PERYÖN Başkanı Berna Öztınaz: “Normalleşme Sürecinde Uyum Sağlamayı Başaranlar Kazanacak”

PERYÖN Başkanı Berna Öztınaz: “Normalleşme Sürecinde Uyum Sağlamayı Başaranlar Kazanacak”

Türkiye’de şimdi ve gelecek için daha iyi bir çalışma yaşamına liderlik etme vizyonuyla faaliyetlerini sürdüren PERYÖN – Türkiye İnsan Yönetimi Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkanı Berna Öztınaz, pandemi sonrasında iş dünyasının nasıl şekilleneceğine dikkat çekti. Sadece uzaktan çalışma değil, farklı iş modellerine de hazırlıklı olunması gerektiğine değinen Öztınaz’a göre sürecin kurumlar üzerindeki gerçek etkisini görebilmek için en az altı ay beklemek gerekecek…

Pandemi döneminde aldıkları önlemlerle adeta yeni bir kolektif bilinç yaratan kurumlar için normalleşme süreci başladı. Ancak iş dünyasının salgın ile sınavı hala devam ediyor. Zira farklı çalışma modelleri, ekip ilişkileri, iş-yaşam dengesi ve kurumların süreç içinde edindiği rol, normalleşme reçetesinin başarı oranını etkiliyor.

Yeni dönem için şirketlerin farklı hamleler yapmaya başladığını anlatan PERYÖN – Türkiye İnsan Yönetimi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Berna Öztınaz’a göre pandemi sınavının iş dünyasına ve ekonomiye yönelik sonuçlarını kısa dönemde önce anlamak zor olacak.

Öztınaz; “Yaşadığımız süreçte çözüm üretmek için kolektif çabalara ihtiyacımız var. COVID-19 bir kriz durumunda hep birlikte nasıl hareket edebildiğimizi test etti. Bu sebeple PERYÖN olarak kurumsal tecrübelerimizle elimizdeki bilgileri süzmeye ve tarafları en doğru şekilde bilgilendirmeye çalışıyoruz. Ancak sürecin iş dünyası üzerindeki etkilerini anlamak zamanımızı alacak” dedi.

Kurumların ihtiyacı: Yetkinlik…

Mevcut dönemde hızlı karar alan ve çevik davranan kurumların başarılı olduğuna, bu hareket kabiliyetini kazanmak içinse insan kaynakları uzmanlarına önemli görevler düştüğüne değinen Öztınaz, “Sıklıkla Darwin’i andığımız günler yaşıyoruz. Normalleşme sürecinde güçlü ya da en büyük kurumlar değil, en çok uyum sağlayanlar dönemi az zararla atlatacak, belki de yeni fırsatlar bulacak. Bu nedenle belirsizlik ortamlarında yönetmeye ve sonuç almaya yetkin kişilere olan ihtiyaç artıyor. Yatırım yapılacak, aranan özellikler arasında ise; girişimcilik, doğru analiz yeteneği, karmaşık problem çözme kabiliyeti ve empati, çeviklik, uyum gösterme gibi konular öne çıkıyor. İş geliştirme yetkinliği ve kurum içi girişimcilik dikkat çeken diğer yetkinlikler arasında sayılabilir” dedi.

Salgın döneminin iş dünyasına olan en büyük miraslarından birinin uzaktan çalışma modeli olacağını anlatan Öztınaz, “COVID-19’dan önce iş dünyasında yapılan araştırmalar geleneksel çalışma yöntemlerinin gelecekteki iş modellerine cevap vermediğini bize gösteriyordu. Salgın döneminin bize en büyük mirası olan uzaktan çalışma modeli önümüzdeki süreçte; çalışan deneyimi, performans, kariyer, şirket kültürü gibi pek çok kavrama dokunacak ve değiştirecek” dedi.

Mevcut koşullarda uygulanan uzaktan çalışma modelinin yanlış anlaşılmaması gerektiğini de anlatan Öztınaz, “Şu andaki şartları geleceğin modeli ile karıştırmamamız gerekiyor. Hali hazırda global bir kriz yönetimi yapıyoruz. Uzaktan çalışmak; sınırsız mesai saati, gece yarılarına dek her maile cevap vermek ya da yoğunluktan yemek bile yiyememek demek değildir. Odaklanmamız gereken asıl konu; değişimin başladığı ve farklı çalışma modellerinin önümüzdeki dönemin bir gerçeği olduğudur” dedi.

“Zor bir sürece giriyoruz…”

İş dünyasının zor bir sürece girdiğine değinen Öztınaz; “Gelecek aylar iş dünyası için maalesef zor olacak. Çünkü önümüzde bir resesyon var. Yaratıcı olmak zorundayız. STK’lar ve kurumlar olarak yeni çalışma yöntemlerine alışmamız, adaptasyonu kolaylaştırıcı rol oynamamız, konunun yasal mevzuatı ile ilgili altyapıların hazırlanmasını sağlamamız gerekiyor. Çünkü hibrit çalışma modellerinin hayata geçmesi an meselesi” dedi.

Pandemi döneminin kurumları üç farklı tipe ayırdığını anlatan Öztınaz, “Pandemiyi nasıl yaşadığımız şirketin liderlik olgunluğuna, coğrafyasına, sektörüne, yaşam döngüsünün neresinde olduğuna göre de değişti. Şirketlerin pandemi savaşını yaptıkları işe göre 3 kategoride görüyorum. Bunlardan ilki; krizin başlaması ile keskin bir talep düşüşü ve gelir kaybı yaşayan şirketler. Bu şirketler, hayatta kalmaya odaklandı. Kemik kadrolarına çekilerek işlerini sürdürmek için mücadele ettiler. İkinci tip şirketlerse nispeten finansalları güçlü, yaptıkları iş sekteye uğrasa da iş devamlılığından fazla endişe duymayan şirketler. Rekabetten ve fırsat kaybından endişe etseler de hayatta kalma kaygısını kısa dönemde yaşamayan şirketler. Bu kurumların çalışanlarına odaklanmaya imkanı ve isteği oldu. Ekiplerin fiziksel ve mental sağlıkları için anlamlı uygulamalar hayata geçirdiler. Atölyeler gerçekleştirildi, evden çalışma sürecinin nasıl olacağına dair eğitimler verildi, kitler dağıtıldı. Dönemi iyi değerlendiren bu kurumların geleceğin iş dünyası için çalışmalar yapma şansı bile oldu” dedi.

Son grupta ise her şeye rağmen sahada kalması gereken ve ciddi bir talep artışını yönetmek zorunda kalan sağlık ve gıda gibi şirketlerinin bulunduğuna değinen Öztınaz, “Bu kurumlar hem çalışan ve yöneticilerini motive etmek hem de işlerini sürdürmek zorunda kaldılar. Bütün bunları yaparken de artan taleplere cevap vermek için çalıştılar. Kötü örnekler olmuş olsa da büyük çoğunluğu başarılı bir şekilde çalışmalarını gerçekleştirdi” dedi.

