Örgütlerde Kültürel Zeka

Dr. Mehmet KAPLAN-Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi

Christopher Earley ve Soon Ang tarafından 2003 yılında geliştirilen bir kavram olarak kültürel zeka dünyanın farklı lokasyonlarında çalışan ve yöneticilik yapan bireyler ile uluslararası düzeyde iş yapan işletmelerin, daha önceden karşılaşmadığı ve bilmediği bir kültür içerisinde; o kültüre eklemlenerek başarılı olma zekası olarak tanımlanmaktadır.  Bireyler bu zekaları sayesinde kültürel farklılıkları etkili bir şekilde ele almakta, yönetmekte ve entegre olmaktadırlar. Aslında bireyler kültürel zekaları sayesinde yeni bir kültürel ortama adapte olabilme kabiliyetini ortaya koymaktadırlar. Birey farklı kültürden gelen ve daha önceden bilmediği ve/veya görmediği davranışları, jest, mimik, hareket, ses ve vurgusunu; o bireyle aynı kültürden olan bireyler gibi anlayabilmekte ve yorumlayabilmektedir.

Örgütlerde kültürel zekanın geliştirilmesiyle birlikte örgütler amaçlarına daha kolay bir şekilde ulaşmakta ve daha başarılı sonuçlar elde edebilmektedirler. Örgütler açısından düşünüldüğünde kültürel zekanın üç önemi bulunmaktadır:

  • Öznel İyi Oluş Sağlama: Kültürel zekası yüksek olan bireyler; çok kültürlü ortamlarda faaliyet gösterebildikleri için bu konuda deneyim kazanmakta; özgüvenleri artmakta ve stres düzeyleri azalmakta; bireysel memnuniyeti artarak öznel iyi oluş sağlanmaktadır.
  • İş Performansını Artırma: Daha yüksek kültürel zekaya sahip olan bireyler, farklı kültürlerle uyum sağlayabilmekte; daha etkin çalışabilmekte ve böylelikle hem motivasyonları hem de iş performansları artmaktadır.
  • Karlılık Sağlama: Kültürel uyumu yönelik başarısı artan bir işletmede karar verme, müzakere ve dinamik ağ oluşturma ve yönetme daha aktif ve başarılı sonuçlar üretmekte ve kazanma gücünü artırmaktadır.

Kaynak ve ayrıntılı okuma önerisi: Aşağıdaki eserl(er) konu ile ilgili kaynak ve bilgilendirmeyi artırmaya yöneliktir.

  • Earley, P. C., & Ang, S. (2003). Cultural intelligence: Individual interactions across cultures. CA: Stanford Üniversitesi Yayınları.
  • Livermore, D. (2011). The cultural intelligence difference-special eBook edition: Master the one skill you can’t do without in today’s global economy. Amacom.

Olumlu Kurum İmajı Yaratmanın Önemi

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT

Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi
İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

“En sıradan iş bile büyük başarılar getirme potansiyeline sahiptir.” Jackson Brown

Gelişen teknoloji ve yayılan bilgi sonucunda kurumlar birbirini kolayca taklit edebilirler. Bu durum farklılaşmanın soyut değeri olan kurumsal imaj farklılaşması ile aşılabilir. Kurum imajı, genel kamuoyunda; kurumun iç ve dış paydaşları tarafından (müşteri, çalışan, yatırımcı, toplum, tedarikçiler, dağıtımcılar, ağ ortakları, rakipler vb.) nasıl değerlendirildiğidir. Kuruma yönelik duygusal ve rasyonel algıların tamamıdır. Kurum imajı, örgütleri farklılaştırıcı özelliği ile kolayca taklit edilemez.

Kurumun kendini anlatmak için kullandığı yöntemlerin bileşkesi kurum kimliğini oluşturur. Yönetim felsefesi ve bunun ortaya çıkardığı kurumsal davranışları içerir. Kurum kimliği; çalışanlar, çevre ve kamuoyunun kurum imajı algılarını biçimlendirmede etkilidir. Kurum imajı; davranışları, kurumun iletişim biçimi, felsefesi ve artifektler aracılığı ile verilen mesajlara bağlı olarak oluşur.

Kurum imajının oluşumunda çalışanlar son derece önemlidir. Kurum kimliğini oluşturan örgüt kültürünün ana taşıyıcısı insan sermayesidir. Kurum imajı kalifiye çalışanları firmaya çeker, olumlu kurum imajının çıktıları, çalışan motivasyonunu ve örgütsel bağlılığı arttırır, işten ayrılma niyetini azaltır, nitelikli çalışanlar da kurum imajını arttırır.

Olumlu imaj, örgüte sağladığı saygınlık ve güvenirlik ile nitelikli işgücünü kendine çeker ve kalıcılığını sağlar. Yeni müşteriler kazanır ve müşteri sadakatini artırır. Tedarik satış koşullarını iyileştirerek, finansal karlılığı arttırır. Sağladığı güven ile satış yatırım anlaşmaları, iş birliği ve ortaklık durumlarında yatırımcılar daha kolay ikna edilir. Pazar değerini arttırır. Güçlü ve olumlu kurum imajı, kriz ile baş edebilmek için önemli bir araç olup, olası sıkıntılı süreçlerin daha kolay yönetilmesini sağlar. Kurumun piyasa risklerine karşı direnme gücünü arttırır. Paydaşlar kurumun güvenilirliğinin takibinde kurum imajının kilit rolüne güvenirler.

Detaylı bilgiler için aşağıdaki eseri okuyabilirsiniz.

Mert, G. ve Yılmaz, O. (2018). Örgütsel Kültürün Kurum İmajı ve Marka Bağlamında Örgütsel Performansa Etkisinin Araştırılması, Journal of Social and Humanities Sciences Research, Vol:5, Issue:23, 1194-1208. https://www.gozdemert.com/eserler/eser8tr.pdf

Kamu İhale Kurumu EKAP Kayıt İşlemleri

Gerçek veya tüzel kişilerin EKAP’a kayıt süreci nasıldır?

