Değişen Paradigmada Liderlik İçin Öneriler

 

Cynefin Çerçevesi / Snowden – Boone / 2007 araştırmasından özetlenmiştir. İş ortamını Simple (Sade) – Complicated (Katmanlı) – Complex (Karmaşık) – Chaotic (Kaotik) – Dizorder (Düzensiz) olarak 5 gruba ayırıyor. Gerçeklere-veriye dayalı yönetilebilen Sade-Katmanlı grupları eski paradigmada sık görülen yapılardı, kısıtı yönetmek sistemi yönetmek için yeterliydi. Bugünkü iş ortamının daha çok Karmaşık-Kaotik yapılara doğru kaydığı, yani paradigmanın değiştiği ifade ediliyor. Bu yapılar veriye değil kalıplara-paternlere dayalı yönetilebiliyor. Grupları ayırt edecek karakteristikler ve bu gruplara uygun liderlik tarzı için ipuçları veriliyor.

Complex (Karmaşık) sistemler çok sayıda ve birbirleriyle etkileşimli elemanlar içeren, etkileşimleri doğrusal olmayan yani küçük bir farkın büyük bir sonuca yol açabileceği, dinamik yani zaman içerisinde değişen, tek yönde evrilen (genellikle geriye dönüşü mümkün olmayan), öngörülemeyen yapılardır. Dolayısıyla alışılmış tahmin – optimizasyon – geleneksel MRP – CPM/PERT gibi yöntemler beklenen sonuçları veremeyecektir.

 

Simple (Sade) yapıda her şey çok nettir, known-knowns (bilinen bilinenler) söz konusudur, günler – olaylar – sorunlar tekrar eder, öngörülebilir, sebep-sonuç ilişkileri herkes tarafından tereddütsüz anlaşılacak kadar nettir, çoğu zaman tek bir doğru cevap vardır. Fact based (Veriye dayalı) yönetim ortamıdır. Sense-Categorize-Respond (Fark et-sınıflandır-yanıtla) tarzıyla liderlik edilir, best practices (en iyi uygulamalar) takip edilir. Sürece odaklanılır, işler-sorumluluklar delege edilir, talimatla yönetilir, analiz/raporlama vb gerek yoktur.

İşler kolayca kontrol altına alınır, iyileştirilir, büyük bir dalgalanma olmaz ve dolayısıyla sahte bir “başarmışlık” hissi verir, egoyu şişirir, şartların (paradigmanın) değiştiğini görmeyi zorlaştırır.

Complicated (Katmanlı) yapı da Sade olan gibi ordered-kısmi düzenli sınıflandırmaya dahildir. Sadeden farklı olarak bu sefer her şey çok net değildir, katmanlar nedeniyle sebep-sonuç ilişkilerini anlayabilmek için analiz gerekir. Known-unknowns (bilinen bilinmeyenler) söz konusudur, birden fazla doğru cevap vardır, her gün bir öncekinin aynısı olmayabilir. Öngörmek zorlaşmıştır. Fact based (veriye dayalı) yönetim ortamıdır. Sense-Analyze-Respond (Fark et-analiz et-yanıtla) tarzıyla liderlik edilir, expert-uzman görüşü sorulur. Çelişen görüşleri dinlemek ve karşılaştırmak gerekir, aksiyona dönüşmeyen analizden sakınılmalıdır, katmanlı yapıyı anlayabilmek için farklı bakış açıları gerekir, tüm paydaşların önemli karalara katılımı sağlanmalıdır. Çatışma yönetimi, lokal yerine bütüncül bakış önem kazanır.

Complex (Karmaşık) yapı unordered-kısmi düzensiz sınıflandırmadadır, pattern based (kalıba dayalı) yönetim ortamıdır. Unknown-unknowns (bilinmeyen bilinmeyeler) söz konusudur. Öngörülemez. Sürekli yeni kalıplar-paternler ortaya çıkar, devingendir, doğru cevap yoktur, birbirleriyle çelişen çok sayıda fikrin analizi gerekir, akış ve belirsizlik nedeniyle zamana karşı yarışılır. Probe-Sense-Respond (Yokla-fark et-yanıtla) tarzıyla liderlik edilir, kalıpların oluşumları izlenir, pozisyon alınır. Yeni kalıpların oluşmasına aracılık edilir, farklı görüşler-fikirler-aksiyonlar sahada test edilir, yanılmalar olağandır, hataya tolerans artmalıdır. Yaratıcılık-inovasyon önemlidir, bunun için tüm paydaşların katılımı sağlanmalıdır.

Chaotic (Kaotik) yapı da unordered-kısmi düzensizdir, pattern based (kalıba dayalı) yönetim ortamıdır. Unkowables (bilinemezler) söz konusudur. Öngörülemez. Yüksek derecede türbülans vardır, dinamiktir, akış halinde ve geri bildirimli etkileşimdedir. Sebep-sonuç ilişkileri kurulamaz. Doğru cevap yoktur. Streslidir, kriz ortamıdır. Derhal aksiyon gerektirir. Act-Sense-Response (Hareket et-fark et-yanıtla) tarzıyla liderlik edilir. Veri toplayıp analiz edecek zaman yoktur, hareket edilmelidir. Talimatla doğrudan kontrol gerekir. Şartlardaki değişimler sürekli izlenmelidir. Inovasyona fırsat verilmelidir. Emniyet açısından gölge denetimle günlük kararlar kontrol ettirilmelidir.