Yanılan liderler var…

Uzaktan ve hibrit çalışma modellerinin ömrünü pandemiye bağlayan ve çalışanlarını eskisi gibi ofiste görmek isteyen liderler olduğunu belirten Öztınaz, önümüzdeki dönemde iş yaşamında olacak muhtemel değişimlerin de altını çizdi. Öztınaz: “İçerisinde geçtiğimiz dönem farklı çalışma modellerinin doğru yönetilmesinin maliyet konusunda da karlı olduğunu ortaya koydu. Her şey eskisi gibi olmayacak belki ama tamamen de değişmeyecek. Çalışanların belli bir bölümü ofisten çalışırken belli bir kısmı uzaktan çalışmaya devam edecek. Bu hem maliyet yönetimi hem jenerasyonların beklentisi hem de sürdürülebilirlik açısından talep edilecek.”

Öztınaz: “Yaratıcılığın ön plana çıktığı bir döneme giriyoruz. Anlam arayışı giderek önem kazanıyor. Özellikle yetenekleri bünyesinde tutabilmek için şirketlerin anlam sunabilmesi, çalışanın hangi resmin parçası olduğunu gösterebilmesi gerekiyor. İK profesyonellerinin her şeyden önce şirketin iş gerçeklerini çok iyi öğrenmeleri, samimi bir merakla, akıllı bir öğrenme stratejisiyle, değişim cesaretini birleştirebilmeleri lazım. Pandemin pek çok açıdan travma yarattığını unutmayalım. Yaşananların çalışanların üzerinde de kalıcı izler bıraktığı malum. Bu nedenle şirket yöneticilerinin ilk başta çalışanlarını anlaması ve sürecin onlara yaşattığı değişimi kavrayabilmesi önemli. Bunun için de şirketlerin liderlerine ve kendi öğrenmelerine yatırım yapması, ortak akıl platformlarında yer alması ve değişimi destekleyip kucaklaması gerekecek.”

Özgün ve Doğru Kararlar Alma Üzerine

Karar mekanizması konumundaki yöneticilerin önemli kısmı iş yoğunluğu, stres ve hedef baskısı içerisinde kendileri ve şirketleri adına farklı bakış açılarıyla değerlendirmeler yapıp özgün kararlar alma ihtiyacı hissederler. Etkin ve yaratıcı düşünüp doğru kararlar almayı, etkili bir zaman yönetimi uygulayıp özel ve sosyal yaşamlarına zaman ayırabilmeyi, üst seviyede performans sergilemeyi ve gerçek liderlik potansiyellerini açığa çıkarmayı arzularlar.

Gerekli durumlarda da çoğu zaman yakın çevresindekilerle değerlendirme ve görüş alışverişlerinde bulunurlar. Ve bu değerlendirmeler çoğu zaman belirli bir noktaya atılan çapa etrafında daireler çizmekle sonuçlanır. Bu çapa, projeksiyonlar, benzer durumlar, iyi ve kötü örnekler, önceki kararlar ve öğrenilmiş çaresizlikler vb.den biri olabilir. Ama konuya yönelik bambaşka bir yaklaşım sergilenmesi nadiren görülür.

Sonra biri çıkar ve daha önce kimsenin düşünemediği bir fikirle gelir. Cep telefonu teknolojisi rüzgârına kapılmayıp, ürüne “akıllı telefon” diye bambaşka bir açıdan bakan biri mesela. Bir kaç yıl önce cep telefonlarının hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmeye başladığı dönemlerde büyük teknoloji şirketleri bu telefonları nasıl daha fazla geliştirebiliriz diye düşünürken, biri çıktı ve konuya bambaşka bir açıdan yaklaştı. Akıllı telefon adı verilen bu yeni ürün, o güne kadar bilinen cep telefonlarını, teknoloji müzelerine gönderdi. Çünkü o, diğer şirket yöneticileri gibi eski kararlara çapa atmamıştı, tamamen özgün ve bağımsız düşünüyordu.

İşte biz profesyonel koçlar, liderlerin kendilerinin gizli güçlerini fark edip harekete geçirmelerine ve kendi akıntılarını yaratmalarına yardımcı olan profesyonelleriz.

Üstelik, koçun, danışanın faaliyet gösterdiği sektörde uzman olması da gerekmez. Aksine koçun, o sektörü bilmemesi çoğu zaman koç-danışan çalışmasının en güçlü yanıdır ve büyük fayda yaratır. 1970’lerin başlarında Timothy Gallway ve Sir John Whitmore, koçluğu İngiltere’de Tenis ve Futbol alanında kullanıyorlardı. Tenis koçluğu için talep çokken, futbol koçluğu için müşterinin olmadığı bir gün, futbol koçlarına tenis koçu formaları giydirip sahaya sürdüler. Ve sonuç şaşkınlık vericiydi: Çünkü hiç tenis bilmeyen bu tenis koçlarının, tenis uzmanı koçlara göre, sporcunun gelişimi açısından çok daha başarılı sonuçlar aldıklarını gördüler. Tenis sporu geçmişi olan koçlar, sporcuların tekniklerini geliştirmeye çalışıyorlardı. Ama bu sporu hiç bilmeyen koçlar bilgi, tecrübe ve teknik paylaşımı yerine, zihinleri provoke edici güçlü sorularla sporcunun kendi sorunu karşısında yaratıcı yönünü ortaya çıkarmasını, spontane çözümler üretmesini sağlıyorlardı ([1]). Öğrenilmiş çaresizlik kalıplarıyla düşünülmeyen, kişiye özel çözümlerin üretildiği, kişinin kendi potansiyelini keşfettiği, özgüvenin ve performansın en üst seviyeye yükseldiği etkili bir süreçti bu.

Ardından bu yeni metodolojinin sadece sporda değil, iş dünyasında ve hatta hayatın her alanında kolaylıkla kullanılabileceğini fark etmeleri uzun sürmedi.

Bugün Avrupa ve Amerika’da başarılı liderler, uzun zamandır profesyonel koçlarla çalışmakta, düzenli olarak hizmet almaktadır. Bu da onların akıntıya kapılmadan doğru ve başarılı kararlar almalarının en önemli sebeplerinden biridir. Çünkü liderler de, her insan gibi irili ufaklı kararlar alırken önceki kararlarının, koşulların, kendi düşünme mekanizmalarının, duygularının ve genel kabullenmelerin etkisinde kalıyor. Bir insanın günde yaklaşık 200 kadar karar aldığı ve bu kararların %80’inin de bu etkiler altında kaldığı düşünülünce konunun önemi daha da belirginleşmiyor mu?

[1] Sir John Whitmore, Performans İçin Koçluk, Paloma Yayınları, Ankara 2017 (5. Baskı)

Reklamın Pazarlaması Olmaz. Reklam, Satışları Canlandırmak İçin Yapılır

İşletmeler reklamlarını topluma entegre ederken, Reklamın Pazarlaması Olmaz, Reklam Satışları Canlandırmak İçin Yapılır sözünden hareketle, toplum bireylerinin algılarında iz 274bırakmak için yapılmaktadır.

Toplumları oluşturan bireyler dünyaya gelip ilk adım attıklarında, ilk önce çevrelerini incelerler ve tanımaya çalışırlar. (Çevre Analizi)

Her birey yaşama ilk tutunduğunda bencildir. Alt beyni hayatta kalmaya programlı, temel gereksinimleri olan biyolojik ihtiyaçlarını tatmin etme güdüsüne sahiptir.