EKAP’ın ana sayfasındaki (https://ekap.kik.gov.tr) “Kayıt İşlemleri” menüsünden “Gerçek veya Tüzel Kişi Kaydı” bağlantısı kullanılarak kayıt işlemleri gerçekleştirilip protokolün çıktısı alınmalı ve protokol ıslak imzalı ve kaşeli olarak yetki belgeleriyle birlikte elden veya posta yolu ile Kuruma ulaştırılmalıdır. Kurum, kendisine ulaşan belgeleri ve EKAP kayıtlarını kontrol ederek gerçek/tüzel kişilerin kayıtlarına onay vermektedir. Onay işleminden sonra gerçek/tüzel kişiler kayıt sırasında girdikleri e-posta adresine gönderilen bir mesaj ile bilgilendirilecektir. Gerçek/tüzel kişilerin kayıt sırasında tanımladıkları platform sorumluları onay işleminden sonra şifrelerini alarak EKAP’a giriş yapabilecek ve yeni kullanıcı oluşturabilecektir.

Gerçek veya tüzel kişilerin Kamu İhale Bültenine erişebilmeleri için EKAP’a kayıt olmaları gerekmekte midir?

Kamu İhale Bülteninin görüntülenebilmesi için gerçek veya tüzel kişilerin EKAP’a kayıtlı olmaları gerekli değildir. EKAP’ın ana sayfasındaki (https://ekap.kik.gov.tr) “Sorgulama İşlemleri” menüsünden “Kamu İhale Bülteni Arşivi (PDF) / İndirme” bağlantısı kullanılarak, günlük bültenlere ulaşılabilir.

Gerçek veya tüzel kisilerin EKAP’a kayitlari için Kuruma iletilecek olan vekâletnamelerde “EKAP için imza yetkisi verilmistir” ibaresinin bulunması gerekli midir?

Vekâletnamelerde Kamu İhale Kanunu kapsamındaki ihalelere teklif verme yetkisinin bulunması yeterli olup ayrıca “EKAP için imza yetkisi verilmiştir” ibaresinin yer almasına gerek bulunmamaktadır.

Kamu Satın Alma Platformunda (KSP) kaydı bulunan isteklilerin (gerçek ve tüzel kişilerin) EKAP’a tekrar kayıt yaptırması gerekmekte midir?

Evet, bu isteklilerin (gerçek ve tüzel kişilerin) EKAP’a kayıt yaptırması gerekmektedir.

Gerçek/tüzel kişi protokollerinde belirtilen imza atmaya yetkili kişiler kimlerdir?

Gerçek kişiler (şahıs firması), şahsın kendi imzası ile veya şahıs adına vekaleten yetkilendirilen kişi/kişiler tarafından; Tüzel kişiler(şirketler) ise ortaklar kurulunda alınan kararla seçilen müdür/müdürler veya şirket adına vekaleten yetkilendirilen kişi/kişiler tarafından temsil edilir. Bu kişiler protokolde imza atmaya yetkili kişi olarak belirtilmelidir.

Gerçek/tüzel kişiler tarafından protokol ekinde hangi belgelerin gönderilmesi gerekmektedir?

Gerçek/tüzel kişiler tarafından protokol ekinde aşağıda detayları verilen belgelerin gönderilmesi gerekmektedir.

  • Firmanız gerçek kişi ise;

a. Kayıtlı olduğu ticaret ve/veya sanayi odasından ya da esnaf ve sânatkar odasından veya ilgili meslek odasından Protokol kaydının yapıldığı yılda alınmış, odaya kayıtlı olduğunu gösterir belgenin aslı veya noterce onaylı örneği,

b. Noter tasdikli imza beyannamesi

c. Eğer protokol vekil tarafından imzalanmış ise vekil adına düzenlenmiş noter onaylı vekâletname ile vekilin noter tasdikli imza beyannamesi

  • Firmanız tüzel kişi ise;
  1. İlgili mevzuatı gereği kayıtlı olduğu ticaret ve/veya sanayi odasından Protokol kaydının yapıldığı yılda alınmış, tüzel kişiliğin odaya kayıtlı olduğunu gösterir belgenin aslı veya noterce onaylı örneği,
  2. Tüzel kişiliğin noter tasdikli imza sirküleri,
  3. Eğer protokol vekil tarafından imzalanmış ise vekil adına düzenlenmiş noter onaylı vekâletname ile vekilin noter tasdikli imza beyannamesi

    Platform sorumlusu kimler olmalı?

Gerçek veya tüzel kişi bünyesinde ihale işlemlerini yürüten birimde çalışan bir personel (yetkili olması gerekmiyor) platform sorumlusu olarak belirlenebilir.

Mehmet ATASEVER

Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi/ Akademisyen

Tüketici Bilgisine Ulaşmak… Ya Sonra ?

Çok uluslu bir işletme yöneticisinin tatilde karşılaştığı bir balıkçı ile hikayesini duymuşsunuzdur. Ne kadar kazandığından hareketle işleri nasıl büyüteceğini adım adım anlattığı bir hikaye… Balıkçı her defasında “ya sonra?” sorusunu sorarak, varacağı noktanın ne olduğunu öğrenmek istediği… Hikaye, balıkçının emekliliğinde şu anda yaşadığına benzer bir yerde, keyfi için balık tutabileceği bir son (elbette balıkçının gülümseyişi ile) sonlanır. Peki bu hikaye bize ne anlatıyor? Yöneticinin hırsı mı, balıkçının hedonizmi mi? Yoksa işi özü başka mı?

Tüketici, pazarlamanın kalbidir. Amaç, en basit haliyle, tüketiciyi anlamak onun için ürün ve hizmetler geliştirmektir. Yatırım niyetine girebilmek için dahi, tüketiciyi anlamak ilk koşuldur. “Üretelim de alıcısı çıkar” karanlık bir dönemin tükenmiş felsefesidir. Bu yüzden, pazarlama zekası ile doğan işletmeler, 7/24 tüketicilerini takip ederler. Anlamak için dinler, dinlediklerinden ders çıkarır, çıkardıkları dersler ile derslerimize misafir olurlar. Pazardaki başarının sırrı, bu kadar basit…Tüketicini anla!… Üstelik günümüzün işletmelerinin karşısında neyi, neden ve nasıl istendiğini bilmekle kalmayan, bunları dile getirmeyi isteyen (hem online hem de geleneksel kanallarda) hatta bundan çok hoşlanan tüketiciler var. Peki biz dinlemeyi ne kadar biliyoruz?

