Gelecek Bize Neler Getirecek

Dünya toplumları, hedeflenmiş stratejiler ölçüsünde yaşamları sürdürerek, Gelecek Bize Neler Getirecek sorularını cevaplamak ve Pazar payında öncü olabilmek için çalışmalar yapmaktadırlar.

Toplumun temel yapısını teşkil eden jenerasyonlar, gelecek yaşam standartlarını biçimleyerek belirlemektedir.

2020 yılına kadar sürdürdüğümüz iş yaşamımızda kritik değişimler yaşanarak, yeni nesil iş modelleri ortaya çıkarak çalışma stratejilerimiz evrim geçirecek.

Geçmişte içerik kral olarak tanımlanırken, günümüzde ve gelecek yıllarda müşteri deneyimi temel odak noktası olacaktır.

Dünyanın en büyük sektörü olan oyun sektörü gelişmeye devam ederek, teknolojik yenilenme ile farklı bir boyuta geçiş yapacaktır.

Dünya elimizin altında,

Ticaret her zaman diliminde genişleyerek büyümektedir.

Günümüze kadar ticaret kıtalar arası aylar içinde uygulanırken, günümüzde klavyenin tek bir tuşuna dokunarak yapılandırmaktayız.

İşletmeler ticari alanlarını fiziki yerlerde ve dijital mecralarda konumlandırarak, satış hacimlerini arttırmayı hedeflemektedirler.

Bir çok uluslararası firma hedef kitlesine ulaşmak isterken, günümüzde hedef kitle konumlama zaman kaybı olarak algılanmaktadır.

Holdinglerin ana hedefi, potansiyel hedef kitlelerdir.

Baronlar, zaman yönetimini daha aksiyon odaklı uyarlayarak, atıl zaman yönetimini terk etmeye başlamışlardır.

  • Creative Time Management,
  • Potential Management,
  • Creative Proaktif Strategic,
  • Proactive Strategic İmplementation,
  • Timing of Your Strategy,
  • Potential Goal-Oriented Thinking,

konu başlıklarından örneklendirmeler yapılabilir.

Bilgi odaklı hedef konumlandırma,

İşletme olarak, hedefinize ne kadar yakın ve aksiyon odaklısınız.

Müşteri olarak işletme yöneticisi ile toplantı yaparken karar verici organ temel hedefimizde iken, artık yeni yapılanmada son noktayı koyan ve aksiyona geçen yeni yapılar ile işlerimiz sürdürülebilirlik kazanacaktır.

Ticari sürdürülebilirlik ve kalite uluslararası mekanizmanın vazgeçilmezlerinden biri olacaktır.

Müşteri sadakat deneyimlemesi markalar için değer niteliğindedir.

Marka değeri uygulama yönetimi, kişiye özel stratejiler ile biçimlenebilmektedir.

B2B sektörel mecralar, işletmelerin yönetim algısı içinde vazgeçilmez faaliyet alanlarıdır.

Web sitesinde müşteri deneyimi yönetimi uygulamak, gelecek nesil müşteri ve tüketici guruplarında fark yaratıcı tecrübe oluşturacaktır.

Demografik yapılanma analiz edildiğinde, ülkelerdeki farklılık ürün modellerinize yansıdığında, iş süreciniz başlayarak yeşil pazarlama (green marketing) süreciniz oluşacaktır.

Teknolojiyi, iş hacminize ne kadar uyumlu entegre edebilirseniz, satınalma alışkanlıklarında gözle görülür artışlar yaşayacaksınız.

Her toplum bireyi, kullandığı sanal mecralarda zaman kaybı yaşamadan, en pratik yoldan güvenilir alışveriş metotları ile ve tedarik zinciri, iade koşullarını göz önüne alarak, güvenilir marka arayışında olup, kalitesi kullanıcı deneyimi sonu oluşmuş ürünleri, sizden temin etmek ister.

Küresel Rekabet Freight Forwarder İlişkisi

Küreselleşme, gümrük birlikleri ülkeler arası ikili anlaşmalar günümüz dünyasında dolaylı olarak rekabet kavramını büyük ölçüde arttırmıştır. Galileo’nun keşfettiği dünyanın geoit şeklinin aksine içinde bulunduğumuz yüzyılda küreselleşme, geoit olan engebeli, sınırlı ve erişimi zor olan dünyayı düz bir levha haline getirmiştir. Bu durum bölgesel rekabet unsurunu evrensel hale getirmiş ve şirket yapıları bu ağır rekabet koşullarına uyum sağlayıp ömürlerini ve karlılıklarını sürdürebilmek için çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir. Şirketlerin evrensel arenada rekabetçi kalabilmek için geliştirdikleri çözümlerin başında outsourcing (dış kaynak kullanımı) gelmektedir. Bu nedenle standart şirket profillerinde yapılan işin tamamının şirket bünyesinde yapılıp servis edilmesi anlayışı günümüzde geçerliliğini tamamıyla yitirmiştir. Şirketler uzmanlıkları dışında bulunan işlemleri outsource ederek kendi uzmanlıklarına odaklanıp, bulundukları sektörde rekabetçi adımlar atmaktadırlar.