Bireyler öncelikle kendi ihtiyaçlarını giderme güdüsüne sahip oldukları için kendi istek ve ihtiyaçlarını tatmin etmek, bireysel özelliklerini kullanarak hayati ihtiyaçlarını gidermek isteyeceklerdir. (Pazarlama Döngüsü)

Bir işletmenin marka olabilmesi ve toplum nezlinde bir değer yaratabilmesi için toplum ihtiyaçlarına uygun; ürün ve hizmet üretebilmesi, ürün ve ürünün temel özelliklerinde kalite barındırması ve bireylerin algısında seçicilik oluşturması ile mümkündür.

Marka, zaman sürecinde minunmum 10 senelik bir geçmişe sahip olması, günümüze kadar birçok negatif süreçleri atlatarak sürdürülebilir çalışmalar ile geleceğe yönelik planlar yapması, toplumu oluşturan; müşteri ve tüketici nezlinde bir faydaya ve itibara sahip olması gerekmektedir.

Reklam, toplumda oluşmuş marka değerini insan algısında yeniden konumlandırarak satınalma dürtüsünü harekete geçirmek için yapılır.

Yapılanma;

  • Ürün ve Hizmet de Re-Marketing,
  • Global ve Yerel Pazarda Sürdürülebilirlik,
  • Tutundurmayı Güçlendirmek,
  • Omnichanel Yönetimi,
  • BPİ ile İnteraktif Çeşitlilik Oluşturmak,
  • Ürün ve Hizmet Gruplarını Segmente Edebilmek,
  • Toplum Bilincinde Algıda Seçicilik Oluşturmak,
  • Yeni Medyayı Etkileşim Odaklı Kullanabilmek,
  • Teknolojik Gelişmelerden Faydalanmak,

Reklam Pazarlama Politikası aracı değildir.

Tutundurmayı teşvik edici özelliklere sahiptir.

İşletmelerde;

  • Pazarlama Departmanı,
  • Satış Departmanı,

yer alır.

Satış departmanı tutundurmadan sorumludur.

Global firmalar, şirket politikaları gereği yeni medyada reklam çalışması yapmaya; ihtiyaç duymazlar veya istekli değillerdir.

Şirketler yılda bir kez yeni medyada potansiyel hedef kitlesine; düşündürücü veya etki uyandırıcı reklam stratejileri uygulayarak algıda seçiciliği arttırırlar.

Teknolojik Stratejik Gelişmeler,

  • Web Sayfası Yaşanmış Müşteri Deneyimi,
  • Hologram,
  • Arttırılmış Sanal Gerçeklik,
  • Yapay Zeka,
  • Chatbot Tutundurma,
  • Kullanıcı Deneyimi Yönetimi (UXM),
  • Stratejik Pazarlama Yöntemleri,
  • Sürdürülebilir Dijital Alışkanlık Yönetimi,
  • Konumlandırılmış Müşteri ve Tüketici Deneyimi (SCCM),
  • İsteğe Odaklı Reklam,

Reklam Türleri,

  • Geleneksel Reklamlar,
  • Ticari Reklamlar,
  • Mevsimsel Reklamlar,
  • İtibari Reklamlar,
  • Dijital Reklamlar,
  • Teknolojik reklamlar,
  • Propaganda Reklamlar,
  • Algıya Yönetimine Dayalı Reklamlar,

çeşitleri daha fazla arttırabiliriz.

Bilim ve Teknolojilerin ilerlemesine bağlı olarak reklam sektörleri kendi içinde çeşitlilik göstermeye devam edecektir.

Görsel Basın olsun, Yazılı Basın olsun ve Dijital Teknoloji Yönetimi olsun, her alanda reklam sektörü bireylerin algısında etki uyandırarak, algıda seçiciliğe uygun tepkiler yaratmakta, insanların satınalma dürtüsünü harekete geçirmektedir.

Yapay Zeka Çağına geçiş yaptığımız 2020 yılının bu günlerinde, reklam sektöründe önemli gelişmeler yaşanacak ve satınalama karalarımızda daha fazla etkin roller üstlenecektir.

Dünya toplumları Yapay Zeka Çağında, sektörel mecralarda reklam stratejilerini teknolojik stratejilerin yapılanmasına uygun entegre ederek daha fazla müşteri ve tüketici gruplarına hitap edecek çalışmalar yapacaklardır.

Tokat Üniversitesi Teknopark ve Firmaları ile İşbirliği Toplantısı

Tokat Üniversitesi Teknopark ve bünyesindeki firmaları ile yaptığımız toplantıda işbirliği konuları görüşüldü.

Tokat Teknoloji Geliştirme Bölgesi değerli yöneticileri Prof. Dr. Cemil ALKAN ve Prof. Dr. Rüştü YAYAR hocalarımızın liderliğinde Teknopark şirketleri ile bir araya geldik. Güzel bir etkinlik oldu. İşbirliği alanlarını görüştük. Tokat Teknopark yöneticilerimize teşekkür ederiz.
Prof. Dr. Murat ERDAL – Buyer Network B2B İş ve Ticaret Platformu Kurucu Ortağı.

 

MİB: “Ek Gümrük Vergileri Üreticileri Daha Fazla Yatırıma Teşvik Ediyor”

machine tool in metal factory with drilling cnc machines
machine tool in metal factory equipped with automatic drilling cnc machines

– MİB, devletin yerli ve milli üretimi korumacı tavrından memnun – MİB: “Ek gümrük vergileri yerli üreticileri daha fazla yatırıma teşvik ediyor”

1990 yılından beri tüm makine sektöründe yerli makine üreticilerinin çıkarlarını gözetmek ve yerli makine üretimini desteklemek amacıyla faaliyetlerini sürdüren Makina İmalatçıları Birliği (MİB), hükümetin yerli ve milli üretimi korumacı tavrının bazı kesimleri rahatsız ettiğini belirterek, bu konuda getirilen ek gümrük vergilerinin ise üreticiyi yatırım konusunda daha da cesaretlendirdiğini söyledi.

Pandemi süreciyle birlikte etkisini çok daha hızlı hissettiğimiz ticaret savaşları içinde, Türkiye’nin de kendini korumaya çalıştığını ifade eden MİB Yönetim Kurulu Başkanı S. Emre Gencer, “Kurum olarak senelerdir söylemeye çalıştığımız imalatın önemi, bu süreçte çok daha fazla ön plana çıkmış, yerli ve milli bir duruş sergileyen hükümet politikaları ise sığ bir bakış açısı ile eleştirilmektedir. Tüm dünyada yükselen korumacılık duvarlarının bu dönemde ülkemizde haklı şekilde uygulanıyor olması, bazı kesimleri rahatsız etmiştir. Bakanlıklarımızın teveccühü ile ön plana çıkarılan makine imalat sektörünü korumak, ülkenin geleceğini korumaktır. HAMLE Programı gibi stratejik programlarla ön plana çıkarılan katma değerli makine imalatının desteklenmesi de bunlara örnek olarak gösterilebilecek en önemli programlardan biridir. Zamanında kurulmuş ve yanlış politikalar sonucu geri plana itilmiş birçok yatırımın bugünlerde tekrar hayata geçiyor olması da ülkemizin ayaklarındaki ağırlıklardan kurtarılmasına ve yükselmesine vesile olacaktır” diye konuştu.

