Türkiye Pazar Analizleri 2020 Yarı Yıl Raporu Yayınlandı

Türkiye Pazar Analizleri 2020 Yarı Yıl Raporu Yayınlandı

Kısa Vadeli Depo Gereksinimleri ‘Sanayi Ve Lojistiğe’ Hız Verdi

Türkiye ekonomisi, pandemiye bağlı olarak Nisan ayında görülen ciddi daralmanın ardından, yılın ilk yarısının sonlarına doğru toparlanma sürecine girmiştir. İstanbul ofis pazarında genel arz 6,46 milyon m² olarak aynı seviyede kalmasına karşın, sağlıklı çalışma alanları çözümlerinin gerekliliği gereği arzın yeniden sınıflandırılması gerekirken, sosyal mesafe önlemleri doğrultusunda ofis pazarındaki temel yaklaşım; sağlık,verimlilik ve maliyet yönünden esneklik yönünde şekillenecektir Sanayi ve lojistik sektöründe kiralama faaliyetlerinde görülen belirgin artış, KOVİD-19 pandemisine bağlı kısa vadeli depo gereksinimleri için acil talebi yansıtmaktadır.

Ticari gayrimenkul danışmanlık pazarının küresel liderlerinden Cushman & Wakefield’in ofis, perakende, sanayi, lojistik, konut ve otel sektörlerine yönelik hazırladığı ‘Türkiye Pazar Analizleri 2020 Yarı Yıl’ raporu yayınlandı.

Türkiye ekonomisi 1. Çeyrekte pozitif eğilime geçerek %4,5 büyüme kaydederken, mali tedbiler doğrultusunda politika faiz oranı %8,25’e düşürülmesi beraberinde sektörlerin yeniden açılmasıyla yılın ilk yarısının sonlarına doğru kısmi toparlanma sürecine girmiştir. Bunun yanı sıra, beklentiler 2020 yıl sonu ekonomisinin %5,1 daralması yönündedir.

Kiralama faaliyetleri pandeminin etkisiyle ikinci çeyrekte yavaşlasa da yılın ilk yarısında artış gösterdi

Küresel salgından kaynaklanan sert rüzgarların yanısması olarak yıl sonu ekonomik büyüme tahminlerinde düşüş yaşanacağı ve daralma kaydedileceği belirtilmesinin yanı sıra, mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranından da yıl sonuna göre artış göstermesi beklenmektedir. Öte yandan, yıl sonu enflasyonun düşen enerji fiyatları ve azalan talep doğrultusunda düşüş kaydederek tek hane olarak gerçekleşmesi öngörülmektedir. Bunun yanı sıra, pandemi nedeniyle ekonomideki daralma beklentisi ve Türk Lirası’nın değer kaybı, ofis pazarında da kiralama ve yatırım faaliyetleri üzerinde etkili olacaktır. Rapora göre, gelecek arza yönelik planlanan projeler önceki yıllara kıyasla oldukça kısıtlı olurken, yeni yapı ruhsatlarında belirgin bir düşüş kaydedilmiştir.

Yılın ilk yarısında yaklaşık 132 bin m2 kiralama işlemi kaydedilirken, ikinci çeyrekte, metrekare bazında anlaşmaların, %50,2’si MİA’da gerçekleşmiş olup bir önceki çeyreğe göre iki katından fazla bir oranda artış gösterirken, ofis kiraları metrekare başına ₺170 ile en yüksek İstanbul Levent bölgesindedir. Birincil kiraların kısa ve orta vadede sabit seviyede kalması beklenen raporda, birincil getiri oranlarının da kısa ve orta vadede daha az etkilenmesi beklendiği vurgulanmaktadır.

E-ticarete ve online satışlara bağlı olarak acil ve esnek depo ihtiyaçları hızlandı

KOVİD-19 küresel salgının yarattığı dalgalanmalar, ihracat ticaret hacminde bir önceki çeyreğe paralel olarak yılın ikinci çeyreğinde kaydedilen belirgin düşüşün devam etmesine neden olurken, depo alanı kiralama faaliyetleri, ikinci çeyrekte 123.987 m² olarak gerçekleşirken yılın ilk yarısındaki toplam işlem hacmi 238.546 m² olarak kaydedilmiştir.

Kiralama faaliyetlerinde önemli ölçüde gerçekleşen bu artış; geçtiğimiz yıla kıyasla işlem sayısı yerine metrekare bazında çok daha büyük işlemlerden oluşmasından kaynaklı olup, kaydedilen bu belirgin ivme; tedarik zinciri yöntemine paralel olarak KOVİD-19 pandemisine bağlı kısa vadeli depo gereksinimleri için acil talebi yansıtmaktadır.

KOVİD-19 küresel salgının yarattığı etki ile sanayi ve lojistik pazarında özellikle Mart ve Nisan aylarında üretim genel anlamda geçici olarak durdurulurken, Mayıs itibariyle toparlanma sürecine doğru girerken üretim ve dağıtım tesisleri büyük ölçüde operasyonlarına kademeli olarak devam etmişlerdir.

Fiziksel perakende dijitalleşmeye yöneliyor

Özellikle hızlı tüketim sektörü olmak üzere belirgin şekilde büyüme gösteren online satışlar ve e-ticaret, pandeminin Türkiye’de etkisini gösterdiği ilk sekiz haftada, e-ticaret satışları bir önceki yılın aynı dönemine göre üç katı şeklinde dramatik bir artış göstererek %183 büyümüştür. Bu doğrultuda hızla değişen tüketici davranışları ışığında, çok yönlü kanal stratejileri hız kazanacak olup fiziksel perakendenin bu yönde dijitalleşmeye daha çok yönleneceği beklenirken, ivme kazanan online perakende ile aynı şekilde büyük mağaza perakendeciliğinin de giderek güçlenmesi beklenmektedir.

Bunun yanı sıra, perakende pazarında fırsatçı yatırımcıların artan satılık gayrimenkullere göstereceği ilginin ikincil şehirlerde bulunan alışveriş merkezleri dahil olmak üzere, önümüzdeki dönemlerde tekrar hareketlenmesi beklenmektedir.

KOVİD-19 pandemisinin perakende pazarında yarattığı zorluklar karşısında perakendeci büyümesi yılın ilk yarısında oldukça kısıtlı olurken, toplam arz 13,22 milyon m² ve 424 alışveriş merkezi ile sabit bir seviyede kalmıştır.

Turizm sektörünün toparlanması zaman alacak

KOVİD-19 pandemisinin turizm sektörü üzerinde yarattığı etki diğer birçok sektöre kıyasla daha fazla olmuştur. Geniş çaplı seyahat kısıtlamaları, önemli ölçüde doluluk oranlarında ve beraberinde de gelirlerde düşüşe sebep olmuştur.

