Tedarik Zinciri Yönetiminde Kurumsal Sürdürülebilirlik
Dİlek AŞAN – Taksim Danışmanlık
Tedarik zinciri bir şirketin ürünlerinin tasarım, üretim, nakliye, depolama ve satış gibi süreçleri için oluşturduğu sistematik bir yapıdır. Ürünleriyle ilgili gerekli hammaddenin elde edilmesinden son ürün olarak kullanıcıya sunulmasına kadar geçen tüm süreçler tedarik zinciri kapsamındadır. Müşteri memnuniyetini ve verimliliği en üst düzeye çıkarmak için tedarik zinciri paydaşları arasında koordinasyon sağlanması, kaynakların yönetilmesi, dokümantasyon sisteminin oluşturulması ve kontrolü vb gibi uygulamalarla da tedarik zinciri yönetimi yapılmaktadır. Günümüzde geleneksel tedarik zinciri yönetimi yaklaşımlarında operasyonların hızlı olması, tüm sürecin düşük maliyetlerle ilerlemesi, ürün ve hizmetlerin bir yerden başka bir yere güvenli bir şekilde aktarılması etkili bir tedarik zinciri yönetimi için yeterlidir. Fakat konuyu kurumsal sürdürülebilirlik açısından ele aldığımızda bunların yeterli olmadığını görürürüz.
Bir şirket için tedarik zinciri yönetiminde de sadece finansal faydalar ön planda ise o tedarik zinciririnin sürdürülebilirliğinden söz etmek zordur. Evet, şirketler tedarik zinciri yönetiminde mutlaka finansal kârlılığı da önemsemeli. Fakat sadece kârlılığa odaklanmak sürdürülebilirlik yaklaşımı için yeterli değildir. Kurumsal sürdürülebilirlik farkındalığı yüksek olan işletmelerin tedarik zinciri yönetimi yaparken çevresel ve toplumsal değerleri koruma gibi prensipleri de bulunmaktadır. Bu şirketler, sürecin tamamında çevre üzerinde en az olumsuz etki oluşturacak ürün, hizmet ve süreçleri planlamaya çalışırken aynı zamanda sosyal açıdan da sürdürülebilir iş uygulamaları arayışında olurlar. Bu şirketlerin sürdürülebilirlik anlayışı sadece finansal konular üzerine değil sosyal ve çevresel konular üzerine de kuruludur ve bu üç temel konu tedarik zinciri yönetiminin bir bütün olarak sürdürülebilir hale gelmesini sağlar.
Günümüzde giderek derinleşen başta iklim krizi olmak üzere ormansızlaşma ve su güvenliği gibi konular gezegenimizin tüm paydaşları gibi kurumları da daha sorumlu davranmak zorunda bırakmıştır. Ülkeler uluslararası düzeyde aldıkları önemli kararlar tüm dünyanın daha düşük su ve karbon ayak izine sahip olması için çalışmaktadır. Kurumlar da bu önemli gelişmelere adapte olmak ve küresel ısınma, iklim değişikliği, güvenli su arzı, ormanların korunması vb gibi konularda yürütülen çalışmalara güçlü bir şekilde destek olmak ve katkı sağlamak için kendi iç ve dış süreçlerini sürdürülebilirlik perspektifiyle yeniden planlama yoluna gitmektedir. Tedarik zinciriyle yönetimi de dönüştürülmeye başlayan süreçlerden biridir ve birçok açıdan kritik öneme sahiptir. Çünkü şirketler ürettikleri ürün ve hizmetlerle var olurlar ve bunları üretirken doğrudan ve dolaylı olarak yüksek bir karbon emisyonu ve büyük bir su ayak izi üretirler (Sadece yüksek su kullanımı değil, temiz suların kirletilmesi de çok önemli bir su ayak izidir). Kontrollü davranmadıkları takdirde büyük yeşil alanların yok olmasına sebep olabilirler. Yani sürdürülebilirlik ilkeleri benimsenmediği takdirde bir ürünü inşa ederken kullanılan tüm süreçler çevre üzerinde çoğu zaman geriye alınması çok zor olan tahribatlar oluşturmaya devam etmektedir.
