Dış Satınalmada Peşin Ödeme Nedir? Riskleri Nasıl Yönetebiliriz?

Dış Satınalmada Peşin ödeme Nedir, Riskleri Nasıl Yönetebiliriz Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Dış Satınalmada Peşin Ödeme Nedir? Riskleri Nasıl Yönetebiliriz?

Turan AKIN

Peşin Ödeme (Advance Payment, Downpayment, Prepayment)

Dış Satınalmada Peşin ödeme Nedir, Riskleri Nasıl Yönetebiliriz Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemPeşin ödeme, ithalatçının ihracat gerçekleşmeden önce mal bedelini ihracatçıya ödemesidir. İhracatçı mal bedelini tahsil ettikten sonra malları sevk eder. Bu ödeme şeklinde ithalatçı risk altındadır, ihracatçının ise hiçbir riski yoktur. Peşin ödeme ihracatçı açısından en ideal ödeme şeklidir.

Peşin ödeme genellikle birbirlerini çok iyi tanıyan alıcı ve satıcı arasında yapılmaktadır. Tam anlamıyla güvene dayanan bu ödeme şekli, ihracatçı açısından en elverişli ödeme yöntemi olmasına rağmen, uygulamada az rastlanılmaktadır. Burada bütün risk alıcı üzerindedir çünkü mallar gönderilmeden parasını ödemektedir ve nasıl bir ürün geleceği bilinmez, ne zaman yükleme yapılacağı bilinmez. Öte yandan kısmi peşinat ödemeleri ile riskler düşürülebilir.

Avantajlar

Satıcı mal sattığı ülkenin riskini üstlenmez.
Satıcı mal sattığı alıcının riskini almaz.
Satıcının malı hazırlayıp sevk etmesi için fonları yeterli olmadığı, paraya ihtiyacı olduğu, faizlerin yüksek olduğu durumlarda satıcıya avantaj sağlar.

Dezavantajlar

Alıcı için risk yüksektir.
Alıcının (ithalatçının) mal bedelini malın sevkiyatından önce satıcıya (ihracatçıya) ödediği ödeme şeklidir. Bu ödeme yönteminin her hangi bir garantisi yoktur, tümüyle itibar ve iyi niyete dayalıdır.

Peki küçük bir işlemde peşin ödeme güvenli hale getirilebilir mi?

İthalatçının yapacağı Peşin Ödemeler bazen İhracatçı tarafından verilecek “Peşin Ödeme Garantisi” (Teminat Mektubu/Advance Payment Guarantee) ile güvence altına alınabilir. Sözleşme bedeli üstünden verilecek % 2-3-5 vb. orandaki peşin ödeme garantisi ile riskler azaltılmış olur. Özellikle ilk işlerde ihracatçı ithalatçıya karşı güven ve itibar oluşturmak ve peşinatı alabilmek için önce mektubu gönderir ama geçerli olmaz, ne zaman peşin ödeme gelir mektup karşı ülkede geçerli hale gelir. Bu; tutara, iş yapma isteğine, tarafların anlaşmasına bağlıdır. Daha çok ihracat için yeni işlemlerde ikna yolu olarak kullanılabilir. Bu direk garanti model mektubunda ihracatçının bankası, ithalatçıya hitaben “düzenlenen sözleşme koşullarına uygun olarak malın zamanında teslimi ve niteliğinin sözleşme koşulları ile uyum göstermemesi durumunda, mektubun kendisine iletilmesine aracılık eden bankanın talebi üzerine mektup tutarının tazmin edileceğini” ifade eden içerikte olacaktır. Bankacılık maliyeti gerektirir ve Satıcı için kredi limitine ihtiyaç duyulur.

Ayrıca kontr-garanti model garantilerde; ithalatçı kendi bankasından bir garanti alır. Direkt garantilerde ithalatçının bankasının bir taahhüt ve sorumluluğu yoktur, itibarlı bir kurum olarak kendilerine ulaşan teminat mektubunu ithalatçıya teslim eder ancak kontr-garantilerde ithalatçının bankanın sorumluluğu bulunmaktadır.

Peşin Ödeme ile İlgili Örnek Olaylar ve Çözüm Önerileri

Niğde’li bir firma ithalatta Çin’den ürün alırken önce % 70 peşinat istendi, en son pazarlık sonrası % 50 peşinat gönderen Alıcı hem Ürünü alamadı hem 25 bin USD kaybetti.  Oysaki çok az peşinat veya tümü için akreditif tercih edilebilirdi ancak her Satıcı ile dilediğiniz şartlarda anlaşmak zordur. Özellikle ilk işlemlerde peşinat isteyen Satıcılar için ticari istihbarat kaynaklarından, müşavirliklerimizden, referans istenerek çapraz sorgu ile veya tümü için akreditif açma konusunda ısrarcı olunabilir.

Yenilerde metal hurda ithalatı için bir danışanım için araştırma yapıyorum, çeşitli uluslararası platformlara ödeme yöntemi olarak akreditifi uygun bunlar tercihimdir diye yazarak satıcı sayısını sadeleştiriyorum, konuya hakim olanları süzüyorum. Her açıdan pozitif olan firmalara yüzde 10/15 peşinat göndeririz ama öncesinde stok kontrolü için uluslararası kabul gören gözetim firmasını göndeririz diyerek küçük, stoğu kendisine ait olmayan, bizim peşinat ile sağdan soldan hurda tedarik etmeye çalışıp başarısız olma ihtimali yüksek satıcıları elemeye devam ediyoruz. Sonuç nasıl olacak göreceğiz.

Dış Satınalmada Peşin ödeme Nedir, Riskleri Nasıl Yönetebiliriz Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemSatınalmada ön hazırlık, Know Your Seller (KYS) kritik önemdedir, uluslararası ödeme yöntemlerine hakimiyet sizi güçlü kılar.

Turan AKIN 

Hastane Lojistiği Operasyonlarının Hasta Güvenliğindeki Rolü

Hastane Lojistiği Operasyonlarının Hasta Güvenliğindeki Rolü Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Hastane Lojistiği Operasyonlarının Hasta Güvenliğindeki Rolü

Kadir HANÇER

Hastane Lojistiği Operasyonlarının Hasta Güvenliğindeki Rolü Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemSağlık lojistiğinde hasta güvenliği son derece kritik bir konu olup, sağlık hizmetlerinin kalitesini, etkinliğini ve sürdürülebilirliğini doğrudan etkiler. Sağlık lojistiği, hasta tedavisini desteklemek için tıbbi malzemelerin, ilaçların, ekipmanların ve diğer kaynakların doğru zaman ve şekilde temin edilmesini sağlayan bir sistemdir. Bu sistemde yapılan hatalar, doğrudan hasta sağlığı üzerinde olumsuz etkilere yol açabilir. Bu nedenle, sağlık lojistiğinde hasta güvenliği, hem hastaların sağlık durumunu korumak hem de sağlık hizmeti sağlayıcılarının güvenli ve etkili bir ortamda çalışmasını sağlamak açısından önemlidir.

Sağlık lojistiğinde hasta güvenliğinin önemi ve bu güvenliğin nasıl sağlanabileceğine dair bazı kritik faktörler:

  1. Doğru Malzeme ve İlaç Temini

Hasta güvenliği, tıbbi malzemelerin ve ilaçların doğru, zamanında ve etkili bir şekilde temin edilmesiyle doğrudan ilişkilidir. Yanlış ilaçlar, yanlış dozlar veya yetersiz tıbbi malzemeler, hasta tedavisinde ciddi hatalara yol açabilir. Sağlık lojistiği, tedarik zincirinin her aşamasında bu malzemelerin doğru şekilde yönetilmesini sağlar.

Hasta Güvenliği Açısından Önemi:

Yanlış ilaç verilmesi veya eksik malzeme temini hasta sağlığını ciddi şekilde riske atabilir. Örneğin, acil bir durumda gerekli ilaçların ve malzemelerin zamanında temin edilememesi, tedavi sürecini sekteye uğratabilir. Raf ömrü veya depolama koşulları gibi faktörler de ilaçların etkinliğini etkileyebilir. Bu, özellikle hastanelerde kullanılan ilaçlar, aşılar ve kan ürünleri için kritik önem taşır.

  1. Tıbbi Cihazların Yönetimi

Tıbbi cihazlar, hastaların tedavisinde hayati rol oynar. Bu cihazların doğru kalibrasyon ve bakımının yapılması gerekmektedir. Sağlık lojistiği, cihazların bakımını ve gereksinim duyulan zamanlarda yerinde sağlanmasını yönetir.

Hasta Güvenliği Açısından Önemi:

Yanlış çalışmaya başlayan cihazlar veya eksik cihaz bakımı, tedavi sürecinde önemli hatalara yol açabilir. Örneğin, ventilatörler veya kalp atış hızını izleyen monitörler , yara bakım cihazları ve sarf bağımlı gibi cihazların düzgün çalışması hasta güvenliği için kritik önem taşır. Hatalı cihaz kullanımı veya yanlış cihaz yerleşimi, yanlış tıbbi prosedürlerin uygulanmasına neden olabilir. Bu durum, özellikle cerrahi işlemler sırasında büyük riskler yaratabilir.

  1. Stok Yönetimi ve Yetersiz Stok Riski

Stok yönetimi, sağlık lojistiğinin temel taşlarındandır. Hasta güvenliği için kritik olan ilaçların ve tıbbi malzemelerin zamanında temin edilmesi gerekir. Yetersiz stok, hastaların tedavi sürecinin aksamasına yol açabilir.

Hasta Güvenliği Açısından Önemi:

Stokta eksiklik, hastaların tedavisinde gecikmelere neden olabilir ve acil durumlarda gerekli ürünlerin temin edilememesi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Stok fazlalığı da problem olabilir çünkü tıbbi malzemelerin doğru saklanması ve son kullanma tarihlerine dikkat edilmesi gerekir. Örneğin, bir ilaç stokunun son kullanma tarihi geçmeden önce tüketilmesi sağlanmalıdır.

