Abdi İbrahim 2020’de Türkiye Ekonomisinde 645 Milyon Dolarlık Değer Yarattı

Abdi İbrahim Dünyaya, Ekonomiye ve Topluma Katkısını İki Yeni Raporla Açıkladı

 

Abdi İbrahim, Türk ilaç sektörüne ve ülke ekonomisine katkısını ortaya koyduğu sosyoekonomik etki raporunu açıkladı. Deloitte tarafından hazırlanan ve şirketin 2020 yılı Türkiye faaliyetlerini kapsayan “Değişen Dünyanın İyileştiren Gücü Abdi İbrahim’in Türkiye’deki Sosyoekonomik Etkisi” isimli rapora göre Abdi İbrahim Türkiye ekonomisine 645 milyon dolarlık katma değer sağlarken, doğrudan ve dolaylı olarak toplam 20,000 kişiye istihdam yaratıyor. Abdi İbrahim sosyoekonomik etki raporu ile eşzamanlı olarak, “Geçmişten Geleceğe İyileştirmYolculuğu” başlıklı 2019 -2020 dönemini kapsayan 5. Sürdürülebilirlik Raporunu da kamuoyu ile paylaştı. Tüm iş süreçlerini toplum sağlığının, gezegenimizin sağlığına bağlı olduğu bilinciyle yürüten Abdi İbrahim’in hedefi, 2030 yılına kadar karbon nötr bir şirket olmak

TAM 109 yıldır hayatı ve geleceği iyileştirmek için çalışan, Türkiye’nin 19 yıldır kesintisiz lider şirketi olan Abdi İbrahim, Türk ilaç sektöründe bir ilke daha imza atarak, Deloitte tarafından hazırlanan “Değişen Dünyanın İyileştiren Gücü Abdi İbrahim’in Türkiye’deki Sosyoekonomik Etkisi” isimli raporunun sonuçlarını kamuoyu ile paylaştı. 2020 yılını kapsayan sosyoekonomik etki analizine göre Abdi İbrahim, Türkiye’deki operasyonları sonucunda, sağladığı istihdam, yaptığı yatırım, gerçekleştirdiği ihracat hacmi ve ödenen vergiler sonucu ülkeye yaklaşık 645 milyon dolarlık katma değer yarattı. 2020 yılında Abdi İbrahim’in ekonomiye doğrudan etkisi 287 milyon dolar, dolaylı etkisi 63 milyon dolar oldu. Tetiklenen ekonomik değer ise 295 milyon dolar olarak gerçekleşti.

 

Her iki rapor 28 Eylül 2021’de Abdi İbrahim CEO’su Dr. Süha Taşpolatoğlu, Abdi İbrahim Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. M. Oğuzcan Bülbül ve Deloitte Danışmanlık Şirket Ortağı, Strateji, Analitik ve M&A Lideri Elif Düşmez Tek’in katıldığı toplantıda kamuoyu ile paylaşıldı.

 

Tedarik Zinciri Dahil 20 Bin Kişilik İstihdam

Abdi İbrahim, 3.918’i Türkiye’de olmak üzere dünyada doğrudan 4.452 kişiye istihdam sağlarken, dolaylı olarak tedarik zinciri üzerindeki etkileri de dahil olmak üzere toplam 20 bin kişiyi istihdam ediyor.  Kadınların iş hayatına katılımını artırma çalışmaları kapsamında, kadın çalışanlar Abdi İbrahim’in Türkiye’de sağladığı doğrudan istihdamın yüzde 31’ini, yönetim ekibinin ise yüzde 37’sini oluşturuyor.

 

Yıllık etkinin 2023 itibariyle yaklaşık 2 kat büyümesi öngörülüyor

Şirketin yerel operasyonları sonucunda ekonomiye 25 milyon dolarlık vergi katkısı sağlayan Abdi İbrahim, küresel pazar liderleriyle ortaklık kurarak ülkemize 70 milyon dolar doğrudan yabancı yatırım yapılmasını sağladı. Uluslararası pazarlardaki etkin dağıtım ağı üzerinden de 60’tan fazla ülkeye yurt dışı satışlar hariç olmak üzere 70 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdi.  Yerli ve sürdürülebilir tedarik zinciri çalışmaları ve yeni yatırım planları ile bu yıllık etkinin 2023 itibariyle yaklaşık 2 kat büyümesi öngörülüyor.

Bütünsel sağlık konusunda da Abdi İbrahim önleyici ilaçlardaki 21 ürünü ve toplam 128 farklı tedavi alanındaki ilaçları ile piyasanın öncüsü oldu. 30’dan fazla lisansörle iş birliği kurarak Türkiye’de ihtiyaç sahiplerinin kritik tedavi alternatiflerine ulaşmasını sağladı. Abdi İbrahim’in 2019 – 2021 döneminde Türk ilaç pazarına sunduğu sadece üç ilk eşdeğer ilacı ile 2018 yılında onkoloji alanındaki ilk biyobenzer ilacı sayesinde ülkenin sağlık harcamalarında 80 milyon dolar tasarruf sağladı. Sadece 2020 yılında kullanılan Abdi İbrahim ilaçlarıyla önümüzdeki 20 yılda toplam 15 milyon sağlıklı yıl kazandırılmıştır.  

Abdi İbrahim sosyoekonomik etki raporu ile eşzamanlı, ilkini 2013 yılında yayınladığı “Geçmişten Geleceğe İyileştirme Yolculuğu” başlıklı 2019 -2020 dönemini kapsayan 5. Sürdürülebilirlik Raporunu da tamamladı. Abdi İbrahim’in 5. Sürdürülebilirlik Raporu, Küresel Raporlama Girişimi’nin (Global Reporting Initiative-GRI) SKA Haritalama Hizmetinden (SDG Mapping Service) geçen Türkiye’nin ilk kurumsal sürdürülebilirlik raporu olma özelliğini taşıyor. Rapor, aynı zamanda, UNGC 11. İlerleme Bildirimi, Kadının Güçlenmesi Prensipleri (WEPs) İlerleme Bildirimi ve UNGC CEO Water Mandate kapsamındaki ilerlemeyi de içeriyor. Abdi İbrahim’in genel merkezi, Türkiye’deki üretim tesisleri ve saha iş birimlerini kapsayan kalitatif ve kantitatif verilerin yer aldığı raporda, şirketin iç ve dış paydaşlarıyla gerçekleştirdiği sistematik ve kapsamlı projeler ve hedeflerle ilgili detaylı bilgiler bulunuyor.

Sürdürülebilirlik alanındaki çalışmalar sonucu Abdi İbrahim, hem şirket merkezinde hem de üretim kompleksinde %100 yenilenebilir enerji kullanarak elektrik tüketiminden kaynaklı karbon ayak izini sıfıra indirdi. Tüm faaliyetlerinde ise karbon ayak izinde sadece 1 yılda yüzde 53 oranında azaltım sağladı.