Bir arkadaşınızla ilgili hangi bilgileri zihninizde tutarsınız? Sosyal çevreniz genişledikçe, bilgi seviyesi de artar. Beynimiz ise, tekil verilerden çok gruplandırarak bilgileri kontrol altında tutmaya çalışır. Bu yüzden “üniversite, iş, akraba” gibi gruplar altında ancak kişiye özel veriler saklarız. Peki işletmelerin çevrelerinde kimler var? Elbette geniş bir etkileşim grubu söz konusu, ancak burada biz “velinimet”e odaklanalım. İster endüstriyel(B2B), isterseniz nihai tüketicilere(B2C) hitap ediyor olun! Velinimetinizi ne kadar dinliyor, anlıyor ve tanıyorsunuz? Elimizde tüketicilerinizi sınıflandıracak kadar veri var mı? Hangi grup tüketicilere (segmentlere/ pazar bölümlerine) sahipsiniz? Her bir segmentin diğerinden ayrılan özellikleri neler? Sektör spesifik segmentlere mi, kendi işletmenize has sınıflandırmalara mı sahipsiniz? Soru miktarının sınırı olmasa da, cevaplar için attığınız adımlar hayati değere sahip… Adımlar? Pazarı dinlemek? Veri? Her biri pazarlama araştırmalarının temelini işaret ediyor. Yani tüketiciyi dinlemek için de anlamak için de araştırma zorunlu… Farklılıkları da, benzerlikleri de dinlemek, araştırmak ve anlamak gerekiyor… Pazarlamada benzerleri aynı sepete koymak değil, farklılaşanları sepette tutmak problemdir. Günümüz işletmelerinin karşısındaki tüketiciler ise, hızla benzerlerinden farklılaşabilmenin peşindeler… Kendilerini ifade eden ancak farklılıklarının dikkate alınması gerektiğine inanan tüketiciler… Her güzellik bir arada olamıyor… Peki balıkçı ile yönetici hikayesi?

Balıkçıyı da, yöneticiyi de bir pazar segmenti olarak düşünebiliriz. Birbirlerinden farklı, kendi içlerinde özellikleri olan… Her birini daha yakından daha detaylı tanımalıyız. Pazarlamanın teknolojiyle evriminde, bu detaylara ulaşmak da yepyeni ulaşma yolları da mümkün… Geleneksel veri toplama araçlarından anket, odak grup görüşmesi ve derinlemesine görüşme gibi tekniklerin online mecralara taşınmasının çok ötesindeyiz. İnsan beyninden doğrudan veri toplayan, nöroloji ve pazarlamanın birlikteliği nöropazarlama alanı bile kafi gelmiyor. Genetik ile pazarlamanın kesişimlerine kafa yoruluyor. Bilgi her yerde… Ve fark yaratanlar her yerden toplayabildikleri bilgi ile bir gelecek tasarlıyorlar. Peki biz neredeyiz? Dünü unutun! Yarın için bugünden ne yapıyoruz? Durmayı geçtik, yavaşlamaya bile şansımızın olmadığının farkında mıyız? Bazı sorulara değil, soruların çoğuna cevap verenlerden olmak dileğiyle…

2021’de Enerji Sektöründeki 40 Birleşme ve Satınalmanın Değeri 2.8 Milyar Doları Aştı

PwC Türkiye’den Enerji Sektöründeki Birleşme ve Satınalmalar raporu.

PwC’nin Türkiye enerji sektöründeki birleşme ve satınalma işlemlerini yıllık olarak incelediği raporun 14. sayısı yayımlandı. Rapora göre; 2021 yılında enerji piyasasında gerçekleşen 40 birleşme ve satınalma işleminin toplam tahmini değeri, 2020’ye göre %155 artarak 2.8 milyar doları aştı.

PwC Türkiye’nin, her sene Türkiye enerji piyasasındaki birleşme ve satınalma işlemlerini analiz ettiği Türkiye Enerji Sektöründeki Birleşme ve Satınalmalar 2021’ raporu yayımlandı. Bu yıl 14. sayısı hazırlanan raporda, 2021 yılındaki birleşme ve satınalma işlemleri ve 2021 yılında sektörü bekleyen gelişmelere yer verildi.

Rapora göre, 2021 yılında Türkiye enerji piyasasındaki toplam 40 birleşme ve satınalma işleminin toplam tahmini değeri, 2020 yılına göre %155’lik bir artışla 2.8 milyar ABD dolarını geçti.

Yabancı Yatırımda Pandemi Etkisi

2020 yılında Türkiye enerji piyasasına pandeminin de etkisiyle azalan yabancı yatırımcı ilgisi, işlem sayısı bazında 2021’de de önemli bir toparlanma kaydedemedi. Bununla beraber, elektrik dağıtım ve perakende gibi son yıllarda çok fazla hareketliliğin yaşanmadığı piyasaya, bir İngiliz altyapı fonunun imzaladığı hisse devir anlaşması 2021 yılının önemli satırbaşlarından birini oluşturdu.

Geçmiş senelerde olduğu gibi, 2021 yılında da elektrik üretim, dağıtım, perakende ve doğalgaz dağıtım alt segmentlerinden oluşan altyapı sektöründeki işlem sayısı ve tahmini toplam değer, petrol ve doğalgaz piyasasındaki işlemleri geride bıraktı.

PwC Türkiye Şirket Satınalma ve Birleşme Hizmetleri Ortağı Engin Alioğlu, altyapı sektöründeki işlemleri şöyle değerlendirdi: “2021 yılında altyapı sektöründe halka duyurulan 39 birleşme ve satınalma işleminin tahmini toplam değeri, 2020 yılını üçe katlayarak 1.5 milyar ABD dolarına yükseldi. Bu işlemlerin çoğu, özelleştirmeler de dahil olmak üzere yenilenebilir enerji alanında olurken, geri kalanı termal enerji üretimi, gaz ve elektrik dağıtım ve perakende ile elektrikli araç şarj altyapısı alanlarında gerçekleşti. Yenilenebilir enerji tesislerine olan bu ilginin, özellikle ilk YEKDEM dönemi kapsamındaki ABD doları cinsinden ödemelerden faydalanan varlıklar üzerinde yoğunlaştığını görüyoruz. Öte yandan, elektrik dağıtım ve perakende piyasasında 2021-2025 yılları arasında geçerli olan 4. Uygulama Dönemi kapsamındaki düzenlemelerin lisans sahibi şirketlerin finansal ve operasyonel yapıları üzerindeki olumlu etkisinin, bu piyasaya olan yabancı yatırımcı ilgisinin temel sebeplerinden biri olduğuna inanıyoruz.