  1. Doğru Eğitim ve Bilinçlendirme

Sağlık lojistiğinde hasta güvenliğinin sağlanması, sağlık personelinin doğru şekilde eğitilmesine dayanır. Tıbbi malzemelerin nasıl kullanılacağı, ilaçların nasıl doğru şekilde verileceği ve acil durumlarda nasıl hareket edileceği gibi konularda eğitimler, güvenliği sağlamak için kritik önem taşır.

Hasta Güvenliği Açısından Önemi:

Sağlık çalışanlarının eksik eğitimi, yanlış uygulamalara ve hatalı tıbbi kararlar alınmasına neden olabilir. Örneğin, yeni bir ilaç kullanımı veya yeni bir cihazın devreye girmesi durumunda eğitim eksikliği hasta güvenliğini riske atabilir. Ekipman kullanımı, ilaç hataları ve protokollerin yanlış uygulanması sağlık çalışanlarının eğitimiyle önlenebilir. Yeterli eğitim ile personel hataları azaltılabilir.

  1. Tedarik Zincirinin Şeffaflığı ve İzlenebilirlik

Tedarik zincirinde, ürünlerin her adımda izlenebilmesi ve takip edilebilmesi hasta güvenliği için çok önemlidir. Ürünlerin menşei, güvenliği, sertifikaları ve son kullanma tarihleri gibi bilgilerin şeffaf bir şekilde izlenmesi, sağlık kurumlarının güvenli bir hizmet sunmasına yardımcı olur.

Hasta Güvenliği Açısından Önemi:

Yanlış ürün temini, örneğin sahte ilaçlar veya kalite belgesi olmayan tıbbi cihazlar, ciddi hasta güvenliği risklerine yol açabilir. Tedarik zincirinin her aşamasında izlenebilirlik, bu tür riskleri ortadan kaldırabilir. Kriz anlarında izlenebilirlik, tıbbi malzemelerin ve ilaçların nerede olduğunu anlık olarak takip edebilmek, sağlık çalışanlarının zamanında ve doğru ürünlere ulaşabilmesini sağlar.

  1. Acil Durum Stoklama ve Kriz Yönetimi

Acil durumlar ve kriz anlarında, sağlık lojistiği sisteminin doğru şekilde çalışması, hasta güvenliğini korumak için hayati önem taşır. Acil durum tıbbi malzemeleri ve kriz yönetim planları hasta güvenliği açısından kritik rol oynar.

Hasta Güvenliği Açısından Önemi:

Acil durumlar (doğal afetler, salgın hastalıklar veya büyük kaza gibi) sırasında, doğru malzeme ve ekipman sağlanmazsa hasta güvenliği riske girer. Acil durumlarda stokların yönetimi, hastaların hızlı ve doğru tedavi alabilmesi için kritik öneme sahiptir. Kriz zamanlarında malzeme temini, stok planlaması ve lojistik akışının etkili olması gerekir.

  1. İlaç Hatalarının Önlenmesi

İlaç hataları, hasta güvenliği açısından önemli bir risk oluşturur. Yanlış ilaç, yanlış doz veya yanlış yöntemle ilaç uygulamak ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Sağlık lojistiği bu hataların önlenmesinde önemli bir rol oynar.

Hasta Güvenliği Açısından Önemi:

İlaç hataları, doğrudan hasta sağlığını tehlikeye atar. Doğru ilaçların, doğru hastaya, doğru dozda verilmesi gerekir. Lojistik süreçlerdeki hatalar, yanlış ilaç veya doz verilmesine neden olabilir. İlaç yönetim sistemlerinin doğru kurulması ve lojistik akışının düzgün işleyişi, ilaç hatalarını minimize edebilir.

Hastane Lojistiği Operasyonlarının Hasta Güvenliğindeki Rolü Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemSonuç olarak sağlık lojistiği, hasta güvenliğinin korunmasında kritik bir rol oynamaktadır. Doğru malzeme temini, tıbbi cihaz yönetimi, stok yönetimi, eğitim, şeffaflık ve kriz yönetimi gibi faktörler, hasta güvenliğini sağlamak için dikkatle izlenmeli ve optimize edilmelidir. Sağlık kurumları, güvenli bir tedavi süreci için lojistik süreçlerini dikkatle yönetmeli ve sağlık çalışanlarına gerekli eğitimleri sağlamalıdır. Bu sayede, hasta güvenliği artırılabilir ve sağlık hizmetlerinin kalitesi iyileştirilebilir.

Kadir HANÇER

Zor Kararları Açıklamak

Zor Kararları Açıklamak Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Zor Kararları Açıklamak

M.Efsun YÜKSEL TUNÇ

Zor Kararları Açıklamak Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemLiderlik, karar almaktır. Ve asıl liderlik, zor kararları açıklayabilme cesaretidir. Görünmeyen bir sorumluluk vardır bu noktada: Karar almanın teknik kısmını yönetmekle, alınan kararın yarattığı duygusal etkileri yönetmek arasında derin bir uçurum vardır. Ve çoğu zaman bu uçurum, liderin iç sesinde yankılanır.

Her lider belli bir noktaya kadar planlama yapar, verileri analiz eder, riskleri hesaplar. Fakat zor kararlar geldiğinde konu sadece mantıkla yürümekten çıkar. İşin içine duygular, insanlar ve değerler girer. Ve işte o an, liderlik görev değil, karakter olur. İşte o an, liderlik unvandan çıkar, duruş olur. Biz biliyoruz ki bir liderin sadece aldığı karar değil, o kararı nasıl anlattığı da büyük bir fark yaratır. Çünkü liderlik sadece yön vermek değil, yol arkadaşlarını o yönde tutabilmektir.

Zor bir kararı açıklarken yaşadığımız gerilim, çoğu zaman kararın kendisinden daha ağır gelir.
Çünkü o açıklamanın arkasında şunlar vardır:

  • Güveni zedelememe arzusu
  • Şeffaflık ile strateji arasındaki denge
  • İnsanları üzmeden netlik kurma sorumluluğu
  • Geçici kırılmalardan kalıcı zarar çıkmaması için gösterilen dikkat

İşte bu yüzden liderlik, çoğu zaman görünmeyen bir duygusal zekâ mücadelesidir. Ve biz bu mücadeleyi her gün yeniden veririz. Bazı kararlar vardır ki anlatması bile yorucudur. Bir projeyi sonlandırmak, bir ekip arkadaşımızla yolları ayırmak, yeni bir yapıya geçmek, bazı alışkanlıkları değiştirmek… Bu kararlar, sadece bir süreci değil; o sürece bağlanmış umutları, çabaları, beklentileri de etkiler. Ve her ne kadar en doğrusunu yapsak da bunun her zaman alkışlanmayacağını biliriz. Fakat liderlik, popülerlik sanatı değil, doğru olanı sürdürme sanatıdır.

Bu noktada asıl sorumluluğumuz, alınan kararı yalnızca duyurmak değil; kararın arkasındaki niyeti, düşünce yapısını ve stratejik hedefleri samimiyetle paylaşmaktır. Çünkü ekipler sonuçlara değil, sürece güven duyar. Ve sürecin doğru yönetildiğine inanan bir ekip, en zor kararların bile arkasında durabilir. Fakat sürecin dışına itilmiş, bilgiye erişememiş, neden sonuç ilişkisini kuramamış bir ekip için en doğru karar bile direnç doğurabilir. Biz bu yüzden, zor kararları açıklarken şu dört başlığı mutlaka değerlendiriyoruz:

  1. Zamanlama: Kararın duyurulma anı, en az içeriği kadar önemlidir. Ne çok erken ne çok geç… Doğru zamanda yapılan açıklama, etkisini yönetilebilir kılar.
  2. Şeffaflık: Her şeyin detayına inmek mümkün olmasa da kararın ardındaki temel gerekçeleri paylaşmak güveni besler.
  3. Empati: Kararın kime, nasıl dokunduğunu anlamak, açıklama dilimizi şekillendirir. Bu sayede kişiler kendilerini dışlanmış değil, sürecin bir parçası olarak hisseder.
  4. Tutarlılık: Bugün alınan karar, dün söylediklerimizle ve yarınki hedeflerimizle çelişmemeli. Liderin çizgisi net olmalı.

Biz liderler olarak şunu kabul ediyoruz: Zor kararları açıklamak kimse için kolay değil.
Fakat kolay olanı seçmek için değil, doğru olanı sürdürmek için bu sorumluluğu üstleniyoruz. Bazen açıklama anında sessizlik olur, gözler yere bakar. Bazen uzun süreli bir dirençle karşılaşırız. Ve zamanla ekip, kararın ardındaki cesareti görür. Ve liderin içtenliğini fark eden bir ekip, sadece kararları değil, o kararları alan kişiyi de sahiplenir.

Hatırlamamız gerekir ki bir karar ne kadar zor olursa olsun, açıklanma biçimiyle değer kazanır. Biz, karşımızdakileri sadece bilgiyle değil, niyetimizle de ikna ederiz.

Sonuçta liderlik, bir köprü kurmaktır; gerçekler ile duygular arasında, strateji ile insanlık arasında, bugün ile gelecek arasında. Ve biz bu köprüyü kurarken şunu aklımızda tutuyoruz: güven, alınan kararların doğruluğundan değil, o kararların arkasındaki duruşun tutarlılığından doğar.