Outsourcing’e Ufak Bir Giriş

1980’lerde gündeme gelen fakat 1990’larda uygulanmaya başlayan outsoucing bir iş modeli ve yönetim stratejisi olarak uygulanmaya başlanmıştır.

En basit tabirle outsoucing bir şirket içerisinde üretilmekte olan ürünün ya da hizmetin dış kaynaklar tarafından tedarik edilmesidir. (Lacity, M.C. Hirschheim, R, 1993.)

Bir başka ve daha derin bir anlatıma göre ise ‘’Şirketlerin süreklilik arz eden iç faaliyetlerini ve karar verme süreçlerini, gerçekleştirilen bir anlaşmaya bağlı kalarak, dışarıdan bir tedarikçi firmaya ya da firmalara devretmesidir’’. (Greaver (1999))

Türkiye’de outsourcing

  • Dış kaynaklardan yararlanma
  • Dışsal Tedarik
  • İşi Dışarıya Verme

Adlarıyla da bilinmektedir.

Outsourcing ile Yükselen Bir İş Modeli ‘’Freight Forwarder’’

Küreselleşme rekabeti körükler ve rekabet ise FFW’yi…

Günümüz küresel rekabet koşullarında şirketlerin hayatta kalabilmeleri için gerçekleştirdikleri işlemlerin bazılarında dış kaynak kullanmaları neredeyse zorunluluk teşkil etmektedir. Bu durum özellikle tedarik zinciri süreçlerinde yoğunlukla görülmektedir.

Türkiye’de hazır tekstil ürünleri üzerine üretim gerçekleştiren ve yurt dışına Avrupa bazlı başlayıp akabinde tüm dünyaya açılmayı planlayan ve dünya markası olma vizyonu bulunan bir firmanın önünde iki seçenek vardır.

  1. Dış Kaynak Kullanmaksızın Süreci Yönetmek

  • Üretimde profesyonelleşme, üretim alanında maksimum verimlilikle çalışmak adına geliştirmeler, küresel marka değeri yaratma, yurtiçinde ve yurtdışında rekabetçiliğini koruyarak sektördeki bilinirliğini sağlayabilme, ihracat süreçlerini yönetme ve mal tedariğini kendi öz araç filosu ile gerçekleştirme.

Bu seçenekte firma büyük yatırımlara, uzun vadeli bir hazırlığa ve uygulamada profesyonelleşmek adına büyük bir emeğe ihtiyaç duyacaktır.

  1. Tedarik Zinciri Süreçlerinde Dış Kaynak Kullanarak Süreci Yönetmek

  • Üretimde profesyonelleşme, üretim alanında maksimum verimlilikle çalışmak adına geliştirmeler, küresel marka değeri yaratma, yurtiçinde ve yurtdışında rekabetçiliğini koruyarak sektördeki bilinirliğini sağlayabilme,

Not: İşlemlerin sektör dışı olan her biri için firma outsource seçeneğini kullanabilir. İhracatta lojistik süreçler kapsamında outsource seçeneğinden faydalanıldığı varsayımı ile,

Bu seçenekte firma ihracatta lojistik süreçlerin yürütülme işlemini anlaşmalar dahilinde bir Freight Forwarder firmasına devrederek uzmanlık alanı olan tekstil sektörüne odaklanır. Bu sayede uzmanlık alanı olmayan lojistik işlemlerin yükünden kurtulan firma, üretimini gerçekleştirdiği ve uzmanlığı bulunan tekstil sektörüne odaklanma olanağını yakalamış olur. Bu durumda firma gelecek vadede küresel marka olma yolunda avantajlı duruma geçmiş olur.

Bu örnekten yola çıkarak günümüz dünya devi firmalarına sektör gözetmeksizin bakacak olursak tamamına yakınının lojistik işlemlerinde freight forwarder şirketleri ile çalıştıklarını görmekteyiz.

Kullanıcı Deneyimi’nin Konuşulduğu UXİstanbul 18 Şubat’ta Gerçekleşti.

18 Şubat’ta The Point Hotel Barbaros’ta düzenlenen, kullanıcı deneyiminin konuşulduğu UXİstanbul’a Satınalma Dergisi olarak katılım gösterdik.

Dopdolu geçen etkinlikte gün boyu farklı oturumlarda yerli yabancı birçok ünlü UX tasarımcısının konuşmaları yer aldı.

Akbank’ın Müşteri Deneyimi Yöneticisi Sayın Müge Çiğdem İşlek, kendi mobil uygulamalarını “kullanıcı dostu” hale getirme süreçlerini ve kullanıcı deneyimine verdikleri önemi anlattı.

Media Markt’tan Sayın Nilay Ocak ise “UX for Good” başlığı ile iyilik için kullanıcı deneyiminin kullanılması hakkında bir sunum gerçekleştirdi.

Paralel oturumlarla gerçekleştirilen etkinlikte dünya devi şirketlerden gelen konuşmacıların tecrübe aktarımlarının yanı sıra profesyonellerin uzmanlıklarını geliştirecekleri workshoplar da düzenlendi.

Peki siz Türkiye’de şirketlerin kullanıcı deneyimine önem verdiklerini ve bu çalışmalara ayrılan bütçenin yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?