KOVİD-19 pandemisi seyahat kısıtlandırmaları ve yolcular arasındaki talebin önemli ölçüde azalmasına bağlı olarak yolcu trafiği üzerinde belirgin bir şekilde etkilemiştir. 2020 yılının ilk yarısında, Türkiye genelinde toplam yolcu sayısı bir önceki yılın aynı dönemine göre %61,5 oranında önemli bir azalışla 36,5 milyona ulaşmıştır.

Ocak – Mayıs 2020 döneminde, Türkiye’ye gelen yabancı ziyaretçi sayısı pandeminin etkilerinin bir yansıması olarak bir önceki yıla göre %66,35 oranında belirgin bir azalışla 4,92 milyon ile sınırlı kalmıştır. Bununla birlikte, aynı dönemde en çok ziyaretçi gönderen ülke sıralamasında %9,46’lık pay ile Bulgaristan (406.245) birinci, %8,32’lik pay ile Almanya (357.092) ikinci, %7,75’lik pay ile de Gürcistan (332.731) üçüncü sırada olup Gürcistan’ı sırasıyla Rusya Federasyonu ve İran izlemektedir. İstanbul için 2020’nin ilk beş ayında en çok ziyaretçi gönderen ülke sıralamasında %7,27’lik pay ile Almanya (171.260) ile birinci, %6,41’lik pay ile Rusya Federasyonu (150.868) ikinci, %5,77’lik pay ile İran (135.849) üçüncü sırada olup İran’ı sırasıyla İngiltere ve Fransa izlemektedir.

Konut satışları düşük faizli kredi uygulamaları ile yükseldi

2020 yılının ilk yarısında Türkiye konut satışları, bir önceki yılın aynı dönemine göre %23,5 artış göstererek 625 bin olarak kaydedilirken kaydedilen artıştaki belirgin etkenlerden, kamu bankalarının devreye aldığı düşük faizli kredi uygulaması olmuştur. Özellikle Haziran ayında, %209,7 oranında çarpıcı bir yükseliş gösteren konut satışlarında, ipotekli satışlar yılın ilk yarısında önemli ölçüde artmıştır.

Yabancılara satışta, bir önceki yılın aynı dönemine göre %39, azalma gösterirken, yılın ilk 6 ayında en fazla konut alımı yapan ülke sıralamasında İran 2.628 konutla ilk sırayı alırken, 2.359 konut alımı ile Irak ikinci sırada yer almıştır. Çin, üç yıl aradan sonra, sekizinci sırada olarak ilk 10’da yer almıştır.

Yapı izinleri, bir önceki yıl sonunda kaydedilen düşüş eğilimine devam ederken yapı ruhsatlarının daire sayısı yaklaşık 80 bin ile, geçen yılın aynı periyoduna göre %45,4 oranında belirgin bir oranda azalmıştır.

Perakende Sektöründe Tüketici Davranışlarındaki Değişim Kalıcı Olabilir

Perakende Sektöründe Tüketici Davranışlarındaki Değişim Kalıcı Olabilir

EY-Parthenon ve Türkiye Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Federasyonu tarafından hazırlanan Perakende Sektörü Araştırması’nın sonuçlarına göre; üst düzey yöneticiler perakende sektörünün 2020 yılında ortalama %30 daralacağını öngörüyor. Araştırma sonuçları perakende sektörü yöneticilerinin pandeminin etkisiyle tüketici davranışlarında en çok konum ve kanala yönelik tercihlerdeki değişimlerin kalıcı olacağını öngördüklerini ortaya koyuyor. Yöneticilerin %90’ı dijitale kayışın kalıcı olacağını, yaklaşık %70’i ise mağaza ve AVM’lerdeki hijyen talebinin uzun vadede de devam edeceğini ifade ediyor.

Çok uluslu strateji danışmanlık şirketi EY-Parthenon ve Türkiye Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Federasyonu (TAMPF) iş birliğiyle gerçekleştirilen Perakende Sektörü Araştırması’nın sonuçları açıklandı. Türkiye’de sektörün önde gelen şirketlerinin üst düzey yöneticileri ile yapılan anketler sonucu oluşturulan araştırma; sektörün Covid-19 salgını öncesi performansı ve salgının ciroya etkileri, normalleşme ve ciro beklentileri, gelecek öngörüleri, sektörü bekleyen riskler ve bu risklere karşı alınması gereken aksiyonları mercek altına alıyor. Araştırmaya katılan şirketlerin faaliyet gösterdikleri ana sektörler; restoran (yeme-içme), AVM, gıda-dışı perakende ve gıda perakendesi/market sektörlerinden oluşuyor.

Yatırım yılı 2020’de cirolar sert düştü

Araştırma sonuçlarına göre; 2020 yılı Türkiye perakende sektörü için iyi bir sene olacağının işaretlerini veriyordu ve sektörün yaklaşık %81’i salgından önce 2020 yılı başında enflasyon oranında ya da üzerinde büyüme gösteriyordu. Araştırmaya katılan yöneticilerin yaklaşık %70’i şirketlerinin 2020 yılına yeni mağaza açarak veya yeni operasyonlara başlayarak girdiklerini belirtiyor. Ancak salgın etkilerinin görülmeye başladığı Mart ve Nisan ayları için yöneticilerin %84’ü şirketlerinde ciro düşüşü yaşandığını ve cirolarının ortalama %77 düştüğünü ifade ediyor.

Sektörün ortalama %30 daralması bekleniyor

Perakende sektörü yöneticilerinin %16’sı karantina önlemlerinin ortadan kalkmasının yılın son çeyrek dönemine veya daha ilerisine kalabileceğini öngörüyor. Bununla birlikte yöneticilerin %75’i tüketici davranışlarında normalleşmenin salgının sona ermesinin ardından en az 3 ay sonra gerçekleşebileceğini düşünüyor. Araştırma sonuçları; gıda perakendecileri haricinde tüm perakendecilerin sektörün 2020 içerisinde daralacağını beklediklerini ortaya koyuyor. Yöneticiler tüm yıl için sektördeki daralmanın ortalama %30 seviyesinde gerçekleşeceğini tahmin ederken, sektörde istihdamdaki daralmanın %17 ile sınırlı kalacağını öngörüyor.

Hane halkı harcama kapasitelerindeki düşüş sektör için en büyük riskler arasında

Perakende sektörü yöneticileri; talep ve tüketici davranışlarındaki değişimi, finansman ve likidite sıkıntılarını ve tedarik zinciri-lojistik sorunlarını gelecek 6-12 aylık dönemde sektör için yüksek risk barındıran alanların başında görüyor.

Araştırmaya katılan yöneticilerin %90’ı sektörü bekleyen en büyük riskler arasında makro gelişmeler sebebiyle işsizlik ve gelir kayıplarının oluşması ve hanelerin harcama kapasitelerinin düşmesinin öne çıktığını ifade ediyor. Yöneticilerin %80’inden fazlası, turizm talebindeki düşüklüğün ve AVM’lerin eski performansını yakalayamamasının da perakende sektörü için en önemli riskler arasında yer aldığını belirtiyor. Bununla birlikte talep ve tüketici davranışlarına ilişkin toparlanma hızının düşük olması yöneticilerin yaklaşık %70’i tarafından kısa-orta vadede risk olarak görülüyor.

