Kültürel ve Sosyal Yapıdaki Bozulma: Yolsuzluk

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT
Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi
İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

“Karanlık, cehalet, yolsuzluk ve yönsüzlüğün yıkımı, savaşın yıkımından çok daha büyüktür.” Yaşar Nuri Öztürk

Yolsuzluklar, az gelişmiş veya gelişmiş tüm ülkelerde temel problemler arasında yer almaktadır. Ülkelerde geniş bir alanda görülen ve birçok nedeni olan yolsuzluk, ekonomide kültürel ve sosyal yapıda ciddi bozulmalara sebep olmaktadır. Yolsuzluk problemi, ülkelerde çözüm bekleyen temel problemlerden birisidir. Çünkü hem gelişmiş hem de az gelişmiş ülkelerde görülen yolsuzluklar ekonomide yatırım, büyüme ve gelir dağılımı gibi makroekonomik büyüklükleri olumsuz etkilemektedir. Yolsuzluklar, her toplumda farklı şekillerde görülebilmektedir.

Soğuk Savaş sonrası dönemde, ticaretin gelişmesi ve neo-liberal politikalarla, daha önce emsali görülmemiş yolsuzluklar görülmeye başlamıştır. Demokrasi öncesi toplumlarda yöneticilerin faaliyetleri meşru görüldüğü için yolsuzluk belirgin bir problem olmamıştır. Ancak günümüzde siyasetçilerin gücünün kamuoyunun desteğine dayalı olması, yolsuzluğa yeni bir boyut kazandırmış, yolsuzluktan kurtulmak gerektiği kabul görmüştür. Yolsuzluk; feodalizm, kapitalizm, sosyalizm, komünizm gibi tüm sistemlerde ortaya çıkmaktadır. Yolsuzluk, toplumun tüm sınıflarını, tüm durumları (barış veya savaş), tüm yaş grubunu, tüm zaman dilimini (antik, orta çağ, modern) etkilemektedir. Yolsuzluk; kamu gücünün özel menfaatler için kötüye kullanılmasıdır. Buna göre kamu görevlisinin kişisel menfaati için rüşvet istemesi veya kabul etmesi durumunda bir kamu görevi istismar edilmektedir. Sadece ırksal, etnik ve dini gruplarla ilişkili olmayan yolsuzluk kavramı, ülkeden ülkeye hatta ülkenin bir bölgesinden başka bir bölgesine büyük farklılıklar gösterir.

Yolsuzluğun dinamiklerini açıklamak için basit bir model geliştirilmiştir.

Yolsuzluk (C) = Tekel Gücü (M) + Takdir Yetkisi (D) – Hesap Verebilirlik (A)

Diğer bir deyişle; yolsuzluğun kapsamı kamusal bir işlemdeki tekel gücünün ve takdir yetkisi gücünün miktarına bağlıdır. Tekel gücü, gelişmiş ülkelerde yüksektir ancak takdir yetkisi gücü, idari kuralların ve düzenlemelerin zayıf olduğu gelişmekte olan ülkelerde ve geçiş ekonomilerinde yüksektir. Hesap verebilirlik ise; zayıf bir yönetim ve mali sistemin, kamu hizmetlerinin yetersiz etik standartlarının bir sonucu olarak zayıf olabilir. Yolsuzluk sıklıkla gizli yapıldığı için ölçülmesi zordur. Artan yolsuzluk, ilk olarak ekonomik büyümeyi azaltmakta, gelir dağılımında adaletsizliği artırmakta ve yoksulluk artmaktadır. Aynı zamanda, ilk olarak yönetişim faktörlerini etkilemekte, yönetişim kapasitesini azaltmakta ve yoksulluk artmaktadır.

Günümüzde ülkelerde görülen temel problemler arasında yolsuzluk olgusu ön sıralarda yer almaktadır. Yüksek boyutlara ulaşan yolsuzluklar, ülkelerin iktisadi ve sosyal yaşamlarında telafisi mümkün olmayan sonuçlar ortaya çıkarmıştır ve çıkarmaya da devam etmektedir. Yolsuzluk; kamu görevlilerinin aldığı rüşvet, kamu yönetimine emanet edilen kaynakların kamu görevlilerince zimmete geçirilmesi, dolandırıcılık gibi farklı şekillerde kendini göstermektedir. Ülkeden ülkeye hatta ülkenin bir bölgesinden başka bir bölgesine büyük farklılıklar gösteren yolsuzluklar; sağlık, ulaştırma, eğitim gibi geniş bir alanda görülmektedir. Yolsuzluklarla birlikte ülkelerin ekonomik büyümesi düşmekte, kamu sektörünün verimliliği azalmakta, gelir eşitsizliği artmakta, hükümet harcamalarının bileşimi bozulmaktadır. Buna benzer birçok etkiyle, halkın devlete olan güven duygusu sarsılmaktadır. Yolsuzlukların ülkelere mali, ekonomik, sosyal birçok yönden zarar verdiği belirtilmektedir. Yolsuzlukla mücadelede, kamu yönetiminde daha fazla şeffaflık ve hesap verebilirlik sağlanmalı, etik değerler özümsenmeli, yasal, idari vb. önlemlerin alınmasıyla halk-devlet bütünleşmesi en iyi şekilde sağlanmalıdır.

Rüşvetin, küresel ekonomiye yıllık maliyetinin 1,5 ile 2 trilyon dolar arasında olduğu belirtilmektedir. IMF Raporuna (2016) göre bu rakam Gayri Safi Global Hasıla’nın %2’sini oluşturmaktadır. Sermayenin yurtdışına kaçışı, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde rüşvetçi kamu memurları ve kurumları tarafından zimmete geçirilen kamu fonlarının, vergi cennetlerine kaçırılmasını ifade etmektedir. Bu ülkelerde sadece devletin rüşvetçi üst kesimi tarafından zimmete geçirilen ve ihraç edilen fonlar, son birkaç on yılda, milyarlarca dolara ulaşmıştır. Yolsuzluk, ulus devletin sorunu olmaktan çıkıp, küresel bir şekle dönüştürmüştür. Küresel sistemde bir ülkedeki yolsuzluk, aslında bütün ülkeleri etkilemekte küresel kamusal olarak tüm sosyal, siyasal ve ekonomik sisteme zarar vermektedir. Bu nedenle günümüz piyasa ekonomisinde yolsuzluk problemleri konusunda devletlerin düzenleyici görevlerinin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Yolsuzluğun çok çeşitli olumsuz sonuçları bulunmaktadır. Her şeyden önce, piyasalar rekabetçi niteliğini, siyasi liderler de otoritelerini kaybederler. Yolsuzlukta gizlilik esas olduğundan, medyayı kontrol eden yolsuzluğa bulaşmış gruplar, kamuoyunun “doğru” bilgilendirilmesini engelleyerek, açık ve demokratik toplumu zedelerler. Hukuk devletine güven azalırken, yasaların uygulanması güçleşir. Özellikle, gelişmekte olan ülkelerde, ulusal, toplumsal, ekonomik ve siyasal gelişim yavaşlar. Bu koşullarda, yatırımlar için gerekli yabancı sermaye bulunamaz, başlayan projeler tamamlanamaz, üretim kapasitesi düşer, idari verimlilik azalır ve siyasi düzen meşruiyeti kriziyle karşılaşır. Kamu yönetiminin işlerliği açısından daha da kötüsü, çok yaygın yolsuzluk olgusu içinde bulunan, ancak bu olumsuzluğa karşı çıkan kamu yöneticileri de zamanla yolsuzluk sürecine katılmaktadırlar. Yolsuzluğun önlenmesinde, sosyal ve ahlaki sistemin rolü ile yaptırım uygulanması çok önemlidir.