Kullanıcıların web sitenizi/mobil uygulamanızı kolay kullanabilmeleri için siz ne gibi çalışmalar veya düzenlemeler yapıyorsunuz? Kullanıcılardan gelen geri bildirimlere önem veriyor musunuz?

 

Temesist Academy – Buyer Network Pro İşbirliği ile “Satınalma Yönetimi Eğitimi”

20 Şubat 2020 Perşembe Saat: 12:30 – 17:00

Kontenjan 30 kişi ile sınırlıdır. Ücretsizdir.
Katılım için kayıt zorunludur.
Onay bilgisi tarafınıza bildirilecektir.

Yer: Temesist Akademi, Temesist Depo Raf Sistemleri Büyük Toplantı Salonu, İkitelli OSB. Keresteciler Sanayi Sitesi 15. Sok. 14/A Blok Başakşehir

Tel: 0 212 495 32 32


 

Eğitmen : Prof. Dr. Murat Erdal
İstanbul Üniversitesi Tedarik Zinciri Yönetimi Bilim Dalı Başkanı
Eğitmen Özgeçmişi ve Referanslar: www.muraterdal.com

Satınalma Yönetimi Eğitimi

Eğitimin Amacı: Satınalma ve tedarik zinciri yönetimi eğitiminin amacı, satınalma ve tedarik zinciri süreçlerinin işletme rekabet avantajının sağlanmasında doğrudan rol oynadığını vurgulamaktadır. Küresel rekabet ortamında satınalma, planlama, üretim ve lojistik operasyonları ve bölümler arası koordinasyon işletmeler için stratejik bir önem arz etmektedir.
Eğitim örnek olay (vaka) tabanlıdır. Pratik örnekler üzerinden işlenmektedir.

Eğitimin Süresi: 1 gün

Eğitimin İçeriği:
· Satınalma ve Tedarik Zinciri Yönetimine Giriş
· Satınalma ve Tedarik Zinciri Yöneticileri Kimdir ? Farklılıkların değerlendirilmesi
· Değişen Rol ve Sorumluluklar.
. Risk Yöneticisi Kimliği ile Tedarik Zinciri Operasyonlarına Bakış
· Üretim, Planlama ve Satınalma Departmanlarının Koordinasyonu
. Emtia Fiyat Analizleri, Tahminleme ve Riskler
. Stratejik Satınalma Yönetimi
· Satınalma Portföy Analizi
· Kalite ve Spesifikasyonlar
· Toplam Sahip Olma Maliyeti
· Pazarlık Yönetimi
· Tedarik Zincirlerinde Lojistik Operasyonlar
· Depo Operasyon Yönetimi ve Bölümler Arası İlişkiler
. Tedarikçi Araştırması, Seçimi ve Performans Değerlemesi
· Tedarikçi Geliştirme
· Tedarik Zinciri Yönetimi Gelecek Trendleri
. SCOR – Tedarik Zinciri Operasyon Referans Modeli

Katılımcı Profili: Şirketlerin satınalma, tedarik zinciri, lojistik, kalite ve planlama yöneticileri

Buyer Network Kurumsal Eğitim Kataloğu’nu görmek için tıklayınız.
Buyer Network Yazılım ve Tasarım Hizmetleri Kataloğu’nu görmek için tıklayınız.

“Satınalmada Farklılaşmanın Yolu Dış Pazar Bilgisi ve Deneyiminden Geçiyor”

Koronavirüs’ün uluslararası ticarete yansımalarını hissettiğimiz son günlerde satınalma ve tedarik yöneticilerinin mesleki bilgi ve becerilerini geliştirebilecekleri önemli alanlardan bazıları olarak dış pazarlara hakimiyet, veri analiz yeteneği ve risk yönetim becerileri öne çıkıyor.

Geleneksel yurtiçi operasyonel satınalma süreçlerinin yönetilmesinden farklı olarak son dönemde şirketlerimizin gündeminde dış ticaret ve özellikle ihracatı geliştirmek bulunuyor. Bu noktada satış yöneticilerinin rolü daha ağır basıyor gibi görünse de, satınalma ve tedarik yöneticileri sahip oldukları dış pazar bilgisi ile şirketin ihracat stratejilerinin geliştirilmesi konusunda destek verebiliyor.

İthalat operasyonlarını yürüten başarılı satınalma yöneticileri aynı zamanda istihbarat yöneticisi olarak da çalışarak şirketine sağladığı değeri arttırabiliyor.

Pazar istihbaratı elde etmek sanıldığının aksine zor bir iştir. Satınalma yöneticileri veya özel bir ürünün kategori yöneticileri dış pazar faaliyetleri ile ilgili genel pazar araştırmalarından ziyade daha net ve mikro ölçekte sorularına cevap ararlar. A ülkesindeki tedarikçiden B ülkesindeki tedarikçiye geçişin yansımaları neler olacak? Maliyet tarafında, risk tarafında ve diğer tüm pazar faktörleri açısından net cevaplar aranarak stratejiler formüle edilmektedir.

Hızlı değişen pazar şartlarında güncel ve güvenilir verilere erişerek değerlendirmelerin gerçekleştirilmesi için her zaman elde edilen verilerin farklı kaynaklarla doğrulamalarının yapılıp şirket aksiyonlarının alınmasında ne derece işe yarayabileceği sorgulanmalıdır.

