Lojistik Sektöründe Yapay Zeka: Dijital Dönüşümün Yeni Yüzü

Lojistik Sektöründe Yapay Zeka Dijital Dönüşümün Yeni Yüzü

Lojistik Sektöründe Yapay Zeka: Dijital Dönüşümün Yeni Yüzü

Sirius AI Tech

Lojistik Sektöründe Yapay Zeka Dijital Dönüşümün Yeni YüzüGünümüz iş dünyasında, lojistik sektörü artan rekabet, hızla değişen tüketici beklentileri ve küresel tedarik zincirlerindeki karmaşıklıkla başa çıkmak zorunda. Bu zorluklar, geleneksel yöntemlerin ötesine geçilmesini ve inovatif teknolojilerin devreye alınmasını gerektiriyor. Yapay zeka (YZ) teknolojisi, lojistik operasyonların her aşamasında – rota planlamasından depo yönetimine, talep tahmininden müşteri hizmetlerine kadar – devrim yaratacak potansiyeliyle öne çıkıyor. Sektörde yaşanan darboğazları ortadan kaldıran bu teknoloji, yalnızca verimliliği artırmakla kalmayıp maliyetleri de düşürerek rekabet avantajı sağlıyor.

Webtures’ın lojistik sektöründe yapay zekanın rolünü ele aldığı raporunda belirtildiği gibi, YZ; veri analitiği, otomasyon ve tahmin algoritmaları sayesinde lojistik süreçleri daha hızlı, doğru ve ekonomik hale getiriyor.

Lojistikte Karşılaşılan Temel Darboğazlar

Lojistik operasyonların verimliliğini engelleyen en önemli sorunlar arasında zaman kaybı, yüksek maliyetler, envanter yönetiminde hatalar, geciken teslimatlar ve müşteri memnuniyetsizliği yer alıyor. Geleneksel sistemler, çoğunlukla manuel süreçlere dayandığı için bu darboğazlar kaçınılmaz hale geliyor. Örneğin:

  • Rota Belirleme ve Teslimat Gecikmeleri: Trafik, hava koşulları, yol kapanmaları gibi dinamik etkenlerin anlık değişimini göz önüne alamayan geleneksel planlama yöntemleri, teslimat sürelerini uzatabiliyor.
  • Envanter Yönetimi Sorunları: Stok fazlası ya da yetersizliği, hem depolama maliyetlerini artırıyor hem de müşteri taleplerinin zamanında karşılanamamasına neden oluyor.
  • İnsan Kaynaklı Hatalar: Manuel veri girişi, belge yönetimi ve diğer işlemlerde ortaya çıkan hata oranları, operasyonel verimliliği düşürüyor.
  • Şeffaflık Eksikliği: Tedarik zincirindeki süreçlerin izlenebilir olmaması, sorunların erken tespit edilmesini ve hızlı müdahaleyi zorlaştırıyor.

Bu zorluklar, lojistik sektöründeki şirketlerin maliyetlerini artırırken aynı zamanda müşteri memnuniyetini ve iş sürekliliğini olumsuz etkiliyor.

Yapay Zeka ile Darboğazlara Çözüm

Yapay zeka, yukarıda bahsedilen darboğazların her birine yenilikçi çözümler sunuyor. Gelişmiş veri analitiği ve otomasyon sayesinde, YZ lojistik süreçleri optimize ediyor, hataları en aza indiriyor ve kaynakların daha verimli kullanılmasını sağlıyor.

1. Rota Optimizasyonu ve Gerçek Zamanlı Planlama

YZ destekli rota planlama sistemleri, trafik, hava durumu, yol çalışmaları ve diğer dış etkenleri gerçek zamanlı olarak analiz ediyor. Bu sayede, lojistik firmaları en kısa ve en verimli güzergahı belirleyerek teslimat sürelerini kısaltabiliyor ve yakıt tüketimini azaltabiliyor. Oracle’ın tedarik zinciri çözümlerinde de vurgulandığı gibi, YZ sayesinde gönderim ve teslimat süreçleri optimize edilerek, operasyon maliyetlerinde ciddi düşüşler sağlanıyor.

2. Envanter ve Depo Yönetiminde Mükemmellik

Yapay zeka, geçmiş satış verilerini ve piyasa trendlerini analiz ederek, gelecekteki talep öngörüleri oluşturuyor. Böylece, stok seviyeleri optimum düzeyde tutulabiliyor; stok fazlalığı ya da eksikliği gibi maliyetli sorunların önüne geçilebiliyor. Aynı zamanda, depo otomasyonu ve robotik sistemler ile ürün yerleştirme, toplama ve paketleme işlemleri hızlanıyor. Bu sistemler, insan hatalarını minimize ederken, depo verimliliğini artırıyor.

Most Idea’nın lojistikte yapay zeka kullanımına değindiği makalede, bu tür otomasyon uygulamalarının envanter yönetiminde ve depo operasyonlarında sağladığı avantajlar öne çıkarılıyor.

3. Otomatik Belge ve Uyumluluk Yönetimi

Yapay zeka, lojistik süreçlerinde belgelerin otomatik olarak yönetilmesini sağlayarak manuel iş yükünü önemli ölçüde azaltıyor. Sürücüler, belgelerini doğrudan sisteme yükleyebiliyor; sistem ise bu belgeleri düzenli ve güvenli bir şekilde arşivleyerek, uyumluluk kontrollerini otomatik olarak yapıyor. Böylece, hem zamandan tasarruf sağlanıyor hem de hatalı belge yönetimi nedeniyle oluşabilecek cezaların önüne geçiliyor.

4. Gerçek Zamanlı İzleme ve Proaktif Uyarılar

YZ destekli izleme sistemleri, gönderilerin her aşamasını gerçek zamanlı olarak takip ediyor. Bu sistemler, olası gecikmeleri, trafik sıkışıklıklarını veya beklenmedik aksaklıkları önceden tespit ederek, yöneticilere proaktif uyarılar gönderiyor. Böylece, müdahale süresi kısalıyor ve operasyonel aksaklıklar minimize ediliyor.

5. Tahmine Dayalı Analitik ve Sürekli Öğrenme

Yapay zeka, büyük veri kümeleri üzerinde sürekli öğrenme yeteneğine sahiptir. Bu sayede, geçmiş verilerden elde ettiği içgörüleri kullanarak, operasyonları her geçen gün daha da optimize eder. Talep tahmini, stok yönetimi, araç bakımı ve diğer birçok alanda yapılan tahmine dayalı analizler, işletmelerin gelecekte karşılaşabileceği riskleri minimize eder ve proaktif stratejiler geliştirmelerini sağlar.

Seferi: Lojistikte Devrim Yaratan Çözüm

Sirius AI Tech olarak, lojistik sektöründeki bu zorluklara yenilikçi bir çözüm getirmek için Seferi ürünümüzü geliştirdik. Seferi, uçtan uca lojistik süreçlerini dijitalleştiren ve optimize eden kapsamlı bir platformdur. Seferi sayesinde, lojistik firmaları operasyonel verimliliklerini artırırken, rekabet avantajı elde edebiliyor.

Seferi’nin Sağladığı Başlıca Avantajlar

Otomatik Rota Planlama ve Gerçek Zamanlı Güncellemeler

Seferi, gelişmiş yapay zeka algoritmaları kullanarak otomatik rota planlaması yapar. Trafik, hava durumu, yol kapanmaları gibi faktörleri sürekli izleyen sistemimiz, en verimli güzergahı belirler ve teslimat süresinde aksama yaşanmasını engeller. Böylece, müşterilerinize daha hızlı ve güvenilir teslimatlar sunabilirsiniz.

Maliyet Optimizasyonu

Yapay zeka, Seferi’nin temel bileşenlerinden biridir. Akıllı algoritmalarımız, en uygun rotaları belirleyerek yakıt, vergi ve araç aşınması maliyetlerini minimize eder. Bu, şirketinizin kaynaklarını daha etkin kullanmasını sağlar ve operasyonel maliyetlerde önemli tasarruflar elde etmenize yardımcı olur.

Akıllı Araç Ataması ve Kapasite Eşleştirmesi

Seferi, mevcut araç filonuzu analiz ederek, kapasite, yük türü ve varış noktasına göre en uygun aracı seçer. Bu özellik, her teslimat için ideal araç atamasını otomatikleştirir ve planlama süreçlerini optimize eder. Böylece, boşta kalan araçların en verimli şekilde kullanılması sağlanır.

Otomatik Belge ve Uyum Yönetimi

Platformumuz, sürücülerin belgelerini sisteme yüklemesini sağlayarak manuel işlemleri ortadan kaldırır. Seferi, tüm belgeleri dijital ortamda güvenle saklarken, yerel ve uluslararası düzenlemelere uyumu da otomatik olarak takip eder. Bu özellik sayesinde, hatalı belge yönetiminden kaynaklanabilecek gecikmelerin ve cezaların önüne geçilir.

Trend Tanıma ve Proaktif Analitik

Seferi’nin Boss AI entegrasyonu, yapay zekanın en ileri seviyede kullanımını temsil eder. Sistem, veri akışlarını analiz ederek, ortaya çıkan trendleri veya olağandışı durumları tespit eder. Böylece, henüz soru sorulmadan önce size eyleme geçirilebilir içgörüler sunar. Bu sayede, iş stratejilerinizi proaktif olarak revize edebilir ve pazar dinamiklerine hızlı adapte olabilirsiniz.

Gerçek Zamanlı Sevkiyat Takibi ve Proaktif Uyarılar

Seferi ile her gönderinizi anlık olarak izleyebilirsiniz. Gerçek zamanlı takip sistemi, sevkiyat süreçlerindeki aksaklıkları önceden tespit eder ve potansiyel gecikmeleri size bildirir. Bu şeffaflık, müşteri memnuniyetini artırırken, lojistik operasyonlarınızın sorunsuz işlemesini sağlar.

Sürekli Öğrenme ve Adaptasyon

Seferi, kullandıkça daha iyi performans gösteren bir yapıya sahiptir. Geçmiş teslimat verilerini analiz ederek, rota planlaması, araç ataması ve envanter yönetimi gibi süreçlerde sürekli iyileştirme sağlar. Bu adaptif yapı, şirketinizin lojistik operasyonlarını her zaman en üst düzeye çıkarmaya yardımcı olur.

E-posta Entegrasyonu ile Kolay Sipariş Takibi

Platformumuz, e-posta entegrasyonu sayesinde gelen siparişleri otomatik olarak tanımlar ve onay için size sunar. Bu özellik, siparişlerin hızlı işleme alınmasını sağlar ve çalışanlarınızın iş yükünü hafifletir. Aynı zamanda, mobil uygulama desteği ile tüm süreci anında takip edebilirsiniz.

Unite.ai’nın raporunda belirtildiği gibi, yapay zekanın tedarik zincirlerinde sağladığı dönüşüm potansiyeli, doğru uygulandığında operasyonel verimliliği ve müşteri memnuniyetini büyük ölçüde artırıyor. Seferi, bu dönüşümü lojistik süreçlerinize entegre ederek sektörde öncü bir konuma gelmenizi sağlıyor.