Modern fiziksel perakendeden uzaklaşılmayacak

Araştırma sonuçları perakende sektörü yöneticilerinin pandeminin etkisiyle tüketici davranışlarında en çok konum ve kanala yönelik tercihlerdeki değişimlerin kalıcı olacağını öngördüklerini ortaya koyuyor. Yöneticilerin %90’ı dijitale kayışın kalıcı olacağını, yaklaşık %70’i ise mağaza ve AVM’lerdeki hijyen talebinin uzun vadede de devam edeceğini ifade ediyor.

Yöneticilerin %50’si ise toplu ortamlarda bulunma korkusu ve ev dışı tüketimdeki düşüşün kalıcı olacağını düşünüyor. Buna karşın, araştırmaya katılan yöneticilerin hiçbiri modern fiziksel perakendeden uzaklaşılacağını öngörmüyor ve yine büyük çoğunluğu da evde daha fazla zaman geçirmenin kalıcı olmayacağını belirtiyor.

Yükselen üç trend: Deneyim kaynaklı talep, sağlık bilinci ve yerellik

Türkiye Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Alp Önder Özpamukçu konu ile ilgili olarak, “Ülkemizde Mart ayından itibaren etkisini hissettiren COVID-19 salgınından en çok etkilenen sektörlerden birisi şüphesiz ki perakende sektörü oldu. İnsanların evlerinden dışarı çıkmaması ve zorunlu olmayan alışverişlerini ertelemeleri sebebiyle, başta fiziksel kanallar olmak üzere tüm perakende sektörü zorlu bir süreçten ve dönüşümden geçiyor. COVID-19 krizinin tüketici davranışları üzerinde uzun vadeli bir etkisi de olacaktır ve perakendeciler iş modelleri ve ürünlerini buna göre yeniden gözden geçirmek durumunda kalacak, dijitalleşme tüm perakendeciler için kaçınılmaz hale gelecektir. Önümüzdeki dönemde ‘deneyim’ kaynaklı talep, sağlık konusunda artan bilinç ve yerelliğin öneminin tüketiciler arasında yükselen üç trend olarak ön plana çıkmasını bekliyoruz” değerlendirmesini yaptı.

Online kanallar ve müşteri deneyimi alanlarında yapısal dönüşüm bekleniyor

EY Türkiye Strateji ve Kurumsal Finansman Bölüm Başkanı Özge Gürsoy Büyükavşar şu değerlendirmeyi yaptı: “Perakende sektörü, COVID-19’dan en çok etkilenen sektörlerden biri konumunda ve gelecekte tekrar ivme kazanabilmek için yapısal dönüşümler yaşaması muhtemel görünüyor. Perakendeciler salgın sürecinde devletin sağladığı desteklerden, özellikle vergi ertelemeleri ve çalışanlarla ilgili ödemeler için aktif biçimde yararlandılar. Bununla birlikte perakendecilerin en çok talep ettiği destekler ise kira ve fatura destekleri ile esnek çalışma yasal düzenlemesinin yapılması oldu. Bundan sonrası için sektörde yaşanan kısa vadeli operasyonel ve finansal sıkıntıları online kanallar ve müşteri deneyimi yönünde yaşanacak yapısal bir dönüşümün takip edeceğini öngörüyoruz. Sektör genelinde nakit akışı güçlü olan, dijital kanalı salgın öncesinde de iyi kullanan ve sermayesi güçlü olan şirketlerin bu süreçten en az hasarla çıkacaklarını öngörüyoruz”

Likidite sıkıntıları ve yüksek borçluluk sektörü zorluyor

Sektör yöneticilerinin sırasıyla %87’si ve %84’ü tarafından öngörülen likidite sıkıntıları ve yüksek borçluluk, sektörü bekleyen en büyük riskler arasında yer alıyor. Araştırma sonuçları; sektör genelinde nakit akışlarını yönetebilmek için en çok tercih edilen yöntemlerin ödemeleri ertelemek ve finansman konusunda bankalara başvurmak olduğuna işaret ediyor. Gıda perakendecilerinin ise sektör genelinden farklılaşarak, nakit yönetimi için ürünlerde indirim, farklı ürünler ve kanallar deneme yöntemlerini tercih ettiği görülüyor. Yöneticiler, sektörü bekleyen riskler arasında üçüncü sırada tedarik zinciri ve lojistik ile ilgili sorunlarını dile getiriyor.

Lojistikte Hareket Başladı

Covid-19 nedeniyle hem yük hem de yolcu talebinde ciddi daralma yaşayan lojistik sektöründen toparlanma sinyalleri geliyor. KPMG Türkiye ve İstanbul Üniversitesi Ulaştırma ve Lojistik Fakültesi iş birliğinde hesaplanan Lojistik Güven Endeksi’nde üçüncü çeyrek beklentisi olumlu yönde artarken, salgının etkisinin en ağır hissedildiği ikinci çeyreğe göre iş durumu koşulları ile ilgili beklenti yüzde 67’lik artışla 130,43 olarak gerçekleşti

KPMG Türkiye ve İstanbul Üniversitesi Ulaştırma ve Lojistik Fakültesi iş birliğinde hesaplanan Lojistik Güven Endeksi, pandemiden en çok etkilenen lojistik sektöründeki beklentiyi puanladı. 2020’nin üçüncü çeyreğinde lojistik sektöründe iş durumu koşullarına ilişkin beklentileri baz alarak oluşturulan endeks, ikinci çeyrek sonuçlarına kıyasla yüzde 67’lik artışla 130,43 olarak gerçekleşti. İş hacmine yönelik beklentinin incelendiği endeks ise yüzde 48’lik artışla 135,84 puanına yükseldi. Böylece salgının hayatı durdurduğu bir önceki dönemde negatif görünüme dönen endeks, yeniden pozitife geçti. 2020’nin üçüncü çeyreği için gelecek dönem beklenti endeksi de yüzde 20’yi aşan bir artışla 108,33 oldu.

İnsan kaynağı ihtiyacı artacak

Sektörde üçüncü çeyrekteki iş hacmine ilişkin beklentiler de güçlü… Sektör temsilcileri, hava, kara ve deniz taşımacılığındaki canlanmayla birlikte insan kaynağı ihtiyacının da artacağını öngörüyor. Sektörün insan kaynağı ihtiyacını baz alan endeks bir önceki döneme göre yüzde 25,74’lük yükselişle 107,61 puan ile hesaplanan tüm dönemler içinde en yüksek seviyeye ulaştı.

