Ulaştırma Mühendisliği İhtiyacı

Mühendis; Dar anlamda geometriyi kullanan demektir. Geniş anlamda ise; insan yaşantısını daha iyiye götürmek için doğa verilerinden (Irmaklar, rüzgar, güneş, hava, kömür vb.) matematik aracılığı ile yararlanan kişidir. Örnek; Doğada ırmaklar akıp durmaktadır. Arazinin uygun bir yerinde bu ırmaklar baraj olarak değerlendirilebilir. Mühendis;

  • Irmağın saniyede akıttığı su miktarına,
  • Akış engellendiğinde doğacak basınca,
  • Bu basınca dayanacak gövde boyutlarına,
  • Bu harcamalara gidecek para ile elde edilecek karı, zamana bölerek ekonomik bir iş olup olmadığına karar verir.

Fizikçiler, Kimyacılar, Matematikçiler genel anlamda temel bilimciler doğa verilerini keşfeder ve onların yasalarını çıkartırlar.(Örn; F=m. a Yer Çekimi Kanunu gibi. ) Mühendisler ise, çıkartılan bu formülleri uygulamaya dahil ederler. Böylece insan yaşamını kolaylaştırmaya yönelik çalışırlar. Hata yapmamak içinde matematiği kullanırlar.

Bir toplumda mühendislik düşüncesi ( zekası) ne kadar yaygın olursa o toplum refahı daha çok yakalayacağı unutulmamalıdır. Her dalla ilgili mühendislik olacağından bizim ilgi alanımızda ‘’Ulaştırma Mühendisliği’’ olmalıdır.

Türkiye yıllardır ulaşım ve dağıtım merkezi olarak dünyanın önde gelen lojistik merkezlerinden biri olup, üç kıtanın buluştuğu yerdir. Dolayısıyla bu avantajını her zaman kullanma şansına da sahiptir. Bu mantıkla yaklaştığımızda Dünyanın Ulaştırma ağlarının da kesim  noktası olduğu görülecektir. O halde Ulaştırma kavramlarını yakından tanımakta yarar vardır.

Bir üretim tesisi açısından, malzemenin kaynaklardan üretim yerlerine ve bu yerlerden piyasa merkezlerine dağıtımı için ulaştırma kritik öneme haizdir. Ulaştırma faaliyeti, zaman faktörünün öne çıktığı, bakım ve lojistik alt yapıda önemli yer tutmaktadır. Ancak taşıma, nakliye ve ulaştırma kavramları zaman zaman birbirinin içinde kullanıldığı görülmektedir. Bunları ayrıştırmak için kavramları ayrı ayrı tanımlar içerisinde görelim;

TAŞIMAK: Üstünde bulundurmak, bir şeyi bir yerden alıp başka yere götürme işidir.

NAKLİYAT: Belirlenen noktalar arasında yapılan taşıma işleridir.

ULAŞTIRMA: Personel ve lojistik maddelerin zaman ve mekan içerisinde her türlü ulaştırma vasıtaları kullanılarak intikal ve yer değiştirmesini düzenleyen teknik bir hizmettir.

ULAŞTIRMA: Ulaştırma tesis ve çeşitlerinin işletilmesi ve bakımı ile ilgili teknik bakımdan eğitilmiş uzman elemanlarca yürütülen taşıma hizmeti ve yönetimidir.

Bu tanımlardan yola çıkarak Karayolu, Demiryolu, Denizyolu, Havayolu ve Boru hattı olmak üzere ULAŞTIRMA çok geniş bir alanda yer almakta, sanayi, ticaret, tarım ve turizm gibi en önemli iktisadi faaliyetlere dinamizm kazandırmaktadır. Ülke ekonomilerinin dinamizmi Ulaştırmanın aldığı biçim ve kendisini yenileme gücü ile doğrudan ilişkilidir. Ülkelerin kalkınmışlık düzeyinin belirlenmesinde önemli bir gösterge olan Ulaşım ve Ulaşım sistemleri ülke özellikleri ve gereksinimleri dikkate alınmadan sağlanmaya çalışıldığında içinden çıkılamaz sorunlara neden olmaktadır. Gerek teknik alanda ve gerekse ekonomik alanda faaliyet gösteren Ulaştırma sistemlerine yakından bakılınca tam bir matematiksel sorgulama ile karşılaşılacağı ise kesindir.

Bu hareket tarzı da bizi Ulaştırma Mühendisliği gereksinimine doğru götürür. Çünkü Ulaştırma sistemine atılan her adımın pozitif veya negatif olmak üzere iktisadi bir değer olması yanında,  çevresel faktörleri de beraberinde düşünme gerekliliğini ortaya koyar. Çok yönlü bir bilgi ve hizmetin kullanılmasını gerektirir. Dolayısıyla Ulaştırmanın bir mühendislik kavramı içinde değerlendirilmesinde son derece isabet vardır. Çünkü henüz Türkiye’de ulaştırmanın çağdaş karakteri olan çok disiplinlilik özelliğine dayalı ve bunun diplomasını veren bir ulaştırma programı yoktur.

Özellikle uluslararası hukuksal ve ekonomik ilişkiler de bu ihtiyacın daha çok belireceği ise kesindir. Çünkü Ulaştırma mühendisliğinin ana konularını, karayolları, demiryolları, kent ulaştırması, havayolu ulaşımı, lojistik sistemleri ve bunların terminalleri gibi ulaştırma sistemleri ve tesislerinin planlanması, tasarımı, yapımı, işletilmesi, başarımı, değerlendirilmesi, bakım ve onarımı ve canlandırılması oluşturur.

Bu kadar detaylı ve önemli bir konunun ülkemizde hala Mühendis kapsamında yetiştiren bir okulu bulunmamaktadır.

Genel anlamda baktığımızda görülecek manzara ise Ulaştırma Yönetimi Lojistiğin tanımında yer alan doğrular hiyerarşisinde en önemli yere oturması gereken unsurlardan bir tanesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Lojistikle uğraşıp Ulaştırma problemini çözen kuruluşlar zincirin en önemli halkasını tamamlamış olacaklardır. Ulaştırma Lojistik tedarik zinciri içinde olmazsa olmaz en önemli halkasını oluşturmaktadır. Bir bakıma Lojistiğin başarısı Ulaştırmanın başarısıyla doğru orantılıdır. Ulaştırma olmazsa lojistikte durma noktasındadır. Lojistiği tedarik zinciri içinde, Ulaşımı ise rodlar bazında ele aldığımızda özellikle koordinasyon ve mevzuat yönünden konunun genişliğinin son derece önemli olduğu görülür.

Türkiye’de çağdaş bir ulaştırma eğitiminin başlatılması, ekonominin ve ulaştırma kesiminin ivedilikle gereksindiği çok gecikilmiş bir adımdır. İthal Lojistik ve Ulaştırma Mühendisleri almadan önce ülkemizde bu konunun en kısa sürede çözümlenmesi gerekmektedir.

Ulaştırma kesimi, ekonominin mal ve hizmet üreten kesimlerle olan ilişkileri asla göz ardı edilemeyecek olan bir kesim olduğu için, bu ulaştırma dışı kesimin planlaması, bir başka deyişle, Lojistik ve Ulaştırmanın iktisadi analizinde “olmazsa olmaz”ı gösteren bir inceleme alanıdır. Oysa ,  bu, Türkiye’de ulaştırma kesiminin geleceğinin de, Türk ekonomisinin gerek AB, gerekse küreselleşme süreci ile uyum sağlayabilmesi için gerekli yapılanmanın da olmazsa olmaz ön koşullarından biridir.

Gelişmiş ülkelerde, Lojistik ve Ulaştırma sistemleri sürekli olarak ekonomik, sosyal ve siyasal koşulların değişimine paralel ve planlı gelişmeler göstermişlerdir. Ülkemiz ise benzeri bir gelişmeyi sağlayamadığı için, ulaştırma türlerinin ve özellikle demiryolları ve deniz yollarının çok önemli olanaklarını gereğince kullanmayan, dengesiz, pahalı ve sağlıksız bir ulaştırma sisteminin ciddi sorunlarını yaşamaktadır.

Lojistik faaliyetlerinin temel ilkelerinden olan gereksinime yerinde ve zamanında yanıt verilmesi ilkesi gereği, ulaştırma faaliyetleri büyük önem kazanmaktadır. Ulaştırma birçok firma için lojistik maliyetleri içinde önemli bir elementtir. Nakliye hareketi toplam lojistik maliyetinin 1/3’ü ile 2/3’ü arasında maliyetlendirilebilir. Ulaştırma sistemindeki gelişmeler ile birlikte uzak pazarlardaki ürün fiyatları aynı pazarda satılan diğer ürünlerin fiyatlarıyla rekabet edebilmektedir. Verimliliği ve etkinliği arttırabilmek için Ulaştırma hatları ve tesisleri ile araçlara yönelik gereksinimler Lojistik faaliyetler içerisinde değerlendirilmeli, Lojistik ve Ulaştırma bir bütünün parçaları olarak düşünülmelidir.

Ayrıca meslek alanı açısından bakıldığında ise “Ulaştırma mühendisliği, karayolları, demiryolları, kent ulaştırması, havayolu ulaşımı, lojistik sistemleri ve bunların terminalleri gibi ulaştırma sistemleri ve tesislerinin planlanması, tasarımı, yapımı, işletilmesi, başarımı, değerlendirilmesi, bakım ve onarımı ve canlandırılması ile uğraşır”.

Günümüzde ulaştırma sistemi, yukarıda belirtilen özelliklerinin yanında, bütün ulaştırma alt kesimlerinin, birbirinden ayrık, kopuk ve kendi başlarına çalışması yerine, bütünleşik bir sistem çerçevesinde birbirleriyle eşgüdüm içinde çalışmaları anlamında, disiplinler-arası /çok-disiplinli bir karaktere sahiptir. Her kesimdeki   taşımacı kuruluşları, firmaları çalıştıranların ötesinde, ulaştırma kesiminin işleyişi ve geleceği ile karar alacak olanların bu temel özelliği göz önünde bulundurmadan alacakları kararlar ve yapacakları uygulamaların yol açacağı kayıplar, yalnız o firmaların gerçek büyük iktisadi kayıplarla karşılaşmalarıyla sonuçlanmayacak, yanlış kurulmuş ve yanlış çalışan bir ulaştırma sistemi bütün diğer kesimlerin işleyişini ve ekonominin tamamını olumsuz etkilerken, yoksun kalınacak potansiyel iktisadi kazançlar da hesaplandığında, uğranılacak refah kaybı büyük rakamlarla ifade edilebilecektir.

İşte, bir ülkenin ulaştırma sistemini kuracak, örgütleyecek ve çalıştıracak kişilerin öğretim ve eğitimi olarak tanımlanabilecek olan ulaştırma eğitimi, bu temel eksen üzerine oturtulmuş olmalıdır. Eğitim & öğretimi ciddi bir iş olarak düşünen ve benimseyen ülkelerde de böyle olmuş ve bu ülkelerde ulaştırma eğitimi, kırk yılı aşkın bir süredir bu temel özellikleri özünde barındıran bir dal olarak ulaştırma mühendisliği programları çerçevesinde yürütülmüştür.

Bir ulaştırma mühendisliği programı, çağdaş ulaştırma sisteminin / sistemlerinin özelliklerine uyan “ulaştırma profesyonelleri’nin eğitimini hedefleyen bir program olarak tanımlandığında, böyle bir çağdaş ulaştırma sisteminin özelliklerinin göz önünde bulundurulmasında yarar vardır. Bu özellikleri özet olarak sıralamaya çalışalım.

Bir çağdaş ulaştırma sistemi;

  • Çok-disiplinli, disiplinler-arası karakterde, bütünleşik bir sistemdir.
  • Teknoloji kökenlidir ve bir mühendislik endüstrisidir.
  • Diğer iktisadi etkinliklerle / kesimlerle bire-bir ilişki içinde olan ve bu nedenle de iktisat yasalarından soyutlanamayacak olan bir etkinliktir. Ancak, buna ek olarak, insan ve toplum yaşamı için yarattığı dışsallıklar nedeniyle İktisadın dışındaki toplum bilimleriyle de ilişkisi ve etkileşimi göz ardı edilemeyecek olan bir etkinliktir – örneğin, sosyoloji ile ya da, mimarlık ve şehircilik ile.
  • Ulaştırma kesimi, ekonominin geri kalan kısmıyla (mal ve hizmet üreten kesimlerle) olan ilişkileri asla göz ardı edilemeyecek olan / edilmemesi gereken bir kesim olduğu için, bu ulaştırma-dışı kesimin planlaması, bir başka deyişle, lojistik ve ulaştırmanın iktisadi analizinde “olmazsa olmaz”ı gösteren bir inceleme alanıdır.
  • Ulaştırma sisteminin çağdaş iktisadi ve teknolojik gelişmelerle (küreselleşme, uluslararası ticaret ve bilişim teknolojisi) etkileşiminin büyük bir ağırlık ve ivme kazandığı olgusu asla gözden uzak tutulamayacak bir olgudur.

Ulaştırmanın iktisadi analizi”nde, sadece ulaştırmaya ayrılmış toplam kaynakları veri kabul edip, bunların firma bazında en iyi şekilde nasıl kullanılacağı sorunu (mikroiktisadi yaklaşım) yanında, ekonominin bütününü göz önüne alıp, diğer kesimler yanında ulaştırmaya ne kadar kaynak ayrılacağının / ayrılması gerektiğinin irdelenmesi de (makro-iktisadi analiz) gerekmektedir. Bunun, bugüne kadar, ne (asla) iktisat teorisinde, ne de (doğallıkla) mühendislik alanında tartışma konusu yapılmamış olduğunu da burada belirtmek gerekir.

Şimdi, “ulaştırma mühendisliği”nin ne tür bir alanı çalışma – araştırma konusu yaptığını söyleyebilmek durumundayız.

 Ulaştırma mühendisliği programlarının ekonomiye sunacağı profesyoneller;

(a) Ulaştırma kesiminin makro planlamasını yapmak durumunda olacaklardır – son olarak değindiğimiz husus kuramsal düzeyde bir eksikliğe işaret etmekte ve gerçekte / uygulamada bunun yapılmadığı anlamına gelmemektedir ki, bu, kuramsal plandaki eksikliğin ne kadar önemli olduğunu göstermeye yeterlidir.

(b) Ayrıca Ulaştırma mühendisleri, ulaştırma kesiminde mikro düzeydeki ulaşım planlarını (projeleri) üstleneceklerdir – ki bu da, bu projelerin ulaştırma mühendisi olmayan kimseler tarafından yürütüldüğünde, ne tür yanlışlarla ve kayıplarla karşılaşılmaya açık olunduğunun bir göstergesidir.

Artık, dünyanın önde gelen eğitim kurumlarındaki ulaştırma mühendisliği programlarını ele alabiliriz.

“Ulaştırma mühendisliği, karayolları, demiryolları, kent ulaştırması, havayolu ulaşımı,

lojistik sistemleri ve bunların terminalleri gibi ulaştırma sistemleri ve tesislerinin planlanması, tasarımı, yapımı, işletilmesi, başarımı, değerlendirilmesi, bakım ve onarımı ve canlandırılması ile uğraşır”.

Türkiye’de ulaştırmanın çağdaş karakteri olan çok disiplinlilik özelliğine dayalı ve bunun diplomasını veren bir ulaştırma programı yoktur.

Yalnızca iki Türk üniversitesinde bu özelliklere uyan ulaştırma programları bulunmaktadır ve bunlarda verilen diploma da “inşaat mühendisi” diplomasıdır; yani, ulaştırma profesyonellerinin ulaştırma kesiminde mesleki düzenleme yapmalarına yol verecek bir meslek kuruluşu oluşturmalarına zemin hazırlayacak bir yasal temel yoktur. Oysa, bu, Türkiye’de ulaştırma kesiminin geleceğinin de, Türk ekonomisinin gerek AB, gerekse küreselleşme süreci ile uyum sağlayabilmesi için gerekli yapılanmanın da olmazsa olmaz ön koşullarından biri budur:

Türkiye’de çağdaş bir ulaştırma eğitiminin başlatılması, ekonominin ve ulaştırma kesiminin ivedilikle gereksindiği çok gecikilmiş bir adımdır.   Araştırmalar, uluslararası ulaştırma maliyetlerinin, gelişmekte olan ülkelerin ihracattaki rekabet gücünü büyük ölçüde belirlediğini göstermektedir. Öyle ki, taşıma maliyetleri, uluslararası ticarete katılım yolunda gümrükler ve diğer ticaret engelleri kadar ve hatta daha büyük bir sınırlama oluşturmaktadır.
Türk iş dünyasının küreselleşmeyi çok iyi anladığını ve kendisini buna göre hazırladığına inanıyorum. Özellikle belli bir ölçeğin üzerindeki firmalarımızın çoğu, bana göre artık başarılı birer küresel aktör haline gelmiştir. Türkiye ihracatındaki son yıllarda kaydedilen başarının ardındaki en önemli sebeplerden bir tanesi de Türk iş dünyasının  bu anlayışıdır.  Ancak yetkili makamların ve sonuç olarak hükümetin, yapması gereken daha pek çok şey bulunmaktadır. Türkiye, küreselleşmenin hızlandığı bu son dönemde ise ekonomisinden kaynaklanan sorunlara yoğunlaşmak zorunda kalmış ve bu durum, bazen küresel bir vizyona sahip olsa bile yetkilileri kaynaksızlık nedeniyle hareketsiz halde bırakmıştır.
Son yıllarda ekonomik gelişmelerdeki sevindirici gelişmeler, artık bu sıkıntının giderek hafiflediğine işaret etmektedir. Öyle ise, Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda, bugünden başlayarak tüm sektörlerde küresel bir bakış açısı geliştirmesi gerekmektedir.
Lojistik hareketliliği içerisinde ulaştırma sistemlerinin teknolojik gelişimleri dünyayı hızla küçültmeye devam etmektedir.