“Kendi imalatımız olan makineleri ve makine imalatçılarını korumak, temel görevlerimizden olmalı”

Mart ayından sonra yayımlanan kararnameler ile 3000 kalem üzerinde ticarete konu ürüne konulan ek gümrük vergileri de bu koruma çabalarının olumlu sonucudur” diyen S. Emre Gencer, “Enerji fiyatlarının dibe vurduğu şu günlerde, dünya genelinde enerjiden sonra, parasal olarak en büyük ticaret hacmine sahip mal grubu olan makineler ve ülkede bu makineleri yapan bizleri koruyan kararları görmek bizleri sevindiriyor ve daha fazla yatırım yapmak için yüreklendiriyor. ‘Devlet daha fazla vergi toplamak için bunu yaptı’ diyenler ise şu süreçte üretim kabiliyetlerimizi gösteren solunum cihazı, maske ve koruyucu siperlik gibi ürünleri nasıl geliştirebildiğimizi hiç mi merak etmiyorlar? Sanayi devrimiyle çok büyük rakamlara ulaşabilen üretim altyapısının kalbi makinelerdir ve makine imal etmeyi bırakmak, stratejik olarak yapılacak en büyük hatalardan biri olacaktır. Bu sadece pandemi sürecinde değil savaş, kıtlık ve deprem gibi felaketlerde de önemini çok daha fazla hissettirecektir. Hiçbir ülke, depremde yıkılan binalarınızı kaldırmak için gereken iş makinasını, mali sisteminiz çalışmıyor olsa bile, sizden para istemeden vermeyecektir. Savunma sanayisinde kullanılacak temel makinaları, barış zamanı bile vermekten imtina edeceklerdir. Dolayısıyla kendi imalatımız olan makineleri ve makine imalatçılarını da korumak, temel görevlerimizden olmalıdır” diye konuştu.

Uzakdoğu menşeli ucuz ve kalitesiz makinelere karşı yerli imalatçı korunmalı

Değişen dünya düzeninde, daha hızlı karar almayı gerektiren durumlardan devletlerin de nasibini aldığını aktaran Gencer, “Daha hızlı ve etkili karar alma süreçlerine geçiş yapan ülkemizin de özellikle pandemi sonrası çıkan Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile çok daha etkin bir biçimde kendini korumaya alabildiğini görüyoruz. Çok ucuz hammadde ve işçilik maliyetleri ile dünyanın öbür ucundan ülkemizi tehdit eden ve dünyanın ucuz üretim merkezi haline gelen Uzakdoğu ülkelerinin, bu süreçte öncelikle bizim de bulunduğumuz pazardan pay almaya çalışması, yerli imalatı sürekli olarak tehdit etmektedir. Yerlinin gelişmesi için gerekli kâr payını da bu firmalar ile rekabet esnasında kaybetmek, bir üst lige çıkabilmek için gerekli olan enerjiyi ve kaynağı, maalesef sömürmektedir. Üst seviyedeki ligler ile nasıl baş edeceğini düşünmesi gereken imalatçı, ucuz üretim ile yurtiçinde rekabette tüm zamanını harcamak istememektedir. Yerli imalatçının tüm dünya genelinde rekabetten kaçınmadığı ve devlerle rekabet ettiği bir ortamda, Uzakdoğu menşeli ucuz ve kalitesiz makinelere karşı en azından yurt içinde korunması şarttır” ifadelerini kullandı.

Yerli makinelerin önü kesilmek isteniyor

Kimsenin içeriğini ve detayını bilmediği, kaynak gösterilmeden ve halka açık şekilde yayınlanmadan sadece ithalatçı firmaların istekleri doğrultusunda hazırlanan raporlarla ‘ihracatımız azalacak’ algısı yaratmak ülkemize zarar vermektedir” diyen S. Emre Gencer, “Geçtiğimiz aylarda aralıklı kararnameler ile getirilen ek gümrük vergilerini, ‘daha fazla vergi yükü’ mantığından hareketle okumak mümkün değildir. Ülke içinde belirli bir üretim kapasitesine haiz makinaların çoğu, bu dönemde Cumhurbaşkanlığı makamı tarafından korunmaya alınmış, cari açığı azaltmayı ve yerli imalatı ön plana çıkarmayı amaçlayan politikalar ilk kez bu kadar güçlü bir biçimde devlet iradesi olarak halk yararına sunulmuştur. Savunma, otomotiv, gıda gibi önemli sektörlere ilişkin peşi sıra açıklamalar önemli gibi görünse de geleceğin parçası olacak ‘güçlü Türkiye’ için geliştirilen yerli makinelerin önü kesilmek istenmektedir. Destek verilmek isteniyorsa, koşulsuz biçimde alınan bu kararlar alkışlanmalı, sistemde görülen eksiklikler olumlu yönde değiştirilmeye çalışılarak yola devam edilmelidir” dedi.

Yatırımlarda yerli ve yeni makine alımlarında destek kriterleri artırılmalı

Yerli imalatın korunması ve bu korumanın temelinde yapılan yatırımların yerliye yönlendirilmesi hususu da önümüzdeki dönemde gündeme mutlaka gelmelidir” diye ekleyen Gencer, “Yatırım teşvik sistemi gereği, yerli-yabancı ayrımı yapılmaksızın verilen destekler, korumakta olduğumuz makinaların neredeyse tamamının koruma duvarları üzerinden rahatça aşmasını sağlamaya yönelik destekler sunmaktadır. Yatırım çerçevesinde kullanılmış veya sıfır olarak ithal edilmek istenen makineler, KDV ve gümrük vergisi yanında, varsa ilave gümrük vergisinden muaf olarak ülkeye giriş yapmakta, imalatçılarımız da bu makineler ile rekabet etmeye zorlanmaktadır. Bu, bizlerin vergileri ile sübvanse edilen ithal makinalar anlamına gelmekte ve bizleri oyun dışı bırakmaya yönelik bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır. Yatırım teşviklerindeki bu uygulama, ilave vergilerle korumaya çalıştığımız ucuz ve kalitesiz ithal makinenin önünü açmaya yönelik bir kara deliktir. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız ve özellikle Bakan Yardımcısı Sn. Hasan Büyükdede’nin bu konudaki çalışmalarını yürekten destekliyoruz. Yatırımlarda yerli ve yeni makine alımlarında destek kriterleri artırılmalı, yatırım ile yurtiçinde kalacak dövizin yeniden yatırıma ve istihdama dönüşeceği ise unutulmamalıdır” açıklamalarında bulundu.

TAV EASA’nın COVID-19 Protokolünü İmzaladı

TAV Havalimanları’nın dört ülkede işlettiği dokuz havalimanı Avrupa Havacılık Emniyeti Ajansı (EASA) tarafından oluşturulan “Havacılık Sektörü için COVID-19 Protokolü”nü imzaladı.

TAV, Avrupa Birliği’nin havacılık güvenliğinden sorumlu ajansı EASA tarafından COVID-19’a karşı yolcuların ve çalışanların sağlığını korumak üzere oluşturduğu kriterlere imza attı.