Dr. Süha Taşpolatoğlu: ‘’Uzun vadeli hedefimiz dünyanın en büyük 100 ilaç şirketinden biri olmak’’

Toplantıda konuşan Abdi İbrahim CEO’su Dr. Süha Taşpolatoğlu, “Değişen dünyanın iyileştiren gücü” olma misyonu doğrultusunda dünyadaki değişime iyi yönde katkı sunmak istediklerini belirtti. ‘’Dünyamızı ve toplumumuzu iyileştirmek için sorumluluk duyuyoruz. İşimize dört elle sarılıyoruz. Bunun sadece şirketimize değil ülkemize, toplumumuza ve dünyamıza iyi geleceğine yürekten inanıyoruz’’ dedi. Sorumlu bir kurumsal vatandaş olma çabasıyla attıkları adımları bugüne kadar düzenli bir şekilde yayınlanan Sürdürülebilirlik Raporları ile kamuoyuyla paylaştıklarını vurgulayan Süha Taşpolatoğlu, bu yıl bir adım daha atmaya ve Deloitte ile birlikte “Değişen Dünyanın İyileştiren Gücü Abdi İbrahim’in Türkiye’deki Sosyoekonomik Etkisi” isimli etki raporunu yayınlamaya karar verdiklerini açıkladı. ‘’Etki raporunu hazırlama kararı, esasında şirketimizin 2025’e kadar büyüme stratejisinin esaslarını ortaya koyan VISION 2025’in doğal bir sonucu oldu’’ diyen Taşpolatoğlu, şöyle devam etti: ‘’Şirketimizin beş yıllık geleceğine yön verecek 2025 vizyonumuz doğrultusunda Türkiye’de pazardan daha fazla büyüyerek liderliğimizi sürdürmeyi, uluslararası alanda da güçlü ve iddialı büyüme ile iki kat daha güçlü bir Abdi İbrahim olmak için var gücümüzle çalışıyoruz. İşte bu noktada, pandemi döneminin en zor günlerinde gündemimize aldığımız VISION 2025 stratejimizde topluma katkı konusuna da daha geniş bir perspektiften bakarak, etki kavramı üzerinde durduk. 109 yıldır ilaç üretiyoruz. Ama yaptığımız işi sadece ilaç üretmek olarak görmüyoruz. Biz 109 yıldır her gün milyonlarca insana daha iyi ve sağlıklı bir yaşam sunmak için çalışıyoruz. Köklü ve yenilikçi yapımız en büyük gücümüz. Ar-Ge’ye, teknolojiye yatırım yapıyor, uluslararası standartlarda tesisler kuruyor, üretimimizi artırıyor, ihracat bölgelerimizi genişletiyor ve istihdama katkımızı her geçen yıl daha da artırıyoruz. Uzun vadeli hedefimiz, dünyanın en büyük 100 ilaç şirketinden biri olmak. Abdi İbrahim, 19 yıldır sektörün lideri konumunda. Uluslararası devlerle rekabet edilen bir pazarda yüzde yüz yerli bir şirket olarak kesintisiz 19 yıllık liderlik zannederim azımsanmayacak bir başarı ve önemli bir güç. Ama daha da önemlisi; bu ekonomik aktivitenin yarattığı çok yönlü pozitif etki. İşte bu etkinin gücüne inanıyor ve sosyo-ekonomik etkimizi kuvvetlendirmeyi çok önemsiyoruz.‘’

Abdi İbrahim’in etki raporunda yer alan istihdam, yatırım, ihracat hacmi ve vergiler ile yarattığı 645 milyon dolarlık katma değere dikkat çeken Dr. Süha Taşpolatoğlu, ‘’Yarattığımız katma değerin yeni yatırım planlarımız ile 2023 itibariyle yaklaşık 2 kat büyüyeceğini öngörüyoruz. Bu misyonla yola çıkarak, ‘2030 Etki Hedeflerimiz’ ile hem bugün hem de yarın, Türkiye’nin sürdürülebilir refahını şekillendirmeye kararlıyız’’ dedi.

 

Dr. M. Oğuzcan Bülbül: ‘Hedefimiz 2030’da karbon nötr bir Abdi İbrahim” 

Toplantıda konuşan Abdi İbrahim Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. M. Oğuzcan Bülbül, Abdi İbrahim’in çevresel, toplumsal ve yönetişimsel (“ESG”) ayaklar üzerine oturtulmuş sürdürülebilirlik stratejileri ile iş stratejilerini birbirini tamamlayan ve besleyen bir bütünün parçaları olarak gördüklerini, ülkemize her anlamda katkı yapmaya ve amaç odaklı bir şirkete dönüşme yolculuğunu hız kesmeden sürdüreceklerini belirterek şöyle devam etti: “Hedefimiz 2030 yılında karbon nötr bir şirket olmak. Bu hedefimizin, Sayın Cumhurbaşkanımızın 21 Eylül’de Birleşmiş Milletler’in 76. Genel Kurulu görüşmelerinde yaptığı konuşmasında Paris Anlaşması’nın Ekim ayında Meclis onayına sunulacağını belirtmesinin ardından çok daha önemli ve anlamlı hale geldiğini düşünüyoruz. Tüm faaliyetlerimizde çevrenin korunmasını, doğal kaynakların verimli kullanılmasını, atıkların kaynağında azaltılıp ayrıştırılmasını ve geri dönüştürülmesini, çevre politikamızın ve geleceği iyileştirme hedefimizin temel dayanağı olarak görüyoruz. İnsan sağlığının, gezegenimizin sağlığına bağlı olduğu bilinciyle tüm iş süreçlerimizi, karbon ayak izimizi en aza indirme hedefimizi gözeterek gerçekleştiriyoruz. Sürdürülebilirlik odaklı yaklaşımımızın en somut adımlarından birini 2020’de attık. İstanbul’daki Esenyurt Üretim Kompleksimiz ve Genel Müdürlük’teki elektrik ihtiyacını, güneş ve rüzgâr enerjisi santrallerinden karşılayarak, yüzde 100 yenilenebilir enerji kullanımına geçen ilk Türk ilaç şirketi olduk.

 

Dr. M. Oğuzcan Bülbül: “Sağlık çalışanları gözünde sürdürülebilirlikte en iyi ilaç şirketi ve akıllara gelen ilk şirket Abdi İbrahim”

Abdi İbrahim’in faaliyetlerinde sadece ekonomik değil, toplumsal ve çevresel etkilere de önem verdiğini vurgulayan Bülbül, “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ile uyumlandırdığımız stratejimiz doğrultusunda, ‘hayatı iyileştirme’ misyonuyla yürüttüğümüz tüm faaliyetlerimizin paydaşlarımız üzerindeki etkisini ölçümlemeyi, faaliyetlerimizle ürettiğimiz toplumsal etkiyi görmeyi ve elde ettiğimiz sonuçlara bakarak etkimizi daha ileriye taşımayı hedefliyoruz’’ dedi. Abdi İbrahim’in, ekonomik faaliyetlerini sürdürürken, topluma ve içinde yaşadıkları dünyaya ‘iyi’ iz bırakmayı daima öncelik olarak gördüğünü aktaran Bülbül, ‘’Sürdürülebilirlik çalışmalarımız kapsamında Karbon Saydamlık Platformu’na iklim değişikliği ve su güvenliği kategorilerinde bildirim yapan ve not alan Türkiye’deki tek ilaç şirketi olduk. Karbon emisyonu azaltma hedeflerinin verildiği ve takip edildiği Bilimsel Temelli Hedefler Girişimi’nin (SBTi) Türkiye’den imzacısı olan tek ilaç şirketi olma unvanı da yine Abdi İbrahim’e ait. Ayrıca Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi girişimi CEO Water Mandate imzacısı olan, şirketin ürettiği ürünlerin hammaddelerinin elde edilmesinden başlayarak, üretim, kullanım, yaşam sonu ve bertarafına kadar geçen tüm yaşam döngüsü boyunca çevresel etkilerinin hesaplandığı yaşam döngü analizlerini tamamlayan ve Paris Anlaşması’nın öngördüğü hedefler ile paralel olarak değer zincirinin her bir aşamasındaki karbon ayak izini azaltacak projeleri hayata geçirmeye başlayan tek Türk ilaç şirketi de yine Abdi İbrahim. Tüm bu çabalarımızla hem sektörümüze hem iş dünyasına ilham veren bir model olmayı hedefliyoruz’’ dedi.