Normalleşme süreci ile sektörde toparlanma başladı

Covid-19 öncesi seviyeye dönüş zamanıyla ilgili tahminler ise farklılık gösteriyor. Araştırmaya katılan uzmanların yüzde 42’si lojistik sektöründeki gelirlerin 2021 yılında normal seviyeleri yakalayacağını düşünürken; yüzde 37’si bunun 2020’nin ikinci yarısında gerçekleşeceğini düşünüyor. Katılımcıların yüzde 52’sine göre, sektördeki operasyon hacmi normal seviyeleri 2021 yılı veya daha sonrasında yakalayacak.

KPMG Türkiye Taşımacılık Sektör Lideri Yavuz Öner, Covid-19’un etkilerinin en yoğun olarak ikinci çeyrekte hissedildiğini söyledi. Kısıtlamaların kalkmasıyla hava ve karayolu taşımacılığında hareket başladığını belirten Öner, denizcilik sektörü için önemli bir gösterge olan Baltık Kuru Yük Endeksi’nin de haziran ayının başından bu yana yükselişte olduğuna dikkat çekti. Çin’de artan sanayi üretimi ve küresel ölçekte canlanan emtia talebinden destek alan endeks, 1 Temmuz itibarıyla bin 800 eşiğini aştı. Öner, şunları söyledi:

Turizmdeki canlanma da etkileyecek

“Küresel ticaret normalleşme sürecinde… Dış ticaret verilerimiz de bunu teyit ediyor. Türkiye’nin ihracatı mayısa kıyasla yüzde 35’lik bir artış kaydetti ve ihracatın ithalatı karşılama oranı mayıs ayında yüzde 74,5’ten haziran ayında yaklaşık yüzde 83’e yükseldi. Bu artışta, fabrikaların üretime dönmesinin yanı sıra ithalatın sınırlanmasına yönelik tedbirlerin de katkıda bulunduğunu söyleyebiliriz. Sektörün güçlenen ihracata paralel olarak faaliyetlerine hızlı bir şekilde devam etmesi bekleniyor. Aynı zamanda yapılan yolcu düzenlemeleriyle canlanan turizmin de sektöre destek sağlaması mümkün.”

Taze Meyve Sebze İhracatçılarından Pandemi Döneminde İhracat Rekoru Geldi

Pandemi döneminde taze meyve sebze ve mamulleri üretimi ve ihracatı fren yapmadı

Taze meyve sebze ihracatçılarından pandemi döneminde ihracat rekoru geldi

Pandemi döneminde taze meyve sebze üretimine destek olan bürokratlara teşekkür

Pandemi, Egeli taze meyve sebze ve mamulleri ihracatçılarının 1 milyar dolar ihracat hedefine engel olamadı

Pandemi döneminde, tüm dünya ekonomileri küçülüp, birçok sektörde üretim ve ihracat rakamları gerilerken, taze meyve sebze ve meyve sebze mamulleri üretimi ve ihracatında yeni rekorlar kırıldı.

Türkiye, 2020 yılının ilk 6 aylık döneminde, taze meyve sebze ihracatında yüzde 38’lik artışla 1,1 milyar dolara ulaşırken, Meyve sebze mamulleri ihracatı yüzde 8’lik gelişimle 778 milyon dolara çıktı.

Yaş meyve sebze sektörü, pandemi döneminde üretiminin devam etmesinde ve ihracat rekorları kırmasında en büyük desteklerden birini kamu bürokratlarından gördü.

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, pandemi döneminde sokağa çıkma kısıtlamasının uygulandığı dönemde yaş meyve sebze ve meyve sebze mamullerinin üretimi ve fabrikaların çalışmasına destek veren yaş meyve sebze üretiminin önemli merkezlerinden Kemalpaşa ve Selçuk’taki kamu bürokratlarına teşekkür ziyaretinde bulundu. Başkan Uçak, Kemalpaşa Kaymakamı Kemal Kızılkaya, Selçuk Kaymakamı Ekrem İnci ve Selçuk Tarım ve Orman İlçe Müdürü Mustafa Acargil’e teşekkür plaketi takdim etti.

Uçak: “1 milyar dolar ihracat hedefine emin adımlarla ilerliyoruz”

Pandeminin tüm yoğunluğuyla yaşandığı 2020 yılının ilk yarısında Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği’nin taze meyve sebze ihracatının yüzde 45’lik artışla 137 milyon dolara çıktığı bilgisini veren Başkan Uçak, meyve sebze mamulleri ihracatının ise; 296 milyon dolara ulaştığını, 2020 yılının ilk yarısında Türkiye’ye 433 milyon dolar döviz kazandırdıklarını, 2020 yılı sonu için belirledikleri 1 milyar dolar ihracat hedefine emin adımlarla ilerlediklerini, bu başarıda üretici ve ihracatçılar kadar katkı sahibi bir diğer kesimin kamu bürokratları olduğunu dile getirdi.

Ege Bölgesi’nde yaş meyve sebze üretiminde Kemalpaşa’nın kiraz başta olmak üzere pek çok yaş meyve sebze üretimiyle, Selçuk’un ise öne çıkan şeftali ve nektarin yanında diğer yaş meyve sebze ürünleriyle çok önemli bölgeler olduğunun altını çizen Uçak, “Pandemi döneminde sokağa çıkma kısıtlamasının olduğu dönemde ürünlerimizin tarlada kalmaması, işletmelerimizin çalışması için yetki kullanan Kemalpaşa Kaymakamımız Kemal Kızılkaya, Selçuk Kaymakamımız Ekrem İnci ve Selçuk Tarım ve Orman İlçe Müdürümüz Mustafa Acargil’den büyük destek gördük. Bu destek sayesinde Kiraz ihracatında Cumhuriyet tarihimizin rekorunu kırdık ve şu ana kadar 212 milyon dolarlık döviz gelirini elde ettik. Sezon sonunda 250 milyon dolara ulaşmayı hedefliyoruz. Şeftali ve nektarin ihracatında ise 75 milyon dolara ulaştık. Değerli bürokratlarımıza bu başarılara destek oldukları için üreticilerimiz ve yaş meyve sebze ve meyve sebze mamulleri ihracatçılarımız adına teşekkür ettik, işbirliğimizin devamını istediğimizi ifade ettik” şeklinde konuştu.

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, kamu bürokratları yanında Ege Bölgesi’nin önemli meyve sebze mamulleri ihracatçıları Fersan Fermantasyon Ürünleri San. ve Tic. A.Ş., Euro Gıda San. ve Tic. A.Ş., Çiçek Salamura San. Tic. A.Ş. ve Dimes Gıda San. ve Tic. A.Ş. firmalarını da ziyaret etti. Ziyaretlerde Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyeleri Sadık Demircan, Mehmet Kırıcı, Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Üyesi Aydın Elçiboğa, Ege İhracatçı Birlikleri Şefi Gökay Çelikli ve Ziraat Mühendisi Şükrü Ercan Başkan Uçak’a eşlik etti.