Altyapı sektöründeki bu yoğunluğa karşılık, petrol ve doğalgaz piyasalarında, özellikle akaryakıt ve LPG dağıtım segmentlerinde 2020’de hızlanan konsolidasyon dalgasının 2021’de devamı gelmedi. Bu cephede halka açıklanan tek işlemin değeri 1.3 milyar ABD doları olarak belirtildi.

2022 Öngörüleri Sıralandı

Raporun öngörüler kısmında, 2022’de Türkiye enerji piyasasında birleşme ve satınalma işlemlerini şekillendirecek unsurlar şöyle sıralandı: Makroekonomik gelişmeler, elektrik dağıtım ve perakende piyasasına ilginin devamı, YEKDEM ve YEKA ile ilgili gelişmeler, alternatif finansman yöntemlerine olan ilgi ve kanuni düzenleme ihtiyacı, uluslararası finans kuruluşlarının ilgisi, Paris İklim Değişikliği Anlaşması kapsamında atılması gereken adımlar ve muhtemel TEIAS özelleştirmesi.

Bu çerçevede, Türkiye enerji piyasasına ilginin varlığı tekrar vurgulandı. Ülkenin yerli ve yabancı tüm yatırımcılar için daha güvenilir bir merkez haline getirilmesi ihtiyacı ve bunun için enerji yönetiminin genel seçim eksenli politikalar yerine, uzun vadeyi kapsayacak stratejiler geliştirmesi zorunluluğunun altı çizildi.

Çalışma Koşullarında Esaslı Değişikliğin İşçiye Mail Olarak Bildirilmesi Yeterli midir?

LÜTFİ İNCİROĞLU

Yargıtay’a göre, “İş hukukunun en tartışmalı alanlarından biri çalışma koşullarının tespiti ile bu koşulların uygulanması, değişiklik yapılması, en nihayet işçinin kabulüne bağlı olmayan değişiklik ile işverenin yönetim hakkı arasındaki ince çizginin ortaya konulmasıdır.

İş hukuku, işçi hakları yönünden sürekli ileriye yönelik gelişimci bir karaktere sahiptir. Bu anlayıştan hareket edildiğinde, işçinin haklarının iş ilişkisinin devamı sırasında daha ileriye götürülmesi, iş hukukunun temel amaçları arasındadır. Çalışma koşulları bakımından geriye gidişin işçinin rızası hilafına yapılamaması gerekir.

İş ilişkisinden kaynaklanan ve işin yerine getirilmesinde tabi olunan hak ve borçların tümü, “çalışma koşulları” olarak değerlendirilmelidir.

4857 sayılı İş Kanununun 22 nci maddesindeki, “işveren, iş sözleşmesiyle veya iş sözleşmesinin eki niteliğindeki personel yönetmeliği ve benzeri kaynaklar ya da işyeri uygulamasıyla oluşan çalışma koşullarında esaslı bir değişikliği ancak durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle yapabilir. Bu şekle uygun olarak yapılmayan ve işçi tarafından altı işgünü içinde yazılı olarak kabul edilmeyen değişiklikler işçiyi bağlamaz. İşçi değişiklik önerisini bu süre içinde kabul etmezse, işveren değişikliğin geçerli bir nedene dayandığını veya fesih için başka bir geçerli nedenin bulunduğunu yazılı olarak açıklamak ve bildirim süresine uymak suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir. İşçi bu durumda 17 ila 21 inci madde hükümlerine göre dava açabilir” şeklindeki düzenleme, çalışma koşullarındaki değişikliğin normatif dayanağını oluşturur.

Çalışma koşullarının değişikliğinden söz edebilmek için öncelikle bu koşulların neler olduğunun ortaya konulması gerekir.

Sözü edilen 22 nci maddenin yanı sıra Anayasa, yasalar, toplu ya da bireysel iş sözleşmesi, personel yönetmeliği ve benzeri kaynaklar ile işyeri uygulamasından doğan işçi ve işveren ilişkilerinin bütünü, çalışma koşulları olarak değerlendirilmelidir.

İş sözleşmesinin esaslı unsurları olan işçinin iş görme borcu ile bunun karşılığında işverenin ücret ödeme borcu, çalışma koşullarının en önemlileridir. Bundan başka, işin nerede ve ne zaman görüleceği, işyerindeki çalışma süreleri, yıllık izin süreleri, ödenecek ücretin ekleri, ara dinlenmesi, evlenme, doğum, öğrenim, gıda, maluliyet ve ölüm yardımı gibi sosyal yardımlar da çalışma koşulları arasında yerini alır. İşçiye özel sağlık sigortası yapılması ya da işverence primleri ödenmek kaydıyla bireysel emeklilik sistemine dahil edilmesi de çalışma koşulları kavramına dahildir (Yargıtay 9.HD. 27.10.2008 gün 2008/29715 E, 2008/28944 K.).

İş sözleşmesinde, gerektiğinde çalışma koşullarında değişiklik yapabileceğine dair düzenlemeler bulunması halinde, işverenin genişletilmiş yönetim hakkından söz edilir. Bu halde işveren, yönetim hakkını kötüye kullanmamak ve sözleşmedeki sınırlara uymak kaydıyla işçinin çalışma koşullarında değişiklik yapma hakkını sürekli olarak kazanmış olmaktadır. Örneğin, işçinin gerektiğinde işverene ait diğer işyerlerinde de görevlendirilebileceği şeklindeki sözleşme hükümleri, işverenin bu konuda değişiklik yapma hakkını saklı tutar. Anılan hak objektif olarak kullanılmalıdır. İşçinin iş sözleşmesinin feshini sağlamak için sözleşme hükmünün uygulamaya konulması, işverenin yönetim hakkının kötüye kullanılması niteliğindedir (9. HD. 7.7.2008 gün, 2007/24548 E, 2008/19209 K.).