Dr. M Oğuzcan Bülbül konuşmasında 2021 yılında yaptıkları bir araştırmadan da bahsetti ve şunları söyledi: ‘’Abdi İbrahim olarak bu yıl bir sürdürülebilirlik araştırması gerçekleştirdik. Araştırma sonuçları sağlık çalışanları gözünde sürdürülebilirlikte en iyi ilaç şirketi ve akıllara ilk gelen şirket olduğumuzu gösteriyor. Yapacak çok işimiz, iyileştirilecek çok alan olduğu bilinciyle çalışmalarımıza devam edeceğiz.” 

 

Elif Düşmez Tek: ‘’Abdi İbrahim’in etki raporu bir kilometre taşı özelliği taşıyor’’

Deloitte Danışmanlık Şirket Ortağı, Strateji, Analitik ve M&A Lideri Elif Düşmez Tek, hazırladıkları etki raporu ile Abdi İbrahim’in sektöre, topluma ve Türkiye ekonomisine etkilerini sürdürülebilirlik bakış açısıyla ortaya koyduklarını söyledi. Tek, çalışmayı yaparken Abdi İbrahim’in Türkiye faaliyetlerinin  sadece 2020 yılında oluşturduğu doğrudan katma değer ile tedarik zinciri ve çalışan maaşları aracılığıyla yaratılan dolaylı ve tetiklenen etkileri, katma değer ve istihdam  açısından hesaplandığını aktardı. Elif Düşmez Tek, değerlendirmesinde şunları söyledi: “Nicel faydaları temel alarak ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA’lar) doğrultusunda; Abdi İbrahim’in ekonomik kalkınma, bütünsel sağlık, yıkıcı inovasyon, yerel bağlılık ve uçtan uca sürdürülebilirliğe ilişkin daha geniş etkilerini vurgulamaya yönelik faaliyetlerinin analizini gerçekleştirdik. Rapor, Deloitte’un küresel sağlık ve yaşam bilimleri sektörüne yönelik 2025 öngörülerinden ve sağlığın geleceği bakış açısından yola çıkarak Abdi İbrahim’in geleceğe yönelik hedeflerinin altını çizerek, 2030 Etki Taahhüdünü ortaya koymaktadır. Ayrıca sektör geneline bakıldığında bu raporun özellikle Türkiye faaliyetlerine odaklanan ve kamuya açık ilk çalışmalardan biri olduğunun altını çizmek gerekir. Pandemi sonrası beklenen küresel zorluklar göz önüne alındığında, Türkiye’nin ulusal ilaç sektörünün ülkenin gelecekteki refahında artan rolünü ortaya koyması açısından Abdi İbrahim 2020 Sosyo-Ekonomik Etki Raporu önemli bir kilometre taşı özelliği taşımaktadır.”

DIŞ TİCARETTE “ARANAN İNSAN” SORUNU ÇÖZÜLÜYOR…

UGM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Gürbüz Hocaoğlu, İstanbul Üniversitesi iş birliğiyle yürütülecek ‘Uygulamalı Gümrük ve Dış Ticaret Uzmanlığı’ sertifika programında ilk yüzde 20’lik gruba girenlere iş garantisi verdiklerini ifade ediyor. 60 saatlik programla, “dış ticaret, lojistik ve e ticaret firmaları, gümrük müşavirlik şirketleri ve firmaların dış ticaret departmanları” için nitelikli insan gücü yetiştirilmesi amaçlanıyor.

SÜLEYMAN SAMİ ALTINKAYA – UGM Danışmanı

Ekonomi muhabirliğine başladığım günden bugüne sürekli konuşulan konulardan biri de işe uygun insan bulunamaması. Vasıflı iş gücü eksikliği ve eğitim kurumlarından mezun olan öğrencilerin yetersizliği. Türkiye’nin eğitim sisteminin üretim ve ihtiyaçlarına uygun olarak planlanmaması sonucu bu sorun yıllardır çözülemiyor.

Bir yanda iş arayan milyonlarca genç, diğer yanda çalıştıracak insan bulamayan iş insanları. İşte eğitimde fizibilite ve planlama bunun için önemlidir. Hangi sektörlerde nasıl bir iş gücüne ihtiyaç duyuluyor? Sonra buna uygun okullar açılıyor mu? Açılan okullarda bu ihtiyaca uygun eğitim veriliyor mu? Bu sorular yanıtsız kaldığı sürece biz bunu ileriki yıllarda da tartışmaya devam ederiz.

Durum böyle olunca özel sektörde şirketler aynı zamanda birer okul gibi çalışıyor. Mezun olan gençleri alıyor ve onlara uygulamalı olarak işi öğretiyor. Bir anlamda şirketler adeta yüksek lisans yapılan kurumlar gibi eğitime katkı sağlıyor. Organize sanayi bölgelerinde açılan meslek okullarının sayısı son yıllarda artıyor. Sanayiciler ihtiyacı olan insanları bu okullarda ve fabrikalarında uygulamalı olarak yetiştiriyor.

UYGULAMALI GÜMRÜK VE DIŞ TİCARET UZMANLIĞI SERTİFİKA PROGRAMI

Şimdi yeni bir proje ile gündeme gelen ÜNSPED Gelişim Akademisi (UGA) bu birikimini İstanbul Üniversitesi (İÜ) ile birleştirip gençlere iş imkânı da sunuyor. TÜİK’in 2021 Haziran raporunda ülkemizdeki işsiz sayısının 3 milyon 399 bin, işsizlik oranının ise yüzde 10,6 olduğunun kaydedildiğini belirten ÜNSPED Gümrük Müşavirliği ve Lojistik Hizmetler A.Ş. (UGM) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Gürbüz Hocaoğlu,: “Bizim arzumuz bu işsizlik oranının düşürülmesine az da olsa bir destek sağlayabilmek. ÜNSPED Gümrük Müşavirliği ve İstanbul Üniversitesi’nin iş birliğinde katılımcılara iş imkânı sunan ‘Uygulamalı Gümrük ve Dış Ticaret Uzmanlığı’ sertifika programımızın amacı, katılımcıları gümrük ve dış ticaret mevzuat uygulamaları hakkında bilgilendirmek, örnek uygulamalar ile karmaşık sorunları çözebilecek kapsamlı bir anlayış kazandırmak ve dış ticaret işlemlerinin süreçlerinde gerekli olan bilgileri ve temel uygulamaları öğretmektir.” diyor.

YÜZDE 20’LİK GRUBA GİRENLERE UGM’DE İŞ GARANTİSİ…

İstanbul Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi Başkanı Prof. Dr. Nilgün Çil ile hazırlanan program hafta sonları 60 saat sürecek. Program sonunda tüm katılımcılara İstanbul Üniversitesi’nce e-devlet üzerinden sertifika verileceğini belirten Hocaoğlu, “İlk yüzde 20’lik gruba giren gençlerimize UGM olarak iş garantisi veriyoruz. Şirketimiz Türkiye genelinde 57 lokasyonda hizmet veren ve yaklaşık bin 400 çalışanı olan kurumsal bir firmadır. Bunun avantajı katılımcıların öncelikli tercihimiz olan İstanbul merkez ofisimizde istihdamının sağlanması olacaktır. Ancak ihtiyaç durumunda gençlerimizin yaşadığı şehirlerde yer alan ofislerimizde iş imkânı sunulması gibi bir fırsatta yaratması bu programın bir diğer önemli farklılığıdır. İlk yüzde 20’lik dilime girememiş ama sertifika almaya hak kazanmış olan gençlerimize bünyemizde veya müşteri portföyümüzdeki vasıflı insan ihtiyacı olması durumunda ek iş imkânı sunma şansımız olabilecek. Kabul edilen adaylar 3 ay içinde şirket bünyesinde istihdam edilecektir. Ayrıca dış ticaret yapan şirketlere de bu kişiler çalışmaları için önerilecektir. Sektöründe bir okul gibi faaliyet gösteren şirketimiz bugün bir ilki daha gerçekleştiriyor. Böylece bizim dışımızda müşavirlik hizmeti veren şirketler de vasıflı bir iş gücüne erişebilecek” bilgisini aktarıyor.

