Uzun yıllardır “sürdürülebilirlik” kavramı, satınalma dünyasının en önemli gündemlerinden biri. Ancak bugün geldiğimiz noktada, sürdürülebilirlik tek başına yeterli değil. Çünkü sürdürülebilirlik, çoğu zaman “zararı azaltmak” üzerine kurulu bir yaklaşımı temsil ediyor. Oysa artık bizler, yalnızca zararı azaltmayı değil, aynı zamanda değer yaratmayı, kaynakları döngüsel biçimde yönetmeyi ve kapalı döngü tedarik zincirleri kurmayı konuşuyoruz. Bu yeni bakış açısına döngüsel ekonomi diyoruz.
Ellen MacArthur Vakfı’nın tanımına göre döngüsel ekonomi, “atığı ve kirliliği tasarımdan çıkaran, ürün ve malzemeleri mümkün olduğunca uzun süre kullanımda tutan ve doğal sistemleri yeniden üreten” bir sistemdir. Yani yalnızca çevreye duyarlı olmak değil, iş modellerimizi ve satınalma stratejilerimizi kökten değiştirmek anlamına geliyor.
McKinsey’nin raporları, döngüsel ekonomi uygulamalarının 2030 yılına kadar Avrupa’da yıllık 1,8 trilyon euro’luk net fayda sağlayabileceğini öngörüyor. Yani bu yalnızca çevreye duyarlı bir adım değil, aynı zamanda ciddi bir iş fırsatı. Satınalma profesyonelleri olarak bizler için döngüsel ekonomi üç kritik sebep yüzünden önemli hale geliyor:
Kaynak Kıtlığı: Doğal kaynakların hızla tükenmesi, özellikle metal, nadir elementler ve su kullanımında büyük risk yaratıyor.
Müşteri ve Regülasyon Baskısı: Özellikle Avrupa Birliği’nin “Yeşil Mutabakatı” (Green Deal), karbon ayak izini azaltmayan ve kapalı döngü sistemlere geçmeyen şirketlerin rekabet gücünü düşürüyor.
Maliyet ve Verimlilik: Atığın azaltılması, geri dönüşüm ve yeniden kullanım stratejileri uzun vadede maliyetleri ciddi şekilde düşürüyor.
Harvard Business Review’da yayınlanan bir makalede şu ifade geçiyor: “Circular supply chains are not just a sustainability initiative; they are a competitive advantage.” Yani döngüsel tedarik zincirleri yalnızca çevre için değil, şirketlerin stratejik geleceği için de avantaj sağlıyor.
Döngüsel ekonomi anlayışı satınalma ekiplerine yepyeni sorumluluklar yüklüyor. Geleneksel satınalma, malzeme ve hizmetlerin fiyat, kalite ve teslim süresine odaklanırken; döngüsel ekonomi ile ürünün yaşam döngüsünün tamamı dikkate alınmak zorunda. Peki, biz satınalma profesyonelleri olarak bunu nasıl uygulayabiliriz?
Yaşam Döngüsü Analizi (LCA) Yapmak
Ürünün hammaddesinden kullanım ömrü sonuna kadar tüm aşamalarını değerlendirmek ve karbon ayak izi, enerji tüketimi, su kullanımı ve atık üretimi gibi kriterleri ölçmek
Geri Dönüştürülmüş ve Yenilenebilir Malzeme Kullanmak
Tedarikçilerden yalnızca yeni kaynak değil, geri dönüştürülmüş içerik talep etmek, örneğin otomotiv sektöründe geri dönüştürülmüş plastik ve alüminyumun payı giderek arttığının farkında olmak
Tedarikçi Ekosistemini Güçlendirmek
Döngüsel ekonomiyi yalnızca tek bir firmanın değil, tüm ekosistemin işi olarak görmek ve bu nedenle satınalma departmanlarının, tedarikçileriyle iş birliği yaparak kapalı döngü sistemler kurmasını sağlamak
Ürün Yerine Hizmet Satın Almak
Artık “ürün” değil, “sonuç” satın almak, örneğin, yazıcı satın almak yerine “baskı hizmeti” almak ya da aydınlatma ürünleri yerine “aydınlatma hizmeti” satın almak
Döngüsel ekonomide satınalma uygulamalarına şöyle bir bakacak olursak:
Philips: Aydınlatma sistemlerini ürün olarak değil, “ışık hizmeti” olarak satıyor. Böylece ürünün ömrünü uzatıyor, geri dönüşümü kendi üstleniyor.
IKEA: Tedarik zincirinde %100 yenilenebilir enerji ve geri dönüştürülmüş malzeme hedefi koydu. 2030’a kadar tüm ürünlerinde kapalı döngü sağlamak istiyor.
Renault: Araç parçalarını yeniden üretim (remanufacturing) süreciyle kullanıma sokuyor, böylece maliyetleri düşürürken atığı da azaltıyor.
Bu örnekler bize gösteriyor ki döngüsel ekonomi yalnızca bir vizyon değil, bugün dünyada başarıyla uygulanan bir gerçeklik.
Döngüsel ekonomiye geçişte satınalma profesyonellerinin rolü kritik. Çünkü bizler tedarikçi seçiminde, sözleşme süreçlerinde, ürün ve hizmet şartnamelerinde doğrudan etkiliyiz. Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın 2023 raporunda şu vurgu yapılıyor:
“The purchasing decisions made by procurement professionals can accelerate or delay the global transition to a circular economy.” Yani vereceğimiz kararlar, yalnızca şirketimizin değil, dünyanın geleceğini de şekillendiriyor.
Bugün sürdürülebilirlikten döngüsel ekonomiye geçiş, satınalma profesyonelleri için artık bir tercih değil, zorunluluk. Yeşil satın alma, döngüsel ekonomi anlayışının ilk adımı olabilir; ancak geleceği şekillendirecek olan kapalı döngü tedarik zincirleridir. Bizler satınalma profesyonelleri olarak yalnızca maliyet avantajı değil, aynı zamanda çevresel ve sosyal değer yaratmayı da sorumluluğumuz olarak görmeliyiz. Döngüsel ekonomi, işimizi daha stratejik, daha etkili ve daha anlamlı hale getiriyor. Çünkü artık biliyoruz ki: En büyük rekabet avantajı, dünyanın kaynaklarını akıllıca ve döngüsel biçimde kullanabilmekten geçiyor.
Bugün satınalma iş çevresi hızlı bir dönüşüm içerisinde. Gündem çok yoğun ve bir o kadar karmaşık. Operasyonel ve maliyet risklerini yönetme zorlukları devam ederken denkleme iklim ve sürdürülebilirlik riskleri de eklendi. Değer zincirlerinde dekarbonizasyon hedeflerine ulaşmada satınalma departmanlarının katkısı ciddi bir çalışma alanı yarattı.
Tüm ihracat yapan şirketlerimizin gündeminde Sürdürülebilir Satınalma var.
Ecovadis Sürdürülebilir Satınalma Puanımızı Nasıl Yükseltiriz?
Uluslararası pazarlarda firmaların sürdürülebilirlik kültürü ve bu alandaki uygulamaları iş yapmanın anahtarı haline geldi. İhracat yaparken firmanız, prosesleriniz ve ürünleriniz sürdürülebilirlik odaklı sorgulanıyor. Bütünsel olarak inceleniyorsunuz. Sıkı bir takip ve inceleme, işin stratejik boyutu oldu.
Müşteriler firmanızın sürdürülebilirlik olgunluğunu anlamada tüm yönleri ile sistemsel denetimden geçmesinin yararına inanıyor. Bu kapsamda derecelendirme kuruluşlarından, bağımsız otoritelerden, destek alıyor.
Onların rehberliğine, puanlamalarına ve raporlarına önem veriyor.
Tüm dünyada kabul gören derecelendirme kuruluşlarından bir tanesi de Ecovadis’in firmalara sunduğu sürdürülebilirlik performans değerlendirme hizmetleridir. Bu yazımda Ecovadis sürdürülebilir satınalma puanınızın yükseltilmesi için yapılması gereken stratejik aksiyonlara yer vereceğim.
İlk adım planlı hareket etmek ve işleri bir proje olarak ele almaktan geçiyor.
Doğru bir planlama, önceliklerin tespiti ve kilometre taşları tespit edilmelidir.
Sürdürülebilir Satınalma Politikalarının Belirlenmesi ve Güncelleme
– Sürdürülebilir satınalma politikası var mı?
Bu politikanın şirket stratejisi ile ilgisi ne düzeyde örtüşüyor?
– Sürdürülebilir satınalma stratejisinin oluşturulması ve yürürlüğe girmesi.
– Şirketin sürdürülebilir kaynak stratejisi ne zaman ve nasıl belirlendi?
Üst kademenin ve departmanların katkısı nedir?
Sürdürülebilir Satın alma (Sustainable Procurement) Yönetimi
Sürdürülebilir Satınalma Prosedürleri ve Operasyon (Uygulama)
– Prosedür kapsamında ESG (Çevre, Sosyal, Yönetişim) ve
Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile bağların kurulması
– Sürdürülebilir tedarikçi araştırması ve seçim kriterleri (tedarikçi devreye alma ve değerlendirme) belirlenmiş mi?
– Tedarikçi Davranış Kuralları ve Etik Kodlar oluşturulmuş mu? Yolsuzlukla mücadele yönergeleri belirlendi mi?