Peki şirketler tedarik zinciri yönetiminde çevresel etkileri azaltmak için ne gibi aksiyonlar alabilir? Öncelikle tedarik zincirini olabildiğince karbondan arındırması gerekir. Peki bu ne demek? Örneğin, ürünlerinin içerisinde plastik gibi yaşam döngüsü boyunca yüksek karbon ayak izine neden olan bileşenleri yavaş yavaş azaltması ve bir noktadan sonra sıfırlaması gerekir. Bunun yanı sıra tedarikçilerinden karbon ayak izi hesaplaması, raporlaması ve doğrulaması yapmalarını istemelidir. Tedarikçilerinin de sera gazı emisyonlarını azaltacak planlar ve politikalar oluşturmasını istemeli ve bu süreçte onları desteklemelidir. Yenilenebilir enerjiyi tercih eden, ürün ve malzemeleri geri dönüştüren tedarikçilerle çalışmaya özen göstermelidir. Ayrıca, tedarik zincirlerini olabildiğince kısa tutmaya çalışarak ulaşım ve nakliye kaynaklı emisyonları da en aza indirmelidir. Bunun için yerelliğe önem vermeli; tedarik zincirinde ihtiyaç duyduğu ürün, malzeme, hizmet, iş gücü vb gibi kaynakları mümkün olduğu kadar yerel düzeyde karşılamalıdır.
Atık yönetimi, su yönetimi, enerji verimliliği gibi çalışmalar da çevresel açıdan sürdürülebilir bir tedarik zinciri yaratmak için kritik önem arz etmektedir. Atıklarını geri dönüştüren, dönüştüremediği kısmı kontrollü bir şekilde çevreye zarar vermeden modern yöntemlerle bertaraf eden, su tüketimini azaltan, üretimde enerji verimliliği yüksek ekipman, cihaz, sistem, makine ve teçhizat kullanan tedarikçilerle çalışmak sürdürülebilir tedarik zinciri yönetimi için olmazsa olmazlar arasındadır.
Çevre konusunda hassas olduğumuz kadar sosyal konular üzerinde de büyük bir farkındalıkla durmamız gerekmektedir. Kurumsal sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk bilinci yüksek olan işletmeler tedarik zincirinde insan hakları, adil iş uygulamaları, rüşvet ve yolsuzlukla mücadele vb gibi konuları da ele almalıdır. Tedarikçilerin, çalışanları için sağlıklı ve güvenli bir iş ortamı sunması, adil bir ücretlendirme politikası oluşturması, çocuk işçiliği kullanmaması, ayrımcılığın her türlüsünü engelleyecek kurallar koyması, bilgi güvenliğini sağlayacak bir yönetim sistemi kurması, çalışanlarına sendikal haklar tanıması, çalışma saatlerini yasalara ve insan hayatına uygun düzeyde belirlemesi vb gibi konular sosyal açıdan sürdürülebilir bir tedarik zinciri için çok önemlidir.
Kurumsal sürdürülebilirlik yaklaşımının tedarik zinciri yönetimine de taşınması günümüzde şirketler için bir bakıma zorunluluk halini almıştır. Çünkü bu yaklaşımı benimseyen şirketlerin sayısı her geçen gün artmakta ve şirketler piyasada rekabet edebilmek, dahası ayakta kalabilmek için kurumsal sürdürülebilirlik ilkelerine uygun çalışmak zorundadır. Bu yaklaşım modern bir kurumsal kültürün oluşmasını sağlar ve kurumsal itibarın korunmasına ve iyileştirilmesine katkı sunar. Sorumlu yatırımcıların ilgisinin firmaya doğru kaymasına yardımcı olur. Ayrıca, enerji ve su verimliği sayesinde tedarik zinciri maliyetlerinde ciddi bir azalma elde edilebilir. Eko-etiketleme prosedürlerine daha hızlı bir şekilde adapte olunabilir; bu sayede sorumlu tüketicilere ulaşmak daha kolay olur. Gelecekte tedarik zinciri yönetiminin sürdürülebilir olması için yapılabilecek yasal düzenlemelere daha kolay uyum sağlanabilir.