ÖRGÜN VE UZAKTAN KATILIM SEÇENEĞİ…

Sertifika programındaki dersler, İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri ve İstanbul- SEM tarafından onaylanmış eğitimciler tarafından verilecek. Onaylı eğitimciler prensip olarak ÜNSPED’in göstereceği deneyimli gümrük müşavir ve müşavir yardımcıları olacaktır. 60 saatlik eğitim programının 12 saatlik bölümü İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından, 48 saati ise ÜNSPED tarafından verilecek. Program, İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde örgün ve uzaktan katılım seçeneği ile sunulacak. Böylece dış ticaret, lojistik, e ticaret alanlarında faaliyet gösteren firmaların, gümrük müşavirlik şirketlerinin, firmaların dış ticaret departmanlarının ihtiyaç duyduğu nitelikli insan gücünün yetiştirilmesi sağlanacak.

Bu arada unutmadan yazayım. İnsanı değersizleştiren ara eleman kavramını kullanmaktan vazgeçelim ve artık “aranan insan” diyelim.

PROGRAM KİMLERE YÖNELİK?

-Dış Ticaret konusunda uzmanlaşmak isteyen ve bu alanda deneyimli olmayan üniversite mezunları.

-İthalat-İhracat işlemlerinde deneyime sahip olup uzmanlığını daha da geliştirmeyi arzu edenler.

-Başka sektörlerde de çalışıp Dış Ticaret alanın bilgi sahibi olmak isteyenler.

-Gümrük Müşavirliği sektöründe Gümrük Müşavirliği mesleğine ilk adımı atmayı planlayanlar.

-Bağımsız denetim şirketlerinde kariyer hedefleyenler.

Kayıt için: https://sem.istanbul.edu.tr/tr/content/uygulamali-gumruk-ve-dis-ticaret-uzmanligi-sertifika-programi/afis

Deneme süresi içinde işçinin hastalanması veya kazaya uğraması halinde deneme süresi uzatılabilir mi?

Yargıtay’a göre deneme süresi, iş sözleşmesine konulacak bir hükümle; işçinin çalışma şartlarını görmesi, sözleşme ile üstlenilen işin somut duruma uygunluğu ve işi yapabilme becerisini anlaması, işverenin ise işçinin sözleşme ile üstlendiği işi yapabilme yeteneğini verimini, ölçen bir süredir. Deneme süresinde işçinin ve işverenin şahsına bağlı özellikler test edilir. İş sözleşmelerinin taraflar arasında kişisel ve sürekli ilişkiler kuran özelliği, tarafların bu yönde bir ihtiyaç duymalarının haklı gerekçesini oluşturur[1].

İş sözleşmesi taraflar arasında karşılıklı güvene dayalı sürekli borç ilişkisi kurduğu için, işçinin meslekî bilgi ve becerisini, çalışma şekli ile işyerine uyumu ve davranışlarını öğrenme bakımından belli bir süre denenmesinde işverenin korunmaya değer bir menfaati bulunmaktadır. Bu süre içinde beklentilere ulaşılamaması halinde işveren bildirim süresi tanıma ve tazminat ödeme yükümü olmaksızın iş sözleşmesinden kurtulabilecektir[2].

Esasen deneme süresi işçinin çıkarı için de öngörülmüş olabilir. İşçinin işyerindeki uygulamaları görerek uyum sürecini değerlendirmesi ve gerektiğinde sözleşmeden kolayca kurtulması amacına yönelik olarak da deneme süresi öngörülebilir.

İş sözleşmesinde bir deneme süresi belirlenmesi zorunlu değildir. Deneme süresi öngörülmeden de iş sözleşmesi yapılabilir. Ancak taraflar böyle bir deneme süresi öngörmüşlerse bunun süresi, uzatılması ve sonuçları Kanunda düzenlenmiştir.

4857 sayılı İş Kanununun 15 inci maddesinde düzenlenmiş olan deneme süresi, belirsiz süreli iş sözleşmelerinde olduğu gibi belirli süreli iş sözleşmelerinde de geçerlidir.

Deneme süresi 4857 sayılı Kanuna göre en çok iki ay olabilir. Deneme süresinin uzun bir süre olarak belirlenmesi işçinin aleyhine bir durumdur. Bunun için yasa koyucu deneme süresinin üst sınırını belirlemiştir. Ancak toplu iş sözleşmeleriyle en çok dört aya kadar uzatılmasına imkân tanınmıştır.

Deneme süresinin başlangıcı işçinin fiilen işe başladığı tarihtir. İşçi, iş sözleşmesinin yapıldığı tarihten sonraki bir tarihte işe başlamışsa, deneme süresinin başlangıcı sözleşme tarihi değil, işçinin fiilen çalışmaya başladığı tarih olmalıdır. Hastalık, grev gibi iş sözleşmesini askıya alan nedenler deneme süresinin işlemesine engel oluşturmaz.

Deneme süreli iş sözleşmesinin en önemli özelliği, tarafların deneme süresi içinde bildirim öneline uymaksızın ve tazminatsız olarak iş sözleşmesini feshedebilmeleridir. İlerde hesaplanacak olan kıdem süresi bakımından deneme süresi de dikkate alınacaktır.

Deneme süresi içinde taraflar sözleşmeden doğan borçlarını yerine getirmekle yükümlüdürler. İşçinin çalıştığı günler için ücret ve diğer hakları saklıdır. Bunun dışında bir iş karşılığı olmaksızın hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretine hak kazanılır. Maddede işçinin çalıştığı günler için ücret ve diğer haklarının saklı olduğu belirtilmişse de bu hüküm geniş yorumlanmalıdır.

Deneme süresi içinde fesih sebebiyle iş sözleşmesinde kararlaştırılmış olan sözleşmenin haksız feshine bağlanan cezaî şartın ödenmesi gerekmez. Ayrıca usulüne uygun olarak konulmuş bir deneme süresi içinde gerçekleşen fesih sebebiyle sözleşmenin kalan süresine ait ücret talebi de mümkün değildir.

Deneme süresi içinde işçinin sigorta priminin ödenmesi gerekir. İşçi deneme süresi içinde sendikaya üye olabilir, toplu iş sözleşmesinden yararlanır, grev hakkını kullanabilir. Deneme süresi içinde işverenin fesih hakkı da sınırsız değildir. Başka bir anlatımla deneme süresi içinde sendikal nedenlerle işçinin iş sözleşmesinin feshi halinde işçinin sendikal tazminat talep etme hakkı vardır. Aynı şekilde deneme süreli iş sözleşmesi, işverenin 4857 sayılı Kanunun 5 inci maddesinde öngörüldüğü üzere, fesihte eşit davranma borcuna aykırı davranması imkânını tanımaz.