İç Ticarette Yeni Bir Dijital Dönüşüm Hamlesi

İç Ticarette Yeni Bir Dijital Dönüşüm Hamlesi

Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, yaptığı yazılı açıklamada, Bakanlığın Türkiye’de hızlı, kolay ve güvenli bir ticari ortam tesis etme hedefi doğrultusunda teknolojinin sunduğu imkanlardan yararlanarak, hizmetleri dijital ortama taşımayı ve iş insanlarına daha iyi hizmet sunmayı amaçlayan çalışmalarının ara vermeden sürdüğünü belirtti.

Bakanlık bünyesindeki Merkezi Sicil Kayıt Sisteminin (MERSİS), kamusal hizmetlerde dijital dönüşümün öncülüğünü yapan temel bilgi sistemleri arasında yer aldığına işaret eden Pekcan,MERSİS’in halihazırda 45 farklı kurumla anlık olarak veri paylaştığını ve entegre olarak çalıştığını ifade etti.

MERSİS üzerinden ticaret siciline ilişkin ihtiyaç duyulan bilgilere tek noktadan erişildiğine, kurum ve kuruluşlar ile tacirler ve vatandaşlar tarafından sistemin önemli bir doğrulama kaynağı olarak kullanıldığına dikkati çeken Pekcan, “İç ticaret işlemlerinin dijitalleştirilmesi kapsamında sürdürülen çalışmalar neticesinde MERSİS üzerinden elektronik ortamda yürütülen işlemlerin kapsamı genişletilmiş ve paydaş kurumlarla işbirliği yapılarak vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştıran pek çok yeniliğe imza atılmıştır.” dedi.

Bu kapsamda, yakın zamanda devreye alınan elektronik belge uygulaması ile Ticaret Sicili Müdürlüklerince verilen tüm belgelerin, ödeme aşamaları da dahil olmak üzere, tamamen elektronik ortamda MERSİS üzerinden temin edilebilmesinin sağlandığını hatırlatan Pekcan; İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa Ticaret Sicili Müdürlükleri başta olmak üzere toplam 40 ticaret sicili müdürlüğünde belgelerin tamamen elektronik ortamda talep edilebildiğini ve alınabildiğini kaydetti.

-Tescile ilişkin ilanlar da artık elektronik ortamda verilecek

Bakanlığın dijital dönüşüm çalışmaları kapsamında vatandaşlara sunduğu hizmetlere bir yenisini daha eklediğini belirten Pekcan, şu bilgileri paylaştı:

“Ticaret sicili işlemlerinde, tescile ilişkin ilanlar fiziki olarak (posta veya kargo ile) Türkiye Ticaret Sicili Gazetesine gönderilmekte bu durum maliyet ve zaman kaybına neden olmaktaydı. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile yürütülen ortak çalışma sonucunda MERSİS ile Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi Bilgi Sistemi entegrasyonu sağlanmıştır. Buna göre, Ticaret Sicili Müdürlükleri tarafından yapılan tescillere ilişkin ilanlar Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’ne artık elektronik ortamda gönderilebilecek ve en geç iki saat içerisinde yayımlanabilecek. Söz konusu ilanlara Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinin internet sayfası üzerinden ulaşılabilecek. Böylece ticari faaliyetler hız kazanacak.

Zaman ve maliyet tasarrufu sağlayan ve 124 Ticaret Sicili Müdürlüğünde devreye alınan söz konusu uygulama kısa sürede tüm Ticaret Sicili Müdürlüklerinde hayata geçirilecek.”

Pekcan, iç ticaretin dijitalleşmesine, ticari işlemlerin daha hızlı bir şekilde yürütülmesine, vatandaşlara daha nitelikli ve hızlı hizmet sunulmasına ve giderlerden tasarruf sağlanmasına katkı sağlayacak çalışmalara devam edeceklerini sözlerine ekledi.

226,6 Milyar Dolarlık İhracat Hedefine Lojistik Merkezleriyle Ulaşılacak / Dünya Ticaretine Açılan Kapı: Lojistik Merkezleri

Aerial view of warehouse storages or industrial factory or logistics center from above. Aerial view of industrial buildings and equipment machines at sunset

Türkiye lojistik merkezleriyle e-ticaret üssü olma yolunda Lojistik merkezleri dünya ticaretine açılan kapı olacak 226,6 milyar dolarlık ihracat hedefine lojistik merkezleriyle ulaşılacak Yurtdışında lojistik/tedarik üsleri kuruluyor Lojistik merkezleri ihracatta dönüm noktası olacak Dünya ticaretine açılan kapı: Lojistik merkezleri

Pandemi sonrası hedef ülkelerde kurulacak lojistik merkezleri 2023 yılı 226,6 milyar dolar ihracat hedefine giden yolda büyük bir rol oynayacak.

Egeli ihracatçılar lojistikte devreye alınacak yeni nesil çözümlerin hem ekonomiye ivme kazandıracağı hem de tedarik zincirini güçlendireceği görüşünde.

Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi’ye göre korumacılık önlemlerinin pandemiyle birlikte daha da artış gösterdiği bu dönemde lojistik sektöründe her yaşanan gelişme ihracatçıların ve hedef ülkelerle ikili ticaretin lehine olacak.

“Pandemi süresince tedarik zincirinin kırılmasıyla gördük ki global lojistik sistemleri hayati önem arz ediyor. Türkiye’nin dünya geneline hizmet sunan bir e-ticaret merkezi haline gelmesi yolundaki süreci hızlandıracak lojistik merkezlerine ve e-ticarette iş birliklerine ihtiyacımız var. Buna odaklanarak yeni nesil ticaret köprüleri oluşturmalıyız. Ticaret Bakanlığımızın İhracatçı Birlikleri ve lojistik sektörüyle bir araya gelerek hedef pazarlara erişimi kolaylaştıracak, var olan pazarların büyümesini sağlayacak lojistik merkezlerinin bir an önce hayata geçirilmesini istiyoruz. Tedarik üsleri, e-ihracatta hızlı teslimat ve iade maliyetlerinin azaltılmasında da büyük rol oynayacak. Dünyada ilk üçte yer alan Çinli e-ticaret platformuyla da gıda özelinde çok yakın bir zamanda yeni iş birliklerine imza atacağız. Türkiye’nin ilk sanal fuarını başlatan birlik olarak önümüzdeki dönemde de bir çok sanal heyet ve fuar projemiz var. Yurtdışında kurulacak tedarik üslerinin özellikle e-ihracat yapmayı hedefleyen B2B şirketlerimiz için ayrı bir önemi var.”

Hem ulaşım maliyetlerinde hem tedarikte avantaj

Özellikle lojistik anlamda stratejik noktaların seçilmesi gerektiğini vurgulayan Eskinazi, Chicago’yu örnek göstererek Orta Amerika’nın imalat sanayii, lojistik, kara taşımacılığı, depoculuk, demiryolları açısından gelişmiş bir merkezi olduğunu anlattı.