Yapay Zekanın Geleceği ve Lojistik Sektöründeki Rolü

Yapay zeka teknolojileri, lojistik sektöründe yalnızca operasyonel verimliliği artırmakla kalmıyor, aynı zamanda çevresel sürdürülebilirlik, müşteri deneyimi ve veri şeffaflığı gibi alanlarda da devrim yaratıyor. 2026 yılına doğru, YZ’nin lojistik süreçlerdeki etkileri daha somut hale gelecek; otonom araçlar, drone teslimatları, tahmine dayalı analitik ve gerçek zamanlı veri takibi gibi teknolojiler sektörün işleyiş biçimini kökten değiştirecek.

Özellikle çevresel sürdürülebilirlik alanında, yapay zeka destekli rota optimizasyonu ile araçların yakıt tüketimi azaltılırken, karbon ayak izi de minimize edilecek. Bu durum, hem yasal düzenlemelere uyum sağlamak hem de tüketicilerin çevreye duyarlı markaları tercih etmesi açısından büyük önem taşıyor.

Ayrıca, veri analitiği sayesinde lojistik zincirinde şeffaflık sağlanacak, tüm süreçler izlenebilir hale gelecek ve olası hatalar anında tespit edilerek hızlı müdahale edilebilecek. Bu durum, müşteri memnuniyetini artırırken, tedarik zincirinde güvenilir bir ekosistem oluşturulmasına yardımcı olacak.

Ekonomim’in konu üzerine araştırmasında vurguladığı gibi, geleceğin lojistiği; verimlilik, şeffaflık ve sürdürülebilirlik açısından tamamen yeniden tanımlanacak. Yapay zeka ile desteklenen sistemler, şirketlerin stratejik kararlar almasına olanak tanırken, aynı zamanda operasyonel riskleri de minimize edecek.

Dijital Dönüşümde Lider Olun

Lojistik sektöründe yapay zeka, operasyonel darboğazları aşmak, maliyetleri düşürmek ve müşteri memnuniyetini artırmak için vazgeçilmez bir araç haline geldi. Geleneksel yöntemlerin yetersiz kaldığı noktalarda YZ, veriye dayalı öngörüleri, otomasyonu ve gerçek zamanlı izleme özellikleriyle devreye giriyor. Bu teknoloji sayesinde, lojistik süreçler daha akıllı, daha hızlı ve daha sürdürülebilir bir yapıya kavuşuyor.

Sirius AI Tech olarak bizler, bu dönüşümün öncüsü olmak ve sektörde fark yaratmak amacıyla Seferi ürünümüzü geliştirdik. Seferi, otomatik rota planlamasından, akıllı araç atamasına; belge yönetiminden, gerçek zamanlı sevkiyat takibine kadar tüm lojistik süreçleri dijitalleştiriyor. Gelişmiş yapay zeka algoritmalarıyla desteklenen Seferi, lojistik operasyonlarınızda maksimum verimlilik ve minimum hata oranı sağlarken, maliyetleri de önemli ölçüde düşürüyor.

Bu dönüşümde, şirketlerin yalnızca teknolojiyi benimsemesi değil, aynı zamanda çalışanlarını bu yeni sisteme adapte etmeleri de büyük önem taşıyor. Seferi, kullanıcı dostu arayüzü ve kapsamlı eğitim desteğiyle, çalışanlarınızın kolayca adapte olabileceği bir platform sunuyor. Böylece, hem operasyonlarınız hızlanıyor hem de çalışanlarınızın motivasyonu artıyor.

Sonuç olarak, yapay zeka lojistik sektöründe devrim yaratıyor; verimliliği artırarak, maliyetleri düşürüyor, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmayı kolaylaştırıyor ve müşteri deneyimini iyileştiriyor. 2025 ve sonrasında bu teknolojilerin etkilerini daha somut bir şekilde hissedeceğiz. Dijital dönüşüme ayak uyduramayan şirketler, rekabet avantajını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacak. Biz Sirius AI Tech olarak, bu dönüşümde liderliği ele alıyor, yenilikçi çözümlerimizle lojistik sektörünü geleceğe taşıyoruz.

Lojistik Sektöründe Yapay Zeka Dijital Dönüşümün Yeni YüzüSevgili iş dünyası profesyonelleri, siz de lojistik süreçlerinizde verimliliği artırmak, maliyetlerinizi düşürmek ve müşteri memnuniyetinizi en üst seviyeye çıkarmak istiyorsanız, Seferi ile tanışmanın tam zamanı. Seferi, lojistikte yapay zekanın tüm avantajlarını işletmenize taşıyarak, sizi sektörün öncüleri arasına katacak.

Sirius AI Tech

Trump’ın Ticaret Savaşı Kumarı: Amerika Neden En Büyük Kaybeden Olabilir?

Trump'ın Ticaret Savaşı Kumarı Amerika Neden En Büyük Kaybeden Olabilir Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Trump’ın Ticaret Savaşı Kumarı: Amerika Neden En Büyük Kaybeden Olabilir?

Olgar ATASEVEN

Trump'ın Ticaret Savaşı Kumarı Amerika Neden En Büyük Kaybeden Olabilir Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemTrump’ın gelişi dünyada farklı bir dönem açar mı? Bu hepimizin aklında. Bu sorunun cevabını henüz bulamamış olsak da kendisinin başkanlık koltuğuna oturduğu andan itibaren farklı kararlar ve demeçler ile gündemde olmayı başardığı kesin. Hatta ülkede sporcusudan sanatçısına bu aralar Donald Trump’ın seçimler sırasında yaptığı dansı yapma modası da bir çılgınlık gibi hızla yayılmaya devam ediyor. ABD Başkanı ilk günden itibaren ticareti, ekonomiyi, ABD vatandaşlarının refahına yönelik geliştirme yönünde sözler verdi. Seçim kampanyasının başında ve süresince de özellikle Çin mallarına %35 ila %45 arasında cezalandırıcı tarifeler uygulama vaadini kullandı. Şimdi bu vaatler, bir kampanya sloganından çok, yaklaşan bir ekonomik tehdide dönüşmüş durumda. Bu tehdit, Trump’ın göreve başlar başlamaz Trans-Pasifik Ortaklığı’ndan (TPP) hızla çekilmesiyle de daha bir gerçeğe dönüşecek gibi görünüyor ve doğal olarak tam teşekküllü bir ticaret savaşına dair yaygın endişeleri tüm dünyada tetikliyor.

Konuyu takip eden ekonomistler ve jeopolitik analistler, Amerika Birleşik Devletleri’nin bir ticaret savaşını kazanmak için gerçekten hazırlıklı olup olmadığını konusunda hem fikir değiller. Hatta bu kadar hazırlıksızlığa ve altyapı sıkıntısına karşı oldukça cesaretli olduğunu düşünüyorlar. Trump yönetimi bu tarifeleri Çin’i algılanan ticaret dengesizliklerini yeniden müzakere etmeye zorlamak için güçlü bir araç olarak görse de gerçek çok daha karmaşık ve potansiyel sonuçları Amerikan ekonomisine, küresel duruşuna ve hatta sıradan Amerikalıların günlük yaşamlarına kalıcı zararlar verebilir.

Tartışmanın merkezinde, iki ülke arasındaki ekonomik gücün keskin bir şekilde değişen dengesi yatıyor. Birçok uzmanın ifade ettiği gibi, Çin son yıllarda dramatik bir dönüşüm geçirdi. Artık öncelikle Batı teknolojisine ve üretim bilgisine aç, ihracat odaklı bir ekonomi olmayan Çin, iç pazarını geliştirdi ve ticaret ilişkilerini çeşitlendirerek ABD’ye ve tüketici tabanına olan bağımlılığını azalttı. Hindistan, Latin Amerika ve Afrika’nın yükselen ekonomileri, özellikle dizüstü bilgisayarlar ve akıllı telefonlar gibi yüksek değerli ürünler için Çin ihracatının ana hedefleri haline geldi. Bu stratejik çeşitlendirme, ABD’nin uygulamaya çalışabileceği herhangi bir tarife bazlı baskının etkinliğini önemli ölçüde azaltıyor.

Dahası, ABD ekonomisi, Çin’inkiyle derinden ve ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olup, Pekin’in misilleme olarak kolayca istismar edebileceği kırılganlıklara sahip olduğunu da görüyoruz. Trump’ın seçmen tabanının önemli bir bölümü de dahil olmak üzere Amerikalı tüketiciler, Çin’den tedarik edilen her çeşit uygun fiyatlı mala büyük ölçüde bağımlı halde yaşıyor. Trump’ın önerdiği büyüklükte tarifeler uygulamak, bu malların fiyatlarını doğrudan ve önemli ölçüde artıracak ve bu mallardaki fiyat artışı düşük gelirli haneler üzerinde orantısız bir yük oluşturacaktır. Tüketim mallarının ötesinde, önümüzdeki yirmi yılda Çin’e 1 trilyon dolar gibi şaşırtıcı bir uçak satışı bekleyen Boeing gibi kritik ABD endüstrileri, Pekin’in siparişleri Avrupalı ​​rakibi Airbus’a yönlendirmesi durumunda önemli sonuçlarla karşı karşıya kalabilir. Böyle bir hamle sadece Boeing’i etkilemekle kalmaz; Amerikan işlerini ve ekonomik büyümeyi etkileyerek, geniş tedarikçi ve taşeron ağında da dalgalanma yaratacaktır.

Üstelik Çin, uçak siparişlerini kaydırmaktan daha fazlası için, misilleme önlemlerinden oluşan müthiş bir mali ve parasal cephaneliğe sahip. Şu anda 3 trilyon doların üzerinde seyreden geniş döviz rezervleriyle Pekin, önemli ekonomik türbülansa dayanabilecek finansal güce sahip. Daha da önemlisi, tarifelerin etkisini dengelemek için para birimini manipüle edebilir ve mallarını uygulanan vergilere rağmen Amerikalı tüketiciler için daha ucuz hale getirebilir. Bu tür bir para birimi manipülasyonu şüphesiz Washington’dan kınama alsa da Çin’in sonuçları absorbe etme yeteneği, ABD’nin manevraya etkili bir şekilde karşı koyma kapasitesinden çok daha büyük olacaktır. Buna ek olarak, Pekin, Çin’de faaliyet gösteren ABD şirketlerini stratejik olarak hedef alabilir, düzenleyici engeller inşa edebilir, pazar erişimini kısıtlayabilir ve büyümelerini ve karlılıklarını engelleyecek bürokratik engeller dalgası yaratabilir. Bu önlemlerin kümülatif etkisi, dünyanın en büyük ve en dinamik pazarlarından birinde Amerikan işletmelerinin rekabet gücüne şiddetli bir darbe olacaktır.