Buyer Network İş ve Ticaret Platformu tarafından 27 Şubat Türkkep evsahipliğinde gerçekleştireceğimiz “İhracatta Neyi İyi Yapıyoruz, Neyi Beceremiyoruz?” temalı etkinliğimizde bu konuların tümünü değerlendirme fırsatı yakalayacak ve konunun uzmanlarının tecrübelerini dinleyebileceksiniz.

27 Şubat Perşembe günü 17.30 – 20.30 arasında gerçekleşecek etkinliğe www.buyernetwork.net/ihracat adresi üzerinden katılım sağlayabilirsiniz.

 

Banka Avalli Poliçenin Postada Kaybolması

Geçen haftaki yazımızda banka avalli (garantili) bir poliçenin postada kaybolma olasılığını gündeme getirerek, avalist (garantör) bankanın, kaybolduğu iddia edilen poliçenin yerine yenisini verip vermeyeceği konusu ele alınmıştı.

Garantör banka poliçeye aval vermekle, kendi gişelerine ilk ibrazda hiçbir itiraza mahal vermeden poliçe bedelini derhal ödeyeceğine dair banka yükümlülüğünü (asli bir borç yükümlülüğü) ifade eden aval kaşesini poliçenin ön yüzüne basarak, aynı zamanda müşterek borçlu, müteselsil kefil konumuna gelmiştir. Poliçeye aval kaşesi basmakla borç ve risk yükümlülüğünü üstlenmiştir. Aval kayıtsız şartsız verilmiş ve poliçenin vadesinde ödenmesi zorunludur. Avalli poliçe ciro ile bir başka şahsa devredilse de avalistin asli borç yükümlülüğü tartışmasız devam eder. Aval; poliçenin ön yüzüne yazılır ve geri dönülemez (gayrı kabili rücu) niteliği taşır.

Bu açıklamalarımız sonrasında aval verilmiş poliçenin postada kaybolması halinde, avalistin (garantörün) borç yükümlülüğü devam etmektedir.

Bu açıklamalar bağlamında poliçedeki borçlu veya alacaklı poliçesini postada kaybolduğunui öne sürerek, yeni bir poliçe tanzim edilmesini ve aval veren bankadan tekrar aval verilmesini talep etmesi halinde bankanın ilk yanıtı olumsuz olacaktır. Zira postada kaybolduğu öne sürülen poliçe, herhangi bir kişi tarafından bulunup ödenmesi için aval veren bankanın gişelerine sunulduğu vakit poliçenin ödenmesi söz konusudur. Bankanın ödemeyi askıya alması söz konusu değildir.

Çözüm;

Uluslar arası ticarette kullanılan poliçenin bir başka ülkenin sınırları içinde kaybolması halinde çözüm daha da işin içinden çıkılmaz bir hale gelir. Öncelikle poliçenin postada kaybolduğuna dair posta idaresinden bir beyan alınması gerekir.  Poliçe kaybolmuştur ve bulunamıyor diye. Poliçenin borçlusu tarafından o ülkenin yerel mahkemelerine poliçenin kendi ülke sınırları içinde kaybolduğunu bahisle, poliçenin iptali, hükümsüz olduğuna dair bir dava açılması gerekmektedir. Açılan davanın neticesi kısa sürede alınmayacaktır kuşkusuz. Poliçe iptal davası sonuçlandıktan sonra mahkeme kararı ile birlikte aval veren bankanın ülkesinde de poliçe iptal davası açılır, mahkeme kararı sonuçlandıktan sonra, poliçenin iptali yönünde verilen mahkeme kararları,  poliçeye aval veren bankaya ibraz edilir. Poliçeye aval veren bankanın hukuk departmanları ile muhabir ilişkileri departmanları gereken girişimleri başlatırlar ve mahkeme kararlarını yabancı dile tercüme ederek, bu mahkeme kararlarını bankanın muhabir ağında bulunan bankalara duyuru (boadcasting) şeklinde göndererek, poliçenin kaybolduğunu bahisle ilgili mahkemelerin kararlarının duyuruda yer aldığını, bu duyurudan önce poliçenin iştira ve/veya iskonto işlemleriyle kendi bankalarına ibraz edilmiş olması halinde poliçe bedelini ödeme hazır olduklarını, bu duyuru (broadcasting) sonrasında poliçenin ödemek için ibrazı halinde ödeme yapılmaması konusunda muhabir bankaları bilgilendiren bir  bildiri geçilir. Bu bildirinin gönderilmesini müteakip belli bir süre muhabir bankalardan geri dönüşler beklenir. Yaklaşık 5-6 hafta bekleme süresi geçtikten sonra muhabir bankalardan kaybolan poliçenin ibraz edilmediği ve ödenmediği yönünde geri dönüşler alındıktan sonra, zaten daha önceden alınan mahkeme kararları gereği poliçenin iptali gerçekleşmiş olur.  Bankalar, yasal prosedür tamamlandıktan sonra yeni bir poliçe düzenlemesi yaparak poliçeye yeni bir aval verirler. Kaybolan poliçede bulunan aval mahkeme kararı ile ve yasal süre beklenildikten sonra geçerliliğini yitirmiş olacaktır.