2007 yılında paradigmanın değiştiği, iş ortamında belirsizliğin arttığı ifade edilmiş. Oysa bugün hala doğrusal dünyanın kesinlik-öngörülebilirlik gerektiren veya bunları vaad eden tahmin – optimizasyon – MRP – birim maliyet vb. araçları öne çıkarılıyor. Artık bunların çalışabileceği “eski güzel günler” bitti, zamanın ruhuna uyarak çevikleşmeyi öğrenmeliyiz.

Birden çok işyerinde kısmi süreli olarak çalışan işçinin asgari ücreti nasıl hesaplanır ?

LÜTFİ İNCİROĞLU

4857 sayılı İş Kanunu’nun 13 üncü maddesinde, işçinin normal haftalık çalışma süresinin tam süreli çalışan emsal işçiye göre önemli ölçüde daha az olarak belirlendiği iş sözleşmesi, kısmi süreli iş sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Normal haftalık çalışma süresi ise aynı Yasanın 63 üncü maddesinde, haftalık en çok 45 saat olarak açıklanmıştır. 4857 sayılı Kanun’un 13 üncü maddesinde emsal işçiden söz edilmiş olmakla, kısmi süreli iş sözleşmesinin belirlenmesinde esas alınacak haftalık normal çalışma süresi tam süreli iş sözleşmesi ile çalışan emsal işçiye göre belirlenecektir. Kanunun 63. maddesinde yazılı olan haftalık iş süresi azamidir. Buna göre o işkolunda emsal bir işçinin ortalama haftalık çalışma süresi, haftalık 45 saati aşmamak şartıyla belirlenmeli ve bunun önemli ölçüde azaltılmış olup olmadığına bakılmalıdır.

4857 sayılı Kanun’un 63 üncü maddesi kapsamında çıkarılan İş Kanununa İlişkin Çalışma Süreleri Yönetmeliğinin 6 ncı maddesinde, “İşyerinde tam süreli iş sözleşmesi ile yapılan emsal çalışmanın üçte ikisi oranına kadar yapılan çalışma kısmi süreli çalışmadır”. Gerekçede “üçte ikisinden az” olan çalışma ifadesi kullanılmışken, yönetmelikte üçte iki oranına kadar yapılan çalışmalar kısmi çalışma sayılmıştır. Bu durumda emsal işçiye göre 45 saat olarak belirlenen normal çalışmanın taraflarca 30 saat ve daha altında kararlaştırılması halinde, kısmi süreli iş sözleşmesinin varlığından söz edilir.

4857 sayılı Kanun, uygulamada yaygınlık kazanan bu konuda işçiyi koruyucu hükümler getirmiştir. 4857 sayılı Kanun’un 13 üncü maddesinde, “kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılan işçinin, ayırımı haklı kılan bir neden olmadıkça, salt iş sözleşmesinin kısmi süreli olmasından dolayı tam süreli emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutulamayacağını” hükme bağlamaktadır. Üstelik, “kısmi süreli çalışan işçinin ücret ve paraya ilişkin bölünebilir menfaatleri, tam süreli emsal işçiye göre çalıştığı süreye orantılı olarak ödenecektir”. Ancak işçiye belirli bir süre için ödenecek ücret, aynı süre için hesaplanacak “emsal işçinin ücret ve paraya ilişkin bölünebilir menfaatlerinin” altında olmayacaktır.

Doğal olarak, gerek kısmi süreli işçinin gerekse emsal işçinin ücretinin her durumda asgari ücretin altına düşmemesi gerekir. Asgari ücret Yönetmeliğine göre, asgari ücretin bir günlük ücret olarak saptanması asıl olmakla birlikte, aylık, haftalık, saat başına, parça başına veya yapılan iş tutarına göre ücret ödenen durumlar buna göre ayarlanır.

Yani değişik işverenler ile ayrı ayrı iş sözleşmesi kuran ve bu işverenlere ait işyerlerinde kısmi süreli olarak çalışan işçi için de durum değişmeyecektir. Sözü edilen hallerde işçiye ödenecek ücret, bir günlük normal çalışma karşılığı olarak belirlenen asgari ücretin çalışılan günlere bölünmesi suretiyle bulunacak miktar kadar olacaktır. Yargıtay’ın görüşü de aynı doğrultudadır. Yargıtay’a göre, birden çok işyerinde kısmi süreli olarak çalışan işçinin asgari ücreti de çalıştığı gün veya saatler oranında hesaplanır; “günlük asgari ücret 7.5 saat çalışmanın karşılığı olduğundan, kısmi süreli çalışmanın da buna göre hesaplanması gerekir” [1].

Başka bir yargı kararında da, “4857 sayılı İş Kanununun 63. maddesi kapsamında çıkarılan İş Kanununa İlişkin Çalışma Süreleri Yönetmeliğinin 6. maddesinde, “İşyerinde tam süreli iş sözleşmesi ile yapılan emsal çalışmanın üçte ikisi oranına kadar yapılan çalışma kısmi süreli çalışmadır”. Gerekçede “üçte ikisinden az” olan çalışma ifadesi kullanılmışken, yönetmelikte üçte iki oranına kadar yapılan çalışmalar kısmi çalışma sayılmıştır. Bu durumda emsal işçiye göre 45 saat olarak belirlenen normal çalışmanın taraflarca 30 saat ve daha altında kararlaştırılması halinde, kısmi süreli iş sözleşmesinin varlığından söz edilir. Kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışan işçinin ücreti ve paraya ilişkin bölünebilir menfaatleri tam süreli emsal işçiye göre çalıştığı süre ile orantılı olarak ödenir”[2].