Çalışma koşullarını belirleyen kaynaklar arasında, iş sözleşmesinin eki sayılan personel yönetmeliği veya işyeri iç yönetmeliği gibi belgeler de yerini alır. Bu nedenle işçinin açık veya örtülü onayını almış personel yönetmeliği, iş sözleşmesi hükmü niteliğindedir. İşyerinde öteden beri uygulanmakta olan personel yönetmeliğinin kural olarak işçi ile iş ilişkisinin kurulduğu anda işçiye bildirilmesi gerekir. Daha sonra yapılacak olan değişikliklerin de işçiye duyurulması bağlayıcılık açısından gereklidir. Yasal veya sözleşme gereği bir zorunluluk olmadığı halde, işyerinde uygulana gelen “işyeri uygulamaları” da çalışma koşullarının belirlenmesinde etkindir.

İşyerindeki uygulamaların tüm işçiler yönünden ortak bir nitelik taşıması mümkün olduğu gibi, eşit konumda olan bir ya da birkaç işçi açısından süregelen uygulamalar da çalışma koşullarını oluşturabilir.

Çalışma koşullarındaki değişiklik, işverenin yönetim hakkı ile doğrudan ilgilidir. İşveren işyerinin kârlılığı, verimliliği noktasında işin yürütümü için gerekli tedbirleri alır. İş görme ediminin yerine getirilmesinin şeklini, zamanını ve hizmetin niteliğini işveren belirler. İşverenin yönetim hakkı, taraflar arasındaki iş sözleşmesi ya da işyerinde uygulanan toplu iş sözleşmesinde açıkça düzenlenmeyen boşluklarda uygulama alanı bulur.

Somut olayda; işyerinde uygulanmakta olan personel yönetmeliğin 15. maddesinde iş sözleşmesinin yaşlılık aylığı bağlanması nedeniyle sona ermesi halinde ihbar tazminatı ödeneceğine ilişkin bir düzenleme bulunmaktadır. Davalı işveren bu düzenlemeyi 01.01.2011 tarihinden geçerli olmak üzere kaldırmıştır. Bunu da çalışanlara e-posta yoluyla bildirmiştir. Davalı işverence yapılan bu değişiklik çalışma koşullarında işçi aleyhine esaslı değişiklik niteliğindedir. Ancak bunun geçerli olabilmesi için İK 22. maddesi uyarınca işçinin açıkça yazılı muvafakati gerekmektedir. Davalı tarafça yapılan bu değişikliğin işçiye e-posta yoluyla duyurulmuş olması yeterli değildir. Davacı bu değişikliği kabul ettiğini yazılı olarak işverene bildirmemiştir. Davalı işverence yapılan bu değişiklik işçiyi bağlamaz. Benzer şekilde dava açan başka bir işçi tarafından …..İş Mahkemesinde açılan davada ihbar tazminatı talebi hüküm altına alınmış olup bu karar Dairemizin 12.05.2015 gün ve 2014/10591 E. 2015/17421 K. sayılı ilamı ile onanmıştır. Mahkemece davacının ihbar tazminatı alacağının kabulü gerekirken reddi hatalıdır[1].

Sonuç olarak, Yargıtay’a göre, çalışma koşullarında esaslı değişikliğin işçiye elektronik posta ile bildirilmesi yeterli değildir. Çünkü çalışma koşullarında işverence yapılan esaslı değişikliğin geçerli olabilmesi için 4857/m.22 uyarınca, işçinin açıkça yazılı onayının alınması gerekir. Örneğin, işverenin prim ya da ikramiye uygulamasını tek taraflı olarak kaldırarak bu değişikliği işçiye e-mail yoluyla bildirmesi işçiyi bağlamaz.

[1] Y9HD.24/6/2015 T., E.2014/16832, K.2015/22947 Legalbank.

Hareketli Kurlarda Türev Ürünlerinin Avantajları

HAREKETLİ KURLARA BİR BAKIŞ

Aşağıdaki grafik sadece Kasım – Aralık 2021  tarihleri arasından bir bölüm. Kurların ne kadar yüksek bir hareketlilik sergilediği ve bu hareketliliğin piyasada istikrarsızlık yarattığı ortadadır. İstikrarlı bir piyasa ortamında öngörülebilirlik olur. Ancak istikrarsız piyasalarda öngörü yerine tüm işiniz şansa kalmıştır. Bir taraftan ithalat, bir taraftan da ihracat yapan bir ülke olarak dövize bağımlılığımız ciddi anlamda söz konusudur. En azından ihracatçıların yurt dışına mal satarken veya ihracat bedeli ülkemize getirildiğinde hangi maliyetle iş yaptığı belirsizliğini korumaktadır. İhracatçı kâr edebileceği gibi zarar da edebilir.

 Yukarıdaki grafik adeta türbülansa yakalanmış bir havanın resmidir. Bir hafta içerisinde kurlarda ciddi anlamda yükselme ve aniden düşme söz konusu. İşte bu türbülansta ihracatçımız sihirbaz olsa da muhtemelen para kaybedecektir. Kurlar C/16.50 – C/18.30 zirvesini test ettikten sonra bir haftada C/10.99’a geri gelmesini hiçbir ekonomik ve iktisadi lisanla izah edilmesi mümkün değildir.

Kurların türbülansa yakalanmasını gösteren 6 aylık grafik. Aslında fırtına geliyorum demiş ve sonrasında türbülans olmuştur. Eylül 2021 ayında USD TRL C/8.30 olan dolar kuru 17 Aralık 2021 tarihinde C/16.50 olmuş ve bir haftada % 35 değer kaybetmiştir.

Hiçbir ihracatçının bu türbülansa kalbi dayanmaz. Muhtemel kalbi duran ihracatçılarımız da olmuştur. Düşünün bir ihracatçı USD.1.000.000.- lık bir ihracat yapmış olsa ve bu ihracatın bedelini 24 Aralık 2021 tarihi sonrasında tahsil ettiğinde ihracatçımızın bilançosunda USD.400.000.- lık kur farkı zararı oluşacaktır. Zararı bırakın ihracatçımız bu işleminden ne kadar kâr etmeyi planlamıştı ki?