– Çatışma Mineralleri Politikası belirlenmiş mi? Tedarikçilere “Çatışmalardan Etkilenmiş ve Yüksek Riskli Bölgelerin Madenlerine İlişkin Sorumlu Tedarik Zinciri için OECD Uyum Rehberi” hakkında bilgi veriliyor mu?
– Sorumlu Satınalma (Responsive Procurement) Politikası belirlenmiş mi?
– Sürdürülebilir Tedarikçi Kalite El Kitabı Var mı?
-Kategori yönetiminde sürdürülebilirlik faktörleri eklenmiş mi?
– Ürün (hizmet), tedarikçi kategorileri temelinde sürdürülebilirlik tabanlı risklerinin azaltılması konusundaki anlayış ve uygulamalar nelerdir?
– Şartname, ihale süreçleri ve sözleşmelerde sürdürülebilirlik faktörlerine yer verilmiş mi?
– Tedarikçi geri bildirim araç ve raporlamaları nelerdir?
– Sürdürülebilirlik ve iklimle ilgili risk ve fırsatların raporlanması konusundaki çalışmalar nelerdir ?
– TSRS1, TSRS2 ile satınalma ve tedarik zinciri operasyonlarının ilgisi yeterince ortaya konmuş mu?
– Senaryo analizleri ve risk matrislerinin güncellenmesi
– Sistem (ERP) içerisinde sürdürülebilir satınalma fonksiyonlarının güncellenmesi
– Tedarikçi Portalının devreye alınması ve satınalma fonksiyonlarının güncellenmesi.
– Tedarikçilerin gelişimine yönelik bilgi ve belgelerin web sitesinde (varsa tedarikçi portalına eklenmesi
Ölçüm ve İzleme
– Satınalma analitiği hangi çerçevede yürütülmektedir?
– Sürdürülebilir satınalma hedefleri neler?
– Sürdürülebilir satınalma performans göstergeleri nelerdir? Yıllar içerisinde nasıl bir iyileşme sağlandı? Geçmişe dönük kayıtlar nelerdir?
– Satınalma departmanının organizasyonu ve çalışanların yetkinlikleri nelerdir?
– Satınalma, Kalite ve Üretim departmanlarına yönelik Sürdürülebilir tedarik zinciri ve yeşil satınalma eğitimleri verilmiş mi?
– Satınalma çalışan başına eğitim gün (saat) rakamı nedir?
– Tedarikçilerin sahip olması gereken belge ve sertifikaların örneğin;
ISO14001 Çevre Yönetim Sistemi, ISO 45001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi, ISO 20400 Sürdürülebilir Tedarik Standardı, ISO 26000 Sosyal Sorumluluk Standardı vd. dağlım yüzdeleri nelerdir?
– Tedarikçi firmaların çevresel ve sosyal uygunluklarını ne çerçevede takip ediyorsunuz?
– Tedarikçi geri bildirim makanizmalarının verimliliği nasıl takip ediliyor?
– Tedarikçi uygunsuzlukları, uyuşmazlıklar ve tedarikçi ihlalleri gibi durumlarda düzeltici önleyici eylem planları nasıl işliyor?
– Saha denetim sıklığı nedir? Saha denetim kriterlerini ne sıklıkla güncelliyorsunuz?
– Tedarikçi devir hızı, yurtiçi, uluslararası firmalar, tedarikçi profilleri (kadın girişimciler gibi) farklı alanlarda takip ettiğiniz KPI’lar nelerdir?
– Sürdürülebilirlik raporlamalarınızda satınalma ve tedarik zinciri yönetimi konularına ne ölçüde yer veriyorsunuz?
– Tedarikçilere verilen çevrim içi ve yüz yüze eğitimler nelerdir?
– Tedarikçi sözleşmelerinde taahhüt altına alınan yükümlülükleri (süreç, belge sahipliği yatırımları gibi) ne sıklıkla gözden geçiriyorsunuz?
Başarı Örneklerinin Belgelenmesi
-Yenilenebilir enerji kaynaklarının devreye alan projeler
-Emisyon azaltıcı proje örnekleri
-Sosyal sorumluluk projeleri
– Yerel tedarikçileri destekleyen projeler nelerdir?
– Döngüsel ekonomi, beşikten beşiğe (C2C) kapsamında projeler nelerdir?
– Döngüsel ekonomiye katkı sağlayan satınalma uygulamalarınız (geri dönüştürülmüş malzeme kullanımı vb.) var mı?
– Tedarikçi firma geliştirme başarı hikayeleri var mı?
Ecovadis Sürdürülebilir Tedarik Yönetimi
Sürdürülebilir Satınalma Gelişim Planı Nasıl Yürütülmeli?
Doğru Aksiyon ve İyileştirme Çalışmaları İçin Eğitim ve Danışmanlık Alın
Sürdürülebilir tedarik zinciri kültürünün paydaşlara yayılımı ve güçlendirilmesi adına alınması gereken çok sayıda aksiyon var. AB ve ABD pazar müşterilerinin yeni dönem beklentileri çok sert. Kapsamlı düzenlemeler ve gereklilikler bizleri bekliyor.
O nedenle zamanı etkin kullanmayı öğrenmeliyiz. Konuyu sürekli erteleyerek bir yere varamıyoruz. Ne yazık ki şirket içerisinde bir iki kişiye sorumluluk yükleyerek çözüm aramak da verim getirmiyor.
Sürdürülebilir Satınalma Gelişim Planı
Alan uzmanlarını hızla şirketinize davet edin. Birlikte konuyu etraflıca değerlendirerek kazanımlarınızı, risk ve fırsatlarını ele alın. Danışmandan beklentilerinizi ve onun katkısını net bir biçimde tanımlayın. Sonrasında ekibiniz ve danışmanla bir gelişim planını yürürlüğü koyun.
Departmanlar arasında iletişim ve koordinasyonun sağlanmasında, ilk aşamada tek bir departman temelinde değil firma genelinde sürdürülebilir tedarik zinciri eğitimlerini başlatmak en akılcı yol olacaktır.
Aksiyon: EĞİTİM (2 Gün)
Başlangıç aşamasında iki günlük Sürdürülebilir Tedarik Zinciri ve Yeşil Satınalma (ISO 20400) Eğitimi gereklidir. Böylelikle talep sahibi (üretim), kalite ve satınalma ekipleri arasındaki iletişim ve farkındalığı yükseltecektir. Bu eğitimin ikinci gününde sürdürülebilir satınalma yol haritası/gelişim planı çıkarılmalıdır.
İkinci bir eğitimle de Planlama, İnsan kaynakları, Satış ve Lojistik çalışanlarına da bu eğitim verilmelidir. Birden fazla lokasyonda fabrika / iş birimi varsa söz konusu eğitim ilgili tesislerde tekrarlanmalıdır.
Bu hamle ile sürdürülebilir tedarik zincirinin tüm tarafları kapsanmaktadır.
Şirket içerisinde aynı dilin konuşulması sağlanmalıdır.
Aksiyon: DANIŞMANLIK TOPLANTISI (2 Gün)
3-6 ay içerisinde eğitim alan çekirdek kadro ile iki günlük bir kamp yapılmalıdır. Danışmanlık toplantısı, mevcut durumun check-up ı niteliğindedir. Danışman ve ilgili ekipler bir araya gelerek yukarıda açıklanan toplam 5 başlık mercek altına alınmalıdır.
Süreç sahipleri süreç içerisinde çalışmalarını anlatır sunumlarını yapar. Yapılması gereken işlerin (ödevlerin) ne ölçüde yapıldığı, ilerlemeler tane tane analiz edilir. Revize edilmesi gereken gün yüzüne çıkartılır. Tüm çalışmalar ve toplantıda alınan kararlar kaydedilir. Daha sonrasında gelinen nokta tepe yönetime raporlanır.
Aksiyon: GÖZDEN GEÇİRME TOPLANTISI (1 Gün)
6-9 ay içerisinde sürdürülebilir satınalma ile ilgili tüm bilgi, belge, metrikler (KPI) ve raporlar yeniden gözden geçirilir. Süreç içerisinde ortaya çıkan problemler ele alınır.
Senaryo analizleri, iklim ve sürdürülebilirlik risk matrisleri kapsamında öneriler getirilir. Şirket dayanıklılığı ve iş modeli gözönüne alınarak gelişim planında iyileştirmeler yapılır.
Aksiyon: GÖZDEN GEÇİRME TOPLANTISI (1 Gün)
Yıl sonunda hedefler ve sonuçlar değerlendirilmektedir. Sürdürülebilir tedarik zinciri kültürü ve yeşil satınalma uygulamalarında gelinen nokta tartışılır.
Bir projeksiyon dahilinde kısa-t0, orta-t1 ve uzun vade-t2 hedefler (emisyon azaltma hedefleri, yeni projeler gibi) ortaya konur. İyileştirme alanları belirlenir.
Sonuç: ERTELEMEYİN!
Sürdürülebilir tedarik zinciri ve yeşil satınalma yönetimi alanındaki yatırımlar her zaman firmanıza ticari fırsat olarak geri dönecektir. Bu yatırımları ertelemeniz ödevlerinizi biriktirdiğiniz gibi iş fırsatlarını da kaybetmenizi sağlayacaktır. Ticari fırsatları değerlendirmek isteyen her girişimci zaman kaybetmeden işe koyulmalıdır.
