10 Maddede Tedarikçi Sertifikasyonu

Dr. Adil Ünal – İstanbul Üniversitesi – aunal@istanbul.edu.tr 

Tedarikçi sertifikasyonu, işletmenin kritik tedarikçileri ile uzun vadeli çalışmak istemesi ve bunun bir sonucu olarak tedarikçilerini belirli gelişim programlarına dahil ederek sonunda sertifikalandırma ile ödüllendirdiği faaliyetler bütünüdür. Tedarikçi sertifikasyon programınızı aşağıdaki 10 maddelik listeyi kullanarak şekillendirebilirsiniz:

İçeriğin devamını görüntülemek için Öğrenme Merkezi Üyeliği gereklidir. Üye iseniz lütfen giriş yapınız. Henüz üye değilseniz Dijital İşlem Merkezi üzerinden üyelik satın alarak hesabınızı oluşturabilirsiniz.
Hesap Oluştur

 

  • – –  > Bu makale ilginizi çekebilir:  

Tedarikçi Günü Nasıl Planlanır? Organizasyon ve Yürütme için Yol Haritası 

Eğitim: TEDARİKÇİ PERFORMANS DEĞERLENDİRME ve TEDARİKÇİ İLİŞKİLERİ EĞİTİMİ
Teklif almak için: egitim@satinalmadergisi.com

Tedarikçi Performans Değerlendirme Eğitimi
Tedarikçi Performans Değerlendirme Eğitimi içeriğini incelemek için: https://satinalmadergisi.com/egitim-programlari/

Kitap Tanıtım: Kamu İhale Rehberi

Kamu İhale Kurulu E.Üyesi Mehmet ATASEVER tarafından “Kamu İhale Rehberi” hazırlandı.

Hazırlanan “Kamu İhale Rehberi” çalışması ile kamu ihaleleri ile ilgilenen gerek idare gerekse istekliler için “Kamu İhale Rehberi” oluşturulmak istenmiştir.

Çalışmanın 1. Bölümde Temel kamu ihale mevzuatı olan; 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu ve 4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununa yer verilmiştir.

Çalışmanın 2. Bölümde kamu ihaleleri ile ilgili temel kavramlara yer verilmiştir.

Çalışmanın 3. Bölümde Kamu ihale Kurumu tarafından yayımlanan güncel ve geçici nitelikte olmayan 53 adet Düzenleyici Kamu İhale Kurul Kararlarına yer verilmiştir.

Çalışmanın 4. Bölümde ise Emsal nitelinde olan 100 adet Kamu İhale Kurulu Uyuşmazlık Kararlarına yer verilmiştir.

Çalışmaya;

e-kitap olarak; https://lnkd.in/davPU2pm

Basılı olarak; https://lnkd.in/dFi_zfDW

Akademisyen Yayınevi: 0533 765 2374 ulaşılabilir.

Toplu Siparişler İçin: Simdata Danışmanlık

0 312 963 13 63  simdataakademi@gmail.com

Çalışma Yaşamında Annelik ve Sürdürülebilirlik

Yaşamın ve insan biyolojisinin doğal bir parçası olarak kabul edilebilecek çocuk sahibi olmak çeşitli nedenlerle kadınlar ve erkekler açısından farklı etkilerin ve sonuçların ortaya çıkmasına yol açmaktadır.

Anne olmak çalışan kadınlar açısından ne yazık ki çoğunlukla bir sorun haline dönüşmektedir. Hamilelik ve annelik nedeniyle ayrımcılık, çalışma yaşamındaki ayrımcılık türleri arasında ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu durum yalnızca çalışma yaşamına ilişkin bir sorun olarak nitelendirilmemekte, bunun aynı zamanda bir insan hakkı ihlali olduğu vurgusu da yapılmaktadır (1).

Hamilelik nedeniyle ayrımcılık en basit ifadesiyle bir kadının hamile olması ya da hamile kalma niyetinin bulunması nedeniyle işe alınmamasını, işten çıkartılmasını ya da iş ilişkisi sürerken olumsuz anlamda farklı muameleye maruz kalmasını ifade eden bir kavramdır. Bazı durumlarda ise kadınların doğum yaptıktan sonra işten çıkartıldıkları da görülmektedir (2). Dolayısıyla yalnızca hamileliğin değil, aynı zamanda genel bir bakış açısıyla anneliğin de bir ayrımcılık nedeni haline gelebildiği de söylenebilir.

Çalışma yaşamındaki kadınların en doğal haklarından olan annelikle ilişkin haklarını korumak amacıyla ulusal ve uluslararası alanda birçok düzenlemenin bulunduğu, kapsamın genişlemekte olduğu ve hem anneliğin hem de hamileliğin farklı bir muameleye neden oluşturmaması gerektiğine ilişkin yorumların yapıldığı görülmektedir. Örneğin hamile bir hemşirenin sürekli bir hemşirelik kadrosu için yapmış olduğu başvuruyu, işin çocuğa zarar verme riskinin bulunması gerekçesiyle reddeden hastane yönetiminin bu gerekçesini Avrupa Birliği Adalet Divanı uygun bulmamıştır. Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın 2000 yılındaki yorumuna göre söz konusu kadro sürekli olmasına rağmen, koruma gerektiren geçici bir durum genelleştirilerek orantısız bir karar alınmıştır ve hamileleri korumaya yönelik tedbirler bu kadınların çalışmasının tamamen engellenmesi anlamına gelebilecek uygulamaların ve kararların gerekçesi olmamalıdır (3).

İlerleyen süreçte yapılan çalışmalarda konunun daha fazla örnek olay çerçevesinde ele alındığı görülmektedir. Bunun sonucunda hamilelik ve annelik nedeniyle yapılan ayrımcılığın cinsiyete bağlı ayrımcılığın özel bir türü olarak kabul edilmiş, bu nedenle tedricen hem birliğin hem de birlik üyesi ülkelerin mevzuatında buna ilişkin düzenlemeler yapılması gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir (4). Dolayısıyla Avrupa Birliğinin hamilelik ve annelik nedeniyle ortaya çıkan ayrımcılığı doğrudan doğruya cinsiyet temelli ayrımcılık olarak tanımlamış olduğu söylenebilir.