Bunların ötesinde endişe verici potansiyel bir sonuç, Dünya Ticaret Örgütü (WTO) üzerindeki etkisi olacaktır. Trump’ın tek taraflı tarife uygulaması, diğer ülkeler bu tür korumacı önlemlerin yasallığına itiraz ettikçe, neredeyse kesin olarak WTO çerçevesinde ABD’ye karşı cezaları tetikleyecektir. Ancak, daha derin risk, WTO sisteminin kendisinin tamamen çökme potansiyelinde yatmaktadır. Bu daha uzun vadeli bir senaryo olsa da Amerikan işletmeleri ve istihdamı için feci sonuçlar yaratacaktır. WTO’nun ortadan kaldırılması, ülkelerin ABD ihracatına serbestçe tarife uygulamasına izin vererek küresel pazarlarda rekabet güçlerini sakatlayacak ve uluslararası kurallara dayalı ticaret sistemini fiilen silecektir. Öte yandan Çin, WTO sonrası bir dünyada iyi konumlanmış, potansiyel olarak küresel ekonomik hakimiyetini daha da sağlamlaştıran yeni ikili ve bölgesel ticaret anlaşmaları kurabilir.

Sadece ekonomik sonuçların ötesinde, Çin ile bir ticaret savaşının potansiyel jeopolitik sonuçları göz ardı edilemez. Uzun süreli bir çatışma, Pekin ile önemli ticaret bağları olan kilit ABD müttefikleriyle ilişkileri zorlayabilir. Ayrıca, ABD teknolojisine ve fikri mülkiyetine olan bağımlılığını azaltmaya çalıştıkça Çin’in teknolojik özerklik arayışını hızlandırabilir, potansiyel olarak kritik sektörlerde ABD’yi geride bırakabilir. Nihai sonuç, uluslararası ekonomik düzenin yeniden şekillenmesi, ABD’nin küresel liderliğinin aşınması ve Çin’in dünya sahnesindeki etkisinin artması olabilir. Bunu Deep Seek en son Chat GPT’ye hissettirdi zaten.

Konuyu toparlarsak, Amerikan siyasi sistemi doğası gereği denge ve denetleme mekanizmalarıyla tasarlanmış olsa da Başkan Trump’ın uzman tavsiyesine uymak yerine içgüdüsel duygularına ve kişisel inançlarına göre hareket etme eğilimi, denkleme tehlikeli bir öngörülemezlik seviyesi getiriyor. Çin ile bir ticaret savaşı ihtimali, ABD ekonomisi, küresel duruşu ve sayısız Amerikan vatandaşının geçim kaynakları için potansiyel olarak yıkıcı sonuçları olan yüksek riskli bir kumar olarak önümüzde duruyor. Niyet, oyun alanını eşitlemek olsa da acı gerçek şu ki, Amerika Birleşik Devletleri en büyük ve belki de en kalıcı kaybeden olarak ortada kalabilir. Böyle bir çatışmanın uzun vadeli maliyetleri, algılanan kısa vadeli kazanımlardan çok daha ağır basabilir ve Amerika’yı küresel sahnede zayıflamış ve izole edilmiş bir şekilde bırakabilir. Ama unutmayalım bunlar şimdilik bir senaryo ve benim kişisel analizlerim.

Trump'ın Ticaret Savaşı Kumarı Amerika Neden En Büyük Kaybeden Olabilir Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemBir dip not da bırakalım; işletmelerinde kendi ekosistemlerinin de bir mikro kozmos olduğunu hatırlayalım. Bu yukarıda yazdıklarımın benzer durumlarını şirketlerin, kendi tedarik dünyasında, endüstri ve sektör ölçeğinde yaşadığı ve yaşayabileceğini göreceksiniz. Lütfen tedbirlerinizi ve stratejilerinizi ona göre planlayın!

Olgar ATASEVEN

Girişimci, İş İnsanı, Yazar, Konuşmacı

olgar.ataseven@profesia.com.tr

Devredilebilir Akreditifler (Transferable L/C ) ve Örnek Olay

Devredilebilir Akreditifler (transferable Lc ) Ve örnek Olay

Devredilebilir Akreditifler (Transferable L/C ) ve Örnek Olay
Turan AKIN

Devredilebilir akreditifler diğer deyimiyle transfer edilebilir akreditifler çoğu zaman akreditif lehtarının akreditif konusu malın üreticisi, imalatçısı olmadığı ve sadece aracılık ettiği zamanlarda kullanılmak üzere geliştirilen bir akreditif türüdür.

Devir alan kimse (2.lehtar) akreditifi bir daha devredemez, devir alan tarafından devredene yapılan devir (iade) ikinci bir devir sayılmaz.

Devredilebilir Akreditifler (transferable Lc ) Ve örnek OlayDevredilebilir akreditifler aracıya (1.lehtara) fazla bir yük, teminat, kredi şartı getirmeden, aracının kendi kaynaklarını kullanmadan ticaret yapmasına imkan verir. Kredi limiti gerektirmez. Bir akreditifin devredilebilmesi için mutlaka içerisinde “transferable” sözcüğünün geçmesi gerekir.

Bankalar bu konuda deneyimli olmayan şirketler için genelde devirli akredifle çalışmak istemez, çok teknik bir konu ve deneyimsiz firmalar çoğunlukla geçen süre içinde işlemden vazgeçmektedirler. Kural gereği bankalar devir işleminden önce komisyonlarını peşin alma hakları olması nedeniyle ve aracı firmaların bütçesi bazen buna imkan vermediği için başlamadan biten çok işlem vardır.

Konuyla ilgili UCP 600’ün 38 maddeleri aşağıdaki gibidir;

  1. Bir banka açıkça onayladığı kapsam ve yol dışında bir akreditifi devretmek zorunda değildir.
  2. Devredilebilir bir akreditif lehtarın (ilk lehtarın) talebi uzerine kısmen veya tamamen diğer bir lehtarın (ikinci lehtar) kullanımına hazır tutulabilir. Devir bankası (transferring bank) akreditifi devreden görevli banka veya herhangi bir banka nezdinde kullanılabilir bir akreditifte amir bankanın akreditifi devretmesi için özel yetki verdiği ve akreditifi devreden banka anlamına gelir. Devredilmiş akreditif (transferred credit) devir bankası tarafından ikinci lehtarın kullanımına hazır tutulmuş bir akreditif anlamına gelir.
  3. Devir sırasında aksine anlaşmaya varılmadığı sürece devirle ilgili bütün masraflar (komisyon, ucret ve yapılan masraflar gibi) ilk lehtar tarafından peşin ödenmelidir.
    İlk lehdar bunu iyi bilmelidir, yüksek tutarlı akreditiflerde bankalar yüksek komisyon alabilmektedir, buna hazırlıklı olmak lazım.
  4. Kısmi kullanımlara veya yüklemelere izin verilmesi kaydıyla bir akreditif birden fazla ikinci lehtara kısmen devredilebilir. Devredilmiş bir akreditif ikinci lehtarın talebi uzerine başka bir lehtara devredilemez.
  5. Devir için yapılan herhangi bir talep, değişikliklerin ikinci lehtara ihbar edilip edilmeyeceğini, edilecekse hangi şartlar altında edileceğini belirtmelidir. Devredilmiş akreditif bu şartları açıkça belirtmelidir.
  6. Bir akreditifin birden fazla ikinci lehtara devredildiği takdirde bir değişikliğin bir veya birden fazla ikinci lehtar tarafından reddedilmesi o değişikliğin diğer herhangi bir ikinci lehtarca kabulunu gecersiz kılmaz ve akreditif bu ikinci lehtar için o değişiklik uyarınca değiştirilmiş olacaktır. Değişikliği reddeden diğer herhangi bir ikinci lehtar icin akreditif değiştirilmemiş olarak kalacaktır.
  7. Devredilmiş akreditif, aşağıdakiler hariç olmak üzere, varsa teyit dahil, akreditifin şartlarını doğru olarak yansıtmalıdır.
  • akreditifin tutarı,
  • akreditifte belirtilen herhangi bir birim fiyatı,
  • vade tarihi,
  • ibraz süresi, veya
  • en geç yükleme tarihi veya yükleme için verilen süre,

Bunlardan herhangi biri veya hepsi azaltılabilir veya kısaltılabilir. Sigorta tutarının tabi olması gereken değer yüzdesi akreditifte veya bu maddelerde şart koşulan sigorta tutarına ulaşılacak miktarda arttırılabilir. İlk lehtarın ismi akreditif amirinin ismiyle değiştirilebilir. Akreditif amirinin isminin fatura dışındaki herhangi bir belgede gösterilmesi akreditifte özellikle istenildiği takdirde bu şart devredilen akreditife yansıtılmalıdır.

  1. İlk lehtar akreditifte şarta bağlanan tutarı aşmayan bir tutardaki kendi faturasını ve varsa poliçelerini ikinci lehtarın faturası ve policesi ile değiştirme hakkına sahiptir. Bu değiştirmenin yapılması uzerine ilk tekrar kendi faturası ile ikinci lehtarın faturası arasında fark varsa bu fark kadar akreditif altında kullanımda bulunabilir.
  2. İlk lehtar kendi faturasını ve varsa poliçesini ibraz etmek durumunda olduğu halde ilk talepte bunu yapmadığı takdirde veya ilk lehtarın ibraz ettiği faturalarda ikinci lehtarca yapılan ibrazda mevcut olmayan rezervler bulunduğu ve ilk lehtar ilk talepte bunları duzeltmediği takdirde devir bankası ikinci lehtardan aldığı belgeleri ilk lehtara karşı başka sorumluluğu olmaksızın amir bankaya ibraz etme hakkına sahiptir.
  3. İlk lehtar, ikinci lehtarın yapacağı ibrazın akreditif vade tarihine kadar −vade tarihi dahil− akreditifin devredildiği yerde karşılanacağını veya iştira edileceğini devir talebinde belirtebilir. Bu husus 38 (h) fıkrası uyarınca ilk lehtarın sahip olduğu hakkı etkilemez.
  4. İkinci lehtar tarafından veya onun adına/namına yapılacak belge ibrazı devir bankasına yapılmalıdır.

Devredilebilir Akreditif

ÖRNEK OLAY

Bir gün Adana’da makine sektöründe faaliyet gösteren danışan firmam aradı, Cezayir’den bir firma geldiğini, elinde bir bankanın İstanbul Şubesine gelmiş devredilebilir akreditif olduğunu söyledi ancak konuya hakim olmadıkları için satışa mesafeliyiz fakat ihracatı da yapmak isteriz dediler.  İstanbul’dan gelen birinci lehdar, birinci lehdarın mali müşaviri, ikinci lehdar ve ekibi kalabalık bir grup ofisimde toplantı yaptık, detayları, riskleri ve çözüm yollarını kendilerine açıkladım. Süreç kolay yürüsün, daha düşük maliyet olsun, akreditif aynı bankanın içinde yürürse (devredillirse) kabul edilmesi daha kolay olur diye İstanbul’daki bankanın Adana Şubesi ile görüşmenin daha mantıklı olacağı fikri ile ilgili banka müdürümüzü ziyaret ettik. Bilindiği gibi daha önce devirli akreditif yapmayan firmalara bankalar mesafeli davranır ancak projeyi iyi anlatınca ve sürecin aynı banka içinde deneyimli bir danışmanla yürüyecek olmasına sıcak bakan kıdemli müdürümüz projeyi yukarı taşıdı. Adanalı firma peşinat almamış olsada elinde aynı bankanın 2 şubesinde kullanımda olan, uygun vesaiki teslim ettiğinde ödemesini kesin alacağı bir finansal enstrümana güvendi, bankaya inandı.  İstanbul’daki şirket, üretimle hiç uğraşmadan Adana’daki üreticiden makine alıp Cezayir’e yükleyerek hazırlanan uygun vesaik karşılığı kestiği fatura bedelini sorunsuz almıştır. Bankalar imalatçıyı korumak anlamında önce ödemeyi imalatçıya yapar, bakiye yani kar birinci lehdarın kullanımında kalmaktadır.