Küreselleşme, yolsuzluğu bir veya birkaç ülkenin problemi olmaktan çıkarmış küresel bir sorun haline dönüştürmüştür. Bulaşma etkisi ile herhangi bir ülkedeki yolsuzluk, o ülke ile ekonomik veya siyasi ilişki içindeki diğer ülkelere de yayılabilmektedir. Bu nedenle yolsuzlukla mücadele küresel bir çabayı gerektirmektedir.

Danışmanlık Hizmet Alımı İhalelerinde Teknik Teklif Puanlaması

Anahtar Kelimeler; Yapımla ilgili hizmet alımı, danışmanlık hizmeti, teknik teklif, puanlama, alt kriter

İtirazen Şikayet Konusu; İhale komisyonu tarafından yapılan değerlendirme sonucu ham teknik puan kriterinden 97 puan alındığı, ancak teklif dosyasında sunulan belgelerin İdari Şartname’nin 31.1’inci maddesinde belirtilen kriterlere göre değerlendirilmesi durumunda herhangi bir puan kaybının mümkün olmadığı, idareye yapılan şikayet başvurusu üzerine idarece verilen cevapta teknik puanlamaya ilişkin detaylara ve açıklamalara da yer verilmediği,

Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti;  29.09.2021 tarihli ve 2021/UH.II-1815 sayılı Kamu İhale Kurulu kararına göre; Danışmanlık Hizmet Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin 63’üncü maddesinde, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 10’uncu maddesine uygun olarak benzer nitelik ve ölçekteki sözleşmeleri yerine getirme deneyimi, iş için önerilen yöntem, organizasyon yapısı, yönetici kadrosu ile işi yürütecek teknik personelin eğitim seviyesi ve mesleki nitelikleri esas alınarak teknik değerlendirme kriterlerinin idarece tespit edileceği,

Teknik değerlendirmede, işin kapsamı, karmaşıklığı ve önem derecesi dikkate alınarak anılan Yönetmelik’in eki Tablo 1’de verilen aralıklarda tam puanların belirleneceği, idarelerce hangi kriterlere ve alt kriterlere ne şekilde puan verileceği ile puanlama yönteminin ihale dokümanında somut ve anlaşılabilir olarak açıklanacağı,

Anılan Yönetmelik’in 64’üncü maddesinde, isteklilerin teknik teklif belgelerinin her üye tarafından tek tek incelenerek İdari Şartname’de belirtilen kriterlere göre her istekliye gerekçeli olarak ayrı ayrı puan verileceği ve bu teknik puanlar ile gerekçelerinin “Teknik Teklif Üye Değerlendirme Standart Formu”na yazılarak imzalanacağı, üyelerin doldurduğu bu formlar bir araya getirilerek verilen puanların “Teknik Teklif Komisyon Değerlendirme Standart Formu”na geçirileceği, her istekli için komisyon üyelerinin verdiği puanların toplanarak üye sayısına bölünmek suretiyle isteklilerin ayrı ayrı teknik puanlarının bulunacağı hüküm altına alınmıştır.

İhaleye ait İdari Şartname’nin 31’inci maddesinde, teknik değerlendirmede kullanılacak kriterlere ve kriterlere ilişkin olarak belirlenen puanlara yönelik düzenlemelere yer verildiği, anılan düzenleme ile isteklilerin “Benzer Nitelik ve Ölçekteki İşlerde Deneyimleri” kriteri için 20 puan, “İş İçin Önerdikleri Yöntem (Metodoloji) ve Çalışma Planı İle Organizasyon Yapısının İş Tanımına Uygunluğu” kriteri için 40 puan ve “Yönetici Kadrosu ve Teknik Personel” kriteri için 40 tam puan alacaklarının belirtildiği,

Ayrıca “İş İçin Önerilen Yöntem (Metodoloji) ve Çalışma Planı İle Organizasyon Yapısının İş Tanımına Uygunluğu” ve “Yönetici Kadrosu ve Teknik Personel” kriterlerinin dört alt kritere ve alt kriterlere ilişkin belirlenen puanlara ayrıldığı görülmüştür.

İhale komisyonu kararı incelendiğinde, ihaleye teklif sunan isteklilerin teknik ve mali tekliflerinin ihale komisyonunca değerlendirilmesi neticesinde, ihale üzerinde bırakılan isteklinin itibari teknik değerlendirme puanının 100 olduğu, başvuru sahibi isteklinin ise itibari teknik puanının 98,98 olduğu,

Teknik Teklif Komisyon Değerlendirme Formu incelendiğinde, isteklilerin teknik tekliflerinin beş komisyon üyesi tarafından ayrı ayrı puanlanmak suretiyle değerlendirildiği ve ekinde yer alan Teknik Teklif Üye Değerlendirme Formunda her üye tarafından isteklilere verilen puanlar ile puanların verilme gerekçelerine yer verildiği tespit edilmiştir.

Teknik Teklif Üye Değerlendirme Formları incelendiğinde, İdari Şartname’de alt kriterleri de belirlenen “Benzer Nitelikli İşlerde İş Deneyim”, “İş İçin Önerilen Yöntem ve Çalışma Planı İle İş İçin Taahhüt Edilen Organizasyon Yapısı” ve “İş İçin Taahhüt Edilen Yönetici Kadrosu ve Teknik Personel” başlıklı teknik kriterlere her bir üye tarafından puan ve gerekçe belirtmek suretiyle isteklilerin teknik tekliflerinin değerlendirmeye alındığı, isteklilerin teknik tekliflerinin değerlendirilmesi aşamasında İdari Şartname’de belirlenen teknik kriterlerin genel başlıkları dikkate alınarak üyeler tarafından puanlamanın gerçekleştirildiği, ancak “İş İçin Önerilen Yöntem (Metodoloji) ve Çalışma Planı İle Organizasyon Yapısının İş Tanımına Uygunluğu” ve “Yönetici Kadrosu ve Teknik Personel” kriterleri altında düzenlenen dört alt kritere ilişkin puanlamanın ayrı ayrı gerçekleştirilmediği tespit edilmiştir.

Danışmanlık Hizmet Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin 63’üncü maddesi hükmü uyarınca idarelerce hangi kriterlere ve alt kriterlere ne şekilde puan verileceği ile puanlama yönteminin ihale dokümanında somut ve anlaşılabilir olarak açıklanacağı dikkate alındığında, idarece teknik tekliflerin değerlendirilmesi aşamasında, komisyon üyelerinin hangi kriterlere ve alt kriterlere hangi gerekçeli puanı verdiğinin, puanlama yönteminin ve gerçekleştirilen teknik değerlendirmelerin somut ve anlaşılabilir olması gerektiği anlaşılmaktadır.