Türkiye’de de kadınların hamilelik ve annelik nedeniyle çalışma yaşamında ayrımcılığa uğramalarını engellemeyi amaçlayan çeşitli düzenlemeler ve uygulamalar bulunmaktadır. Örneğin Avrupa Birliği Adalet Divanı tarafından alınan yukarıdaki karara uygun bir hüküm 6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu’nun 6. Maddesinin 3. Fıkrasında şu şekilde yer almaktadır: “İşveren veya işveren tarafından yetkilendirilmiş kişi, istihdam başvurusunu gebelik, annelik ve çocuk bakımı gerekçeleriyle reddedemez”.

Annelik ve hamilelik yukarıda da belirtildiği gibi yalnızca işe alınırken değil, iş ilişkisinin devamı ve sona ermesi sırasında da özel hükümlerle korunan bir haktır ve ihlali durumunda çeşitli yaptırımlar söz konusu olmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü de Anneliğin Korunmasına ilişkin 183 sayılı sözleşmesi ile bu düzenlemeleri “Geleceğin Korunması” çerçevesinde ele almakta ve babalık iznini de destekleyici bir unsur olarak görerek hem annelik hem de babalıktan kaynaklanan hakları “insana yakışır iş” kapsamı içerisinde değerlendirmektedir (5). Uluslararası Çalışma Örgütü’nün “Geleceğin Korunması” vurgusu ister istemez akla “sürdürülebilirlik” kavramını da getirmektedir.

Gerçekten de konuyla ilgili güncel ve önemli bir gelişme “2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri” çerçevesinde ortaya çıkmaktadır. Buna göre anneliğin korunmasına yönelik önlemler Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından da 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin gerçekleştirilmesinde önemli bir unsur olarak görülmektedir (6). Bu hedeflerin 5. Başlığı “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” olarak belirlenmiş olup gerek toplumsal yaşamda gerekse de çalışma yaşamında kadınların karşılaştıkları her türlü ayrımcılık sorununun ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır. Bu nedenle annelik ile hamileliğin ayrımcılık sorunu çerçevesinde ele alınıyor olması, anneliğin ve hamileliğin de bu hedefler açısından değerlendirilmesini bir zorunluluk haline getirmektedir.

Kısacası çalışma yaşamında annelik ve hamilelikten kaynaklanan ayrımcılık sorunu artık yalnızca yasal yükümlülükler çerçevesinde ele alınmanın ötesine geçmiş bulunmaktadır. Zira bu sorunun artık sürdürülebilirlikle ilişkilendirilmeye başlanması, işletmeler açısından konunun daha da önem kazanmasına neden olmaktadır.

Prof. Dr. Umut OMAY

Kaynaklar

(1) Byron, R. A. Ve Roscigno, V. (2014), “Relational Power, Legitimation, and Pregnancy Discrimination”, Gender & Society, 28 (3), p. 435.

(2) “Pregnancy discrimination”, Çevrim içi: https://en.wikipedia.org/wiki/ Pregnancy_discrimination, (25.07.2023).

(3) European Union Agency for Fundamental Rights and Council of Europe (2010), Handbook on European non-discrimination law, Çevrim içi: https://fra.europa.eu/sites/default/files/ fra_uploads/1510-FRA-CASE-LAW-HANDBOOK_EN.pdf, (25.07.2023), p. 48.

(4) European Union Agency for Fundamental Rights and Council of Europe (2018), Handbook on European non-discrimination law, Çevrim içi: https://fra.europa.eu/sites/default/files/fra_uploads/fra-2018-handbook-non-discrimination-law-2018_en.pdf, (25.07.2023).

(5) “Geleceğin Korunması: Annelik, babalık ve çalışma”, Çevrim içi: https://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/@dgreports/@gender/documents/publication/wcms_120428.pdf, (25.07.2023).

(6) ILO (2019), “A Century of maternity protection: Transforming leave and care policies for a better future of work for all”, Çevrim içi: https://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/—dgreports/—gender/documents/genericdocument/wcms_722192.pdf, (25.07.2023).

PROF. DR. UMUT OMAY – MAKALE LİSTESİ

GİRİŞİMCİLİK VE YÖNETİCİ GÜÇLENDİRME

PAZARLAMA

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ

İŞ DÜNYASINDA TUTUM VE DAVRANIŞ

DİĞER KONULAR

Satınalma Yöneticilerinin Yeni Yetkinlik Alanı: Ağ Yönlendiriciliği Nedir ?

Dr. Adil Ünal – İstanbul Üniversitesi – aunal@istanbul.edu.tr

Özellikle 2000’li yıllarla birlikte tedarik zinciri stratejisinin işletme stratejisi üzerindeki etkisi artmakta ve tedarik zinciri üyeleri ile işletme stratejileri doğrultusunda ortak hedeflere ulaşmak üzere stratejik işbirlikleri kurulmaya başlanmıştır. Bunun sonucu olarak işletmelerin tedarikçilerle olan ilişkilerini etkin yönetmesi ihtiyacı zorunluluk haline gelmiştir. Victor K. Fung ve arkadaşları, “Düz Dünyada Rekabet” adlı eserlerinde bu duruma özellikle dikkat çekmektedir. Satınalma ve tedarik zinciri yöneticileri için oldukça ufuk açıcı olan bu eseri incelemenizi tavsiye ederim. Yazarlar “Tedarikçi ağının yönetilmesini” vurgulamakta ve günümüz iş koşullarında artık “ağ yönlendirmenin” önem kazandığını belirtmektedir.

Ağ yönlendirme, tüm tedarik zincirine daha geniş bir bakış açısı gerektirmekte ve toplam tedarik zincirinin tasarımının yapılarak değişik bölgelerdeki çeşitli fabrikaların tek bir ürün için işbirliğine yönlendirilmesini kapsamaktadır. Yazarlar sabit fabrikaların talep ettiği yönetim tarzı ile küresel tedarikçi ağlarının talep ettiği yönetim tarzının farklı olduğunu ve tedarikçilerin etkin yönetilmesini gerektiren bu süreçte, yöneticilerin sahip olması gereken yeni yönetim becerisinin “ağ yönlendiriciliği” haline geldiğini vurgulamaktadır. Ağ Yönlendiriciliği Konusunda Bazı Notları Aşağıda Bulabilirsiniz:

İçeriğin devamını görüntülemek için Öğrenme Merkezi Üyeliği gereklidir. Üye iseniz lütfen giriş yapınız. Henüz üye değilseniz Dijital İşlem Merkezi üzerinden üyelik satın alarak hesabınızı oluşturabilirsiniz.
Hesap Oluştur

 

 