Limited Şirketlerde Genel Kurul Kararının İptal Sebepleri İle İptal Davaları

Limited şirketlerde Genel Kurul Kararının İptal Sebepleri İle İptal Davaları Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Limited Şirketlerde Genel Kurul Kararının İptal Sebepleri İle İptal Davaları

Baran ÇAĞDAVUL

Avukat & Arabulucu

Limited şirketlerde Genel Kurul Kararının İptal Sebepleri İle İptal Davaları Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemBilindiği üzere en az 1 en çok 50 gerçek ya da tüzel kişinin bir araya gelerek kanunen yasaklanmamış her türlü ekonomik gaye ve konu hakkında kurmuş olduğu, esas sermayesi belirli olan şirketlere limited şirket denir. Limited şirketlerin ortakları şirket borçlarından sorumlu olmayıp; yalnızca taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket esas sözleşmesinde düzenlemiş ise başkaca ödeme ve yan edimleri yerine getirmekle yükümlüdürler.

Limited şirketlerde olağan genel kurul, her yıl hesap döneminin sona ermesinden itibaren 3 ay içinde yapılmalıdır. Şirket sözleşmesinde düzenlendiği hallerde veya gerektikçe her zaman olağanüstü genel kurul toplantısı da yapılabilmektedir. Peki toplantıda alınan kararlara karşı her paydaş doğrudan dava açabilecek midir?

Türk Ticaret Kanunu’nda limited şirket genel kurul kararının iptali konusunda doğrudan bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle aynı kanunun 622. maddesindeki atıfla, iptal konusunda anonim şirket genel kurul kararlarının iptalinin düzenlendiği hükümlerin uygulanması gerekmektedir. Buna göre kanun koyucunun genel kurul kararının iptali davasını açmasına cevaz verdiği 4 grup bulunmaktadır;

a) Bunlardan birincisi genel kurul toplantısında hazır bulunup da alınan karara olumsuz oy veren ve karara neden muhalefet ettiğini tutanağa geçirten pay sahipleridir.

b) İkincisi toplantıda hazır bulunsun ya da bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; genel kurul toplantı çağrısının usulüne uygun yapılmadığını, gündemin usulüne uygun ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleridir.

c) Üçüncüsü ise yönetim ve temsil görevini yürüten müdürlerdir.

d) Dördüncü ve son grup ise alınan kararların yerine getirilmesi kişisel sorumluluğuna neden olacaksa, müdürlerden her biridir.

Görüldüğü üzere kanun koyucu, davanın açılmasında belirli bir pay oranına sahip olunmasını şart kılmayarak, azınlık hissedarların çoğunluk hissedarlar karşısında korunmasını amaçlamıştır.

Diğer yandan kanun koyucu, her karara karşı dava açılarak şirketlerin iş yapılamaz hale getirilmesini engellemek amacıyla, bir önceki paragrafta sözü edilen 4 grupta olmayı da yeterli bulmamış, davanın açılmasını bazı şartların mevcut olmasına bağlamıştır. Buna göre; kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle de dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açılabilecektir. Söz konusu sürenin kaçırılması ya da dava açan gerçek ya da tüzel kişilerin istenen niteliklere haiz olmaması halinde, davanın esasa girilmeksizin usulden reddedileceği unutulmamalıdır.

Peki kanun veya esas sözleşme hükümleri ile dürüstlük kuralına aykırılıktan kasıt nedir?  Kanun hükümlerini, emredici ve yedek hukuk kuralları olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. Emredici hukuk kuralları aynen uygulanması gereken, yedek hukuk kuralları ise şartları varsa, taraflarca aksinin kararlaştırılabileceği düzenlemelerdir. Lafzından da anlaşılacağı üzere emredici hukuk kurallarına uyulması zorunluluk olup, uyulmamasının sonucu butlan, başka bir ifadeyle yokluktur. Bu halde ilgililerce yok hükmünde olan bir karar için iptal davası açılamayacaktır. Konumuz özelinde iptal davası açılabilecek kanuna aykırılık halleri ise taraflarca üstünde serbestçe tasarruf edilebilecek nispi nitelikteki düzenlemelere ilişkindir. Örneğin ortakların rızaları ile kaldırılabilen, sonlandırılabilen veya henüz verilmeye başlanacak huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kar payı ödemesi gibi konularda, genel kurulun karar nisabına uygun olmak şartıyla karar alması mümkündür. Bununla birlikte karara muhalefet olan bir paydaş, söz konusu karara karşı eşit işlem ilkesine uyulmadığı iddiasıyla ya da başkaca herhangi bir sebeple iptal davası açma hakkına sahiptir. Sebebin haklı ya da haksız oluşu, mahkemece yapılacak yargılama neticesinde tespit edilecektir. Yine örneğin toplantı çağrı kağıdında toplantı gün ve saatinin yazılmaması ya da hatalı yazılması, toplantıya katılım ve karar nisaplarını doğrudan etkileyeceğinden yine iptale konu edilebilecek bir konudur. Ancak yer verilen örnekler sınırlı nitelikte olup; dava açılmadan önce, kararın butlanla batıl mı yoksa iptale konu edilebilecek türden bir karar olup olmadığı hususunun net bir şekilde tespit edilmesi, usulden red kararıyla karşılaşılmasının engellenmesi açısından oldukça mühimdir.

İptal sebebi olarak kabul edilen bir diğer husus, esas sözleşme hükümlerine aykırılıktır. Lafzından da anlaşılacağı üzere; şirketin varlık amacını, faaliyetlerini, sermayeyi, pay oranlarını ve şirketin varlığı ile ilgili tüm diğer unsurları içeren sözleşme, şirket esas sözleşmesidir. Genel kurul toplantısında emredici hukuk kurallara uygun biçimde hazırlanan şirket esas sözleşmesine aykırı herhangi bir karar alınması halinde, bu karar doğrudan iptale konu edilebilecektir. Örneğin şirket esas sözleşmesinde belirli bir konuda karar alınırken, kanun koyucunun belirlediği karar nisabından daha ağırlaştırılmış bir nisap belirlenmiş olması halinde, genel kurulda o konuda karar alınırken sözü edilen özel nisabın sağlanması zorunludur. Bu zorunluluğa uymayarak, genel emredici hükümlerde düzenlenen nisaba göre karar alınması halinde esas sözleşmeye aykırılıktan söz edilecek ve karar iptale konu edilebilecektir. Ancak burada dikkatle ele alınması gereken husus, genel kurulda genel emredici hükümlerde düzenlenmiş nisabın da altında bir oranla karar alınması halinde bu kararın iptale konu edilemeyeceğidir. Zira bu halde karar doğrudan butlanla batıl olacaktır.

Bir diğer ve son iptal sebebi ise dürüstlük kuralına aykırılıktır. Genel kurul tarafından alınan karar hem genel emredici hukuk kurallarına hem de şirket esas sözleşmesine uygun olabilir. Ne var ki bu karar ile aslında bir ya da bir kısım paydaşın hakları zarar görüyor ya da şirketin menfaatleri doğrudan ya da dolaylı yolla zarar görüyorsa bu halde objektif dürüstlük kuralına aykırılıktan söz edilebilecektir. Başka bir ifadeyle anlatmak gerekirse, alınan karar görünüşte tüm yasal düzenlemelere uygun ve genel kurul tarafından üstüne karar alınmasına olanak tanıyan bir konuda dahi olsa, karar ile amaçlananın göründen farklı olması veya kararın uygulanması ile doğrudan ya da dolaylı yoldan bir zarar ortaya çıkıyorsa, bu halde artık dürüstlük kuralına aykırı bir halin varlığı kabul edilebilecektir. Söz gelimi sermaye artırımı kararı ile buna bağlı ödeme tutarı ve zaman aralığı genel kurul tarafından alınacak bir kararla belirlenebilir. Ne var ki şirketteki paydaşların mali durumlarının her zaman aynı ya da benzer olması söz konusu olmadığından, kısa vadede çok yüksek tutarda sermaye ödemesi istenmesi, mali durumu diğerlerine oranla dezavantajlı olan paydaşlar açısından mali zorluklara sebebiyet verecek, neticede genel kurulda alınan karar uyarınca sermayesini artıramayan paydaşın sermaye payı azalacaktır. Benzer biçimde, genel kurulda pay çoğunluğunu elinde bulunduran paydaşların birlikte hareket ederek görünüşte şirket lehine karar alıyormuş gibi tüm hissedarların haklarını azaltan ya da bertaraf eden bir karar alması ve bu karardan mali açıdan dezavantajlı durumda olan azınlık hissedarların çoğunlukla zarar görmesi durumunda, yine dürüstlük kuralına aykırılıktan söz edilebilecektir. Ne var ki genel kurulca alınan kararlarda bir kısım paydaşın ya da azınlık hissedarların mali açından zarar görmesi, her zaman için dürüstlük kuralına aykırı davranıldığını gösteren bir husus olarak kabul edilmemelidir. Zira bir paydaşın sermaye payının azalmasına sebebiyet vermesi, sermaye artırım kararının şirket lehine alınmadığı ya da amacının farklı olduğu sonucunu doğurmamaktadır. Hal böyleyken, her olay ve durum kendi içinde, kendi şartları dahilinde değerlendirilecek olmakla, olayın özelliklerine göre dürüstlük kuralı objektif biçimde irdelenecektir.

Limited şirketlerde Genel Kurul Kararının İptal Sebepleri İle İptal Davaları Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemSon olarak ifade etmek gerekir ki genel kurul kararının iptali için açılan davalarda, davalı tüzel kişiliğin talebi halinde şirketin uğrayacağı olası zararların tazmini amacıyla, mahkemece dava açan tarafın teminat yatırmasına karar verilebilir. Şu halde dava açılmadan önce iptal şartlarının var olup olmadığının dikkatle araştırılması, olası maddi zararların önüne geçmek amacıyla oldukça önem arz etmektedir.

 

Avukat & Arabulucu

Baran ÇAĞDAVUL

İşçiye Verilen İlk İhtardan Sonra Yeni Bir Yükümlülük İhlali Olmamışsa, İş Sözleşmesi İlk İhtara Dayanılarak Feshedebilir mi?

İşçiye Verilen İlk İhtardan Sonra Yeni Bir Yükümlülük İhlali Olmamışsa, İş Sözleşmesi İlk İhtara Dayanılarak Feshedebilir Mi Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

İşçiye Verilen İlk İhtardan Sonra Yeni Bir Yükümlülük İhlali Olmamışsa, İş Sözleşmesi İlk İhtara Dayanılarak Feshedebilir mi?