Teknik Teklif Üye Değerlendirme Formları düzenlemeleri dikkate alındığında,  ihale komisyonu üyelerince “İş İçin Önerdikleri Yöntem (Metodoloji) ve Çalışma Planı ile Organizasyon Yapısının İş Tanımına Uygunluğu” ve “Yönetici Kadrosu ve Teknik Personel” kriterinin genel başlığı dikkate alınarak gerekçeli puanların verildiği, halbuki İdari Şartname düzenlemelerinde, anılan kriterlerin her birinin dört alt kriterinin bulunduğu, ihale komisyonu üyelerince alt kriterler ve alt kriterlere ilişkin belirlenmiş puanlar dikkate alınmadan gerçekleştirilen teknik değerlendirmelerin somut ve anlaşılır olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Yukarıda yer verilen tespit ve değerlendirmeler dikkate alındığında, ihale komisyonu üyelerince sadece teknik kriterlerin genel başlıkları dikkate alınarak gerçekleştirilen değerlendirmeler ve puanlamaların somut ve anlaşılır olmadığı anlaşıldığından, İdari Şartname’nin 31’inci maddesinde düzenlenen teknik kriterler ve alt kriterleri dikkate alınarak gerekçeli puanlamanın ihale komisyonu üyelerince ayrı ayrı gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Yavaş Gıda

Yavaş Gıda (Slow Food) bildiğimiz Fast Food’a tepki olarak doğan bir yemek akımı. Yemek yemeyi daha sağlıklı, temiz, güvenli, bilinçli ve en önemlisi de sakin bir eylem haline getirmeyi amaçlıyor. İnsanların yediğinden gerçek anlamda lezzet almasını ve sadece karınlarını değil ruhlarını da doyurmasını hedefliyor. Yemek yerken sadece yemeğe odaklanmak ve yemeğin tadını sadece dille değil tüm duyularla hissetmekten bahsediyoruz. Yavaş Gıda, daha kaliteli yaşamamız için her gün yaptığımız ve artık sıradanlaşmış yeme içme aktivitelerini çok daha değerli ve eğlenceli hale getiriyor.

Özellikle büyük şehirlerin hayatımızı adeta bir maraton koşusuna çevirdiği aşikâr. Günümüzde yemek yemek çoğu zaman sadece geçiştirilen bir aktivite oluyor. Bu nedenle, yemek yemeyi sadece fiziksel bir ihtiyaç olarak görüyoruz ve karnımızı doyurmak kâfi geliyor. Fakat Yavaş Gıda, bu konuda artık köhneleşmiş alışkanlıklarımızı değiştiriyor. Yemek yemeyi basit bir eylem olmaktan çıkarıyor. Bunun için gıda tedarikinde de birtakım ezberleri bozuyor. Gıda zincirini sürdürülebilir hale getirmeyi ve bölgesel yemek kültürlerinin korunmasını amaçlayan yeni bir gıda hareketi olarak da değerlendirebiliriz Yavaş Gıda’yı.

Evet, yemek yemeyi bu kadar çok yönlü, entelektüel ve gelişmiş bir aktivite haline getirmek istiyoruz Yavaş Gıda yaklaşımı ile. Ama bunun belirli koşulları var elbette. Kişisel çabalar ve girişimler elbette önemli, fakat bunun tüm gıda paydaşlarının ortak hareketi ile sağlanması gerekiyor. Üreticiler, tüketiciler, gıda zincirinde yer alan tedarikçiler vs hepsi bu akıma katılmalı ve güçlenmesi için katkı sunmalı. Peki bu nasıl olacak?

Öncelikle şunu söylemek gerekiyor ki günümüzdeki gıda, tarım ve hayvancılık çalışmaları sürdürülebilir olmaktan çok uzak. Artan dünya nüfusunu doyurmak için daha fazla gıda gerekiyor. Bu daha fazla tüketim demek aynı zamanda. Gıda üretimi ve tüketimi topyekün olarak tüm ekosistemlere, biyo çeşitliliğe ve canlılara zarar veriyor. GDO’lu ürünler, kimyasal tarım ilaçları ve hayvan yemleri, ürünlerin raf ömrünü uzatmak için kullanılan katkı maddeleri, doğal mevsimi veya bölgesi dışında yetiştirilen tarım ürünleri vs insan sağlığını tehdit ettiği kadar yemekten zevk alma lüksünü de ortadan kaldırıyor. Araçlara neden yakıt konuluyorsa insanlar da o yüzden yemek yiyor artık. Fakat bu, hayatımızı daha sağlıksız, keyifsiz ve kalitesiz hale getiriyor şüphesiz.

Yavaş Gıda ise bunu kökten değiştirmek üzere başlatılmış bir akım. Bu akımın öncüleri 1980’lerde bir araya gelerek bir sivil toplum örgütü kurdu. Mutfağını tüm dünyanın tanıdığı İtalya’dan Carlo Petrini arkadaşlarıyla beraber ulusal bir hareket başlattı ve bu hareket sadece birkaç yıl içerisinde büyük bir ses getirdi. 1989’da 15 ülkeden gelen temsilcilerle Paris’te imzalanan Yavaş Gıda Manifestosu ile tüm dünyaya yayılmaya başladı. Daha sonra ise kongreler, fuarlar, projeler ve kurulan yeni dernekler ile Yavaş Gıda akımı güçlendirildi. İtalyan Carlo Petrini’nin başkanlığını yürüttüğü uluslararası kuruluş, ülkeler ve yerel topluluk organizasyonları ile günümüzde birçok aktif çalışma yürütüyor. Bunun yanında, Biyoçeşitlilik için Yavaş Gıda Vakfı, Terra Madre Vakfı ve geleceğin gıda ve yemek profesyonellerini Yavaş Gıda felsefesiyle yetiştirmek için  Gastronomik Bilimler Üniversitesi (UNISG) de bu harekete ve Yavaş Gıda kuruluşuna destek oluyor.

 

Yavaş Gıda Hareketi Neyi Arzuluyor?

Yavaş Gıda ilkelerine göre hazırlanmış yemekler şu üç kritere uygun olmalıdır:

  1. Yemekte kullanılan tüm gıda ürünleri iyi; yani mevsiminde yetiştirilmiş, doğallığı korunmuş, doğru bir şekilde işlenmiş / üretilmiş olmalıdır. Bir yemeğin güzel tadı ve aroması, kuşkusuz bu gereklilikleri karşılayan ürünlerden yapılmış olmasına bağlıdır.
  2. Bir yemeğin tarladan sofraya geçirdiği tüm yolculukta çevresel konulara dikkat edilmelidir. Bu bağlamda çevreye saygı duyulmalı ve çiftçilik, hayvancılık, işleme, pazarlama ve tüketim uygulamaları sürdürülebilirlik esaslarına uygun olmalıdır. Tarımsal ve endüstriyel üretim zincirinin tüketim dahil her aşaması, ekosistemleri ve biyolojik çeşitliliği, aynı zamanda tüketicinin ve üreticinin sağlığını korumalıdır.
  3. Yavaş Gıda akımı yemek sektörünün ve gıda zincirinin adil olmasını gerektirir. Bu, tüm süreçlerde insan haklarının korunmasına ve sosyal adaletin sağlanmasına bağlıdır. Bu kapsamda, insan onuruna yakışan çalışma koşulları, fırsat eşitliği ve gerekli ilerlemeyi sunan bir gıda sektörü inşa edilmelidir. Farklı ülke ve milletlerin yemek kültürlerine ve geleneklerine saygı duyulması ve gıda sektörünün oluşturduğu ekonominin dengeli ve adil olması da esastır.