Genel anlamda baktığımızda görülecek manzara ise Ulaştırma Yönetimi Lojistiğin tanımında yer alan doğrular hiyerarşisinde en önemli yere oturması gereken unsurlardan bir tanesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Lojistikle uğraşıp Ulaştırma problemini çözen kuruluşlar zincirin en önemli halkasını tamamlamış olacaklardır.

ULAŞIMA ETKİSİ OLAN FAKTÖRLER

Ulaşıma etkisi olan faktörler 5 grupta toplanabilir.

a. Toplumdaki sosyal ve kültürel değişmeler

b. Ekonomik gelişim derecesi

c. Üretimde kullanılabilecek yarı ve tam girdiler

d. Sanayileşme seviyesi

e. Milli savunma gereksinimleri

Bu etkisi ile ulaştırmanın toplumun tüm katmanları ile yakından ilgili olduğu net olarak görülecektir.

DIŞ TİCARETTE ULAŞTIRMANIN ÖNEMİ

Dış ticarette ulaştırmanın önemi, kendini iki şekilde hissettirir;

.Bunlardan birincisi ulaştırma masraflarının dış ticarete konu malların fiyatlarını etkilemesi, İkincisi ise, güvenli ve ucuz taşıma sistemlerinin bulunmasıdır.

Uluslararası ticaretin gelişmesinde en önemli pay hiç kuşkusuz ulaştırma sistemlerinindir. Mal ve hizmet alış verişleri, ulaştırma teknolojilerinin de gelişme göstermesine neden olmuştur. Dış ticareti oluşturan mal kalemlerine göre, ulaşım sistemleri de değişmektedir. Dünya ancak Teknolojik olarak gelişmiş Ulaştırma sistemleri sayesinde küçülmeye devam edecektir.

Sonuç olarak;

Türkiye de bu işi halen bilimsel olmayan yöntemlerle genellikle kamyoncular tarafından yapıldığı da göz önüne alındığında uluslararası arenadaki ulaştırma başarısından  ne kadar söz edilebilir?

Aşağıdaki tanımlara daha detaylı baktığımızda ise mantığımızın bizi farkında olmadan zaten bir bilimin içine iteceğini net olarak görebileceğiz.

ULAŞTIRMA: Hesap kitap yapma bilimi, hesapta becerikliliktir. Takip ve kontrol sistemidir.

Lojistik: Hareketliliğin yönetimi, matematik düşünme sanatıdır,

Lojistik: Sürekli hareketliliğin içinde bitmeyen bir eylemdir,

Lojistik: Bir sorgulama ve doğru plan program sanatıdır.

Bu tanımlardan büyük bir bilgi veri programı ile karşı karşıya kalındığını ve gereksinimini anlamamak mümkün değildir. Yüksek teknolojiyi, eğitimli insanlarla kullanmak, taşımacılıkta verimliliğin artışı için en önemli ön şarttır. Bu ön şartı, karayolu taşımacılığını diğer modları tamamlayan ve destekleyen nitelikte planlayarak tamamlamanız gerekmektedir.

Lojistik ve Ulaştırma birbirlerinin ayrılmaz parçaları olmasına rağmen özellikle son yıllarda Lojistiğin gerek eğitimde ve gerekse uygulamada ön plana çıkarılıp,  Ulaştırmanın geri planda düşünüldüğü görülmektedir.

Sonuç olarak, Türkiye’de Ulaştırma etkinliğinin; ekonomik, hız, güvenlik ve konfor olarak üst düzeye çıkartılması ve kişilerin hak ve gönencinden ödün vermeyen, can güvenliğinin büyük ölçüde sağlandığı, çağdaş teknolojiye, uluslararası hukuk ve kurallara uyumlu ulaşımın çok süratli bir şekilde arttırılması için eğitim gereksiniminin biran evvel ortaya konması gerekmektedir. Bunun içinde acil ULAŞTIRMA Mühendislerine gereksinim vardır.

İthalatın Finansmanı – Kabul Kredi, Akreditif, Garanti, Postfinansman

İTHALAT KREDİLERİ

İthal edilecek malların bedellerinin ödenmesi için açılan kredilerdir. İthalat kredisi, bedel firmadan tahsil edilememesi halinde nakdi kredi olur. Akreditif, garanti veya kabul kredili işlemlerde amir bankanın taahhüdü de olduğu için bankalar kendilerini garanti altına almak isterler. Bu durumda ya peşin para alırlar veya ithalat kredisi kullandırırlar.

GAYRİ NAKDİ KREDİLER

İTHALAT KREDİLERİ

  • AKREDİTİFLER
  • KABUL KREDİSİ
  • GARANTİLER

Şeklinde sayılabilir.

İTHALAT KREDİLERİ

AKREDİTİFLER :

Bir nevi şartlı havaledir. Bir ithalat işleminde ithalatla ilgili koşullar olan; yükleme vadesi, ödeme şekli, malın cinsi, kalite ve fiyatı gibi konuları içeren akreditif mektubunun ithalatçının bankası tarafından yurt dışındaki ihracatçının bankasına gönderilmesi ile mal bedelinin, mal Türkiye’ye gönderilmesinin ardından ödenmesini taahhüt etmektedir.

Diğer bir ifade ile; akreditif, malların yüklendiğini veya hizmetin yerine getirildiğini gösteren şart koşulmuş vesaikin belirlenen süre içerisinde ibraz edilmesi kaydıyla, belirli bir meblağın, malların veya hizmetlerin satıcısına ödeneceğine dair bir banka yükümlülüğüdür. Daha kısa bir anlatımla akreditif şartlı bir banka garantisidir.

Uluslararası ticarette taraflar, birbirlerini çok iyi tanıyamadıkları ve farklı ülkelerde farklı kambiyo rejimleri uygulandığı için karşılıklı bir güvensizlik ve risk içindedirler. Satıcı, sattığı malın bedelini tahsil etmek, alıcı ise sözleşmede saptanan malları zamanında almak amacındadır. Satıcı akreditif şartlarına uygun hareket etmezse, banka hiç bir şekilde ödeme yapmaz. Bu ise alıcı açısında bir güven unsurudur. Açıklanan bu nedenlerle akreditif her iki tarafa da en yüksek düzeyde güvence sağlayan bir ödeme türü olma özelliğini taşımaktadır.

KABUL KREDİLİ İŞLEMLER

İthalatçının yurt dışından vadeli olarak satın alacağı malların bedeli için vermiş olduğu bir poliçe (uluslararası ticarette tanzim edilen ve yabancı dilde tanzim edilen bir borç senedi) olup vadesinde borçlusu tarafında ödenir.

Poliçeler;

  • Müşteri kabullü
  • Müşteri kabullü, banka avalli

olmak üzere iki çeşittir.

Müşteri kabullü poliçeler sadece borçlunun sorumluluğunda olup herhangi bir kefalet bulunmaz, ancak banka avalli poliçelerde, müşterinin poliçeye borçlu sıfatı ile imza atmasını müteakip borçlunun bankası da bu poliçeden doğan borcu poliçe vadesinde ödeyeceğine dair garantör imzasını koymasıdır ki vade geldiğinde aval veren banka hiçbir itiraza mahal vermeden poliçedeki tutarı ödemekle mükelleftir.

GARANTİLER

 Borçlunun talimatıyla ilgili olarak bankalar, borçlunun doğmuş olan borcunu ödemediği taktirde, gerektiğinde birikmiş faiziyle birlikte hiç bir itiraza mahal bırakmadan borcu ödeyeceğini taahhüt eden bir mektuptur. Garanti mektubunun amiri borçlu, lehtarı ise alacaklı kişidir. Garanti mektubu bir anlamda, ithalatçının uluslararası arenada kendi şahsi kefaletinin yetmediği durumlarda belli bir komisyon karşılığıda bankanın itibarını kullanması şeklinde görebiliriz. Garanti bir borcun ödenmesini garanti eden bir taahhüttür.

POSTFİNANSMAN

İthalatçının malını yurt dışından satın alırken, mal bedelinin yurt dışında bir finans kuruluşu tarafından ödenmesi, ithalatçının kredilendirilmesi şeklindedir. Bankalar aracılığı ile sağlanan postfinansman kredisinde, bankalar bu krediyi yurt dışından bulmadan önce, kendi teminatını oluşturmak durumundadır. Postfinansman kredisinden yararlanmak için bir ticari işlemle ilgili operasyonun var olması ve bu işlemin yurt dışından finanse ediliyor olması gerekmektedir. Postfinansman kredisini bankalar aracılığı ile yurt dışındaki pazarlardan bulmamız mümkündür.

Kısa ana başlıklar halinde değindiğimiz ithalatın finansmanı konuları kendi aralarında çeşitlendirilir. Çok detaya girmeden kısaca özetlenecek ithalatın finansmanı konuları tamamen ithalatçının finansman ihtiyacının karşılanmasına yöneliktir.

Teknolojik Devrimler

Yaşamımızın her anı yeni teknolojik devrimlere sebep oluyor.

Teknoloji alanında yaşanılan değişimler, yeni ihtiyaç mecraların oluşturmasına zemin hazırlamaktadır.

Gelir gruplarına göre her türlü hedef kitleye hiyap eden teknolojik oyuncaklar, kullanımımız alanına girmektedir.

  • Sürdürülebilir Şarjlı Arabalar,

10 dakikayı aşmayan şarj ile 500 km mesafe menzilli araçlar,

  • Hybrit Teknolojili Otonom Araçlar,

Güneş enerjisi ile çalışan 100 km üstün de ise yakıt ile çalışmasını sürdüren cihazlar,

  • Otonom Uçan Hava Araçları PAL-V,

Geliştirilen teknolojiye bağlı olarak yenilenen araç konforundaki makinalar,

  • Multi-Mix Product;

Yapay Zekaya Sahip Bor Teknolojili Cihazlar,

  • Doğaya Saygılı 3B Havasız Lastik;

Teknoloji çerçevesinde dizayn edilmiş elastik ve doğada dönüşüme uğrayan katkısız ürünler.

  • Yapay Zeka Sürücü Asistanı (AI Smart Product);

AR-GE teknolojileri ile geliştirilmiş, insanların konfor alanına hitap eden, etkileşim tabanlı hem otonom hem kontrol edilebilir (isteğe bağlı) araç dinamikleridir.

  • Yapay Zeka ve Otonom Kargo Teslimi;

Teknolojinin gelişmesi sonucu, ürünlerinizin hangi aşamada olduğunu ve sürecini kendinizin takip edebilceği App sistemidir.

  • Otomobiller Yollardan Veri Toplayacak;

Yapay Zeka tabanlı teknolojiler ile Bilgi Merkezi siz hareket halindeyken çevresel şartların bilgilerini uydu ile iletişim kurup size aracınız ile seyir halindeyken gereken bilgilendirmeleri yapabilmesidir.

  • Kendini Şarj Edebilen Otomobiller;

Otomobiller konumu her ne olursa olsun yenilebilir enerjiler sayesinde sistemini şarj edebilecektir.

  • Merdiven Çıkan Engelsiz Tekerlekler;

Engelli dostlarımıza engelsiz bir hayat sunmak için özel dizayn edilmiş ürünledir.

  • Bütçe Dostu Wi-Fi Alışveriş Sepetleri;

Temel ihtiyaçlarınızı ve Duygusal bağ kurduğunuz  ürünlerin alışverişini yaparken size kısıtlama koyan akıllı sepetlerdir.

  • Otonom Dükkan;

Birçok Dijital App uygulaması bulunmaktadır. Alışverişinizi; ister arabada oturarak, ister geniş bir alanda yaparak, Price QR Barkod veya Dijital App ile kasasız, sırasız zaman tasarrufu sağlayan alışveriş fırsatları sunmaktadır.

  • Hızlı Alışveriş Teknolojisi;

Mağaza içinde Fijital Teknolojiden yararlanılarak ürün deneyimini tecrübe edebilir, satınalama yaparken QR Barkod teknolojisi ile üretim sürecini izleyebilir ve ödeme yapabilirsiniz.

  • E-ticaret sitelerinde Hologram QR Kod ile alışveriş.
  • Bulunduğunuz bir mekandan veya evinizden web destekli yaşanmış müşteri deneyimi ile alışveriş imkanı.
  • Yapay Zeka destekli Raf Düzeni denetimi.
  • Önce Öde Sonra Teslimat Ürün Yönetimi.
  • Akıllı Giysiler ile Kişisel Yaşam Yönetimi,
  • AR-GE ve Arttırılmış Sanal Gerçeklik Çalışmaları
  • Kişilerin Duygularına İnteraktif Tepki Veren Giysiler
  • Yer ve Alan Seçmeksizin Online İnternet
  • Gerçek Zamanlı Satış
  • Alışveriş Tercihlerinizin Analizi
  • Pazarlama Karması ile Müşteri Geri Kazanımı
  • Yapay Zeka Teknolojisine dayalı Geçmiş Alışveriş Tercihi ve Kişisel Zevk Tercihleri
  • Dijital App ie TechTatoo ile Vücut Değer Ölçümü Analizi
  • Health Teknolojileri
  • Yaşlılara Yönelik Akıllı İlaç Kutuları
  • Vücut Vitamin Değerini Ölçen Giyilebilir Ürünler
  • Sanal Gerçeklik ile Spor Yapmak
  • Neuro Marketing
  • Geçmiş Alışveriş Alışkanlıklarıızın Analizi,
  • Göz Taraması ile Müzik Tercihleri
  • Spor Ayakkabıları Tüketici Merkezli 4D Üretim
  • Tüketici Odaklı Saç Türü Şampuanları
  • Kullanıcı Kendi Ekosistemini Yaratıyor
  • Markalar Kurumsal Sosyal Sorumluluk Gereği Firmalarını Tüketici Odaklı Belirliyor
  • Akıllı kulaklıklar ile birçok 40 dilde çeviri

Alpha, Alfa kuşağı teknoloji çalışmalarına yön vererek, toplum ihtiyaç ve tüketim alışkanlıklarında belirleyici olacaktır.

Tedarik Yöneticileri İçin Ayıp Kavramına TBK ve TTK Kapsamında Bakış

TEDARİK YÖNETİCİLERİ İÇİN “AYIP” KAVRAMININ 6098 SAYILI TÜRK BORÇLAR KANUNU VE 6102 SAYILI TÜRK TİCARET KANUNU ÇERÇEVESİNDE İNCELENMESİ

1-) GİRİŞ

2-) AYIP KAVRAMI:

2.1. SATIŞ SÖZLEŞMELERİNDE AYIP KAVRAMI:

2.2. SATICININ AYIPTAN SORUMLULUĞUNUN MADDİ   ŞARTLARI:

2.2.1. Satıcının, Söz Verdiği  Niteliklere İlişkin

Sorumluluğunun Şartları

2.2.2. Satıcının Bulunması Gerekli (Lüzumlu) Niteliklere İlişkin

Sorumluluğunun Şartları

2.2.3.  Maldaki Ayıbın, Yarar ve Hasarın Alıcıya Geçmesinden

Önce Var Olması

2.2.4. Satıcının Sorumluluğu, Alıcı ile yapılan bir sorumsuzluk

anlaşması

2.2.5. Maldaki ayıp gizli olması

2.2.6. Alıcının, Kanunun Kendisine Yüklediği Külfetleri Yerine

Getirmesi Gerekliliği

2.3 AYIP TÜRLERİ:

2.3.1 Maddi Ayıp:

2.3.2 Hukuki Ayıp:

2.3.4 Ekonomik Ayıp:

2.3.5 Açık Ayıp – Gizli Ayıp Kavramları:

2.4.AYIBA KARŞI ALICININ SEÇİMLİK HAKLARI

2.5. ZAMANAŞIMI

2.6. KİRA SÖZLEŞMELERİ ÇERÇEVESİNDE AYIP KAVRAMI:

2.7. ESER SÖZLEŞMELERİ ÇERÇEVESİNDE AYIP KAVRAMI

3-) SONUÇ

1-) GİRİŞ

Gerek tedarik yöneticiliği yaptığım tüm dönemlerde, gerekse bu konuda ortaya çıkan uyuşmazlıklar içerisinde bir hukukçu olarak rol aldığım dönemlerde bu konunun çok iyi anlaşılamamış olmasından kaynaklı olarak çokça hak kayıplarının ortaya çıktığını gözlemledim. Ayrıca bu konunun satış ve tedarik yöneticileri tarafından iyi anlaşılması iş barışı anlamında da önemlidir. Gözlemlerime göre tarafların kendi vicdanlarında oluşturdukları hukuk ile maddi hukukun birbirinden farklı olması nedeni ile derin uyuşmazlıklar ortaya çıkmakta, bu durum bazen tedarikçiler ile ortaya çıkan uyuşmazlıkların sağlıklı bir şekilde yönetilmesini zorlaştırmakta, hatta tedarikçi kayıplarına kadar gitmektedir. Hal böyleyken, bu yazımda tedarik yöneticilerinin çok iyi hakim olmaları gereken bir konu olarak gördüğüm “ayıp” kavramını incelemeye çalışacağım.