Sonuç olarak, kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışan işçinin ücreti ve paraya ilişkin bölünebilir menfaatleri tam süreli emsal işçiye göre çalıştığı süre ile orantılı olarak ödenir. Başka bir deyişle, işçiye ödenecek ücret, bir günlük normal çalışma karşılığı olarak belirlenen asgari ücretin çalışılan günlere bölünmesi suretiyle bulunacak miktar kadar olacaktır. Örneğin, 1 Ocak 2022 tarihinden itibaren aylık 5004 TL olarak belirlenen brüt asgari ücretin bir günlük tutarı 5004/30=166,80 TL olduğuna göre, kısmi süreli iş sözleşmesi ile birden fazla işveren yanında çalışan işçinin her bir işyerinde çalıştığı günlük ücreti 166,80 TL’nin, saatlik ücreti de 5004/225=22,24 TL’nin altında olamayacaktır.

[1] Y9HD.03.07.1996 T., 9759/15333, Tekstil İD., Kasım 1996, s.16.

[2] Y22HD.23.10.2017 T., E.2015/18446, K.2017/22630 Legalbank.

Kur Korumalı Türk Lirası Mevduat ve Baskılanan Kur

Dolar: Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat nedir, yeni sistem nasıl işleyecek?

Kaynak: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-59739524

Hazine ve Maliye Bakanlığı, dövize endeksli Türk Lirası mevduatları ile ilgili yeni düzenlemenin ayrıntılarını açıkladı.

Açıklama bakanlığın Twitter hesabından yapıldı.

Yapılan açıklamaya göre, birikimlerini TL mevduatı olarak değerlendirenlerin kur oynaklığı karşısında mağdur olmaması için “Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat” ürünü devreye alındı.

Ürün, gerçek kişilerce TL vadeli hesaplar üzerinde işleyecek faiz ile hesap açılış ve vade tarihlerindeki kur değişim oranını kıyaslayıp, yüksek olan oran üzerinden hesabı nemalandıracak.

Yeni mevduat ürününe stopaj uygulanmayacak.

T.C. Maliye Bakanlığı’nın basın açıklaması

MEVDUAT SAHİBİNİN ALEYHİNE OLUŞAN KUR ZARARI T.C. MERKEZ BANKASI TARAFINDAN KARŞILANACAK

Mevduat sahiplerinin Türk Lirası tasarruf yapmalarına özendirmek adına, siyasi otoritelerin aldığı karar metni ve basın duyurusu yukarıda paylaşılmış olup, bu karar gereğince;

  • Türk Lirası mevduat sahibi kişiler, vade sonunda elde ettiği faiz getirisi, TCMB’nin her gün saat 11:00’de ilan edeceği döviz kurunun getirisinin aşağısında ise aradaki fark T.C. Merkez Bankası karşılanacak

Tabii ki TCMB’na ciddi anlamda yük gelecektir. Kurların yükselmesi, faizlerin düşük kalması durumunda, kur korumalı mevduat sahiplerine devlet tarafından garanti edilen, politika faizi ile döviz kurunun yükselmesinden dolayı oluşan kur farkı, mevduat sahibine ayrıca ödenecektir.

ÖDENEN KUR FARKININ ADI NEDİR?

Dövizini bozdurup korumalı Türk Lirası mevduat hesabı açan kişilerin faize ve faiz getirisine duyarlı kişiler olduğu açıkça görülmektedir. Vade sonunda kurların daha fazla yükselmesi halinde TCMB, faiz ile kur farkı arasındaki farkı hesap sahinine ödeyecek.

Peki bu ödenecek farkın adı nedir; Faiz mi?

Faizi destekleyen bir ilave getiri. Adı kur farkı olsa da bu fark olası faiz getirisinin düşük kalmasından kaynaklayan destekleyici getiridir.

Adını siz koyun: Faiz mi kur farkı mı?

SON 15 GÜNDE PİYASALARIN DURUMU

Piyasalarda türbülans başladı ve sürekli yükseliş gösteren dövize operasyon yapıldı, mesai saati sonunda döviz birkaç saat içinde adeta serbest düşüşe geçti. % 20 civarında düşüş ilk gün yaşandı. Sonraki günlerde ise yine ciddi düşüşler yaşandı. Doların fiyatı USD TRL C/18.35’den gerileyerek USD TRL C/10.75’e kadar geldi.

Eşine zor rastlanan bir döviz grafiği. Aralıksız yükselen döviz, daha sonra yapılan faiz destekli kur korumalı mevduat hesapları ile düşüne geçmiştir.

Kur baskılanmıştır.

EKONOMİ MODELLERİMİZ

Doğrusu ülke olarak hangi ekonomi modelini izlediğimizi hiç ama hiç anlamadım. Bu kadar mı değişkenlik olur ekonomi anlayışımızda;