Tosyalı Holding Sürdürülebilirlik Raporunu Yayımladı

Tosyalı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Tosyalı, “Sürdürülebilirlik stratejisini ve yol haritamızı uzman kuruluşlarla çalışarak; tüm paydaşların katılımı ve uluslararası standartlar ve küresel endeksleri de dikkate alarak hazırladık. GRI standartlarına uygun olarak sürdürülebilirlik raporumuzu da yayınladık. Çelik gibi küresel sanayinin en önemli sektörlerinden birinde tamamen yeşil çelik üretimi odaklı devasa yatırımlar yapıyoruz. Mevcut tesislerimizi karbonsuz çelik üretecek şekilde baştan sona yeniliyoruz. 120 milyon dolarlık yatırım bedeli ile dünyanın en büyük yatırım bedeline sahip, 235 MW kurulu güce sahip güneş enerji santrali projesini gerçekleştiriyoruz. 2025 yılı itibarıyla; planladığımız GES yatırımlarıyla öz üretimimizden temin ettiğimiz elektrik, toplam elektrik kullanımımızın %50’sini oluşturacak. Başlattığımız çalışmalarla üretimde sıfır karbon salımı olan %100 hidrojen kullanımına geçerek bu konuda dünyada sayılı şirketler arasında yer alacağız. Sürdürülebilir Yaşam için Tosyalı diyerek çıktığımız uzun soluklu yolculukta yeşil çelik üretimi ile ilklere imza atıp tüm dünyaya iyi örnekler ihraç ederek herkese ilham vermek için var gücümüzle çalışıyoruz” dedi.

Türkiye’nin global çelik üreticisi Tosyalı Holding, 3 kıtada sayıları 40’a yaklaşan tesis ve yaklaşık 15 bin çalışanıyla başlattığı sürdürülebilirlik odaklı değişim ve dönüşüm hareketiyle dünyada örnek alınan ve takip edilen gruplardan biri olmaya devam ediyor.

Sürdürülebilirliğe uzun yıllardır yatırım yapan Tosyalı Holding, dünyanın ilk ve en büyük yeşil çelik üretimi odaklı projelerini hayata geçirmeye devam ediyor. Son birkaç yılda teknoloji, inovasyon ve Ar-Ge çalışmalarıyla 100’den fazla sürdürülebilirlik projesi gerçekleştiren Tosyalı Holding, bu çalışmalarıyla çelik fabrikasının karbon salımını %30 azaltmış durumda.

Nitelikli ve yeşil çelik üretimi için milyarlarca dolarlık dünya çapında yeni tesis yatırımları yapan Tosyalı Holding, hayata geçirdiği güneş enerjisi ve üretimde hidrojen kullanımına yönelik projeleriyle dünyada ilklere imza atıyor.

Tosyalı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Tosyalı: “Sürdürülebilirlik bisiklet kullanmaya benzer, ancak pedal çevirerek yolculuğunuza devam edersiniz ”

Demir-çelik sektörünün küresel olarak çok kritik sektörlerden biri olduğuna ve burada yapılacak sürdürülebilirlik yatırımlarının önemli maliyetleri olmasına rağmen büyük bir değişimi de tetikleyebileceğine vurgu yapan Tosyalı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Tosyalı,“Demir-çelik hayatımızın her noktasında bizimle. Binalarımızda, otomobillerimizde, kullandığımız beyaz-eşya, elektronik ve daha birçok araç gereçte, alt yapı ve üst yapıda. O yüzden diyoruz ki ‘biz değişirsek dünya değişir.’ Bu bilinçle ve üzerimizdeki sorumluluğun farkında olarak Tosyalı Holding’de ana gündemimizi uzun süre önce sürdürülebilirlik olarak belirledik. Önümüzdeki 5 yılda da ana gündemimiz sürdürülebilirlik olacak. Sektörümüz yapısı itibarıyla küresel ekonominin sürükleyici güçlerinden biri. O yüzden çelik sektöründeki değişimler tüm sektörleri etkilediği gibi, aynı zamanda bu değişimin maliyeti de diğer sektörlerle karşılaştırılmayacak kadar yüksek. Belki bazı sektörlerde birkaç şeyi değiştirerek sürdürülebilirlik yolunda önemli sonuçlar elde edebilirsiniz, ama bizim sektörümüz için sürdürülebilirlik uçtan uca olmak durumunda. Evet bunun maliyeti çok yüksek ama sonuçları da farklı sektörlere iyi örnek olacak kadar büyük. O yüzden bizim değişimimiz dünyayı da değiştirecek ve sürdürülebilirliği kalıcı hale getirecek diye düşünüyorum. Ben bizim sektör için sürdürülebilirliği bisiklet kullanmaya benzetiyorum. Ancak pedal çevirerek dengede kalabilir ve yolculuğunuza devam edebilirsiniz. Dur kalk ile ya da dışarıdan birisinin sizi itmesi ile ilerleyemezsiniz. O yüzden biz son 4-5 yılda sürdürülebilirliğin bizi nereye götürebileceğini görmüş bir şirket olarak sürdürülebilirliğin gönüllüsüyüz diyebilirim. Bunu bir iş olarak ya da yapmak zorunda olduğumuz bir şey olarak görmüyoruz. Sürdürülebilir yaşam ve daha iyi bir gelecek için bunun gönüllüsüyüz.”

Sürdürülebilirliği üç farklı etki alanı altında yönetiyor

Bir süre önce GRI standartlarına uygun olarak sürdürülebilirlik raporunu da yayınlayan Tosyalı Holding, sürdürülebilirlik stratejisini ve yol haritasını uzman kuruluşlarla çalışarak; tüm paydaşların katılımı ve uluslararası standartlar ve küresel endeksleri de dikkate alarak hazırlamış durumda. Tosyalı Holding, bu çalışmalar sonucunda sürdürülebilirlik konularını “Karbonsuz Çelik”, “Sorumlu Ekosistem Yönetimi” ve “İşin Geleceği” olmak üzere üç farklı etki alanı altında yönetiyor.

En düşük karbon ayak izine sahip üreticilerden biri olduğunu belgelendirdi

Tosyalı Holding üretim süreçlerinin sürdürülebilirlik odaklı olarak dönüştürülmesinden üretimde temiz enerji kaynaklarının kullanımına kadar birçok çalışma yapıyor. Fosil yakıtlara alternatif olarak güneş enerjisi ve karbon salımı sıfır olan hidrojenin kullanımına yönelik faaliyetlerine devam ediyor. Bir süre önce, kullandığı elektriğin yenilenebilir kaynaklardan üretildiğini Uluslararası I-REC Sertifikasını (Yeşil Enerji Sertifikası) alarak belgelendirdi. Bununla birlikte sıcak haddelenmiş sac, ERW ve Spiral tesislerinde, ürün bazlı EPD (Çevresel Ürün Beyanı) belgelerini alan Tosyalı, en düşük karbon ayak izine sahip üreticilerden biri olduğunu da belgelendirdi.