Ayıp kavramı hukukumuzda, çeşitli mevzuat hükümlerinde düzenleme alanı bulmuştur. Örneğin, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda ayıplı mal, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan mal olarak tanımlanmıştır.

TBK’da ise ayıp kavramı ve ayıptan sorumluluk, özellikle satış sözleşmesi, kira sözleşmesi ve eser sözleşmesi olmak üzere farklı sözleşme türleri temel alınarak düzenlenmiştir. TBK’da ayıp, yalnızca satış sözleşmesi kapsamında tanımlanmış olup, diğer sözleşmeler bakımından ise bu tanımdan kıyasen yararlanılması mümkündür.

Operasyonun içerisinde bulunan değerli tedarik yöneticileri için yönlendirici bilginin daha çok Yargıtay görüşleri çerçevesinde şekillenen bilgi olması gerektiğine inanmaktayım. Yargıtay’ın yaklaşımı açısından ayıp, bir malın sağlıklı tesliminin gerçekleştiğinin kabulü için o malın her türlü ayıp ve hatadan ari olması gerektiği noktasında yığılmaktadır.. Bu açıdan ayıp aynen ifanın önünde bir engel gibi görülmektedir. Bu çalışmada öncelikle TBK ve TTK çerçevesinde niteliklerine göre ayıp türleri; daha sonra satış, kira ve eser sözleşmesi ilişkilerinde tarafların hakları ve sorumluluk şartları ele alınmıştır. Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun ve bağlı mevzuat açısından ayıp kavramı ise bu yazıda incelenmemiştir. Keza tacirler arası yapılan işlemlerde bu alana neredeyse hiç girilmemektedir.

2-) AYIP KAVRAMI:

2.1. SATIŞ SÖZLEŞMELERİNDE AYIP KAVRAMI:

Satıcının ayıptan sorumluluğuna ilişkin hükümler, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 219 ve 231 ‘inci maddeleri arasında düzenlenmiştir. Satıcının ayıptan sorumluluğu, satılan maldaki eksiklik veya bozukluklar nedeniyle alıcının o maldan beklenen yararı elde edememesinden satıcının sorumlu olmasıdır.

Madde 219 da ayıp konusu genel olarak şu şekilde incelenmiştir:

MADDE 219– Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur.

Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.

Madde içeriğinden anlaşıldığı üzere, satıcı, alıcıya karşı, söz verdiği ve bildirdiği niteliklerin satılan malda bulunmamasından sorumlu olduğu gibi, böyle bir söz vermediği durumlarda da malın niteliğini etkileyen ve alıcının maldan yararlanmasını ortadan kaldıran eksikliklerin doğurduğu ayıplardan da sorumlu olacaktır. Yani temelde ayıp nitelendirmesinde sübjektif ve objektif unsurlar birlikte değerlendirilmektedir.

Genel olarak ayıp, satılan malda alıcının tümüyle ya da kısmen yararlanmasını engelleyen bir takım eksiklik ya da bozuklukların bulunmasıdır. Satıcının ayıptan sorumluluğu ise satılan maldaki eksiklik veya bozukluklar nedeniyle, alıcının o maldan beklenen yararı elde edememesinden satıcının sorumlu olmasıdır

TBK md. 219/2 hükmüne göre satıcı, herhangi bir taahhütte bulunmamış olsa dahi, malda zorunlu olarak bulunması gereken, alıcının maldan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya azaltan ayıpların varlığını bilmese bile alıcıya karşı sorumlu olacaktır. Söz konusu yükümlülük yasadan kaynaklandığından, kanuni bir borç olarak kabul edilmektedir.

Eğer satım sözleşmesinin konusu parça satımı ise, malın alıcı tarafından teslim alınması ile ilgili olarak iki farklı görüş öne çıkmaktadır. Bunlardan ilkine göre; satım sözleşmesinin konusunun parça satımı olması halinde, alıcı, satıcı ile kararlaştırılan malı ayıplı da olsa teslim alma yükümlülüğü altındadır. Alıcı bu durumda, ayıptan sorumluluk hükümlerine başvurabilecektir. İkinci görüşe göre ise, parça satımlarında dahi alıcının malı ayıplı şekilde teslim alma zorunluluğu yoktur. Dolayısı ile ayıplı malı teslim almaması halinde alıcı temerrüdü oluşmayacaktır. Alıcı aksine şekilde, borçlu temerrüdü hükümlerine başvurabilecek ve TBK md. 125 te tanımlanmış olan seçimlik haklarını kullanabilecektir.

Kural olarak satıcının ayıptan sorumluluğunu düzenleyen hükümler, emredici nitelikte değildir. Dolayısıyla taraflar, satıcının satım konusu maldaki ayıplardan sorumlu olmayacağını kararlaştırabilirler. Ancak TBK md. 221 hükmüne göre “Satıcı satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, ayıptan sorumluluğu kaldıran veya sınırlayan her anlaşma kesin olarak hükümsüzdür”. O halde satıcının ağır kusurunun bulunduğu durumlarda, satıcının ayıptan sorumluluğunu ortadan kaldıran sorumsuzluk anlaşmaları kesin hükümsüz olacaktır.

2.2. SATICININ AYIPTAN SORUMLULUĞUNUN MADDİ ŞARTLARI:

2.2.1. Satıcının, Söz Verdiği Niteliklere İlişkin Sorumluluğunun Şartları:

Satıcı satım konusu malda bulunması zorunlu niteliklerin yanı sıra, mal ile ilgili olarak söz vermiş olduğu niteliklerden de sorumludur. Söz konusu söz verilen nitelik maddi, hukuki veya ekonomik olabilir. Bu konuyu aşağıda ayrı bir başlık altında, ayıp türleri olarak inceleyeceğiz. Verilen söz bir niteliğin malda bulunması şeklinde olumlu nitelikli bir söz olabileceği gibi, bulunmaması şeklinde olumsuz da olabilir. Burada üzerinde doktrinde tartışmalı olan husus verilen bu sözün alıcı tarafından kabul edilip edilmesine gerek olup olmadığı noktasındadır. Yani bir görüşe göre vaad edilen niteliğin alıcı tarafından açıkça kabul edilmesi gerekirken, bir diğer görüşe göre ise buna gerek bulunmamakta, söz verilmesinin yeterli olduğu ve satıcının kanuni bir sorumluluğunun bulunduğu yönündedir. Benim şahsi görüşüme göre ise, mal ile ilgili olarak vaad edilen bir söze ilişkin olarak ayrıca kabule gerek olmadığı, bu söze rağmen malın satımı ile ilgili sözleşmenin tarafı olmanın zaten vaad edilmiş olan sözün de zımnen kabulü anlamı taşıdığı yönündedir. Yani bu tartışmanın pratik anlamda bir değeri olmadığı görüşündeyim. Çünkü hem satıcının sorumluluğu ile ilgili olarak kanundan kaynaklı bir sorumluluğunun olması bir yana, ayrıca alıcının vaad edilen nitelik ile birlikte malı almasının zımni bir kabul anlamına geleceğinden hareket ile karşılıklı olarak sözleşmesel de bir sorumluluk doğmaktadır. Ancak ne var ki, kanun metni satıcının sorumluluğunu sadece vaad edilen nitelik ile sınırlandırmamış olduğundan ve maldan yararlanmayı etkileyecek unsurları da ayıp kavramı içerisinde değerlendirmiş olduğundan bu sorumluluğu kanundan kaynaklı bir sorumluluk şeklinde düşünmek kanun koyucunun amacına daha uygun olacaktır.

Satıcıya malda bulunduğu veya bulunmadığı söylenen nitelik ciddi bir nitelik olmalıdır. Bu bildirim açık şekilde yapılabileceği gibi zımnen de yapılabilir. Nitelik, sözleşmenin yapılmasını etkileyecek nitelikte ciddi bir bildirim olmalıdır. Reklamlar yolu ile ürünün niteliklerinin abartılı şekilde anlatıldığı durumlarda, o niteliğin alıcıya doğrudan vaad edildiğini söylemek doğru olmayacaktır. Örneğin bir bitkisel yağ reklamında, yağı kullanan aile üyelerinin masadan uçarak kalkmaları, satıcının bunu direkt olarak alıcıya vaad etmiş olduğu anlamını taşımaz. Ancak satıcı reklamlarında ürünün asli niteliklerinden bahsediyor ise, örneğin saatte yaktığı yakıt bildiriliyor ise burada reklamda olsa satıcının vaad sorumluluğuna gidilebilir.

2.2.2. Satıcının Bulunması Gerekli (Lüzumlu) Niteliklere İlişkin Sorumluluğunun Şartları

TBK md. 219/l hükmüne göre, satım konusu malın kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan eksikliklerden satıcı sorumludur. Malın kullanım amacı, tarafların ortak iradelerinden veya aralarında yapmış oldukları sözleşmeden belirlenemezse, o tür işlerdeki yaygın görüşlere bakılıp tespit edilebilir. Yani o ürün ile ilgili objektif bir değerlendirme yapılır.

Bu noktada, bu konuda yapılan çalışmalarda satıcının sorumluluğuna gidilebilmesi açısından gerekli maddi şartlar arasında direkt olarak sayılmasa da, alıcının malı amacına uygun kullanması hususuna da değinilmesi gerektiğini düşünmekteyim. Bu konuda örnek bir Yargıtay kararında bu konu şu cümleler ile incelenmiştir:

“…Dava, ayıplı ürün satışından doğan alacak istemine ilişkindir. Satış akdinde alıcının ayıptan doğan haklarını kullanabilmesi için ihbar ve muayene yükümlülüğünün yerine getirilmesi gerekir. Somut olayda alınan ürünlerin “ev için kullanıma uygun olduğu” belirtilmiştir. Bilirkişi de raporunda bu hususa değinmiştir. Kullanım kılavuzunda bu yönde bir uyarı bulunması durumunda satıcının yükümlülüğünü yerine getirdiği sayılır. Mahkemece ürünlerdeki ayıbın kullanım amacı dışında kullanılmasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı, muayene ve ihbar yükümlülüğünün süresinde yerine getirilip getirilmediği üzerinde durulup sonucuna göre karar verilmesi gerekir…” YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ E. 2016/12844 K. 2017/7629 T. 2.11.2017

2.2.3.  Maldaki Ayıp, Yarar ve Hasarın Alıcıya Geçmesinden Önce Var Olmalıdır

Kural olarak satıcının ayıptan sorumlu olabilmesi için, ayıbın malın alıcıya geçmeden önce var olması gerekir. Normal şartlarda alıcıya geçtikten sonra ortaya çıkan ayıplar ile ilgili olarak satıcının sorumluluğuna gidilemez. Ancak ayıp alıcının elindeyken ortaya çıkmasına rağmen, bu ayıbı doğuran ana neden satıcının elindeyken oluşmuş ise bu durumun tespit edilmesi halinde yine satıcının sorumluluğuna gidilebilir. Örneğin mal satıcının elindeyken nem almış, uygun saklama koşullarına göre saklanmamış ise ve bu nedenle malın elektronik devrelerinde oksitlenme meydana gelmiş ise bu durumda yine satıcının sorumluluğuna gidilebilir. Gözlemlerime göre, taraflar arasında ortaya çıkan uyuşmazlıkların önemli bir kısmı bu konu ile ilgilidir.

Burada tartışılması gereken bir başka nokta, malın tam olarak satıcının alıcıya teslimi anında gerçekleşir ise, malda ortaya çıkan ayıptan kim sorumlu olacaktır. Bu durumda malın hangi noktada alıcının eline geçtiğine bakılması gerekir. Bu konunun aydınlatılması için sözleşmeye bakılmalı, sözleşmede bu konuda hükümler varsa buna göre karar verilmelidir. Eğer yoksa, kanun hükümleri ile sözleşme tamamlanmalı ve ayıptan kimin sorumlu olacağına buna göre karar verilmelidir. Ticari satımlarda bu hususta ticari teamüllere göre de karar vermek gerekebilir.

2.2.4. Satıcının Sorumluluğu, Alıcı ile yapılan bir sorumsuzluk anlaşması ile kaldırılmamış olmalıdır

Taraflar, aralarında yaptıkları sözleşme ile satıcının ayıptan sorumluluğunu kaldırabilirler. Böyle bir sorumsuzluk anlaşmasının yapılması durumda satıcı, maldaki ayıplardan sorumlu olmayacaktır.

Ancak TBK md. 221 hükmünde, yapılacak sorumsuzluk anlaşmalarına bir sınırlama getirilmiştir. Buna göre satıcının satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu olduğu durumlarda, ayıptan sorumluluğu kaldıran veya sınırlayan her türlü anlaşma kesin hükümsüz olacaktır. Madde hükmü şu şekildedir:

Sorumsuzluk anlaşması

MADDE 221- Satıcı satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, ayıptan sorumluluğunu kaldıran veya sınırlayan her anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.

Sorumsuzluk anlaşmasının kesin hükümsüz olmasına sebep olacak şekilde satıcının ağır kusur niteliğindeki bir davranışından söz edebilmek için maldaki belli ayıpların bulunmadığını söylemesi ya da susmak suretiyle alıcıyı yanıltması veya alıcının mevcut yanılmasını güçlendirmesi, bu şekilde de alıcıyı sözleşme yapmaya veya kararlaştırılan şartlar kapsamında sözleşmeyi yapmaya sevk etmek kastının mevcut olması gerekir. Bir diğer deyiş ile aslında alıcının malda olan bir niteliği bilmesi durumunda, sözleşme yapmaya yanaşmayacağı bir durumda satıcının alıcıyı söz ile veya sessiz kalarak yanıltması durumunda satıcının ağır kusuru söz konusu olacaktır. Bu durumlarda yapılacak bir sorumsuzluk anlaşması hüküm doğurmayacaktır ve satıcının sorumluluğuna gidilebilecektir.

Eski Borçlar Kanunu bu hususu daha sınırlı bir çerçevede incelemekteydi. EBK md. 196 ya göre;

TEKEFFÜLE KARŞI

MADDE 196 – Bayi, mebiin ayıbını müşteriden hile ile gizlemiş ise bey’ide tekeffül hükümünü iskat veya tahdit eden her şart batıldır.

Görüldüğü üzere Eski Borçlar Kanunu sorumsuzluk anlaşmalarını sadece satıcının ayıbı hile ile gizlemesi durumları için geçersiz kılmaktaydı. Ancak yürürlükte olan Türk Borçlar Kanunu bu konuyu daha geniş bir kapsamda değerlendirmiş ve satılanı ağır kusuru ile ayıplı olarak devrettiği her durumda satıcıyı ayıba karşı sorumlu tutmuştur.  Bu durumlarda yapılacak bir sorumsuzluk anlaşmasını da geçersiz kılmıştır.

2.2.5. Maldaki Ayıp Alıcı Tarafından Bilinmiyor Olmalıdır.

Yine uygulamadaki gözlemlerimizin önemli bir kısmı gizli ayıp kavramı ile ilgilidir. Bu husus TBK md. 222’de düzenlemiştir. Şöyle ki;

Alıcının bildiği ayıplar

MADDE 222- Satıcı, satış sözleşmesinin kurulduğu sırada alıcı tarafından bilinen ayıplardan sorumlu değildir.

Satıcı, alıcının satılanı yeterince gözden geçirmekle görebileceği ayıplardan da, ancak böyle bir ayıbın bulunmadığını ayrıca üstlenmişse sorumlu olur.

Buradaki gizli ayıbı bir tür ayıp derecesi olan ve ayrıca hükümlere tabi olan “gizli ayıp” kavramı ile direkt olarak ilişkilendirmemek gerekir. Burada bahsedilen satış sözleşmesinin kurulduğu esnada alıcı tarafından ayıbın bilinmemesi durumudur.

Satıcı, satış sözleşmesinin kurulduğu sırada alıcı tarafından bilinen ayıplardan sorumlu değildir. Satıcı, alıcının satılanı yeterince gözden geçirmekle görebileceği ayıplardan da, ancak böyle bir ayıbın bulunmadığını ayrıca üstlenmişse sorumlu olur. Söz konusu düzenleme doğrultusunda satış sözleşmesi kurulduğu anda, alıcı tarafından bilenen ayıplar nedeniyle satıcının sorumluluğuna gidilemez. Alıcının dikkatli bir inceleme sonucu fark edebileceği ayıplar bakımından ise satıcının sorumluluğu, ancak ayıbın bulunmadığını ayrıca üstlenmişse söz konusu olur. O halde satılan gömleğin yırtık veya elbisenin lekeli olması ya da gözlüğün kırık olması gibi durumlarda alıcı olağan bir inceleme ile mevcut ayıbı anlayabileceğinden, satıcının ayıptan sorumluluğuna gidemez. Ancak bu örneklerde gömleğin yırtığının ne derece olduğu, görünmez bir defo olup olmadığı gibi hususlar önemlidir.

Alıcı tarafından ayıpları bilinen malın kabulü halinde alıcı bu seçimlik haklarından feragat etmiş sayılır. Satıcının, alıcının basit incelemesi ile anlaşılabilecek ayıplardan sorumlu tutulması için, söz konusu ayıbın bulunmadığını ayrıca taahhüt etmiş olması gerekmektedir.