Durun hemen üretim ve satışa dayalı mal ve hizmetleri saymaya başlamayın. Mal ve hizmete gelene kadar, esas tedarik edilmesi gerekenler var!
Mesela Sermaye yani Finansman. Değil mi?
Mesela Emek yani İş Gücü. Değil mi?
E, 1990’dan beri çalışıp da henüz kendine bir Mercedes bile alamamış iken, kalkıp sermaye konusunda söz söyleyecek değilim; ama dinlerseniz eğer emek konusunda size bir çift lafım olacak Beyim…
Evet!
Konumuz Emek Tedariki.
İnsan Tedariki (Edinimi); “Ama siz Human Resource Procurement ya da Human Talent Acquisition gibi havalı havalı da söyleyebilirsiniz” kuruluşların ihtiyaç duyduğu emek gücü için Doğru insan kaynağını, Doğru zamanda, Doğru maliyetle, Doğru yerden temin etme olarak tanımlanır ki bence kendileri bizzat Tedarik Zincirinin ilk adımı olurlar.
Bu kavram klasik “İşe Alım”dan daha derindir; yalnızca ilan verip, CV okuyarak personel seçmeyi değil, Stratejik insan kaynağı planlamasından tedarikçi (işgücü sağlayıcı) ilişkilerine kadar uzanır.
İnsan Tedariki (Edinimi) Yönetimi; organizasyonun iş hedeflerini gerçekleştirmek için gerekli yetenek, beceri ve niteliklere sahip insan emeğini iç ve dış kaynaklardan bulma, değerlendirme, seçme, yerleştirme ve elde tutma faaliyetlerini kapsar.
Bu bağlamda İnsan Kaynakları Süreci, Tedarik Zincirinin ilk ve altın halkasıdır. Tedariği kadar sürdürülebilirliği ile de son derece önemli olan bu süreç, uzun vadeli planlarla ve analitik raporlarla yönetilmelidir ki değişim yönetiminde itici ya da önleyici güç olarak karşımıza çıkan Kurumsal Kültüre olumlu yönde etki edebilsin.
Örneğin, Personel Devir Hızı yüksek olan şirketlerde (Sürdürülebilirliği olmayan İK Tedariki) bu nedenle değişim yönetimi ya sancılı olur ya da olmaz. Şirket döner dolaşır aynı yere gelir ve yıllar geçse de “Değişmeyen tek şey, şirket olur.”
Halbuki bu şirketlerden onlarca yıl sonra kurulan firmalar doğru stratejik planlarla önce rakip olur, sonra sektör öncüsü ve sonra da rekabet edilemeyecek noktaya ulaşırlar. Tedarik Zincirinin ilk ve altın halkası olan İnsan Kaynağı Tedarik Sürecini doğru yönetemeyen şirketler ise geliştirdikleri tüm stratejilerini birer birer Kurum Kültürüne kurban ederken yerinde sayar, doğal gelişimden dolayı da hatta geri kalmış olurlar.
Bu durumda önerin nedir derseniz?
Yedi aşamalı bir döngüye (döngü diyorum çünkü 7. maddeden sonra oh bitti diye oturamazsınız tekrar 1. maddeye dönüp devam etmek gerekir) fokuslanmak yeterli olacaktır:
İhtiyaç Analizi: Pozisyonun görev tanımı, yetkinlik seti, iş yükü analizi yapılır.
Kaynak Planlama: İç kaynak (mevcut personelin terfisi, yatay geçiş) ve dış kaynak (iş ilanları, ajanslar, üniversiteler, serbest çalışanlar) belirlenir.
Aday Bulma: Kariyer portalları, sosyal medya, headhunter firmaları, referans programları vb. kullanılır.
Değerlendirme ve Seçim: Mülakat, test, vaka çalışması, referans kontrolü.
Teklif ve Yerleştirme: İş teklifi, ücret pazarlığı, sözleşme.
Oryantasyon ve Entegrasyon: Yeni çalışanın hızlı adapte olması sağlanır.
Performans ve Elde Tutma: İlk 6 ay performans izleme, kariyer planı, motivasyon stratejileri.
Bu döngüdeki maddelerden biri bile eksik olsa, önemsenmezse veya müdahale ile “mış gibi” yapılsa süreç tamamen çöker.
Bu döngü bir kişi için bile eksik yapılırsa, önemsenmezse veya müdahale ile “mış gibi” yapılsa süreç tamamen çöker.
Bu döngü bir dönem için bile eksik yapılırsa, önemsenmezse veya müdahale ile “mış gibi” yapılsa süreç tamamen çöker.
Çünkü, birçok kişi dikkat etmese de İnsan Kaynaklarında kullanılan “İnsan” kelimesi İnsan’dan gelmektedir. Ve inanın onun bile bir duygusu vardır.
Valla!
Çünkü küsmüş ya da hevesini kaybetmiş bir “İnsan” sadece söyleneni yapar… Bir şey söylenmezse de hiçbir şey yapmaz. Oysa ki organizasyonlar, örgütler velhasıl şirketler söylenmeden yapılmışlıklar üzerinde yükselir, yapılması söylenenler ise sadece günlük işlerdir.
“Bugünün iş dünyasında çalışanlar için önde gelen faktörler ne?” diye soracak olursanız bu konuyu araştırmalar ve gözlemlerim ile açıklamak isterim. Yolun daha başında olan biri olarak rahatlıkla yanıtlayayım: İlham veren liderlik, güven kültürü, adil maaş ve esnek çalışma bugünün çalışanları için önde gelen başlıklar. Siz okurlar için biraz daha detaylı bahsedelim… Son yıllarda, Z kuşağıyla birlikte, çalışanlar iş fırsatlarını yalnızca marka prestijine göre değerlendirmiyor. Onlar için empati odaklı liderlik, şirket değerleri, kurum kültürü, hibrit çalışma imkânları, günlük iş ahlakı ve şüphesiz maaş; CV’de yer alan “büyük marka” isimlerinden daha önemli bir konumda.
En baştan söyleyelim ki genç çalışanlar, meslektaşlarıyla bir arada olmayı ve güçlü bir topluluk hissini önemsiyor. Özellikle, benim gibi kariyerinin başındaki çalışanlar, liderlerine daha yakın olmayı, onlardan öğrenmeyi ve birebir mentorluk almayı istiyor. Araştırmalara göre, neredeyse çalışan insanların yarısı iç eğitim ve yetkinlik geliştirmeyi en önemli öğrenme fırsatı olarak görüyor. Yani liderlerin birer koç ve öğretmen gibi olması bekleniyor. Neden? Çünkü bizler, o iş ortamındaki yöneticilerin tecrübelerinden faydalanmak, yeni beceriler kazanarak kariyerimizi ilerletmek istiyoruz. Hatırlatmakta fayda var, artık yapay zekâ ve yeni teknoloji temelli eğitim talepleri de öne çıkıyor. Ayrıca şirket içinde farklı rol, departman ya da bölgelere geçiş imkanı, hem gelişim hem de çalışan bağlılığı açısından kritik öneme sahip durumda.
İyi bir lideri, “şirketin değerlerini taşır, değişim dönemlerinde istikrar sağlar ve ekibe net yön çizer” diye tanımladığımızda liderlerden başka beklentiler de var: ilham verme, şeffaf olma, çeşitliliği destekleme ve empati gösterme davranışları. Eskiden sert ve mesafeli bir yönetici de saygı görürdü, ama artık günümüzde çalışanı bir birey olarak anlamak ve onun hayatında neyin önemli olduğunu bilmek gerekiyor diye düşünüyorum.
Çalışanlar kariyer yollarını, terfi kriterlerini, maaş skalasını ve şirketin genel yönünü net görmek isterler. Düzenli performans değerlendirmeleri ve açık iletişim, motivasyonu güçlendirir.
Aslında her insan, yaşamını işe göre değil, işi yaşamına entegre etmek istiyor. Bu doğrultuda da hibrit çalışma modeli, hem esneklik sağlıyor hem de çalışana “Sana güveniyorum” mesajı veriyor. Esneklik sadece uzaktan ya da hibrit çalışmak demek değil; işin ne zaman, nerede ve nasıl yapıldığını kapsayan, çalışanın hayatına uyum sağlayan bir düzen demektir.
Çalışan İhtiyaçlarının Hiyerarşisi
Kurumsal sosyal sorumluluk (CSR), sürdürülebilirlik veya çeşitlilik projeleri önemlidir fakat çalışanların önceliği farklıdır. Bunu Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’ne benzer ve daha net şekilde açıklayayım.
İlk önce temel ihtiyaçlar karşılanmalıdır. Bunlar bir çalışan için neler? Maaş, iş güvenliği ve kişisel gelişim. Sonraki kademede ise aidiyet, topluluk hissi ve değer odaklı çalışma ön plana çıkıyor. Unutmayalım, değer uyumu göz ardı edilmiyor. Özellikle Z kuşağı, çalıştığı şirketin içte ve dışta savunduğu değerleri yakından takip ettiğini önceki yazılarımda da bahsetmiştim.
Özetleyeyim, 2025’te yetenekleri çekmek isteyen şirketler, yalnızca marka prestijine güvenmeyı bırakmalı. Adil maaş, güvene dayalı esnek çalışma, gelişim fırsatları, ilham veren liderler ve şeffaf yönetim artık “olmazsa olmaz” kriterler.