Yasal prosedür sonrasında bankanın yeni poliçeye aval vermesi, iki defa taahhüt altına girdiği anlamına gelmeyecektir. Ancak banka müşterisinin, poliçenin kaybolduğunu ileri sürerek bankadan yeni bir poliçe talep etmesinin karşılığı ilk etapta daima olumsuz olacaktır.

Ege İhracatçı Birlikleri’nin Başarısı Tescillendi

Ege İhracatçı Birlikleri kalitesini ve başarısını uluslararası standartlara taşıyarak ISO: 9001 Kalite Yönetim Sistemi Belgesi almaya hak kazandı.

Birliğimiz resmi kurumların yaklaşık 6-7 aylık denetim inceleme süreçlerinden tam not aldı.

Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, ISO: 9001 Kalite Yönetim Sistemi belgesinin birçok parametreyi içerdiğini söyledi.

“Bu parametrelerin içinde kalite, yönetim, kontrol, çalışanların başarılı performansı, kurum içi iyi iletişim, hem ulusal hem uluslararası düzeyde uygulanabilirliğin sağlanması var. Bugün bir adım daha öne giderek ISO 9001 belgesi aldık. Dünyada her şeyin bir standardı yani ortak bir dili var. ISO 9001 belgesi bu uluslararası standardı yakalamak için sürdürülebilir kalkınma girişimlerimize sağlam temel oluşturan adımlardan biriydi.”

ISO 27001 belgesi yolda

Sürecin başarıyla tamamlandığını ve resmi kurumlar tarafından tescillendiğini anlatan Eskinazi, birlik personeline de teşekkür etti.

“Marka değerimizi ve itibarımızı artırma hedeflerimizden birini daha gerçekleştirmenin gururunu yaşıyoruz. ISO 9001 belgesi, Ege İhracatçı Birlikleri için her zaman kaliteyi gösteren devamlılığı olan bir süreç olacak. Birliğimizin kalitesinin her gün daha da artırılması, ileriye götürülmesi sizlerin emekleriyle oluyor. Bu belgeyi alırken göstermiş olduğunuz başarıya ve emeklerinize teşekkür ediyorum. İzmir’de Ege İhracatçı Birlikleri’nin her zaman kalite olarak en üst seviyede olacağından eminim.”

Jak Eskinazi, bilgi varlıklarını koruma ve kontrolünü içeren uluslararası güvenlik standardı ISO 27001 Bilgi Güvenliği Yönetim Sistemi belgesiyle ilgili sürecin devam ettiği bilgisini de paylaştı.

Kötü Bir Yöneticiyle Nasıl Başa Çıkabilirsiniz?

Kariyeriniz boyunca başınıza gelebilecek en güzel şey, sizi ve gelişiminizi destekleyen bir yöneticiyle çalışmanızdır. Ancak şansın bu konuda sizden yana olmadığını düşündüğünüz günler de olur. İş hayatınıza olumsuz etkilerde bulunan yöneticilerle nasıl başa çıkabilirsiniz? Bu ayki yazımızda bu konuya farklı bir açıdan yaklaşmak istedik.

1 – Aklı pazara çıkarmışlar herkes kendi aklını satın almış, hiçbir yönetici de kendisinin kötü bir yönetici olduğunu düşünmek istemez.

Çok yönlü bakış açısıyla değerlendirdiğinizde görürsünüz ki; kötü yönetici diye bir şey yoktur, değerler çatışması vardır. Yöneticinizin değerlerini, önceliklerini, sizden beklentilerini iyi analiz etmelisiniz. Ekip lideri – ekip üyesi iletişim çatışmalarında genellikle aşağıdaki şekilde gösterilen durum söz konusudur:

Bulunduğunuz pozisyonun gerektirdiği beceri ve yetkinliklerden emin olmanız gerekir. Bunların çoğu, görev tanımlarında yazmayan özelliklerdir. Görev tanımları, politikalar ve prosedürlerde işinizi en doğru şekilde yapmanız için “ne yapmanız” gerektiği yazar. Ancak sıklıkla o işi “nasıl yapacağınız” yazmaz.

Örneğin; işiniz projeyi gününde ve tam olarak teslim etmek olabilir. Ancak sizin projeyi gününde tamamlayabilmeniz için, iş size gelene kadar öncelikle başkalarının kendi sorumluluklarındaki iş adımlarını tamamlamaları gerekir. Herkesin işini tam, eksiksiz ve zamanında yaptığı mükemmel bir dünyada yaşıyorsanız hiçbir sorun yaşamazsınız.

Eğer öyle bir dünyada değilseniz, “ben işimi iyi yapıyorum, herkesten de aynısını bekliyorum”, yaklaşımı size yardımcı olmayacağı gibi ilave sorunlar yaşamanıza sebep olabilir. Projenin diğer taraflarına ve ortaklarına iş yaptırabilmek için onlarla güçlü iletişim bağları kurmanız, onlarla uyumlanmanız gerekir. İşte görev tanımlarında göremedikleriniz bunlardır. Yöneticinize şikâyet gitmeyecek şekilde kiminle nasıl uyum içinde iletişim kurabileceğinizi ve nasıl iş yaptırabileceğinizi iyi analiz etmelisiniz.