Eğer alıcı, sözleşme kurulduğu sırada malı gözden geçirme imkanına sahip değilse ya da alıcının malı inceleyebilmesi satıcı tarafından engellenmişse, satıcının sorumluluğu ortadan kalkmaz.

Yargıtay, satıcının sorumsuzluk anlaşması ile sorumluluğunu kaldıramayacağı hallerin sadece ayıbın gizlenmesi ile sınırlı olmayacağını; satıcının ayıplı malın devrinde ağır kusurlu sayılacağı her halde bu hükmün uygulanacağını belirtmektedir

Hayvan satışı bakımından ise satıcının sorumluluğu, TBK md. 220 hükmünde düzenlenmiştir. Maddeye göre;

Hayvan satışında

MADDE 220- Hayvan satışında satıcı, yazılı olarak üstlenmedikçe veya ağır kusuru olmadıkça ayıptan sorumlu olmaz.

Buna göre hayvan satışında satıcı, yazılı olarak üstlenmedikçe veya ağır kusuru olmadıkça ayıptan sorumlu olmaz. Görüldüğü üzere hayvan satışlarında kanun koyucu ayıp kavramına genel bakışından uzaklaşmış ve bir istisna getirerek, satıcının ayıptan sorumluluğunu kanuni bir sorululuktan çıkarmış ve akdi bir sorumluluk şeklinde incelemek istemiştir.

2.2.6. Alıcı, Kanunun Kendisine Yüklediği Külfetleri Yerine Getirmiş Olmalıdır

Alıcının, satıcının ayıptan sorumluluğuna gidebilmesi için kanunun kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirmesi gerekmektedir. Söz konusu yükümlülükler, alıcı bakımından bir borç niteliğinde değildir. Yerine getirilmemesi, alıcının satıcının sorumluluğuna gidebilmesini engeller. Öğretide, gözden geçirme ve bildirim külfetlerinin, tacir olmayan alıcılar bakımından ağır bir yükümlülük olduğu ve dolayısıyla daha esnek davranılması gerektiği ve söz konusu yükümlülüğü yerine getirmeseler bile, TBK md. 112 vd. hükümleri doğrultusunda tazminat ya da başka taleplerde bulunabilecekleri ileri sürülmüştür. Ancak bu tartışmanın da pratikte çok büyük değeri yoktur. Çünkü ticari olmayan satışların çok büyük bir kısmı Tüketici Hukuk mecrasına girmekte, bu alanda ise tamamen tüketiciyi koruyucu hükümlere yer verilmektedir.

Kanunun alıcıyı iki temel yüküm ile yüklemiştir. Bunlarda birincisi gözden geçirme yükümü, diğeri ise tespit ettiği ayıbı süresi içerisinde bildirme yükümüdür. Bu konuyu kanun koyucu TBK md. 223 maddesi ile çerçevelendirmiştir. Maddeye göre;

Gözden geçirme ve satıcıya bildirme

Genel olarak

MADDE 223– Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır.

Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır.

Görüldüğü üzere kanun koyucu alıcıya “işlerin olağan akışına göre imkan bulur bulmaz” gözden geçirme ve bir ayıp görürse, bu ayıbı uygun bir süre içerisinde” satıcıya bildirme zorunluluğu getirmiştir. Burada kanun koyucunun kullanmış olduğu “işlerin olağan akışı” ve “ uygun süre” soyut kavramları taraflar arasındaki ihtilafların genelde bu alanlarda toplanmasına ve bu hususların daha çok yargı kararları ile şekillenmesine neden olmuştur.

Maddenin ikinci paragrafında olağan gözden geçirme ile tespit edilemeyecek türde bir gizli ayıp olması durumunda ise bu hükmün uygulanamayacağı ve böyle bir ayıbın ortaya çıkması halinde ayıbın öğrenilmesi ile derhal bildirim yükümlülüğü getirmiştir. Gizli ayıp kavramı aşağıda ayıp türleri incelenirken ayrıca incelenecektir.

Gözden geçirme süresi, malın türüne göre, malın ne derece karmaşık bir yapısının olup olmadığına göre farklılık gösterecektir. Örneğin, yazın alınan ancak kışın kullanılabilecek bir malın gözden geçirilmesi ancak kışın yapılabilecektir. Bunun gibi kolaylıkla anlaşabilecek ayıplarla özel bir tecrübe ve dikkat gerektiren ayıpların, gözden geçirilme süresi farklılık gösterecektir.

Malın gözden geçirilmesi giderleri alıcıya aittir ve alıcı ya da temsilcisi tarafından malın teslim alındığı yerde alıcı veya malın türü gerektiriyorsa bilirkişi aracılığıyla yapılmalıdır.

Satıcının ayıptan sorumluluğuna gitmek isteyen alıcıya yüklenen diğer bir yükümlülük, bildirim külfetidir. TBK md. 223/l hükmüne göre alıcı, tespit ettiği ayıpları uygun bir süre içinde satıcıya bildirmek zorundadır. Uygun süreden ne anlaşılması gerektiği açık değildir. Doktrinde, alıcının ayıbı tespit ettiği zaman vakit geçirmeksizin ve durumun gerektirdiği normal bir zamanda satıcıya bildirmesi gerektiği ifade edilmektedir.

Hayvan satışında kanun koyucu yine bazı istisnalar getirmiştir. Hayvan satışlarında ayıplara ilişkin gözden geçirme ve bildirim süresi bakımından, TBK md. 224 hükmü uygulanacaktır. Buna göre;

Hayvan satışında

MADDE 224- Hayvan satışında satıcının sorumlu olacağı süre yazılı olarak belirlenmemiş ve ayıp da hayvanın gebeliğine ilişkin değilse satıcı, ancak ayıbın devrin yapıldığı veya alıcının devralmada temerrüdünün gerçekleştiği günden başlayarak dokuz gün içinde kendisine bildirilmesi ve ayrıca, hayvanın bilirkişilerce gözden geçirilmesinin aynı süre içinde yetkili makamdan istenmesi hâlinde sorumlu olur.

Yukarıda hayvan satışlarında satıcının ayıptan sorumlu olabilmesi için bunun yazılı olarak belirlenmesi veya ayıbın satıcının ağır kusuru ile gerçekleşmesi gerektiğini belirtmiştik. Eğer satıcının sorumluluğu yazılı olarak belirlenmiş ancak sorumluluk süresi belirlenmemiş ise bu süre dokuz gün ile sınırlandırılmıştır. Satıcı hayvanın alıcıya devredildiği tarih veya alıcının devir ile ilgili temerrüde düştüğü tarih itibari ile dokuz gün süresince ayıptan sorumlu olacaktır. Ancak ek olarak bu süre içerisinde alıcının satışa konu hayvan ile ilgili olarak aynı süre içerisinde ayrıca bilirkişilerce gözden geçirilmesini istemesi gerekmektedir. Görüldüğü üzere, kanun koyucu hayvan satışları ile ilgili olarak gözden geçirme ve bildirim yükümlülükleri ile ilgili olarak genel yaklaşımdan yine farklı hükümler belirlemiştir.

Ancak çok önemli bir nokta olarak bilinmesi gerekir ki, TTK md. 23/c bendi de tacirler açısından farklı hükümler içermektedir. Bu nokta özellikle ticari satışlar için son derece önemli bir noktadır. Maddeye göre;

MADDE 23– (1) Bu maddedeki özel hükümler saklı kalmak şartıyla, tacirler arasındaki satış ve mal değişimlerinde de Türk Borçlar Kanununun satış sözleşmesi ile mal değişim sözleşmesine ilişkin hükümleri uygulanır.

(…)

c) Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.

Tacirler arasındaki ticari satışlarda ise TTK md. 23/c bendi uygulama alanı bulacaktır. Buna göre “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanunu’nun 223’üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır. O halde ticari satışlarda alıcı, malın ayıplı olduğu açıkça belli ise iki gün, değilse sekiz gün içinde malı gözden geçirmek ve mevcut ayıpları satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Bu noktada TBK md. 223/2 yi hatırlayalım:

Genel olarak

MADDE 223

(…)

Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır.

Tacirler açısından konuyu toparlayacak olursak, alıcı, ayıp açıkça belli ise iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli olmayan ayıpları ise malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Eğer bu yükümlülüklere aykırı davranır ise satılanı ayıbı ile kabullenmiş sayılacaktır. Yine ayıbın gizli olması durumunda ise TBK md 223 / 2 hükmü gereğince, ayıbın ortaya çıkması ile durumu hemen alıcıya bildirmek yükümü altındadır. Bu yükümünü de yerine getirmez ise malı bu şekilde kabul etmiş sayılır. Bir Yüksek Yargı kararında konu şöyle incelenmiştir:

         “…Dava, ayıbın giderilmesi ya da ayıplı malın iadesi ile bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Üretimde mevcut olmayan ve kullanım klavuzunda da bu hususta açıklama yapılmış bir konuda ayıptan söz edilmeyeceği gibi iddia edilen konu araç alındığı anda görülebilecek ve tespit edilebilecek nitelikte olup TTK’da öngörülen 2 ve 8 günlük sürelerde ayıp ihbarında bulunulmamış olması da davanın reddini gerektirir. Mahkemece somut olay bakımından delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir…” YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ E. 2016/12132 K. 2017/1449 T. 23.2.2017

         Ticari satışlarda, ayıbın türü ile ilgili olarak üç farklı ayıp şekli ve bunlara bağlı olarak da üç farklı ayıbın bildirilmesi süresi mevcuttur. Eğer ayıp ilk bakışta açıkça anlaşılabilecek türden bir ayıp ise bu ayıbın mutlaka iki gün içerisinde satıcıya bildirilmesi gereklidir. Ayıp ilk bakışta açıkça anlaşılabilecek türden bir ayıp değil, ancak belirli ölçümler sonrasında anlaşılabilecek türden bir ayıp ise sekiz gün içerisinde bildirilmelidir. Ancak bahsedilen ayıp açık bir ayıp olmamasına rağmen, ölçümler veya testler ile anlaşılabilecek türden bir ayıp değilse, ancak belirli bir zaman kullanım sonrası ortaya çıkabilecek bir ayıp ise, bu kez iki yıllık süre içerisinde bildirim yapılması gerekmektedir.

Bu konunun önemi dolayısı ile bir örnekle netleştirilmesi gereklidir. Fabrikamızın önemli bir noktasında kullanmak üzere bir vana aldığımızı varsayalım. Bu vana bize ilk teslim edildiği anda vananın üzerinde olması gereken flanşın hiç takılmamış olduğunu düşünelim. Bu ayıp bizim iki gün içerisinde bildirim yapmakla yükümlü olduğumuz ayıp türlerinden birisidir. Eğer flanşlar takılı olsaydı ama flanş deliklerinin ölçülerinde sorun olsaydı, bu kez sekiz gün içerisinde bildirim yapmamız gerekecekti. Ancak konuya örnek ayıbımız, vananın içerisinde bulunan metal kapakta kullanılan metalin üzerindeki kılcal çatlaktan kaynaklı olsaydı ve bir yıllık bir kullanım sonrasında bu metal parçanın kırılması şeklinde ortaya çıksaydı, bu kez bu gizli ayıp olacaktı ve iki yıllık bir bildirim süresi öngörülecekti. Burada belirtilen süreler ayıbın keşfedildiği tarihten itibaren değil, teslim tarihinden itibaren olan sürelerdir.

Muhtemelen bu noktada birçok tedarik yöneticisinin aklına şu soru gelecektir. Peki, yedek olarak alınan malzemeler ile ilgili durum nasıl olacaktır? Örneğin örneğimizdeki vana önemli bir hat üzerinde yedek olarak alınmakta olabilir. Bu durumda bu vana yerine takılmayacak ve deponuzda bekleyecektir. Teslim tarihinden altı ay sonra gerekmesi halinde kullanıldığında ve flanş ölçülerinin uygun olmadığı anlaşılır ise durum ne olacak? Aslına bu soruyu hem lojistik anlamda hem de hukuken cevaplandırmak yerinde olur. Öncelikle altı ay sonra hat üzerindeki vananın arızalanması ile bu yedek vanayı acilen takmanız gerektiği noktada flanş ölçülerinin hatalı olduğunu gördüğünüz nokta bir tedarik yöneticisinin meslek hayatının en zor anlarından biri olabilir. Bu nedenle yedek dahi olsa, tüm malların kontrolleri yapılıp onaylandıktan sonra depoda uygun yere kaldırılması lojistik anlamda son derece önemlidir. Hatta denilebilir ki, acil hallerde kullanılacak olan yedeklerin detaylı kontrol edilmesi belki de bu anlamda daha önemlidir. Konunun hukuki incelemesine gelirsek, yedek olarak alınan parçalar için daha özel sözleşmeler yapmanızı, kullanım ile ilgili bilgileri sözleşmeye derç etmenizi ve ayıp ihbar sürelerini de buna göre tanımlamanızı öneririz.

Bu konu son derece önemli bir konudur. Doğru bir şekilde uygulanmaması birçok hak kaybına sebebiyet vermektedir. Bu konunun doğru yönetilmesi için öncelikle kesinlikle çok doğru bir sözleşme ile alım yapılmalı ve mal kabul aşamalarının çok doğru ve etkin takip edilmesi gerekir. Ancak diyebilirim ki, bir çok şirketin tedarik ve mal kabul prosedürleri bu hukuki vaziyetler ile paralel değildir.

Mesafeli satışlarda ise satıcının ayıptan sorumluluğuna gitmek isteyen alıcıya, kanun koyucu birtakım külfetler yüklemiştir. TBK md. 226 hükmündeki düzenlemeye göre;

Satılanın başka yerden gönderilmesi

MADDE 226– Başka yerden gönderilen satılanın ayıplı olduğunu ileri süren alıcı, bulunduğu yerde satıcının temsilcisi yoksa, satılanın korunması için gerekli önlemleri geçici olarak almakla yükümlüdür. Alıcı, ayıplı olduğunu ileri sürdüğü satılanın korunması için gerekli önlemleri almaksızın onu satıcıya geri gönderemez.

Alıcı, satılanın durumunu gecikmeksizin usulüne göre tespit ettirmekle yükümlüdür. Bunu yaptırmazsa, ileri sürdüğü ayıbın, satılanın kendisine ulaştığı zamanda var olduğunu ispat yükü alıcıya düşer.

Satılanın kısa zamanda bozulma tehlikesi varsa, alıcı onu bulunduğu yerdeki mahkeme aracılığıyla sattırmaya yetkili, hatta satıcının yararı gerektiriyorsa sattırmakla yükümlüdür. Alıcı, durumu satıcıya en kısa zamanda bildirmezse, bundan doğan zarardan sorumlu olur.

Madde hükmünden anlaşılacağı üzere, başka yerden gönderilen satılanın ayıplı olduğunun alıcı tarafından ileri sürülmesi durumunda, alıcı eğer bulunduğu yerde satıcının bir temsilcisi yok ise satılanın korunması için gerekli olan tedbirleri almakta yükümlü kılınmıştır. Alıcı bahsi geçen önlemleri almadan satılanı satıcıya geri gönderemez. Alıcı bu durumda, pek tabii, bu önlemler ile ilgili masrafları satıcıdan isteme hakkına sahip olur. Alıcı ayrıca satıcıyı gecikmeksizin ve usulüne uygun şekilde bilgilendirmekle yükümlüdür. Alıcının satıcıyı bilgilendirmesi halinde satıcı malı uygun bir süre içerisinde geri almaz ise, ya da malın korunması için gerekli önlemleri almaz ise alıcının malı koruma yükümlülüğü sona erecektir. Çünkü alıcının malın korunması ile ilgili olarak tedbir yükümlülüğü geçici nitelikte bir yükümlülüktür. Bu yükümlülüğün sınırı, satıcının makul süre içerisinde malı teslim alabileceği veya gerekli önlemleri kendisinin alabileceği süre kadardır.

TBK md. 226/2 hükmü gereğince alıcı, mesafeli satışlarda satılanın durumunu vakit geçirmeksizin usulüne uygun şekilde tespit ettirmelidir. Böyle bir tespitte bulunmadığı takdirde ileri sürdüğü ayıbın, satılan kendisine ulaştığı zaman mevcut olduğunu ispatla yükümlü olur.

Mesafeli satışlarda satılanın kısa bir zamanda bozulma tehlikesi bulunuyorsa alıcı, malı bulunduğu yerdeki mahkeme aracılığıyla sattırmaya yetkilidir. Hatta satıcının yararına olan durumlarda alıcı malı sattırmakla yükümlüdür.

Alıcı, durumu satıcıya en kısa zamanda bildirmediği takdirde, doğacak zararlardan sorumlu olur (TBK md. 226/3).

Bu istisnaları inceledikten sonra, TBK md. 223 te tanımlanan genel duruma geri dönecek olursak, alıcı satılanı devraldıktan sonra, işlerin olağan akışına göre imkan bulur bulmaz satılanın durumunu gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde satıcıya bildirmek zorundadır. Ancak gizli ayıplar için ise alıcının hakları saklı kalmaya devam edecek olup; alıcı, gizli ayıbın ortaya çıkması üzerine derhal durumu satıcıya bildirecektir. Aksi halde alıcı satılanı kabul etmiş sayılacağından, satıcının sorumluluğu ortadan kalkacaktır. Ancak bu hallerde dahi ağır kusur kavramı ayrıksı bir durum yaratmaktadır. Ağır kusurlu olan satıcı, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa kurtulamaz. Bununla birlikte, satıcılığı meslek edinmiş kişilerin bilmesi gereken ayıplar için de sorumluluk, öngörülen ayıp bildirim süresi sona erse dahi devam eder. Yüksek yargı kararlarında bu durum gerek Türk Borçlar Kanunu, gerekse de Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında ısrarla bu şekilde değerlendirilmiştir.