Management Review dergisinin 1981 yılı Kasım sayısındaki yazısında George T. Doran “S.M.A:R.T” kısaltması aracılığıyla yönetim hedefleri ile amaçlarının “Akıllı” (İng. Smart) bir biçimde ortaya konulması gerektiğini ve bunun bir dizi faydasının bulunduğunu ileri sürmüştür (1).
Avrupa genelinde enerji fiyatları, boru hattı akışlarında süregelen kesintiler ve kavurucu bir yaz mevsiminin gaz arzını olumsuz etkilemeye devam etmesiyle, tüm zamanların en yüksek seviyelerine ulaşıyor.




Cezai şart, doktrinde, “Borcun hiç ya da gereği gibi yerine getirilememesi halinde, borçlunun alacaklıya karşı üstlendiği edim olarak tanımlanmaktadır
Küresel çip kıtlığının 2022’de düzelmeye başlaması beklenirken; BT endüstrisi, donanım tedariğinde hala 12 ayı aşan gecikmeler yaşıyor. Çip kıtlığı, hem tedarikçiler hem de müşteriler üzerinde olumsuz bir etki yaratırken; Goldman Sachs’ın konuyla ilgili yapmış olduğu bir araştırma durumu rakamlarla ortaya koydu. Bu kapsamda, çip kıtlığı dünya genelinde 169 farklı endüstriyi etkilerken, otomotiv endüstrisi 73 milyar dolarlık kayıpla en ağır darbeyi aldı.
Equinix Türkiye Genel Müdürü Aslıhan Güreşcier konuya ilişkin görüşlerini şu şekilde dile getirdi: “Küresel çip krizi iki yılı aşkın bir süredir devam ediyor ancak çip üretiminin tam olarak ne zaman normal seviyelere döneceği henüz tam olarak netlik kazanmadı. Birçok işletme de çip ve donanım eksikliklerini kompanse edebilmek için bulut stratejilerini hızlandırma yolunu tercih etti. Sanal yazılım çözümleri, dakikalar içinde hazır olduğundan ve belirsiz bir ekonomik görünüme uygun bir dizi fayda sunduğundan dolayı işletmeler için uygun bir alternatif olarak ön plana çıkıyor. Sanal yazılım çözümleri içinde yer alan hibrit bulut desteği, genellikle saf genel buluta göre daha uygun maliyetli ve güvenli bir seçenek olmasıyla avantaj sağlıyor. Sanal platformların, dijital dönüşümlerini hızlandırmak ve pazarlarında geçerliliğini korumak isteyen işletmelere çevik ve ölçeklenebilir bir çözüm yaratmasının yanı sıra iyileştirilmiş bir kullanıcı deneyimi sunması kritik bir önem taşıyor. Günümüzde şirketler için paylaşımlı sanal kaynaklar kullanmak ise kaçınılmaz gözüküyor. Biz de Equinix olarak talep dalgalanmaları ile başa çıkabilmek için gerekli olan donanıma büyük yatırımlar gerçekleştirdik. Bu yatırımlarımız sayesinde pandemi dönemi ve hala devam eden çip sıkıntısının yaşandığı süreç boyunca müşterilerimizin BT altyapısında esneklik sağlamayı başardık.”