Zor Kararları Açıklamak Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemM.Efsun YÜKSEL TUNÇ

Eğitmen ve Yönetim Danışmanı

Yaşam ve Yönetici Koçu

efsun@indus.com.tr

https://www.linkedin.com/in/efsunyukseltunc/

Instagram @indusefsun

İhracata Başlamak İsteyen Firmalar İçin; İhracat Ön Fizibilitesi Çalışmasının İpuçları

İhracata Başlamak İsteyen Firmalar İçin; İhracat ön Fizibilitesi çalışmasının İpuçları Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

İhracata Başlamak İsteyen Firmalar İçin; İhracat Ön Fizibilitesi Çalışmasının İpuçları

Göktürk ALTINBAŞ

İhracata Başlamak İsteyen Firmalar İçin; İhracat ön Fizibilitesi çalışmasının İpuçları Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemDanışmanlık kapsamında firmalarla çalışırken dikkatimi çeken çok önemli iki konu var. Birincisi; firmaların ihracata başlamakla ilgili temel motivasyonlarının nereden geldiğini tam olarak tanımlamakta çoğu zaman zorlandıklarını ya da bu basit tanımlamayı yapabilmek adına çok da zaman ayırmadıklarını görüyorum oysa ki bu konu bana kalırsa ihracat stratejisinin oluşturulması adına oldukça önemli bir konu. Bir diğeriyse; ihracat yapmaya başlamak açısından ne derece hazır olduklarını da tam olarak bilemedekilerini görüyorum. Bu haftaki yazımla firmaların bu ana noktalarda kendilerine sormaları gereken soruları sizlerle paylaşıp bir nevi “İhracat Ön Fizibilite Çalışması Nasıl Hazırlanır?” sorusuna yanıt vermeye çalışacağım.

Yurtiçi Performans

Bir yola çıkarken ilk yapmanız gereken şey; nerede olduğunuzu tespit etmektir. Bu nedenle ihracata başlayacak olan firmaların yurtiçi performanslarını ve başarı kaynaklarını iyi değerlendirmesi gerekiyor. Bu noktada iki temel soruyla başlanabilir;

  • Firma, iç pazarda neden başarılı?
  • Ürünün mevcut durumda pazar payı nedir?

Firmanın İhracat Konusundaki Kararlılık ve Arzusu

İhracat yapma ya da ihracatını geliştirme amacıyla yola çıkıp da yolda vazgeçen o kadar çok örneğimiz oldu ki, bu durum bizi firmalarla çalışmaya başlamadan evvel firmanın bu konudaki kararlılığını da ölçmek gerektiği noktasına getirdi. Bu konuda firmanın yanıtlaması gereken sorulara birkaç örnek vermek gerekirse şu şekilde sıralanabilir

  • Firmanın ihracat yapmaktaki amacı nedir?
  • Firmanın hiyerarşik yapısı içerisinde ihracat bölümü hangi düzeydedir?
  • İhracat sürecinde firmanın hangi düzeyde elemanları görev alacaktır?
  • Firmanın eleman sayısını artırmaya gerek var mıdır?
  • Firma ihracat sürecinde yer almaya ne düzeyde isteklidir?
  • Firma risk almaya ne kadar isteklidir?

Rekabet Düzeyi

Bir diğer önemli konu firmanın mevcuttaki rekabet gücü ve bu konudaki beklentileridir. Bu konuda bakılabilecek alanlardan bazılarını şu şekilde sıralayabilirim;

  • Yabancı bir pazarda, firmanın ürünlerinin veya hizmetlerinin rekabetçi olmasını sağlayacağını düşündüğü unsurlar nelerdir?
  • Ürünleri ve hizmetleri, benzerlerinden ayıran özellikleri nelerdir?
  • Genel olarak firmanın rekabet avantajları (teknolojik gelişmeler, patentler, beceriler vb. avantajlar) nelerdir?

Dikkat ederseniz, şimdiye kadar belirttiğim konular neredeyse tamamen firmanın mevcut yapısı ile ilgili konular ve bu konuları hiçbir danışman ya da profesyonel, firmanın kendisinden daha etkili ve kısa sürede yanıtlayamaz. Ancak bu kısımda yapılacak olan çalışmalar daha sonra firmanın ihracat stratejilerinin belirlenmesi için yapılacak olan çalışmalara giriş niteliğinde çalışmalar olacaktır ve ister yeni bir ihracat profesyonelini istihdam edin, isterseniz de ihracat konusunda bir danışmanla ilerlemeyi seçin, her ikisi için de mutlaka bilinmesi gereken ve stratejileri oluştururken başlangıç noktasını belirlemelerinde çok faydalı olacak kaynaklar olacaklardır.

İhracata Başlamak İsteyen Firmalar İçin; İhracat ön Fizibilitesi çalışmasının İpuçları Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemHaftaya tekrar görüşmek dileğiyle, iyi pazarlar dilerim.

Göktürk ALTINBAŞ

AB ve Almanya İlişkilerinde Yeni Dönem: Neden Türkiye?

Satış Yöneticilerine özel Kurumsal Satış Eğitimi Haber Ab Ve Almanya İlişkilerinde Yeni Dönem Neden Türkiye

Gümrük Birliği’nin Üzerinden 30 Yıl Geçti, Artık Modernize Edilmeli

Satış Yöneticilerine özel Kurumsal Satış Eğitimi Haber Ab Ve Almanya İlişkilerinde Yeni Dönem Neden TürkiyeUluslararası Ekonomi Zirvesi’nin “AB ve Almanya İlişkilerinde Yeni Dönem: Neden Türkiye?” başlıklı üçüncü panelinde konuşan Almanya Federal Cumhuriyeti 10. Cumhurbaşkanı ve Alman-Türk İş Konseyi Başkanı Christian Wulff, “Gümrük Birliği’nin üzerinden 30 yıl geçti, artık modernize edilmesi ve kapsamının genişletilmesi gerekiyor. Ayrıca taraflar arasında bir uyumsuzluk olduğunda uzlaşma adımları atılmalı.” dedi.

Capital, Ekonomist ve Start Up dergileri tarafından düzenlenen Uluslararası Ekonomi Zirvesi (UEZ 2025), bu yıl 14’üncü kez Türkiye ve dünyanın saygın siyasetçilerini, iş dünyası liderlerini ve akademisyenlerini ağırladı.

Zirvenin üçüncü panelinde Avrupa Birliği’ndeki gelişmeler ve Türkiye’nin önemi masaya yatırıldı. Şölen CEO’su Erdoğan Çoban’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen panelin sponsorluğunu, Şölen üstlendi. Erdoğan Çoban, “AB ve Almanya İlişkilerinde Yeni Dönem: Neden Türkiye?” başlıklı panelin açılışında yaptığı konuşmada, “Dünya ekonomisi Trump tarifelerinin sarsıntılarını yaşıyorken Avrupa Birliği’nde ekonomik ilişkilerini konuşmak üzere hepimiz bu panelde bir araya geldik. Tabii bu zor konjonktürde AB ile olan ekonomik ilişkilerimizi derinlemesine tartışacağız. AB ile beraber hem risklerimizi minimize etmemiz, hem de ortak kazanımlarımızı konsolide ederek farklı bir bakış açısı getirmemiz gerektiğini düşünüyorum.” dedi.

Bu yıl 35. yılını kutlayan Şölen markasının 5 kıtada 120 ülkeye ihracat yaptığını belirten Erdoğan Çoban, “Biz şirket olarak aslında kurulduğumuz gündem bu yana üç şeye odaklanıyoruz. Birincisi kalite ve lezzet, ikincisi inovasyon, üçüncüsü de tüketicinin kalbine dokunan markalar oluşturmak. İlk kurulduğunuz günden beri kalite ve lezzet olmazsa olmazımız. İnovasyon yapıyoruz, çünkü tüketici bu kadar ürün benzerinizin olduğu yerde sizi biraz farklı görmek istiyor. Formatınızla, ambalajınızla. Bunun için de ciddi yatırımlar yapıyoruz. Ayrıca birçok markamızda tüketicinin kalbine dokunmaya devam ediyoruz.” diye konuştu.

Türkiye Bölgesel Bir Üs Haline Geldi

T.C. Cumhurbaşkanlığı Yatırım ve Finans Ofisi Başkanı A. Burak Dağlıoğlu, Türkiye’nin bu coğrafya içinde önemli bir konuma sahip olduğunu vurgulayarak, “Uluslararası şirketler ve Türkiye’deki yerli şirketlerimiz dahil Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğindeki bu geçmiş 22 yıllık dönemde Türkiye’yi bölgesel bir üs haline getirdi. Türkiye bu bölgesel merkez konumunu nasıl kazandı? En başta tabii ki konumu, konum çok kıymetli. Özellikle son 20 yıldaki bu politik istikrarın sağlandığı dönemdeki altyapı ve üstyapı yatırımlarıyla lojistik alanına, enerjiye, sağlığa, eğitime, dijital altyapıya çok yoğun yatırımlar yapıldı. Ancak sadece bu konumda bulunmak yetmiyor. Çünkü komşu ülkelerimiz de hemen hemen aynı konumlarda. Bizim uluslararası anlaşmalarla nasıl bir pazar oluşturduğumuz çok kıymetli. Avrupa’yla bir Gümrük Birliği Anlaşması var. 27 ülkeyi kapsayan gerçekleştirilmiş, serbest ticaret anlaşması var ve 3 tanesi de yolda. Müzakereleri daha devam edenler var. Böyle bir pazarı da eklediğimiz zaman aslında Türkiye iç pazarıyla beraber yatırımcılar için 1 milyar nüfusa erişim sağlayabilen bir ülke. Bu bağlamda bu konumun üzerine inşa edilenler çok kıymetli.” dedi.

Türkiye’nin yetenek, yetkinlik ve iş gücü gibi değerlerine dikkat çeken Dağlıoğlu, “Bütün dünyada bu konuda çok ciddi tartışmalar, trendler, gözlemler de yapılıyor. Ama Türkiye’nin hâlâ bu yeteneği, yetkinliği sunmak adına önemli bir potansiyel oluşturduğunu biliyoruz. Biraz bir artış olmakla beraber çevremizdeki ülkelere göre en genç ülkelerden biriyiz. En nitelikli, en çok eğitim alan ülkelerden biriyiz. Bunun da tabii ki oluşturduğu birçok ciddi endüstriyel ekosistem var. Birçok uluslararası yatırımcıdan duyduğumuz dünya haritasına bakın, Almanya’dan Çin’e kadar en çeşitli, en sağlam, en güçlü endüstriyel altyapının Türkiye’de olduğuna dair herkesin bir ortak mutabakatı var.” ifadelerini kullandı.