Lütfi İNCİROĞLU

İşçiye Verilen İlk İhtardan Sonra Yeni Bir Yükümlülük İhlali Olmamışsa, İş Sözleşmesi İlk İhtara Dayanılarak Feshedebilir Mi Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem4857 sayılı İş Kanunu’nun iş güvencesini düzenleyen 18, 19, 20 ve 21 inci maddeleri sırasıyla, iş sözleşmesi feshinin geçerli bir sebebe dayandırılmasını, feshin usulünü, itirazı ve geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçlarını düzenlemiştir. 4857 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin bi­rinci fıkrasında, otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerleri ile burada belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan ve en az altı aylık kıdemi olan işçilerin iş gü­vencesinden yararlanabileceği belirtilmektedir.

4857 sayılı Kanun’un 19’uncu maddesine göre: “Hakkındaki iddialara karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o işçinin davranışına veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. İşçiyi işten çıkar­madan önce, daha önce verilmiş “ihtar” nedeniyle alınmış bir “savunması” olsa dahi, kendisini yine “yazılı” olarak “savunmasını yapmak üzere davet etmek”, davet yazısında “davranışı veya verimi” ile ilgili işten çıkarma nede­nini “açık ve kesin bir şekilde” belirtmek, “belirtilen yer, gün ve saatte hazır bulunmadığı veya yazılı bir savunma vermediği taktirde savunmadan vazgeç­miş sayılacağını” kendisine bildirmek şarttır. Bildirimler işçiye “elden” yapı­labileceği gibi, “noter” marifeti ile veya “iadeli taahhütlü mektupla” da yapı­labilir. Burada önemli olan, bildirimin işçinin eline geçmesini sağlamaktır.

Eğer ki, işçi savunmaya davet yazısını almazsa veya alır da savunmaya belirtilen gün ve saatte haklı bir mazereti olmaksızın gelmezse, bu durumun mahallinde bir “tutanakla” tespit edilmesi gerekir. Çünkü, “savunması alın­madan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi feshedilemeyeceği” için, “sa­vunma almaya” yönelik bütün bu işlemler ve tutanaklar, Kanunda “ispat şartı” olmaktan çok feshin “geçerlilik şartı” değerindedir. Bu bakımdan işçiye “davranışı” ile ilgili nedenlerle “ihtar” verildiği zaman işçinin “savunmasının alınmaması” ihtarı “geçersiz” kılmaz; ama, “savunma alınmadan” işçinin iş sözleşmesinin “davranışı veya verimi” ile ilgili nedenlerle feshi “geçersiz” olur. Başka bir ifade ile, “yazılı” fesih bildiriminde bulunulmuş olsa, bildi­rimde işçinin “davranışı, yetersizliği ve verimi ile ilgili bir neden” belirtilmiş olsa, belirtilen neden “geçerli bir neden” sayılsa bile, işçinin “savunması alın­madan” yapılan fesih şekil şartı yerine getirilmediği için “geçersiz” sayılır[1].

Peki, işçiye davranışları nedeniyle ihtar verilmeden önce savunması alınmalı mıdır? 4857 sayılı Kanun, işverene savunma alma yükümlülüğünü sadece iş sözleşmesinin feshinden önce yüklemektedir. İşveren, işçiye ihtar vermeden önce savunmasını almakla yükümlü değildir. Dolayısıyla, işçiye davranışı nedeniyle ihtar verilirken, savunmasının alınmaması ihtarı geçersiz kılmaz. İşçinin savunması, sözleşmenin feshinden önce alınmalıdır.

Bununla birlikte, uygulamada işçiye kaç kez ihtar verildikten sonra iş sözleşmesinin feshedileceği sık sorulan sorular arasındadır. Bu konuda Yar­gıtay’ın bir kararında, “İş sözleşmesinin işçinin davranışları sebebiyle geçerli nedenle feshedilebilmesi için işçinin kendisine verilen ihtardan sonra bir kez daha yükümlülüğünü ihlal teşkil eden davranışta bulunması gerekir. İş­çiye verilen ihtardan sonra yeni bir yükümlülük ihlali meydana gelmemişse, sırf ihtara konu olan davranışa dayanılarak iş sözleşmesi geçerli nedenle feshedilemez. Çünkü ihtarın verilmesiyle işveren, ihtara konu olan davranış nedeniyle iş sözleşmesini feshetme hakkından örtülü olarak feragat etmiş sa­yılır” denilmektedir[2].

İşçiye Verilen İlk İhtardan Sonra Yeni Bir Yükümlülük İhlali Olmamışsa, İş Sözleşmesi İlk İhtara Dayanılarak Feshedebilir Mi Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemSonuç olarak, iş sözleşmesinin işçinin davranışı nedeniyle geçerli bir nedenle feshedilebilmesi için, işçinin kendisine verilen ihtardan sonra bir defa daha yükümlülüğünü ihlal eden davranışta bulunması gerekir. İşçiye verilen ihtardan sonra yeni bir yükümlülük ihlali meydana gelmemişse, sırf ihtara konu olan davranışa dayanarak iş sözleşmesi geçerli nedenle sona erdirilemez. Çünkü ihtarın verilmesiyle işveren, ihtara konu olan davranış nedeniyle iş sözleşmesini feshetme hakkından örtülü olarak feragat etmiş bulunmaktadır.

Lütfi İNCİROĞLU

[1] DEMİR, Fevzi, 4857 sayılı İş Kanunu’nun Başlıca Yenilikleri, s.25; KAR, Bektaş, İş Güvencesi, s.156-157.

[2] Y9HD.10.12.2018 T., E.2018/3767, K.2018/22771 Legalbank.

Türkiye’nin E-İhracattaki Rekabet Avantajları ve Yeni Hedefler

Türkiye’nin E İhracattaki Rekabet Avantajları Ve Yeni Hedefler
Türkiye’nin E-İhracattaki Rekabet Avantajları ve Yeni Hedefler

Türkiye’nin E-İhracattaki Rekabet Avantajları ve Yeni Hedefler

İstanbul Fashion Connection
İstanbul Fashion Connection

7 Şubat’ta, Avrupa’nın en büyük giyim ve moda fuarı olan İstanbul Fashion Connection (IFCO) kapsamında düzenlenen İhracatta E-Ticaret seminerine katıldım. Bu seminerde faydalı bulduğum e-ihracat öngörülerini ve şirket örnekleri vermek istiyorum.

Türkiye’nin hem AB ile gümrük birliği hem BAE ve Birleşik Krallık dahil 23 ülke ile serbest ticaret anlaşmasının bulunuyor olması sayesinde ticaretimizin gelişmesi ve bu ülkelerdeki varlığımızın ilerlemesi daha kolay. Türkiye’nin merkezi ve coğrafi konumunun havayolu ile 4 saatlik uçuş mesafesinde birçok bölgeyi kapsayan büyük bir e-perakende alış-verişe ve e-ihracat erişim sağlaması stratejik bir avantaj olarak değerlendiriliyor.

Türkiye’nin E İhracattaki Rekabet Avantajları Ve Yeni Hedefler
Türkiye’nin E-İhracattaki
Rekabet Avantajları ve Yeni Hedefler

Türkiye’nin lojistik avantajlarını, İstanbul Havalimanı’nın yoğunluk açısından dünyada 7; Avrupa ve diğer bölge ülkeleri arasında 1. sırada bulunması, THY lojistik markası Turkish Cargo’nun toplam taşıma performansı ile hava kargo şirketleri arasında Avrupa’da 1, dünyada 4. sırada yer alması ile görebiliriz.

Türkiye hazır giyim ihracatında da dünyada 4, Avrupa’da ise 1. sırada yer alıyor.

Türkiye’nin rekabetçi fiyata kaliteli üretimi ve Çin ile İtalya arasındaki en gelişmiş üretim kapasitesi ile dünyada ön plana çıkması, konumumuzun önemli avantajlarından biridir. Ayrıca Türkiye katma değerli ürün imalatında GSYİH’de Çin’in hemen arkasında bölgenin lideri konumunda yer alıyor ve bu sayede 548 bin e-ticarete kayıtlı satıcı bulunuyor. (Türkiye halı ve kilim sektöründe Çin’den sonra dünyanın en büyük ihracatçısıdır da.) Bu doğrultuda Türkiye’nin üretim avantajları da sıralanmış oldu.

Ülkemizin kültürel etkileşimini değerlendirdiğimizde; Türkiye dünyada en çok uluslararası turist alan 4. ülke konumunda olup etkilediği coğrafyaların fazla olması bir avantaj ve Türkiye’nin kültür ihracatı, bölgede Türkiye menşeli ürünlere ve markalara olan ilgiyi arttırmakta-birçok Türk markasının bölgede mağazaları bulunmaktadır. Türkiye’deki influencer ve Türk sosyal medya etkileyicilerinin, sosyal medya gücünü doğru kullanarak bölge ülkelerinde perakende müşterilerine güçlü bir etki yaratmakta olduğunu güncel olarak gözlemleyebilmekteyiz.

Türkiye’de E-İhracatın Zorlukları Neler?

Türkiye’nin rekabet avantajları olduğu gibi ülkemizde e-ihracatın zorlukları da bulunuyor. Operasyonel zorluklar (ülke bazlı farklı operasyonel partner ihtiyacı) ve yüksek taşıma maliyetleri, uluslararası müşteri kazanımının zorluğu doğrultusunda yüksek pazarlama yatırımı ihtiyacı ve her ülkede farklılaşan pazar dinamikleri ile müşteri ihtiyaçları doğabilir.

İhracat süreçleri satıcılar tarafından her zaman anlaşılamayabilir: Vergi, gümrük ve yasal süreçlerin satıcılar tarafından anlaşılamaması gibi. Bazı başka nedenler ise uluslararası standartlara uyumun ve test süreçlerinin zor olması, satış sonrası hizmetlerin ülkeler arasında farklılık göstermesi gibidir.

Dil bariyeri de e-ihracatta kimi zaman sorun oluşturabilmektedir: Küçük ve orta ölçekli işletmelerin farklı dillerdeki kaynaklara ulaşamaması, yerel dillerde müşteri ile iletişime geçme zorluğu (müşteri deneyimi, ürün içerikleri vb.) oluşabilir.

İhracatta E-Ticaret: Trendyol’un Hedefleri 

Tempimage170odkIFCO Seminerinde Trendyol sunumunu dikkatle takip ettim.
Firmanın gelecek projeksiyonu birçok e-ticaret firması için rol model olabilir.
Ticaret Bakanlığı verilerine göre 2028 yılında ihracatın 375 milyar dolar olması bekleniyor ve bunun yaklaşık %10’unun e-ticaret ve e-ihracat üzerinden gelmesi planlanıyor. Trendyol, bu ihracatın % 40’ının kendisinin oluşturacağı hedefinde.
Türkiye e-ihracatının %4’ünü Trendyol üzerinden yapılması planlanıyor. 2028 yılında 250 bin satıcının e-ihracat yapması hedefleniyor.

