri, iklim değişikliği, bilgi teknolojisi vs sayılabilir. Sektör yatırımlarına benzer olmasına rağmen, tematik fonlar çeşitli sektörleri kapsama ve bu sektörlerden tema ile ilgili şirketleri seçme eğilimindedir. Örneğin bir sağlık fonu, ilaç şirketlerine, hastane şirketlerine, sağlık sigortası şirketlerine, bakım evlerine, cerrahi ekipman üreticilerine ve bunlardan herhangi birini destekleyen yüksek teknoloji ve bilgi teknolojisi şirketlerine yatırım yapabilir.

Yeşil Yatırım: Yeşil yatırımda amaç “yeşil” olarak tanımlanabilecek fonlara, şirketlere, altyapı hizmetlerine ve projelere yatırım yapılmasıdır. Bu yatırımlar, düşük karbonlu elektrik üretimi ve araçları, akıllı şebekeler, enerji verimliliği, kirlilik kontrolü, geri dönüşüm, atık yönetimi ve enerji israfı, süreç yeniliği ve belirli çevresel sorunların çözümüne katkıda bulunan diğer teknolojiler ve süreçleri kapsayabilir.

Etki Yatırımı: Toplumda belirli etkiler oluşturmayı hedefleyen ve bu bağlamda açıkça tanımlanmış sosyal ve çevresel hedefleri odak noktasına alan yatırım yaklaşımıdır. İstihdam sağlamak, düşük karbonlu enerjiye erişimi teşvik etmek, uyuşturucu bağımlılığından kurtulan veya engelli kişileri istihdam eden işletmeleri desteklemek gibi etkiler bu yatırımlara yön vermektir. Yatırımın tanımlanmış etkisine ulaştığından emin olmak ve ilerlemesini ölçmek ve izlemek, yatırım önerisinin merkezinde yer almaktadır. Etki yatırımı, hayırseverlikle karıştırılmamalıdır; zira, bu yatırımın da temel amacı yine yatırımcının finansal hedeflerini karşılamaktır.

Dilek AŞAN

Verimli Fabrika

Bu yazımda bir fabrikanın verimli imalat yapabilmesi için yapması gerekenleri hiçbir yerden alıntı yapmadan, sadece kendi tecrübelerim, okumalarım, yaşadıklarım ve gördüklerime dayanarak yazmak istedim.

Verimlilik boşa kürek çekmemektir. Kazancı, karı, satışı, ihracatı, huzuru, güveni artırmaktır. Eldeki imkanlarla en yüksek üretim kapasitesine ulaşmaktır. Verimliliği sağlamak zorundayız çünkü hepimiz binbir emekle kurduğumuz ve bugünlere getirdiğimiz fabrikamızı geleceğe taşıma arzusundayız.

Verimliliğe Etki Eden Faktörler

Fabrika Yerleşim Planı ve Düzeni

Fabrika içindeki bölümlerin yerleşimi ve kullanışlılığı, temizlik ve düzeni,

Makine ve teçhizatların fabrika içindeki konumları,

Depo ve stokların düzeni,

Fiziki koşulların yeterliliği, imalat alanı, ısıtma, soğutma, havalandırma, ses, gürültü ve toz durumu,

İnsan Kaynağının Verimli Kullanılması

Ücret ve sosyal hakların iyileştirilmesi,

Fabrika kültürü oluşturulması,

Kalifiye elemanlarla çalışma arzusu,

Fabrikada tecrübeli mühendisler istihdam etme,

Organizasyon planı oluşturup ona göre gerekli ve vasıflı eleman alımı,

İş takibi ve ödüllendirme, moral ve motivasyon çalışmaları,

Doğru kişilerle ve uyumlu personelle üretim ekipleri ve takımları oluşturma,

Verimli çalışmayı takip eden bir personel görevlendirme,

Kendimiz İçin Çalışma

İş yoğunluğu içinde kendimize çalışmayı ihmal ediyoruz. Dağınıklıktan ve düzensizlikten kurtulamıyoruz. Yoğun iş temposu içinde haftada veya ayda bir en azından yarım gün kendimize ayırmalıyız. Böylece israfın ve düzensizliğin önüne geçerken olası arızaları da gidermiş veya geciktirmiş oluruz.

Kendimiz için çalışacağımız yarım günde neler yapabiliriz?