“Türk nüfusunun yoğun olduğu bölgelerin seçilmesi de bir başka stratejik hamle olabilir. Hangi sektörlerden ağırlıklı olarak talep geleceği, bu merkezlerde çalışmak isteyen firmaların sayısı, talep edilen hizmet türleri ve alanın büyüklüğü gibi konuları netleştirmek için üreticilerle temas kurulmalı, firmaların bakış açısı ve ön talepleri için görüş alışverişleri hızlandırılmalı. Lojistik merkezleri hem ulaşım maliyetlerinde hem de tedarikte sağladığı avantajlarla ihracatçılar için dönüm noktası olacak. Öte yandan Türk Ticaret Merkezleri’miz (TTM) ürünlerimizin tanıtılması, depolanması, lojistik ve finansal olarak hizmet vermek ve pazara girişlerini kolaylaştırmak için 7 ülkede faaliyet gösteriyor. TTM’ler ABD, İngiltere, Almanya, İtalya, Rusya, Kenya, BAE’de konumlanmış durumda. En son Dubai’de Ticaret Bakanlığı desteğiyle mobilya sektörüne yönelik bir TTM kuruldu.”

Türkiye lojistik merkezleriyle e-ticaret üssü olma yolunda

Depo, ofis, showroom, lojistik hizmetlerinin yanında satış ve servis desteği de vererek Türkiye’yi çekim merkezi haline getiren TTM’lerin ihracatçılar için bir fırsat olduğunu söyleyen Jak Eskinazi yurtdışı lojistik merkezlerinin daha büyük bir fırsat olduğunu sözlerine ekledi.

“Tedarik zincirinin kapsamının genişletilmesi adına bir sonraki açılımımızın lojistik merkezleri olması lazım. İlerleyen dönemde devlet kapsamına girdiğinde bizim için yurt dışındaki alıcılara daha kolay ulaşılıp, e-ticaretin etkinliğinin daha çok artırılacağı bir sıçrama tahtası olacak. Dünyanın en iyi ürününü de yapsanız eğer profesyonel bir servis ağınız yoksa ürününüzü satamazsınız. Türkiye’nin sürdürülebilir bir ihracat büyümesini yakalaması, 2023 yılındaki 226,6 milyar dolar hedefine ulaşabilmesi, ihraç ürünlerinin rekabet gücünün artırılması için lojistik sektörü ve altyapısının gelişmesi büyük önem taşıyor. Türkiye, taşımacılık sektöründeki yaklaşık 18 milyar dolar cirosuyla dünyada ilk 20 ülke arasında yer alıyor. Bu sistemleri e-ticarete entegre ederek dış ticaretteki lojistik etkinliğimizi artırabilir, maliyet yükünü azaltabilir, ürünlerin pazara ulaşım süresini kısaltabilir, hem e-ticaretten alınan payı hem de dünya pazarındaki konumumuzu güçlendirebiliriz.”

Kastamonu Entegre’den 450 Milyon TL’lik Yeni Yatırım

Sektörüne yönelik stratejik yatırımlarla 50 yıldır girişimci ruhunu koruyan, Türkiye’nin ve dünyanın üretici gücü Kastamonu Entegre, Samsun’a yapacağı 450 milyon TL’lik yeni yatırım ile büyümeye devam ediyor. Kastamonu Entegre CEO’su Haluk Yıldız, yatırımın tamamlanmasıyla birlikte Samsun Yonga Levha Tesisi’nin yıllık üretim kapasitesinin yaklaşık 2,5 kat artacağını ve şirketin toplam üretim kapasitesinin 6 milyon metreküpe ulaşacağını belirtti.

Ağaç bazlı panel sektörünün yarım asırlık lider markası Kastamonu Entegre, sektörüne yönelik stratejik yatırımlara devam ediyor. Uluslararası alandaki girişimleriyle sektörün global oyuncusu haline gelen Kastamonu Entegre, yurt içinde yaptığı yatırımlarla da yereldeki gücünü pekiştiriyor. Şirket son olarak, bölge ekonomisine ve lojistik faaliyetlere büyük katkı sağlayan Samsun Yonga Levha Tesisi’ne yönelik 450 milyon TL’lik yeni bir yatırım kararı verdi. Bu yatırımla birlikte mevcut katlı yonga levha tesisinin tamamı kontinü tesise dönüşecek. Bu sene başlayan yatırım çalışmalarının 2021 yılının ilk çeyreğinde tamamlanması hedefleniyor. Yeni yatırımla Samsun Yonga Levha Tesisi’nin yıllık üretim kapasitesinin 2,5 kat artacağını ve şirketin toplam üretim kapasitesinin 6 milyon metreküpe ulaşacağını belirten Kastamonu Entegre CEO’su Haluk Yıldız“Sektöre yönelik gerçekleştirdiğimiz stratejik yatırımlarla dün olduğu gibi bugün de girişimci ruhumuzu korumaya, Türkiye’nin ve dünyanın üretici gücü olmaya devam ediyoruz. Global marka gücünü devamlı artıran şirketimiz bugün; ana ürün grupları olan MDF, yonga levha, laminat parke ve kapı paneli ürünlerinin her birinde dünyanın en büyük 4 üreticisi arasında yer alıyor. Türkiye’de sektörün ihracat lideri olarak, 6 ülkedeki üretim tesislerimizle dünyanın 100 farklı ülkesine ihracat yapıyoruz.” dedi. Türkiye ağaç bazlı panel ve mobilya sektörlerinin cari fazla veren nadir sektörlerden olduğuna işaret eden Yıldız, sözlerini şöyle sürdürdü: “2018 yılının ikinci yarısında yaşanan sektörel daralmaya rağmen, panel ve mobilya ihracatı miktar olarak %25, dolar bazında ise %14 oranında arttı. 2019 yılında iki sektörde toplam 3,6 milyar dolarlık ihracat yapılırken, 2,6 milyar dolar dış ticaret fazlası verildi. Covid-19 sürecinin pazarda yarattığı etkileri göz önüne aldığımızda, her iki sektördeki ihracat artış trendinin 2020 yılında da devam etmesinin, Türkiye ekonomisinin cari fazla vermeyi sürdürmesi için gerekli olduğunu düşünüyoruz.” dedi.

Katma değerli ürün ihracatına yönelik üretim kapasitesi artacak

Ülke ekonomisi için katma değerli ürün ve ihracat odaklı büyümeye ihtiyaç olduğuna inanan Kastamonu Entegre, yeni yatırım kararlarını bu bakış açısıyla şekillendiriyor. Ülkenin büyüme ve ihracatı artırma hedefine destek verecek teknolojik gelişmelerin ışığında, kapasite artırımına yönelik yapılan yeni yatırımla, Samsun’daki mevcut tesisin tümü yenilenerek kontinü tesise dönüştürülecek. İlave 100 kişiye daha iş imkânı sağlanarak, tesis genelinde toplam 300 kişi istihdam edilmiş olacak. Yıllık 200 bin metreküp üretim yapan Samsun Yonga Levha Tesisi, yatırımın tamamlanmasının ardından kapasitesini 500 bin metreküp seviyesine çıkartacak. Böylelikle Kastamonu Entegre’nin yıllık toplam üretim kapasitesi de 6 milyon metreküpe ulaşmış olacak.

Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulundan Fahiş Fiyat Artışı Yapan 60 Firmaya 3,1 Milyon Lira Ceza

Bilindiği üzere yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sürecinde vatandaşlarımızı fahiş fiyat artışlarından korumaya yönelik yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur.Bu kapsamda, 6585 sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda değişiklik yapılmış ve fahiş fiyat artışı ile stokçuluk uygulamalarına yönelik denetim ve incelemeler yapmak ve gerektiğinde idari para cezası uygulamak üzere “Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu”oluşturulmuştur.

Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu’nun oluşturulduğu 17 Nisan tarihinden itibarenTicaret İl Müdürlükleri, Reklam Kurulu, CİMER, AKİM, E-Devlet ve Bakanlığın internet sitesi üzerinden toplam 1251 adet başvuru Kurula intikal ettirilmiştir.

Ayrıca, Ticaret İl Müdürlükleri ve Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından 33 farklı ilde toplamda yaklaşık 1300 firma denetlenmiş ve söz konusu denetimlere ilişkin raporlar da Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu Sekretaryasını yürüten İç Ticaret Genel Müdürlüğüne iletilmiştir.

Fahiş fiyat artışına ilişkin olarak Kurula intikal eden veya Kurul re’sen gündemine alınan şikayetlerin başında; temel gıda ürünleri, sebze ve meyveler, cerrahi maske, el dezenfektanı vb. koruyucu sağlık ürünleri, çeşitli temizlik ve hijyen ürünlerine yönelik başvurular gelmektedir.Yine, salgın döneminde talebi artan saç tıraş makinası, ekmek yapma makinası vb. elektronik ürünlere yönelik başvurular da Kurul tarafından incelemeye alınmıştır.

Diğer taraftan sebze ve meyvelerde yaşanan fiyat artışlarının tespiti amacıyla Bakanlığımızca hallerde re’sen başlatılan denetimler kapsamında Hal Kayıt Sistemine (HKS) bildirimlerinde alış ve satış fiyatları arasında fahiş farklar bulunduğu tespit edilen firmalardan da savunmaları istenilmiştir.

İlk toplantısını 22 Mayıs 2020 tarihinde yapan Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu,bugüne kadar toplam 4 toplantı gerçekleştirmiştir.

Bu kapsamda Kurula intikal eden 1251 başvurudan, karara bağlanan başvuru sayısı732 olurken, incelemeye alınan ve savunması tamamlanan 91 firmadan 60 firmaya idari para cezası uygulanmasına karar verilmiştir.

Kurul tarafından fahiş fiyat artışı yaptığı tespit edilen 60 firmaya toplam 3.115.000 TL idari para cezası uygulanması kararlaştırılmıştır.

Öte yandan 519 başvurunun incelemesi ve savunma süreci devam etmektedir.

İdari yaptırıma konu uygulamaların, 25’nin toptan sebze ve meyve19’nun temel gıda ürünü, 5’inin maske kumaşı, 4’ünün cerrahi maske, 4’ünün ekmek yapma makinası, 2’sinin saç tıraş makinası, 1’inin dezenfektan ile ilgili olduğu görülmektedir.

Kurul tarafından inceleme yapılan firmalardan savunmaları istenmekte, haksız fiyat artışı yaptığı tespit edilen firmalara 10 bin Türk lirasından 100 bin Türk lirasına, stokçuluk faaliyetinde bulunanlara ise 50 bin Türk lirasından 500 bin Türk lirasına varan idari para cezası uygulanmaktadır.

Ticaret Bakanlığı olarak, tüketicilerimizin temel ihtiyaç maddelerinde yapılan aşırı ve adil olmayan fiyat artışları ile tüketicilerin ürünlere ulaşmasını zorlaştıran stokçuluk faaliyetlerine yönelik uygulamalar yakından takip edilmektedir.

Kadın Liderlerin Önceliği Yetenek Dönüşümü

KPMG, Küresel Kadın Liderler Araştırması’nın ikincisini tamamladı. Araştırmaya göre, kadın yöneticiler teknolojik dönüşümü tehditten çok fırsat olarak görüyor ancak önce “İnsana yatırım” diyor. Kadın yöneticilerin geleceğe hazır şirketler oluşturmak için izleyeceği stratejilerin başında iş gücünü modernize etmek geliyor.

KPMG’nin 2019 Küresel Kadın Liderler Araştırması, kadın liderlerin kurumsal liderliğe nasıl baktıkları, dikkatlerini nereye verdikleri ve neyi değiştirmek istedikleri hakkında derin öngörüler sağlıyor. 52 ülkeden, bin 100’ün üzerinde kıdemli kadın yöneticiyle yapılan araştırmada Türkiye’den 41 kadın yönetici yer aldı.

Araştırmayı değerlendiren KPMG Türkiye Denetim Bölüm Başkanı, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Çeşitlilik Lideri Nesrin Tuncer, “Kadın yöneticilerin yarısından fazla iş hayatında hâlâ cinsiyetçi kalıplarla mücadele ediyor. Kadın yöneticiler arasında şirket organizasyonlarının cinsiyet eşitliği yolunda sonraki adımları atmaya devam etmelerini sağlamak amacıyla büyük sorumluluk üstlenmesi gerektiğine inananların oranı yüksek. Kadın yöneticilerin yüzde 38’i, cinsiyet ayrımının olmadığı eğitim ve öğretim programlarını cinsiyet eşitliği mücadelesinde önemli faktörler olarak görüyor. Yüzde 20’si, kadınlar için resmi destek programlarının kadınları yönetici pozisyonlarına getirmeye yardımcı olacağına inanıyor. Eşit ücret konusunda da hâlâ engeller var. Kadın yöneticilerin yüzde 40’ı şirketlerindeki maaş yapılarını biliyor. Ancak yüzde 37’si bu bilginin şeffaf olmadığını düşünüyor” dedi.