“…Yukarıda da ayrıntısı ile açıklandığı üzere; malın ayıplı olması halinde taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu, 4822 sayılı Kanunla değişik Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4.maddesinde düzenlenmiş; ayıbın gizli ya da açık olması halleri için ayrı başvuru süreleri getirilmiş; hatta ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı, açıkça ifade edilmiştir…”  YARGITAY Hukuk Genel Kurulu 2009/4-291 E.N , 2009/318 K.N.

2.3 AYIP TÜRLERİ:

Bu bölümde “ayıp” kavramı kanun içeriğinde belirtildiği üzere önce maddi ayıp, hukuk, ayıp ve ekonomik ayıp alt başlıklarında incelenecek olup, bölümün son alt başlığında ise yargı kararlarının daha çok yoğunlaştığı açık ayıp-gizli ayıp kavramları ayrıca incelenecektir.

2.3.1 Maddi Ayıp:

Maddi ayıplar, malın fiziksel özellikleriyle alakalı olan ayıplardır. Malda maddi ayıp bulunup bulunmadığını anlamak için, benzer malların kıstas olarak alınması mümkündür. Malın bozuk, yırtık, kırık veya lekeli olması durumunda maddi eksiklikten söz edilmektedir. Örneğin, alınan bir motorun sürekli durması veya su geçirmez bir çizmenin su geçirmesi gibi…

Ancak eser sözleşmelerinde özel bir eşyanın üretimi konusunda anlaşılmış ise benzer nitelikteki eşyalarla bir kıyas yapmak yerine sözleşmede tarafların anlaşmış olduğu nitelikler dürüstlük kuralları çerçevesinde yorumlanır. Zira eser sözleşmelerinin niteliği gereği, dikkate alınması gereken ortalama nitelikte bir eşya söz konusu olmayabilir.

Kira sözleşmesi açısından düşündüğümüzde ise kiralananın sözleşme amacına uygun biçimde kullanmaya elverişli durumda olmaması maddi bir ayıp olarak kabul edilmektedir.

2.3.2 Hukuki Ayıp:

Hukuki ayıp ise sözleşmede belirtilen nitelikte malın kullanımının veya maldan yararlanmanın hukuki bir sebeple engellenmesidir. Kamu hukukundan kaynaklanan sınırlamalar neticesinde, malın değerini ve maldan beklenen faydaları etkileyen ayıplar bu türden ayıplara örnek teşkil edebilir. Bina yapılmak amacıyla satılan bir arazinin, inşaat mevzuatına aykırılık nedeniyle bina yapmaya uygun olmaması gibi bir durum hukuki ayıba örnek gösterilebilir Yine, bir kira ilişkisinde kiracının yapı kullanım izin belgesi olmayan bir bina için sözleşme yapması durumunda hukuki ayıp söz konusu olacaktır. Zira yapı kullanım belgesi olmayan bina üzerinde kiracı kira sözleşmesinden doğan haklarını kullanamayacaktır.

Hukuki ayıp, kamu hukuku veya özel hukuk kaynaklı olabilir. Hukuki ayıba örnek olarak; satılan malın hukuka ayrı bir marka taşıması, meydana getirilen eserin başkasının telif haklarını ihlal etmesi gibi haller de gösterilebilir.

2.3.4 Ekonomik Ayıp:

Ekonomik eksiklikler ise satılan malın ekonomik olarak değerini azaltmakta ve maldan beklenen gelir veya verimin elde edilememesine sebep olmaktadır. Örneğin, bir aracın az yakıt yakması gerekirken çok yakıt yakması gibi bir durumda ekonomik ayıbın varlığından söz edilebilir.

Satılan malın miktarındaki eksiklikler, kural olarak ayıp sayılmamaktadır. Böyle bir durumda eksik ifa söz konusu olur ve borca aykırılık hükümleri kapsamında değerlendirilir. Ancak miktardaki eksikliğin niteliği de etkilediği hallerde, satıcının ayıptan sorumluluğuna gidilebilir. Belli bir sayıda ürünün birlikte teslim edilmesi halinde alıcının kullanım amacına hizmet edeceği bir pozisyonda, sayısal eksiklik eksik ifa değil, ayıp olarak nitelendirilebilir. Örneğin, yapılan bir eser sözleşmesi kapsamında 60.000 Ton kapasiteli bir kristal şeker deposu yapılması konusunda müteahhit ile sözleşme imzalanması durumunda, yüklenicinin depoda taahhüt edilen germe halat sayısı altında bir miktarda halat kullanmış olması, eksik ifa değil, ayıp olarak nitelendirilmelidir.

Satılan mal yerine başka bir malın verilmesi halinde (aliud), ayıplı ifa söz konusu olmaz. Bu durumda TBK md. 112 vd. hükümlerinin uygulanması gerekir.

İfanın ayıplı olup olmadığının tespitinde ve ne tür bir ayıp olacağı hakkında iş hayatındaki yaygın görüşlere bakılarak bir değerlendirme yapılmalıdır. Açıkçası uyuşmazlıklarda bu konuda bilirkişi raporları yönlendirici olmaktadır.

2.3.5 Açık Ayıp – Gizli Ayıp Kavramları:

Kanımca bu yazının en önemli bölümlerinden biri bu bölümdür. Açık ayıplar ilk bakışta olağan bir inceleme ile anlaşılabilen ayıplardır. Buna karşılık ilk bakışta görünmeyen ancak daha sonra anlaşılan ayıplar ise gizli ayıp niteliğindedir. Sözleşmede nitelikleri belirlenmiş bir malda ilk bakışta görülebilen açık ayıp sayılırken, sözleşmede belirtilenden farklı olduğunun belirli bir kullanımın sonunda ortaya çıkması halinde gizli ayıp durumu oluşur. Yargıtay kararları uyarınca bu ayrım, ayıbın malın teslimi anında açıkça görünebilecek bir özellikte olup olmadığına göre yapılabilir. Gizli ayıplar, uzun bir süre zarfında dahi meydana çıkmayabileceğinden, hukuki menfaatin kapsamlı olarak korunmasını gerektirirler.

Açık ayıp ile gizli ayıp arasındaki bir fark da ayıp bildirim süresinin başlangıcıdır. Açık ayıp için ayıp bildirim süresi teslim tarihinde başlarken, gizli ayıp için bu süre gizli ayıbın ortaya çıkmasıyla başlar ve hemen yapılması gerekir.

Bu konuda Yüksek Mahkemenin bakışını bazı kararları ile inceleyelim:

“…Zaman itibariyle sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu hükümlerine göre uyuşmazlığı çözmek gerekir. Eser sözleşmesinde ayıba dair hükümler, 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 359-363 maddeleri arasında düzenlenmiştir. BK’nın 360. maddesi ayıbı işin kusurlu olması veya sözleşmeye aykırı bulunması olarak tanımlamıştır. Ayıp, eserde olması gereken lüzumlu vasıfların veya sözleşmede kararlaştırılan vasıfların eksikliğini ifade etmektedir. İlk bakışta görülebilen veya basit muayene ile anlaşılabilen neviden olan ayıplar açık ayıp; ilk bakışta görünemeyen veya basit muayene ile hemen anlaşılamayan, sonradan kullanılmakla ortaya çıkan ayıplar ise gizli ayıp olarak nitelendirilmektedir. Ayıplı iş ile eksik işi karıştırmamak gerekir. Ayıplı iş yukarda belirtildiği gibi vasıf noksanlığını ifade ettiği halde, noksan iş yapılmayan işi ifade eder. BK’nın 359-363 maddeleri ayıplı işler hakkında uygulanır. Eksik işler bu maddelerin kapsamında olmadığından bu hükümler eksik işlere uygulanamaz…” YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ E. 2016/3790 K. 2018/366 T. 5.2.2018

“…Mahkemece, aracın gizli ayıplı olduğu, ağır kusurlu satıcının zamanaşımından yararlanamayacağı, davalı …Ş.’ye husumet yöneltilemeyeceği, onarım ve gelir kaybı bedelinden davalı … A.Ş.’nin sorumlu olduğu gerekçesiyle, asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne, alacağın avans faizi ile birlikte davalı … A.Ş. ‘den tahsiline, zararın avans faiziyle davalı … A.Ş.’den tazminine karar verilmiş, hüküm birleşen davanın davalısı … A.Ş. vekilince temyiz edilmiştir.

Birleşen dava, satıcının gizli ayıptan kaynaklanan sorumluluğuna ilişkindir. 6102 Sayılı TTK 23/c maddesi uyarınca, malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belliyse alıcı 2 gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Somut olayda araçta gizli ayıp ortaya çıkmakla birlikte, davacının bu durumu en geç tespit bilirkişi raporunu aldığı 02.08.2013 tarihini öğrenme tarihi olarak kabul edilse bile, bundan sonra TTK’nın 23. maddesi çerçevesinde satıcı davalı … A.Ş.’ye ayıbın bildirildiğine dair dosyada bir belgeye rastlanmamıştır. Bu durumda mahkemece süresi içerisinde usulünce yapılmış bir ihbar bulunmadığı gözetilmeksizin yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir…” YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ E. 2016/9774 K. 2018/70 T. 17.1.2018

“…Malın ayıplı olması halinde, taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu, Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 Sayılı TBK.’nun bu konudaki 223. maddeye göre, (818 Sayılı BK’nun 198.maddesi), alıcı, teslim aldığı malı işlerin olağan akışına göre, imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp gördüğü zaman bunu satıcıya uygun süre içinde ihbar etmekle yükümlüdür. Bunu ihmal ettiği takdirde, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirme ile meydana çıkarılamayacak bir ayıp bulunması halinde, bu ayıp sonradan meydana çıkarsa, bu durumu da hemen satıcıya bildirmediği takdirde yine satılanı bu ayıp ile birlikte kabul etmiş sayılır. O halde, gizli ayıpların, dava zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra hemen (dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede), ihbar edilmesi; ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise, ortalama (vasat) bir tüketicinin bilgisinin dikkate alınması, gerekmektedir…” YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2016/16966 K. 2017/12971 T. 21.12.2017

         Anlaşılmaktadır ki, satılanda gizli ayıp ortaya çıkması durumunda alıcı durumu öğrenme tarihinden itibaren derhal ve dava zamanaşımı süresi içerisinde satıcıya bildirmelidir.

2.4.AYIBA KARŞI ALICININ SEÇİMLİK HAKLARI

Ayıba karşı alıcının seçimlik hakları TBK md. 227 de genel olarak sayılmıştır. Maddeyi inceleyecek olursak;

Alıcının seçimlik hakları

a. Genel olarak

b. MADDE 227– Satıcının satılanın ayıplarından sorumlu olduğu hâllerde alıcı, aşağıdaki seçimlik haklardan birini kullanabilir:

  1. Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme.
  2. Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde indirim isteme.
  3. Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme.
  4. İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme.

Alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır.

Satıcı, alıcıya aynı malın ayıpsız bir benzerini hemen vererek ve uğradığı zararın tamamını gidererek seçimlik haklarını kullanmasını önleyebilir.

Alıcının, sözleşmeden dönme hakkını kullanması hâlinde, durum bunu haklı göstermiyorsa hâkim, satılanın onarılmasına veya satış bedelinin indirilmesine karar verebilir.

Satılanın değerindeki eksiklik satış bedeline çok yakın ise alıcı, ancak sözleşmeden dönme veya satılanın ayıpsız bir benzeriyle değiştirilmesini isteme haklarından birini kullanabilir.

Madde içeriğinden anlaşılacağı üzere alcının ayıba karşı ilk hakkı, sözleşmeden dönme hakkıdır. Bu durumda alıcı, satıcıdan kendisine bir bedel ödemiş ise, bunu faizi ile birlikte geri isteme hakkı vardır. Buna ek olarak ortaya bir yargılama masrafı çıkmış ise bunları da isteyebilir. Alıcı ayrıca satılan için herhangi bir masraf yapmışsa bu masrafları da isteyebileceği gibi, ayıplı aldan dolayı doğrudan zararları varsa bunları da satıcıdan talep etme hakkına sahiptir.

Sözleşmeden dönme hakkının mutlaka dava yoluyla kullanılmasına gerek yoktur. Dönme beyanı, yenilik doğurucu bir beyan olduğundan satıcıya vardığı anda hükümlerini doğurur ve sözleşmeyi geriye etkili olarak ortadan kaldırır. Dolayısıyla mahkemenin vereceği karar, açıklayıcı niteliktedir. Yani kurucu nitelikte değildir.

Sözleşmeden dönme hakkının kullanılmasıyla birlikte taraflar arasında bir tasfiye ilişkisi doğar. Buna göre alıcı, satılan malı elde ettiği faydalarla birlikte satıcıya iade etmekle yükümlü olur (TBK md. 229/l). Alıcı, zapttan sorumlulukta olduğu gibi elde etmeyi ihmal ettiği semerelerden sorumlu değildir. Bu durum doktrinde, alıcının, maldaki ayıbı daha da arttırmamak ve daha kötü bir duruma getirmemek için kullanmayacağı ve dolayısıyla ayıplı malı kullanmasının kendisinden beklenemeyeceği şeklinde açıklanmaktadır. Ancak alıcının ayıplı malı kullanması durumunda, malı kullanmış olması sebebiyle uygun bir tazminat ödemesi gerekecektir.

Satıcının sözleşmeden dönülmesi durumundaki sorumluluğu bir objektif (kusursuz) sorumluluktur. Yani ayıbın kendi kusuru ile oluşması gerekmez. Alıcı, doğrudan zararları dışında kalan zararlarını da satıcıdan talep etme imkanına sahiptir. Ancak söz konusu zararlar bakımından satıcı, kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ispatlayarak sorumluluktan kurtulabilir (TBK md. 229/2)

Satılan, birden çok parçadan oluşan bir gruptan oluşuyor ise, bir parçanın olmaması diğerlerinin kullanımını etkilemeyecek durumda ise, alıcı ayıplı parçalar için sözleşmeden dönme hakkını kullanabilir. Ancak eğer ayıplı parça, diğerlerinin amacına uygun şekilde kullanımını olumsuz etkileyecek ise, bu durumda tüm parçalar için dönme hakkı kullanılabilir. Örneğin, bir porselen yemek takımında sadece bir parçanın kırılmış olması durumunda kısmi dönme, hem satıcı hem de alıcı bakımından zararlı olacağından, sözleşmenin tamamından dönülmesi gerekmektedir.

Farklı zamanlarda ardı sıra teslimatlı durumlarında ise, ayıp hangi partide ise ondan dönülebilir. Ancak bu ayıpla birlikte, daha sonraki teslimatların da ayıp içereceği durumun gereklerinden çıkarılabiliyorsa alıcı tüm partilerden dönme hakkını kullanabilir. Örneğin, bir maden yatağından el edilen bir tür maden ile ilgili olarak, gelen ilk parti hatalı ise, bundan bu yataktaki tüm madenler ile ilgili ayıplı olduğu sonucuna varılabiliyorsa, alıcı tüm partiler ile ilgili sözleşmeden dönme hakkını kullanabilir.

Alıcının sahip olduğu seçimlik haklardan ikincisi bedel indirimidir. Alıcı satıcıdan makul bedel indirimi talep edebilir. TBK kapsamında bu hak, TKHK’ya paralel olarak düzenlenmiştir. Alıcı eğer, satış bedelinden indirim talep eder ise, satım sözleşmesi ve bağlı tüm haklar varlığını sürdürmeye devam eder.

Bazen öyle durumlar ortaya çıkabilir ki, indirim istemek bir haktan çok zorunluluk durumuna gelebilir. Örneğin bir inşaat için kullanılan demirler ile ilgili olarak, kullanımdan sonra, malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa alıcının indirim istemesi en mantıklı sonuç olacaktır. Buna ek olarak, bazen sözleşmeden dönme hakkının kullanılması durumunda satıcının uğrayacağı zarar, alıcının bu hakkı kullanması ile elde edeceği faydaya göre orantısız olabilir. Bu durumda da hakim nefasete karar verebilir. Örneğin, satılan malın taşıma masraflarının çok fazla olması ya da özel bir sipariş sonucu hazırlanan malın başka bir kimse tarafından kullanılamayacak olması gibi durumlarda hakim, satış bedelinde indirimi tercih edebilir .

TBK md. 227/5 hükmüne göre, satılan malın değerindeki eksiklik, satış bedeline çok yakın ise alıcı, yalnızca sözleşmeden dönme ya da satılanın ayıpsız bir benzeriyle değiştirilmesini isteme haklarından birini kullanabilecektir . Söz konusu düzenlemenin amacı, alıcının bedelde indirim yoluna giderek hem satış bedeline çok yakın bir indirime sahip olması hem de mala sahip olmasının önlenmesidir. Zira böyle bir durumda alıcı, malın ayıplı çıkmasından büyük bir yarar elde etmiş olacaktır. Mevcut düzenlemeyle bu durumun önlenmesi amaçlanmıştır.