TAV tarafından işletilen Türkiye’deki Ankara Esenboğa, İzmir Adnan Menderes, Gazipaşa-Alanya, Milas-Bodrum ile Tunus’taki Enfidha ve Monastir, Kuzey Makedonya’daki Üsküp ve Gürcistan’ın Tiflis havalimanları protokole katıldı.

Fraport ve TAV’ın birlikte işlettiği Antalya Havalimanı da imzacılar arasına katıldı.

TAV Havalimanları İcra Kurulu Başkanı Sani Şener “Ülkelerin uçuş kısıtlamalarını aşamalı olarak kaldırmaya başlamasıyla birlikte iç hatların ardından dış hat uçuşları da yeniden canlanıyor. Havacılık özellikle güvenlik konusunda küresel düzeyde regüle edilen, sıkı kuralların olduğu bir sektör. Bu nedenle, pandemiden en fazla etkilenen sektörlerden biri olmakla beraber getirilen yeni kurallar en hızlı adapte olan alanlardan biri. TAV olarak işlettiğimiz tüm havalimanlarında, çalışanlarımızın ve yolcularımızın sağlığını korumak üzere otoritelerin belirlediği önlemleri tam olarak hayata geçirdik. Türkiye’deki havalimanlarımızda SHGM tarafından yayınlanan Havaalanı Pandemi Tedbirleri Sertifikasyonunu aldık. Haziran başından bu yana da yolcularımıza sorunsuz bir şekilde hizmet veriyoruz. EASA’nın hazırladığı protokole de imza atarak bu konudaki taahhütlerimizi daha da güçlendirmiş olduk. Bu protokolün imzacı havalimanları arasındaki uçuşların artması için teşvik edici olmasını umuyoruz. Ülkemize uçuşların başlaması ve artması için yer aldığımız tüm platformlarda çaba göstermeye devam edeceğiz” dedi.

TAV Havalimanları tarafından işletilen Tunus Monastir Havalimanı, 1 Temmuz’dan itibaren Transavia’nın Paris Orly’den tarifeli seferleri karşılamaya başladı.

Bu, her ikisi de EASA protokolünü imzalamış olan iki havalimanı arasında, bir AB ülkesinden AB dışındaki bir ülkeye yeniden başlayan ilk uçuş oldu.

1 Temmuz’da Yeni Dönem Başladı!

Ülkemizde elektronik belge uygulamaları ile ilgili düzenlemeler giderek yaygınlaşıyor. Vergiden muaf olmayan serbest meslek erbapları (doktor, mühendis, sanatçı, menajer, serbest muhasebeci ve mali müşavir, yeminli mali müşavir vb.) istemeleri halinde hemen e-SMM uygulamasına geçiş yapabilecekler. e-Serbest Meslek Makbuzu kesmek 01.07.2020 tarihinden itibaren zorunlu oldu.  5 Milyon TL cirolu firmalara da e-Fatura kesmek ve e-Defter düzenlemek de 01.07.2020 tarihinden itibaren zorunlu oldu.  

Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) sistemi üzerinden veya “Başkanlıktan izinli özel entegratörler aracılığıyla” e-Serbest Meslek Makbuzu kesmek 1 Temmuz 2020 tarihinden itibaren zorunlu olacak. Bilindiği üzere benzer bir zorunluluk bu yılbaşında 5.000 TL veya 30.000 TL limitlerle E-Arşiv Fatura şeklinde gelmişti. Bu limitlerin altında şirketlere veya kişilere kağıt fatura düzenlenebiliyordu. Ancak serbest meslek mensupları artık kağıt serbest meslek makbuzu kesilemeyecek. 1 Temmuz 2020 tarihinden itibaren 5 Milyon TL ve üzeri cirosu olan firmalar için de e-Fatura kesmek ve e-Defter düzenlemek de zorunlu oldu. 

YSM Yazılım Kurucusu Sedat YAZICI, “Vergiden muaf olmayan serbest meslek erbapları olan yüzbinlerce doktor, mühendis, sanatçı, menajer, serbest muhasebeci ve mali müşavir, yeminli mali müşavir vb.  400 bin’i aşkın serbest meslek erbabının e-SMM’ye geçeceğini öngörüyoruz. E-Fatura için de yine yüz binleri aşan firma eklenecek. Böyle GİB düzenlemeleri ile ticaret ve belge sitemimiz her geçen gün daha fazla dijitalleşiyor ve elektronik ortama taşınıyor. Bizler de bu dijitalleşmeyi kolaylaştırıyoruz ve online tahsilat süreçleri, online satın alma, satış, üretim çözümleri dahil güçlendiriyor ve zenginleştiriyoruz” dedi.

YSM Yazılım olarak “E-Dönüşüm Çözümleri” kapsamında sundukları “CHark Online İşletme Yazılımları” ürünleri arasına “e-SMM” paketini de eklediklerini belirten Sedat Yazıcı, “Özellikle KOBİ işletmelerine online çalışan yazılım çözümleri geliştirdiğimizKocaeli Üniversitesi Teknopark’taki firmamızda, bu düzenlemenin zorunlu hale getirdiği şekilde Serbest Meslek Mensupları’na çözüm sunan E-Dönüşüm paketimiz “CHark SMM”yi geliştirdik. YSM yazılım çözümlerimizde 2013’den beri, PİR yazılımlarımızda da 2018’den beri kağıt veya elektronik faturalarla oluşturulan müşteri ve bağlı borç kayıtları, ilgili ekranlara koyduğumuz “Tahsilat İste” tuşlarıyla kredi kartından tek çekim veya taksitli seçenekleri ile güvenli bir şekilde tahsil edilebiliyor. Verimlilik, hız ve kolay karar verebilmenin, rekabette rakiplerden öne geçmenin yolu e-dönüşüm çözümlerini kullanmaktan geçiyor” diye konuştu.

CHARK’da, yüzbinlerce Serbest Meslek Mensubu, Esnaf ve KOBİ elektronik ortamda makbuz kesme, fatura kesme, gönderme, saklama, vb. tüm müşteri süreçlerini elektronik ortamda yüzde 100 dijital bir şekilde yürütülen bir alt yapıyla sunuyoruz. Tahsilat takibi de tahsilatın kendisi de otomatik bir elektronik süreç olarak işletilebiliyor.

“ZAMANDAN YÜZDE 40 ORANINDA, MALİYETTEN YÜZDE 30 TASARRUF”

Patron Özeti, Finans Özeti gibi ekranlarla cep telefonundan dahi kolay, hızlı ve güvenli bir şekilde gerçekleştirebiliyorlar. Tüm irsaliye, fatura, stok, depo, kasa, banka, çek, senet, cari hesap, gelir gider raporları, kredi takibi, vb. tüm işlemler online ve mobil ortamda 7/24 yönetilebiliyor. 2010 yılından beri bulut platformlarında SaaS tabanlı iş yazılımları geliştiren bir şirketler grubu olarak, özlemlerimize göre, zamandan yüzde 40 oranında, maliyetten ise yüzde 30 oranında tasarruf edebiliyorlar.

Akbank, İhracatçıları Yenilenen “İhracatçının Gücü Paketi” ile Destekliyor!