AB Konseyi ve Parlamentosu 21.06.2022 tarihinde Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi’nde (CSRD) değişiklik yapılması konusunda geçici bir anlaşmaya vardı. Direktif, mevcut Finansal Olmayan Raporlama Direktifi’ni (2014/95/EU) (NFRD) değiştirmektedir. Yönerge AB içi ve dışı daha fazla şirketi dahil edecek şekilde genişletilmiştir. Düzenleme, sürdürülebilir ekonomiye geçişi engelleyen ve yatırımcıların finansal olmayan bilgilerden gerektiği gibi faydalanmasını sağlamak üzere, mevcut kurallardaki eksikliklerin giderilmesi için daha yüksek standartlar belirleyerek tutarlı, karşılaştırılabilir ve güvenilir finansal olmayan bilgiler sunulmasını sağlar.
Bu yatırımcılar ve tüm paydaşlar açısından önemli bir gelişme, çünkü şeffaf, basit, anlaşılır ve bilgilere kolay erişim sağlanacak, yeşil yıkamaya engel olacaktır. İş dünyasının çevresel ve insan hakları üzerindeki etkileri hakkında güvenilir bilgilere ulaşan tüketicilerin alışkanlık ve tercihleri değiştikçe şirketler daha fazla sürdürülebilir yatırım ve ürünlere yönelecektir. Direktif, firmaların 2024 mali yılına ait kurumsal sürdürülebilirlik raporlarını 1 Ocak 2025 tarihinden itibaren sunmalarını ve bağımsız denetimin yapılarak sertifikalandırılmasını istemektedir.

Akreditifteki risklerden söz ettiğimizde kısaca;
Akreditiflerde risklerin ne olduğu sayarken elbette ki bankaların risklerini de sayıyoruz. Bankaların yanlış yönlendirmelerinden, evrak incelemelerinin getirdiği risklere ve akreditif lehtarı tarafından bankalara sorulan sorulara, bankalarca verilen yanıtların eksik bilgi içermeleri gibi.
Bence ihracatçının bankası akreditife teyidini eklemiş olduğundan biraz da korku belası, aman ne olur, ne olmaz düşüncesi ile çok küçük, rezerv olmayacak derecedeki farklılıklara rezerv koyarak adeta teyid korkusuyla topu oyun alanında tutmayıp, topu taca göndermeyi tercih etmektedirler.
Bu işlemi yapan bankalar adeta tilkilik veya çakallık yapmaktadır.

Bu yıl 27. kez düzenlenecek Avrasya Ambalaj İstanbul Fuarı, 12 Ekim’de kapılarını Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde açıyor. Reed Tüyap Fuarcılık A.Ş. ve Ambalaj Sanayicileri Derneği (ASD) iş birliğinde; Ambalaj Makinecileri Derneği (AMD), Esnek Ambalaj Sanayicileri Derneği (FASD), Etiket Sanayicileri Derneği (ESD), Karton Ambalaj Sanayicileri Derneği (KASAD), Metal Ambalaj Sanayicileri Derneği (MASD), Oluklu Mukavva Sanayicileri Derneği (OMÜD) ve Sert Plastik Ambalaj Sanayicileri Derneği (SEPA) destekleri ile düzenlenen fuara ambalaj endüstrisinin her alanından 1100’ün üzerinde yerli ve yabancı firma ve firma temsilcisi katılım gösteriyor.
Parma Üniversitesinden Giacomo Rizzolatti önderliğinde bir araştırma grubu, görevi vücut kaslarını yapacağı hareketlere hazırlamak olan premotor korteks üzerinde bir dizi deney yapmak için makak cinsi bir maymunun beynine elektrotlar yerleştirir. Maymunun her hareketinde, beynin ilgili bölgesinde aktivasyonlar meydana gelir ve bu veriler kayıt altına alınır. Proje sona doğru yaklaşırken araştırmacılar, elektrotların bağlı olduğu monitörü kapatmadan öğlen yemeği için laboratuvardan ayrılır.