Alıcının üçüncü hakkı, alıcıdan ayıbın giderilmesini isteme yani onarım hakkıdır. Söz konusu hükme göre, satılanın ayıplı olması durumunda alıcı, aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde ve bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını talep etme imkanına sahiptir. Ücretsiz onarım talep hakkı, alıcının başvurabileceği seçimlik haklarından biri olduğundan, söz konusu hakkın kullanılmasını ortadan kaldıran sözleşme hükümleri, TBK md. 221 hükmü kapsamında değerlendirilecek ve alıcının hakkını kullanması engellenemeyecektir. Ancak eğer, satılanı onarmak aşırı bir masraf gerektirecek ise, alıcı bunun yerine diğer seçimlik haklarından birini kullanmalıdır. Ayrıca ayıbın onarılmasına rağmen, satılanın değerinde önemli bir azalma söz konusu olacaksa da alıcı yine hak kaybına uğramamak için, diğer seçimlik haklarından birini kullanmalıdır. Örneğin yeni alınan bir otomobilin motorunda ciddi bir sorun olması durumunda, satıcının motoru indirip “rektefiye” adı verilen işlemi yapması, aracın değerini önemli ölçüde azaltacaktır.

Alıcının malın ücretsiz onarımı hakkını seçmesi halinde, satıcıya tanınan onarım süresine ilişkin TBK’da herhangi bir düzenleme yoktur. Doktrinde, aksine bir düzenleme olmadığı müddetçe satıcının onarıma derhal başlaması gerektiği ve ayıbın giderilmesi için objektif olarak ne kadar süre gerekli ise o süre içerisinde ayıbın giderilmesi gerekeceği ifade edilmektedir.

Alıcının sahip olduğu bir diğer hak da, tür satımında satılanın aynı türden başka bir mal ile değiştirilmesidir. Alıcı değişim talep ettiği takdirde satıcı sözleşme konusu malın aynı türden bir mal ile değiştirme yükümlülüğü altına girecektir. Burada satılanın cins veya parça olması önemli değildir. Önemli olan husus, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesinin mümkün olmasıdır. Dolayısıyla imkan varsa parça borcuna konu olan satılanın değiştirilmesi de söz konusu olabilecektir.

TBK md. 227/5 hükmü doğrultusunda satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini talep hakkı, ancak dönme hakkının kullanılmasının mümkün olduğu zamanlarda ileri sürülebilir. Satılan mal, alıcının kusuru sonucunda telef olmuşsa ya da alıcı tarafından işlenmiş veya devredilmişse ayıpsız bir benzeri ile değiştirme talep edilemez.

Alıcının malın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini talep hakkı, herhangi bir süre sınırlamasına tabi değildir. Aynı şekilde alıcı tarafından satıcıya ayıbın bildirilmesinin hemen ardından kullanılması da gerekmemektedir. Alıcı, zamanaşımı süresi doluncaya kadar malın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini talep edebilir. Ancak satıcı bakımından da uzun bekleme sürelerini engellemek amacıyla kanunda birtakım imkanlar tanınmıştır. Buna göre satıcı, TBK md. 227/3’deki koşulları yerine getirmek suretiyle alıcının diğer seçimlik haklarını kullanmasını engelleyerek, yalnızca malın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini sağlayabilir. Bunun için satılan malın misli veya çeşidiyle belli bir eşya olması, satıcının derhal malı ayıpsız bir benzeri ile değiştirmesi ve alıcının uğradığı zararların tamamını karşılaması gerekir.

Yukarıda da belirtildiği üzere, ayıp karşısında satıcının hukuki sorumluluğu objektif sorumluluktur. Alıcı bahsi geçen seçimlik haklarının yanı sıra tazminat hakkına da sahiptir. Ayrıca bu seçimlik haklardan hiçbirini kullanmadan da sadece tazminat hakkını bağımsız şekilde kullanabilir. Yalnızca zararının tazmin edilmesini istemesi durumunda, yapılan ayıplı ifa gereği gibi ifa etmeme niteliğine sahip olduğundan (TBK md. 112), alıcı olumlu zararının tazmin edilmesini talep edecektir.

2.5. ZAMANAŞIMI

Satıcının ayıptan sorumluluğunun tabi olduğu zamanaşımı süresi, TBK md. 231 hükmünde düzenlenmiştir.

Zamanaşımı

MADDE 231– Satıcı daha uzun bir süre için üstlenmiş olmadıkça, satılanın ayıbından doğan sorumluluğa ilişkin her türlü dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile, satılanın alıcıya devrinden başlayarak iki yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Alıcının satılanın kendisine devrinden başlayarak iki yıl içinde bildirdiği ayıptan doğan def’i hakkı, bu sürenin geçmiş olmasıyla ortadan kalkmaz.

Satıcı, satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, iki yıllık zamanaşımı süresinden yararlanamaz.

TBK md. 231 hükmündeki düzenleme çerçevesinde ayıplı mal sebebiyle satıcıyı sorumlu tutmak için açılacak davalar, iki yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Ancak söz konusu iki yıllık süre, satıcının ayıplı ifada ağır kusurunun bulunduğu durumlarda uygulanmaz.

TBK md. 231 hükmünde belirtilen iki yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı, satılanın alıcıya teslimidir. Her ne kadar TBK md. 231/1 hükmünde iki yıllık zamanaşımı süresinin satılanın alıcıya devrinden itibaren başlayacağını belirtilmişse de alıcının muayene ve bildirim külfetlerini yerine getirmek için mala dolaysız zilyed olması gerekmektedir. Dolayısıyla alıcı dolaysız zilyed olmadan iki yıllık sürenin başlaması söz konusu olmayacaktır.

6762 sayılı mülga TTK md. 25/b.4  hükmünde, ticari satımlarda satıcının ayıptan sorumluluğuna ilişkin zamanaşımı süresi altı ay olarak öngörülmüştü. 6102 sayılı TTK’da ise söz konusu hüküm kaldırılmıştır.

TBK md. 231 hükmünde belirtilen süre zamanaşımı süresi olduğu için, zamanaşımının kesilmesi ve durması hallerine ilişkin hükümler (TBK md. 153 vd.), satıcının ayıptan sorumluluğuna ilişkin zamanaşımı süresinde de uygulama alanı bulacaktır. Söz konusu sürenin zamanaşımı süresi olmasının bir diğer sonucu da defi olarak ileri sürülmediği müddetçe, hakim tarafından re’sen dikkate alınamayacak olmasıdır.

Alıcıya tanınan seçimlik haklardan herhangi birine karşı zamanaşımının kesilmesi veya durması sebebi, ileri sürülen ayıpla sınırlı olarak, diğer seçimlik haklar bakımından da zamanaşımını keser ya da durdurur.

TBK md. 231/1 hükmünde alıcıya sürekli bir defi hakkı tanınmıştır. Alıcı gözden geçirme ve bildirim külfetlerini zamanında yerine getirmişse, zamanaşımı süresi geçmiş olsa bile, kendisine tanınan hakları kullanmamış olmasına rağmen satıcıya karşı sürekli bir defi hakkı bulunmaktadır.

2.6 KİRA SÖZLEŞMELERİ ÇERÇEVESİNDE AYIP KAVRAMI:

Kiracı ve kiraya veren ilişkisi ve teslim borcu TBK’da düzenlenmiştir.Buna göre kiraya veren kiralananı kararlaştırılan tarihte, sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli bir durumda teslim etmek ve sözleşme süresince bu halde bulundurmak zorundadır.

Kiraya verenin kiralananı, sözleşmede amaçlanan “kullanıma elverişli bulundurma” yükümlülüğü, ayıbın niteliğinin tespiti açısından belirleyicidir. Bu aykırı davranış teslim esnasında veya sonradan ortaya çıkabilir.

Kiracının borçlunun temerrüdü veya kira konusu eşyanın sonradan ayıplı hale gelmesi hükümlerine başvurabilmesi için ayıp, kiracının kiralananı sözleşmeye uygun kullanımını ortadan kaldıracak derecede önemli olmalıdır. Olağan nitelikte sayılan ayıplar için ise kiralananda sonradan ortaya çıkan ayıp hükümlerine başvurulabilir.

Ayıbın ihbarı açısından, kiracının, ayıbı gecikmeksizin bildirme yükümlülüğü vardır. Satış sözleşmelerinden farklı olarak, ihbar külfeti belli bir süre ile sınırlı değildir. Kiracının bildirim yükümlülüğü gizli ayıpları da kapsar.

Kiralayanın tekeffül borcundan bahsedebilmek için bir kusurun varlığı aranmamaktadır. Yani kiracı seçimlik haklarını bir kusur ispatı gerekmeksizin kullanabilecektir. Ancak tazminat için kiraya verenin kusuru aranır. Kiracının kusurlu eylemiyle ayıba sebebiyet verdiği durumlarda ise TBK’daki düzenlemeler ve dürüstlük kuralı çerçevesinde kiraya verenin tekeffül sorumluluğundan bahsedilemez.

Ayıplar ya teslim anında mevcuttur ya da kira süresi içinde ortaya çıkar. Kira konusu eşyanın önemli ayıplarla teslimi halinde kiracının elinde iki hak vardır. Buna göre kiracı borçlunun temerrüdüne veya kiraya verenin kiralananın sonradan ayıplı duruma gelmesinden doğan sorumluluğuna başvurabilir. Önemli olmayan ayıplarda ise yalnızca kiralananın sonradan ortaya çıkan ayıplarından dolayı kiraya verenin sorumluluğu hükümlerine başvurulması mümkündür. Kiraya verenin, kiralananın teslim anındaki ayıplardan sorumluluğuna gidebilmek için ayıp gizli olmalıdır. Yani kiracı eşyanın ayıbını bilmesine rağmen kiralamış ise bu yollara başvuramamalıdır.

Teslim, sözleşmede belirtilen amaca uygun olarak gerçekleştirilmelidir. Ancak kira ilişkisi, satış ilişkisinden farklı olarak mülkiyet naklini içermediğinden, sonradan ortaya çıkan ayıplar için de TBK uyarınca, kiraya verenin sorumluluğuna gidilecektir. Kira ilişkisinin özelliği bunu gerektirir. Bu nedenle, devam eden kira ilişkisi sırasında oluşabilecek ayıplar için TBK hüküm getirmiştir. Üstelik teslimden sonra meydana gelen bu sorumluluk için kiraya verenin kusuru aranmaz. Teslim anında mevcut olmayıp, daha sonra ortaya çıkan ayıplar sözleşmeye, örfi gerekliliklere, maddi ve manevi yükümlülüklere aykırı olabilir. Bununla birlikte, ayıba sebep olan, kiracı veya kiracının yakınları olmamalıdır.

2.7. ESER SÖZLEŞMELERİ ÇERÇEVESİNDE AYIP KAVRAMI

Eser sözleşmelerinde ayıp, satış sözleşmesi ile kıyaslandığında daha dar düzenlenmiştir. Önce kanun hükümlerini ardı ardına inceleyip, daha sonra konuyu birlikte inceleyelim:

Ayıp sebebiyle sorumluluk

Ayıbın belirlenmesi

MADDE 474– İşsahibi, eserin tesliminden sonra, işlerin olağan akışına göre imkân bulur bulmaz eseri gözden geçirmek ve ayıpları varsa, bunu uygun bir süre içinde yükleniciye bildirmek zorundadır.

Taraflardan her biri, giderini karşılayarak, eserin bilirkişi tarafından gözden geçirilmesini ve sonucun bir raporla belirlenmesini isteyebilir.

İşsahibinin seçimlik hakları

MADDE 475– Eserdeki ayıp sebebiyle yüklenicinin sorumlu olduğu hâllerde işsahibi, aşağıdaki seçimlik haklardan birini kullanabilir:

Eser işsahibinin kullanamayacağı veya hakkaniyet gereği kabule zorlanamayacağı ölçüde ayıplı ya da sözleşme hükümlerine aynı ölçüde aykırı olursa sözleşmeden dönme.

Eseri alıkoyup ayıp oranında bedelden indirim isteme.

Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları yükleniciye ait olmak üzere, eserin ücretsiz onarılmasını isteme.

İşsahibinin genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır.

Eser, işsahibinin taşınmazı üzerinde yapılmış olup, sökülüp kaldırılması aşırı zarar doğuracaksa işsahibi, sözleşmeden dönme hakkını kullanamaz.

İşsahibinin sorumluluğu

MADDE 476– Eserin ayıplı olması, yüklenicinin açıkça yaptığı ihtara karşın, işsahibinin verdiği talimattan doğmuş bulunur veya herhangi bir sebeple işsahibine yüklenebilecek olursa işsahibi, eserin ayıplı olmasından doğan haklarını kullanamaz.

Eserin kabulü

MADDE 477– Eserin açıkça veya örtülü olarak kabulünden sonra, yüklenici her türlü sorumluluktan kurtulur; ancak, onun tarafından kasten gizlenen ve usulüne göre gözden geçirme sırasında fark edilemeyecek olan ayıplar için sorumluluğu devam eder.

İşsahibi, gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, eseri kabul etmiş sayılır.

Eserdeki ayıp sonradan ortaya çıkarsa işsahibi, gecikmeksizin durumu yükleniciye bildirmek zorundadır; bildirmezse eseri kabul etmiş sayılır.

Zamanaşımı

MADDE 478- Yüklenici ayıplı bir eser meydana getirmişse, bu sebeple açılacak davalar, teslim tarihinden başlayarak, taşınmaz yapılar dışındaki eserlerde iki yılın; taşınmaz yapılarda ise beş yılın ve yüklenicinin ağır kusuru varsa, ayıplı eserin niteliğine bakılmaksızın yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.

Eski Kanun döneminde, iş sahibi yalnızca kanunda sayılan seçimlik haklarını kullanabilirken; yakın geçmişte Yargıtay, ayıp ile birlikte ayıptan doğan zararların da istenebileceği yönünde kararlar vermiştir. Yargıtay’ın eski kanun döneminde bu yönde vermiş olduğu kararlar, günümüzde kanunlaşmıştır. Bu hükmün önemi, ihbar sürelerine uyulmaması halinde iş sahibine genel hükümlere göre tazminat talep etme hakkı tanımasıdır. Ayrıca yüklenicinin ayıptan sorumluluğunun, haksız fiil sorumluluğu ile yarışması da söz konusu olabilmektedir.

Teslim edilmemiş bir eser hakkında ayıplı ifa yoluna gidilemez. Sözleşmeye uygun olmayan bir başka eşyanın teslimi durumunda ise yine yükümlünün tekeffülden doğan sorumluluğundan bahsedilemez. Bu halde eksik veya yanlış ifa söz konusu olacaktır. Tamamlanmamış bir şeyin tesliminde ise ancak temerrüt hükümlerine gidilebilir.

İkinci bir şart olarak, teslim edilen eserin ayıplı olması gerekmektedir. Ayıp, eser sözleşmelerinde satış sözleşmelerinden farklı değerlendirilir. Çünkü satış sözleşmesi mevcut mal için söz konusu olurken, eser sözleşmesi işin yapılma sürecini de kapsar.

Ayıp, eser sözleşmesi ile alakalı bir Yargıtay kararında şöyle açıklanmıştır: “Ayıplı bir malda, sözleşme ve yasa hükümlerine göre normal olarak bulunması gereken niteliklerin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bozuklukların bulunmasıdır. Kısaca ayıp, eşyanın normal niteliğinden ayrılmasıdır.” Yüklenici tarafından meydana getirilen eserin kullanıma elverişli olması gerekir.

İş sahibi ayıptan doğan haklarını kullanabilmek için muayene ve ihbar şartlarını yerine getirmelidir. İş sahibi, gözden geçirmeyi veya bildirimde bulunmayı ihmal ettiği hallerde eseri örtülü olarak kabul etmiş sayılır ve ayıba karşı sorumluluktan doğan haklarını kullanamaz. Fakat bu muayene ve ihbar şartları iş sahibi tarafından yerine getirilmese bile iş sahibinin genel hükümlere göre tazminat hükümlerine gitme hakkı saklıdır.

Eserin açıkça kabulü, irade beyanı manasına gelir ve bizzat veya temsilci aracılığı ile yapılabilir. Örtülü kabul ise gözden geçirme ve bildirim külfetlerine aykırılık halinde ortaya çıkar.

Yüklenicinin açıkça uyarmasına rağmen, iş sahibinin bir talimatı veya iş sahibine yüklenecek başka bir sebeple ayıp oluşması durumunda, iş sahibi eserin ayıplı olmasından doğan haklarını kullanamayacaktır.

Taraflar arasındaki sorumsuzluk anlaşması TBK’nın izin verdiği kapsamda geçerli olur. Ancak TBK’nın satış sözleşmesinde satıcının satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu olduğu hallerde, satıcının ayıptan sorumluluğunu kaldıran veya sınırlayan anlaşmaların kesin olarak hükümsüz olduğuna ilişkin hükmü kıyasen uygulanacak olursa, yüklenicinin ağır kusurlu olduğu hallerde sorumsuzluk anlaşması geçerli olmayacaktır. Fikrime göre bu hüküm eser sözleşmeleri için kıyasen uygulanmalıdır.

İş sahibinin kanundan kaynaklanan sözleşmeden dönme hakkı vardır. Kanun, sözleşmeden dönme hakkının kullanılabilmesini belirli şartlara bağlamıştır. Bunun için öncelikle, eserdeki ayıbın önemli olması, yani eserin kullanılamaması veya hakkaniyet gereği iş sahibinin eseri kabule zorlanamaması gerekir. Yani eser sözleşmelerinde sözleşmeden dönme çok kolay başvurulabilecek bir müessese değildir.