Zengezur Koridoru: Yeni Ticaret Damarı ve Küresel Dengelerin Değişen Rotası
Olgar ATASEVEN
Girişimci, İş İnsanı, Yazar, Konuşmacı
Bazı yollar sadece A noktasından B noktasına gitmez; ülkeleri, ekonomileri, hatta gelecek yüzyılın güç dengelerini birbirine bağlar. Zengezur Koridoru da tam olarak böyle bir yol. Haritada ince bir çizgi gibi görünen bu hat, Azerbaycan’ın batısı ile Nahçıvan’ı birleştirirken, Türkiye’den Çin’e, Rusya’dan Avrupa’ya kadar uzanan bir ekonomik damarın ana parçasına dönüşme potansiyeline sahip.
Koridorun hikâyesi basit bir ulaştırma projesi değil; jeopolitik satranç tahtasında ustalıkla planlanmış bir hamle. Çünkü bu koridor açıldığında, yalnızca ticaretin değil, diplomasi ve güvenlik politikalarının da seyri değişecek. İşte ABD Başkanı Trump’ın yeni hamlesi Türkiye’nn yıllardır bitiremediği oyunu sona erdirdi gibi gözüküyor. Azerbaycan Cumhrbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Donald Trump’ı Nobel Barış ödülü için aday göstereceklerini beyan edecek olsalarda gelin biz işin arka planına bakalım..
Tarihsel Arka Plan: Kapanan Kapının Yeniden Açılması
Zengezur adı, Azerbaycan’ın batısındaki Syunik bölgesinden geliyor. Sovyetler Birliği döneminde Azerbaycan toprakları Nahçıvan’a Ermenistan üzerinden bağlanıyordu. 1991’de SSCB dağıldığında ve Karabağ savaşı başladığında bu kara bağlantısı kesildi.
30 yıla yakın bir süre boyunca Azerbaycan ile Nahçıvan arasındaki ulaşım yalnızca İran üzerinden yapılabildi. Bu durum, hem ekonomik hem de stratejik açıdan ciddi bir bağımlılık yarattı. 2020’deki İkinci Karabağ Savaşı sonrası imzalanan 9 Kasım Ateşkes Anlaşması, Zengezur Koridoru’na dair ilk net hükmü içerdi. Azerbaycan, Ermenistan’ın Syunik bölgesinden geçerek Nahçıvan’a ulaşan bir demiryolu ve otoyol bağlantısı talep etti.
Bu anlaşma, Türkiye’nin Orta Koridor stratejisinin eksik halkasını tamamlamak için de bir fırsat sundu. Orta Koridor, Çin’den Avrupa’ya uzanan, Rusya’yı by-pass eden ve Türkiye’yi merkez alan lojistik bir omurga. Zengezur, bu omurgayı tamamlayan “eksik kemik” olarak görülüyor.
Potansiyel – Sayıların Dili
Bu koridor ciddi bir potansiyel gösteriyor. Zengezur Koridoru tamamlandığında, Orta Asya’dan Avrupa’ya yük taşımak için iki ana rota olacak:
Kuzey Koridoru: Rusya üzerinden geçen ve şu anda Ukrayna savaşı nedeniyle riskli olan hat.
Orta Koridor: Hazar Denizi, Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye üzerinden ilerleyen rota.
Zengezur devreye girdiğinde, Gürcistan hattına alternatif, daha kısa bir geçiş sağlanacak. Bunu destekleyen verilere baktığımda ; Asya Kalkınma Bankası projeksiyonlarına göre:
Transit süreler %15-20 kısalacak.
Nakliye maliyetleri %12-15 azalacak.
Bölgesel ticaret hacmi 5 yıl içinde yaklaşık 8-10 milyar dolar
Bu değişikliğin en önemli etkisi, Türkiye’nin lojistik merkez olarak güçlenmesi ve Azerbaycan’ın enerji dışındaki ticaret gelirlerinin artırması olacak. Tabi burada Zengezur koridorunun süreyi kısaltacağı düşünülmemeli. Şu anda Orta Asya’dan Avrupa’ya kara ve demiryolu kombinasyonu ile gönderilen bir konteyner ortalama 18-20 günde ulaşıyor. Zengezur tamamlandığında bu süre 12-15 güne düşebilir.
Özellikle şu sektörlerde ciddi avantajların şimdiden kendini gösterdiğini görebiliyorum.
Otomotiv: Just-in-time üretim zincirlerinde kritik.
Elektronik: Yüksek katma değerli, hızlı teslim gerektiren ürünler.
Gıda: Raf ömrü kısa olan ürünlerde tazelik avantajı.
Bunlara ek olarak, koridorun otoyol kısmı ile Nahçıvan üzerinden Türkiye’ye doğrudan karayolu yük taşımacılığı da hızlanacak. Bu, küçük ve orta ölçekli ihracatçılar için bile cazip hale gelecek.
Zengezur sadece ticaret malları değil, enerji ve maden lojistiği için de stratejik. Güney Kafkasya, Hazar Havzası enerji kaynaklarının Avrupa’ya ulaşmasında kritik bir geçiş noktası. Budan bakınca:
Petrol ve Gaz: Bakü-Tiflis-Ceyhan ve TANAP gibi projeler, Zengezur ile lojistik açıdan desteklenecek.
Madenler: Bölge, özellikle bakır, molibden ve nadir toprak elementleri açısından zengin ve bunların bölge değiştirmesi kolaylaşacak.
USGS (ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu) verilerine göre, Ermenistan ve Azerbaycan sınır hattında yer alan bazı rezervler, küresel yeşil enerji dönüşümünde önemli rol oynayabilecek miktarda lantanit ve skandiyum içeriyor. Bu mineraller, elektrikli araç bataryaları ve rüzgâr türbinleri üretiminde kritik öneme sahip oldukları için Zengezur’un önemi bir kez daha artıyor.
Jeopolitik Aktörler ve Stratejik Hesaplar
Zengezur Koridoru, sadece bölge ülkelerinin değil, küresel güçlerin de dikkatini çekiyor. Bu bakış açısı ile ülkelerin kısaca üstünden geçelim.
Türkiye: Orta Koridor stratejisinin tamamlanmasıyla birlikte, Avrupa-Asya ticaretinde merkez ülke olma hedefini güçlendirecek. Azerbaycan: Enerji dışı gelirlerini çeşitlendirecek ve Nahçıvan üzerindeki stratejik bağımlılığını bitirecek. Ermenistan: Ekonomik kazanç ile egemenlik kaygısı arasında bir ikilem yaşıyor olacak ama muhtemelen ekonomik açılımlar onları da rahatlatacak. Rusya: Henüz net tavrını belli etmese de bu hattın kendi kontrolü dışında gelişmesinden endişeli. Kendi güney lojistik ağlarının bypass edilmesini istemiyor. Ama en önemlisi ABD’nin bölgedeki varlığının artıyor olması karşısında ne yapacağını ileride göreceğiz. Çin: Kuşak-Yol Girişimi için alternatif rotaların açılması önemli, ancak bu hattın ABD etkisiyle kendi kontrolünden çıkmasından çekiniyor. Yine de Çin’in kıta Avrupa’sına ulaşması açısından deiz dışında bir alternatif olduğu için önemli. ABD: Trump yönetimi olası dönüşünde, bu hattı hem Çin’e karşı hem de Rusya’nın enerji-politik etkisini azaltmak için kullanabilir. Hatta kullanmaya başladı da diyebiliriz. Trump’ın yeniden başkan olması durumunda ABD, Zengezur’u şu iki ana hedef için değerlendirebilir:
Enerji güvenliği: Hazar ve Orta Asya enerji kaynaklarının Avrupa’ya daha hızlı ve güvenli ulaşması.
Çin etkisini kırma: Orta Koridor’un Batı’ya entegrasyonu ile Kuşak-Yol Girişimi’nin tamamen Çin merkezli olmaması.
Bu nedenle Washington, koridorun finansmanı ve güvenliğinde dolaylı destek sağlayabilir. Sağlamaları ABD’nin menfaatine gözüküyor.
Sosyo-Kültürel Etkiler: İnsanların da Rotası Değişecek
Zengezur Koridoru’nun hayata geçirilmesi, yalnızca malların değil, insanların da rotasını kökten değiştirecek. Koridor, coğrafyaları birbirine bağlarken aynı zamanda kültürleri, yaşam biçimlerini ve fırsatları da birbirine yakınlaştıracak. Turizm açısından bakıldığında, Nahçıvan’ın şimdiye kadar ulaşılması görece güç olan tarihi ve doğal güzellikleri çok daha erişilebilir hale gelecek. Orta Çağ’dan kalma mimari yapılar, kadim kervan yolları, el değmemiş doğa manzaraları ve gastronomi zenginlikleri, yeni ulaşım imkânları sayesinde bölgeye farklı ülkelerden ziyaretçi akını yaratabilir. Bu durum yalnızca turizm gelirlerini artırmakla kalmayacak; yerel girişimciler için otelcilikten rehberliğe, el sanatlarından gastronomiye kadar geniş bir yelpazede yeni iş fırsatları doğuracak.
Bunun ötesinde, koridor Türk dünyası arasındaki sosyal ve kültürel bağların güçlenmesini sağlayacak. Azerbaycan, Türkiye, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan gibi ülkeler arasında tarihsel olarak var olan kültürel yakınlık, daha sık insan hareketliliği ile yeniden canlanacak. Ortak müzik festivalleri, kültürel sergiler, üniversiteler arası öğrenci değişim programları ve iş forumları, bu hattın üzerinde gelişecek sosyo-kültürel etkinliklerden sadece birkaçı olacak.