Avrupa’nın İhtiyaçlarıyla Türkiye’nin Potansiyeli Örtüşüyor

Sabancı Holding CEO ve Yönetim Kurulu Üyesi Cenk Alper, Sabancı Holding’in bugün 17 ülkede faaliyet gösterdiğini ve bu ülkelerin yarısından fazlasının Avrupa kıtasında yer aldığını belirtti.  Alper, “Türkiye’de ise altı global ortaklıktan beşi Avrupa merkezli, ikisi Almanya’dan. Son beş yılda Avrupa ülkelerine 1 milyar doların üzerinde yatırım yaptık ve bugün Avrupa ülkelerinde 2000’e yakın çalışanımız var. En önemlisi de Türkiye dışındaki ilk inovasyon merkezimizi Avrupa’da Münih’te açtık. Neden buralarda büyümek istiyoruz? Çünkü Avrupa’nın ihtiyaçlarıyla Türkiye’nin ve bunun ortasında da Sabancı Holding’in ihtiyaçlarının örtüşüyor.”  dedi.

Sabancı Holding’in küreselleşme vizyonuna da değinen Alper, şunları kaydetti: “Bizim gibi şirketlerin en önemli noktalarından bir tanesi gelişmekte olan ülkeden doğan ama globalleşmeye çalışan bir grubuz. Biz daha durağan ekonomiler, daha stabil dediğimiz ekonomiler arıyoruz. Dolayısıyla yatırımlarımızın büyük çoğunluğunu Amerika ve Avrupa gibi bu stabil ekonomilere doğru yapmak istiyoruz. Faaliyet gösterdiğimiz enerji işinde de ileri malzemeler işinde de Avrupa’nın bu ihtiyaçlarına ciddi şekilde fayda sağlayabileceğimizi düşünüyoruz. Hem Avrupa’nın hem de Türkiye’nin büyüme alanlarından bir tanesi olan dijitalleşme ve dijital altyapı alanında da yatırım yaparak büyümeyi hedefliyoruz. Dolayısıyla bir yandan Türkiye’nin ve Avrupa’nın dertlerini çözeriz diye umuyoruz diğer yandan da Sabancı Holding’in global olarak büyümesini sağlayacağız. Yurt dışı ülkelerde bunları yaptıkça da Türkiye’ye daha fazla döviz getirme şansımız olacak. Bu da Türkiye’nin dış ticaret açığını ortadan kaldırmak için yararlı olacaktır diye umuyorum.”

Tarifelerden ABD de Olumsuz Etkileniyor

Almanya Federal Cumhuriyeti’nin 10. Cumhurbaşkanı ve Alman-Türk İş Konseyi Başkanı Christian Wulff, ABD’nin uyguladığı tarifelerin ve politikaların ABD ekonomisini de olumsuz etkilediğini belirterek, “Burada geçirdiğimiz birkaç saat içinde Amerikalı milyarderlerin de bazı sıkıntılar yaşadığını gözlemledik. Ancak Türkiye’ye, özellikle de Sapanca’daki şirketlere baktığımızda olağanüstü bir iyimserlik görüyoruz. Bu iyimserliğin son derece önemli olduğunu vurgulamak isterim” dedi.

Alman-Türk İş Konseyi olarak Türkiye ile ilişkilere son derece olumlu yaklaştıklarını ifade eden Wulff, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye’nin genç nüfusu, NATO üyeliği ve stratejik konumu, işbirliğimizi daha da ön plana çıkarıyor. Ukrayna, Suriye ve diğer birçok bölgede ortak çalışmalar yürütülmeli. Gümrük Birliği’nin üzerinden 30 yıl geçti, artık modernize edilmesi ve kapsamının genişletilmesi gerekiyor. Ayrıca taraflar arasında bir uyumsuzluk olduğunda uzlaşma adımları atılmalı.

Bir diğer önemli konu ise Avrupa’ya vizeyle giriş meselesi. Schengen bölgesine erişimde yaşanan zorluklar giderilirse, işbirliği imkanları çok daha geniş hale gelecektir. Hidrojen konusu da önümüzdeki dönemin önemli başlıklarından biri. Türkiye’den Avrupa’ya hidrojen ihracatı mümkün. Bu alanda büyüme potansiyeli yüksek. Yıllardır kendime şunu soruyorum: Bu fırsatları neden değerlendirmiyoruz?”

Almanya, Türkiye İçin Çok Önemli Bir Ülke

DEİK Türkiye-Almanya İş Konseyi Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ, Almanya’nın Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:

“55 milyar dolar, neden 255 milyar dolar değil sorusunun yanıtı yok. Karşımızdaki ekonominin büyüklüğü 4,5 trilyon dolar. 85 milyon nüfus. 7 milyon turist bize yollayan bir ülke. 3,5 milyon Türk’ün entegre olduğunu bir ülkeden bahsediyoruz. Topladığımız zaman 170 milyon nüfus, 6 trilyon dolar ekonomi ile farklı bir resim çıkıyor önümüze. Yaşlanan bir nüfus var Almanya’da. İnsanlar yaşlanıyor, vefat ediyor ama şirketlerini kimlere devredecekler belirsizliği var. Almanya neden bizim çok önemli? Avrupa’nın motoru, dinamosu. Almanya’ya bir şey olursa biz de etkileniriz. Cumhurbaşkanı Wulff ile ikili ilişkileri geliştirmede beraber hareket ediyoruz. Bu yüzden kendisine de burada teşekkür ediyorum.”

“Biz Avrupalıyız, vize sorunu da çözülecek”

ABD Başkanı Donald Trump’ın devreye aldığı gümrük tarifelerinden bahseden Mehmet Ali Yalçındağ, sözlerine şöyle devam etti:

Satış Yöneticilerine özel Kurumsal Satış Eğitimi Haber Ab Ve Almanya İlişkilerinde Yeni Dönem Neden Türkiye“Trump neden böyle bir hamle yaptı, ona bakmamız lazım. Böyle giderse dünya ekonomisinde Çin birinci, Hindistan ikinci, ABD üçüncü olacak. Cumhuriyetçilerin bunu kabul etmesi mümkün değil. Sevsek de sevmesek de Trump’ın yaptıklarını, bunları mecburen yapmak zorunda. Dış borcu hızla büyüyor. 350 milyonluk nüfusun neredeyse 250 milyonu mutsuz. Trump seçilirken bu böyle gitmez dediği için seçildi. Toplum bir değişiklik istiyor. Burada esas hedef Çin. Burada masayı devirmek zorunda kaldı. Şöyle bir tablo var önümüzde. 28 ülkeden oluşmuş bir Avrupa ve lideri yok. Diğer tarafta 50 eyaletin olduğu bir ABD var. Hızlı, ön alan çabuk hareket etmeniz gerekiyor. Biz Avrupalıyız, vize sorunu da çözülecek. Biz Almanya’yla birlikte masaya oturacağız ve oyunu birlikte kuracağız.”

 


 

SATIŞ MAKALELERİ

  • Forklift Nasıl Satılır? Star İstifleme Makineleri: Endüstriyel Pazarlama ve Satış Stratejileri
  • Kurumsal Pazarda Satışın İpuçları
  • Kurumsal Pazarda (B2B) Bölümlendirme Çalışmalarının Satışa Katkısı Nedir ?
  • B2B pazar özellikleri nedir? İşletme pazarında nelere dikkat edilir?
  • Avcı ve Çiftçi Satışçılar, Kurumsal Pazarın Vazgeçilmezleri
  • Küçük Satış Büyük Satış, Kurumsal Pazarın Doğası
  • Satış Görüşmesi, İletişim Planlaması ve Yürütme
  • Satış Yönetimi: Saha Satış Planlama Formu – I
  • Satış Yönetimi: Müşteri Saha Ziyaret Formu – II
  • Kronik Satış Hastalıkları-1 Gelen Talepler Neden Satışa Dönmüyor?
  • Kronik Satış Hastalıkları-2 Kalite: Ürün ve Hizmetin Arkasında Duramayan Firma
  • Kurumsal Pazarda Satışa Giden Yol: “B2B Satış Rehberi”
  • Satışın Büyüsü
  • KOBİ Bankacılığında Saha Satış Zorlukları: “Siz Her Gün Gelecek misiniz?
  • Tüketici Davranışını Anlamada Yaşam Tarzı Analizi
  • Yaşam Tarzlarını Anlamada Psikografik Bölümlendirme ve VALS Yöntemi
  • Pazarlık Yetkinlik Değerlendirme ve İnsan Kaynakları
  • Pazarlık Stilinizi Öğrenin: Tüm Yönetici Adayları için Tavsiye Edilen Anket
  • Şirket Eğitim Akademisi Nasıl Kurulur? Nelere Dikkat Edilmelidir?
  • Şirket Akademileri ve Eğitim Salonlarının Avantajlı ve Dezavantajlı Yönleri Nelerdir?
  • Kurumsal Satışta Reklam: Maersk Yeni Reklamında Ne Anlatıyor? Yeni Yatırım ve Sosyal Medya Kullanımı

 

Araç Kiralama Hizmet Alım İhalesinde Ödeme Sürelerinde Çelişki Olması?

Araç Kiralama Hizmet Alım İhalesinde ödeme Sürelerinde çelişki Olması Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Araç Kiralama Hizmet Alım İhalesinde Ödeme Sürelerinde Çelişki Olması?

Araç Kiralama Hizmet Alım İhalesinde ödeme Sürelerinde çelişki Olması Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündemİtirazen Şikayet Konusu; Başvuru sahibinin dilekçesinde özetle; Sözleşme Tasarısı’nda hakedişin 60 gün içinde tahakkuka bağlanacağı 30 gün içinde de ödeme yapılacağı şeklinde yer alan düzenlemenin Teknik Şartname’nin 4.3’üncü maddesinde “İdarece onaylanmış ve tahakkuka bağlanmış hak ediş ödemesi 60 gün içinde yapılacaktır.” şeklinde yer alan düzenleme ile çeliştiği bu yüzden İhalenin iptal edilmesi gerektiği iddialarına yer verilmiştir.