Tosyalı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Tosyalı: “Dünyanın en büyük çatı üzeri GES projesine sahip bir şirket olarak kullandığımız elektriğin %50’sini kendimiz üreteceğiz.”

Yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarına dayalı bir üretime odaklandıklarını ve uzun vadede fosil yakıtların hiç kullanılmadığı bir yapı kurmayı amaçladıklarını dile getiren Fuat Tosyalı, “Güneş enerjisine uzun süredir yatırım yapıyoruz. Geçen yıl başlattığımız Tosyalı GES projemizle, aynı anda tüm tesislerimizde gerçekleştirdiğimiz yatırımla toplam 235 MW kurulu güce ulaştık. Ayrıca çatı üzerindeki santrallerimizle de dünyanın en büyük çatı üzeri GES’e sahip şirketiyiz. Kurulumda uygulanan aşık bağlantı tekniği ve son teknoloji malzemelerin kullanılması da bu projeyi dünyanın en yeni teknolojisi ile kurulan çatı üzeri güneş enerjisi santrali haline getirdi. Diğer taraftan projemiz yıllık 250 milyon Kw/h’lık üretimi ile dünyanın en fazla yıllık üretim yapan çatı üzeri güneş enerjisi olacak. Bu yıl sonuna doğru tamamını faaliyete alacağımız bu projeyle yaklaşık 182 milyon kg karbon salımını engelleyerek dünyanın en temiz, en yeşil çelik üretimini gerçekleştirileceğiz. Benzerlerine göre çok daha düşük bir maliyetle hayata geçirilen projemiz 120 milyon dolarlık yatırım bedeli ile dünyanın en büyük yatırım bedeline sahip çatı üzeri güneş enerjisi projesi olacak. 2025 yılı itibarıyla; planladığımız GES yatırımlarıyla öz üretimimizden temin ettiğimiz elektrik, toplam elektrik kullanımımızın %50’sini oluşturacakTosyalı olarak konsolide yenilenebilir enerji hedefimiz ise orta vadede 3 Gwatt kurulu güce ulaşmak” dedi. 

Tosyalı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Tosyalı: “Dünyanın hidrojen ile üretim yapan sayılı, bölgemizin ise ilk çelik şirketi olmayı hedefliyoruz.”

Üretimde birincil enerji kaynağı olarak yeşil hidrojeni kullanmak üzere harekete geçtiklerini dile getiren Fuat Tosyalı; “Ar-Ge çalışmalarımız ve pilot denemelerimizi yaptık. Türkiye’deki tesislerimizde orta vadede hidrojeni ana yakıt olarak kullanmayı hedefliyoruz. Yenilenebilir elektrik üretim hedefimizle birlikte kendi üreteceğimiz temiz elektrik, yeşil hidrojen kullanım hedefimizi hayata geçirmede tamamlayıcı olacak. Hidrojeni yakabilecek ve yüksek kapasitedeki enerjisini kaybetmeden işe aktarabilecek sistem geliştirdik. Bunun için elektriğe ihtiyaç var. Kurduğumuz GES’den elde edeceğimiz elektriğin bir kısmını hidrojen odaklı bu işlem için kullanacağız. Öte yandan, Tosyalı Cezayir’de 4. etap yatırımlarımız kapsamındaki ikinci DRI tesisimiz tamamlandığında %100 hidrojen ile çalışma kabiliyetine de sahip olacak. Dünyada sayılı şirketin sahip olduğu bu teknolojiye yatırım yapan ilk Türk firması da Tosyalı Holding olarak biz olacağız. Bu yatırımlarla dünyanın hidrojen ile üretim yapan sayılı, bölgemizin ise ilk çelik şirketi olmayı hedefliyoruz. ” dedi.

Teknoloji ve inovasyon yatırımlarıyla %70’e varan oranlarda daha düşük karbon ayak izi

Tosyalı Holding, karbonsuz çelik üretime yönelik hedeflerine ulaşma yolunda teknoloji ve inovasyona da ciddi yatırımlar yapıyor. Tosyalı Holding’in geçtiğimiz günlerde ilk üretimine başlayan İskenderun 2’nci Organize Sanayi Bölgesi’nde (OSB) hayata geçirdiği 2,5 milyar dolar değerindeki İskenderun Sarıseki yatırımı da tamamen sürdürülebilirlik odaklı, nitelikli ve yeşil çelik üretimi yapacak bir tesis. En gelişmiş teknolojilerin kullanıldığı bu tesis, Endüstri 4.0 uyumuyla küresel rekabette Tosyalı Holding’i öne geçirecek. Bu tesisle birlikte, daha düşük elektrik enerjisi tüketimi sağlayan Quantum Furnace teknolojisinin Türkiye’deki ilk kullanıcısı da Tosyalı oldu. Sürdürülebilirlik odaklı yatırımlarıyla bu tesis, yüksek fırınlara göre %70, geleneksel ark ocaklarına göre %20 daha düşük karbon ayak izi ile dünyada da iyi örneklerden biri.

Tosyalı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Tosyalı: “Operasyonel yatırımlarımızda iklim bağlantılı riskler ve buna bağlı aksiyonları birincil önceliğimiz olarak değerlendiriyoruz.”

Üretim yaparken dokunduğumuz insanlar, toplum ve çevre, yani başka bir ifadeyle kocaman bir ekosistem var, o yüzden üretim ve yatırım yaparken en temel odaklarımızdan biri “Sorumlu Ekosistem Yönetimi diyen Fuat Tosyalı sözlerini şöyle sürdürdü:” Su, enerji, hava, en küçücük toz parçası bile bizim için sorumluluk demek. Şu bir gerçek ki; üretimde ne varsa hepsini, toplum ve çevre için fayda yaratacak şekilde nasıl kullanırız diye işin başından düşünmek durumundayız. Bu sebeple su ve enerji verimliliğinden döngüsel ekonomiye kadar birçok noktada yaptığımız çalışmalarla, kendi tesislerimizden başlayarak ekosistemi dönüştürmek için çalışıyoruz. Bu alanda; tedarik zinciri, su riskleri ve yönetimi, döngüsel üretim ve sorumlu yatırımlar gibi öncelikli konularımız var. Tedarikçilerimizle düzenli olarak etkileşimde bulunuyor, onları da sürdürülebilirlik dönüşümünün bir parçası haline getiriyoruz. Operasyonel yatırımlarımızda iklim bağlantılı riskler ve buna bağlı aksiyonları birincil önceliğimiz olarak değerlendiriyoruz. Karbon salımlarının yanı sıra su risklerini de aktif bir şekilde yönetiyoruz” dedi.