Yavaş Gıda’nın manifestosu özetle bu şekilde. Toparlayak olursak, Yavaş Gıda’nın şunları hedeflediğini söyleyebiliriz:

  • Gıda üretiminin her aşamasında doğal yaşamı ve biyoçeşitliliği korumak
  • Yerel üreticilere destekler sunmak
  • Yemek yemeyi keyifli bir aktiviteye dönüştürmek ve insanlar arasında oluşturulan sosyal bağın güçlenmesine katkı sunmasını sağlamak
  • İnsanların yemek konusunda daha bilgili olmasını sağlamak; hayatlarında Yavaş Gıda prensiplerini uygulayan insanlar, bir yemeğin tarladan sofraya geçirdiği tüm yolculuğu bilir ve daha bilinçli davranır. Bu insanlar zamanla Fast Food gibi zararlu yeme alışkanlarını hayatlarından çıkarır ve daha sağlıklı beslenmeye başlar.
  • İnsanlara tat eğitimi verilmesini sağlamak
  • Ürünlerin içlerinde herhangi bir katkı maddesi, ilaç vb kullanılmadan doğal ve taze bir şekilde ve üretildiği bölgede tüketilmesini sağlamak; bu, tüketiciler için daha sağlıklı bir beslenme düzeni inşa ederken üreticileri daha da güçlendirmektedir.
  • Yemek kültürlerinin korunmasını ve gelecek nesillere bozulmadan daha güçlü bir şekilde aktarılmasını sağlamak
  • Hayvanların soylarını ve bitkilerin tohumlarını korumak; gelecek nesillere bırakılacak en önemli miras bunlar olsa gerek.

Yavaş Gıda, günümüzde yerel ve uluslararası düzeyde geçerli olan tüm kalite standartları ve yasal mevzuatlara da uyumlu olduğundan herkes ve her ülke tarafından çok rahat bir şekilde uygulanabilmektedir.

 

Ülkemizde Yavaş Gıda Hareketi

Yaval Gıda hareketinin tüm dünyaya yayılmasında yerel topluluklar çok kilit bir rol oynuyor. Bugün dünyanın dört bir yanında faaliyet gösteren 1600’den fazla yerel Yavaş Gıda topluluğu var. Bu topluluklar düzenledikleri çeşitli etkinlikler ile insanların Yavaş Gıda akımını daha yakındna tanımalarını sağlıyor. Ülkemizde de birçok farklı şehirde bu toplulukları görebiliriz. Yavaş Gıda akımına öncülük eden bölgelerden bazıları şunlardır: Adana, Ankara, Antakya, Antalya, Foça, Tarsus, Göbeklitepe, Halfeti, İzmir, Karaburun, Kars, Kırkpınar, Ortaca, Kastamonu, Şile, Narlıdere, Mersin, Bursa, Kastamonu, Bodrum.

Her topluluk belirli bir tema, hedef veya misyon ile çalışıyor. Örneğin Mersin’de Yavaş Balık hareketi mevcut. Narlıdere küçük üreticileri destekliyor. Kırkpınar’da gastronomik mirasın ve biyoçeşitliliğin korunması temel amaç. Bir turizm şehri olan Muğla’da gıda ve seyahat sürdürülebilirliği en temel konu. Kastamonu’daki topluluk ise yöresel yemek kültürünü korumayı hedefliyor.

Yavaş Gıda hareti demişken Germiyan köyüne selam vermeden olmaz. Germiyan, İzmir’in Çeşme ilçesine bağlı bir köy ve Türkiye’deki Yavaş Gıda hareketine ilk katılan yerleşim yeri. 2015 yılında katıldığı bu akıma çok hızlı bir şekilde adapte olmuş. İnsanların Yavaş Gıda akımını öğrenmeleri ve hayatlarına uyarlamaları için her sene birçok etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Buraya gittiğinizde birçok yöresel lezzeti tüm saflığıyla deneyimleme şansına sahip olabiliyorsunuz. Germiyan’da ayrıca ziyaretçiler için çeşitli belgesel gösterimleri yapılıyor atölye çalışmaları, festivaller ve yarışmalar düzenleniyor. Germiyan köyündeki üreticiler çok eskiden beri doğal ve organik ürünler yetiştirdikleri için bu harekete katılmaları ve adapte olmaları zor olmamış. Gösterdiği ilerleme ile dünyadaki diğer yerel topluluklar arasında öne çıkıyor Germiyan. Bu sayede her sene çok sayıda turisti ağırlıyor ve hem bölgenin hem de ülkemizin dünyaya tanıtılmasına katkı sunuyor.

İşyerinde şoför olarak çalışan işçinin yıllık izinde iken, sarhoşluğu nedeniyle ehliyetine el konulması haklı fesih nedeni midir?

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında, işveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede; Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapmakla yükümlüdür (6331/m.4).

Bu kapsamda, işyerine, sarhoş veya uyuşturucu madde almış olarak gelen ve işyerinde alkollü içki veya uyuşturucu madde kullanan çalışanlarla ilgili gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü de işverene aittir. Nitekim, 6331 sayılı Kanun’un 28 inci maddesi, işyerine, sarhoş veya uyuşturucu madde almış olarak gelmeyi ve işyerinde alkollü içki veya uyuşturucu madde kullanmayı yasaklamıştır (6331/m.28).

İşçinin bu konudaki aykırı davranışı, işverene haklı nedenle derhal fesih yetkisi vermektedir. İşveren, 6331 sayılı Kanunun 28/1 nci maddesine aykırı davranan işçisi ile ilgili olarak, 4857 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin birinci fıkrasının (II) numaralı bendinin (d) alt bendinde düzenlenmiş olan “işyerine sarhoş yahut uyuşturucu madde almış olarak gelmek ya da işyerinde bu maddeleri kullanmak” hükmü gereğince haklı fesih yetkisini kullanabilecektir.

Ancak, işçinin iş sözleşmesinin feshinin haklı nedene dayanabilmesi için, işçinin işyerine, sarhoş veya uyuşturucu madde almış olarak gelmesi veya işyerinde alkollü içki veya uyuşturucu madde kullanmış olması halinde mümkün olabilecektir. Mesai saatleri dışında ya da yıllık ücretli iznini kullanmakta iken, işçinin sarhoşluğu ve bu sarhoşluk nedeniyle ehliyetine el konulması işyerinde bir olumsuzluğa yol açıyorsa, bu durum haklı nedenle fesih olarak değil geçerli nedenle fesih olarak değerlendirilmelidir.

Nitekim Yargıtay’a göre, “davacı işçi yıllık izinde olduğu dönemde alkollü araç kullanmış olması nedeniyle ehliyetine altı ay süre ile el konulmuş olması gerekçe gösterilerek, davacının iş sözleşmesi feshedilmiştir. Davacı, ehliyetine el konulduğunu amirine bildirmiş, amirinin davacı ile ilgili olan bu olayı üst yetkililere iletmemiş olmasının sorumluluğu davacıya yükletilmesi mümkün değildir. Davacının altı aylık süre içerisinde amiri tarafından geri hizmetlerde çalıştırıldığı dikkate alındığında eylemin haklı sebep teşkil etmediği açıktır. Davalı işverene ait aracı kullanırken ve çalışması sırasında alkollü araç kullanması ve ehliyetinin alıkonulması söz konusu değildir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 84. maddesine göre  (şimdi 6331 m.28) işyerine sarhoş veya uyuşturucu madde almış olarak gelmek ve işyerinde alkollü içki veya uyuşturucu madde kullanmak yasaktır. Davacı işyerinde ve görevi sırasında alkol almadığı sabit olduğuna göre, davalının gerçekleştirdiği feshin haklı sebebe dayanmadığı, bu sebebin, olsa olsa geçerli neden oluşturduğu değerlendirilmelidir [1].

 

 

 

[1] Y9HD.1.6.2015 T., E.2014/9729, K.2015/19032 Legalbank.