Siz o pastayı yapabilmek için günler geceler boyunca çalışmış olabilirsiniz. Ancak yöneticinizin sizden asıl beklediği şey mutfağı temiz kullanmanız, ortalığı kırıp dökmemenizdir. Hiçbir yönetici, siz işinizi yaparken kırıp döktüklerinizi onarmakla uğraşmak istemez.

2- Siz Değişince, Talihiniz de Değişir:

Yaşamınıza sadece yöneticiniz değil, arkadaşlarınız, komşularınız, akrabalarınız ve diğer insanlar da olumsuz etkilerde bulunabilir. Bu sorun insanlığın ilk gününden beri vardır, son gününe kadar da var olmaya devam edecektir. Peki ya, tüm bu büyük resim içerisinde siz neredesiniz? Büyük düşünürler ve liderler, gelişimin içeriden dışarıya doğru açılan bir kapı olduğunu, başka insanlar ve onların sizin üzerinizdeki olumsuz etkileri yerine kendinize ve çözüme odaklanmanızı söyler. Kötü komşunun, insanı ev sahibi yaptığını hatırlayın.

Ne istediğini bilene, dünya bile kenara çekilip yol verir. Tutkuyla inandığınız, zorlayıcı ama ulaşılabilir, uzak ama net şekilde görülebilir anlamlı bir amacınız var mı? Eğer varsa, ister inanın ister inanmayın, yöneticiniz bile olsa, çevrenizdeki insanların olumsuz etkilerinin, kendiliğinden en aza indiğini göreceksiniz. İş dünyasından ne istediğini bilen bir insan, kendisi için ya uygun bir yol bulacak ya da bir yol açacaktır.

Bakış Açınızı Amacınıza Göre Yeniden Yapılandırın:

Böyle durumlarda önünüzde 2 seçenek vardır: Ya başka insanların hayatınıza olumsuz etkilerinden şikâyet halinde olacaksınız ya da onların varlıklarını kendi gelişiminiz için bir fırsat olarak göreceksiniz. Bunlardan birincisi soruna, ikincisi ise çözüme odaklı bir yaklaşımdır. Gelişimin önünü açan ve kötü komşunun insanı ev sahibi yaptığı yaklaşım ikincisidir. Bakış açınızı 3 farklı şekilde ele alabilirsiniz:

Sizin Dünyaya Bakışınız:

Tüm bu olumsuz şartlar içerisinde siz kendinizi nerede konumlandırıyorsunuz? Yöneticisiyle sorunlar yaşayan biri mi, yoksa yöneticisi ile sorunları çözmeye odaklanan biri mi?

Dünyanın Size Bakışı:

Siz, hayatınızdaki her insana aynı şekilde mi davranırsınız? Eğer her insana farklı şekilde davranıyorsanız, aradaki farkı belirleyen şey nedir? Peki, yöneticinizin her insana karşı davranışı aynı mı? İnsanların bize nasıl davranacağına, bizi kendi yol haritalarında nereye koyacağına, farkında olmadan kendi ellerimizle biz kendimiz karar veririz. Bunu konuştuklarımızla, konuşmadıklarımızla, beden dilimizle ve olaylara bakış açımızla yaparız. Hiç merak ettiniz mi, acaba dışarıdan nasıl görünüyorsunuz?

Sizin Kendinize Bakışınız:

Bu ilk ikisini belirleyen şey, sizin kendinize bakış açınızdır. Biz kendimizi öncelikle kendi gözümüzde bir yerlere konumlandırır ve hayatı da buna göre yaşarız. İlginç olanı, insanların da bizi aynı açıdan görmesidir. Kendinize inanıp güveniyorsanız, hedefinizle uyumlandıysanız, duygu, düşünce ve beden dili olarak “o odak noktasında” uyum içindeyseniz başka insanların zihinleri de sizdeki bu uyumu yakalayacaktır. İşte o zaman, onlar da sizi o noktada görecektir. İnsan zihni milyonlarca yıldan beri, diğer insanlardaki uyum ve uyumsuzluğu yakalamak üzere gelişmiştir.

3- Bir Yol Haritanız Olsun:

Bir hava aracını gök taşından ayıran şey, bir rotası olmasıdır. Sonuçta hava aracı önceden belirlenen koordinatlara kontrollü iniş yapar, gök taşı ise “düşer” ve düştüğü yeri yakıp geçer. Siz hangisisiniz? Rotanızı, hedefinize giden yoldaki ara istasyonları, destek alacağınız insanları, ikmal noktalarını ve gelişim alanlarınızı belirlediniz mi? Eğer bir yol haritanız varsa (yöneticiniz bile olsa) geçit vermez dağların, nasıl geçilebileceğini bilirsiniz.

4- Oyun Oynamayın, Sizinle Oynanmasına İzin Vermeyin:

Çoğu insan, bir başkasıyla iletişim kurarken psikolojik oyunlar oynar. Kimseyle oynamayın, kimsenin oyununa da alet olmayın. Böyle anlarda “ sakin bir yaklaşımla”, karşınızdaki insana karşı eleştirel olmadan, tavsiye vermeden, “ben” odaklı net cümlelerle kendi durumunuzu, duygu ve düşüncelerinizi net bir şekilde ifade edin. Bu duruşunuz, sizi o psikolojik oyundan çıkaracaktır.