Genç kuşaklar bir şekilde e-ticareti, özellikle de e-ihracatı öğrenmek ve bir şekilde bu işin içerisinde olmayı hedefliyor. Bu kapsamdaki etkinliklerin sadece sektöre değil üniversite öğrencilerine de çok faydalı olduğu inancındayım.

Akreditifin Güçlü Yanları

Akreditifin Güçlü Yanları Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Akreditifin Güçlü Yanları

Reşat BAĞCIOĞLU

Akreditifin Gücü

Akreditifin Güçlü Yanları Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemKüresel piyasalardaki mal alımlarında alıcının elini güçlendiren en önemli ödeme şekillerinden bir tanesi kuşkusuz ki akreditiftir. Akreditif; zayıf olan ithalatçının elini güçlendirir ve kredibilitesini daha da üst seviyeye çıkartır. Zira akreditifi güçlü kılan pek çok unsurlarla birlikte saygın bankaların varlığı unutulmamalıdır.

Akreditifin gücünü pek çok maddede görmemiz mümkündür. Bu maddelerin bir tanesi de akreditif teyidi olduğu unutulmamalıdır.

Akreditif teyidinin akreditifte ikinci bir güvence gibidir.

Akreditifin Teyidi

İhracat ve ithalat yapanların şahsi itibarlarının yerine bir bankanın itibarının yer alması olup, sevk sırasında ihraç edilen mal bedelinin ihracatçının eline emniyetle geçmesini sağlayan bir taahhüttür. Esas olarak, hem ithalatçıyı hem de ihracatçıyı koruyan bir işlemdir. İhracatçı, malların sevkini müteakip şartlara uygun vesaiki bankasına ibraz ettiği takdirde, ödemenin kendisine yapılacağının garantisi altındadır. Öte yandan ithalatçı ise, sevkiyat gerçekleştirilmeden ödemenin yapılmayacağını ve ihracatçıya ancak uygun vesaik ibrazı karşılığında ödemenin yapılacağını bilir.

İhracatçının akreditifle ilgili mallarını yükleyip uygun evrakları bankasına verdiğinde, fatura bedelinin ödeneceğinin garanti edilmesi desek de, ülkeler arası, hatta kıtalar arası yapılan ticarette ithalatçının bankasının akreditifte ödeme garantisi vermesi ihracatçıyı pek ikna edememektedir. İhracatçı firma kendi bankasına güvenmesi ve kendi bankasının güven vermesi yerine neden akreditifi açan bankaya güven etsin ki? İşte bu yüzden ihracatçı gönderdiği mallara ait uygun fatura bedelinin ödenmesi için garantinin kendi bankası tarafından verilmesini ister ve buna bağlı olarak basit bir ifade ile akreditifi ihbar eden ihracatçının bankası, uygun şartlar ve uygun evrakların ibrazı halinde ödemeyi kendi bankası tarafından yapılacağının garanti etmesine teyid denir.

Akreditif TeyitTeyid; iki bankanın birbirlerine kefil olmasıdır. Aralarında her hangi bir ilişki, hukuki ve bağ olmayıp sadece akreditif işleminden dolayı kefil olunması anlamındadır. Akreditifin koşullarına bağlı olarak akreditif bankası tarafından açılan ve lehtara ihbar edilirken akreditife teyidini ilave eden bankadır. Teyid bankası, akreditif bankası ile aynı yükümlülüğü üstlenir.

Akreditifin Güçlü Yanları

  • Akreditif GüçlüAkreditif bankaların şartlı bir ödeme taahhüdü olup, akreditif bankalarla güçlüdür,
  • Akreditif gücünü saygın bankalardan alır,
  • Akreditif tüm dünyada kabul gören güvenilir bir ödeme aracıdır,
  • Akreditifteki teyid, adeta ikinci bir güvence gibidir,
  • Akreditifteki bankalar, hem ithalatçıyı, hem de ihracatçıyı korur,
  • Akreditif koşullarına uyulmaması halinde, bankalar asla ödeme yapmazlar,
  • Akreditif gerek ithalatçı, gerekse ihracatçıya finansman sağlar,
  • Akreditifin kuralları dünyanın her tarafında aynıdır ve yeknesaktır,
  • Vadeli akreditifte ihracatçı vade sonuna kadar beklemeyip, parasını iskonto yoluyla alabilmektedir,
  • Akreditifler ithalatçının olumsuz telkinleriyle yönlendirilemez,
  • Akreditifteki bankalar basiretli tacirlerdir (Allah ihracatçıyı basiretsiz bankalardan korusun)
  • Akreditifteki bankalar kendi gücünü ithalatçıya verir,
  • Akreditifin gücünü yanına alan taraflar, daha büyük işler yapmak için adımlar atmışlardır,
  • Dünyadaki en güçlü ödeme şekillerinden bir tanesi kuşkusuz ki akreditiftir,
  • Akreditif bankaların sağladığı güvence ile güçlüdür,
  • Akreditif keskin kuralları ile güçlüdür,
  • Yurt dışı ile vaki ticaretinizde siz akreditif ile daha da güçlüsünüz,
  • İthalatçının pazarlık gücünü üst seviyeye çıkartan akreditiftir,
  • Akreditifteki gücünüz ekinizi güçlendirecektir,
  • Global pazarda akreditif, gücünüze güç katacaktır,
  • Akreditifte muhatabınız saygın bankalardır,
  • Akreditif global pazardaki en güçlü ödeme şekillerinden bir tanesidir,
  • Akreditif teyid ve bankalar ile elinizdeki güçtür,
  • Küçük olumsuzluklar olsa da siz akreditif ve bankalarla güçlüsünüz,
  • Akreditif güçlüdür ve ithalatçı bu güçten yararlandığında kendisi de güçlenir
  • Bankaların verdikleri ödeme garantileri ile akreditif tüm taraflara güven ve güç verir,

Unutmayınız

Daha fazla eğitim, daha fazla dikkat, daha fazla tecrübe sizi akreditif konusunda bir adım öteye taşıyacaktır.

Akreditifin Güçlü Yanları Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemReşat BAĞCIOĞLU

ICC Uluslararası Ticaret Odaları

Türkiye Milli Komitesi

Türkiye Bankacılık Komite Başkanlığı Üyesi

İhracat Yapmak Bir Tercih midir? İhracat: Tercih mi? Zorunluluk mu?

İhracat Yapmak Bir Tercih Midir İhracat Tercih Mi Zorunluluk Mu

İhracat Yapmak Bir Tercih midir? İhracat: Tercih mi? Zorunluluk mu?
Göktürk ALTINBAŞ

Günümüz dünyasında küreselleşmenin rüzgarıyla sınırlar silinmiş, dünya dev bir pazara dönüşmüştür. Her ne kadar günümüz Ticaret Savaşlarında global oyun kurucuların yeri geldiğinde serbestleşme söylemlerine ters düşen uygulamaları olsa da, bu büyük pazarda yer almak isteyen birçok işletme, ihracat yapmanın gerekliliği üzerine kafa yormaktadır. Peki, ihracat yapmak bir tercih midir yoksa bir zorunluluk mu?

İhracat Yapmak Bir Tercih Midir İhracat Tercih Mi Zorunluluk Mu
İhracat Yapmak Bir Tercih midir? İhracat: Tercih mi? Zorunluluk mu?

İhracatın sunduğu avantajlardan bahsetmeden önce, global ticaretin dinamiklerine dikkat çekmek gerekir. İhracat, işletmelere yurt dışındaki pazarlara açılma fırsatı sunarak müşteri tabanını genişletir ve gelirlerini artırır. Farklı kültürler ve pazarlar hakkında edinilen bilgi, işletmelerin yenilikçi çözümler üretmelerine ve rekabet güçlerini artırmalarına yardımcı olur. Böylelikle, ihracat, işletmelere yalnızca ekonomik kazanç sağlamaz, aynı zamanda global rekabetçiliklerini de pekiştirir.

Ancak, her gülün dikeni olduğu gibi, ihracatın da getirdiği zorluklar bulunmaktadır. Yabancı ülkelere giriş yaparken karşılaşılan bürokratik engeller, vergi düzenlemeleri ve kültürel farklılıklar, ihracatı karmaşık bir hale getirebilir. Bu zorluklar, ihracat yapmayı düşünen işletmelerin dikkatle değerlendirmesi gereken unsurlardır. Başarıya giden yol, bu engelleri aşmak için doğru stratejileri ve kaynakları kullanmaktan geçer.

Peki, ihracat yapmak bir tercih midir? Bu sorunun yanıtı, büyük ölçüde işletmenin hedeflerine, kaynaklarına ve stratejisine bağlıdır. Küresel pazarlarda büyümeyi hedefleyen ve yeterli kaynaklara sahip olan işletmeler için ihracat yapmak kaçınılmaz bir adım olabilir. Ancak, yerel pazarda başarılı olan ve risk almak istemeyen işletmeler için ihracat yapmak, tercih edilmesi gereken bir seçenek olmayabilir. Tabi bu noktada “risk” kavramını tekrar değerlendirmek de doğru olacaktır. Çünkü ihracat yapmaya başlamamak da kendi başına bir risk faktörü olabilir.

İhracata başlamalı mıyım? Ya da İhracat için hazır mıyım? sorularının yanıtı her işletme için farklılık gösterebilir. Ben, her koşulda firmaların ihracata başlamakla ilgili en azından bir uğraşısı ve planlamasının olması gerektiği düşüncesindeyim. Diğer yandan, her firma için ihracatın avantajları ve zorlukları dikkatlice değerlendirilmeli ve işletmenin hedefleri doğrultusunda en uygun karar verilmelidir. Unutulmamalıdır ki, doğru planlama ve stratejilerle ihracat, her işletme için büyük bir fırsata dönüşebilir.

Peki nereden başlamak lazım?

Öncelikle; İhracat Pazarlaması ve İhracat kavramlarına odaklanmakta fayda var.

İhracat Pazarlaması ve İhracat Kavramları Arasındaki Fark Nedir?

Küreselleşen dünyada, ihracat ve ihracat pazarlaması kavramları işletmeler için hayati önem taşımaktadır. Birçok kişi bu iki kavramı birbiriyle karıştırmakta ve aynı anlamda kullanmaktadır. İhracat pazarlaması konusuna çok kafa yormadan ihracat yapılabilir. Ancak, doğru bir ihracat pazarlama stratejisi olmadan ihracata başlamak çoğu zaman firmaları uzun vadede durağan bir yapıya sürüklemektedir. Bu nedenle bu iki kavram arasındaki farklılıkları ve ilişkiyi doğru tanımlamanın firmaların uzun vadeli ihracat başarılarında kilit rol oynadığına inanıyorum. Gelin bu iki kavrama biraz daha yakından bakalım.