 

Metro Türkiye’den 2025 yılı taahhüdü: Raflarındaki Tüm Yumurtalar %100 Kafessiz Olacak

Müşterilerine sağlıklı ve güvenli hayvansal gıdaları, doğaya ve hayvan haklarına saygılı bir şekilde sunmayı kendine ilke edinen Metro Türkiye, hayvan refahı yaklaşımı doğrultusunda standartların ötesinde uygulamalar geliştirmeye devam ediyor. Metro Chef markalı kafessiz tavuk yumurtası ürünlerini ilk kez 2019 yılında raflarında satışa sunan Metro Türkiye, kafessiz sisteme geçiş için yeni hedeflerini de “Dünya Yumurta Günü” kapsamında paylaştı. Buna göre şirket, 2023 yılı sonuna kadar Metro Chef markalı yumurtalarının, 2025 yılı itibarıyla da raflarındaki tüm yumurtaların %100 kafessiz olmasını taahhüt ediyor. Metro Türkiye, ülkemizde bu taahhütte bulunan ilk ve tek perakende şirketi olmasıyla da öne çıkıyor. 

7 Ekim 2021 – 30 yılı aşkın bir süredir sürdürülebilirlik odağında çalışmalarını sürdüren Metro Türkiye, doğaya ve hayvan haklarına karşı saygılı duruşuyla standartların ötesinde uygulamalar geliştirmeye devam ederek sağlıklı ve güvenli hayvansal gıdaları müşterilerine sunuyor. Bu kapsamda tüm hayvanlar için refah kriterlerine önem veren Metro Türkiye, yumurtanın besleyici değerine dikkat çekmek ve insan beslenmesindeki öneminin vurgulanması amacıyla her yıl ekim ayının ikinci cuma günü kutlanan Dünya Yumurta Günü’nde kafessiz yumurta çalışmalarına bir kez daha dikkat çekiyor.

Kafes sisteminde tavukların dar alandan kaynaklanan hareketsizlikleri ve stresleri hem sağlıklarını hem de yumurtalarının kalitesini olumsuz etkiliyor. Bu noktada Metro Türkiye, 2012 yılından bu yana tüm et tedarikçilerinin hayvan çiftliklerinde uygulamakta olduğu hayvan refahı denetimlerinin kapsamını, 2017 itibarıyla yumurta tedarikçilerinin yumurta çiftliklerini de ilave ederek daha da geliştirdi. Her yıl ortalama 130 tedarikçisine hayvan refahı konusunda denetim gerçekleştiren şirket, ürünlerinin kalitesini ve hayvanlar için uygun koşullar sağlanmasını güvence altına alarak hayvan refahı ilkelerine uygun tesislerden ürün tedarik ediyor. Bununla birlikte Metro Türkiye, sağlıklı ve doğal beslenenler için kafessiz yumurtalara ek olarak organik yumurtalara da raflarında yer veriyor.

 

Türkiye’de yumurta endüstrisi için yetiştirilen tavukların kafes sisteminden kurtulması için 2018’den beri faaliyet gösteren Kafessiz Türkiye’nin 2021 yılı Yumurta Takip Raporu’na göre kafes sistemlerinden elde edilen yumurtaları kullanmamayı taahhüt eden markalardan biri de Metro Türkiye. İlk kez 2019 yılında Metro Chef markalı kafessiz tavuk yumurtası ürünlerini raflarında satışa sunan Metro Türkiye, 2021 yılı itibarıyla Metro Chef markası altındaki yumurtalarının yaklaşık %65’ini, tedarikçi markalı yumurtaların ise %10’unu kafessiz sistemlerden tedarik ediyor. Sektörü de bu konuda bilinçlendirmek için çalışmalarını sürdüren şirket, %100 Kafessiz Tavuk Yumurtası girişimini destekleyerek toplumda pozitif etki yarattığı için Türk Alman Üniversitesi tarafından düzenlenen Hayvan Refahı Ödülleri’nde son iki yıldır “İyi Yumurta” kategorisinde ödüle de layık görüldü.

 

“2025 yılı itibarıyla raflarımızdaki tüm yumurtalar %100 kafessiz olacak” 

Hayvan refahı ve kafessiz yumurta konusundaki çalışmaları hakkında bilgi veren Metro Türkiye Kalite Güvence Grup Müdürü Tülay Özel, “Metro Türkiye olarak hayvanların daha iyi koşullarda yetişmesini, hayvan refahını gözeterek üretim yapılmasını destekliyoruz. Müşterilerimize sağlıklı ve güvenli hayvansal gıda ürünleri sunarken doğaya ve hayvan haklarına saygıyı işimizin bir parçası olarak görüyoruz. Bu kapsamda Metro Türkiye olarak 2023 yılı sonuna kadar Metro Chef markalı yumurtalarımızın, 2025 yılı itibarıyla da raflarımızdaki tüm yumurtaların kafessiz olmasını taahhüt ediyoruz. Türkiye’de bu taahhütte bulunan ilk ve tek perakende şirketiyiz. Bu amaca ulaşmak için hayvan refahı konusunda standartların ötesinde uygulamalar geliştirmeye devam ediyoruz. Sektörün önemli bir oyuncusu olarak, satın alma gücümüzü tedarikçilerimizi ve sektörü dönüştürmek üzere kullanıyoruz. Hayvan refahı konusunda tedarikçilere her yıl eğitimler veriyor, gerekli denetimleri bağımsız akredite kuruluşa bağlı uzman denetçiler tarafından çiftliklerde gerçekleştiriyoruz. Bu denetimlerde yasal ve hayvan refahı kriterleri, tavuk başına düşen yeterli alanlar, folluk, tünek, yemlik suluk gibi detaylar, hayvanların sağlık planları, kümesin hijyenik şartları gibi birçok konu titizlikle inceleniyor. Metro Türkiye olarak sadece bu incelemelerden geçen tavuk ve yumurta ürünlerimize raflarımızda yer veriyoruz.” dedi.

KRAFT HEINZ, ASSAN GIDA’YI SATIN ALMA İŞLEMİNİ TAMAMLAYARAK ÖNEMLİ BÜYÜME PAZARLARINDAKİ VARLIĞINI ARTTIRDI

Bu satın alma anlaşması, Kraft Heinz’in Lezzet Geliştirme ve Yemek Hizmetleri sektörüne odaklı Uluslararası Büyüme Stratejisi doğrultusunda gerçekleşti.

PITTSBURGH & CHICAGO – 04 Ekim 2021 – The Kraft Heinz Company (Nasdaq: KHC) (“Kraft Heinz”), bugün yaptığı duyuruyla, Türkiye’nin önde gelen şirketlerinden Kibar Holding bünyesindeki Assan Gıda’yı satın alma işlemini tamamladığını açıkladı. Bu anlaşmayla ilgili ilk duyuru 11 Haziran 2021 tarihinde yapılmıştı.

İstanbul merkezli Assan Gıda, Türkiye’nin Balıkesir ve İzmir kentlerinde yerel üretim tesislerine sahip, soslar konusunda hızla büyüyen uzman bir şirkettir. 2019 yılından bu yana Kraft Heinz’ın onaylı üretim ortağı olarak faaliyet gösteren Assan Gıda’nın iktisabıyla Kraft Heinz, Avrupa, Orta Doğu ve Afrika’da perakende ve yemek hizmeti sektöründeki operasyonlarını güçlendirme fırsatına sahip olacak.