5- Negatif Konuşmalardan Uzak Durun:

İş yerindeki mutsuzluğa neden olan en önemli faktörlerden biri çalışanların birbirlerini olumsuz yönde etkilemesidir. Zor şartlarda insanlar işyerinde karşılaştıkları sorunları birbirleriyle paylaştıkça dayanışma içinde olduklarını “zannederler”. Halbuki aslında birbirlerine zarar verdiklerinin farkında bile değillerdir.

Negatif duygular, pozitif duygulara göre daha hızlı yayılır. Yöneticinizi veya başka insanları eleştiren diyaloglar içinde bulunmak, siz konuşmasanız bile konuşan insanlar arasında bulunmak, motivasyonunuzu alıp götürür. Siz bu diyaloglara katılmasanız bile bu tür ortamlar, şirketteki olumsuz şeyleri bulup çıkarma üzerine kurulu olduğundan, olumlu enerjinizi yutan eden kara delikler gibidir.

Bazen insan kendi şansını yaratır, bazen de şansı insanı. Kariyerinizde karşılaşabileceğiniz en büyük şans, sizi ve gelişiminizi destekleyen bir yöneticiyle çalışmanızdır. Bu 5 maddeyi uygulayınca kariyerinize olumsuz etkilerde bulunan yöneticilerle başa çıkabildiğinizi, adeta şansınızı kendinizin yarattığınızı göreceksiniz.

Dahası, yöneticinizin de sizinle arasının iyileştiğini fark edeceksiniz. İşte o zaman bana da bir teşekkür e-maili gönderirsiniz.

Çoğu zaman dış koşulları değiştiremeyiz. Karşımızdaki insanları da değiştiremeyiz. Ama bunların üzerimizdeki etkilerini değiştirebilir, hatta onlardan faydalanabiliriz. Mahatma Gandhi’nin de dediği gibi, “Dünyayı değiştirmek istiyorsan, ilk önce kendinden başla.”

Hayat Denilen Oyunun Kurallarını Fark Ettiniz Mi?

Bazen bilgi birikiminiz, donanımınız, tecrübeniz ve iş kalitenizin yarısına bile sahip olmayan insanların sizden çok daha iyi konumlara geldiğini görür, iş hayatının adaletsizliklerle dolu olduğunu düşünürsünüz.

Gerçekten öyle mi? Ya biri sizin bu düşüncenize meydan okusa ve iş hayatının aslında insanlara olabildiğince adil davrandığını söyleseydi, ne düşünürdünüz?

Nasıl mı? Şimdi zamanı geri sarıp az önceki örneğimize geri dönelim:

Siz kendinizi daha üst noktalarda konumlandırmak için almanız gereken eğitimler, sertifikalar, okumanız gereken kitaplar ve yaşamanız gereken tecrübeler olduğunu düşünürsünüz. O esnada diğer kişi sizden çok farklı düşünceler içinde: O pozisyonun kendisinin hakkı olduğundan gayet emin.

Ve ortaya çıkıp sizin hayalinizi kurduğunuz o pozisyona talip oluyor ve onu alıyor. Bu da size şaka gibi geliyor. Hayır şaka değil, hayat denilen oyun böyle.

Öyleyse, hayat bir oyunsa, belki de oyunun kurallarını tekrar gözden geçirmemiz gerek:

Kural 1- Oyun, kendinizi haritada konumlandırdığınız yerde başlar.

O kişi kendini orada konumlandırıyor ve buna da inanıyor. Bir başkasıyla bu konuda konuşurken de size kıyasla çok daha ikna edici ve inandırıcı. Çünkü bir şeye tutkuyla inanan bir insan, başkalarını da buna kolaylıkla inandırabilir. Ne de olsa “Bilinen en güçlü silah, ateşlenmiş insan ruhudur.”

Siz ise kendinizi daha farklı bir noktada konumlandırıyorsunuz. Sonuçta herkes kendini konumlandırdığı noktadaki yerini alıyor.

Kural 2 – Harekete geçen, oyunu kazanır.

Diğer kişi sizden farklı bir şey yaptı, o pozisyonu almak için harekete geçip elinden geleni yaptı. Evren, harekete geçeni sever. Harekete geçmek birçok doğa kanununun çalışmasına sebep olur. Etki tepki, denge, esneklik ve çekim kanunu gibi.

Türklerin tarih sahnesinde en çok devlet kuran ulus olmasının sebeplerinden birinin de bu olduğunu düşünüyorum. Çünkü geleneksel Türk yönetim sisteminde bugün bile geçerliliğini koruyan bir anlayış vardır: Kervan yolda dizilir. Hele bir yola çıkalım, eksikliklerimizi yolda tamamlarız. Bu son derece esnek bir hareket planıdır. Ve ‘eksiklikler yolda tamamlandığı müddetçe’ de gayet başarılı sonuçlar almak mümkündür. Çünkü iş, işte öğrenilir.