Döngüsel ekonomide sadece Türkiye’nin değil dünyanın örnek şirketlerinden biri

Sadece Türkiye’de değil dünyada da sektöründe döngüsel ekonomi alanında örnek şirketlerden biri olan Tosyalı Holding, Tosyalı Harsco ile 1,2 milyon ton cüruf atığı ekonomiye kazandırıyor. Tesislerinde yapılan geri dönüşüm prosesi ile normalde atık malzeme olan cüruf, asfalt yol dolgusunda, çimento üretiminde ve inşaat gibi farklı sektörlerde ham madde ve katkı maddesi olarak kullanılabiliyor. Şirket ayrıca Tosçelik Osmaniye fabrikasının içinde 2 milyon ton hurda elemesi ve temizliği için bir tesis kurmuş durumda. Hurdanın içindeki bakır, paslanmaz ve alüminyumun geri kazanımını da aynı tesiste gerçekleştiriliyor. Tosyalı Harsco, aynı zamanda kendi geliştirdiği makinalarla ocak altı cüruf temizliği yaparak sektöre de hizmet veriyor.

Havayı, suyu ve hatta tozu bile döngüsel ekonomiyle değerlendiriyor

Tosyalı sanayide kritik bir konu olan suyu verimli kullanma konusunda da birçok proje geliştiriyor. Proseslerinde soğutma amaçlı su kullanımını kapalı devre sistemleriyle gerçekleştirerek kayıpları engelliyor. 2 yıl içerisinde, kaynak verimliliği sağlayarak kullandığı suyun %60’ını geri kazanarak sürdürülebilir bir su kullanımı sağlamayı hedefliyor. Tosyalı, baca tozlarına bile sürdürülebilir değer yaratacak bir çözüm bulmuş durumda. Baca tozları filtrelerde toplanıyor ve ters havayla biriktiriliyor. Bu baca tozlarında %25- %28 arasında değişen oranda çinko oksit var. Toplanan bu baca tozları çinko fabrikalarına veriliyor. Tosyalı, çevresel zararlı atıkların hiç birisinin olmayacağı, dünyada ilk olacak bir teknoloji ile baca tozundaki elementleri ayrıştıracak tesis kurmak üzere çalışmalarını da sürdürüyor.

Tosyalı Akademi ile 3 farklı kıtaya nitelikli ve yetenekli işgücü yetiştiriyor

Tosyalı yine sürdürülebilirlik hedefleri kapsamında, işin geleceğine yatırım yapmak için çalışanların sevecekleri, yeteneklerini daha iyi kullanıp geliştirebilecekleri ve dünya için iyi şeyler yapabilecekleri bir iş ortamı oluşturmaya odaklanıyor. Bu çerçevede Tosyalı Akademi ile 3 farklı kıtaya nitelikli ve yetenekli işgücü yetiştirilmesine katkı sağlıyor. Akademi kapsamında teknik ve mesleki eğitimler düzenleniyor. Temel Eğitim Okulu’nda oryantasyon eğitimleri, yetkinlik eğitimleri ve proje eğitimleri gerçekleştiriliyor. Online Kampüs portal ile tüm eğitim süreçleri destekleniyor. Tosyalı VR sanal gerçeklik uygulaması ile tesisler gezilebiliyor. Tosyalı Akademi‘nin yanı sıra gelişim programları, kadın çalışan oranını artırmaya yönelik çalışmalar ve daha birçok faydalı projeyle çalışanlarına katkı sağlamayı hedefleyen Tosyalı Holding’in hedefi çalışan bağlılığını %80’e çıkarmak.

“Artist in Residence (Sanatçı Misafir Programı) ile sanatta sürdürülebilirliğe destek

Birçok toplumsal fayda yaratan projeye imza atan, okullar, sağlık kurumları ve daha birçok eseri topluma kazandıran Tosyalı Holding, son dönemde sanatta sürdürülebilirlik konusuna odaklanmaya başladı. Bu anlayışla 2021’de 16’ncısı düzenlenen Contemporary Istanbul’da, 100. yaşını kutlayan efsanevi heykeltıraş İlhan Koman sergisinin sponsorluğunu üstlendi. 2022’de ise dünyadan ve Türkiye’den alanında öncü sanatçıları, “Artist in Residence (Sanatçı Misafir Programı)” kapsamında Contemporary Istanbul’da ağırladı Sanatçılar, Tosyalı Holding’in Osmaniye’deki tesislerini ziyaret ederek eserlerini yapacakları malzemeleri seçtiler. Sanatçıların kullanılmış ve hurdaya ayrılacak demir-çelik ürünlerinden ürettiği heyecan verici eserler, Eylül ayında gerçekleşen 17. Contemporary Istanbul’da sanat severlerle buluştu. Tosyalı Holding sadece 2022’de toplumsal yatırımlara 834 milyon TL kaynak ayırdı.

 

 

Satınalmanın Dijitalleşmesi Neleri Beraberinde Getirecek ?

Dr. Adil Ünal – İstanbul Üniversitesi – aunal@istanbul.edu.tr

Geleneksel tedarik zincirleri, pazarlama, ürün geliştirme, tedarik, üretim, dağıtım ve son olarak nihayet müşteri ile sonlanan, büyük ölçüde ayrışmış, silolar halinde gerçekleşen bir dizi faaliyetlerden oluşmaktadır. Tedarik zinciri üyeleri arasında ve işletmelerin kendi fonksiyonları arasında bilgi paylaşımında bariyerler ve zorluklar bulunmaktadır (Şekil 1). Dijitalleşmenin en önemli faydası tedarik zinciri üyeleri arasındaki bu bariyerleri yıkarak, ürünlerin hammadde, bileşen ve parça tedarikçilerinden işletmede üretilip müşteriye sunulması sürecine dahil olan tüm oyuncular için tamamen şeffaf olan entegre bir ekosistem oluşturmasıdır.