Kraft Heinz’ın Uluslararası Bölge Başkanı Rafa Oliveira, satın alma anlaşmasıyla ilgili olarak: “Yüksek kaliteli sos, salça ve domates ürünleri üreten Assan Gıda’nın ürün portföyü, Lezzet Geliştirme sürecine odaklı uluslararası bölgemizin büyüme stratejisine en iyi şekilde uyuyor. Şirketimiz ve markalarımız açısından uzun vadede muazzam fırsatlar barındıran, dünyanın önemli bölgelerinden birinde varlığımızı daha da genişletecek. Assan Gıda çalışanlarına Kraft Heinz ailesine resmi olarak hoş geldiniz demekten dolayı heyecanlıyız” açıklamalarında bulundu.

 

Assan Gıda, gıda sektöründe faaliyet göstermek üzere Kibar Holding yatırımı olarak 1998 yılında Balıkesir’de kuruldu ve bölgenin en önde gelen üreticilerinden biri oldu. Assan Gıda, çeşitli uluslararası mutfaklara hitap eden domates salçası, ketçap, mayonez ile makarna ve et soslarından oluşan zengin bir ürün gamına sahiptir. Şirketin ürünleri, Colorado, Kingtom ve Oba’nın da aralarında bulunduğu özel markalar altında satılmaktadır.

 

Hain Dolar Filmini Daha Önceden de Görmüştüm

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ

“Eskiye rağbet olsaydı, bir pazarına nur yağardı” diye bir söz vardır. Eski zamanlardan bahsedeceğim. Eski zamanlarda döviz piyasalarımız neydi? Ne kadar düştü? Veya ne kadar yükseldi?

Ben 90’lı yıllardan bahsedeceğim. Tee o zamanlarda da ben bu Dolara hain derdim. Piyasayı hep gafil avlamıştır. Allak bullak etmiştir. 1994 yılından bahsedersem; dövizin denizdeki kocaman dalgalar şeklinde piyasaya hızla çarpmasından dolayı sersemlemeyen sektör kalmadı. İthalatçılara söyleyecek sözüm yoktur inanın. Yurt dışından vadeli ithalat yapıp da, mal bedelini daha sonra ödeyecek ithalatçıların sanıyorum ki ruh sağlıkları bozulmuştur o tarihlerde. Aynı yıllardan bahsediyorum; 1994. Kara bir yıl desem ne dersiniz? Daha kara bir yıl olabilir miydi acaba? Olur, olur.. Kapkara olan yıllar da vardı elbet.

Şimdi ben 1994 yılından hatırladıklarımı paylaşayım sizlerle;

  • Pozisyonlarında Türk Lirası tutan bankalar ciddi anlamda döviz açığı ile karşı karşıya kaldılar, döviz taahhütlerini yerine getirmek adına öz sermayelerini negatife çeviren bankalar, bankacılık camiasına veda etmişlerdir. 1994 – 2008 yılları arasında pozisyonlarını yönetemeyen bankalar iflas etmiş devlet el koymuştur. Hepsinin isimlerini gayet net hatırlasam da, burada bu bankaların isimlerini belirtmek istemiyorum.
  • Dövize bağlı ithalat ürünlerine okkalı zamlar geldi. Okkalı zamlar derken % 10 veya % 20 olduğunu düşünmeyin, daha fazla
  • Vadeli ithalat yapıp da para transferini Nisan 1994 ayından sonra yapması gereken ithalatçıları görseniz acırsınız. İçim cız etti. Çuvalla Türk Lirası getirir, veznemize teslim ederlerdi. Amaç biraz Dolar satın alıp, yurt dışına döviz borcunu ödeyebilmek için.
  • Döviz kredisi kullanan tacirler, döviz borçlarını ödeyebilmek için nelerini satmadılar ki? Kullandıkları döviz kredisi borçları, pek çok firmanın sonu olmuştur.
  • Döviz büfeleri panayır gibi çalışıyordu. İnsanlar gerek döviz büfelerindeki dövizin fiyatlarına, gerekse bankalara gelip dövizin fiyatını soran kişilerin hayretten gözleri açılmış ve bana sordukları bir soru vardı; “Reşat Bey bu döviz nereye kadar yükselir?” Ben o tarihlerde bankamın dış işlemler servisinde çalışıyordum. Böylesi saçma sorunun karşısında Reşat Bağcıoğlu ne desin? Dövizin yükselmesinin sonu olur mu ya? Elbette olmazdı. Yazımın içindeki üç grafiğe baktığınızda bu sözümün ne kadar doğru olduğunu göreceksiniz.
  • Anlayacağınız finans piyasalarında bırakın fırtınayı, kasırga esiyordu. Ortalık toz duman.

1994 Yılında

26.01.1994’de USD TRL C/15.186

07.04.1994’de USD TRL C/39.993

Hain Dolar’ın artışı % 163

2008 yılında

06.08.2008 USD TRL C/1.1531

24.10.2008 USD TRL C/1.7029

Hain Doların artışı % 148

HAİN DOLARIN ARTIŞI SÜREKLİ PİYASALARI TEDİRGİN ETMİŞTİR 

Yukarıdaki iki farklı döviz grafiğinde hain doların neler yaptığını, piyasada nasıl bir türbülans yarattığını özetledim. Hain doların dizginlenmesi için kahraman faizi piyasaya sürdüler o zamanki otoriteler. Kendimi bildim bileli hain doların aşırı yükselmemesi için, kahraman faizin eline kılıcını verdiler ve hain doların karşısına diktiler.


ELİNDE KILIÇ KAHRAMAN FAİZ, HAİN DOLARA KARŞI

Bir tarafta hain dolar, bir tarafta elinde kılıç kahraman faiz. Finansal piyasalara ne denli bir şenlik olurdu tahmin edemezsiniz. Hain doları takip eden kişiler sürekli para kazanan kesim oldu.


1994 – 2008 yılları arasında hain dolara karşı koymak için piyasa sürülen elinde kılıç olan kahraman faiz. Faizden hep kahramanlık yapması bekleniyordu finans piyasalarında. 

HAİN DOLARIN BUGÜNKÜ SERÜVENİ

Bu huysuz hain doların 1994 yılı öncesini anlatmayayım. Hep piyasaları tedirgin etmiştir. Bugün de öyle yapıyor bu huysuz. Yukarıdaki grafiğe birlikte göz atalım mı? Ağustos 2008 ayından, Eylül 2021 ayına kadar geçen sürede bu huysuz hain doların artışı % 730. Akıllara ziyan bir artış. Kaldı ki idari otoriteler bu süre zarfında da kahraman faizin eline kılıcını verdiler, huysuz hain doların karşısına diktilerse de bu huysuz hain dolar adeta yedi canlı gibi, bir türlü mağlup olmuyor. Hani tek başına piyasayı allak bullak etti tıpkı Cüneyt Dargın gibi. Hatırlarsınız değil mi Malkoçoğlu Cüneyt Dargın’ı? Tek başına bir orduya karşı geliyordu. Tıpkı huysuz hain dolar gibi. Hangi finansal ensrüman gelirse gelsin hain doların karşısına, hepsini nakavt ediyor. Bugünkü finansal piyasalarda durum değişmedi. Huysuz hain dolar tüm zamanlarda olduğu gibi bugün de idari otorite için asli bir sorun olarak karşılarına çıkmaktadır.