Hiçbir önlem alınmaması halinde hareketli kurlar ihracatçının aleyhine işleyebilir. İhracatçılarımızın olası zararlarının önüne geçebilmek ve öngörülemeyen kur hareketlerinden olumsuz etkilenmemesi için ihracatçılarımıza türev ürünlerinin kullanılmasını öneriyorum. Türev ürünlerini kullanan ithalatçı veya ihracatçı kendisini hedge edecek ve olası sürpriz kâr veya zarar etmekten kurtulacak.

TÜREV ÜRÜNLERİ NELERDİR?

Türev ürünleri FORWARD ve OPTIONS’tur. Her iki ürünün kullanımı biraz farklılık gösterse de, aşırı kur hareketlerinden ihracatçıları veya ithalatçıları koruduğu bir gerçektir. Aşağıda Forward işlemini açıkladım.

FORWARD TARAFLARI

Forward sözleşmelerinde tarafları alıcı ve satıcılar oluştururlar. Forward alıcı, düzenlenen forward sözleşme koşullarına uygun olarak, finansal varlığı vadesinde, anlaşma sağlanan miktar ve fiyat üzerinden satın almayı kabul eden taraftır. Forward satıcı ise, düzenlenen forward sözleşme koşullarına uygun olarak, finansal varlığı vadesinde, anlaşma sağlanan miktar ve fiyat üzerinden satmayı kabul eden taraftır.

Forward sözleşmelerinde tarafları;

  • Arbitraj yapanlar,
  • riskten korunmak (hedging) isteyenler ve
  • Spekülatörler

olarak üçe ayırabiliriz. Bir finansal varlığı, ucuz fiyatla işlem yapılan piyasalardan satın alınarak, daha yüksek fiyattan işlem gören piyasalarda satılması ile oluşan olumlu farka “arbitraj”, işlemleri yapana da arbitrajcı denir.

 

 DÖVİZ FORWARD SÖZLEŞMELERİ

Tarafların gelecekte belirli bir tarihte sözleşmede anlaşma sağlanan forward kur üzerinden, belli bir tutar ulusal paranın farklı bir döviz cinsi ile değiştirilmesine dayalı sözleşmelere denir. İhracatçı ve ithalatçılara, gelecekteki bir tarihte yapacakları teslimat, tahsilat, ödeme, fiyat değişikliklerinden kaynaklanan risklerden korunma olanağı sağlar.

Döviz Forward sözleşmeleri;

  • Tarafların kendi aralarında yapacakları görüşmeler sonunda belirlenen unsurların sözleşmeye yazılması  ve imzalanması ile yapılır.
  • Taraflar gelecekteki kuru sabitlemek ve kur riskinden korunmak için bu işlemi yapar.
  • Dış ticaret işlemlerini gerçekleştiren taraflar, döviz kurundan kaynaklanan zarardan kurtulmak için sözleşmenin yapıldığı tarihte döviz forward satın alarak vade sonunda transfer edeceği tutarın karşılığını sabitler.
  • Kurumları bankalar ve brokerlardır..
  • Bu kurumlar döviz forward piyasasındaki arz ve talebi dengeleyici yönde işlem gerçekleştirirler.
  • Bu kurumların karı, dövizin alış ve satış kurları arasındaki olumlu farktır.
    Süresi genellikle 3, 6, 9 ay olabilir.
  • Vade sonunda, sözleşmedeki fiyat ile cari fiyat/spot fiyat karşılaştırılır.
  • Forward fiyat, spot fiyattan düşük ya da fazla olabilir. Forward ve spot kurların eşit olması halinde ise forward fiyat “düzgün/flat” gerçekleşmiş olur.

 

Forward kurlar basit tarifi ile iki döviz cinsinin faiz farklarına dayanan bir hesaplamadır. Döviz forward sözleşmelerinde kuru belirleyen temel faktörler finansal varlığın bugünkü değeri gelecekteki döneme taşıma maliyeti elde tutma getirisidir.

Dış ticaret tacirlerimizin türev ürünlerini kullanmaları ile kendilerini kurlardaki aşırı oynaklığa karşı garanti altına alacaklar. Bilançolarında beklenmedik sürprizlerle karşılaşmayacaklar. Daha da önemlisi döviz kurlarını gün boyu takip etmek zorunda kalmayacak olan dış ticaret tacirlerimiz, işgünündeki vakitlerini daha efektif olarak kullanacaklar ve kendi asli işlerine bakacaklardır.

Neyi merak ediyorum biliyor musunuz? Türev ürünlerin kullanmayan dış ticaret tacirleri hangi nedenle bu ürünü kullanmamış olabilirler? Piyasaya tam hakim olduklarından mı, yoksa böyle bir türev ürünlerinin nasıl işlediğinden pek fazla bilgi sahibi olmadıklarından mı?

REŞAT BAĞCIOĞLU

Tahmini İyileştirmek İçin

Önce tahmini isabetsiz yapan sebepleri, sonra alınabilecek önlemleri listeleyelim.

Tahmin hatasını azaltmanın en iyi yolu tahmin ihtiyacını azaltmak ve detaylardan sakınmaktır.

 

 

Detay Artınca

(abc sokağı def mağazasında x ürünü M beden beyaz kaç adet satacak?)

  • Stokları mağazalardan dağıtım depolarına geri çekin, sık aralıklarla milkrun dağıtıma başlayın, mağazalar arası transferler azalacaktır. Depoda birleşen stoklar büyük sayılar kanunu uyarınca daha öngörülebilirdir.

Geçmiş Veri Bulanıksa

(geçmiş datada bir ara stoksuz kaldığımız 15 günlük bir dönem var)

  • Sık aralıklarla sevkiyat yapıyorken mağazadaki ürün için tahmine ihtiyacınız yoktur, fiili satış yeterlidir. Depoda birleşen stoklar için de bu geçerlidir. Eskiden ne sıkıntı olduğu artık önemli değildir.

Tahmin Vadesi Uzayınca

(3 gün değil, 3 ay sonra hava durumu nasıl olacak?)

  • Sık aralıklarla sevkiyat yapın, stoklarınızı dinamik (eğilime göre artan veya azalan) yönetin, sık ve küçük düzenlemeler tahmini gereksiz yapacaktır.