Akbank, İhracatçıları Yenilenen “İhracatçının Gücü Paketi” ile Destekliyor!

Akbank, “İhracatçının Gücü Paketi”ni yeni ürün ve hizmetlerle zenginleştirerek

müşterilerinin kullanımına sundu. Dijital dış ticaret tarifelerinden mil puan/chip para hediyelerine, cazip kredi fiyatlarından swift takip hizmetine kadar pek çok avantaj sunan paket ile Akbank, ihracatçılara desteğini artırarak sürdürüyor.  

Akbank, “dış ticaret deyince ilk akla gelen banka olma” hedefiyle 2019 yılında ihracatçılara sunduğu İhracatçının Gücü Paketini, gelen yoğun ilgi ve talep üzerine, dijital ve yeni ürünlerle zenginleştirdi. Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil ve Akbank Ticari Bankacılık’tan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Tugal’ın katılımıyla 2 Temmuz’da gerçekleştirilen Akbank İhracatçı Buluşmaları webinar etkinliğinde destek paketinin yenilikleri anlatıldı.

“Dalgalanmalı birçok dönemde ihracatçılarımız gücünü ve direncini göstermeyi başardı” 

Etkinlikte yaptığı açılış konuşmasında ihracatın Türkiye ekonomisindeki en öncelikli konuların başında geldiğine dikkat çeken Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil, sözlerine şöyle devam etti: “Sürdürülebilir ve yüksek büyüme ihracattaki başarımıza bağlı. Aynı şekilde ülkemize döviz kazandırmanın en önemli yolu da yine ihracat. Akbank için de ihracatı desteklemek en öncelikli konular arasında.” Covid19 salgını nedeniyle tüm dünya gibi Türkiye’nin de çok farklı bir dönemden geçtiğini ifade eden Binbaşgil, “Bu sürecin ihracatımızı etkilediği bir gerçek; ancak tüm bu sıkıntıları birlikte aşacağımıza yürekten inanıyoruz“ dedi ve ekledi:  “Dalgalanmalı birçok dönemde ihracatçılarımız gücünü ve direncini göstermeyi başardı. Hayatın yavaş yavaş normalleştiği bugünlerde, ihracatçılarımızın benzer bir başarıyı tekrar sergileyeceklerinden eminim. Bu anlamda Akbank olarak bizler de üzerimize düşen her türlü görevi yapmaya hazırız. İhracatçılarımız için çözüm üretmeye, paketlerimizle ihracatçılarımızı desteklemeye ve yeni ürünler geliştirmeye devam edeceğiz.”

 “Pandemi sürecinde de müşterilerimizin yanında olmaya devam ettik ve ekonomiyi destekleyecek pek çok adım attık.”

Akbank olarak ülke ekonomisini desteklemeye yönelik çözümler ürettiklerinin altını çizen Akbank Ticari Bankacılık’tan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Tugal, “Yaşadığımız zorlu süreçte, ülke ekonomisi için de büyük önem taşıyan ihracatçılarımızı destekleyecek çözümler sunmak en çok odaklandığımız konulardan biri oldu ” dedi ve ekledi: “Ayırdığımız özel kaynak kapsamında müşterilerimize 1 yıla kadar vadeli ihracat taahhütlü kredilerde Euro için %1,10; Amerikan Doları için %2,35’ten başlayan oranlarla çok cazip finansman imkanları sunuyoruz. Ayrıcalıklı faiz oranlarını içeren bu kredilerde üst limiti 1 milyon USD/EUR olarak belirledik. Eximbank’a hitaben verilen teminat mektuplarına da avantajlı komisyon oranları ile aracılık etmeye devam ediyoruz.”

“İhracatçının Gücü Paketi dijital ürün ve hizmetlerle yenilendi…

İhracat Yeni Normale Rekorla Başladı

container cargo terminal closeup
container cargo yard closeup, import, export, logistics concept

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), haziran ayı ihracat rakamlarını açıkladı. Türkiye’nin ihracatı 2020 yılı haziran ayında yüzde 15,8 artışla 13 milyar 469 milyon dolar oldu. Mayıs ayına göre yüzde 35,2 ile ihracatta rekor artış hızı elde edildi. Haziran’da 1.443 firma ihracat ailesine katılırken, 27 sektörün 24’ü ihracatta artış sağladı. Fındık ve Mamülleri, Hububat, Mücevher, Gemi ve Yat, Süs Bitkileri sektörleri ihracatlarını aylık bazda yüzde 50’nin üzerinde artırırken, en çok ihracat gerçekleştiren ilk 5 sektör Otomotiv, Kimyevi Maddeler, Hazırgiyim, Çelik ve Elektrik- Elektronik oldu.

TİM Başkanı İsmail Gülle, “İhracat ailesi, salgın döneminde‘Önce Türkiye, Önce İhracat’ diyerek üreten Türkiye’nin dinamosu olmaya devam etti. Türkiye, küresel ticaretin ‘güvenilir limanı’ olduğunu tescilleyerek ihracatta normalin de ötesindeki seyrine başladı. Ülkemiz, nasıl ki dünya ticaretindeki olumsuz gelişmeler ve Türkiye’ye yönelik finansal saldırılara rağmen pek çok kez ihracatı artırmayı başardıysa, bugün yine başardı. Olağanüstü koşulların barındırdığı fevkalade fırsatların farkındayız. İhracatçılarımıza güveniyoruz.Söz konusu Türkiye olunca dün yaptık, bugün de yaparız, yarın da yapacağız” dedi.

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), haziran ayı geçici dış ticaret verilerini açıkladı. Genel Ticaret Sistemi’ne (GTS) göre ihracat haziranda yıllık yüzde 15,8 artışla 13 milyar 469 milyon dolar oldu. Mayıs ayına göre artış oranı ise yüzde 35,2 ile rekor kırdı. Son 12 aylık ihracat da yüzde 15,1 düşüşle 75 milyar 55 milyon dolar oldu.

Salgının dünya ekonomisindeki etkilerini değerlendiren TİM Başkanı İsmail Gülle, “ Uluslararası kuruluşlar, salgının küresel ekonomiye etkilerine dair beklentilerini negatif yönde revize etmeye devam ediyorlar. IMF, 2020 yılı için küresel ekonomik daralma beklentisini yüzde 3’ten yüzde 4,9’a, Fitch ise yüzde 3,9’dan yüzde 4,6’ya revize ederken Dünya Bankası ekonominin bu yıl yüzde 5,2 küçülmesini öngörüyor. Hedef pazarlarımız arasında yer alan birçok ülke ekonomisinin de 2020 yılında önemli ölçüde küçülme ile karşı karşıya kalması bekleniyor. IMF bu yıl Meksika’nın yüzde 10,5, Birleşik Krallık’ın yüzde 10,2, Güney Afrika’nın yüzde 8, Rusya’nın ise yüzde 6,6 küçülmesini öngörüyor. Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI) verileri küresel ölçekte iktisadi faaliyetteki daralmanın hız kestiğine işaret ediyor. Haziran ayında, Çin’de imalat ve hizmetler PMI verileri 50 olarak tarif edilen eşik seviyesinin üzerine çıkarken; Euro bölgesinde PMI endeksi Mayıs ayına göre, yüzde 40’ın üzerinde artış göstererek 46,9’a ulaştı. Küresel ekonomide ve bilhassa ülkemiz ekonomisinde toparlanmanın hızla gerçekleşmesi en büyük temennimiz” dedi.