NE TEHDİTLER GÖRDÜ BU HAİN DOLAR

Ben bu hain doları 1994 yılından itibaren kısa ele aldım. Çok iyi hatırlıyorum; her gelen siyasi otorite hain doların belini kırmak ve önünü kesmek için ne tehditler savurdular. Tüm bu tehditleri dün gibi hatırlıyorum;

Hele hele şu tehdide bakın;

  • Dolarla oynayanın eli yanacak,
  • Türk Parası ile oynayan kazanacak
  • Doların bu yükselişi köpüktür, bu köpük sönecektir.

Daha neler söylesem ki size.

Hain dolar huysuzluğunu bırakmadı, yine yapacağını yaptı, ne tehditler, ne de elindeki kılıç ile kahraman faiz sökmedi.

Anlayacağınız ben bu hain dövizin başrol oynadığı filmi daha önceden de görmüştüm. Bu filmin başını da biliyorum, nasıl sona ereceğini de..

AKLIMA GELMİŞKEN 

Hem eli kılıçlı kahraman faiz, hem de huysuz hain doların ikisini birden sindirip öldüremezsin. İkisi birden ölürse kötü piyasalarda kim savaş gösterecek? Gerçek olmayacak kadar abartı bir iddia olsa da, hem eli kılıçlı kahraman faiz, hem de huysuz hain döviz birlikte öldürülürse “Masal” biter.

Hayalci olmamak gerek.

REŞAT BAĞCIOĞLU

 

 

SATIN ALMA ANALİZİ İÇİN VERİ KAYNAKLARI

Satın alma analizlerinin amacı, satın alma ekiplerinin güvenebilecekleri verilerle bilinçli kararlar almalarını sağlayan bir kaynak yaratmaktır. Verilerin güvenilir olmadığı durumlarda, yapılan isabetsiz analizlere bağlı olarak maliyetli hatalar ortaya çıkabilir. Bu durum “kötü veri girişi, kötü veri çıkışı” olarak tarif edilmektedir.

E-satınalma sistemleri üzerinden alım-satım süreçlerini yürütmek, doğru verilere anlık olarak ulaşma anlamında şirketler için büyük bir avantaj sağlamaktadır.

Güvenilir ve şeffaf verilere erişmek tüm satın alma ve tedarik organizasyonlarının ortak hedefidir. Ancak unutulmamalıdır ki, her organizasyonun kendine özgü kaynakları, ihtiyaçları ve hedefe ulaşırken karşılaştığı zorluklar vardır.

Satın alma analizi için veri kaynakları

Satın alma analizi yaparken ihtiyaçlarınızın karmaşıklığını dört temel boyutta değerlendirebilirsiniz.

Bağlantılar

Tedarik organizasyonunuzun içinden ve dışından birden fazla veri kaynağını bir araya getirmeniz gerekiyor mu?

Uyarlanabilirlik

Satın alma stratejiniz, ekibinizin kaynak bulma süreçlerine, şirket kültürüne, organizasyon yapısına ve iş akışlarına uyabilir mi?

Şeffaflık

Harcamaların nasıl organize edildiğini görmeniz ve anlamanız mı gerekiyor? Verilere güvenebilir misiniz?

Hız

Güncel analizlere ne sıklıkla ihtiyaç duyuyorsunuz ve bu analiz şirket bünyesinde ne kadar aktif olarak kullanılıyor?

Satın alma analizi için veri toplarken, farklı kaynaklar arasında çok fazla bağlantıya ve analiz sürecinde yüksek düzeyde şeffaflığa ihtiyacınız yoksa, tek seferlik basit bir analizle başlayabilirsiniz.

Daha karmaşık bir satın alma organizasyonunuz veya geniş bir tedarikçi ağınız varsa, bunun sonucu olarak düzenli güncellenen verilere ihtiyaç duyuyorsanız, e-satınalmaya geçiş yapmak size analiz noktasında büyük yarar sağlayacaktır.

Satın Almada Veri Kaynakları

Satın alma ve tedarikte veri kaynakları; “dahili veri kaynakları” ve “harici veri kaynakları” olarak ikiye ayrılır.

Dahili veri kaynakları, kurumsal uygulamalarda barındırılır veya oluşturulur. İşletmelerin kurumsal planlama sistemleri (ERP’ler) veya muhasebe yazılımı gibi birden fazla operasyonel veri tabanı kullanması yaygındır. Satın alma analizleri yapılırken, doğrudan tedarikçiler veya farklı iş birimleri tarafından sağlanan veriler kullanılabildiği gibi, diğer şirket içi mali kayıtlardan da yararlanılabilir.

Harici veri kaynakları, şirketlerin kendi finansal veri tabanları dışından gelen veri kaynaklarıdır. Bunlar, internette kolayca bulunabilen tedarikçi firma bilgileri, emtia fiyatları veya para birimleri gibi halka açık bilgiler olabilir. Harici veri kaynakları ayrıca tedarikçi endüstri kodları, kredi derecelendirmeleri veya tedarikçi risk profilleri gibi üçüncü taraf tescilli kaynakları da içerir.

Geçmişte, satın alma analizinin güvenirliliği büyük oranda, harici veri kaynaklarını kullanma becerisiyle sınırlıydı. Günümüzde e-satınalma ve e-ihale portalları tarafından sunulan altyapı, tedarik verilerinin daha otomatik, daha hızlı ve daha esnek şekilde kullanılmasına olanak tanıyor.

 

 

 

TÜRK TERSANECİLİĞİNDE BİR İLK: SAHA ÖNCESİ SİMÜLASYON EĞİTİMİ

Türkiye’nin önemli tersanelerinden Kaptanoğlu-Desan Tersanesi, Türk tersaneciliğinde bir ilke imza atarak saha öncesi simülasyon eğitimini hayata geçiriyor. Çalışanlarda iş sağlığı ve güvenliği konusunda davranış değişikliği ve farkındalık yaratmak için kurulan Uygulamalı Eğitim Salonu’nun Türk tersaneciliğine örnek olması ve yaygınlaşması hedefleniyor. Uygulamalı Eğitim Salonu’nun kurulma amacını anlatan Kaptanoğlu Desan Tersanesi Yönetim Kurulu Başkanı Cenk İsmail Kaptanoğlu, “İş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini teorik bilgilendirmeler olarak değil, uygulamalı olarak tecrübe edilmesini istedik. Böylece çalışanlarımız ve çalışan adaylarımız iş sağlığı ve güvenliği adımlarını deneyimleyerek ve tecrübe ederek öğrenecekler. Uygulamalı Eğitim Salonumuz ile sektörümüze örnek olmayı hedefliyoruz” diye konuştu. 

Türkiye’nin en önemli tersanelerinden biri olan Kaptanoğlu, Desan Tersanesi Türk tersaneciliğinde bir ilke imza atarak, saha öncesi simülasyon eğitimini hayata geçiriyor. Bugüne kadar teorik olarak verilen iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini uygulamalı hale getirecek olan Kaptanoğlu Desan Tersanesi, çalışanlarda davranış değişikliği ve farkındalık yaratmayı amaçlıyor.

Uygulamalı Eğitim Salonu ile Kaptanoğlu Desan Tersanesi’nde ilk defa işbaşı yapacak çalışanlar, tersane sahası, gemi, yüzer havuz, kapalı saha ve atölyelerde yapacakları çalışmalardan önce kullanacakları tüm ekipmanlarını tanıyacak ve deneyimleyebilecek, hali hazırda tersanede çalışmaya devam eden kişiler ise periyodik olarak bu eğitimlere katılarak güncel iş sağlığı ve güvenliği uygulamalarını pekiştirip, tecrübe kazanacak.