Tedarikten Aksama Olunca

(beklenen parti 4 gün geç geldi, 1200 adet eksik çıktı…)

  • Stoklarınızı depolarda birleştirdikten sonra çıkışlara göre değil, bakiye + yoldaki beklenen gelen mala göre dinamik stok yönetin, şamandıra etkisi yapacaktır.

Gelecekte Bilinen Dalgalanmalar Varsa

(Anneler gününde mini ev aletlerinde X3 kat hareketlenme oluyor)

  • Yazılım, algoritma, vb karar destek sistemleri işinizi kolaylaştırır ama sizin yerinize inisiyatif kullanamaz. Bilinen dönemlerde tecrübenizin gereğini yapın, sistem daha sonra zamanla düzenleyecektir.

Üründe Uzun Aralıklarla Hareket Görülüyorsa

(bazen 15 günde, bazen 25 günde veya 40 günde bir adet satıyor)

  • Tahmin sistemleri günde asgari 1 adet hareket eden, sürekli-tipik tüketici ürünleri içindir, ürününüz böyle değilse yapacağınız en iyi şey üretim sürecini hızlandırmaktır.

Satışlar Çok Tutarsızsa

(bazen 3 adet, bazen 8 adet veya 5 adet,…. 3-8 aralığında satıyor)

  • Stok yönetimi dinamiktir, tahmine gerek duymaz, bulunurluk için tedbirlidir, bir aralık içinde hareket etmesi sorun değildir.

Kısıtlar Teorisi Tamamlama Çözümü tahminsiz – optimizasyonsuz çalışır.

Gerçekleşen satış eğilimine göre dinamik olarak size hangi noktada hangi üründen ne kadar olması gerektiğini söyler. Metal yakalı asistanınızdır. Kendiniz yapabilirsiniz veya hazır yazılıma (FILLRATE100) bakabilirsiniz.

Mevcut kaynaklarınızla bütçedeki satış gelirinizi %10-20 artırmak mümkündür.

Kazanmanın coşkusu kaybetme korkusunu aştığında dönüşüm başlayacaktır.

GİG EKONOMİSİ

Dr. Mehmet KAPLAN

Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi

GİG ekonomisi; bilgi, iletişim ve mobil teknolojilerinin hızlı gelişmesi, insanların hemen ve özgürce para kazanma isteği ve freelance platformların çoğalmasıyla ortaya çıkan ve gelişen bir kavramdır. Kavramın kendisi müzik sektöründen gelen bir terim olarak “kısa süreli iş” anlamında ifade edilmektedir. Aslında pandeminin de etkisiyle insanlar artık hem biraz zorunluluk hem de isteğiyle kendilerine yeni iş/işletmecilik fırsatları yaratmaktadır.

GİG ekonomisi esnek çalışma modelini temel almakta; işletme ile çalışan birey arasındaki ilişki yüzeysel ve muğlak düzeyde olmakta; çalışanlar bir nevi taşeron statüsünde yer almaktadırlar. Aslında uluslararası bir perspektiften bakıldığında ülkelerin iş kanunlarının çevresinde dolanarak onlardan muaf olma durumu bulunmaktadır.

GİG ekonomisi dijital bir platform ekonomisi olarak kendi içerisinde iki farklı bağlamda çalışmaktadır. Birinci bağlamda coğrafi olarak bir sınırlılık söz konusudur. Coğrafi sınırlılıktan dolayı işin belli bir coğrafyada gerçekleştiği bir platform vardır. Uber, Lyft, Doordash ve Didi Chuxing gibi işletmeler birinci bağlamda yer almaktadır. İkinci bağlamda ise “Cloudwork” olarak bilinen çevrimiçi/serbest çalışma platformu bulunmaktadır. İkinci bağlamda yer alan bir birey coğrafi olarak bağımsızdır. Sözgelimi; birinci bağlamda Uber işletmesi çalışanı yaşadığı şehirde sürücülük yapmaktadır. İkinci bağlamda bir çalışan dünyanın bir ucunda yaşarken hem yaşadığı şehir için hem de dünyanın diğer ucuna iş yapabilmektedir.

GİG ekonomisinin işletmelere en büyük yansıması; bazı işletmelerin bu ekonomiyi gelir artırma ve büyüme için fırsat odaklı düşünerek hareket etmesiyle sonuçlanabilmektedir. GİG ekonomisi üzerinden kendilerine yeni iş alanları/fırsatları yaratan bireylerin yeteneklerinden minimum maliyet ancak maksimum fayda sağlayacak şekilde planlama yapan/yapacak olan işletmeler kazan-kazan anlayışı yaratabilmektedirler.

Kaynak ve ayrıntılı okuma önerisi: Aşağıdaki eserler konu ile ilgili kaynak ve bilgilendirmeyi artırmaya yöneliktir.

  • Woodcock, J. ve Graham, M. (2020). The gig economy: A critical introduction. Polity.

TEKNOLOJİK YENİLİKLERİ KULLANABİLME BECERİSİ

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT

Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi

İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

“Bilgi çağının en önemli getirisi, teknoloji hızının tecrübe kazanma süresini kısaltmasıdır.” Azmi Aksoy

Teknoloji, bilimsel buluşların uygulanması ile daha az girdi ile daha çok çıktı elde edilmesini sağlayan bir “tarif”tir. Bu tarifin içerisinde fiziki ve bilgi unsurları vardır. Fiziki unsurları; yeni makine ve teçhizatları içerirken bilgi unsurları; yeni yazılım, iş modelleri ve metotlarını içerir. Teknolojik yenilikler; mal veya hizmet üretiminde girdilerini, üretimin nitelik, niceliğini ve üretimin yönünü de değiştirmektedir. Yüksek performans ve karlılık için teknoloji kullanımı, özellikle ileri teknoloji kullanımı önemlidir.

Yenilik, tek bir kaynağa dayandırılamayacak kadar geniş ve kapsamlıdır. Yeniliği, sadece işletme içinde gerçekleştirebilecek bir olay olarak düşünmek, gerçeklere aykırıdır. Yenilikçilik, evrensel bir olaydır. Her teknoloji, onu ortaya sergileyen uluslardan, diğer ülkelere son derece bir hızla yayılır. Ekonomide olduğu gibi, teknolojide de Marshall Planı’ndan, 1970’lerin ilk yıllarına dek geçen yirmi beş yıllık dönem, son derece hızlı büyümenin ve gelişmenin yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu büyüme ve gelişme, hâlâ devam etmektedir. Son otuz yılda bilim, yeni teknolojilerin yol açtığı pek çok sorunu halletmiştir. Yeni bilgi; teknik bilgilerin ve enformasyonun aktarımında, daha az zaman ve enerji gerektiren araçlar yapmaya ve yöntemler bulmaya devam etmektedir.