  • Kasım 2020 tarihinde Dolar Türk Lirası fiyatlaması C/8.5100 iken tam 9 ay sonra Dolar Türk Lirası fiyatlaması C/8.5500 civarındadır. Sürekli baskı yapılarak döviz adeta yerinden oynatılmamış, kur yükselmesin de neye mal olursa olsun
  • Eylül 2021 ayından itibaren yükselmeye başlayan döviz son bir ayda; Kasım Aralık aylarında döviz soluksuz yükseldi. Dövizin yükselmesine gerekçe de “Çin Modeli” gösterildi. Ucuz iş gücü yaratılarak, üretim ve ihracat arttırılacak, ithalata da yüksek kur engeli konulmuş olacak. Bu sayede ihracat rakamları artıp, ithalat rakamları azaldığında cari açık kapanacak hatta fazla verilecek denildi. Dövizin yükselmesine destek verildi, faizler düşürüldü ekonomi dinamiklerine ters gelse de. Yüksek kur ihracatçının kısmen de olsa lehine görünse de, ancak ihraç ürünlerinin hammaddelerinin ithalata bağımlı olması, TÜİK resmi kurumunun açıkladığı rakamların oldukça üzerinde gerçekleşen yüksek enflasyon nedenlerinin de etkisiyle ihracatın beklenildiği gibi artmadığını ortaya koydu.
  • 20 Aralık 2021 tarihinde döviz kurlarına ciddi bir operasyon yapılmış ve kümülede % 30 değer kaybeden döviz piyasasında türbülans oldu. Dolar kuru TRL.18.36’dan TRL.10.75’e kadar geriledi. Yani dövizdeki gerileme kümülatif % 30 cvarında oldu. Yüksek dalgalanma yaşandı piyasalarda. Buradaki amaç kur yükselmesin önüne geçmekti.

Çin Modeli denilip kurların yükselmesinin balayısı uzun sürmedi ve ekonomik model yine değişti. Bu sefer düşük kur esas alındı. Düşük kur ihracatı durdurur, ihracatçının rekabet şansını sıfırlar, yurt dışına fiyat tutturulamaz. Ama ithalatı patlatırlar. Tam ithalatçının istediği hava. Düşük kur, baskılanmış kur.

Şimdi ihracatçılar kara kara düşünüyor; Ne yurt dışına fiyat verebiliyor, ne de piyasa oynaklığına güven. Bu ortamda ihracatçılar nasıl iş yapsınlar? Yapamıyorlar.

Bu kadar kısa bir sürede, ekonomik modellerinin sürekli değiştirilmesi ekonomi kurmaylarının aldıkları kararların ne denli sağlıksız olduğunu ortaya koymaktadır. Tüm bu türbülansın bir faturası olacak elbette. Faturayı ödeyecek kişi belli; halkımız.

REŞAT BAĞCIOĞLU

 

OSB’lerdeki Patentlerde Aslan Payı Otomotiv ve İlaç Sanayisinde

Geçtiğimiz günlerde OSBÜK ve Turkishtime’ın ortaklaşa hazırladığı ‘OSB Yıldızları 2020 Araştırması’nın sonuçları açıklandı. Çalışmada ‘OSB’lerde En Çok Patent Alan İlk 50 Firma’ kategorisinde ilaç ve otomotiv sanayisi öne çıktı.

Türkiye’deki üretimin yaklaşık yüzde 40’lık kısmı OSB’ler tarafından yapılıyor. Planlı sanayi modeli olarak OSB’lerin örnek bir yapı ortaya koyduğunun altını çizen Adres Patent Genel Müdürü Cumhur Akbulut, “Ülkemizde şu anda 357 organize sanayi bölgesi faaliyet gösteriyor. Bu OSB’lerden 260’ı ise işletme aşamasında. KOBİ fabrikası olan OSB’lerimiz ülke sanayisi için oldukça kritik bir öneme sahip” değerlendirmesinde bulundu. Geçtiğimiz günlerde Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu (OSBÜK) ve Turkishtime’ın ortaklaşa hazırladığı OSB Yıldızları 2020 Araştırması’ndan da bahseden Cumhur Akbulut, “En çok patent alan ilk 50 firma kategorisini incelediğimizde ise toplamda 664 patentin alındığını görüyoruz. Bu firmalar arasında en çok patent alan sektörlerin başında ilaç ve otomotiv endüstrisi öne çıkıyor” ifadelerini kullandı. OSB’lerdeki ilaç firmalarının toplamda 283 patent aldığının altını çizen Akbulut, otomotiv endüstrisine yönelik 329 patentin alındığını iletti.

OSB’ler Ticarileştirme Merkezi Niteliğinde

OSB’lerde toplamda 69 bin 576 firmanın bulunduğuna vurgu yapan Cumhur Akbulut, “OSB’lerdeki patent envanterinin ortaya konulması hususunda yapılan araştırma oldukça değerli. Firma sayılarını göz önünde bulundurduğumuzda patent alanındaki aksiyonların daha fazla artırılması gerekiyor. Farkındalık çalışmaları ve ihracatta patentin ürünlere kattığı değerin OSB’lerdeki firmalar nezdinde anlatılması oldukça kritik bir yere sahip” dedi. Buluşların ihtiyaçlardan doğduğunun altını çizen Akbulut, “İmalatın yapıldığı sahalarda her zaman ihtiyaçlarda doğar. Üretim proseslerindeki ihtiyaçları giderecek buluşları sanayicilerle buluşturmak, patentin ticarileşmesi sürecini de artıracak buna bağlı olarak ülkemizin ihracattaki kilogram başı katma değeri de yükselecek. Bu kapsamda üniversite ve sanayicilerin yakın teması içinde çalışması kıymetli. Sonuç itibarı ile OSB’ler ticarileştirme merkezi niteliğinde oldukları kadar katma değerli üretimin odağında yer almaktalar. Ülkemizin dünya ekonomisinin ilk 10 ülkesi arasında yer alabilmesi için 1 Milyon patent hedefimize en büyük katkıyı sağlayacak olan OSB‘lere yenilik ve katma değer üretmek hususunda yol gösterici olmaya devam edeceğiz” değerlendirmesinde bulundu.