UYGULAMALI EĞİTİM SALONU 10 ÜNİTEDEN OLUŞUYOR 

Tersanede kullanılan tüm araç, gereç ve ekipmanların deneyimlenebildiği Uygulamalı Eğitim Salonu, 10 üniteden oluşuyor. Kişisel koruyucu donanım istasyonunda, yapılacak işe ve ortama uygun kişisel koruyucu donanımları gören çalışanlar, doğru donanımın seçilmesini ve nasıl kullanılacağını öğreniyor. Depo istasyonunda, tersanede kullanılan malzeme ve ekipmanların depolanmasını, kullanım öncesi ve sonrası kontrollerinin sağlanmasını, hasarlı ekipmanların tespit edilerek hurdaya ayrılmasını öğrenen çalışanlar, işe uygun ekipmanı seçmeyi bu istasyonda deneyimleyebiliyor. Kimyasallarla güvenli çalışma istasyonunda, kimyasal maddelerin çalışma ortamında, kişiler üzerinde ve çevreye vereceği zararları öğrenen tersane çalışanları kimyasal maddelerin güvenlik bilgi formlarını, etiketlerini ve alınacak önlemleri tecrübe ediyor. Gaz ve basınçlı sistemlerle güvenli çalışma istasyonunda çalışanlar, tersane ortamında basınçlı sistemlerle yapılacak çalışmaların neler olduğu, bu çalışmalar sırasında alınması gerekilen güvenlik önlemlerini, uyulması gerekilen kuralları öğreniyor. Elektrikle güvenli çalışma istasyonunda, uygun elektrik panosu, fiş-priz sistemlerini, elektrik besleme ve topraklama kablolarının nasıl olması gerektiğini, elektrik renk kodlama sistemini ve kaçak akım koruma şalterlerinin çalışma prensiplerini öğrenen çalışanlar, etiketleme-kilitleme uygulamalarının nerede ve nasıl yapılması gerektiğini bu istasyonda deneyimleme şansını yakalıyor. Tezgâhta güvenli çalışma istasyonu ile saha ve atölyelerde bulunan tezgâhlarda yapılacak çalışmaların iş sağlığı ve güvenliği önlemleri kapsamında yapılmasını, doğru alet ve ekipman kullanımını, taşıma ve kaldırma teknikleri öğreniliyor. Kapalı alanda ve yüksek platformlarda güvenli çalışma istasyonunda, kapalı alanlarda yapılan çalışmalarda gaz ölçümü, aydınlatma, havalandırma, temizlik, çalışma türüne göre kapalı alana komşu bölgelerin kontrol edilmesi, kablo düzeni, boşlukların kapatılması uygulamalarının, kapalı alanda ve yüksekte yapılacak çalışmalarda alınması gerekli toplu ve kişisel korunma tedbirleri deneyimlenebiliyor. İskele üzerinde güvenli çalışma ve merdiven kullanımı istasyonunda, iskele sistemlerinin kontrolleri, sabit merdivenlerin güvenlik kurallarını öğrenen tersane çalışanları işe göre uygun merdiven seçimlerini deneyimliyor. Güvenli yük bağlama, kaldırma ve transfer istasyonunda çalışanlar, tersanede kaldırılacak yüklerin tonajına uygun ekipmanlarla ve tekniklerle taşınması için eğitim alıyorlar. Teleskopik sepetli platform eğitim istasyonuyla personel yükseltmek amacıyla kullanılan sepetli platformların nasıl güvenli kullanılacağı, acil durumlarda yapılması gerekenler ve uyulması gerekilen kriterler çalışanlara aktarılıyor.

“SEKTÖRE ÖRNEK OLMASINI İSTİYORUZ”

Tersanelerde iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin önemine dikkat çeken Kaptanoğlu Desan Tersanesi Yönetim Kurulu Başkanı Cenk İsmail Kaptanoğlu, “Bugüne kadar teorik olarak verilen iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini uygulamalı olarak vererek çalışanlarımızın tüm güvenlik kriterlerini ilk elden tecrübe etmelerini istedik. Uygulamalı Eğitim Salonumuz ile sektörümüze örnek olmayı hedefliyoruz” ifadelerini kullandı.

Örgütlerde Semboller

Dr. Mehmet KAPLAN-Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi

Semboller; bir gerçekliğin yerine geçebilen duyusal ve hayali bir nesne ya da var olmayan bir durumu hayal edebilmek için kullanılabilen doğrudan deneyimlenebilen herhangi bir kavram olarak ifade edilir. Buna göre sembol, herhangi bir nedenden dolayı duyularla algılanamayan bir duruma insanları yönlendiren algılanabilir olan somut veya soyut nesneler olarak; herhangi bir resim, sembol, sayı, şekil, ses, renk, olay ya da bir kişi olabilir.

Örgütsel açıdan semboller değerlendirildiğinde örgütlerde sembollerin örgüt ideolojisini, karakterini ve değerlerini oluşturan sistemlerin bütünleşik hali olduğu görülür. Başka bir ifade ile örgütlerde semboller örgüt içi soyut yapıları tasvirlemeye çalışan sembolik bir yaklaşım olarak mitleri, hikayeleri, törenleri ve örgüt logosunu kapsar. Dolayısıyla örgütün kültürel yapısını da açıklamaya çalıştığı ifade edilebilir. Örgütsel semboller örgütün soyut yönlerinin somutlaştırılmış hali olarak düşünülür. Örgütlerde semboller genel olarak, örgüt içerisindeki üyelerde, çalışanlarda, yönetim konusunda eğitimi ve denetimi sağlamaya yardımcı olarak, örgütün üyelerinin var olan kültür hakkında bilgi sahibi olmalarını ve böylelikle ortak hedef ortak amaç duygusunu oluşturmaktadır. Örgütlerde semboller örgüt içerisindeki bireylerin, faaliyet gösterdikleri bu ortamda aldıkları hissi, aidiyet duygusunu ve değerleri anlamak için kullanılan bir ögedir. Örgütlerde semboller iki yönlü olarak incelenmektedir. Bunlar;

  1. Örgüt İçi Basit Semboller; Örgüt içi basit semboller kişilerin karşılaştığı anda algılayabildiği basit düzeyde olan sembollerdir. Örgüt içinde eşitlik düzeyi, adaletlilik biçimi ve özendirilen davranışlar hakkında bilgiler verebilir. Sözgelimi; mobilyalar, odanın şekli, kıyafetler, park yerleri vb.
  2. Örgüt İçi Karmaşık Semboller; Örgüt içi karmaşık semboller ise örgütsel hayatın derinliklerine inerek bir arayışın içinde olan karmaşık yapılardır. Bu karmaşık semboller ilk bakışta anlaşılamazlar. Bunları anlayabilmek için örgüt hakkında daha fazla bilgi sahibi olunması, örgütte zaman geçirilmesi, iyi bir gözlem yapılması dahası örgütün hayatının yaşanması gerekir. Sözgelimi mitler, hikayeler, törenler, efsaneler, dil, kahramanlar, liderler vb.

Kaynak ve ayrıntılı okuma önerisi: Aşağıdaki eserl(er) konu ile ilgili kaynak ve bilgilendirmeyi artırmaya yöneliktir.

Kesken N. R. (2016). Örgütsel Sembolizm Kavramı Üzerine Notlar. Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi. 4(30): 705-720.

Sargut S. (2001). Kültürler Arası Farklılaşma ve Yönetim. Ankara: İmge.