Tekrarlayan kurumsal yenilik devirleri (sermaye piyasaları, şirket hukuku ve patent koruma gibi buluşlar dahil) ticareti, sermaye oluşumunu ve girişimciliği kolaylaştırarak, ekonomik ilerlemenin önünü açmıştır. Yüz yılı geçen, çılgınca teknolojik yenilikçilik, bizlere mobillik, anında iletişim ve salgın hastalıklarla mücadele, eşi görülmedik bir bilişim gücü ve TiVo (dijital kayıt) cephaneliği bağışlamıştır. Teknolojiler çoğaldıkça, gelir artmıştır. 1000 ile 1820 yılları arasında dünyada, kişi başına düşen gelir; yüzde 50 gibi düşük bir oranda artarken, son 120 yılda yüzde 800 yükselmiştir. Basit bir ifadeyle, yenilikçilik, insanlığı yokluktan kurtarmıştır.

Günümüzde, teknolojinin, daha önceki çağlarla kıyaslanamayan hızlı gelişmesi, bazı düşünürlerin, teknolojik determinizm görüşünü ortaya atmasına yol açmıştır. Teknolojik determinizm görüşü; toplumların geleceğinin, teknolojik gelişmenin belirlediğini ve bunu engelleyecek hiçbir gücün bulunmadığını savunmaktadır. Son yıllarda, doğal dengenin bozulma belirtileri, çevre kirlenmesi ve kaynakların yetersiz olması üzerine, değişik fikirler ağırlık kazanmaya başlamıştır. Ünlü yönetim bilimci Peter Drucker insanın, teknolojinin esiri olmamasını savunmaktadır. Her yeni teknolojiyi, toplum ve çevre üzerindeki olumsuz etkileri göz önüne almadan kabul etmenin, bazı kötü sonuçları, ortaya çıkmaya başlamıştır.

Drucker ve onun gibi düşünen pek çok bilim adamı, insanların teknolojinin yöneticisi durumuna geçmesinin yollarını aramaktadır. Bu gelişmenin bir sonucu olarak, işletmelerde, teknoloji yönetimi (management of technology) adlı yeni bir alan ortaya çıkmıştır.

Modern çağın başladığının işareti, iki teknolojik yeniliktir: Silah ve baskı makinesi. Silah, feodal savaşçıların ezeli egemenliğini sonlandırdı; baskı makinesi ise, bilgiyi dünyevileştirdi. Tüccar (veya kapitalist) sınıfın yükselen hakimiyeti ve bilginin (veya bilimin) dünyevileştirilmesinin bileşimi, modern toplumun damgalarıdır. On dördüncü yüzyıldan, yirminci yüzyıla kadar, uluslar ve insanlar arasında yeni bilimsel teknolojiler sayesinde, edinilen üstünlüklerin belirleyici faktör olduğu mücadelelerin öyküleri, dünyanın siyaset tarihini oluşturdu.

Bilim ve ekonomi arasında, teknoloji aracılığıyla doğrudan bir bağlantı vardır ve bilim ile ekonominin etkileşimi ile ilgili çalışmalar, teknolojik yenilik alanının konusudur. Yirminci yüzyılda teknoloji, insanoğlunun yaşamını en çok etkileyen unsur halini almıştır. İşletmelerin büyüme ve kârlılıkları için önemli bir kaynak niteliği taşıyan teknoloji; rekabetçi piyasalarda var olabilmenin, temel bir unsurudur.

Teknoloji, en hızlı değişen girdidir. Çoğu örgütler yenileşmelerini, teknolojinin değişmesiyle yapmak zorunda kalırlar. Bilimin, tekniğin, hızla geliştiği çağımızda, hemen her örgüt, teknolojinin, yenilikçilik yapılması için zorlamasını yaşar. Teknolojinin getirdiği ilerleme karşısında ödenen bedel, insanların değişme zorunluğudur. İş yerinde, teknolojiyi özümlemek için, yeni örgütlenme modelleri, yeni gözetim usulleri, yeni ödül şekilleri ve çok sayıda başka değişimler gerektirmektedir. Teknolojiye uyum göstermek için daha fazla (ekonomik ve sosyal, mesleki ve coğrafi, yönetsel ve beşerî) hareketliliğe ihtiyaç vardır.

Bilgi teknolojilerinin kullanımına yönelik gösterilen direnç nedeni ile kullanım düzeyi yavaş yavaş ilerlerken, teknoloji kullanımının avantajlarının görülmesi ile teknoloji kabulü daha kolay olmaya başlamıştır. Bilgi teknolojilerini kabul ve direnç çalışmalarının da katkıları ile gelinen aşamada, teknoloji kullanımının faydalarının tam olarak kabul gördüğü bir noktaya gelinmiştir. Bilgi teknolojilerinin kullanımı, istenen sonuçlara ulaşmaya katkı sağladığı gibi, bilginin etkin bir şekilde işlenerek yeni bilgilere hızlı ve etkin şekilde ulaşabilmeyi ve yeni koşullara adapte olmayı da içerir. Bilgi teknolojileri kullanımının bu etkileri -önemine binaen- bu teknolojilerin geliştirilmeye başladıkları dönemlerden itibaren araştırılmaktadır.

Detaylı bilgiler için aşağıdaki eserleri okuyabilirsiniz.

Mert, G. (2018). Organizasyonlarda Yenilik Yönetimi, Artikel Yayıncılık, İstanbul. https://www.gozdemert.com/ebook/YY.pdf

Yılmaz, O. ve Mert, G. (2020). Çalışanların Adaptif Yeteneklerinin Teknolojik Yenilikleri Kullanma Düzeyine Etkisi, International Review of Economics and Management, 8 (1), 2020, 146-175. https://www.gozdemert.com/eserler/eser25tr.pdf