Küresel Tedarik Zinciri Aksaklıkları 2022’de de Devam Edecek

  • Euler Hermes, önümüzdeki dönemde küresel ticarette yaşanacak gelişmeleri yakından incelediği raporunu yayınladı. Rapora göre, küresel ticaret hacminin 2022 ve 2023 yıllarında sırasıyla yüzde 5,4 ve yüzde 4 olarak artması öngörülüyor.
  • Küresel tedarik zinciri aksaklıklarının Covid-19’un etkileri ve Çin Yeni Yılının talep ve lojistik kanadında yaratacağı oynaklık nedeniyle 2022 yılının ikinci yarısına kadar yüksek kalması bekleniyor.
  • Raporda, 2022 yılında da ihracatlarını güçlü şekilde devam ettirecek sektörler enerji, elektronik, makine ve teçhizat olarak sıralanırken, 2023 yılında ihracatın kazananının otomotiv sektörü olacağı ifade ediliyor.

Dünyanın önde gelen alacak sigortası şirketi Euler Hermes, lojistik darboğazlar, Çin ithalatına bağımlılık, limanların durumu, Covid-19’un etkileri gibi ticarete etki eden pek çok faktörü yakından incelediği Küresel Ticaret Raporu’nu yayınladı. Rapora göre, pandeminin yaratacağı etkiler, Çin’in devam eden Covid-19’u sıfırlama politikası ve Çin Yeni Yılının talep ve lojistik kanadında yaratacağı oynaklık nedeniyle küresel tedarik zinciri aksaklıklarının 2022 yılının ikinci yarısına kadar yüksek kalması bekleniyor.

Raporda, 2020 yılının ikinci yarısından bu yana güçlü bir performans gösteren küresel mal ticaretinin bu yılın üçüncü çeyreğinde daraldığı, bu daralmanın yüzde 75’inin üretim açıklarından, kalan kısmının ise lojistik darboğazlarından kaynaklandığı vurgulanıyor.

Buna karşılık 2021 yılında yüzde 8,3 artan küresel ticaret hacminin, kademeli olarak kriz öncesi uzun-vadeli ortalamasına dönmesi ve 2022 ve 2023 yıllarında sırasıyla yüzde 5,4 ve yüzde 4 artması bekleniyor.

Ticareti Normale Döndürecek 3 Faktör

Covid-19 salgınının tetiklediği küresel arz-talep ve nakliye kapasitesindeki uyumsuzluklardan kaynaklanan tedarik zinciri aksaklıklarının zirveyi görmesinin ardından bundan sonraki dönemde düşüşe geçmesi bekleniyor. 2022 yılının ikinci yarısından itibaren ticaretin normale dönmesinde etkili olacak üç faktör ise şu şekilde sıralanıyor:

  • Yenilenme süreleri uzun olduğundan ve sürdürülebilir tüketim davranışları benimsenmeye başlandığı için dayanıklı mallara yönelik tüketici harcamalarının yavaşlaması.
  • Özellikle ABD’de sermaye harcamalarının artması ve çoğu sektörde stokların kriz öncesi seviyelere dönmüş, hatta o seviyeleri geçmiş olması nedeniyle girdi sıkıntılarının hafiflemesi.
  • Kapasitenin artmasıyla nakliye sıkışıklıklarının azalması.

İhracatın Kazananı Asya-Pasifik ve Sektörel Bazda Otomotiv Olacak

İhracat açısından Asya-Pasifik, 2020 yılındaki 420 milyar dolarlık kaybın ardından 2021-2023‘te 3 trilyon dolardan fazla olacak kazançlarla, önümüzdeki birkaç yıl daha ana kazanan olmaya devam edecek. Bu kazanımların yarısından fazlası 2021 yılında sağlanacak. Bunu 2022 yılında 630 milyar dolar ve 2023 yılında 710 milyar dolarlık kazanımlar izleyecek. Avrupalı ihracatçıların 2021-2023 dönemindeki toplam performansı da Asya-Pasifik’tekine benzer olacak. Kuzey Amerika’nın ihracat kazançlarının ise 2021-2023 döneminde 800 milyar dolara yaklaşması bekleniyor.

Enerji, elektronik ve makine ve teçhizat sektörleri gibi 2021 yılının iyi performans gösteren sektörleri, 2022 yılında da ihracatlarını güçlü şekilde sürdürmeye devam edecek. 2023 yılında ihracatın bir numaralı kazananı ise iş yoğunluğu ve 2021 yılındaki düşük sermaye giderleri sayesinde otomotiv olacak.

Yüksek Lisans Yüksek Hedefler. 10-16 Ocak Başvuru Dönemi. Tedarik Zinciri Yönetimi Yüksek Lisans Programı

YÜKSEK LİSANS YÜKSEK HEDEFLER
TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI OCAK DÖNEMİ BAŞVURU TARİHLERİ 10-16 OCAK 2022.

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ( BEYAZIT / FATİH ) WEB SİTESİNDE https://sosyalbilimler.istanbul.edu.tr/tr/_ YER ALAN BAŞVURU KILAVUZU VE EKLERİNİ BİLGİSAYARINIZA İNDİRİNİZ. DİKKATLE İNCELEYİNİZ.

PROF. DR. MURAT ERDAL

Temel Yetenekler

Dr. Mehmet KAPLAN-Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi

NEDİR?