İş sahibinin bedelden indirim isteme hakkı da olup, bu hakkın kullanılmasına bağlı olarak sözleşmede belirtilen bedel, değer kaybı oranında azaltılır. İndirilecek bedel olan ayıbın sebep olduğu değer azalması için objektif kriterler esas alınır. İş sahibi için özel önem arz eden durumlarda dahi objektif kriterlere başvurmak gerekecektir.

TBK özel olarak, eserin ücretsiz onarılmasını isteme hakkı tanımaktadır. İş sahibinin bu seçimlik hakkını kullanabilmesi için ayıbın giderilmesinin aşırı masraflı olmaması gerekir.

Aşağıdaki Yüksek Mahkeme kararı eser sözleşmeleri ile ilgili öğretici ifadeler içermektedir:

“… Eserdeki ayıbın ne olduğu ve iş sahibinin hakları Borçlar Kanununun 360. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre şayet meydana getirilen eser iş sahibinin kullanamayacağı ve nısfet kaidesine göre kabule icbar edilemeyeceği derecede kusurlu veya sözleşmede kararlaştırılan koşullara aykırı ise o eser ayıplıdır. Eserin ayıbı halinde iş sahibi ayıba karşı tekeffülden doğan hakları olan; eseri kabulden kaçınma, ayıplı işten uygun bir bedel indirimini veya ayıpların giderilmesini isteme yetkisine sahiptir. Kuşkusuz eserin açık veya gizli ayıplı olması durumunda Borçlar Kanununun 359 ve 362. maddelerinde öngörülen ayıp ihbarının iş sahibi tarafından yapılması gerekir. Bu genel anlatımlardan sonra somut olaya gelince; Taraf sözleriyle davalı iş sahibinin eserdeki ayıpların davacı yükleniciye ihbar ettiği eser bedelini ödememek suretiyle de ihbarında ısrar ettiği sabittir. Bilirkişi incelemesine göre de yapılan şeyin iş sahibi tarafından kullanılamayacak derecede ayıplı olduğu saptanmıştır. Dolayısıyla sözleşmeyi fesheden iş sahibi Borçlar Kanununun 360. maddesindeki eseri kabulden kaçınma hakkını kullanmış olacağından eserin bedelini de ödemesi gerekmez…” YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ E. 2011/14460 K. 2012/257 T. 16.1.2012 

4-) SONUÇ:

Netice itibarıyla ayıp kavramı, TBK, TTK ve Yargıtay kararları yardımıyla şekillenmektedir. Ayıp kavramı çeşitli kanunlar açısından tanımlanmaya çalışılmış olup, sonrasında ayıp türleri incelenmiştir. Bunun yanında Türk borçlar hukuku kapsamında ayıptan sorumluluk hükümleri, satış, kira ve eser sözleşmelerinde ayıp hükümleri açıklanmıştır. Satış sözleşmelerinin diğer hukuki ilişkilere göre daha geniş kapsamlı ayıp hükümleri içerdiği belirtilmelidir. Nitekim TBK hükümlerinden tek ayıp tanımı, satış sözleşmelerine ilişkin düzenlemelerden çıkarılmaktadır. Kira sözleşmeleri ve eser sözleşmeleri içinse, satış sözleşmelerine ilişkin ayıp hükümleri kıyasen uygulanabilecek niteliktedir. Bununla birlikte, satış sözleşmeleri açısından anlaşılması gereken ayıp kavramı ile kira sözleşmelerindeki ayıp kavramı birbirinden farklıdır. Kira sözleşmeleri sürekli bir ilişkiye sebep olduğu için kira sözleşmesinin iki tarafı arasındaki hukuki ilişki devam ettiği süre boyunca kiraya veren, eşyanın kullanılabilir vaziyette kalmasını sağlamak zorundadır. Bu sebeple kiraya veren, satıcıya nazaran daha fazla yükümlülük altındadır. Eser sözleşmelerinde ise ayıp kavramının kaynağının sözleşme ve dürüstlük kuralı olduğu söylenebilir. Zira burada satış sözleşmesinde olduğu gibi sözleşme konusu eşyanın benzeri üzerinden değerlendirme yapmak mümkün değildir. İş sahibi ile yüklenici arasında özel bir eser için hukuki ilişki kurulmuştur. Bu sebeple ayıbın varlığı açısından karşılaştırma yapılabilecek ortalama değerde bir eşya her zaman bulunmamaktadır.

Ticari satımlar ile ilgili olarak tedarik yöneticilerinin TTK madde 23/c hükmüne son derece hakim olmaları önemlidir. Burada ayıp kavramının maddi, hukuki veya ekonomik ayı olarak sınıflandırılması çok önemli değildir. Önemli olan ayıbın açık ayıp, belirli bir ölçüm ile belirlenebilecek türden ayıp veya gizli ayıp olup olmadığı noktasıdır.

Ortaya çıkan uyuşmazlıklarda belirleyici olan bilirkişi raporlarıdır. Hatta diyebiliriz ki, bu tür uyuşmazlıklarda hakimin görüşünden çok bilirkişi görüşleri çok daha belirleyici olmaktadır. Çünkü bu konuda bir uyuşmazlık ortaya çıktığında mahkeme ayıbın türünün ve bir zarar varsa bu zararın ortaya konulması için dosyayı bilirkişi incelemesine göndermektedir. Bir eleştiri olarak belirtilmelidir ki, bilirkişiler de ayıp kavramı ile ilgili değerlendirmelerini çok derin bir hukuki bilgi ile yapmamakta, çoğunlukla belirli bir ölçüm ile ortaya konulması gereken ayıp kavramını dahi gizli ayıp olarak değerlendirmektedirler.

Burada ortaya konulması gereken doğru yaklaşım, ayıplı mal ile ilgili uyuşmazlıklarda konunun yargıya gitmeden çözümlenmesidir. Yani önleyici hukuk yaklaşımı ile hareket edilmeli ve bu felsefeyi odağa koyarak iş yapış şekillerini belirlemeliyiz. Bu nedenle satın alma prosedürlerinin ve özellikle mal kabul prosedürlerinin bu maddelere paralel hale getirilmesi büyük önem arz etmektedir. Pek tabii, satın alma sözleşmelerinin de bunların dikkate alınarak kurgulanması son derece temel bir noktadır.

Av. Barış SARIGÜL
Tedarik Yöneticisi & Avukat

KAYNAKLAR:

1-) MUSTAFA ALPER GÜMÜŞ, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Vedat Kitapçılık, İstanbul,2008

2-) FİKRET EREN, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Yetkin Yanınevi, İstanbul,2017

3-) ÖZLEM ACAR,ARŞ. GÖR. DR.; Satıcının Ayıptan Doğan Sorumluluğu; Makale

4-) FATİH TEMUR, BİNNUR ATASEVEN Türk Borçlar Hukuku Kapsamında Ayıptan Sorumluluk ve Gizli Ayıp Kavramı; Makale

5-) YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ E. 2016/12844 K. 2017/7629 T. 2.11.2017

6-) YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ E. 2016/12132 K. 2017/1449 T. 23.2.2017

7-) YARGITAY HUKUK GENEL KURULU 2009/4-291 E.N , 2009/318 K.N.

8 -) YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ E. 2016/3790 K. 2018/366 T. 5.2.2018

9-) YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ E. 2016/9774 K. 2018/70 T. 17.1.2018

10-) YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2016/16966 K. 2017/12971 T. 21.12.2017

11-) YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ E. 2011/14460 K. 2012/257 T. 16.1.2012

12-) YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2016/12993 K. 2017/11106 T. 14.11.2017

İş Hayatı ve Kitaplar Okuma Kulübü: Outliers – Malcolm Gladwell

18 Temmuz Cumartesi günü saat 20.00’de İş Hayatı ve Kitaplar – Okuma Kulübü serimizin 3. bölümünde Malcolm Gladwell’in “Outliers” kitabını ele alacağız.
İş hayatında karşılaştığımız sorunları ve tecrübelerimizi aktaracağımız ve Outliers kitabına dair beğendiğimiz yönleri, aklımızda kalanları, altını çizdiğimiz satırları, çıkardığımız dersleri, keyif aldığımız yönleri, tavsiye edip etmeyeceğimizi konuşacağımız bu eşsiz sohbete sizleri de bekliyoruz.

Tüketici ‘Dijital’ Markalarla Yola Devam Edecek

Tüketici ‘Dijital’ Markalarla Yola Devam Edecek

KPMG, 12 ülkede 12 bin 334 kişiyle tüketicinin ‘yeni normal’ini araştırdı. Pandemiyle birlikte dijitalin getirdiği kolaylıkları iyice benimseyen tüketici, bundan sonra dijitalde bilgili ve hızlı şirketlerle etkileşimini artıracak. Covid-19’un getirdiği finansal zorluklar nedeniyle yeni dönemde en çok ödediği paranın karşılığını almak isteyen tüketicinin ikinci önceliği güven

Dünya Covid-19’la mücadeleye devam ederken şirketler de yeni düzende değişen tüketici tiplerini anlamaya ve aksiyon almaya çalışıyor. Pandemi nedeniyle finansal olarak kısıtlanmış ama dijital teknolojilerde daha gelişmiş, karar alma süreçlerinde daha seçici ve düşünceli olan tüketici, dünyadaki değerleri yeniden oluşturmak için Covid-19’u bir fırsat olarak görüyor. KPMG’nin 12 ülkede 12 bin 334 kişiyle yaptığı araştırma, şirketlere karar alma süreçlerinde ve planlarında yeni dönemin yeni zorluklarıyla mücadele etmek için odak noktaları sunuyor.

KPMG Türkiye Finansal Hizmetler Sektör Lideri Kerem Vardar araştırmaya ilişkin yaptığı değerlendirmede “Covid-19’un ekonomik etkileri bir süre daha davranışları etkileyecek. Güven ilk defa karşımıza çıkan bir kavram olmasa da Covid-19 döneminde farklı bir anlam kazandı. Tüketici ilk defa şirketlerin kârdan çok tüketicilerin ve çalışanların sağlık durumlarını ilk sıraya aldığını gördü. Diğer taraftan dünyanın her yerinde Covid-19 salgını döneminde geçici süreyle bankaların kapanması tüketicilerin bankalarla ilişkilerinde kalıcı değişikliklere yol açtı. Müşterilerin büyük bir çoğunluğu özellikle yatırım hesapları ve yüksek değerli ürün alımlarında internet bankacılığını ve dijital uygulamaları daha çok kullanmaya devam edecek” dedi.

İşte araştırmada öne çıkanlar:

  • Yeni tüketici dijitalin getirdiği kolaylığı benimsiyor. Dijitalde bilgili şirketleri tercih eden tüketici, markasına duyduğu güveni de ilk sıraya koydu. Genç tüketici şirketlerin çevresel ve sosyal aktiviteleri konusunda da daha duyarlı…
  • Tüketicilerin çoğu kendilerini dijital kanalların kullanımında daha rahat hissediyor. Online alışveriş, temassız teslimat, online ödeme gibi konularda daha aktifler.
  • Araştırmaya göre 45 yaşın altındaki tüketici zaten iletişim için sürekli kullandıkları kanalları alışveriş için tercih etmeye daha eğilimli.
  • Önümüzdeki dönemde şirketlerle başlıca iletişim aracının sosyal medya kanalları olacağını düşünen tüketicilerin sayısı üç kat arttı.
  • Katılımcılar gelecekte yapacakları alışverişlerinde nakitten çok dijital cüzdan ve kart seçeneklerini kullanmayı düşünüyor.

Ana kazananlar dijital bankalar

  • Bankalar arasında tercih yaparken müşterilerin dikkat ettiği konular arasında yüzde 46 ile ödenen paranın karşılığının alınması başı çekiyor. Kişisel güvenlik (yüzde 45), markaya duyulan güven (yüzde 45), müşteri deneyimi (yüzde 41).
  • Paranın karşılığının alındığını hissettiren hizmet ve ücret (faiz oranları) banka tercihlerini en çok etkileyen etkenler olarak karşımıza çıkıyor.
  • İnternet siteleri ve uygulamaların işlevselliğinin yanında kolay erişilebilirlik (kişisel güvenlik) müşterilerin önceliği olarak belirtiliyor. Covid-19 döneminde bankaların sunduğu hizmet tekliflerindeki proaktif iletişim de müşteriyi etkileyen başlıklardan.
  • Covid-19 döneminde müşterilerin kendi bankalarına duydukları güven yüzde 15 oranında arttı. Tüm tüketiciler bankalarına duydukları güvenin en az Covid-19 öncesi dönemdeki seviyede olduğunu belirtiyor (yüzde 96).
  • 10 kişiden biri Covid-19 salgını sonucunda bankalarını değiştirmeyi düşündüğünü belirtiyor. Bu şekilde düşünen katılımcıların 10 kişiden dördünün ise dijital bankalara geçme ihtimali daha yüksek.

Sigorta sektörü güven sınavını geçti

  • Sigorta şirketleri, Covid-19 sürecinden güven konusunda yara almadan çıktı. Ancak tüketicilerin üçte biri aldıkları hizmetler ve poliçelerinin kapsamı konusunda daha proaktif bir iletişim istiyor.
  • Sigorta şirketlerinin odaklanması gereken konuların başında sigorta talep süreçlerinin en etkin şekilde yürütülmesi geliyor (yüzde 39). İkinci sırada ise yenilikçi ürünler var.
  • Covid-19’la birlikte poliçesini gözden geçirenlerin oranı yüzde 41. Yüzde 27’lik bir kesim hayat sigortası yaptırdığını, yüzde 26’sı ise sigorta yaptırmayı düşündüğünü belirtiyor.
  • Katılımcılara “Bir sonraki sigorta yaptırma sürecinizde neler etkili olacak” diye sorulduğunda yüzde 51 ‘fiyat’ diyor. Kişiselleştirilmiş ürün ve hizmet diyenlerin oranı yüzde 42. Yüzde 39’u ise olası pandemileri kapsayıcı bir poliçe tercih edeceklerini belirtiyor.

EGİAD’ın Dış Ticaret Atağı Sürüyor

EGİAD'ın Dış Ticaret Atağı Sürüyor

Üyelerinin %60’ının yurt dışı ile ortaklık, dış ticaret ve benzeri şekillerde iş birlikleri bulunan, portföyünde tekstil, gıda, makina, inşaat, otomotiv, elektrik-elektronik, demir-çelik başta olmak üzere sanayi, tarım ve hizmet sektörlerinden firmalar bulunan EGİAD, başlattığı Dış Ticaret Elçileri Programı ile ihracat açığını kapatmak üzere büyük bir çalışma sergiliyor. Genç iş insanlarının yurt dışına açılma sürecini hızlandırmak, bu süreçteki maliyetleri düşürmek ve Kovid-19’un yarattığı olumsuz etkileri bertaraf etmek isteyen EGİAD, dış ticaret konusunda üyelerine danışmanlık yapmak üzere başlattığı “Dış Ticaret Elçileri” ile bu kez Hollanda’yı ele aldı.

EGİAD Yönetim Kurlu Başkanı Mustafa Aslan’ın ev sahipliğinde Zoom üzerinden gerçekleşen toplantıya,Hollanda İzmir Fahri Konsolosu ve EGİAD Kurucu Üyelerinden Oğuz Özkardeş, Hollanda Dış Yatırım Ajansı NFIA Proje Müdürü Yavuz Selim Yaşar,EGİAD Hollanda Dış Ticaret Elçisi ve EGİAD Üyesi Elif Kazanan Cun konuşmacı olarak katıldı.

EGİAD Yönetim Kurlu Başkanı Mustafa Aslan yaptığı açılış konuşmasında, 400 yılı aşkın bir süredir ilişkilerin yoğun bir şekilde gerçekleştiği Hollanda’nın ülkemize 25 milyar 402milyon Dolar doğrudan yatırım yaptığını belirterek, 2019’da da en çok yatırım yapan ülke sıfatını koruduğunu vurguladı. Aslan, ülkemizde yer alan Hollanda firmalarının azımsanmayacak sayıda olduklarını belirterek, “Aralık 2019 tarihi itibariyle, ülkemizde, aralarında Unilever, ING Bank, Credit Europa Bank, AGTNetherlands, Achma gibi firma ve bankaların da olduğu 3.214 Hollanda firması ve 40 irtibat bürosu faaliyet göstermektedir. Türkiye’de Hollanda sermayeli şirketler, bankacılık, kimya sanayi, ilaç sektörü, tıp endüstrisi, telekomünikasyon, lojistik, tekstil, gıda, tarımsal sanayi ve turizm sektörleri gibi hemen her sektörde faaliyet göstermektedirler” dedi.