İstihdam boyutunda ise Dünya Bankası’nın projeksiyonlarına göre, yeni lojistik merkezler, gümrük sahaları ve ulaştırma altyapısının inşası sayesinde önümüzdeki on yıl içinde 20 ila 25 bin arasında yeni istihdam imkânı doğması bekleniyor. Bu sadece doğrudan iş gücünü değil, yan sektörlerdeki (perakende, gıda, inşaat, hizmet vb.) istihdamı da tetikleyecek.
Riskler ve Zorluklar
Her büyük stratejik projenin olduğu gibi Zengezur Koridoru’nun da önünde çeşitli engeller bulunuyor. Öncelikle güvenlik riski, bölgedeki en kırılgan konulardan biri. Güney Kafkasya hâlâ hassas bir ateşkes dengesi üzerinde duruyor; olası siyasi krizler ya da provokatif girişimler, projenin ilerleyişini sekteye uğratabilir. Diplomatik açıdan bakıldığında, Ermenistan’ın egemenlik ve toprak bütünlüğü kaygıları, sürecin en kritik başlıklarından biri. Bu kaygıların giderilmesi, uluslararası hukuka uygun, şeffaf ve güven tesis edici adımlarla mümkün olacak.
Finansman tarafında ise 5 ila 7 milyar dolar seviyesinde bir altyapı yatırımı gerekliliği öne çıkıyor. Bu büyüklükteki bir fonun sağlanması, yalnızca bölge ülkelerinin değil, aynı zamanda uluslararası kalkınma bankaları, özel sektör yatırımcıları ve stratejik fonların da iş birliğini zorunlu kılıyor.
Dış aktörler de projenin hızını ve yönünü etkileyebilir. Rusya’nın bölgedeki geleneksel nüfuzu ve İran’ın jeopolitik çıkarları, Zengezur Koridoru’nun stratejik önemini kendi lehlerine çevirmeye yönelik adımlar atmalarına neden olabilir. Bu durum zaman zaman gecikmelere ya da rota değişikliklerine yol açabilir.
Tarihsel deneyimler, yeni ticaret yollarının açılmasının uzun vadede ekonomik karşılıklı bağımlılık yaratarak çatışma riskini azalttığını gösteriyor. Ancak bu etkinin kendini göstermesi, kısa vadede değil, on yıllar süren bir ekonomik ve kültürel entegrasyon süreciyle mümkün oluyor.
Gelecek Vizyonu: 2040 Perspektifi
2040 yılına gelindiğinde Zengezur Koridoru’nun bölgeye ve dünya ticaretine etkileri çok daha net görülebilecek. Türkiye’nin küresel lojistik merkezler sıralamasında ilk beş ülke arasına girme potansiyeli, bu hattın getireceği en dikkat çekici sonuçlardan biri olabilir.
Azerbaycan açısından bakıldığında, enerji dışı ihracat gelirlerinde %25’lik bir artış, ekonominin petrol ve doğalgaz bağımlılığını azaltacak stratejik bir dönüşüm anlamına geliyor. Orta Asya ülkeleri içinse Avrupa pazarına erişim, yalnızca süre ve maliyet avantajıyla değil, aynı zamanda tedarik zinciri güvenliği açısından da büyük bir rekabet gücü yaratacak.
Çin-Avrupa ticaretinde Orta Koridor’un payının %30’un üzerine çıkması, Zengezur hattının küresel ticaretteki yerini sağlamlaştıracak. Bu durum, Pekin’den Londra’ya uzanan ticaretin önemli bir kısmının, Güney Kafkasya üzerinden geçmesi anlamına geliyor ki bu, bölgenin yüzyıllardır hayalini kurduğu “ticaretin kavşak noktası” olma vizyonunu gerçeğe dönüştürebilir.
Sonuç olarak, Zengezur Koridoru yalnızca harita üzerinde çizilen ince bir hat değil; ticaret, enerji, kültür ve diplomasi ekseninde yüzyılın en stratejik projelerinden biri. Tamamlandığında Güney Kafkasya’nın kaderini değiştirecek, uluslararası dengelerde yeni bir sayfa açacak. Ve belki de bu küçük coğrafi çizgi, 21. yüzyılın en önemli ticaret damarlarından biri olarak anılacak.
Laboratuvar Hizmet Alımı İhalesinde Sarf Malzeme Miktarlarının Test Miktarlarından Fazla Belirlenmesi?
Mehmet ATASEVER
Simdata Danışmanlık Y.K. Başkanı
İtirazen Şikayet Konusu; Başvuru sahibinin dilekçesinde özetle; Teknik Şartname’nin ekinde yer alan EK:2 Listesi’nde, ……… Devlet Hastanesi edta’lı tüp: 300.000, vakumlu iğne ucu:350.000, holder 350.000 adet, talep edildiği, hastanelerin kan alma bölümünün doğal akışı gereği polikliniklerden bir hastadan çoğunlukla birden çok tüple numune alımı istemi yapıldığı, örneğin bir hastadan dahiliye polikliniğinden yapılan tetkik isteminde hem jelli tüp, hem edta’lı tüp hem de sedimantasyon tüpüyle numune alımı yapılması istendiği, belirtilen bu tüplere numune alımı içinse bir adet vakumlu iğne ucu bir adet holder kullanımı yapıldığı, fakat EK:2 Listesi’nde ………. Devlet Hastanesi’ne ait talep miktarlarında bulunan vakumlu iğne ucu ve holder adetleri kuruma ait test miktarından (262.500) hem de açıkladığımız sebeplerle istem sayısında tüp dağılım oranından yüksek adetlerle istem yapıldığı, bu durumun ihale maliyetini arttırdığı, dolayısıyla birim test fiyatını yükselttiği, kuruma ait talep miktarlarının diğer hastanelerin miktarlarını da dikkate alarak yeniden düzenlenmesi gerektiği iddialarına yer verilmiştir.
Güncel Kamu İhale Kurulu Kararına Göre;
Yapılan inceleme ve tespitler neticesinde; Hizmet Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “Teknik şartname” başlıklı 16’ncı maddesinde “(1) İşin teknik ayrıntılarını ve şartlarını gösteren bir teknik şartname hazırlanarak ihale dokümanına dahil edilir. Teknik şartnamelerde belirlenecek teknik kriterlerin, verimliliği ve fonksiyonelliği sağlamaya yönelik olması, rekabeti engelleyici hususlar içermemesi ve bütün istekliler için fırsat eşitliği sağlaması zorunludur. Bu şartnamelerde yerli isteklilerin katılımını engelleyici düzenlemelere yer verilemez.” hükmü,
Kamu İhale Genel Tebliği’nin “Kit alımı ile birlikte kit karşılığı geçici olarak cihaz temini ihaleleri” başlıklı 60’ıncı maddesinde “60.1. Kit alımı ile birlikte kit karşılığı geçici olarak cihaz temini ihalesi kitlerin teslim programına uygun olarak idareye teslim edilmesi ile bu kitlerin tahlil edildiği cihazların sözleşmede belirtilen süre boyunca idarenin laboratuvarında kurulu bulundurulması ve yüklenicinin sözleşmede öngörülen diğer yükümlülükleri yerine getirmesi olarak tanımlanabilir.
60.2. Kit alımı ile birlikte kit karşılığı geçici olarak cihaz temini incelendiğinde; kitlerin, ihale dokümanında belirtilen teslim sürelerine uygun olarak idareye teslim edilmelerine karşın kitlerin tahlil edildiği cihazların kitlerin tamamı kullanılıncaya kadar idarede kaldığı, ihale dokümanlarında cihazların idarede çalıştırılacağı süreye ilişkin açık bir düzenleme yapılmadığı “cihazlar, kitlerin bitimine kadar idarede çalışır halde hazır bulundurulacaktır” gibi ifadelere yer verildiği görülmektedir. Bu düzenlemeler ise hukuki sorunlar ortaya çıkarmakta; cihazların idarede kullanılacağı sürenin belirsizliği isteklilerce kit fiyatlarına yansıtılmaktadır. Kamu kaynaklarının verimli kullanılması ve hukuki sorunların yaşanmaması için ihale dokümanında kit ve kitlerin tahlil edileceği cihazın teknik özelliklerinin, teslim sürelerinin, cihazların kurulumu ile cihazların idarece kullanılacağı süreye ve yüklenicinin diğer yükümlülüklerine ilişkin açık bir düzenleme yapılması gerekmektedir.
60.3. Farklı kitlerden oluşan mal alım ihalelerinde toplam test sayısı belirtilerek teklif alınması ve fiyatları farklı olan kitlerin sayısının yıl içerisinde değiştirilerek toplam test sayısında alımın sonuçlandırılması gibi uygulamalar yapılmaktadır. İdarelerce ihale dokümanında toplam test sayısının yanı sıra her bir kitin test sayısının gösterilmesi, kitlerin test sayısı belirlenirken 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun 24 üncü maddesinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
60.4. İhale sürecinde tekliflerin değerlendirilmesi aşamasında isteklilerin teknik ve mesleki yeterliğinin saptanması için istenilen belgelerin idari şartnamelerin “İhaleye katılabilmek için gereken belgeler ve yeterlik kriterleri” başlıklı maddesinin “mesleki ve teknik yeterliğe ilişkin belgeler ve bu belgelerin taşıması gereken kriterler” alt bendinde gösterilmesi gerekmektedir. Teknik şartname ile idari şartnamenin birbirine uyumlu bir şekilde hazırlanması gerekmektedir.” açıklaması
Teknik Şartname’nin “Konu” başlığı altında “…….. Devlet Hastanesi, …….Devlet Hastanesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi, ……. Devlet Hastanesi, ……. Devlet Hastanesi, ………Devlet Hastanesi, …………. Devlet Hastanesi) 2025-2026 yılları arası sonuç karşılığı kan sayım cihazı kullanımı hizmet alımı teknik şartnamesini kapsar.”