“İhracatçılar başarılamaz denileni başardı”

Tüm dünyada olduğu gibi salgının Türkiye’nin üretim ve ihracatını Mart- Nisan- Mayıs aylarında olumsuz etkilediğini belirten Gülle, şunları söyledi: ” İhracat ailesi, salgın döneminde ‘Önce Türkiye, Önce İhracat’ diyerek üreten Türkiye’nin dinamosu olmaya devam etti. Tüm ihracatçıları bu olağanüstü dönemde sergiledikleri üstün mücadeleden adına dolayı yürekten kutluyorum. Ülkemizde haziran ayı ile başlayan normalleşme sürecinde ilk ayı geride bıraktık. Türkiye, küresel ticaretin ‘güvenilir limanı’ olduğunu tescilleyerek ihracatta normalin de ötesindeki seyrine başladı. Ülkemiz, nasıl ki dünya ticaretindeki olumsuz gelişmeler ve Türkiye’ye yönelik finansal saldırılara rağmen pek çok kez ihracatı artırmayı başardıysa, bugün yine başardı. Olağanüstü koşulların barındırdığı fevkalade fırsatların farkındayız. İhracatçılarımıza güveniyoruz.Çünkü onlar hep yapılamaz denilenleri yaptı, başarılamaz denilenleri başardı. Söz konusu Türkiye olunca dün yaptık, bugün de yaparız;yarın da yapacağız.“

“Haziran ayı ihracatı büyük bir çabayı yansıttı”

Firmaların salgının ortaya çıkardığı talep şokunu en az hasarla atlatmaları adına, ihracatçılara yönelik kredi hacminin artırılması ve ihracatçıların finansmana erişimlerinin kolaylaştırılmasına büyük önem verdiklerini söyleyen Gülle, “ Başta Eximbank olmak üzere kamu bankalarının ve özel bankaların ihracatçılara sağladıkları desteklerin Haziran ayı ihracat verilerine tüm sektörlerde olumlu katkısına şahit olduk. Bu kapsamda, Türkiye Cumhuriyetinin ilk milli bankası olan Türkiye İş Bankası ile ihracatçılarımızın elini küresel ticarette daha da güçlendireceğine inandığımız bir protokol imzaladık. Bu işbirliği, ihracatçılara düşük faizli kredi sunması, kadın ihracatçılara yönelik pozitif ayrımcılık uygulaması ve 500 milyon dolar gibi yüksek bir hacmi kapsaması bakımından büyük önem arz etmektedir.Pandemi sürecinde ortaya çıkan ve TİM olarak dile getirdiğimiz 53 talebin, Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı’nın özverisiyle jet hızıyla çözüme kavuşturulduğunu belirtmek istiyorum. Haziran ayı ihracat rakamlarımız bu büyük çabayı yansıtmaktadır. Tüm ihracat ailesi adına;böylesi zorlu bir dönemde ortaya koydukları yoğun gayret için, tekrar tekrar Sayın Cumhurbaşkanımız nezdinde kıymetli bakanlarımıza en içten şükranlarımızı sunuyoruz. Bu dönemde atılan seri adımların olumlu yansımalarını inşallah hem yeni normalde,hem de sonrasındaki süreçte daha çok göreceğiz” dedi.

Yeni Nesil Ticaret Diplomasisi faaliyetleri aralıksız devam edecek

İhracatçılar için mücadelenin yeni başladığını belirten Gülle, TİM olarak ihracatçılar için tüm fırsat ve riskleri tek tek değerlendirmeye devam ettiklerini kaydetti. Gülle, Türkiye’nin ve ihracatın geleceği için TİM’in yürüttüğü eylem planı çerçevesinde haziran ayında yapılan çalışmalarına ilişkin şu bilgileri verdi: “Haziran ayında, Yeni Nesil Ticaret Diplomasisi faaliyetlerimiz kapsamında Ticaret Bakanlığımız koordinasyonu ile gerçekleştirdiğimiz Sanal Ticaret Heyetlerinin bir yenisini daha organize ettik. Sanal Ticaret Heyetlerimizden üçüncüsünü, 15-25 Haziran tarihlerinde; Tarım, Gıda ve Gıda Dışı Hızlı Tüketim Ürünleri, Tarım Makinaları, Soğuk Hava Depoları ve İklimlendirme sektörlerini kapsayacak şekilde Hindistan’a gerçekleştirdik. Küresel virüs salgınıyla ortak mücadelenin ikinci aşaması olarak belirlediğimiz, yoğun ticari işbirliğinin sağlanması noktasında Sanal Ticaret Heyetleri büyük önem taşıyor. Sanal Ticaret Heyetlerimiz Özbekistan, Kenya ve Hindistan ile sınırlı kalmayacak olup, TİM olarak, ihracat ailesinin 95 bin üyesi ile hedef pazarlarda Yeni Nesil Ticaret Diplomasisi faaliyetlerimize aralıksız şekilde devam edeceğiz.”

Haziran’da 1.443 firma ihracat ailesine katıldı

Haziran ayı ihracatına ilişkin detaylara değinen TİM Başkanı Gülle, şu bilgileri verdi: “Türkiye ekonomisinin bugünü ve geleceği açısından vazgeçilmez bir sacayağı olduğu perçinlenmiş olan ihracatımıza yönelik farkındalık ve TİM olarak ülkemizin her noktasında yürüttüğümüz KOBİ ihracat Seferberliği eğitimlerimizin en net sonucu olarak; haziran ayında ihracat ailemize 1.443 firmamızın katıldığını bildirmekten memnuniyet duyuyorum. İhracata yeni başlayan bu firmalarımız haziran ayında 101 milyon 384 bin dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Firma özelinde bakıldığında, haziran ayı içerisinde toplam 38.373 firmamız ihracat gerçekleştirdi.”

144 ülkeye ihracat 2,43 milyar dolar arttı

Türkiye küresel ticaretteki olumsuz tabloya rağmen haziran ayında 144 ülkeye ihracatını 2,43 milyar dolar artırmayı başardı. Bu 144 ülkenin 119’unda artış yüzde 10’un, 61’inde ise yüzde 50’nin üzerinde gerçekleşti. Bu ülkeler arasında, geçtiğimiz yılın haziran ayına göre 304 milyon dolar ihracat artışıyla Birleşik Krallık, 272 milyon dolar ihracat artışıyla ABD ve 162 milyon dolar ihracat artışıyla İsrail dikkat çekti.

Otomotiv liderliği sürdürdü

Haziran ayının lideri, 2 milyar 16 milyon dolarlık ihracat ile Otomotiv sektörü olurken, 1 milyar 425 milyon dolar ihracat ile Kimyevi Maddeler sektörü ikinci, 1 milyar 358 milyon dolara ulaşan Hazır giyim sektörü üçüncü, 1 milyar 129 milyon dolar ile Çelik sektörü dördüncü ve 903 milyon dolar ile Elektrik- Elektronik sektörleri beşinci oldu. Haziran ayının en güçlü performansına imza atanlar ise yüzde 69,3 artışla 128,4 milyon dolar ihracata ulaşan Fındık ve Mamülleri, yüzde 66 artışla 572,4 milyon dolara ulaşan Hububat, yüzde 60,2 artışla 345,1 milyon dolara ulaşan Mücevher, yüzde 58,8 artışla 88 milyon dolara ulaşan Gemi ve Yat, yüzde 55,2 artışla 6 milyon dolara ulaşan Süs Bitkileri sektörleri oldu.