Deneme süreli iş sözleşmesi yapma hakkının kötüye kullanıldığı durumlarda, deneme süreli iş sözleşmesinin varlığından söz edilemez. Deneme süresi, işçi ve işverene sözleşmeden daha kolay bir şekilde dönme imkânı sağlamaktadır. Amaç tarafların birbirlerini tanımalarıdır. Ancak salt işçinin haklarını ortadan kaldırmak için bu yola gidilmesi halinde, yasal bir hakkın kötüye kullanımından söz edilir. İşverenin işyerinde yıllarca çalışmış bir işçisiyle aynı işte çalışması için deneme süresi öngören yeni bir sözleşme yapması buna örnek olarak verilebilir. Yine, işverenin sürekli olarak 2 şer aylık deneme süresi öngörülerek işçi çalıştırması ve bunun genel bir uygulama halini alması durumunda kötüniyetin varlığından söz edilebilir[3].

İşçinin aynı işverene ait işyerinde çalışırken veya daha önce çalıştığı işyerine ikinci kez işe girişinde öngörülen deneme kaydı geçersizdir (Yargıtay 9.HD. 13.10.2008 gün, 2008/36062 E, 2008/26704 K).

Sonuç olarak, hastalık, grev gibi iş akdini askıya alan nedenler deneme süresinin işlemesine engel oluşturmaz.

 

 

[1] Y9HD.3.6.2013 T., E.2011/17043, K.2013/16871 Legalbank.

[2] Y9HD.3.6.2013 T., E.2011/17043, K.2013/16871 Legalbank.

[3] Y9HD.3.6.2013 T., E.2011/17043, K.2013/16871 Legalbank.

Hain Dolar Kahraman Faize Karşı

HAİN DOLAR

Hain doları yıllardır tanırım. Doların önündeki kahraman faiz engelini hafifçe kaldırdığınızda, dolar yerinden ok gibi fırlar, adeta füze ile yarışır.

Yukarıdaki tabloyu birlikte inceleyelim. 23 Eylül 2021 saat 14:00. Yani TCMB PPK’nun toplanıp kararlarını açıkladıkları an itibariyle ilk 30 saniye içinde hain doların başını yukarı kaldırması ve tüm zamanların en yüksek seviyesine çıkmasıydı.

TCMB PPK’nin aldığı karar neydi? Bir göz atalım..

TCMB faiz indirdi ve hain doları yukarı yönlü hareket etti.  Enflasyon düşüş gösterirse, faizlerin düşmesi söz konusu olmalıdır.

KAVANOZ KAPAKLARININ FİYATI DÜŞTÜ  

Evet kavanoz kapaklarının fiyatları düştü.

Bir önceki yıl ile kıyaslandığında bu sene konserve yapımında kullanılan kavanoz kapakları ucuzladı. Ülkemizde enflasyon düştüğünden dolayı bunun sonucunda kavanoz kapaklarının da fiyatı düştü sanmayınız. Konserve yapımında kullanılan sebzelerin fiyatı, bir önceki yıl ile kıyaslandığında % 100 civarında artış gösterdiğinden dolayı, ihtiyaç sahiplerinin çoğu konserve yapmaktan vaz geçmiş. Arz talep sonucunda ise kavanoz kapaklarına talep olmayınca, geçen sene satılan fiyatın yaklaşık yarı fiyatına bu sene kavanoz kapakları satılsa da, yine de üreticilerin ve satıcıların elinde kavanoz kapakları elde kalmıştır.

Kavanoz kapaklarının fiyatının düşmesi enflasyonun düştüğü anlamına gelir mi? 23 Eylül 2021 tarihli TCMB PPK’nun faiz düşürme kararında umarım kavanoz kapaklarının fiyatının düşmesi ile enflasyonun düştüğü anlatılmıyordur.

KÖTÜ ENFLASYON

Yukarıdaki grafik TÜİK’e ait olup, gerçekte çarşı pazar gıda enflasyonunun TUİK Enflasyon bulgusuyla aynı olduğunu düşünüyor musunuz?  En basit bir örnek verecek olursam yaz aylarında tarla domatesinin ve sebzenin en bol olduğu dönem olduğunu biliyoruz.

ÜRÜN 2020 YILI ORTALAMA FİYATI 2021 YILI ORTALAMA FİYATI
Domates TRL.1.- ila TRL.1.50 / kg TRL.2.50 ila TRL.10.- / kg
Hıyar TRL.2.50 ila TRL.3.00 / kg TRL.6.00 ila TRL.13.00 /kg

 

 

Salata yapmak için domates ve hıyar fiyatlarını vermek yeterli. Varsın diğer sebze ve meyvelerin fiyatını da söyleyip kötü enflasyonun ipliğini pazara çıkarmak istemiyorum. Verdiğim fiyatlar İstanbul içinde tespit ettiğim fiyatlar.

Yukarıda TUİK’in açıkladığı % 29 lık gıda enflasyon oranına bakıp da, neden yağı, şekeri, peyniri, makarnayı, bulguru, yumurtayı, tavuk etini, patatesi, pırasayı, ıspanağı ve rakıyı TUİK’ın açıkladığı enflasyon oranının üzerinde sattığı için  mahalle bakkalı Hüso Emmi ile kapışmayın bence. Hüso Emmi haklıdır. Ola ki mahalle bakkalınız Hüso Emmi ile kapıştıysanız, bence gidin özür dileyin kendisinden.

Aslında kötü enflasyon düşmedi, sadece kahraman faiz aşağı çekildi. Kötü enflasyon hala yukarıda seyrederken, kahraman faizin aşağı çekilmesi ile ne hain dolar dizginlenir, ne de kötü enflasyon düşer. Bilakis hain doların önü açıldı şu an.

Bir başka grafikte ise tarımsal üretimde kullanılan girdilerin maliyetleri. Bir tarafta TÜİK rakamları, diğer tarafta ise TZOB rakamları. Şu yukarıdaki grafiğe baktığımda bırakın rakamların birbirine benzemesini ve yeknesaklık göstermesini ciddi bir şekilde birbirinden ayrışmaktadır. Bu grafiği gören de TUİK ve TZOB sanki aynı ülkede, aynı pazarda istatistik yapmamış der. Halbuki her iki güzide kurum da bu rakamları Türkiye’de tespit etmişler ve karşımıza grafik şeklinde sunmuşlardır.

Ne dersiniz sanki birileri TZOB’na şişirme ve gerçekle hiç ilgisi olmayan rakamlar mı vermiş acaba? Bu kadar da olmaz ya diyesim var. Veya TUIK bu rakamları alırken indirimli satışlara mı denk gelmiş acaba? Bilemedim, kafam karıştı desem?

Aslında benim kafam oldukça net. Piyasayı, fiyatları gayet iyi biliyorum.

KAHRAMAN FAİZ VE HAİN DOLAR

23 Eylül 2021 tarihindeki TCMB PPK’nun aldığı karar gereği faizler % 18’e düşürüldü. TCMB Başkanı Sayın Kavcıoğlu’nun bir süre önce çekirdek enflasyonun  esas alınabileceği yönünde söylemleri vardı. Çekirdek enflasyon nedir biliyor musunuz? Gıda ve enerji kalemlerinden arındırılmış enflasyon. Çekirdek enflasyon; % 16. TUIK’in açıkladığı enflasyon rakamlarına göre ücret zammı alan çalışanlar bu defa çekirdek enflasyonla karşılaşırlarsa, çekirdek enflasyon sonuçlarına göre maaş ve ücretlerine zam alacaklarsa, önümüzdeki birkaç ay içinde faizler ortalama 200 baz puan daha düşecek demektir.