…
B12 2 mL hacminde Ürün Takip Sistemi onaylı laboratuvarda mevcut santrifüjlere uygun, laboratuvar sorumlusunun uygun gördüğü vakumlu EDTA’ lı kan alma tüpü, Ayrıca silikonla kaplı ve lazerle keskinleştirilmiş, 21G genişliğinde vakumlu sistemle uyumlu ilgili sağlık tesisinin test sayısı kadar emniyetli steril iğne ucu ve standart holder ücretsiz olarak verilecektir. Tetkik sonuçlarında bias oluşmaması açısından yüklenici firma ihale süresince laboratuvar uzmanının belirleyeceği aynı marka kan alma tüpünü sağlamalıdır.
***…… Devlet Hastanesi için İstenildiği takdirde ilgili tesisin tüp sayısının maksimum %20′ ini geçmeyecek şekilde Ürün Takip Sistemi onaylı pediatrik kan alma tüpleri veya 0,5-1 mL hacminde EDTA’ lı vakumlu kan alma tüpleri laboratuvar uzmanı tarafından talep edilebilecektir. Pediatrik tüplerin cihaza ve santrifüje adaptasyonu firma tarafından ücretsiz sağlanmalıdır.” düzenlemesi yer almaktadır.
Başvuruya konu ihalenin “2025 -2026 Yılları 18 Aylık Sonuç Karşılığı Laboratuar Hizmeti (Hemogram ) Alımı” ihalesi olduğu, söz konusu hizmet kapsamında …….. Devlet Hastanesi, …….Devlet Hastanesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi, ………….. Devlet Hastanesi, ……….Devlet Hastanesi, ……… Devlet Hastanesi, ………..Devlet Hastanesinde 22 (yirmi iki) parametre ve retikülosit ölçümünün yapılacağı, bu kapsamda teklif edilecek cihaz sayısı ve toplam test sayısının Teknik Şartname’de belirtildiği, başvuru sahibinin dilekçesinde belirtilen …….. Devlet Hastanesi için 262.500 test sayısının öngörüldüğü, ihale dokümanında bu test sayılarının öngörülen test sayıları olduğu, muayene ve kabul işlemleri rapor edilmiş testlerin puanları üzerinden yapılacağının belirtildiği,
Diğer yandan Teknik Şartname’de vakumlu edta’lı kan alma tüpü, vakumlu sistemle uyumlu steril iğne ucu ve standart holder ücretsiz olarak verilmesinin istenildiği, başvuru sahibinin dilekçesinde belirttiği ………… Devlet Hastanesi’nde bu sarf malzemeleri sayısının edta’lı tüp 300.000, vakumlu iğne ucu 350.000, holder 350.000 şeklinde olduğu,
İdarece EKAP üzerinden gönderilen belgeler arasında yer alan yazıda “İtiraza konu diğer madde olarak belirtilen iğne ve holder sayıları ile ilgili olarak tüm tesislerimiz sonuç karşılığı labaratuvar hizmet alım ihalelerinde test sayılarını gözönünde bulundurarak iğne, holder ve tüp sayılarını belirlemektedir. Bu süreçte fazla malzeme talebi yapılmaması amacıyla farklı test gruplarında istenmiş olan talepler ve idareye teslim edilecek iğne, holder vb. sarf ürünler sağlık tesislerimizde görevli işin uzmanı labaratuvar sorumluları tarafından belirlenmektedir. Örneğin biyokimya grubu, eliza grubu, koagülasyon grubu, immünohemotoloji grubu gibi diğer grup ihalelerde de tüp, holder ve iğne ucu talepleri yapılmıştır. Tesislerimizce bu kapsamda diğer gruplarda istenilen sarf malzemeleri de (aynı hasta için farklı gruplar içinde test istemi yapılması halinde tüp sayıları test sayıları ile örtüşmekte ancak kan alma sürecinde aynı hasta için aynı anda istenen tetkiklerde defaten kan almak yerine bir kez alınan kan ile tüm tüplerin doldurulması sağlanmaktadır bu sebeple bir holder, bir iğne ucu kullanılabilmektedir.) birlikte değerlendirerek taleplerini oluşturmakta olduğundan tesislerimizin test sayıları ve holder, iğne sayıları orantıları farklı olabilmektedir.” ifade edildiği görülmüştür.
Bu kapsamda, ihale konusu işin ihale dokümanında belirtilen hastanelerde istenilen özelliklerde cihazların kurulması, ihale dokümanında istenilen testlerin cihazlarda çalışmasını ve hizmetin ifası için gerekli tüm cihazların ve şartnamede belirtilen sarf malzemelerin sağlanmasını kapsadığı, Teknik Şartnamenin anılan maddelerinde ihale konusu laboratuvar hizmet alımı işinde ihtiyaç olacak sarf malzemelerin de iş kapsamında verilmesinin talep edildiği, söz konusu malzemelerin miktarları ve özelliklerinin ihale dokümanında belirtildiği, ihale dokümanında belirtilen test sayılarının öngörülen test sayıları olduğu, ödemelerin gerçekleşen test sayıları üzerinden yapılacağı da dikkate alındığında, sarf malzeme miktarlarının test miktarlarından fazla belirlenmesinin tekliflerin verilmesine engel olmadığı, idarenin öngörülen sarf malzemesi miktarlarını da hastanelere göre ihtiyaca binaen belirleme noktasında takdir yetkisinin bulunduğu, bu haliyle anılan malzemelere ilişkin maliyetlerin teklif fiyata dahil edilebileceği, söz konusu düzenlemelerde mevzuata aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, başvuru sahibinin iddiasının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
Günümüz Türkiye’sinde şirketler ayakta kalma mücadelesi verirken; bir yandan maliyetleri azaltmaya çalışıp bir yandan da sürdürülebilir geleceğe katkı sağlamanın sorumluluğunu üstlenmeye çalışıyor. Bu yazımda, teslim şekillerinin yeşil teslimatla nasıl optimize edilebileceğini değerlendireceğim. Bu değerlendirmeye geçmeden önce, dış ticarette sıklıkla duyduğumuz ve teslim şekillerini belirleyen Incoterms kavramını kısaca tanımlamak faydalı olacaktır.
Incoterms 2020; ICC tarafından en son yayınlanan uluslararası teslim şekillerinin yer aldığı kurallar bütünüdür. Bu kurallar, taşınan eşyanın alıcıya teslimi sırasında tarafların hak ve sorumluluklarını açıkça belirler. Incoterms 2020’i bilmek ve bilinçli uygulamak; taşıma sürecinde karşılaşılan riskler ortaya çıktığında şirketler için ne kadar önemli olduğunu daha çok ortaya çıkarmıştır. Teslim şekilleri uygulamada genellikle yanlış taşıma modlarında telaffuz edildiğine rastlıyoruz. En sık rastlanan hata FOB teslim şeklinin her taşıma moduna uyarlanmasıdır. Doğru taşıma modlarıyla teslim şekillerini aşağıdaki tabloda inceleyelim.
Taşıma Modu
Teslim Şekilleri (Incoterms)
Kara Yolu Taşımacılığı
EXW, FCA, CPT, CIP, DAP, DPU, DDP
Demiryolu Taşımacılığı
EXW, FCA, CPT, CIP, DAP, DPU, DDP
Deniz Yolu Taşımacılığı
FAS, FOB, CFR, CIF
Hava Yolu Taşımacılığı
EXW, FCA, CPT, CIP, DAP, DPU, DDP
EXW teslim şekli dışında diğer teslim şekillerini genellikle satıcı organize eder. FCA teslim şeklinde organize sözleşmeye bağlı olarak değişmektedir. DDP teslim şekline özellikle değinmek gerekirse, satıcının tüm süreci üstlendiği en kapsamlı teslim şeklidir. EXW taşıma şekli satıcı açısından daha az iş yükü ve az maliyetli gibi görünse de bu teslim şekli çevreye en zarar veren yöntemdir. Alıcı burada en ucuz taşıma moduyla örneğin dizel araçla uzun mesafeli taşımayı seçebilir. Ayrıca alıcı bulunduğu yerden çevreci taşıma planlaması da daha zor olabilir. Bu yüzden satıcı taşıma sürecini üstlendiğinde daha bilinçli ve çevreye duyarlı tercihler yapma şansı artar.
Taşımayı planlayan taraf, daha çevreci taşıma yapabilir. EXW dışındaki teslim şekillerinde satıcının taşımayı organize etmesi durumunda da çevresel etki her zaman düşük olmayabilir. Satıcı da maliyet veya hız baskısıyla yüksek emisyonlu taşıma modlarını (örneğin hava taşımacılığı veya eski tip gemiler) seçebilir. Bu nedenle çevresel etkiyi belirleyen asıl unsur, kimin organize ettiği değil, seçilentaşıma modu, rota velojistik zincirindeki optimizasyondur.