Konu İle İlgili Emsal Kamu İhale Kurulu Kararına Göre;

Yapılan inceleme ve tespitler neticesinde; Hizmet İşleri Genel Şartnamesi’nin “Hakediş ödemeleri” başlıklı 42’nci maddesinde “a) Sözleşme bedelinin iş süresince dönemler itibariyle ödenmesi :

Sözleşme konusu hizmetin yüklenici tarafından belli bir süre boyunca devamlı olarak verilmesi (4 üncü maddede tanımlanan sürekli nitelikte bir iş olması) veya işin bölümlere ayrılabilir olması durumunda sözleşmede belirtilen aralıklarla, kesin ödeme mahiyetinde olmamak ve kazanılmış hak sayılmamak üzere geçici hakediş ödemeleri yapılır. Yüklenici tarafından yapılan işlerin bedelleri, sözleşmedeki kayıtlara ve ilgili kanunlara göre yapılacak kesintiler (emekli olan ancak yüklenici bünyesinde çalışmaya devam eden personel için prime esas kazançlar üzerinden kesilen sosyal güvenlik destek primi ve benzeri) de çıktıktan sonra, sözleşmenin ödemeye ilişkin hükümleri çerçevesinde kendisine ödenir.

İdarenin isteği halinde yüklenici, kesin hesapları kontrol teşkilatının denetimi altında olmak üzere işe paralel olarak yürütmek zorundadır. Bu halde, geçici hakediş raporlarının düzenlenmesinde, bitmiş iş kısımları için bu kesinleştirilmiş miktarlar dikkate alınır.

Hakediş raporlarının düzenlenmesi aşağıdaki esaslara göre yapılır. 1- Toplam Bedel Üzerinden Birim Fiyat Sözleşmelerde; Geçici hakediş raporları yüklenicinin başvurusu üzerine, sözleşme veya eklerinde aksine bir hüküm bulunmadıkça ayda bir defa düzenlenir. Gelecek yıllara sari olmayan sözleşmelerde yaptırılan işler için, son hakediş raporu bütçe yılının sonuna rastlayan ayın yirminci (20.) günü düzenlenir. İşe başladığından beri meydana getirilen işler, kontrol teşkilatı tarafından yüklenici veya vekili ile birlikte hesaplanır ve bulunan miktarlar, teklif edilen birim fiyatlarla çarpılmak suretiyle sözleşmedeki esaslara uygun olarak hakediş raporuna geçirilir. Düzenlenen hakediş raporunun işleme konulabilmesi için, yüklenici veya işbaşında bulunan vekili tarafından imzalanmış olması gereklidir

Yüklenici veya vekili, bildirilen günde, hakedişe esas hesaplamaların yapılmasında hazır bulunmazsa kontrol teşkilatı hesaplamaları tek başına yaparak hakediş raporunu düzenler ve yüklenicinin bu husustaki itirazları kabul edilmez.

Hakediş raporu düzenlendikten sonra bir hafta içinde yüklenici raporu imzalamazsa kontrol teşkilatı, hakediş raporunu idareye gönderir ve rapor yüklenici tarafından imzalanıncaya kadar idarede hiçbir işlem yapılmaksızın bekletilir. Yüklenici hakediş raporlarını zamanında imzalamazsa, ödemede meydana gelecek gecikmeden dolayı hiçbir şikayet ve istekte bulunamaz.

Hazırlanan ve iki tarafça imzalanmış bulunan geçici hakediş raporu, tahakkuk işlemi yapılıncaya kadar, yetkili makamlar tarafından düzeltilebilir. Ancak bu düzeltme sırasında eski rakam ve yazıların okunabilir şekilde çizilmiş olarak hakediş raporunda bulunması ve düzeltme yapan yetkililerin imzasını taşıması gereklidir. Ancak bu düzeltmeler yeniden sayfa düzenlemeyi gerektirecek ölçüde fazla ise, esas sayfa üzerinde düzeltmenin yapıldığına ilişkin açıklama bulunmak şartı ile, yeniden ayrı bir sayfa düzenlenip hakediş raporuna eklenir.

Her hakediş tutarına, eğer sözleşmede öngörülmüşse eklenecek miktar dahil edilir. Bulunan miktardan, bir önceki hakediş tutarı çıkarılarak bulunan miktara, ilgili mevzuata göre hesaplanacak Katma Değer Vergisi (KDV) eklenir. Bu miktardan sözleşmede yazılı kesintiler, varsa yüklenicinin idareye olan borçları ve cezalar ile kanunen alınması gereken vergiler kesilir.

Hakediş raporu, yüklenici veya vekili tarafından imzalandığı tarihten başlamak üzere en geç sözleşmesinde yazılı sürenin sonunda, eğer sözleşmede bu hususta bir kayıt yoksa otuz gün içinde tahakkuka bağlanır. Bu tarihten başlamak üzere otuz gün içinde de ödeme yapılır.

İşin mahiyeti ne olursa osun, yüklenici süresinde hakediş başvurusunda bulunmadığı taktirde idare, en çok üç ay içinde, tek taraflı olarak hakediş düzenleyebilir.” düzenlemesi, Hizmet Alımlarına Ait Tip Sözleşme’nin “Ödeme yeri ve şartları” başlıklı 12’nci maddesinde;

“12.1. Sözleşme bedeli (ilave işler nedeniyle meydana gelebilecek artışlara ilişkin bedel dahil )………………………………………………….’de ve Genel Şartnamenin hatalı, kusurlu ve eksik işlere ilişkin hükümleri saklı kalmak kaydıyla aşağıda öngörülen plan ve şartlar çerçevesinde ödenecektir:……………………..

12.2. Yüklenici iş programına göre daha fazla iş yaparsa, İdare bu fazla işin bedelini imkân bulduğu takdirde öder.

12.3. Yüklenici yapılan işe ilişkin hakediş ve alacaklarını idarenin yazılı izni olmaksızın başkalarına devir veya temlik edemez. Temliknamelerin noterlikçe düzenlenmesi ve idare tarafından istenilen kayıt ve şartları taşıması zorunludur.” düzenlemesi,

Teknik Şartname’nin “Ödeme Şekli, Ödenek Yılı, Süresi ve Programı” başlıklı 4’üncü maddesinde “4.1. Kiralama bedeli aylık puantaja göre ödenecektir. 4.2. Ödenek yılı 2025 %100’dür 4.3. İdarece onaylanmış ve tahakkuka bağlanmış hakediş ödemesi 60 gün içinde yapılacaktır.” düzenlemesi,

Sözleşme Tasarısı’nın “Ödeme yeri ve şartları” başlıklı 12’nci maddesinde “12.1. Sözleşme bedeli (ilave işler nedeniyle meydana gelebilecek artışlara ilişkin bedel dahil) Mali Hizmetler Müdürlüğü ve Genel Şartnamenin hatalı, kusurlu ve eksik işlere ilişkin hükümleri saklı kalmak kaydıyla aşağıda öngörülen plan ve şartlar çerçevesinde ödenecektir: 2025 %100

12.1.1. Hakediş raporu, yüklenici veya vekili tarafından imzalandığı tarihten başlamak üzere 60 gün içinde tahakkuka bağlanır. Bu tarihten başlamak üzere otuz gün içinde de ödeme yapılır.

12.2. Yüklenici iş programına göre daha fazla iş yaparsa, İdare bu fazla işin bedelini imkân bulduğu takdirde öder.

12.3. Yüklenici yapılan işe ilişkin hakediş ve alacaklarını idarenin yazılı izni olmaksızın başkalarına devir veya temlik edemez. Temliknamelerin noterlikçe düzenlenmesi ve idare tarafından istenilen kayıt ve şartları taşıması zorunludur.” düzenlemesi yer almaktadır.

Başvuru konusu ihaleye ait Sözleşme Tasarısının 12.1.1’inci maddesinde  “12.1.1. Hakediş raporu, yüklenici veya vekili tarafından imzalandığı tarihten başlamak üzere 60 gün içinde tahakkuka bağlanır. Bu tarihten başlamak üzere otuz gün içinde de ödeme yapılır.” düzenlemesi yer almaktadır.

Teknik Şartname’nin 4.1’inci maddesinde “Kiralama bedeli aylık puantaja göre ödenecektir.” şeklinde yer alan düzenlemede açıkça ödeme süresinin 30 gün olduğu ifade edilmesine rağmen aynı maddenin devamında “4.3 İdarece onaylanmış ve tahakkuka bağlanmış hakediş ödemesi 60 gün içinde yapılacaktır.” şeklinde düzenlemenin de yer aldığı görülmüştür.

Hizmet İşleri Genel Şartnamesi’nin “Hakediş ödemeleri” başlıklı 42’nci maddesi uyarınca toplam bedel üzerinden birim fiyat sözleşmelerde hakediş raporu, yüklenici veya vekili tarafından imzalandığı tarihten başlamak üzere en geç sözleşmesinde yazılı sürenin sonunda, eğer sözleşmede bu hususta bir kayıt yoksa otuz gün içinde tahakkuka bağlanacağı ve bu tarihten başlamak üzere otuz gün içinde de ödeme yapılacağı belirtilmiştir.

Yapılan incelemede; şikâyete konu ihalenin Sözleşme Tasarısı’nda ödemeye ilişkin yapılan düzenlemede hakediş raporunun, yüklenici veya vekili tarafından imzalandığı tarihten başlamak üzere 60 gün içinde tahakkuka bağlanacağı bu tarihten başlamak üzere otuz gün içinde de ödeme yapılacağının düzenlendiği görülmüş olup söz konusu metnin Hizmet Alımlarına Ait Tip Sözleşme’ye uygun olarak doldurulduğu anlaşılmıştır. Ancak söz konusu düzenleme ile Teknik Şartname’nin 4.3’üncü maddesinde tahakkuka bağlanmış hakediş ödemesinin 60 gün içerisinde yapılacağına ilişkin düzenlemenin birbirleri ile çelişki arz ettiği, ödemenin ödeme emrinin düzenlenmesinden sonra 30 gün içerisinde veya 60 gün içerisinde yapılması hususun net olmadığı, söz konusu çelişkili durumun sözleşmenin uygulanması aşamasında sorunlara neden olabileceği değerlendirildiğinden başvuru sahibinin iddiasının yerinde olduğu sonucuna varılmıştır.