Bir yöneticinin kendine has olan ve en iyi yaptığı şey temel yetenek olarak ifade edilmektedir. Nitekim birey belli bir zaman sonra kendi yeteneği ile bütünleşmekte ve ona özgü olan bir yeteneğe dönüşmektedir. Aynı düşünceden hareketle işletmeler içinde temel yetenekler söz konusudur. İşletme için de en iyi yaptığı iş ya da faaliyet temel yeteneği olarak ifade edilir ve belli bir zaman sonra işletmeyle bütünleşir. İşletmenin en iyi yaptığı iş ya da faaliyet, diğer yeteneklerden ayrılan unsurlar, kendine özgü olan ve başka işletmelerin taklit edemeyeceği ya da taklit etmekte zorlanıp, taklit maliyetinden dolayı vazgeçeceği yetenektir. İşletme bu yeteneği sayesinde rekabet avantajı kazanabilmektedir.

NELERDİR?

Bir işletmenin sahip olduğu temel yeteneğinin hem diğer işletmeler tarafından taklit edilememesi hem de kolay anlaşılamaması gerekir. Ancak böyle bir yetenek işletmeye rekabet avantajı üretir, işletmeyi geleceğe taşır ve pazarda başarısını sürekli artırır. Bir işletmenin temel yeteneği kurumsal, iş birimi ya da işlevsel bir strateji olabileceği gibi, herhangi bir konuda yer alan uzmanlık bilgisi veya örgütsel bir yeteneği de olabilir. İşletmenin insan kaynaklarının sahip olduğu niteliklerde temel yetenek olabilmektedir. İşletmenin üretmiş olduğu ürün ya da hizmet veya bunları üretme şekli de temel yeteneği olabilmektedir. Kısacası işletme için birçok unsur temel yetenek olabilir ama önemli olan taklit edilmesinin zor olmasıdır.

NE SAĞLAR?

Temel yetenek her şeyden önce işletmenin güçlü ve zayıf yönlerini görmesi sağlamaktadır. Bundan dolayı da işletme değişen/dönüşen çevreye hazırlıklı olmakta ve neye odaklanacağını öngörmektedir. Bu durum işletmenin odağını kaybedip başka işlerde zaman ve güç kaybetmesini engelleyecektir. Kendini tanıyan ve bilen bir işletme rakiplerine göre üstün yönlerini bilecek ve geleceğe daha güçlü adımlarla ilerleyecektir. Yanısıra kendini tanıyan bir işletme zayıf noktalarını da en aza indirmeye çalışacak, odaklanmaması gereken işleri de dış kaynak kullanımı ile sağlayıp odağını kaybetmeyecektir.

 

Kaynak ve ayrıntılı okuma önerisi: Aşağıdaki eserl(er) konu ile ilgili kaynak ve bilgilendirmeyi artırmaya yöneliktir.

  • Hamel, G. ve Prahalad, C. K. (1996). Geleceği Kazanmak. İstanbul: İnkilap Kitabevi.

İŞLETMELERDE ETNİK KÖKEN VE KÜLTEREL ÇEŞİTLİLİKLERİN YÖNETİMİ

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT

Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi

İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

Etnik köken, devlet içinde egemen çoğunluğun dışında olan, farklı düşünen ve gören, birbiriyle kan bağı, din, dil ve tarih birliği ile bir araya gelen insanlardır. Etnik köken kavramı, Yunanca “etnos” kelimesinden türetilmiştir. Bu kelime, belirli bir kavme aitliği ifade etmektedir. Smith (1994) etnik topluluğu; ortak soy miti, kolektif özel ad, paylaşılan tarihi anılar, ortak kültürü farklı kılan bir veya daha fazladan oluşan etmen, özel yurtla ilgili bir bağ ve nüfusun önemli kesimleri arasında olan dayanışma duygusu olarak tanımlamaktadır.

Ülkeler zaman içinde göç almaları nedeniyle, toplumsal uyum ve istikrarı sağlama politikaları konusundaki deneyimleri artmaktadır. Uluslararası işletmelerde de toplumsal uyum ve istikrarı sağlamak için uygulanan politikaların günümüzde ulaştığı durum, “çok kültürlülük” esasına dayanan, “farklılıklar zemininde bir birlik sağlama” anlayışını esas almaktadır.

Her birey dil, tarih, sınıf, cinsiyet, din, milliyet gibi kendine özgü faktörler tarafından belirlenen kültüre sahip bir ya da daha fazla gruba üyedir. Kültür, bir grubun yaşam biçimini ifade eden, paylaşılan ve aktarılan beslenme, dil, giyim, ritüeller gibi çeşitli öğeleri içine alan bir kavramdır. Kültür, insana kim olduğu, nereye ait olduğu, nasıl davranması, ne yapması gerektiği ile ilgili duygu ve düşünce veren bir kavramdır. İnsan davranışlarını, tutumunu, çalışmasını, üretkenliğini ve eylemlerini de etkilemektedir.

Kültürel çeşitlilik, aynı sosyal sistem içerisinde, farklı grup kimlikleri olan bireylerin karışımıdır. Bu sosyal sistemler, azınlık veya çoğunluk olarak tanımlanabilmektedir. Çoğunluk gruplar, diğer gruplarla karşılaştırıldığında tarihsel bir geçmişe sahip olmalarından dolayı, ekonomik kaynak ve güç bakımından daha avantajlı bir durumdadırlar.

Kültürel çeşitlilik, birbirinden farklı kültürel özellik gösteren insanlar arasındaki etkileşimlerle ortaya çıkan, birlikte çalışma ve yaşamaya ilişkin değerlerin birbirine benzememesidir. Aynı zamanda, farklı kültürler arasındaki farklı ürünlerin birlikte var oluşu ve değişimi de kültürel çeşitlilik olarak nitelendirilebilmektedir.