İçeriğin devamını görüntülemek için Öğrenme Merkezi Üyeliği gereklidir. Üye iseniz lütfen giriş yapınız. Henüz üye değilseniz Dijital İşlem Merkezi üzerinden üyelik satın alarak hesabınızı oluşturabilirsiniz.
Hesap Oluştur

 

Ücret Bordrosunda Sembolik Fazla Çalışma Ödemesi Yapılmasının Hukuki Sonuçları

Fazla çalışma, 4857 sayılı İş Kanunu’na ve bu Kanuna dayanılarak çıkarılan “Fazla Çalışma ve Fazla Sürelerle Çalışma Yönetme­liği” hükümlerine göre, haftalık kırk beş saati aşan çalışmalardır (İşK m.41/1; Yönetmelik m.3). Normal çalışma ile fazla çalışma süresinin toplamı günde yasal çalışma süresi olan azami 11 saat (ara dinlenmeleri hariç) sınırını aşamaz.

Fazla çalışma sürelerinin toplamı bir yılda iki yüz yetmiş saatten fazla olamaz. Bu süre sınırı, işyerlerine veya yürütülen işlere değil, işçilerin şahıslarına ilişkindir (İşK m.41/8; Yönetmelik m.5). Ayrıca, fazla çalışma sürelerinin hesabında yarım saatten az olan süreler yarım saat, yarım saati aşan süreler ise bir saat sayılır. Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret de normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenir (İşK m.41/2; Yönetmelik m.4).

Fazla çalışma ihtiyacı olan işverence bu onay iş sözleşmesinin yapıl­ması esnasında ya da bu ihtiyaç ortaya çıktığında alınır ve işçi özlük dosya­sında saklanır. Fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma yapmak istemeyen işçi verdiği onayı otuz gün önceden işverene yazılı olarak bildirimde bulun­mak kaydıyla geri alabilir (İşK m.41/7; Yönetmelik m.9/2).

Ayrıca işveren, fazla çalışma yaptırdığı işçilerin bu çalışma saatlerini gösteren bir belge düzenlemek, imzalı bir suretini işçinin özlük dosyasında saklamak zorundadır. İşçilerin işlemiş olan fazla çalışma ücretleri normal ça­lışmalarına ait ücretlerle birlikte ödenir. Bir başka deyişle, ücreti ödeme gü­nünden itibaren “yirmi gün içinde” zorlayıcı bir neden dışında ödenmemesi, nasıl ki işçiye iş görme edimini yerine getirmekten kaçınma hakkı veriyorsa ve gününde ödenmeyen ücretler için mevduata uygulanan en yüksek faiz uy­gulanıyorsa, fazla çalışma ücreti de ödeme gününde ödenmezse aynı sonuç­ları doğuracaktır (İşK m.34; Yönetmelik m. 10)[1].

Diğer taraftan, uygulamada işyerinde yapılan fazla çalışmanın tahakkuk ettirilenden kat be kat fazla olmasına rağmen bazı işverenlerce ücret bordrolarında, tahakkuk ettirilen fazla çalışma ücretlerinin sembolik olarak gösterildiği ve bu durumun gerçeği yansıtmadığı iş müfettişlerince gerçekleştirilen iş denetimlerinde ve yargıya intikal eden davalarda açıkça görülmektedir.

Yüksek mahkeme muhtelif tarihlerde verdiği kararlarında,  öncelikle gerçek fazla çalışma sürelerinin belirlenmesini ve fazla çalışma ücretlerinin gerçek ücret üzerinden tahakkuk ettirilmesini ve imzalı ücret bordrolarında sembolik olarak gösterilen fazla çalışma tahakkuklarının da dışlanması yerine hesaplanan fazla çalışma ücreti alacağından mahsup edilmesi gerektiğini kabul etmektedir.

Nitekim Yargıtay bir kararında, “Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, fazla mesai, genel tatil ve hafta tatili ücreti talepleri ücret bordrolarında bu kalemlerin tahakkuk ettirildiği gerekçesiyle hesaplanmamıştır. Yukarıdaki bentlerde izah edildiği üzere, davacının gerçek ücretinin bordrolara yansıtılmadığı görülmektedir. Dosyada mevcut bordroların detaylı olarak incelenmesinden davacıya her ay değişen sürelerle fazla mesai karşılığı ücret tahakkuk ettirildiği görülmektedir. Davacı tanıklarının birbiri ile tutarlı beyanları ve iş müfettişinin hazırladığı rapor dikkate alındığında işyerinde yapılan fazla mesainin tahakkuk ettirilenden kat be kat fazla olduğu, davacının hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatillerde çalıştığı anlaşılmaktadır. Ücret bordrolarındaki, fazla mesai ücreti tahakkukları sembolik olup, genel tatil ücretleri ile hafta tatili çalışmalarının karşılığında bordrolarda düşük ücretten ve zamsız olarak tahakkuk ettirilmesi nedeniyle gerçek durumu yansıtmadığı açık olan bordrolardaki kısmi tahakkuklara itibar edilerek tüm fazla mesai, hafta tatili ve genel tatil alacaklarının işçiye ödendiği düşünülemez.

Mahkemece tanık beyanları ile dosyada mübrez Bölge Çalışma Müdürlüğü İş Müfettişi raporu ve ekleri birlikte değerlendirilerek, yeni bir bilirkişi raporu alınarak davacının fazla mesai süresi, çalıştığı hafta tatili ve genel tatillerin tespit edilmesi, imzalı olan ve ihtirazi kayıt içermeyen bordrolarda tahakkuk ettirildiği anlaşılan süreler ve ödemelerin (sembolik olması nedeniyle) hesaplamalardan mahsup edilmesi, oluşacak sonuca göre ve takdiri indirim hususu da gözetilerek, davacının alacaklarının hüküm altına alınması gerekir. Yazılı şekilde eksik inceleme ile fazla mesai, genel tatil ve hafta tatili ücreti taleplerinin reddi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir”[2].

Yargıtay’ın başka bir kararında da, “imzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, kural olarak bordro hilesi taşımadığı sürece işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yapıldığını yazılı delillerle kanıtlanması gerekir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazî kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille söz konusu olabilir. Keza bordro hilesi bulunmadığı ve bordro ile fazla mesai ücreti ödenmiş ve ihtirazı kayıt konmamış ise tanık beyanlarına dayalı fazla çalışma tespitinde ödenen ayların dışlanması, aksi halde ise ödenenlerin mahsup edilmesi gerekir. Başka bir anlatımla, işverence işçilerin fazla çalışma ücreti talep etmesine engel olacak şekilde sembolik fazla çalışma tahakkukları yapılırsa bu aylar fazla çalışma hesabından dışlanmaz ancak yapılan fazla çalışma ödemeleri tespit edilen fazla çalışma ücreti alacağından mahsup edilir.