Araç Kiralama Hizmet Alım İhalesinde ödeme Sürelerinde çelişki Olması Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemMehmet ATASEVER

Simdata Danışmanlık Y.K. Başkanı

Sağlık Bak. SGB E. Bşk./KİK E. Üyesi

Mhatasever@gmail.com

Mehmetatasever.org

Üretim Zincirine Çin Freni: Nadir Madenler Kozu Oynandı!

üretim Zincirine çin Freni Nadir Madenler Kozu Oynandı! Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Üretim Zincirine Çin Freni: Nadir Madenler Kozu Oynandı!

Olgar ATASEVEN

üretim Zincirine çin Freni Nadir Madenler Kozu Oynandı! Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemTrump yeniden başkan seçildiğinde “Amerika’yı Tekrar Büyütmek ve Eski Gücüne Kavuşturmak” için hemen hızlı bir şekilde tedbirler alacağını söylemişti. Bu büyütme hedefinin ilk aksiyonlarından biri ise gümrük vergilerini bir duvar gibi kullanmak oldu. Tabi kime karşı? Çin’e! Ve açıkçası Türkçede bir terim vardır “bizim elimiz armut mu topluyor?” diye. İşte Çin’de karşılık vermekte gecikmedi ve aynı yönde tedbirleri almaya başladı. Şimdi ben bu satırları yazarken, doğrusu arka planda küresel ekonominin sessiz ama hayati çarklarının gıcırdamaya başladığını duyuyorum. O çarklar, akıllı telefonlardan elektrikli araçlara, uydulardan savaş uçaklarına kadar hayatımızın her alanına nüfuz etmiş teknolojik üretimi taşıyor. Ve şimdi, bu sistemin merkezindeki en kritik parçalardan biri—Çin’in nadir toprak elementleri—dünya sahnesinden geri çekiliyor.

ABD Kıvılcımı Çaktı, Çin Ateşi Büyüttü

Yazının girişinde kısaca bahsettiğim bu ticaret savaşının başlangıcına dönersek, hikâye basit bir vergi politikası tartışması gibi başladı. ABD, Çin’e karşı uyguladığı gümrük vergilerini 2018’de artırdı. Sebep olarak da fikri mülkiyet hakları ihlallerinden haksız rekabete kadar bir dizi gerekçe öne sürüldü. Çin’in ucuz iş gücüyle küresel üretimi domine etmesi Washington’da uzun süredir rahatsızlık yaratıyordu. ABD’nin amacı netti: Çin’e ekonomik baskı kurarak dengeleri yeniden tesis etmek.

Ancak bu mücadelede ABD, Çin’in sahip olduğu en stratejik kozlardan birini göz ardı etti: Nadir toprak elementleri. Bugün gelinen noktada Çin, yalnızca bu madenlerin yüzde 60’ını üretmekle kalmıyor; aynı zamanda işlenmiş formlarının yüzde 85’ini küresel pazara sağlıyor. İşte bu bağlamda Çin zaten 2023 yılından beri bu madenlerin ihracatına belirli kısıtlamalar getirmeye başlamıştı. Bugün itibari ile aldığı kritik bir kararla, bu elementlerin işlenmesinde kullanılan bazı ileri teknolojilerin ve kritik minerallerin ihracatını tamamen yasakladı. Gerekçe olaraksa ulusal güvenlik gösterildi.

Çin Neden Bu Kadar Güçlü?

Bu sorunun cevabı, 1990’lara kadar uzanıyor. Çin, o dönemde nadir toprak elementlerinin stratejik önemini erken fark etti ve bu alana büyük yatırımlar yaptı. Çevre düzenlemelerinin gevşek olması, ucuz iş gücü ve merkezi üretim planlaması sayesinde Batılı ülkeler madenciliği bırakırken, Çin bu boşluğu hızla doldurdu. Bugün Çin, sadece üretici değil; aynı zamanda işleme, ayrıştırma ve ileri teknolojiye entegre etme kabiliyetine de sahip yegâne ülke konumunda.

Çin şimdi bu gücünü, bir dış politika silahına dönüştürüyor. Bu silahın namlusunun ucunda ise ABD var. Ama silahtan tek bir kurşun yerine saçma atan bir fişek çıkacak gibi çünkü bu konu sadece ABD’yi değil tüm dünya ülkelerini ilgilendiriyor. Anlayacağınız bu konu tüm dünyanın üretim zincirini sarsacak türden. Neden mi? Kısaca bakalım:

  1. Yarı İletken ve Çip Krizi Derinleşebilir
    Galyum ve germanyum gibi elementler, çip üretiminde hayati öneme sahip. Daha çip krizinin izleri silinmeden, bu madenlerin erişilemez hale gelmesi teknoloji devlerini tedirgin ediyor. Tayvan, Güney Kore ve Japonya gibi çip üretim merkezleri, hammadde temininde alternatif arayışına çoktan başladı. Ancak bu kolay bir iş değil.
  2. Elektrikli Araçlar ve Yeşil Enerji Darbe Alır
    Elektrikli araçlar, nadir toprak mıknatısları sayesinde hafif ve güçlü motorlara sahip. Çin’in bu mıknatısların üretiminde kullandığı teknolojiyi dışarı vermemesi, Avrupa ve ABD’deki üreticileri ciddi şekilde zorlayacak. Aynı şekilde rüzgar türbinleri, batarya sistemleri ve güneş panelleri de benzer elementlere bağımlı. Yani yeşil dönüşüm bir süre yavaşlayabilir.
  3. Askerî Sistemlerde Tedarik Riski Artar
    ABD Savunma Bakanlığı’nın 2025 başında yaptığı açıklamada, nadir toprak elementi tedarikinin “ulusal güvenlik sorunu” haline geldiği açıkça ifade edildi. Modern savaş jetlerinden radar sistemlerine kadar pek çok askeri teknoloji bu elementlere bağımlı. Çin’in bu hamlesi, askeri stratejileri de etkileyecek kadar derin bir kriz yaratabilir.
  4. Küresel Enflasyon ve Üretim Maliyetleri Tırmanır
    Madenin yokluğu sadece üretimi değil, maliyetleri de etkiler. Alternatif tedarikçiler, bu elementleri Çin kadar ucuz sunamayacak. Bu da teknoloji ürünlerinin fiyatlarını artıracak. Üretim zincirindeki bu kırılganlık, enflasyonist baskıları tüm dünyada artırabilir.

Alternatif Var mı?

Evet ama kolay değil. ABD, Avustralya ve Kanada gibi ülkelerde bazı rezervler mevcut. Ancak bu madenlerin çıkarılması ve işlenmesi zaman alıyor, çevresel etkileri büyük ve ekonomik olarak hâlâ Çin ile rekabet edemeyecek seviyede de gözükmüyor.

Bir başka seçenek geri dönüşüm olabilir. Ancak bu da yeni bir altyapı gerektiriyor. Şu an için geri dönüşümden elde edilen miktar, toplam talebin çok küçük bir bölümünü karşılayabiliyor. Bu da açıkçası çözüm değil.

Ne Yapmalı?

Şahsen, bu gelişmenin yalnızca ticari değil, stratejik bir kırılma olduğunu düşünüyorum. Çin, yıllardır süren ekonomik savaşta en sert hamlesini yapmış olabilir. ABD ve müttefikleri ise geç kaldıkları bir sahada şimdi hızla altyapı kurmak, yatırım yapmak ve alternatif kaynaklar geliştirmek zorunda.

Bunun bir benzeri, 1970’lerdeki petrol krizinde yaşanmıştı. O dönemde nasıl ki OPEC ülkeleri enerji üzerinden dünyaya yön verdi, bugün Çin de madenler üzerinden aynı şeyi yapıyor. Farkı şu: Bu sefer mesele yalnızca enerji değil, teknolojinin ta kendisi.

Bir büyüme ve yönetim danışmanı, dijital dönüşüm uzmanı, bir şirket sahibi ya da bir vatandaş olarak bu gelişmeleri izlerken, bir şey netleşiyor: Küreselleşmenin konforu, artık jeopolitik risklere daha açık. Tedarik zincirleri, üretim planları ve fiyat politikaları bundan sonra daha kırılgan olacak.

Çin’in attığı bu adım, sadece ekonomik değil; teknolojik ve stratejik bir meydan okuma. Artık mesele, kim daha çok maden çıkarabiliyor değil. Mesele, kim daha bağımsız, kim daha dirençli ve kim daha öngörülü davranabiliyor. Ve ben bugün, dünya ekonomisinin yeni bir denge arayışına girdiğini çok net görebiliyorum. Şimdiden alabildiğiniz tüm tedbirleri almamızda fayda var.

Yorumlarınızı bekliyorum!

üretim Zincirine çin Freni Nadir Madenler Kozu Oynandı! Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemOlgar ATASEVEN

Girişimci, İş İnsanı, Yazar, Konuşmacı

olgar.ataseven@profesia.com.tr

Rotalar Yeniden Çizilirken Depolama ve Envanter Yönetimi

Rotalar Yeniden çizilirken Depolama Ve Envanter Yönetimi Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Rotalar Yeniden Çizilirken Depolama ve Envanter Yönetimi

Müge TÜRKKAN

Rotalar Yeniden çizilirken Depolama Ve Envanter Yönetimi Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemABD Başkanı Donald Trump, 2 Nisan’da Beyaz Saray’daki etkinlikte, 185 ülkeye yönelik karşılıklı tarifeler getiren kararnameyi imzaladı. Bu kararnameyle, ABD’nin birçok ticaret ortağından ithal edilen mallara yüzde 10 ile 50 arasında değişen tarifeler getirildi. Bu haber global piyasalarda büyük bir düşüş etkisi yarattıktan sonra Beyaz Saray’dan tarifelere ilişkin bazı erteleme kararları alınması piyasalarda geçici bir rahatlamaya neden oldu.