Hollanda İlk Sırada

Hollanda ile ilişkilerin güçlendirilmesinden yana olduklarını kaydeden EGİAD Başkanı Aslan, “15. Dönem Yönetim Kurulu olarak çok önem verdiğimiz EGİAD Dış Ticaret Elçileri projesi ile yurtdışında şirket kurmak veya doğrudan ihracat yapmak isteyen üyelerimiz ile halihazırda bu konuya hakim ve yurt dışı yatırımları olan EGİAD üyelerini biraraya getirerek iş ağlarını güçlendirmeyi planladık. Merkez Bankası verilerine göre, 2002-2019 döneminde Türkiye’den Hollanda’ya yapılan uluslararası doğrudan yatırımların toplamı 13 milyar 763 milyon Dolar olup, 2019 yılında ülkemizden yurt dışına yapılan doğrudan yabancı yatırım bakımından Hollanda ilk sırada yer almaktadır. Hollanda’da Türk kökenli iş adamları tarafından kurulan şirket sayısının 23 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Söz konusu girişimciler,toplam 6 milyar Avro dolayındaki yatırımları ile yaklaşık 80 bin kişiye istihdam sağlamakta, yaklaşık 8 milyar Avro düzeyinde ciro oluşturmaktadır”dedi. Kovid-19 salgınının ihracatı olumsuz yönde etkilediğini hatırlatan Aslan,“İhraç ürünlerimiz açısından en önemli pazar şüphesiz Avrupa Birliği. Avrupa Birliği’ni komşu ülkelerimiz İran ve Irak takip ediyor. Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin Kovid-19 ile mücadele kapsamında gelecekte uygulaması muhtemel kısıtlama veya yasaklamaların ihracatımızı olumsuz yönde etkileyeceğini değerlendiriyoruz;özellikle kara yolu ile yapılan ihracatlarda eşyaların geçiş güzergâhındaki ülkelerin uygulayacağı kısıtlamaların ekstra gecikmelere neden olabileceği bu durumun da ihracatı olumsuz etkileyebileceğini söyleyebiliriz” şeklinde konuştu.

Hollanda İzmir Fahri Konsolosu ve EGİAD kurucu üyelerinden Oğuz Özkardeş ise, iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin son derece üst düzeyde seyrettiğini ve bu ilişkileri sürdürülebilir kılmak ve öteye taşımak için olumlu niyetlerle her daim çalıştıklarını kaydetti.

EGİAD Dış Ticaret Elçilerinden EGİAD Üyesi ve Onurcan Ambalaj Yönetim Kurulu Başkanı Elif Kazanan Cun ise yaptığı sunumda, “Hollanda da yatırım yapmanın avantajları nelerdir, ülkenin ekonomik ve mali yapısı nasıldır, şirket kurmak nasıl olur ve maliyeti nedir, doğrudan yabancı yatırıma verilen teşvikler nelerdir, tecrübeli ve yetenekli göçmenler için %30 Expat Kuralı nedir, arge teşvikleri nelerdir, vize ve çalışma izinleri, oturma izini nasıl alınır, sosyal hayat nasıldır” başlıklarını açarak ayrıntılı bir değerlendirmede bulundu. Cun, 2017’de Hollanda’da kurduğu şirketin kuruluş ve yatırım süreçlerini, risk ve avantajlarını aktardı. Hollanda’nın Ege Bölgesi’ne önem verdiğini ve yatırım imkanlarını araştırdığını kaydeden Cun, “Avrupa’dan en çok yatırım aldığımız bu ülke stratejik lokasyonu ve güçlü ekonomisi ile 10 bin yabancı firmayı bünyesinde barındırmakta, Türkiye için avantajlı bir partner olarak yer almaktadır” dedi.

Hollanda Ekonomi Bakanlığı’na bağlı olarak yabancı şirket ve kuruluşlara destek veren, 42 yıldır faaliyette bulunan Hollanda Dış Yatırım Ajansı NFIA Proje Müdürü Yavuz Selim Yaşar ise yaptığı sunumda, ülkenin liman altyapısı ile Dünya ticaretinde 1 numara olduğunu, Avrupa’nın birbiriyle demiryolu ile bağlantılı en önemli ülkesi olması sebebiyle de çok büyük avantajlar barındırdığını belirtti. Yaşar, IT sektörleri için 200 civarında data center ile ciddi bir alan yarattığını, ARGE yatırımları ile çok kalifiye bir topluluğa hakim olduğunu ifade etti. Ayrıca, son yıllarda Türkiye’den beyaz yaka göçünü fazlasıyla aldığı için iki ülke ilişkilerinin üst düzeyde gerçekleştiğini de vurguladı.

İSO 500’deki PLAT Üyelerinin Üretimden Satışları 2019’da Yüzde 21,3 Artışla 20,7 Milyar Liraya Yükseldi

İSO 500’deki PLAT Üyelerinin Üretimden Satışları 2019’da Yüzde 21,3 Artışla 20,7 Milyar Liraya Yükseldi

İstanbul Sanayi Odası’nın açıkladığı “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu” araştırmasının 2019 yılı sonuçlarına göre PLAT Derneği üyesi 17 firma listede sıralandı. Firmaların 2019’daki üretimden satışları toplamı 2018 yılına kıyasla yüzde 21,36 artarak 20 milyar 733 milyon TL’ye yükseldi. Türkiye ekonomisinin lokomotifi ve büyümenin itici gücü sanayi şirketleri listesinde yer alan PLAT Derneği üyeleri ağırlıklı olarak gıda, ambalaj ve temizlik ürünleri sektörlerinde faaliyet gösteriyor.

İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) 1968 yılından bu yana aralıksız gerçekleştirdiği “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu” araştırmasının 2019 yılı sonuçları açıklandı. PLAT Özel Markalı Ürünler Sanayicileri ve Tedarikçileri Derneği üyesi 17 firma, 2019 yılındaki toplam 20 milyar 733 milyon liralık üretimden satışları ile Türkiye’nin en büyükleri arasındaki yerlerini sağlamlaştırmaya devam etti. PLAT Üyesi 17 firmanın 2019 yılındaki üretimden satışları 2018’e göre yüzde 21,36 artış kaydetti. Aynı dönemde firmaların net satışlarının toplamı da 2018’e kıyasla yüzde 28,52 artarak 25 milyar 348 milyon liraya yükseldi.

PLAT Derneği Yönetim Kurulu Başkanı İmer Özer, İSO Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu Araştırması sonuçlarının 2019 yılında ülke ekonomisi ve sanayine ışık tutan değerli veriler ortaya koyduğunu belirterek, “Tüketicinin güvenini ve beğenisini kazanan özel markalı ürünlerin alışveriş sepetindeki ağırlığı her geçen gün artıyor. Sektörümüz 2019 yılını yüzde 20’lik büyümeyle yaklaşık 60 milyar TL ciro ile kapattı. Pandemi döneminde de başta gıda, temizlik ve hijyen ürünleri olmak üzere artan talep karşısında firmalarımız üstün bir gayret sergilediler. Dünya ve Türkiye ekonomisi açısından zorlu geçen bir yıl olan 2019 yılında firmalarımızın her şeye rağmen üretmeye devam ederek satışlarını artırmalarını çok önemli buluyoruz. İSO 500’de 2019 yılında 17 üye firmamız yer aldı. 500 Büyük Sanayi Kuruluşunun 2019’daki üretimden satışları 2018 yılına göre yüzde 16,4 artarken listede sıralanan PLAT üyelerinin üretimden satışları yüzde 21,36 arttı. Aynı dönemde net satışları yüzde 28,52 artış kaydetti. Gıda, temizlik ve hijyen ürünleri, ambalaj gibi sektörlerde üretim yapan firmalarımızın çoğunluğu üretimden satışlarını çift haneli rakamlarda artırdılar. İç talepteki daralma ve küresel ekonomide yaşanan durgunluk, ticaret savaşları, jeopolitik riskler gibi birçok olumsuzluğa karşın başarılı bir performans gösteren ve büyümeye devam eden firmalarımızı kutluyorum. Üyelerimizi Türkiye sanayinin dev şirketleri arasında görmekten gurur duyuyor ve önümüzdeki yıllarda yeni firmaların katılımıyla bu sayının daha da artmasını diliyoruz” diye konuştu.

İhracatın Finansmanı – VI

VESAİK MUKABİLİ İHRACAT EVRAĞININ KREDİLENDİRİLMESİ

İHRACAT VESAİKİ ÜZERİNDEN AVANS KREDİSİ

Vesaik karşılığında bankaların kredi kullandırmasıdır.

Bu aynı zamanda;

sevk sonrası ihracat kredisi

olarak da görülebilir.

Verilecek kredi TPKK – Türk Parasını Koruma Kanunu hükümlerine göre kullandırılır. Kredinin azami tutarı ibraz edilecek vesaikin FOB değerini aşamaz ancak uygulama olarak belli bir marj uygulanması (faiz ve komisyon, diğer giderler vb) esas alınır ve kalan bakiye firmaya kullandırılır.

Döviz kredilerinde kullanım süre limiti 16 Haziran 2009 tarih 2009 / 15083 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kaldırılmış olup, döviz kredisini kullanacak kişinin bankalarla bu süreyi serbestçe belirlemesi gerekmektedir.

VESAİK SADECE TEMİNATA ALINIR, İHRACAT BEDELİ TAHSİL EDİLDİĞİNDE İSE KREDİYE MAHSUP EDİLİR.

KREDİ TEMİNATI OLACAK VESAİKTE BANKANIN ARAMASI GEREKEN KOŞULLAR NEDİR?

      • Vesaik arasında bulunan konşimentoya alıcı (consignee) mutlaka kredi veren bankanın adı yazılmalıdır. Bu şekilde tanzim edilmiş konşimento ise tahsil bankasına gönderileceği zaman, tahsile gönderen banka tarafından karşı banka emrine ciro edilmelidir. Bu yolla malların konşimentodaki mülkiyet hakkı ciro yolu ile tahsil bankasına geçmiş olacaktır. Consignee: KARABANK olmalıdır
      • Tam takım konşimento (3 orijinal, 3 kopi) bankaya takdim edilmelidir. Bu yolla söz konusu mallara ait mülkiyet hakkını elinde bulunduran konşimentonun tamamı bankaya ibraz edilmiş olacak ve bankanın bilgisi dışında hareket eden bulunmayacaktır.
    • – CIF teslim şekline göre yüklemelerde sigorta poliçesinin, mallara ilişkin herhangi bir hasar vukuunda tazmin talebinde bulunulmasını teminen  banka adına yapılmasında yarar vardır.

 

    • – Malların ihracatının riskli ülkelere yapılmaması gereklidir.

 

    – Bozulabilen mallara ait ihracatların vesaikleri teminata alınmamalıdır.
    • Kredi Teminatı olacak ihracat evrakları CIF esasına göre hazırlanmışsa, evraklar arasında bulunan sigorta poliçesinin yukarıda yazılı olduğu gibi olması durumunda bankamız adına ciro ettirilmelidir. Ciro ile hasar vukuunda tazminat bankamıza ödenecektir.
    • Ülke riski olan vesaik teminata alınmamalıdır. Ülke riski olan vesaikin tahsilinde muhtemel risklerin var olabileceği unutulmamalıdır. Muhtemel risklerin azaltılması için Türk Eximbank İhracat Kredi Sigortası yaptırılması yerinde olur.

Yılın İlk Yarısında Makine İhracatı 7,6 Milyar Dolar Oldu

Yılın İlk Yarısında Makine İhracatı 7,6 Milyar Dolar Oldu

“AB dönem başkanı Almanya ile sektörel diplomasi olumlu sonuç verecek”

Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) yılın ilk yarısında 7,6 milyar dolarlık makine ihracatı yapıldığını açıkladı. Makine ihracatı pandemi nedeniyle bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 13,6 geriledi. AB ülkelerinin, ABD ve Çin ile ekonomik rekabete devam etmek istiyorsa Almanya önderliğinde ekonomik bir atılım yapmak zorunda olduklarına dikkat çeken MAİB Başkanı Kutlu Karavelioğlu, “Dünyanın en güçlü makine üreticilerinden Almanya’nın AB dönem başkanlığını bir fırsat olarak değerlendirip, sektörel diplomasiyi sürdürerek olumlu sonuçlar elde edeceğiz” dedi.

Küresel ticaretin duraksama noktasına geldiği ikinci çeyrekte ihracatı, önceki yılın ikinci çeyreğine göre yüzde 27 daralan Türk makine sektörü, yılın ilk yarısını bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 13,6 düşüşle 7,6 milyar dolar ihracatla tamamladı. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın dünya makine ticaretinde ilk çeyrekte yüzde 20, ikinci çeyrekte yüzde 27 daralma öngördüğüne ve ilk çeyrekte yüzde ayrışarak 0,4 artan Türkiye’nin makine ihracatının ikinci çeyrekte küresel gidişata mahkum olduğuna dikkat çeken Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) Başkanı Kutlu Karavelioğlu şunları söyledi:

OECD’nin yıl sonunda küresel ekonominin yüzde 6 daralacağına ilişkin öngörüsü gerçekleşirse, küresel makine sektörü yılı yüzde 20 civarında bir daralmayla kapatabilir, bu durumda kriz öncesi rakamlara ancak 2 yıl sonra dönebiliriz. Bizim bu süreyi kısaltabilmek için AB ile güçlü işbirliğine ihtiyacımız var. Fakat şu da bir gerçek; 2. dalga beklentisinin yarattığı huzursuzluk nedeniyle sanayi üretimi hızlanamayan AB’nin de bize ihtiyacı var.”

“En güçlü çözüm ortaklarından biri Türkiye”

Euro bölgesinde son iki ayda, ekonomide olumlu kıpırdamalar olsa da özellikle İtalya, İspanya ve Fransa’da iyileşmenin çok yavaş ilerlediğine dikkat çeken Karavelioğlu şunları söyledi:

“Pandemi sürecinde siyasi bir güven bunalımı yaşayan AB ülkeleri, ABD ve Çin ile ekonomik rekabete devam etmek istiyorsa Almanya önderliğinde sınai bir atılım yapmak zorunda. Bunun için de en stratejik sektörlerden biri, üretim teknolojilerinin geliştirildiği alan olan makine. AB’nin ortak inovasyon ve yatırımlar politikası geliştirmesi ve bölgede 3 milyon insanın geçimini sağlayan makine sektöründe yakın coğrafya ile işbirliklerinin pekiştirilmesi gerekiyor. Bu konuda en güçlü çözüm ortaklarından biri biziz. Dünyanın en güçlü makine üreticilerinden Almanya’nın AB dönem başkanlığını bu yönde bir fırsat olarak değerlendirip, sektörel diplomasiyi sürdürerek olumlu sonuçlar elde edeceğiz.”

“Ticari ve teknolojik vizyonumuzla ayrışıyoruz”

Makine İhracatçıları Birliği, Makine Federasyonu ve TOBB işbirliğiyle düzenli aralıklarla yaptığı koronavirüsün etkilerini ve tedbirleri değerlendirme anketinin üçüncüsünü Haziran ayında gerçekleştirdi. Farklı ölçeklerden 211 firmanın yanıt verdiği ankette firmalara normalleşme sonrası yeni döneme yönelik iş planlarını sorduklarını belirten Karavelioğluşunları söyledi:

Makineciler ticari ve teknolojik vizyonlarıyla, bu konuda verdikleri yanıtlarda da ayrışıyor. Firmalarımızın yüzde 31,5’i ihracat pazarlarını çeşitlendireceğini, yüzde 22,2’si dijital altyapısındaki eksiklerini gidereceğini, yüzde 20,5’i ise verimliliği artırmak üzere ürün konsolidasyonu yapacağını söylüyor. Küresel ticarette talep tarafının nasıl gelişeceğini, hangi dallarda ilave ve acil yatırımların gündeme geleceğini ve pazar takibini çok iyi analiz ediyoruz. Ticari sınırların ileri teknoloji alanında yeni işbirliklerine açık olacağı yeni dönemi, en iyi şekilde değerlendireceğiz.”

“Yerli imalatçıların gerçek potansiyeli ıskalanıyor”

Ankete katılan firmaların yüzde 60’ı yılın ilk 5 ayında cirolarının azaldığını belirtti.Firmalarının yüzde 83’ünün teslimatlarını 3 aya kadar tamamlayacağını, sonrası için yeni sipariş beklediklerini belirten Karavelioğlu şunları söyledi:

Makine ihracatının yüzde 18,5 düştüğü yılın ilk beş ayında makine ithalatı sadece yüzde 1,3 düşerken yurt içi siparişleri normal seyrinde giden firmaların oranı sadece yüzde 22 olmuş. Maalesef hem kaynaklarımız boşa harcanıyor hem de yerli imalatçıların gerçek potansiyeli ıskalanıyor. Biz nitelikli kadrolarımızı korumak, mümkün olan en yüksek kapasite kullanım oranıyla üretime devam etmek için uluslararası pazarda kılı kırk yararak sipariş topluyoruz ki bu oran Haziran sonunda yüzde 60’ı ancak bulabildi. En kaliteli makineleri rekabetçi fiyatlarla yurt içinde üretebilirken yerli sanayicinin küresel kriz yokmuş gibi makine ithal etmesine bir anlam veremiyoruz.”

”İnovasyon Büyüktür Pandemi” yarışmasında son viraj

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından, Türkiye’nin Makinecileri ana sponsorluğunda “İnovasyon > Pandemi” temasıyla üniversite öğrencilerine yönelik düzenlenen İnovaTİM İnovasyon Yarışması’nda son viraja girildi. Yarışmada pandemi öncesi, sırası ve sonrasında oluşan ihtiyaçlara çözüm sunacak inovatif projeler aranıyor. Yarışmaya başvuran 4000’e yakın üniversite öğrencisinden oluşturulan 4’er kişilik takımlardan 326 tanesi aşamaları başarıyla geçerek yarışmaya devam etmeye hak kazandı. Son aşamada 30 takımın projeleri juriye sunulacak. 3 ana kategoride 3’er takımın dereceye gireceği yarışmanın sonuçları Ağustos ayında açıklanacak. Kazanan takımlara toplam 180 bin TL para ödülü dağıtılacak.