Çevresel Etkinin Azaltılması için Öneriler;
Hem maliyet avantajı hem de daha düşük karbon emisyonu sağlamak mümkün. Demiryolu veya Denizyolu taşımacılığı alternatifler seçilebilir.
Multimodal çözümlerle farklı taşıma modları desteklenebilir. Örneğin, karayolu ile başlayan taşıma sürecini demiryolu veya denizyolu ile desteklenebilir.
Rota planlamasını iyileştirip; boş dönüşleri en aza indirerek, gereksiz aktarma ve bekleme sürelerini ortadan kaldırarak yakıt tüketimi düşürülebilir.
Yakıt verimliği yüksek araçları seçip; elektrikli, hibrit ya da düşük emisyonlu araçları tercih edilebilir.
Ortak iş birliği içinde; alıcı-satıcı arasında çevreci lojistik çözümler üzerinde birlikte çalışılmalıdır.
En Çevreci Teslim Şekilleri (CIP, CPT, DAP, DPU, DDP):
Bu teslim şekilleri genellikle satıcının taşıma organizasyonunu üstlendiği ve malı varış noktasına kadar taşıdığı durumları kapsar. Böylece taşıma modu ve rota optimizasyonu satıcı tarafından planlanabilir, bu da çevreci taşıma için daha uygun fırsatlar yaratır.
Orta Düzey Çevreci Potansiyel Teslim Şekilleri (FOB, FAS, CFR, CIF, FCA):
Bu grupta bazı teslim şekilleri (özellikle FOB, FAS, CFR, CIF) sadece denizyolu taşımacılığında kullanılır. Denizyolu taşımacılığı genel olarak karayoluna göre daha çevreci olmakla birlikte, taşımanın farklı aşamalarında risk ve sorumluluklar karışabilir. FCA ise teslim noktasına ve sözleşmeye bağlı olarak değişkenlik gösterir.
Çevreci Açıdan En Zayıf Teslim Şekli (EXW):
Satıcı sadece malı hazırlar ve alıcı taşımanın tamamını organize eder. Alıcının en ucuz taşıma yöntemini seçme olasılığı yüksek olduğundan (örneğin uzun mesafeli dizel araçlı karayolu taşımacılığı), çevresel etkisi genellikle daha yüksektir.
Hava Yolu Taşımacılığı ile Yüksek Hız Yüksek Emisyon
Havayolu Taşımacılığı hızlı ve acil olan sevkiyatlar için tercih edilse de ; diğer taşıma modlarına kıyasla en yüksek karbon emisyonuna sahiptir. Bu yüzden çevreci taşıma modu olmamakla beraber yüksek maliyet ve yüksek karbon emisyonuna sahiptir. Bu noktada, multimodal taşıma çözümleri devreye girerek, havayolu taşımacılığının çevresel yükünü minimize etmek için diğer daha çevreci taşıma modları ile optimize edilmelidir. Böylece , hem hız hem de sürdürülebilirlik dengelenebilir.
Sonuç olarak; yeşil teslimatın özünde, alıcı ve satıcının sürdürülebilirlik bilinciyle birlikte çevreci lojistik çözümleri üretmesi yatar. Paydaşlarla ortak hareket ederek hem maliyetleri düşürürken hem de çevresel etkileri azaltır gelecek nesillere daha temiz bir dünya bırakmamızı sağlar.
Karmaşık Müzakere Dinamikleri: Satın Almacılar İçin Oyun Teorisi Stratejileri
M.Efsun Yüksel Tunç Eğitmen ve Yönetim Danışmanı
Yaşam ve Yönetici Koçu efsun@indus.com.tr
Satın alma, sadece fiyat konuşulan bir süreç değildir. Her teklif, her sessizlik, her “daha sonra döneceğim” cümlesi, bir stratejinin parçasıdır. Tedarikçilerle yapılan pazarlıklar, aslında görünmez bir satranç tahtasında oynanan hamleler gibidir. İşte tam da bu noktada devreye oyun teorisi girer.
Oyun teorisi, seçimlerimizin sadece kendi kararlarımızla değil, diğer oyuncuların olası tepkileriyle de şekillendiğini savunur. Yani biz bir karar verirken, karşımızdakinin olası tepkisini de tahmin etmeli ve stratejimizi bu tahmine göre inşa etmeliyiz.
Peki satın alma profesyonelleri olarak bu yaklaşımı müzakere süreçlerine nasıl entegre edebiliriz? Hadi birlikte inceleyelim.
Oyun teorisi, bireylerin veya kurumların birbiriyle etkileşim içinde olduğu durumlarda, en iyi stratejik kararları nasıl alabileceklerini matematiksel modellerle açıklayan bir teoridir.
Satın alma süreçlerinde bu teori şu konularda fark yaratır:
Pazarlıkta stratejik öngörü geliştirmek
Tedarikçi hamlelerini modellemek
Kriz anlarında en az zararla çıkış yolları bulmak
Uzun vadeli iş birlikleri için denge kurmak
Ve belki de en önemlisi, kararları sadece rakamsal değil, davranışsal temelde de değerlendirebilmeyi sağlar.
Gerçek Hayattan Tanıdık Oyunlar: Tedarikçi Müzakerelerinin Görünmeyen Oyunu
Mahkum İkilemi: Güven mi, Çıkar mı?
Satın alma profesyoneli olarak bir tedarikçiye daha fazla güvenmeye başladığınızda, onun da size aynı şekilde yaklaşmasını beklersiniz. Ancak sistem sizi “kendi çıkarını koru” yönünde de zorlar. Bu ikilemde, her iki taraf da iş birliği yaparsa = Kazan-Kazan; taraflardan biri suistimal ederse = Diğer taraf kaybeder; her iki taraf da güvenmezse = Kazan-Kaybet olur.
İyi ilişkiler kurmak kadar, bu ilişkileri sürekli test etmek de önemlidir. İlk anlaşmalarda küçük adımlarla başlayıp, zamanla güveni pekiştirmek stratejik olacaktır.
Sıfır Toplamlı Oyunlar: Pazarlıkta Birinin Kazancı Diğerinin Kaybı mı?
Bazı pazarlıklarda bir tarafın kazancı, diğer tarafın kaybı gibi algılanır. Bu, “sıfır toplamlı oyun” yaklaşımıdır. Ancak günümüz iş dünyasında artık “genişletilmiş pasta” yaklaşımı daha değerli görülür.
Fiyat pazarlığında tıkanan bir görüşmede teslimat süresi, garanti kapsamı, lojistik kolaylıklar gibi ek değer unsurlarını gündeme getirerek, pazarlığın toplam değerini artırabiliriz.
Koordinasyon Oyunları: Aynı Anda Hamle Yapmak Zorunda Olduğunuz Durumlar
Bazen hem siz hem de tedarikçiniz aynı anda risk alıp bir adım atmak zorunda kalırsınız. Örneğin, büyük bir ürün geliştirme projesinde siz siparişi vermeden onlar yatırım yapamaz; onlar yatırım yapmadan siz güvenemezsiniz.
Böyle durumlarda “pilot projeler”, “prototip süreçleri” gibi düşük riskli başlangıçlar stratejik belirsizliği azaltır.
Tedarik zinciri krizlerinde, panik yerine stratejik oyun teorisi yaklaşımı fark yaratır. Çünkü krizler aynı zamanda fırsatların da yeniden dağıtıldığı anlardır. Tedarikçiniz fiyatları yükseltti. Alternatifiniz yok gibi. Oyun teorisine göre, burada yapılacak ilk adım tedarikçinize bu oyunun uzun vadeli olduğunu hatırlatmaktır.
Açık kartlar oynamak: Fiyat artışının nedenlerini öğrenmek
Geleceği inşa etmek: Alternatifler oluşturduğunuzu göstermek
Dengeli risk paylaşımı: Stok krizini birlikte çözmeye yönelik teklifler sunmak
Bu yaklaşımlar, tedarikçiyi rekabet baskısı olmadan iş birliğine teşvik eder.
Satın Alma ekibiniz için oyun teorisini uygulamanın 5 pratik yolunu paylaşmak isterim.
Senaryo Simülasyonları Uygulayın
Tedarikçi görüşmeleri öncesinde “eğer şöyle derse, biz ne yaparız?” gibi senaryolarla prova yapın.
Stratejik Düşünme Atölyeleri Düzenleyin
Ekip içinde “oyun kurucu” düşünmeyi tetikleyen vaka çalışmaları yapın.
Sadece bugünkü duruma değil, olası gelecek stratejilerine göre değerlendirme yapın.
İş Birliği Temelli Pazarlık Prensipleri Geliştirin
Sıfır toplamlı değil, “kazan-kazan” anlayışıyla süreçleri yeniden tasarlayın.
Kriz Planlamasını Oyun Teorisi Üzerinden Yürütün
Alternatif senaryolara göre hamle haritaları oluşturun: “Eğer A olursa → B’ye gideriz” gibi.
Satın alma artık sadece maliyet düşürme işi değildir. Satranç gibi düşünmeyi gerektirir. Kimin ne zaman hangi taşı süreceğini öngörmek; sadece bugünü değil, yarını da şekillendirir. Oyun teorisi bize der ki: Her hamle bir seçimdir. Her seçim bir mesajdır. Ve her mesaj bir stratejidir. Satın alma profesyonelleri olarak bu oyunu sezgilerle değil, stratejiyle oynadığımızda sadece fiyat değil; güven, kalite ve sürdürülebilirlik de kazanırız.