Trump’ın listesinde Türkiye %10 ile en düşük tarife uygulanan ülkeler arasında. Ancak Amerika’ya ihracatı yüksek olan ülkeler için uygulanan tarifeler %50’ye kadar varıyor. Bu ülkelerin koydukları karşı tarifelerle ile global ticarette rotaların değişmesi kaçınılmaz olacak.

Bu yeni resmin özellikle tekstil, kimya, otomotiv yan sanayi gibi bazı sektörler açısından Türkiye’de yeni fırsatlar yaratması bekleniyor. Bu noktada Türkiye gibi %10 tarife uygulanan ülkeler, hem ithalatçı hem de ihracatçı ülkeler açısından yeni bir yatırım alanı olabilir. Ancak öncelikle yüksek tarife uygulanan ülkelerdeki bu şirketlerin üretim, depolama ve lojistik yapılanmalarında yeni bir strateji oluşturmaları ve Türkiye’nin de onların stratejinin hedefleriyle uyumlu bir lokasyon olması gerekiyor.

Envanter Yönetimi Stratejilerindeki Değişimler

Yüksek tarifeye tabi ülkeler başta olmak üzere birçok ülkede şirketler tarifeler yürürlüğe girmeden önce malları stoklamaya başvurarak depolama alanı talebini arttırması mümkün. Bu eğilim, özellikle ABD ve Çin arasında daha önce yaşanan ticaret gerilimlerinin arttığı dönemlerde de belirgindi. Tedarik zinciri kesintilerinden veya daha fazla fiyat artışından korkan şirketler, alışılmadık derecede büyük miktarlarda mal depolamayı tercih edebilirler.

Buna karşın envanter yönetim stratejisini değiştirmenin artan envanter, ek alan, iş gücü ve yönetim gereksinimi gibi dezavantajları var. Halen neredeyse tam kapasiteyle çalışan depolar için kapasite arttırımı, daha yüksek envanter seviyelerini karşılamak, tesisleri genişletmek veya ek alan kiralamak anlamına gelir ki bu da maliyetleri artırır.

Bu durum söz konusu şirketlerin Onprem yada Bulut Sistemler kullanarak anlık veri akışı sağlama ve Yapay Zeka çözümlerine yönelmesini sağlayabilir. Bu tarz çözümler envanterin depo içinde hem stok açığına düşme riskini hem de maliyetleri en uygun optimum seviyeye getirecek şekilde ele alır. Malların, geri alma sürelerini en aza indirmek ve taşıma maliyetlerini azaltmak için en verimli noktalarda depolanmasını sağlar. Talep sıklığı ve alan uygunluğu gibi faktörlere dayalı olarak depolama yerlerinin otomatik tahsisi büyük ve dalgalanan envanterlerin yönetimsel yükünü azaltır. Bu tarz algoritmalar görev oluşturma ve önceliklendirme ile manuel müdahale ihtiyacını azaltır, iş gücü maliyetlerini düşürür ve depoyu daha maliyet etkin hale getirir.

Şirket için oluşturulan modeller veya apay zeka çözümleri ile geçmiş verilere dayanarak talep dalgalanmalarını öngören ve envanter seviyelerini buna göre ayarlamaya olanak tanıyan öngörücü analitikler kullanılması mümkündür. Güvenli stok seviyelerini önceden belirlenmiş senaryolar ile hızla değişen piyasa koşullarına optimumda tutarak şirketler ticaret savaşlarının koşullarına daha iyi uyum sağlayabilir.

Tedarik Zinciri Çeşitlendirmesi ve Bölgesel Depolama

Tarifeler, birçok şirketi tedarik zincirlerini yeniden gözden geçirmeye, alternatif tedarikçiler aramaya veya üretim operasyonlarını tarife yoğun bölgelerden kaçınmak için taşımaya yöneltecektir. Tedarik zincirlerinde planlanan değişikliklerin depolama yerleri ve dağıtım stratejilerinde ayarlamalar gerektirmesi de kaçınılmaz olacaktır.

Bazı şirketler, yüksek tarifelere tabi bölgelere bağımlılığı en aza indirmek için tedarikçi tabanlarını çeşitlendirmek ya da yeni ürün hatları, farklı ambalaj standartları ve değişen lojistik koşulları oluşturmak mecburiyetinde kalabilirler.

Yeniden üretim ya da üretim ve depolama operasyonlarını başka bir ülkeye taşıma stratejisi, tarifelerden tamamen kaçınmak isteyen şirketler için özellikle caziptir. Bu ülke ihracatın yapıldığı ülke veya düşük tarife uygulanan bir ülke olabilir. Ancak, yeniden üretim kendi zorluklarını da beraberinde getirir, bunlar arasında daha yüksek iş gücü maliyetleri, lokal regülasyonlara uyum ve yatırım finansmanı yer alır. Depolar için bu, altyapıyı ayarlamak, iş akışlarını yeniden değerlendirmek ve rekabetçi kalmak için potansiyel olarak yeni teknolojiye yatırım yapmak anlamına gelir. için otomasyona yönelmektedir. Ancak, geçiş her zaman sorunsuz değildir. Otomatik sistemlerin uygulanması, yatırım ve personelin yeniden eğitilmesini gerektirir ki bu da maliyetli ve zaman alıcı olabilir.

Gelecekte, en başarılı depolar muhtemelen en düşük maliyette verimlilik sağlayabilen, teknolojiyi değişen ticaret politikaları ve piyasa taleplerinin önünde kalmak için kullananlar olacak. Aslında dünya bu gerçekleşecek ticaret savaşları ile ilgili ilk pratiğini 2017-2020 yılları arasında Trump’ın ilk başkanlık döneminde yaşamıştı. 2018 yılında Trump Avrupa Birliği, Meksika ve Kanada’ya solar paneller, bazı elektronikler, çelik ve alüminyum sektörlerinde yeni tarifeler uygulamıştı. Onu takip eden yıllarda da Çin ile ABD’nin karşılıklı tarife çekişmeleri olmuştu. Bu dönem önümüzdeki günlerde yaşanabilecekler hakkında ipuçları verse de yeterli olmayacaktır. Çünkü bu dönemde tüm ülkeler ve tüm sektörlere yaygın bir tarife uygulaması yoktu.

Bugün ise global piyasalarda çeşitli manipülasyonlara sebep olabilecek tarife açıklamaları ve ertelemeleri öngörülebilirliği güçleştiriyor. Buna karşın Türkiye’deki şirketlerin hem iç piyasadaki talebi olumsuz etkileyebilecek fiyat artışlarına, hem de global ticarette çizilmesi muhtemel yeni rotalara hazırlıklı olması gerekiyor. Envanter yönetiminde teknolojik çözümlere adaptasyon, verimliliğin ve kapasitenin arttırılması şirketler açısından atılabilecek adımlar olabilir. Şirketler bu adımları atarken Türkiye’deki Finansal kurumlar ile işbirliği içerisinde ilerleyebilir ve Yatırım Finansmanı ve Tedarikçi Finansmanı ürünleri ile sürecin desteklenmesini sağlayabilirler.

Rotalar Yeniden çizilirken Depolama Ve Envanter Yönetimi Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemElbette ki tüm bunlar gerçekleşirken yatırım yapacak şirketlerin değerlendirmeye alacağı bir diğer konu, Türkiye’nin yatırım yapılabilirliğini gösteren kredi derecelendirme notları, kredi risk primi ve jeopolitik riski olacaktır.

Müge TÜRKKAN

Alt İşverenlik İlişkisinde Asıl İşverenin Alt İşveren İşçisine Emir ve Talimat Vermesi Muvazaa Sayılır mı?

Alt İşverenlik İlişkisinde Asıl İşverenin Alt İşveren İşçisine Emir Ve Talimat Vermesi Muvazaa Sayılır Mı Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

Alt İşverenlik İlişkisinde Asıl İşverenin Alt İşveren İşçisine Emir ve Talimat Vermesi Muvazaa Sayılır mı?

Lütfi İNCİROĞLU

Alt İşverenlik İlişkisinde Asıl İşverenin Alt İşveren İşçisine Emir Ve Talimat Vermesi Muvazaa Sayılır Mı Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinin 6. fıkrasına göre, “bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu Toplu İş Sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.”

Aynı maddenin 7. fıkrasına göre ise, “Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez.”

Muvazaa, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 18 inci maddesinde düzenlenmiş olup, ta­rafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla ve kendi ger­çek iradelerine uyma­yan ve aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmesi arzu etmedikleri görü­nüşte bir anlaşma olarak tanımlanabilir[1]. 4857 sayılı İş Kanunu m.2/7’de, bu konuda bazı muvazaa kriterlerine yer verilmiştir. Bu kriterler, asıl işveren iş­çilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırıl­maya devam ettirilmesi sureti ile haklarının kısıtlanması veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisinin kurulması olarak belirtil­miştir. Asıl işveren ve alt işveren arasındaki sözleşmenin muvazaalı olması halinde, alt işveren işçisi, aynı madde uyarınca başlangıçtan itibaren asıl iş­veren işçileri sayılacaktır. Böyle bir durumda işe iade isteyen alt işveren işçi­sinin asıl işveren işyerine işe iadesine karar verilmesi gerekir. Zira alt işveren gerçekte işveren değildir ve işveren sıfatı bulunmamaktadır”[2].