  1. Fabrika içi ve depo stok kontrolleri,
  2. Fabrika genel temizliği ve düzeni, (Etrafa yayılan fazla ve artan malzemeler yeniden istiflenir, elimizde nelerin olduğu görülür)
  3. Makinalarımızın tamir ve bakımları, (Her usta kendi kullandığı makinaya aylık bakımını yapar, tezgahını ve etrafını temizler ve düzene koyar)
  4. Boya, badana ve temizlik işleri, (Yemekhane, çay ocağı ve ortak kullanım alanlarının temizliği yapılır)
  5. Proje kısmının bilgisayar ve çizimlerini yeniden düzenlemesi,
  6. Muhasebenin evraklarının düzenlemesi ve bilgisayarda kontrolü, aylık raporların çıkarılması,
  7. Personel ve takım dolaplarının düzenlenmesi,
  8. İş güvenliği eğitimleri ve tatbikatların yapılması,
  9. Otoların temizlik ve evrak, malzeme kontrollerinin yapılması,
  10. Üst yönetim aylık genel toplantısı,
  11. Fabrika etrafının düzeni ve temizliği,

Mali Verimlilik

Proje ve imalat başlangıçlarını ve bitişlerini iyi planlama, plana göre iş akış şeması oluşturup zamanında alımları gerçekleştirme,

Maddi imkanları yerinde kullanma,

Peşin veya vadeli uygun fiyata alım yapma, faiz veya vade farkı yükü altına girmeme,

Gereksiz fazla mesailerin önüne geçme,

Geleceğe yönelik aylık, yıllık bilançolar hazırlama, hedefler belirleme,

Proje ve üretim maliyetlerini doğru tahmin etmek ve öngörmek,

Olası olumsuz durumlara karşı ihtiyat akçesi ayırma,

Sirkülasyonu yoğun olan malzemeleri stoklu çalışma,

Uygun alım fırsatlarını takip etme ve değerlendirme,

Zamanı Verimli Kullanma

İş giriş-çıkış saatlerini sıkı takip etme,

Gereksiz ve zamansız toplantıların önüne geçme, toplantıları verimli kılma,

Yolda geçen zamanları minimize etme,

Şirket araçlarının güzergahlarını ve sevkiyatları doğru planlama,

Mola, yemek ve dinlenme zamanlarını iyi ayarlama,

Proje Verimliliği

“Verimliliğin başlangıç yeri, anahtarı fabrikanın proje bölümüdür.   “

Proje çizimleri için uygun tasarım programlarını kullanma, programın tüm detaylarını ilgili personele öğretme,

Üretim sürecini kısaltacak, malzeme alımını azaltacak, verimliliği artıracak arge çalışmaları yapma,

Tecrübeli mühendislerin desteğini proje üzerinde yoğunlaştırma,

Tedarikçilerden teknik destek alma, teknik destek veren tedarikçilerle çalışma,

ERP gibi takip programlarını kullanma,

Düzgün bir arşiv odası oluşturma,

Satış Verimliliği

Çok yönlü kanallarla, nokta atışı ulaşacak şekilde müşteriyle temasa geçme,

(Ziyaretler, e-postalar, sosyal medya, internet, telefon, fuarlar, toplantılar, tanıtım broşürleri aktif olarak müşteriye ulaşmak için kullanılabilir.)

Satış ekibinin iyi motive edilmesi, koordinasyonu ve yönlendirilmesi

İmalatta Verimlilik

Teknolojik yeniliklere ve otomasyona önem verme,

Kullanılan her aletin ve makinenin tüm yönleriyle en doğru şekilde kullanımı için eğitim alınması,(Usta kullandığı aleti veya makineyi ne kadar iyi tanırsa o denli verimli kullanır)

Ustaya her proje ve üretim başlangıcında makinenin veya ürünün son halini kafasında canlandırmasını sağlama, bütünü gösterme,

Enerji Verimliliği

Fabrikanın su, elektrik, doğalgaz tüketimlerini tasarruflu kullanma,

Güneş enerjisi sistemlerinden faydalanma,

Yağmur suyunu depolayıp kullanma,

*****

Verimlilik konusunda en önemli öge hiç kuşkusuz vasıflı personel, özellikle de imalatta çalışan ustalarımızdır. Onların sayısı, niteliği, tecrübesi, bilgi ve becerisi verimliği artıran faktörlerden biridir. Bu yüzden onların eğitimine ve motivasyonuna özel önem vermeliyiz.

Son yıllarda okullarımızda sınıfta kalmanın olmaması, liseden her mezun olan gencin isterse üniversite eğitimine devam edebilme imkanlarının genişlemesi ve gençlerin iş tercihleri dolayısı ile maalesef yeterli sayıda usta yetişmemektedir. Bu konuda meslek liselerimizin ve çıraklık okullarımızın niteliklerinin artırılması ve desteklenmesi büyük önem arz etmektedir.

“Az zamanda çok ve büyük işler yaptık.” Mustafa Kemal ATATÜRK

 

CAVİT SOY