Kültürel çeşitlilikler, toplumdaki iletişime verilen önem, sosyal ilişkiler, zaman algısı gibi birçok konuyu kapsadığından dolayı uzun süren ve aşamalı olarak ilerleyen bir öğrenmeyi gerektirmektedir. Bu aşamalardan birincisi, kişinin kendi kültürü dışında da farklı kültürel değer ve normların olduğunun farkına varmasıdır. İkinci aşamada ise, kişi farklı kültürdeki yanlış iletişim, yorumlama ve değerlendirme gibi olumsuzlukları azaltması için gayret göstererek, farklılıkların nedenlerini çözümlemelidir.

İşletmelerde etnik köken ve kültürel çeşitliliklerin yönetimi, 1960’lı yılların başında araştırılmaya başlanmıştır. Araştırmalarda etnik köken ve kültürel çeşitliliklerin işletmelere rekabet avantajı sağlayabileceği belirtilmiş olup, işletmelerin etnik köken ve kültürel çeşitlilikleri kullanarak, ırksal bütünleşme ile birlikte iş görenlere eşit fırsatlar sunulması ve eğitilmesi gerekliliği ifade edilmiştir.

1980’li yıllara gelindiğinde ise, işgücündeki farklılaşan yapı, kültür ve etnik köken unsurlarının etkin yönetilmesi çok uluslu işletmelerin gelişimini de artırmıştır. Bunun gelişmeler etnik köken ve kültürel çeşitliliğin, çok uluslu işletmelerde daha derin bir anlam kazanması ve bunun çok uluslu işletmeciliği tüm yönleriyle etkilemesidir.

Etnik köken ve kültürel çeşitliliklerin işletme süreç ve yapısını etkilemektedir. Etnik köken ve kültürel çeşitliliklerin yönetim bilimine etkisinin nedeni; yönetimin toplumsal süreçlerden ayrı tutulamayacak ve aile, okul, politika, devlet gibi ulusal kültürü oluşturan unsurlardan etkilenen ve yönetim, din, bilim inançları ile de yakından ilişkili bir konu olmasından dolayıdır. Bir ülkenin söz konusu süreçlerdeki tarihsel özellikleri; sosyal organizasyonlarını ve dolayısıyla yönetim kavramlarını şekillendirir.

Uluslararası işletmelerde birçok farklı etnik köken ve kültürden insanların olması, işletmenin amaçlarına ulaşmayı zorlaştırmaktadır. Bu zorlukların üstesinden gelebilmek için o işletmede ortak duygu ve fikirlerin geliştirilmesi önem taşımaktadır. Aksi takdirde yaşanılacak başarısızlıklar, yerel çapta bir işletmenin yaşadığı sıkıntıların çok daha ötesinde sorunlara neden olabilecektir. Meydana gelecek bu sorunların telafisi de aynı oranda zor olacaktır. Uluslararası işletmelerin yöneticisi birden çok riskle karşı karşıyadır. Bunlar:

  1. Mali riskler
  2. Siyasi riskler
  3. Uluslararası ortamda yapılan insan kaynakları faaliyetlerinin değiştirilmesi gerektiği

Uluslararası işletmelerin önemli bir sorunu farklı etnik köken ve kültürlerin değerlere etkisinin derecesidir. Farklı etnik köken ve kültürleri yapısında bulunduran çok uluslu işletmelerde kültür etkileşimi ve yönetim ilişkileri konusunda yapılan araştırmalar üç farklı yaklaşımın ortaya çıkmasına neden olmuştur:

  1. Uluslararası şirketlerin yönetimlerinde, hangi ülkede faaliyet gösterdiklerine bakılmaksızın kendi ulusal kültürel değerlerinin etkili olduğunu belirten “ayrışma” yaklaşımı
  2. Çokuluslu işletmelerin yönetiminde endüstrileşmiş ülkelerin değerlerini ve yerel ülke kültürünü benimseyen “benzeşme” yaklaşımı
  3. Karşılıklı etki ile ortak değerler sisteminin mevcut olduğu ve uluslararası işletmelerin ulusal kültür ile yerel kültürlerin bir bütünleştiği değerlerle yönetimi yaklaşımlarıdır.

“Ayrışma” görüşüne göre; yönetsel değer ve davranışlar endüstrileşmenin değil, ulusal kültürün etkisinde şekillenmektedir. Yöneticilerin ulusal kültürün etkisinde şekillenmiş olan değerlerini ülkenin ekonomik ideolojisi ve endüstrileşme süreci değiştirmemektedir. Kültürel değerler ile yönetim tarzları arasında ahenk olmalıdır.

“Benzeşme” yaklaşımı, uluslararası işletmelerin, gelişmiş ülkelerin kültür ve değerlerini benimseyeceklerini ve bunun doğal olduğunu vurgulamaktadır. Ayub ve Jehn (2006) ise, uluslararası işletmelerin sadece ayrışma ya da benzeşme yaklaşımlarını benimsemeyeceklerini belirtir. Uluslararası işletmelerin, ulusal kültür ile ekonomik ideoloji arasında karşılıklı ve dinamik bir etkileşim olduğunu ileri sürmektedir. Bu yönetsel davranış ve değerler, ortak bir kültürü oluşturmaktadır.

Detaylı bilgiler için aşağıdaki makaleyi okuyabilirsiniz.

Mert, G. (2020). Uluslararası İşletmelerde Etnik Köken ve Kültürel Çeşitliliklerin Kuşaklar Bağlamında İncelenmesi, Yönetim Bilimleri Dergisi, Cilt: 18, Sayı: 36, 339-371.