Muvazaa ile ilgili olarak Yüksek Mahkemenin verdiği kararlardan ba­zılarını şöyle özetleyebiliriz; “Asıl işverenin işçilerinin hakları kısıtlanmak suretiyle  alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılması”[3], “Daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulması”[4],  “Asıl işverene bağlı olan işçinin asgari ücretle çalıştırabilmek için işyerinde taşeron olarak görülen ve değişen kişilerin işçisi olarak işini sürdürmesi” [5], “Şeklen ilahe yolu ile üçüncü kişiler yanında çalıştırılan işçilerin aynı işyerinde çalışmala­rında bir kesinti olmaması ve asıl işveren (davalı) ile taşeron arasında yapılan kısa süreli sözleşmelerde kaç işçinin işe alınacağının, niteliklerinin ve öğle yemeklerinin asıl işveren tarafından verileceğinin yer alması”[6], “Asıl işin grev uygulamasından önce taşerona verilip sendikasız işçi çalıştırılmak isten­mesi” [7], “toplu iş sözleşmesinin yürürlüğe gireceği tarihten kısa bir süre önce işten çıkarılan işçilerin 15 gün sonra taşeronlar yanında çalıştırılmaya başlan­ması” [8], “Asıl işin bölümlere ayrılarak alt işverenlere verilmesi” [9]  ve aynı şekilde “Müteahhide verilen işte çalışan işçilerin müteahhit değiştiği halde çalışmaya devam etmesi, işçileri işe alınmaları ve çıkarılmaları konusunda esas yetkinin ve denetimin asıl işverende olması ve her türlü araç ve gerecin onun tarafından sağlanması” [10], hep “muvazaalı” veya “kanuna karşı hileli” işlem kabul edilmiş, bu nedenle doğan “işçilik haklarından” ve “sendikal ala­caklardan” Yargıtay asıl işvereni de alt işveren ile “birlikte sorumlu” tutmuş­tur [11]. Ayrıca Yargıtay’a göre, “Alt işveren işçilerinin bir kısmının, üstlenilen hizmet dışında asıl veya yardımcı başka işte çalıştırılmaları, asıl alt işveren arasındaki sözleşmeyi muvazaalı hale getirmez. Sadece başka işte çalıştırılan işçi açısında asıl alt işveren ilişkisinin unsurlarının bulmadığı kabul edilme­lidir”[12].

Ayrıca, “davacının … Pazarlama ve Satış AŞ’nin denetim ve direktifleri altında çalıştığı, bu Şirket personelinin kıyafetini giydiği, sigortalı olarak çalışmasının bildirildiği işverenden değil de … AŞ yetkililerinden emir ve talimat aldığı anlaşılmakta olup davalılar arasındaki ilişkinin muvazaaya dayalı olduğunun kabulü ile sonuca gidilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup tekrar bozmayı gerektirmiştir”[13].

Alt İşverenlik İlişkisinde Asıl İşverenin Alt İşveren İşçisine Emir Ve Talimat Vermesi Muvazaa Sayılır Mı Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemAncak, asıl işveren tarafından işçinin iş akışını etkileyebilecek nitelikte olan işçilere izin verilmesi, yapılan işlerin kayıt altına alınması, işin icrası sırasındaki işçilerin çalışma durumları ile ilgili değerlendirmeler yapılması ve işyerinin genel düzeninin sağlanmasına yönelik emir ve talimatlar verilmesi, asıl işveren alt işveren arasındaki ilişkinin muvazaaya dayandığını göstermez[14].

Lütfi İNCİROĞLU

Kaynakça:

[1]    Y9HD.13.11.2017, E.2016/29641, K.2017/18039; ÇİL, Şahin, İş Hukuku Yargıtay İlke Kararları, s.220 vd.

[2]   Y9HD.12.10.2017 T, E.,2016/24731 K.,2017/15641 Legalbank; URHANOĞLU, İştar /KÖKEN, Şemalarla Bireysel İş Hukuku, s.24.

[3]    Y9HD.16.4.2009, 42564/10854, Çalışma ve Toplum D., 23, s.342-344.

[4]    Öğretide bu düzenleme eleştirilmekte ve bu hükmün Anayasa’nın eşitlik ilkesi (AY m.10) ile herkesin dilediği alanda ve sözleşme ve çalışma özgürlüğüne (AY m.48) aykırı olduğu ileri sürülmektedir. Bkz: DEMİR, Fevzi, İş Hukuku ve Uygulaması, s.43.

[5]    Y9HD. 14.5.2007, 3132/14914 Çalışma ve Toplum D., 15, s.242.

[6]    Y9HD. 29.01.2007, 309/1006, Tekstil İşveren D. Mart-Nisan 2008, s.4

[7]    Y9HD. 28.4.2015 T., E.2015/8079, K.2015/15242 Legalbank.

[8]    Y9HD. 25.11.2010 T., E.2008/40816, K.2010/34720 Legalbank.

[9]    Y9HD. 19.01.2016 T., E.2015/35152, K.2016/1279 Legalbank.

[10] Y9HD. 27.5.2010, 2010/18030, 2010/15022 K., Legalbank.

[11] Yargıtay’ın bu konudaki görüşü devam etmektedir. Y9HD.19.01.2016 T., E.2014/ 25914, K.2016/1179; Y9HD 24.1.2013, E.2010/38663, K.2013/2930; Y9HD.27.11.20012 T., E.2011/51419, K.2012/39553; Y9HD.27.3.2012 T., E.2011/26980, K.2012/10284; Y9HD.9.5.2011 T., E.2011/12247, K.2011/13820; Y9HD.13.03.2014 T., E.2013/12836, K.2014/8253 Legalbank.

[12] Y9HD.12.10.2017 T., E.2016/24731, K.2017/15641 Legalbank.

[13] Y9HD.30.10.2023 T., E.2023/16059, K.2023/16275 Legalbank.

[14] Y9HD.07.11.2023 T., E. 2023/12192., K.2023/16715 Legalbank.

Satınalma Dergisi (Nisan 2025, Yıl:13, Sayı:148) Yine Dopdolu…

Satınalma Dergisi Nisan 2025

Değerli yöneticiler, 

ABD Başkanı Trump seçildiği ilk günden bugüne kadar yaptığı açıklama ve yürürlüğe koyduğu uygulamaları ile dünya gündemini sarsmaya devam ediyor. Hemen her gün ABD merkezli politik, ekonomik haberleri duyduğumuzda şaşırıyoruz. Bir konuyu tam olarak anlamaya, idrak etmeye çalışırken onu gerileten bambaşka bir açıklama ya da uygulama geliyor. 

Ülkelere / sektörlere getirilen tarifeler, tüm yöneticileri / şirketleri düşündürüyor. Herkes toz duman içerisinde olan biteni anlamaya çalışıyor. Öyle görünüyor ki, ardı arkası kesilmeyen hamlelerin devamı da gelecek. Peki, bu aksiyonlar belirli bir plana dayanıyor mu? Kararlar, uygulamalar birbirleri ile tutarlı mı? Bir gün bir tarife ertesi gün bambaşka bir tarife açıklaması … 

Ne zaman, nasıl olgunlaştı? Açıkçası kimsenin doğru dürüst bir fikri de yok. 

“ABD’te satan ABD’de üretsin.” “Yeniden üretim gücü ile dünya liderliği” kapsamında politikalar üretildiği söylense de, Panama Kanalı’ndan Grönland’a, Kanada’dan Venezuella’ya kadar çok farklı hedef ve eylemlerin de olduğu bir gerçek. 

Hedefte yer alan tüm ülkelerin başta ekonomi yöneticileri olmak üzere liderlerin, parlamentoların ve elbette şirketlerin yaşanmakta olan gelişmeleri nasıl yorumlayacakları, nasıl kendilerini koruyacakları tam bir muamma… 

Bu kadar sert ekonomik uygulama geçişleri beraberinde çok farklı etkiler, sonuçlar meydana getirecektir. İletişimin kaynağına bakıldığında ABD yönetimi “her an her hamleyi yapabilirim” mesajını tutarlılıkla sürdürüyor. İlerleyen aylarda dünya ekonomisindeki karşılıklı hamleleri derinlemesine incelemek gerekecek. 

Tedarik Zinciri Riskleri ve Dayanıklılık 

Pandemi dönemi webinarlerimizde tedarik zincirlerinde belirsizlik ve riskler üzerine hayli konuşmuştuk. Pandemi sonrasında ise oluşan hasarların tedavi süreci ve ayağa kalkma çabası vardı. 

2025 yılından başlamak üzere bambaşka bir döngü bizi bekliyor. 

Şimdilik onun ilk çeyreğindeyiz. Başlangıç aşamasındayız. 

Tedarik zincirlerinde geçmiş dönemlerden gelen siparişlere ait ürün akışları belirli bir süre düzen içerisinde devam edecek. Belirli ürün kategorilerinde perakende siparişlerin teslimatları yapılacaktır. Fakat yeni siparişler için bunu kestirmek zor. ABD-Çin ve AB ticaretinde kabul edilebilir bir çözüm üzerinde uzlaşı sağlanamadığında, 3. çeyrekten itibaren bambaşka bir dünya ticareti konuşabiliriz. 

Hazırlıksız Yakalanmanın Maliyetleri Yüksek Olacak. 

Çalkantılarla dolu bu dönemin iş dünyası ve akademisyenler açısından örnek olay (vaka) ve senaryo çalışmaları ile dolu zengin bir dönem olduğu düşüncesindeyim. Tedarik zincirlerinde kesintiler, riskler ve dayanıklılık odaklı sunum klasörlerini ve yazıları dergi sitemizde bulacaksınız. Daha iyi hazırlanma adına sizler için özel eğitimler sunuyoruz. 

Satınalma ve Tedarik Zinciri Eğitim Programları 

Şirketlerimize sürdürülebilir tedarik zinciri yönetimi ve yeşil satınalma uygulamalarında destek oluyoruz. Stratejik satınalma ve kategori yönetimi, tedarikçi performans değerlendirme, yöneticiler için müzakere teknikleri ve pazarlık becerileri (ileri seviye), harcama analitiği; maliyet ve gider analizi alanlarında eğitim hizmetleri sunuyoruz. Yöneticiler için bire bir (1-1) ve grup eğitimleri gerçekleştiriyoruz. 

Dijital Üyelik ile tüm ekibinizi geliştirebilirsiniz. 

Firma olarak dergi arşivine (148 sayı), e-kitap, sektör raporları ve gelecek bir yıl boyunca 12 sayıya erişim sağlayın. Dijital dergi aboneliği için https://satinalmadergisi.com/dijital-islem-merkezi/ sayfasını ziyaret edebilirsiniz. 

Katkı veren tüm yazarlarımıza teşekkür ederim. 

Keyifli okumalar, 

Prof. Dr. Murat ERDAL
Editör

Satınalma Dergisi Nisan 2025