Araştırmadan önce çıkan satır başları şöyle:

  • Kadın yöneticilerin yüzde 80’i müşteri değerlerinin, şirketlerinin çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) politikalarına yansıtılmasını sağlamak konusunda kendilerini sorumlu hissediyor. Türkiye’de bu oran yüzde 88.
  • Katılımcıların yüzde 56’sı, kişisel liderlik tarzlarını stratejik ve ekip odaklı görüyor. Türkiye’de bu oran yüzde 41.
  • Kariyerinin bir sonraki adımını planlayanların oranı küreselde yüzde 72, Türkiye’de yüzde 85. Bir sonraki kariyer adımını mevcut şirketlerinde atacağına inananların oranı küreselde yüzde 34 iken Türkiye’de yüzde 44.
  • Yüzde 34’ü uzun vadeli başarı için kişisel olarak motive olduğunu söylüyor.
  • Başarının vazgeçilmezi çeviklik
  • Kadın yöneticilerin yüzde 82’si çevikliğin başarılı bir işletmenin yeni vazgeçilmezi olacağına inanıyor.
  • Rekabette kalabilmek için iş modellerini düzenli olarak gözden geçiren ve yenileyenlerin oranı yüzde 69. Kadın yöneticilerin yüzde 81’i karşılaştığı güçlüklerin üstesinden gelebilen bir şirket olmak için ana yapıyı korumaktansa değişikliklere hızlıca adapte olmanın daha önemli olduğuna inanıyor.
  • Yüzde 96’sı inovasyon sürecinin ve uygulamanın geliştirilmesi gerektiğine inanıyor.
  • Yüzde 36’sı büyümeyi sürdürmek için fintech, insurtech, healthtech gibi yenilikçi start-up’larla iş birliği yapılması gerektiğine inanıyor.
  • Kadın yöneticilerin yüzde 64’ü yeni teknolojilere yatırım yapmaktan önce iş gücüne yatırım yapacaklarını belirtiyor. Katılımcıların yüzde 47’si akıllı otomasyon vb. uygulamaları barındıran iş gücünün modernizasyonunu strateji olarak belirliyor.
  • Yüzde 63’ü karar verme aşamasında veri modellerine/sistemlerine güveniyor ve gelecek üç yıl içinde yapay zeka ve robotik süreçlerin yatırım getirisine pozitif etkisi olacağına inanıyor.
  • Güvenin kilidi veri analitiği
  • Katılımcıların yüzde 82’si kapsamlı veri analizi araçlarının müşterilerini anlamada önemli rol oynadığına inanıyor. Yüzde 69’u bilgi güvenliğinin başarıdaki en kritik faktör olduğunu düşünüyor. Yüzde 78, müşteri verilerini korumanın en önemli sorumluluklardan biri olduğunu ve bunun müşteri portföyünün genişlemesini sağlayacağını düşünüyor.
  • Katılımcıların yarısı çalışan motivasyonunda en etkili olan faktörün ‘pozitif çalışma ortamı, ekip ortamı’ olduğunu düşünüyor.
  • Yüzde 40’ı ise bir amaca yönelik ve anlamlı çalışma ortamlarının çalışanları motive ettiğini düşünüyor.
  • Yüzde 36’sı çalışanlara sunulan eğitim, kariyer desteği gibi konuların ve çalışanlarının kariyerlerinde bir sonraki adımı atmalarına yardımcı ortamların çalışanları motive ettiğini düşünüyor.
  • Yüzde 34’ü ise iş-özel hayat dengesini kurabilmenin çalışan motivasyonunda önemli olduğuna inanıyor.

Dış Ticarette Zorunlu Rota Değişikliği Gereksinimi

Pandemi sürecinde uluslararası ilişkilerde en göze çarpan durum ülkeler arası azalan güven oldu. Çin ve Rusya gibi tek blok olan ülkeler merkezi hareket ettiklerinden dolayı içten parçalanma yaşamazken, Batı dünyası NATO’dan, AB’ye kadar her konuda bir dağılma sürecine girdi. NATO konusunda Fransa birliğin işlevinin bittiğini söylemesiyle bir fitili ateşlerken, AB konusunda ise ekonomik kurtarma paketlerinde kuzey ülkeleri ile güney ülkeleri birbirine karşı tavır aldılar. Sonunda anlaşmaya varılsa da birlik içindeki çatırdamalar net bir şekilde gün yüzüne çıkmış oldu. Salgının ilk dönemlerinde birbirlerinin mallarına el koymaları ise bugünlerin yaşanacağının ilk sinyallerinin verildiği andı.

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, Koronavirüs salgını krizinin Avrupa ekonomisini öngörülenden daha ağır etkilediğini belirtti. Daha önce açıkladığı 2020 yıl sonuna dair tahminlerini revize eden Komisyon, AB ülkelerinde sene sonu itibari ile yüzde 8,3’lük bir küçülme yaşanmasının beklendiğini duyurdu. AB Komisyonu geçen Mayıs ayında açıkladığı tahmininde, “AB ülkelerinin benzeri görülmemiş bir ekonomik durgunluğa sürüklendiğini” ifade ederek küçülme beklentisini yüzde 7,7 olarak kamuoyu ile paylaşmıştı.

Geçen seneye göre değişen rakamlar ile AB’de azalan ihracatlarımızı paylaşmak gerekirse; İtalya -%26.33, Fransa -%25.13, İsveç -%16.94, Bulgaristan -%16.89, İngiltere -%15.63, Almanya -%13.10 ihracatlarında oranında düşüş yaşandı.

Önceki yazılarımda çokça değindiğim konulardan biri dış ticarette Avrupa bağımlı ihracatın sürdürülebilir olmayacağıydı. İhracatımızın Yaklaşık yüzde 50’si Avrupa üzerinden sürdürülürken, Arap pazarında ve Ortadoğu’da kan kaybı ciddi oranlarda. Libya krizinde Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri pazarını kaybettik. Suriye ile yarı savaş hali ve Irak’ın sınır ihlali gerekçesiyle Türkiye’ye iki nota vermesi de göz önünde bulundurulursa orta vadede ciddi bir ekonomik bunalımı tetiklemesi çok olası gözüküyor.

Libya konusunda BAE ve Arabistan Türkiye ticaretini en aza indirgese de asıl tehlike burada değil, Libya üzerinde uzun süre hakim olan İtalya ve Kaddafi’nin devrilmesinde önemli rol oynayan, Fransa’dır. Türkiye İngiltere ve ABD tarafından destekleniyor gibi görünse de bu ülkeler artık AB’de hakim ve güvenilir müttefikler de değildir. Anlık çıkar değişimlerinde ise çabuk konum değiştirebilmekteler. Bu nokta da Kıbrıs üzerinde yapılan manevralar ile Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın da lobileri AB’de etkin bir müteffik olan Fransa ile hareket edecektir.

Ekonomimizin yüzde 50’sini bağladığımız AB’den kopuş bu politikalar devam ederse kaçınılmaz gibi gözükmekte. Ayasofya hamlesi tüm bu hareketleri çok keskinleştirecektir. Uzun vadede değil, orta vade gibi bir sürede ani değişikliklere hazır olmak gerekmekte.

Kısacası önümüzdeki günlerde Güney Asya pazarı başta olmak üzere yeni pazarlara açılacak ya da ekonomik olarak 100 senelik tarihinin en büyük çöküşünü yaşayacaktır. Şirketlere her yazımda ve danışmanlığım da yaptığım uyarıyı tekrar yapıyorum; alışılmış ve ezberlenmiş hareketlerden uzaklaşıp, yenilikçi bir çözüm üretmezseniz ciddi çöküşler yaşayabilirsiniz. Ciddi krizler ezberdışı yöntemlerle aşılır.