Malzemeli Yemek İhalesinde Birim Fiyat Teklif Cetvelinde Personele Ayrı Satır Açılmalı mı ?

Anahtar Kelimeler; yemek alımı ihalesi, personel çalıştırılması,

İtirazen Şikayet Konusu İhale konusu işte çalıştırılacak personel sayısına ilişkin ihale dokümanında açık bir düzenlemeye yer verilmediği, personel maliyetlerinin hesaplanmasının mümkün bulunmadığı, teklif verilmesine engel olduğu, birim fiyat teklif cetvelinde ayrı satır açılması gerektiği, idarelerin Kamu İhale Kanunu’nun 5’inci maddesine uygun olarak ihale yapmaları gerektiği, bu kapsamda ihalenin iptal edilmesi gerektiği iddia edilmektedir.

Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti; 08.12.2021 tarihli ve 2021/UH.I-2247 sayılı  Kamu İhale kurulu kararına göre; İdari Şartname’nin 25.3.1’inci maddesinde bir öğün öğle yemeğinin pişirilmesi, taşıma ve servisi için gerekli olan her türlü yiyecek ve içecek malzemesi, temizlik malzemeleri, hijyen malzemeleri, ilaçlama giderleri, tahlil giderleri, elektrik, su, doğalgaz giderleri, demirbaş malzemelerin bakım onarım giderleri, işçilik giderleri, servis malzemesi giderleri ve pişirilen yemeklerin yemekhanelere taşınması için yapılacak olan tüm ulaşım giderlerin teklif fiyata dahil olduğunun düzenlendiği görülmüştür.

Şikâyete konu ihalenin 112.500 öğün malzemeli yemek alımı işi olduğu, işin konusu ve yerinin ise idareye bağlı yemekhanede personelin öğlen yemeğinin pişirilmesi, taşınması ve servisi olarak tanımlandığı, idarece hazırlanan birim fiyat teklif cetvelinde de tek bir kalem olarak 112.500 öğün malzemeli yemek alımı olarak düzenlendiği, İdari Şartname’nin 25.3.1’inci maddesinde belirlenen personel ve malzeme gideri gibi giderlere ilişkin ayrı bir satır açılmadığı, fakat söz konusu giderlerin detayına Teknik Şartname’de yer verildiği görülmüştür.

Ayrıca Teknik Şartname’de,

– mutfak ve üretim yapılacak yerlerde 1 gıda mühendisi, 1 baş aşçı, 1 aşçı ve 1 aşçı yardımcısı,

– garson ve servis elemanı olarak Ataköy hizmet binası yemekhanesi için en az 5 kişi, İstanbul Vergi Kaçakçılığı-2 Denetim Daire Başkanlığı yemekhaneleri için en az 4 kişi, İstanbul Vergi Kaçakçılığı-3 Denetim Daire Başkanlığı yemekhanesinde en az 5 kişi, olmak üzere hizmeti aksatmayacak sayıda garson ve servis elemanı, garson ve servis eleman sayısı idarenin bilgisi dahilinde yemek hizmetinden yararlanan personel sayısına göre arttırılabileceği ya da azalabileceği,

– bulaşıkçı, şoför ve hizmetin gerektirdiği diğer nitelikte personel olarak hizmetin görülmesini sağlayacak sayıda olması gerektiği düzenlenmiştir.

İdari Şartname’nin 12’nci maddesi gereğince işin yapılacağı yerin ve çevresinin gezilmesi, incelenmesi ve bu kapsamda teklif hazırlanması için gerekli olabilecek tüm bilgilerin temin edilmesinin isteklinin sorumluluğunda olduğu anlaşılmaktadır.

İhaleye konu işin malzeme dâhil yemek hazırlanması ve dağıtımı olduğu, yemek hizmeti alım ihalelerinde istekliler tarafından sağlıklı ve objektif bir fiyat teklifi verilebilmesi için, yemeklere ilişkin toplam öğün sayısı ve bu öğünlerde yer alan yemeklerin içerikleri ile çiğ girdi miktarlarının(gramajlarının) belirtilmesi gerektiği, bu çerçevede birim fiyat teklif cetvelinde toplam öğün sayısının belirtildiği, bunun yanında istekliler tarafından Teknik Şartname’ye uygun ve ekli listede yer alan yemek listesi ve gramajlara göre maliyetler bulunup teklif fiyata dâhil edileceğinin anlaşıldığı, tekliflerin öğün adedi üzerinden oluşturulacağı, ihale konusu iş kapsamında kullanılacak personel giderinin ihale dokümanında yer verilen düzenlemeler ve maliyet unsurlarına ilişkin açıklamalar dikkate alınarak ihale konusu alanda faaliyet gösteren tecrübe sahibi olması beklenen istekliler tarafından, Teknik Şartname’de belirlenen esaslar dâhilinde hesaplanacak öğün maliyetine dâhil edilmek suretiyle teklif birim fiyatlarının oluşturulabileceğinin açık olduğu, dolayısıyla İdari Şartname’de düzenlenen bahse konu personel giderine ilişkin olarak birim fiyat teklif cetvelinde ayrı satır açılmasına gerek bulunmadığı, dolayısıyla söz konusu düzenlemenin eşit koşullar altında ve sağlıklı bir şekilde fiyat teklifi hazırlanmasına engel teşkil etmediği anlaşıldığından başvuru sahibinin iddiasının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.

 

Mehmet ATASEVER                                                                 Sinan ÖZESEN

Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi/ Akademisyen                                         Kamu İhale Uzmanı