İhracat: Ürünlerin Yurtdışına Satışı

İhracat, bir ülkenin sınırları içinde üretilen mal veya hizmetlerin başka bir ülkeye satılması sürecidir. Bu süreç, ticaretin en temel ve yaygın şeklidir. İhracat, ülkelerin ekonomik büyümesine katkı sağlar, döviz kazandırır ve uluslararası ticaret ilişkilerini güçlendirir. İhracat yapmak, işletmelerin ulusal pazarlardan küresel pazarlara geçiş yapmasını sağlar ve yeni pazarlar keşfetme fırsatı sunar.

Örneğin, Türkiye’de üretilen bir otomobilin Almanya’ya satılması ihracattır. Bu işlem, malın üreticisi olan Türk şirketi için gelir sağlar ve Türk ekonomisine katkıda bulunur. Ayrıca, ihracat yapan işletmeler, uluslararası pazarlarda rekabet etme ve markalarını global ölçekte tanıtma imkanı bulurlar.

Başka bir örnekle, Türkiye’de üretilen zeytinyağı, İtalya’ya ihraç edilerek hem üreticiye kazanç sağlar hem de Türkiye’nin uluslararası ticaret hacmini artırır.

Peki, bunları yapmak demek, işletmenizin genel olarak kabiliyetlerini gerçekten doğru kullandığınızı gösterir mi? Çoğu zaman cevap kocaman bir “HAYIR”dır. Doğru bir pazarlama stratejisi olmadan ihracatlarınız sizin için sadece pastadan küçük bir pay almak anlamına gelebilir. İşte bu noktada İhracat Pazarlaması, Markalaşma ve İşbirlikleri gibi kavramların önemi ortaya çıkmaktadır. İhracat Pazarlaması kavramını tam olarak anlamadan markalaşma ve işbirlikleri gibi konuları anlamaksa mümkün olmayacaktır.

İhracat Pazarlaması: Stratejik Planlama ve Uygulama

İhracat pazarlaması, bir ürünün veya hizmetin yurtdışı pazarlarda nasıl sunulacağına dair stratejik planlama ve uygulama sürecidir. İhracat pazarlaması, hedef pazarların belirlenmesi, pazar araştırması yapılması, ürün uyarlamaları, fiyatlandırma stratejileri, dağıtım kanalları ve tanıtım faaliyetlerini içerir. İhracat yapma kabiliyeti daha ziyade operasyonel bir süreçken, İhracat Pazarlaması çalışmaları daha sofistike bir uğraştır, ihracatın başarılı olabilmesi için kritik bir rol oynar ve işletmelerin yurtdışı pazarlarda rekabet avantajı elde etmesine yardımcı olur.

Örneğin, bir Türk tekstil firmasının ürünlerini Avrupa pazarına ihraç etmeyi planladığını düşünelim. Bu firma, ihracat pazarlaması kapsamında Avrupa pazarındaki tüketici tercihlerini ve ihtiyaçlarını analiz eder, ürünlerini bu pazara uygun şekilde uyarlayarak sunar. Ayrıca, etkili tanıtım ve dağıtım stratejileri geliştirerek, hedef pazarda marka bilinirliğini artırır ve satışlarını maksimize eder.

Benzer şekilde, bir Türk gıda üreticisi, Çin pazarına girmeyi hedeflerse, ihracat pazarlaması kapsamında Çin’deki tüketici alışkanlıklarını, damak tadını ve pazar dinamiklerini analiz eder. Ürünlerini bu pazarın beklentilerine göre uyarlayarak, etkili tanıtım kampanyalarıyla Çinli tüketicilere ulaşır.

İhracat ve İhracat Pazarlaması: İşbirliği ve Başarı

İhracat ve ihracat pazarlaması, birbirini tamamlayan ancak farklı odak alanlarına sahip iki ayrı süreçtir. İhracat, ürünlerin yurtdışına satılması anlamına gelirken, ihracat pazarlaması, bu satışların nasıl gerçekleştirileceğine dair stratejik planlamayı ifade eder. Bu iki süreç, uyum içinde çalıştığında işletmelerin uluslararası pazarlarda daha başarılı olmasını sağlar.

Sonuç olarak, ihracat ve ihracat pazarlaması kavramları arasındaki farkları anlamak, işletmelerin küresel rekabette güçlü bir şekilde yer alabilmesi için önemlidir. İhracatın sadece bir satış süreci olmadığını, aynı zamanda etkili bir pazarlama stratejisi gerektirdiğini unutmamak gerekir. İşletmeler, doğru ihracat pazarlaması stratejileri ile uluslararası pazarlarda büyüme fırsatlarını değerlendirebilir ve başarıya ulaşabilirler.

Sun Tzu’nun “Savaş Sanatı”nda da dile getirdiği üzre;

“Taktiksiz strateji zafere giden en yavaş yoldur, stratejisiz taktik ise yenilgiden önceki gürültüdür.”

Sonraki yazıda görüşmek dileğiyle.

Göktürk Altınbaş

Satın Alma Projeksiyonlarında PMI ve GSYİH

Satın Alma Projeksiyonlarında Pmi Ve Gsyi̇h
Satın Alma Projeksiyonlarında PMI ve GSYİH

Satın Alma Projeksiyonlarında PMI ve GSYİH
Müge TÜRKKAN

Ekonomik büyüme verileri, şirketlerin bütçe planlaması ve satın almaya yön verecek olan yakın dönem talep tahminlerini oluşturmada kullanılır. Makro koşulları izlemek için en yaygın kullanılan ekonomik büyüme göstergesi Gayri Safi Yurt İçi Hasıla veya GSYİH’dir. GSYİH bir ülkede veya bölgede belirli bir zaman dilimi içerisinde (genellikle çeyrek veya yıllık olarak) üretilen tüm mal ve hizmetlerin piyasa değeridir. Enflasyondan arındırılmış reel GSYİH’de iki ardışık dönem arasında oluşan fark o ülke veya bölgedeki ekonomik büyümenin ölçümlenmesinde kullanılır. Ekonominin reel anlamda büyümesi ise o ülkedeki üretimin ve istihdamın arttığı anlamına gelir. Reel GSYİH farkında yaşanan düşüş ise ekonomide durgunlaşma işareti olarak yorumlanmaktadır.

Satın Alma Projeksiyonlarında Pmi Ve Gsyi̇h
Satın Alma Projeksiyonlarında PMI ve GSYİH

Peki bu makro ekonomik veriyi şirket satın alma birimlerinin gözünden nasıl yorumlayabiliriz? Reel GSYİH farkı şirketin satış yaptığı ülkede orta ve uzun vadede gerçekleşebilecek talep değişimlerinin öngörülmesinde kullanılabilir. Reel GSYİH artışı bir ülkede ekonominin ısınması, üretimin, talebin ve buna bağlı olarak tedarikçi siparişlerinin artacağı şeklinde yorumlanır. Çok uluslu şirketlerde, gelecek dönem talebine ilişkin öngörüler oluştururken yalnızca ulusal ekonomik büyüme trendlerini değil aynı zamanda küresel ekonomiye ilişkin gelişmeler de dikkate alınır. İhracatçı şirketler ihracat yaptıkları ülke ve bölgelerin büyüme rakamlarını takip ederek ve aynı döneme ilişkin olası siyasi, jeopolitik gelişmeleri de değerlendirerek projeksiyonlarını oluştururlar.

Satın Alma Yöneticileri tarafından GSYİH kadar yaygın olarak kullanılan alternatif bir veri de Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI) iş anketleridir. PMI verileri, dünya genelinde Satın Alma Yöneticilerine sunulan aylık anketlerinden üretilir ve ekonomisi gelişmiş ve gelişmekte olan 40’dan fazla ülkeyi kapsamaktadır. Dünya’da S&P, ISM, Markit ve Türkiye’de İSO gibi akreditasyonu olan kurumlar tarafından yapılan PMI anketlerinden imalat, hizmet ve inşaat sektörü için ayrı ayrı endeksler oluşturulur. Ayrıca tüm sektörleri içeren bileşik PMI endeksi de o bölgedeki tüm özel şirketlerin verimliliğindeki genel artış beklentisini ölçümleyebilmek için hesaplanmaktadır.

PMI anketi Satın Alma Yöneticisi katılımcılarına gelecek dönem talep durumlarına ilişkin değişimin nasıl olacağını sorar. Talepte olumlu bir artış bekleyen katılımcıların sayısı 1 katsayısı ile, değişim beklemediği için “nötr” seçeneğini işaretleyen katılımcıların sayısı 0,5 katsayısı ile ve düşüş bekleyen katılımcıların sayısı da sıfır ile çarpılıp birbirine eklenir. Toplamda çıkan rakamın 50’nin üzerinde olması o sektörde ekonomik büyüme beklendiğine, altında olması ise durgunluk yaşanabileceğine işaret olarak yorumlanır. Çıkan sonuçlar 50’den ne kadar uzaksa büyüme veya durgunluğun etkisinin o kadar belirgin olması beklenir.

 Kısaca hem GSYİH hem de PMI verilerinde ölçümlenmesi amaçlanan kavram ekonomik büyüme ve satın alma yöneticileri açısından bu veri ile öngörülmek istenen ise gelecek dönemde oluşacak talep diyebiliriz. Satın alma yöneticilerinin gerçekleşen siparişleri GSYİH’ye gerçekleştirmeyi bekledikleri siparişleri ise ilgili ülke ve sektörün PMI verilerine yansıyor.

Bu durumda satın alma projeksiyonlarını kullanırken bu iki veriden hangisini öncelikli olarak kullanmak daha doğru olur?

GSYİH verilerini değerlendirirken Satın Alma Yöneticilerinin göz önünde bulundurması gereken faktörler aşağıdaki gibidir:

  1. GSYİH verileri özel sektör talebini birincil derece etkilemeyen devlet harcamalarını da kapsamaktadır. Bunlara örnek olarak sadece kamu kaynakları kullanılarak yapılan tüm yatırım ve harcamaları gösterebiliriz.
  2. GSYİH verileri her çeyrek için yayınlanır ve ilk yayınlanan rakamlar genellikle ilk iki ayı kapsayan tahmini dönem sonu rakamlarıdır. Yayınlanan tahmini rakamlar daha sonra revize edilir. Bu da satın alma yöneticileri açısından net öngörülerin yapılmasını geciktirir.
  3. GSYİH verilerinin hesaplanmasında dünya genelinde farklı metodolojiler kullanılabilmektedir. Örneğin: Amerika’da GSYİH harcamalarına ilişkin tahminler iş dünyası, hane halkı ve devlet harcamalarına öncelik verirken Avrupa’daki verilerde imalat sanayi önceliklidir.

Satın alma projeksiyonunu oluştururken PMI verilerini dikkate alan bir yönetici ise yukarıda belirtmiş olduğumuz PMI endeks hesaplama metodolojisinin “olumlu”, “olumsuz” ve “nötr” ifadeleriyle yorumlanan dar alanında ilerlemek zorundadır. PMI anketi, yakın geleceğe ilişkin beklentiyi gösterdiği ve GSYİH’deki gibi net bir yüzdesel artış veya düşüş içermediği için yüzdesel büyüme beklentileri bu veriler üzerinden ancak yine gerçekleşen reel GSYİH rakamlarını referans alan varsayımlar yoluyla oluşturulabilir.