SGK İşten Ayrılış Bildirgesi Verilmeden İhtiyari Arabuluculuk Görüşmesi Yapılması Hukuka Uygun Mudur?
Lütfi İNCİROĞLU
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na göre arabuluculuk; sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması hâlinde çözüm önerisi de getirebilen, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak tanımlanmaktadır (6325/m.2-1-(b)).
İhtiyari arabuluculuk ise, “Tarafların serbestçe tasarruf edebilecekleri özel hukuk uyuşmazlıklarını, tamamen kendi istekleriyle bir arabulucu eşliğinde, mahkeme dışı ve gizli bir süreçte çözmelerini sağlayan alternatif uyuşmazlık çözüm yoludur. “İhtiyari” denmesinin sebebi, başvurunun kanunen bir dava şartı olmamasıdır; taraflar dilerse süreci başlatır, dilerse her aşamada bitirebilir[1].
Başka bir anlatımla, hukuk sistemimizde arabuluculuk zorunlu ve ihtiyari olarak ikiye ayrılmıştır. Zorunlu arabuluculukta, bazı dava türlerinde dava açmadan önce arabuluculuğa başvurmak dava şartıdır. İhtiyari arabuluculukta ise taraflar kendi özgür iradeleri ile uyuşmazlığı arabulucu aracılığıyla çözmeyi tercih etmektedir. İhtiyari arabuluculuk, dava açılmadan önce yapılabileceği gibi mahkeme esnasında da uygulanabilir. Dava açıldıktan sonra ihtiyari arabuluculuğa başvurulması halinde dava, 3 ayı geçmemek üzere ertelenir. Ancak bu süre her iki tarafın da başvurması halinde 3 ay daha uzatılabilir (6325/m.15/5). Tarafların üzerinde tasarrufta bulunabileceği her türlü uyuşmazlık için ihtiyari arabuluculuk yöntemi tercih edebilir.
Diğer taraftan, yasal düzenlemeler kapsamında zorunlu arabuluculuk öngörülen hallerde taraflar, ihtiyari arabuluculuk faaliyetine başvuramazlar. Çünkü başvuru yapılması yasal bir zorunluluk olup tarafların iradesine göre hareket edilemez.
Kural olarak ihtiyari arabuluculukta, arabulucu taraflarca kendi istedikleri bir kişi olarak seçilir. Başka bir anlatımla, arabulucu her iki tarafın da isteği doğrultusunda seçilir. Arabulucunun seçilmesinin ardından arabuluculuk sözleşmesi yapılarak sürece başlanılır. Arabulucu, taraf bilgilerini topladıktan sonra en kısa süre içerisinde toplanmak üzere tarafları davet eder (6325/15/1). Arabulucu, tarafların her biri ile ayrı ayrı görüşebileceği gibi birlikte de görüşmeler yapabilir (6325/m.8). Arabulucu, tarafları dinledikten ve uyuşmazlıkla ilgili hususları inceledikten sonra anlaşmazlığın çözümü için önerilerde bulunur. Bunun üzerine anlaşma veya anlaşmama durumuna göre son tutanak tutularak taraflar ve arabulucu tarafından imzalanır[2].
Arabuluculuk faaliyeti sonucunda tarafların anlaşması üzerine taraflar ve arabulucu tarafından imzalanan son tutanak bir anlaşma belgesi niteliğine sahiptir. Bu belgenin bağlayıcı olabilmesi için ilam niteliğinde belge vasfını taşıyor olması gerekmektedir. Bunun için de taraflar, icra edilebilirlik şerhi verilmesini isteyebilirler (6325/m.18/2). Başka bir ifadeyle, eğer anlaşma belgesine icra edilebilirlik şerhi eklenirse bu durumda imzalanan tutanak, ilam niteliğinde belge olarak kabul edilir. Bunun sonucu olarak da anlaşılan hususlar bakımından hem taraflar açısından bağlayıcı olur hem de anılan konular için dava açılamaz[3].
Bununla birlikte, tarafların arabulucuya başvurabilmesi için aralarında işçi-işveren ilişkilerinden kaynaklanan bir uyuşmazlığın bulunması ve bu uyuşmazlığın çözümü için ihtiyari arabulucuya başvurmaları gerekir. İhtiyari arabuluculuk, tarafların serbest iradeleriyle başvurdukları ve aralarında var olan uyuşmazlığın mahkemeye gitmeden çözülmesini amaçlayan bir yöntemdir. Ancak uygulamada iş ilişkisi devam ederken ihtiyari arabuluculuk vasıtası ile anlaşma tutanağı düzenlendiği görülmektedir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2025/2403 E. ve 2025/3786 K. sayılı kararında, arabuluculuk görüşmesinin zamanlamasına dikkat çekerek iş ilişkisi devam ederken anlaşma tutanağının geçerli olamayacağına hükmetmiştir. Eğer ki arabuluculuk görüşmesi, işçinin işten ayrılış bildirgesinin Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) sunulduğu tarihten önce yapılmışsa, bu durum anlaşma tutanağını geçersiz kılmaktadır.
Sonuç olarak Yargıtay’a göre, taraflar arasında gerçek bir uyuşmazlık doğmadan ve iş ilişkisi halen devam ederken arabuluculuk görüşmesi sonucu düzenlenen anlaşma tutanakları geçersiz sayılır. Kaldı ki, işten ayrılış bildirgesinin SGK’ya verilmesi, iş sözleşmesinin sona erdiğini hukuken somutlaştıran bir işlemdir. Bildirge verme tarihinden önce yapılan anlaşma, iş ilişkisinin fiili ve hukuki durumu hakkında tereddüt yaratır.
Nitekim arabuluculuk süreci, taraflar arasında mevcut ve somut bir uyuşmazlığı çözmeye yönelik olmalı; olası veya henüz doğmamış ihtilaflara dair önleyici anlaşmalar ise geçerli kabul edilmemelidir. Böylece, işten çıkış bildirgesinin SGK’ya sunulması, arabuluculuk görüşmesinin hukuki zemininin oluştuğu an olarak kabul edilmekte ve bu tarihten önce düzenlenen anlaşmalar geçersizlik riski taşımaz.
Ülkemizde ihracatçılarımızın durumuna göz atıldığında, gerçek anlamda ülkemizin ihtiyacı olan döviz getirtme konusunda haklarını ayrı bir yerde tutmamız gerekir. Döviz kaybeden değil, döviz kazandıran kurumlardır. Ülkemize hem döviz kazandırıyor ve bu bağlamda TCMB’nin döviz rezervlerinin artmasında olumlu bir katkı veriyor, hem de istihdam yaratarak çalıştırdıkları kişilere kazanç temin etmektedirler.
İhracatçılarımızın fedakarlıklarını ve ülkemiz için canla başla çalıştıklarının altını kalın çizgilerle çizmek isterim. İhracat yaparak.
İhracatçı Döviz Konusunda Neler Düşünüyor?
İhracatçının düşündüğü hususların bir tanesi; döviz kurunun enflasyon oranında artmayıp, döviz artış hızının enflasyonun oldukça gerisinde kalması, bunun sonucunda da üretim ve ihraç ürünlerinin maliyet fiyatı dahi uluslararası piyasalarda rekabetin oldukça uzağında kalmasına sebep olmaktadır.
Döviz kurunun yeterince artmamasından dolayı, ihraç amaçlı üretilen ürünlerin döviz bazında daha pahalıya satılmasına, bunun da satış ve sipariş almada yavaşlama getirdiği ortadadır.
Ağustos 2025 ayının ikinci haftasının USD / TRY grafiğine bakıldığında dövizdeki hareket adeta yerinde sayıyor. Hareket var ancak, kat edilen yol yok. Adeta rölantide çalışan bir araba gibi. Hiç yol almıyor ama araç çalışıyor. İşte tam da döviz hareketi için söylemeye çalıştığım konu budur.
Dövizin bu şekilde yerinde saymasının ihracatçıya bir katkı sağladığı söylenemez. İhracatçının rüyası kesinlikle bu fiyatlar değil.
İhracatçının Rüyası
İhracatçının aklından geçen dolar fiyatı bugün için hayal rakam olsa da, hayal etmenin bir sıkıntısı yok.
Her ne kadar ihracatçının istediği veya aklından geçen döviz fiyatı yüksek olsa da, dövizdeki fiyatlamalar;
arz talep,
piyasanın dengesi,
ihracatçıyı yüksek kur ile korur iken önlenemeyen bir hayat pahalılığı
Ülkemizin döviz borç yükümlülüklerin TRL karşılığın anormal bir şekilde yükselmesi,
Ödemeler dengesi,
İthalata dayalı üretim yapan ülke olduğumuzdan, ithal girdi maliyetlerinin çok yükselmesi
açısından anormallik yaratacağı kesindir.
Reşat Bağcıoğlu’na Soralım
Tam da adamına soruyorsunuz ha.
Benim bildiğim Reşat Bağcıoğlu dövizin fiyatı konusunda hepimizin kafasını karıştırır.
Yukarıda kısmen de olsa açıklamalarda bulundum. Bence Reşat’ın fikrini almayın.