Riskli piyasada oluşan faiz, piyasa dinamikleri ve gerçekleri göz önünde bulundurularak tespit edilmeli. Aksi halde finans kurumları kaynak sıkıntısına düşebilir. Yükselen kurun yurt içi üretim ve girdi maliyetlerini artırmaya devam etmesini de göz önüne alırsak enflasyonda düşüş olması çok zor. En kötü kısım ise şu anda uygulanan politikaların kur ve enflasyonda yaratacağı sorunlarla kısa vadede yeniden değişmesi yönünde olması. Şimdi hızlıca indirilecek faizin temeli sağlam olmadığı için bedeli fazla değil yakın bir zamanda daha fazla faiz artışıyla sonuçlanabilir.  Üstelik hain dolar da ciddi anlamda yukarı yönlü yol kat etmiştir.

REŞAT BAĞCIOĞLU

 

World Medicine, Türkiye İhracat Şampiyonları listesinde Kimyevi Maddeler ve Mamulleri Alanında ilk 20’de Yerini Aldı.

Türkiye İhracatçılar Meclisi, 2020 yılı İhracat Şampiyonları’nı açıkladı. World Medicine, Türkiye’nin En Büyük 1000 İhracatçı Firması- 2020 araştırmasında kendi sektöründe ilk 20’de yerini aldı. 2017’de 26 ülkeye ihracat yaparken, 2020’de 35 ülkeye ihracat yapar konuma geldiklerini belirten World Medicine Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Sohrab Mammadov, “Türkiye’nin En Büyük 1000 İhracatçı Firması araştırmasında geçtiğimiz yıla göre büyük bir atak yaparak 129 basamak birden yükseldik. Yapacağımız yatırımlar ve faaliyetlerimizle “Kimyevi maddeler ve mamulleri” ihracatı alanında zirve yolunda ilerlemeyi hedefliyoruz” açıklamasında bulundu.

 

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), 28’inci olağan kurul toplantısı ve 2020 İhracat Şampiyonları Ödül töreni geçtiğimiz günlerde gerçekleştirildi. World Medicine, Türkiye’nin En Büyük 1000 İhracatçı Firması- 2020 araştırmasında bir önceki yıla kıyasla büyük bir atılımla tam 129 basamak birden yükselerek Türkiye’de farklı sektörde hizmet veren tüm şirketler arasında 203’üncü oldu. World Medicine, sektörel ihracat alanında ise yaptığı ihracat payı ile 19’uncu sırada yerini aldı.

 

Geçtiğimiz yıla göre büyük bir atılım yaptık

World Medicine olarak 2011 yılından bu yana bir atılım içerisinde olduklarını anlatan World Medicine Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Sohrab Mammadov, “2017 yılında 26 ülkeye ihracat yaparken, 2020’de 35 ülkeye ihracat yapar konuma geldik. 2016 yılında ‘Eczacılık Ürünleri İhracatı’ alanında dokuzunculuk ödülüyle başlayan başarı hikayemiz, 2017 yılında ‘İhracatta En Hızlı Yükselen Şirket’ ödülü ve ‘Eczacılık Ürünleri İhracatı’ndaki üçüncülük ödülü ile devam etti. 2018 yılında ise İhracatın Yıldızları üçüncülük ödülünü aldık. 2019 yılında ihracatta gösterdiğimiz başarılı performans ile İKMİB’in ‘İhracatın Yıldızları-İlaç İhracatı’ kategorisinde ikinci olmuştuk. World Medicine olarak, bu yıl ISO 500 listesine de girerek daha önceki yıllarda bu listede yer alan birçok ilaç ve eczacılık firmasını geride bırakıp sektörel olarak 5. sırada yer aldık” dedi.

2020 yılında ise İKMİB’in ‘İhracatın Yıldızları-İlaç İhracatı’ ödüllerinde zirvenin sahibi olduklarını vurgulayan Sohrab Mammadov, “Adım adım emeklerimizin karşılığı olan bu ödüllerimizle hedefimize ulaştık. Şimdi ise Türkiye’nin En Büyük 1000 İhracatçı Firması- 2020 araştırmasında geçtiğimiz yıla göre büyük bir atak yaptık ve 129 basamak birden yükseldik. Sektörel bazda ihracat alanında 19’ıncı sırada yerimizi aldık. Her zaman olduğu gibi hedefimiz yapacağımız yatırımlarla ve faaliyetlerimizle hızla “Kimyevi maddeler ve mamulleri” alanında da ihracatta zirve yolunda ilerlemek olacak. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” diye konuştu.

İşletme Gündemini Belirleme

Dr. Mehmet KAPLAN-Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi

Gündem belirleme genel anlamıyla ifade edilecek olursa bir olayın kitle iletişim araçlarının gündeminde kalma sıklığı ve süresi arasındaki korelasyon ile insanların hangi kapsamdaki bir durum veya olayın önemli olduğuna inandığını araştıran bir araştırma alanıdır. Günümüzde kitle iletişim araçları yoğunlukla sosyal medya bağlamlı olarak düşünülmekte ve etki bakımından daha güçlü bir konumda yer almaktadır. Dolayısıyla gündem belirleme genel ifadesiyle sosyal medya üzerinden de gerçekleşebilmektedir. Gündem belirleme çalışmaları genel anlamda dört alan atıfta bulunarak gerçekleşmektedir. Bu alanların birincisi kitle iletişimin gündemini belirleme iken; ikincisi kamunun gündemini belirleme, üçüncüsü siyasi gündemi belirleme ve dördüncüsü bu yazının da konusu olan işletmelerin gündemini belirlemedir.

İşletme gündemini belirleme büyük işletme ve kuruluşların önemli gördükleri konuların ve/veya olayların belirlenmesidir. İşletmeler kendileri için önemli gördükleri ve kendi iş/işletmecilik faaliyetlerine fayda sağlayacak konular hakkında aktif olarak yer almakta ve gündemin belirleyiciliği içerisinde olmaktadırlar. İşletmeler gündem belirlenirken güçlü finansman yoluyla, lobicilik faaliyetleriyle, kanıtlayıcı çalışmalarla, halkla ilişkiler çalışmalarıyla ve son olarak da sivil iş örgütlerinin birleştirici etkisiyle gündemin belirlenmesinde yer almaktadırlar. İşletmelerin gündem belirleme pratiklerine yönelik süreçleri şu şekilde işlemektedir;

  • Sorun Tanımlama: Gündemi şekillendirecek ne gibi sorunlar var sorusu ile başlayan bu aşamada işletmeler paydaşlar arasındaki boşlukları keşfetmeye, işletmeyi etkileyen yasal durumları tanımlamaya ve işletme performansının nasıl olacağını sorgulamaya yönelik faaliyetlerde bulunmaktadırlar.
  • Çerçevelendirme: Çerçevelendirme seçmeyi ve öne çıkarmayı/belirginleştirmeyi ifade etmektedir. Dolayısıyla çerçevelendirme ile sorunun içeriği daha belirgin hale gelmekte, daha fark edilebilir olmakta ve akılda kalıcılığı artırılmaktadır. İşletme bu aşamada konuyu daha iyi anlamakta, kendisi için önemli olduğuna daha fazla inanmakta ve inandırmaktadır.
  • Şekillendirme: Gündem belirlemeye yönelik işletmenin aktif olduğu ve gündemin içinde gündemi şekillendirdiği pratikleri içeren aşamadır. Bu aşamada işletme sorunu tanımlamış, çerçevelendirme ile belirgin ve akılda kalıcı hale getirmiş olmakla birlikte son bir hamle yaparak gündemi kendi lehine şekillendirmektedir. Bu aşama aslında sadece bir ya da birkaç işletmeyi değil o sektör ve/veya pazardaki işletmeleri de etkilemektedir.