Buna karşın PMI verilerinin GSYİH verilerinin aksine kamu harcamalarını kasıtlı olarak dışlaması kamu sektörü ile ilgili faaliyeti hiç olmayan veya kısıtlı olan şirketler için daha arınmış bir görüntü sağlar. Ayrıca PMI verilerinin aylık olarak yayınlanması verilerin revize ve tahmini GSYİH rakamlarına göre daha güncel olduğu anlamına gelir.  Son olarak PMI verilerinin hesaplanmasının tüm dünyada ve tüm veri sağlayıcılar için aynı olması ülkeler arası karşılaştırmaları GSYİH’ya nazaran daha mümkün hale getirir.

Sonuç olarak satın alma projeksiyonlarını oluşturan yöneticilerin bu öngörülerini kısa vadede Nakit Akış Projeksiyonu için kullanacakları zamanlarda PMI verilerini, Bütçe Planlama ve Stratejik Planlama için kullanacakları zamanlarda ise reel GSYİH verilerini öncelikli alarak kullanmaları verimlilikte avantaj yaratacaktır.

Geçmiş karşılaştırmalar reel GSYİH değişimlerinin bileşik PMI verileri ile arasında doğrusal bir neden sonuç bağlantısı, bir başka deyişle “pozitif korelasyon” olduğunu göstermektedir. Buna ilaveten bu iki veri arasındaki pozitif korelasyonun bağımlı değişkeninin GSYİH ve bağımsız değişkenin de onun öncül göstergesi olan PMI verileri olduğunu hesaba katmak gerekmektedir. Buna karşın Pandemi dönemi gibi beklenmedik arz/talep kesintileri ve devlet destekleri olan dönemler bu korelasyonda istisnalar yaratabilir.

Türkiye Gıda Sanayi 2024 Yılında Yaklaşık 160 Milyar Dolar Hacme Ulaştı!

Sektörel Kontrat İncelemeleri Eğitimi Haber Türkiye Gıda Sanayi 2024 Yılında Yaklaşık 160 Milyar Dolar Hacme Ulaştı!

Türkiye Gıda Sanayi 2024 Yılında Yaklaşık 160 Milyar Dolar Hacme Ulaştı!

Sektörel Kontrat İncelemeleri Eğitimi Haber Türkiye Gıda Sanayi 2024 Yılında Yaklaşık 160 Milyar Dolar Hacme Ulaştı!Türkiye Gıda Sanayii İşverenleri Sendikası (TÜGİS) Yönetim Kurulu Başkanı Kaan Sidar, 2024 yılında gıdanın adil paylaşımı ve gıda israfının önlenmesine yönelik öncü çalışmalar gerçekleştirdiklerini ifade ederek, “Küresel iklim değişikliği 2024 yılında da verimliliği etkilemeye devam etti. Gıda Etiği Semineri, Sürdürülebilir Gıda Zirvesi ve webinarlarımız aracılığıyla gıda ekosistemi temsilcilerini bir araya getirerek sektördeki sorunlara çözüm aradık. Yeni nesil aktif işveren sendikacılığının önde gelen temsilcilerinden biri olarak 18 toplu iş sözleşmesinde üyelerimizi temsilen müzakere süreçlerini yürüttük” dedi. Sidar, iklim krizi, dünya genelindeki yüksek faiz oranları ve jeopolitik gerilimlere rağmen Türkiye gıda sanayinin 2024 yılında yaklaşık 160 milyar dolar hacme ulaştığını da kaydetti.

Türkiye Gıda Sanayii İşverenleri Sendikası’nın (TÜGİS) Yönetim Kurulu Başkanı Kaan Sidar, geride bıraktığımız 2024 yılına dair değerlendirmelerde bulundu. TÜGİS olarak yıl boyunca üretimde etik ilkelerin önemine, gıdanın adil paylaşımı ve gıda israfının önlenmesine yönelik öncü çalışmalar gerçekleştirdiklerini ifade eden Sidar, Türkiye gıda sanayinin birçok zorluğa rağmen başarılı bir yılı geride bıraktığını ifade etti.

 “İklim değişikliği verimliliği etkilemeye devam etti”

Değerlendirmesinde gıda sektörünün ekonomik zorluklar ve tarımı etkileyen negatif iklim koşulları altında bir yılı geride bıraktığını hatırlatan Kaan Sidar, “Küresel ısınma, dünyada ve ülkemizde tarımsal verimlilikte dalgalanmalara neden olmaya devam etti. FAO verileri de iklim kaynaklı verim kayıplarının gıda fiyatlarına yukarı yönlü baskı yaptığını ortaya koyuyor. Diğer yandan 2023’te başlayan tedarik zinciri toparlanması 2024’te kısmen devam etti. Ancak dünya genelinde yüksek faiz oranlarının ve jeopolitik gerilimlerin yatırım maliyetlerini yükselttiğini, tarımsal üretim ve gıda sanayine yönelik yeni yatırımları sınırladığını gözlemliyoruz” ifadelerini kullandı.

25 Milyar Dolara Yakın İhracat

Kaan SidarTürkiye’nin küresel zorluklara rağmen sahip olduğu geniş ürün yelpazesi ve stratejik konumuyla ihracat potansiyelini koruduğunu kaydeden Kaan Sidar, yerelden globale markalaşma çalışmalarının da gıda sektörünün rekabet gücüne katkı sağladığının altını çizdi. Sidar, “2024 yılını 25 milyar dolara yakın bir ihracatla kapatan gıda sektörü, Türkiye ekonomisinin başat aktörlerinden biri olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Önümüzdeki süreçte gıda sektörünün; teknolojik yenilikleri yakalayabilmesi, mevcut üretim kapasitesini büyütebilmesi ve uluslararası pazarlardaki rekabet gücünü daha da artırabilmesi için yatırım teşviklerine ihtiyaç var. Elbette uygun koşullu finansman desteği de gerekiyor. Bu noktada merkezi yönetimimizin teşvik edici destekleri sürdürmesinin önemini de bir kez daha vurgulamış olalım” dedi.

“Gıda ekosistemi temsilcileriyle ortak çalışmalar yürüttük”

TÜGİS olarak gıdanın adil paylaşımına ve israfın önlenmesine yönelik projelerde de öncü olduklarını ifade eden Sidar, “Tarladan sofraya olmak üzere gıda zincirinin her aşamasında sürdürülebilirliğin sağlanması, gelecek nesillerin güvenli ve adil bir gıda sistemine erişimi bakımından hayati önem taşıyor. Bu kapsamda yıl boyunca düzenlediğimiz etkinlikler aracılığıyla gıda ekosistemi temsilcileriyle buluştuk. Gıda Etiği Semineri, Sürdürülebilir Gıda Zirvesi ve webinarlarımız aracılığıyla gıda ekosistemi temsilcilerini bir araya getirerek sektördeki sorunlara çözüm aradık” şeklinde konuştu.

Dezenformasyonla mücadele sürecek”

Gıda konusundaki bilimsel gerçekleri doğrudan tüketiciye aktararak, özellikle sosyal medyada yayılan asılsız paylaşımlarla mücadeleye devam edeceklerini de belirten Sidar;  “2024 yılındaki çalışmalarımızı bu yıl da TÜGİS Bilim Kurulu aracılığıyla sürdüreceğiz. Tüketicilerin ürün içeriği, işleme teknolojileri, ambalajlama ve saklama gibi konularda bilgi sahibi olmalarının, alışverişlerinde bilinçli tercihler yapmalarını ve yanıltıcı paylaşımlara itibar etmemelerini sağlayacağına inanıyoruz” şeklinde konuştu.

“Sektörün aktif çözüm ortağıyız”

TÜGİS Yönetim Kurulu Başkanı Kaan Sidar, yeni nesil aktif işveren sendikacılığının önde gelen temsilcilerinden biri olarak işçi-işveren ve kamu arasında yapıcı diyaloglar ve çözüm odaklı görüşmelerle sektör sorunlarının çözümünde aktif bir rol aldıklarını da vurguladı. Gıda sanayinin önde gelen şirketlerinin toplu iş sözleşmesi süreçlerinde görev aldıklarını ifade eden Sidar, ayrıca Sanayi ve Ticaret Odaları ile Bakanlıklara yaptıkları ziyaretlerle gıda sanayinin güncel durumunu istişare ettiklerini ve sektörün sorunlarını aktardıklarını belirtti.

 “Taklit ve tağşiş sorununa dikkat çektik”

Sektörde sürdürülebilir üretim, etik prensipler ve tüketici sağlığının önemini sıklıkla vurguladıklarını belirten Sidar, “Gıda üretimindeki taklit ve tağşiş sorunu, mali kaygıların ve yetersiz denetimlerin insan sağlığı ile çevre üzerinde doğrudan tehdit oluşturduğunu ortaya koyuyor. Bu nedenle hem kamu hem de özel sektörün, mevzuat ve yaptırımların caydırıcılığı konusundaki kararlılığa devam edilmesi gerektiğinin altını çizdik” dedi.

Satınalma Dergisi E-Mağaza  –> https://satinalmadergisi.com/magaza/

Reklam Satış Markalama 1

 

FABRİKANIZDA BİRE BİR (1-1) ve GRUP EĞİTİMLERİ

UYGULAMA AĞIRLIKLI EĞİTİMLER – VAKA TABANLI İÇERİKLER

Kurumsal Satış Eğitimi

Şirket eğitimlerine büyük özen gösteriyoruz. Memnuniyetiniz ve referansınız bizim için çok değerli. Eğitime sizlerle birlikte hazırlanıyoruz. Sizlerden gelen önerileri dikkate alıp özgünleştirmelerle ilerliyoruz.

Güvenilir eğitim hizmetleri ile yanınızdayız.
Dolu dolu, güler yüzlü eğitimler dilerim.
Prof. Dr. Murat Erdal

 

Türkiye’nin Her Yerinde Bire Bir (1-1) Yönetici Ekibi ve Şirket Eğitimleri

☐ Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri (İleri Seviye) Eğitimi (2 gün)
☐ Kurumsal Satış Eğitimi (Rol Canlandırma/Oyun) (2 gün)
☐ Stratejik Satınalma Yönetimi Eğitimi (2 gün)
☐ Sürdürülebilir Tedarik Standardı ISO 20400 Eğitimi (2 gün)
☐ Sözleşme Yönetimi ve Sektörel Kontrat İncelemeleri Eğitimi (1-2 gün)
☐ Harcama Analitiği; Maliyet ve Gider Analizi Eğitimi (1 gün)
☐ Tedarikçi Performans Değerlendirme Eğitimi (2 gün)
☐ Tedarik Zinciri Stratejileri Eğitimi (2 gün)
☐ Depo ve Stok Yönetimi Eğitimi (2 gün)

-> EĞİTİMLERİNİZ İÇİN DOĞRU TEKLİF ALIN -> egitim@satinalmadergisi.com

-> Eğitim Kataloğunu İndirebilirsiniz ->   https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf

BÜYÜME İÇİN EKİBİNİZE DÜZENLİ EĞİTİMLER VERİN.