Sektörlerde tablo tersine döndü

Haziran ayı özelinde sektörlerin ihracat performanslarına bakıldığında en kötü geride kaldı. Mayıs ayında 27 sektörün 25’i ihracatta düşüş yaşarken, haziran ayında 27 sektörün 24’ü ihracatta artış sağladı.

En çok ihracat gerçekleştirilen ülke Almanya oldu

Haziran ayında ihracatçılar, ülkemizin bayrağını 202 ülke ve bölgede dalgalandırmayı başardı. En çok ihracat gerçekleştirilen ilk 3 ülke ise 1 milyar 293 milyon dolar ile Almanya, 1 milyar 13 milyon dolar ile İngiltere ve 792 milyon dolar ile ABD oldu. İlk 10 ülkenin ihracattaki payı yüzde 49,4 olurken, ilk 20 ülkede bu pay yüzde 67’ye yükseldi.Aralarında ABD, Almanya, İtalya ve Hollanda’nın da yer aldığı tam 17 ülkeye her sektör ihracat gerçekleştirmeyi başardı. En büyük pazar olan Avrupa Birliği’nin ihracattaki payı 6, 53 milyar dolarlık bir hacim ile yüzde 48,5 seviyesine düştü.

En dikkat çekici artış Kastamonu’da görüldü

İllerin ihracatına bakıldığında; haziran ayında 68 il ihracatını artırdı. En çok ihracat gerçekleştiren ilk 3 il sırasıyla; 5 milyar 404 milyon dolarla İstanbul, 931 milyon dolarla Bursa ve 865 milyon dolarla Kocaeli oldu. En dikkat çekici artışlar ise; yüzde 631 artışla 54 milyon dolar ihracata imza atan Kastamonu, yüzde 293 artışla 6 milyon dolara ulaşan Van ve yüzde 208 artışla 1,5 milyon dolar ihracat yapan Kırıkkale’de yaşandı. Kastamonu Hazırgiyim sektörü ihracatını 11 kat artırırken, Van’da Madencilik sektörü ihracatını 161 katına çıkarttı. Kırıkkale’de Makine sektörünün ihracatını yüzde 44 artırdığı görüldü.

174 ülkeye 4,2 milyar TL ile ihracat yapıldı

Ay boyunca 174 ülkeye ihracatta 4 milyar 219 milyon TL tutarında ihracat gerçekleştirildi. 6.416 firma ihracat işlemlerinde Türk Lirasını tercih etti.

Paritenin olumsuz etkisi 31,7 milyon dolar oldu

Miktar bazında ihracat ise haziranda geçen yılın aynı ayına göre yüzde 28,3 artışla 12,5 milyon ton olarak gerçekleşti. Son olarak, haziran ayında Euro Dolar paritesinin negatif etkisi 31 milyon 771 bin dolar oldu.

Tedarik Zincirinde Makine Öğrenimi

Uluslararası tedarik zincirleri fazla miktarda veri üretir. Tedarik zincirinde makine öğrenimi verileri analiz etmek ve analiz sonuçları ile tedarik zinciri yönetimini geliştirmek için kullanılabilir.

Makine öğrenimi, fazlasıyla hayatımızın içerisinde yer alan analitik model oluşturmayı otomatikleştiren bir veri analizi yöntemi olarak sistemleri açıkça programlamadan deneyimlerden otomatik öğrenme ve geliştirme becerisi sağlayan bir yapay zeka uygulamasıdır.

İşletmeler tedarik zincirinde birçok problemle karşılaşabiliyor.

Bu problemlerden birkaçı;

  • Talep dalgalanması,
  • Birikmiş siparişler,
  • Envanter planlamasının yetersiz olması,
  • Tedarik zincirindeki iletişim boşlukları,
  • Lojistikte belirsizlikler,
  • Arz sıkıntısıdır.

İşletmeler Tedarik Zincirinde Makine öğrenimi kullanarak;

  • Tedarik Zinciri Planlaması,
  • Talep Tahmini,
  • İş Gücü Planlaması,
  • Rota Optimizasyonu
  • Tedarik Zinciri’nde Güvenlik

gibi birçok alanda analiz ve geliştirmeler yapabilir bu geliştirmeler sayesinde karşılaşılabileceği potansiyel problemleri çözüme ulaştırılabilir.

Tedarik Zinciri Planlaması: Tedarik zinciri planlamasında makine öğrenimi, geniş veri kümelerinin analiz edilmesi yoluyla karar verme süreçlerini optimize eder. Bu sayede daha kesin sonuçlar elde ederek doğru ve işlevsel planlama yapılmasına yardımcı olur.

Talep Tahmini: Makine öğrenimi ile desteklenen talep tahmin algoritmaları daha fonksiyonel ve gelişmiş bir deneyim sunar. Makine öğrenimi müşteri verilerini hızlı analiz etmeye ve potansiyel satın alma davranışlarını tahmin etmeye yardımcı olur.

İş Gücü Planlaması: Makine öğrenimi ile işe alım, çalışan eğitimi ve gelişimi, performans değerlendirme gibi süreçlerin verileri toplanarak öngörüler oluşturulabilir. Bu sayede doğru iş gücü yönetimi ile çalışan performansı maksimum düzeye çıkartılabilir.

Rota Optimizasyonu: Makine öğrenimi ile ürün teslimat süreçlerinde rota optimizasyonu yapılarak olası gecikmelerin önüne geçilir ve zaman tasarrufu sağlanabilir.

Tedarik Zincirinde Güvenlik: Makine öğrenimi algoritmaları ile uçtan uca görünürlük sağlayarak olası hataların önüne geçilebilir aynı zamanda tedarik zincirinde oluşabilecek hatalı veri akışı ve güvenlik açıkları engellenebilir.

Tedarik zinciri yönetiminde makine öğrenimini kullanmak birçok avantaj sağlar.

Makine öğrenimi ile işletmeler;

  • Ürün akışını optimize ederek teslimat performansını iyileştirir,
  • Sürüş kalitesini geliştirir,
  • Zaman tasarrufu sağlar,
  • Tedarikçi ilişkilerini daha hızlı ve kolay yönetebilir,
  • Maliyetlerinizi azaltabilir,
  • Daha kolay problem çözebilir,
  • Ve sürekli iyileştirme yapabilir.

Makine öğreniminin temeli doğru, kaliteli ve güvenilir veri akışına dayanır. Bu sebeple verilere erişim eksikliği veya yanlış veri akışı makine öğreniminde sorunlar yaratabilir.

Bu sorunla karşılaşmamak için işletmeler;

  • Doğru veri girişi yapmalı,
  • Verilen bilgileri periyodik olarak kontrol etmeli,
  • Ve beklentileri ile uyumlu makine öğrenme modellerini test ederek seçmelidir.