Kaynak ve ayrıntılı okuma önerisi: Aşağıdaki eserl(er) konu ile ilgili kaynak ve bilgilendirmeyi artırmaya yöneliktir.

  • Miles, J. A. (Çeviri Editörü: Mustafa Polat ve Korhan Arun) (2016). Yönetim ve Organizasyon Kuramları. Ankara: Nobel Yayınları.

Ekonomik Krizlerin Domino Etkisi

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT
Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi
İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

“Adalet ve refah tüm halka ulaştığında, devlet çalışmaları ulusal krizlere çözüm olabildiğinde, göreve o pozisyona layık olanlar atandığında, planlama zayıf ve güçlü noktaları görebildiğinde, başarı kesindir.” Sun Tzu

Kriz, sosyal bilimler alanında çoğu kez “birdenbire meydana gelen kötüye gidiş yönündeki gelişme”, “büyük sıkıntı”, “buhran” ve “bunalım” gibi kelimelerle eş anlamda kullanılmaktadır. Ekonomik kriz, “ekonomide aniden ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan olayların makro açıdan ülke ekonomisini, mikro açıdan ise firmaları ciddi anlamda sarsacak sonuçlar ortaya çıkarması” demektir. Ekonomik krizler çok değişik şekillerde ortaya çıkabilir. Üretimde hızlı bir daralma, fiyatlar genel seviyesinde ani düşme, iflaslar, işsizlik oranında ani artış, ücretlerde gerileme, borsada çöküş, spekülatif hareketler vb. faktörler ekonomik krizlerin başlıca örnekleridir.

Günümüzde krizler, geçmişten gelen problemlerden kaynaklanabildiği gibi, küreselleşen dünyada farklı parametreler sonucunda da ortaya çıkabilmektedir. 1929 Büyük Buhran’a kadar, devletin ekonomiyi yönetmesi kabul edilebilir bir yaklaşım olarak görülmemiştir. Bu nedenle Büyük Buhran, yaklaşık olarak 20 yıl boyunca etkisini korumuştur. II. Dünya Savası sonrasında, Bretton Woods politikaları, IMF ve Dünya Bankası gibi küresel kurumların oluşmasıyla sonuçlanmıştır. Fakat finansal küreselleşme, krizlerin doğasını da değiştirdiği gibi dünyadaki güç dengelerini de değiştirmiştir.

Krizin bir diğer önemli özelliği, kişiler ve organizasyonlar için hem bir tehlike ve tehdit oluşturması, hem de yeni fırsatlar yaratmasıdır. Bu anlamda kriz, genellikle düşünüldüğü gibi tamamen “negatif” özellikte bir kavram değildir. Ekonomik krizler, günümüzdeki spesifik anlamını XIX. yüzyılda almıştır. Bu demek değildir ki, daha önceleri kriz yoktu. Ancak adı geçen yüzyıldan önceki krizler daha çok kötü hasat ve/veya açlık şeklinde kendini gösteren kıtlık krizleriydi. Bunun yanında nadir de olsa ulaştırma güçlüklerinden ya da aşırı devlet tedbirlerinden kaynaklanan krizlere de rastlanmaktaydı. Ekonomik krizler, reel ve finansal sektörlerde arz fazlalığı veya talep daralmasından kaynaklanabilir. Gerek arz gerekse talep krizinin ortaya çıkmasının çeşitli nedenleri bulunmaktadır.

Dünyada yaşanan ekonomik kriz yalnız finansal sektör krizi değildir. Kapitalizmin doğal bir hastalığı yaşanmaktadır. Üretim kapasitesinin artışına karşın, yığınsal yeterli bir efektif talep yaratılamaması krizin ana nedenidir. Finans sektöründe etik değerlerin bir yana itilmesi, etik davranmama riskinin artması (moral hazard), ayrıca finans sektörünün reel kesime yardımcı olmaktan onu desteklemekten uzaklaşarak spekülatif bir yapı alması, krizin tetikleyicisi olmuştur.

Dikey uzmanlaşma, dünya ekonomisinde artan oranda bir bağımlılığı ortaya çıkarmaktadır. Küreselleşme sonucunda ortaya çıkan bu karşılıklı ticari bağımlılıklar krizlerin daha çok bölgeye yayılma (domino etkisi) ihtimalini de artırmaktadır. Krugman’ın deyimiyle 1990’lı ve 2000’li yıllar “Kriz Çağı” diye adlandırılmaktadır. 1992-1993 Avrupa Para Sistemi Krizi, Tequlia krizi (1995), Asya para krizi (1997-1998), Rusya (2000), Latin Amerika (2000) ve Türkiye (2001) krizleri birbirini takip etmiştir. Bu krizlerin sarsıntısı tam olarak atlatılmadan dünya ABD’de ortaya çıkan Mortgage skandalı ile sarsılmış (2008) ve finansal küreselleşme nedeniyle bu kriz kısa sürede özellikle gelişmiş ülkeleri etkisi altına almış ve hemen hemen her ülkede işsizliğe ve durgunluğa neden olmuştur. 2007 yılı sonlarında başlayan ve düşük kaliteli veya riskli ödünç ve bonodan kaynaklandığı öne sürülen finansal kriz Avrupa’ya daha sonra da dünyanın diğer ülkelerine yayılmıştır. Bu krizin 2008-2015 döneminde dünya üretiminde (küresel GSMH) yaklaşık 5 trilyon dolar düzeyinde bir kayba neden olduğu belirtilmektedir. Aynı zamanda kriz dünya finans piyasalarında yaklaşık 27 trilyon dolarlık bir zarar oluşturmuştur.

Küresel kriz sonucunda ortaya çıkan gelişmeler düzenleme, denetleme, yönlendirme fonksiyonlarını da kapsayan regülasyon kavramını ön plana çıkarmıştır. Krizlerin önlenmesi için mali açıdan da gerçekçi yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Özellikle düşük gelirli ülkeler, kişi başına milli gelirlerinin, şehirleşme oranları ve teknolojik gelişmişlik seviyelerinin düşük olması nedeniyle, vergi politikası araçlarını yeterince kullanamamakta ve yüksek borçlanma düzeyleri nedeniyle iktisadi şok ve krizlerle karşılaşmaktadırlar. Bu nedenle serbestleştirme faaliyetlerinin arttığı bir dünyada mali açıdan gerçekçi kalkınma stratejilerinin oluşturulması gerekmektedir.

 

İMMİB’den VII. İstanbul Karbon E-Zirvesi’ne Destek

Dünyanın ve üretimin çevreci geleceği VII. İstanbul Karbon E-Zirvesi’nde ele alınacak

İklim Dirençli Türkiye İçin Yeşil Toparlanma Atık ve Enerji Yönetiminin Rolü masaya yatırılacak

Türkiye’nin mal ihracatının yüzde 38’ini gerçekleştiren sektörlerin çatı kurumu İstanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri (İMMİB); T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Derneği’nin (SÜT-D) öncülüğünde 28 Eylül 2021’de gerçekleştirilecek VII. İstanbul Karbon E-Zirvesi’nin en büyük destekçilerinden biri oldu. Türkiye’nin üretimine katkı sağlayan iş dünyasının önemli firmaları ve birliklerinin katılacağı, “İklim Dirençli Türkiye İçin Yeşil Toparlanma Atık ve Enerji Yönetiminin Rolü” temasıyla online olarak düzenlenecek zirvede, dünyanın ve üretimin çevreci geleceği ele alınacak. Zirvede ayrıca üretim ve tüketimde başarılı karbon yönetimini sağlayan ve düşük karbon ekonomisi için uğraş veren firmalar “Düşük Karbon Kahramanları Ödülü”nü alacak.