Somut uyuşmazlıkta, davacının haftada 18 saat fazla mesai yaptığı tespit edilmiş ve dosya kapsamında yer alan bordroların imzalı olması ve bir kısmında fazla mesai tahakkuku içermesi nedeni ile fazla çalışma alacağı hesabı yapılırken tahakkuk olan imzalı bordroların yapılan hesaplamadan dışlandığı görülmüştür. Ancak imzalı bordrolarda yer alan fazla mesai tahakkuklarının aylık 4 veya 5 saat olduğu ve bu durumda tespit edilen çalışma saatlerine göre sembolik nitelikte olduğu anlaşılmakla hesaplanacak fazla çalışma alacağından mahsubu gerekirken dışlanması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir[3].

Sonuç olarak, imzalı ücret bordrosunda fazla çalışma tahakkuku bulunması halinde, bu sürelerin ancak yazılı delille özellikle puantaj kayıtları veya işverenden sadır olan belgelerle ispatlanması gerekmektedir. Ancak bu durumun uygulamada kötüye kullanıldığı dikkate alındığında sembolik nitelikte yapılan fazla çalışma ödemelerine ait sürelerin dışlanması yerine hesaplanan fazla çalışma ücreti alacağından mahsup edilmesi gerekmektedir [4].

Lütfi İNCİROĞLU

[1] İNCİROĞLU, Lütfi, Sorulu Cevaplı İş Hukuku Uygulaması, 5. Baskı, İstanbul 2023, s.409.

[2] Y9HD.14.12.2020 T., E.2017/1, K.2020/18273 Legalbank.

[3] Y22HD. 19.06.2019 T., E.2016/15593, K.2019/13450 Legalbank.

[4] SÜMER, Haluk Hadi, KAYIRGAN, Hasan, İşçilik Alacakları ve Hesaplamaları, 3. Baskı, Ankara 2022, s.799 vd.

İnovasyon ve Sürdürülebilirlik Anketi

Sayın Katılımcı,

Araştırmanın temel amacı, kullanıcıların (tüketicilerin) inovasyon ve sürdürülebilirlikle ilgili konular hakkındaki görüşlerini tespit ederek genel bir değerlendirme yapmaktır. Tüm katılımcıların cevapları toplu bir şekilde analiz edileceği için anket formunda ad-soyad, telefon gibi kişisel veriler istenmemekte sadece cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi gibi genel ifadeler yer almaktadır. Anket farklı bölümlerden oluşmakta ve yaklaşık olarak 10 dakika sürmektedir. Cevaplarınızın sisteme kaydolması için lütfen her sayfanın altındaki “sonraki” ve anket formunun sonunda yer alan “formu gönder” butonuna basınız.

Anket Katılım için: https://docs.google.com/forms/d/e/1FAIpQLSeU7hCN_e_6SvEZm1QpQdR2uD392lXDeQTVGks2NdweXIcaQw/viewform

Değerli görüşlerinizi paylaşarak, bilimsel bir çalışmaya katkı sağladığınız için şimdiden teşekkür ederim.

Dr. Zehra Binnur AVUNDUK

(Not: Açık inovasyon, biz ürün kullanıcılarının (tüketicilerin) işletmelere fikir önermesi veya onların yeni ürün geliştirme sürecine katılmasını ifade eder. Firmalara önerdiğiniz bir fikri düşünün, web sitesinden, sosyal medyadan, çağrı merkezinden şirketlere ulaşıp, bu ürün şöyle olsaydı daha faydalı olurdu, paketi, tasarımı, çeşiti şu şekilde olsaydı daha iyi olurdu gibi öneri sunmanız veya bir uzmanlığa sahipseniz firmanın yeni ürün geliştirme sürecine bizzat katılmanız vb. faaliyetleri içerir. Açık ifadesi, işletmelerin kendi çalışanları dışındaki kişilerden bilgi almaya açık olmasını ifade ettiği için “Açık inovasyon” kavramı buradan türemiştir.)

 

DHL, MNG Kargo’yu satın alıyor

DHL Group, Türkiye’nin önde gelen kargo şirketlerinden biri olan MNG Kargo’nun hisselerinin tamamını (yüzde 100’ünü) satın almak üzere anlaşma imzaladı. Yapılan bu anlaşma, Türkiye’nin hızla büyüyen e-ticaret ve kargo sektörlerine yeni bir ivme kazandıracak. Türkiye, sahip olduğu genç ve dinamik nüfus, yaygın dijital iletişim ağı, ve kurulu ulaşım altyapısı ile e-ticaretin, Avrupa Birliği pazarlarından çok daha hızlı bir şekilde, çift haneli büyüdüğü bir ülke. Piyasalar Türkiye’ye, Avrupa’dan yapılan bu doğrudan yatırımı, ülke ekonomisine ve büyüme potansiyeline gösterilen güven olarak yorumluyor. 

2003 yılında kurulan MNG Kargo, 27 aktarma merkezi, 800’ü aşan şubesi ve yaklaşık 10 bin kişiye sağladığı istihdam ile sektörün lider oyuncularından biri. Gerçekleşen satış anlaşmasıyla, DHL Group’un uluslararası lojistik uzmanlığından ve geniş küresel ağından faydalanacak olan MNG Kargo, DHL e-ticaret biriminin bir parçası olacak ve DHL e-ticaret Avrupa kargo teslimatı ağını tamamlayacaktır.

DHL Group CEO’su Tobias Meyer konuyla ilgili, “Sürdürülebilirlik, küreselleşme ve dijitalleşmenin yanı sıra e-ticareti lojistikte bir mega trend olarak tanımladık ve 2025 DHL Grup Stratejisi’nde odaklandığımız bir alan haline getirdik” diyor ve ekliyor: “E-ticaret, lojistik sektörü ve özellikle de kargo hacimleri için en büyük büyüme faktörlerinden biri olmaya devam ediyor. Bu nedenle, organik ve inorganik büyüme stratejileri ile, e-ticaret sektöründeki ayak izimizi genişletmek için sürekli çalışıyoruz. MNG Kargo, bizim iş portföyümüzü tamamlayacak, bu sektördeki kurulu ağımızı daha da genişletmemize yardımcı olacaktır.”

Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu, “Türkiye, büyüyen ekonomisi, stratejik konumu, yetkin işgücü ve kurulu ulaşım altyapısı ile lojistik sektöründe bölgesel bir merkez durumundadır. Ülkemizdeki kargo hacmi, e-ticarette yakalanan çift haneli büyüme ile günden güne artmaktadır. Sektörün en önemli oyuncularından biri olan DHL’nin Cumhuriyetimizin Yüzüncü yılında gerçekleştirdiği bu satın alma, ülkemizin potansiyeline olan inancını ve artan yatırım iştahını da göstermektedir. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ülkemizin yatırım ortamının geliştirilmesi ve uluslararası doğrudan yatırımların artırılması en önemli hedeflerimizden biridir” dedi.

DHL e-Ticaret CEO’su Pablo Ciano, “DHL e-Ticaret olarak amacımız müşterilerimize güvenilir, ulaşılabilir ve sürdürülebilir e-ticaret teslimat hizmetleri sunmaktır. Bu stratejinin bel kemiğini, kendimiz veya ortaklıklar aracılığıyla işlettiğimiz geniş ağımız, dijital uzmanlığımız ve yetkinliklerimiz oluşturuyor. MNG Kargo’nun satın alınması, kurulu ağımızı güçlendirecek ve global müşterilerimizi Türkiye pazarıyla buluşturmamıza yardımcı olacak” diye konuştu.

MNG Kargo CEO’su Kağan Gündüz; “MNG Kargo olarak, DHL Group’un global bilgi ve teknoloji birikimini arkamıza alarak, tüketiciye sunduğumuz hizmet kalitesini daha da geliştirmeyi ve kapasite artırım yatırımları ile daha da yüksek istihdam yaratmayı hedefliyoruz. Ülkemiz, uluslararası üreticilerin sürdürülebilir tedarik zinciri oluşturma stratejilerinin odağı haline gelmiş durumdadır ve sektörümüzün gelişimi hız kesmeden devam edecektir” açıklamasında bulundu.

İşlemin tamamlanması için, Rekabet Kurumu’nun ve Bilgi ve İletişim Teknolojileri Kurumu’nun onayına ihtiyaç duyulmaktadır.

 

Tahılın Sürdürülebilirliği ve Dağılımı için Koridorun Önemi Büyük

Tahıl Koridoru Anlaşması’nın durdurulmasının ardından açıklamalarda bulunan Eksun Gıda Genel Müdürü Ahmet Demir, yakın zamanda panik oluşturacak bir durum beklenmemekle birlikte, tahıl ticaretinin yeterli miktar ve hacimlerdeki ticareti için koridorun öneminin altını çizdi. Gıda güvenliği kavramının önemine de değinen Demir, “Ukrayna ve Rusya’nın tahıl ve diğer gıda ürünlerini dünya pazarlarına sunması için imzalanan Tahıl Koridoru Anlaşması, bu güvenliğe katkı sunan, tahılın yeterli miktarda dünyaya dağılımını sağlayan yegane unsurlardan biri olarak karşımıza çıkıyor” şeklinde konuştu. 

Ukrayna ve Rusya’nın tahıl ve diğer gıda ürünlerini Karadeniz üzerinden dünya pazarlarına ulaştırabilmesi için imzalanan Tahıl Koridoru Anlaşması’nın durdurulmasıyla birlikte, Türkiye’de sektörün lider un üreticisi Eksun Gıda’dan önemli açıklamalar geldi. Genel Müdür Ahmet Demir, konuşmasında dünyadaki gıda güvenliğinin önemine dikkat çekti.

Konuyu değerlendiren Demir, “Son yıllarda yaşanan politik ve sosyal gelişmeler ile Covid-19 sürecinin doğurduğu sonuçlar, gıda güvenliğinin önemini daha iyi anlamamızı sağladı. Özellikle insanların hayatlarını idame ettirebilmeleri adına, tarım sektörünün devamlılığı hayati önem taşıyor. Bu önemi hem savaşlar hem de salgın hastalıklar döneminde daha iyi anlıyoruz. Başta BM olmak üzere yayınlanan küresel gıda raporlarında, gıdaya ulaşamayan milyonlarca insanın var olması, bu önemin altını bir kez daha çiziyor” dedi.

Dünyanın tahıl ambarı

Dünyanın tahıl ambarı olarak bilinen Rusya-Ukrayna bölgelerinde yaşanan savaşın ise insan güvenliğiyle birlikte gıda güvenliğini de beraberinde getirdiğini ifade eden Demir, “Ukrayna ve Rusya’nın tahıl ve diğer gıda ürünlerini dünya pazarlarına sunması için imzalanan Tahıl Koridoru Anlaşması ise bu güvenliği sağlayan, tahılın yeterli dağılımına  katkı sunan yegane unsurlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Dünyada bu ticaretin yeterli miktar ve hacimlerde devam etmesi için koridorun açık olması önemli” dedi.

Yeryüzünün mevcut buğday stoğu 1 yıldan fazla, 2 yıldan azdır

Demir, tahıl üretiminin devamlılığının esas olduğunun da altını çizdiği açıklamalarında, “Konuyu ayrıca sürdürülebilirlik açsından da ele aldığımızda, karşımıza sürekli üretilebilir olması gereken bir ürün görüyoruz. Küresel açıdan baktığımızda, gıdaya ulaşamayan birçok ülke ve insanı göz önüne alırsak buğday üretiminin sürekliliğinin gıda güvenliği kapsamında elzem olduğunu görürüz. Dünya bize her yıl hasat zamanı tahıl ürünlerini veriyor. Ancak küresel olarak üretimin durduğunu düşündüğümüzde, dünyanın mevcut stoğu 1 yıldan fazla, 2 yıldan ise azdır. Yani buğday spekülatif bir ürün değildir. Dolayısıyla dünyayı uzun süreler idame edilebilecek kritik stoklar bulunmuyor. Ancak elbette yakın zamanda panik yapacak bir durum görünmemekle birlikte, küresel tahıl ticareti akışının sağlıklı bir biçimde yapılmasında önemli bir rol oynayan tahıl koridorunun açık kalmasını önemsiyoruz” şeklinde konuştu.

 

 

Kayıt Formu

Kayıt için Kullanım Şartları ve Gizlilik Politikası ve 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“KVKK”) Usul ve Esasları Uyarınca Kişisel Verilerinizin Korunması Hakkında Müşteri Aydınlatma Metnin okunması ve kabul edilmesi gereklidir.