Kural 3 – Kendinize karşı objektif olun

Belki diğer kişinin kendisiyle ilgili olan algısı yanlış. Ama acaba sizin de kendinizle ilgili algınız ne kadar doğru? O belki kendiyle ilgili var olan 4’ü 8 olarak görüyor. Acaba siz de kendinizle ilgili var olan 7’yi 5 olarak algılıyor olabilir misiniz?

Şu durumda her ikiniz de kendinizi yanlış algılıyorsanız, hanginiz daha mutlu?

Sahip olduğunuz donanımı, bilgi birikimini ne kadar takdir ediyorsunuz?

Kural 4 – Başkalarının haritasındaki yeriniz, size bağlıdır

“Peki ama insanların beni konumlandırdığı yeri değiştiremem ki. Benim kendimi nasıl gördüğüm önemli ama, insanların da beni nasıl ve nerede gördüğü daha önemli değil mi?”

Hiç bilmediğiniz bir yerde yol sormak için bir bakkala girdiniz mi? Bir anlığına gözünüzde canlandırın. Birbirini hiç tanımayan iki insan, siz ve bakkal birbirinize bakıyorsunuz. Adam sizi dükkanında ilk defa görüyor. İlk bir kaç saniyede sizin dost mu, düşman mı, müşteri mi, uzak bir akraba mı yoksa yolunu kaybeden biri mi olduğunuzu anlamaya çalışıyor.

“10 saniye zaman ayırmam gereken biri mi?”

“Uzun süreli dostluk kurabileceğim biri mi?” veya

“Kârlı bir müşteri mi?”

Hatta size “siz” şeklinde mi hitap edecek, saygı duyacak mı, kaba bir söylem içine mi girecek?

Ve o büyülü soru soruyor :”Buyurun, ne istemiştiniz?”

Kendinizi onun gözünde konumlandırmak artık tamamen sizin elinizde. Verdiğiniz cevaba göre de sizi kendi hayatında bir yere koyacak. Yani size olan davranışını siz şekillendireceksiniz.

“Buyurun, ne istemiştiniz?” Hiç duymasanız da beden dilinizle, sözlerinizle, insanlara ve olaylara yaklaşımınızla bu büyülü soruya her gün yüzlerce defa cevap veriyorsunuz. İnsanların size nasıl davranacağına, sizi nereye koyacağına kendi ellerinizle siz karar veriyorsunuz. Kendinizi onların gözünde konumlandırıyorsunuz. Bunu patronunuza sunum yaparken anlattıklarınız ve anlatmadıklarınızla yapıyorsunuz. Arkadaşlarınızla okey oynarken, nişanlınızla sohbet ederken yaptığınız tek şey, kendinizi onların gözünde bir yerlere konumlandırmak.

Ve hatta kendinizle yalnız kaldığınızda da kendinizi, kendi gözünüzde bir yerlere konumlandırıyorsunuz.

Kural 5 – Her oyuncu değerlidir.

Bazen yaptıklarımız ile kendimize biçtiğimiz değer bütünleşmiş, durum karmaşık bir hal almıştır. Sanki kendi gözünüzdeki değerinizi, yaptıklarınız, başardıklarınız ve kazandıklarınızla ölçersiniz.  Bu biraz mizaçla, biraz da her geçen gün daha fazla “başarı” ve “kazanma” odaklı bir topluma dönüşmekle ilgilidir. İçinde yaşadığımız toplumun değer normları, kendi kendimizi değerlendirirken bilişsel çarpıtmalara sebep olabilir.

24 ayar saf bir gerçek var ki o da; değerli ve önemli olmak için harika bir şey yapmanıza, başarmanıza gerek yoktur.

Siz zaten harikasınız!

Siz zaten değerlisiniz!

Siz zaten önemlisiniz!

Siz zaten sevilmeye layıksınız!

Siz teksiniz (İkiz bile olsanız)

Siz zaten yeterlisiniz!

Ve siz normalsiniz!

İnsanın kendi gerçek değerini bilmesi nedir? Bir insanın kendi gerçek değerini bilmesi ayrı bir şey, kendisini dev aynasında görmek ayrı bir şey değil midir?

Dunning-Kruger Sendromuna farklı bir bakış açısı oldu, ama şimdi hayat denilen oyunda, haritadaki yerinizi daha iyi görebiliyor musunuz? Belki de hayat adil değil, ancak en azından sizin kendinize davrandığınızdan daha adil olabilir mi? Belki de oyunu, kurallarına göre oynamak gerekiyor. Belki de bu yüzden bilge insanlar binlerce yıldır, önce kendinden başla der, hiç biri önce dış sorunları çöz demez:

“Dünyayı değiştirmek istiyorsan, ilk önce kendinden başla.” (Mahatma Gandhi)

“Sen değişince, talihin de değişir.” (Atasözü)

“Değişim, ancak içeriden açılan bir kapıdır.” (Terry Neil)

“İnsanın gelişimi içeriden dışarıya doğrudur.” (Sigmund Freud)

“Kendini bil” (Tapınak yazısı)

“2000’li yılların en önemli keşfi, insanın kendisini keşfi olacaktır” (Alexis Carrel)

Yani derler ki, önce haritadaki yerinizi görün.