Türkiye’nin toplam ihracatında en büyük paya sahip 7 farklı sektörü çatısı altında bulunduran İstanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri (İMMİB), dünyanın ve sanayinin öncelikli konuları arasında yer alan karbon ayak izi ve emisyonların azaltılması doğrultusunda düzenlenecek VII. İstanbul Karbon E-Zirvesi’nin en büyük destekçileri arasındaki yerini aldı. İlgili bakanlıklar, üniversiteler, üreticiler, birçok dernek ve birlikten alanında uzman isimlerin konuşmacı olarak katılacağı zirvede; “İklim Dirençli Türkiye İçin Yeşil Toparlanma Atık ve Enerji Yönetiminin Rolü” temasıyla iklim değişikliği, karbon ayak izi, atık ve enerji yönetimi masaya yatırılacak.

Sektör temsilcilerinin ‘’Yeni Yeşil Yol: Fırsatlar ve Zorluklar, Karbon Yönetimi ve Enerji, Karbon Yönetimi ve Endüstri’’ başlıklarında yapacakları konuşmalarla katılımcılar; iklim dirençli sanayi için yapılması gerekenler, sürdürülebilir üretimde karbon yönetiminin yeri, enerji ve atık sektörlerinin iklim dirençli Türkiye için önemi hakkında önemli bilgilere ilk ağızdan ulaşabilecek. Ayrıca zirvede; Avrupa Yeşil Mutabakat Belgesi ve karbon yönetimi, Karbon Ticaret Sistemi (ETS), iklim finansmanı ve yeşil bankacılık gelişmeleri hakkında bilgiler paylaşılacak.

Karbon salımı, yeni finansman ve dünya ile uyum çerçevesinde ele alınacak

Zirveye verdikleri destekle ilgili açıklamalarda bulunan İstanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri (İMMİB) Koordinatör Başkanı Aydın Dinçer, “Bünyemizde yer alan birlik ve üyelerimizle ülkemizin üretimine, istihdamına ve ihracatına katkılarımızı sürdürüyoruz. Birlik olarak ekonomiye olduğu kadar dünyamızın geleceği ve çevremize karşı sorumluluklarımızın da farkındayız. Bu doğrultuda da üretimin çevreye olan olumsuz etkisinin azaltılması, geleceğe daha yaşanabilir bir dünya bırakılması adına atılacak tüm proje, fikir ve girişimleri destekliyoruz. VII. İstanbul Karbon E-Zirvesi, bu amacımız doğrultusunda destek verdiğimiz bir zirve oldu. Zirveye katılan tüm firmalar, üniversiteler, birlik ve derneklerle birlikte karbon ayak izi, karbon salımı ve atıkların azaltılması adına izlenmesi gereken tüm adımları en ince detaylarına kadar ele alacağız. Zirvede karbon ayak izi, emisyon ve atıkların azaltılmasını sadece çevresel boyutuyla değil, firmalara yeni finansman ve dünya ile uyum çerçevesinde ele alacağız” diye konuştu.

İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Derneği Başkanı Prof. Dr. Filiz Karaosmanoğlu ve İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsmail Koyuncu’nun açılış konuşmasıyla başlayacak zirvede; Küçük Karbon Kahramanları Gösterisi ve SÜT-D Düşük Karbon Kahramanları Ödül Töreni gerçekleştirilecek.

Akaryakıt Giderleri Dâhil Olduğu Bir Araç Kiralama İşinde Fiyat Farkı Kat Sayıları

Anahtar Kelimeler; fiyat farkı, araç kiralama, akaryakıt gideri, araç giderleri

İtirazen Şikayet Konusu; 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununa Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslar’ın “Fiyat Farkı” başlıklı 5’inci maddesinde yer alan formülde b1, b2 katsayılarının bulunmasına rağmen İdari Şartname’nin ilgili maddesinde b katsayısına yer verilmesinin mevzuata aykırılık teşkil ettiği iddiasına yer verilmiştir.

Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti;  02.09.2021 tarihli ve 2021/UH.I-1646 sayılı Kamu İhale Kurulu kararına göre;  İhale dokümanında yer alan düzenlemelerden; ihalenin 6 adet tankerin sürücülü olarak kiralanması işine ilişkin olarak düzenlendiği, ihale konusu işte 8’i şoför 1’i büro personeli olmak üzere 9 adet personel çalıştırılacağı anlaşılmaktadır. Öte yandan ihale dokümanında söz konusu personelin haftalık çalışma saatlerinin tamamını idarede kullanması gerektiğine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.

Bunların yanı sıra ihale dokümanında; araçların zorunlu trafik ve kasko sigortaları dâhil her türlü sigorta, motorlu taşıtlar vergisi, muayene vergisi, amortisman, tamir, bakım, lastik, akaryakıt, yağ gibi sarf malzemeleri, muhtasar vergi, şoföre ait sigorta, giyim giderleri ve tüm yasal ödemeleri ile diğer benzeri masrafların teklif fiyata dâhil olduğu belirtilmiştir.

Hizmet alımı ihalelerinde fiyat farkı hesaplamasının 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununa Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslar’ın 5’inci maddesinde yer alan formüller kullanılarak hesaplanması gerekmekte olup, söz konusu formüllerde yer alan a1 katsayısı, haftalık çalışma saatlerinin tamamı idarede kullanılan işçiliklerin ağırlık oranını; a2 katsayısı, haftalık çalışma saatlerinin tamamı idarede kullanılmayan işçiliklerin ağırlık oranını, b1 katsayısı, akaryakıtın ağırlık oranını, b2 katsayısı malzeme veya diğer hizmetlerin ağırlık oranını, c katsayısı ise makine ve ekipmanın amortismanına ilişkin ağırlık oranını temsil etmektedir.

İdari Şartname’nin “Fiyat farkı” başlıklı 46’ncı maddesinde ihale konusu iş için sözleşmenin uygulanması sırasında yürürlükte bulunan fiyat farkı kararnamesinin uygulanacağı belirtilmişse de, bahse konu Şartname maddesinde 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununa Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslar’ın 5’inci maddesinde belirtilen a1, a2, b1 ve b2 katsayı değerleri yerine, a ve b katsayı değerlerine yer verilmiştir.

4734 Sayılı Kamu İhale Kanununa Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslar incelendiğinde, fiyat farkı hesaplama formülünde yer alan girdilere ilişkin katsayıların sıfırdan (0) farklı olmasını zorunlu kılacak herhangi bir hüküm bulunmadığı anlaşılmakla birlikte, inceleme konusu ihalede akaryakıt giderleri ile araçlara ilişkin malzeme ve birtakım hizmet giderlerinin teklif fiyata dâhil olduğu hususu göz önünde bulundurulduğunda, fiyat farkı hesaplamasına ilişkin olarak ihale dokümanında belirtilen b katsayısının hangi ağırlık oranını ifade ettiği konusunda tereddüt oluştuğu anlaşıldığından başvuru sahibinin iddiasının yerinde olduğu ifade edilerek ihalenin iptal edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Eş Yazar: Sinan Özesen

Sinan ÖZESEN, Özel sektörde çalışmasının ardından kamuda 2013 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu’nda inşaat mühendisi olarak çalışmaya başlamış, 2014 yılından beri Kamu İhale Kurumu’nda kamu ihale uzmanı olarak çalışmaktadır. Kamu ihale mevzuatı eğitimi vermektedir. Kamu İhale Dünyası dergisinde yayımlanmış makaleleri bulunmaktadır.