Dijital Dönüşümün Hayatımızı Nasıl Değiştireceğinin Farkında Mıyız?

Günümüz iş dünyasının en çok konuştuğu konuların başında dijitalleşme geliyor. Daha önce sadece bilgi teknoloji departmanlarının konusu olarak algılanan süreçler artık iş birimlerinin yönettiği ve kontrol ettiği işlere dönüştü. Dijital dönüşüm ile beraber sıklıkla duymaya başladığımız yapay zeka, öğrenen sistemler, robot prosesler artık iş hayatımızın önemli bir parçası haline geliyor.

Mobillitenin gelişmesiyle beraber herşey eskisinden çok daha hızlı ve basitlikte yapılabiliyor. Yemek sipariş etmekten, iletişime, müzik dinlemekten kitap okumaya kadar her türlü alışkanlığın şekil değiştirdiğini düşünürsek bu değişimin iş uygulamalarında olması sadece yeni neslin değil, hepimizin beklentisi haline geldi.

Peki bu değişimin içinde bugüne kadar kullandığımız teknolojilerin, yaptığımız yatırımların pozisyonu ne olacak?
Uyum sağlayıp bu gelişimin neresinde olacakları problemi Bilgi Teknolojilerinin temel konularından birisi haline geldi. Tek bir sistemin her ihtiyaca cevap vermesi gerçeklikten çok uzak. Bu da artık sistemlerin entegre olarak beraber, uyum içinde çalışmasını gerektiriyor.

Yeni iş yapma modelleri sadece teknolojik ürünleri değil, kullanıcıları da direk etkilemeye başlayacak. Bu değişimde kendimizi nasıl konumlandıracağımız olukça önemli.

Sizler kişisel olarak bu dijital dönüşümün neresindesiniz? Firmalarımız bu değişimin ne kadar farkında ve dijital karneleri nasıl?

Dijital dönüşüm ile nasıl başa çıkma planlarımızı yaptık mı?

Yıllık İzin Süresine Rastlayan Mazeret İzinleri Nasıl Kullanılır?

Yıllık izin süresine rastlayan evlenme, doğum, ölüm gibi sebeplerle verilen mazeret izinleri yıllık ücretli izin günlerinden sayılır mı?

4857 sayılı İş Kanunu’nun 53 üncü maddesine göre, “İşyerinde işe başladığı günden itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere, en az bir yıl çalışmış olan işçilere yıllık ücretli izin verilir. Yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez”. Aynı Kanunun 56 ncı maddesinin dördüncü fıkrasına göre de “İşveren tarafından yıl içinde verilmiş bulunan diğer ücretli ve ücretsiz izinler veya dinlenme ve hastalık izinleri yıllık izne mahsup edilemez”.

4857 sayılı Kanunun Ek 2 nci maddesinde ise, “İşçiye; evlenmesi veya evlat edinmesi ya da ana veya babasının, eşinin, kardeşinin, çocuğunun ölümü hâlinde üç gün, eşinin doğum yapması hâlinde ise beş gün ücretli izin verilir. İşçilerin en az yüzde yetmiş oranında engelli ya da süreğen hastalığı olan çocuğunun tedavisinde, hastalık raporuna dayalı olarak ve çalışan ebeveynden sadece biri tarafından kullanılması kaydıyla, bir yıl içinde toptan veya bölümler halinde, on güne kadar ücretli izin verilir” denilmektedir.

Bu madde hükmü kapsamında verilen ücretli mazeret izinleri olaya bağlı izinlerdir. Başka bir anlatımla mazerete dayanan olayın gerçekleşmesi halinde doğan izin türleridir. Dolayısıyla işçinin yıllık ücretli iznini kullandığı esnasında, evlenmesi veya ana, baba, kardeş, eş ya da çocuğunun ölümü halinde, üç günlük mazeret izin hakkı baki olup, yıllık ücretli izin günlerinden sayılmaz. Yani işçi yıllık iznini kullanırken başına böyle bir durum gelirse, olaya bağlı olan mazeret izinlerini talep ederek kullanabilir.  Yine yıllık ücretli iznini kullandığı sırada, işçinin eşinin doğum yapması hâlinde de beş gün ücretli izin hakkı vardır. Bu iznini talep ederek kullanabilir ve yıllık izin süresinden sayılmaz. Bununla birlikte mazeret izin hakkı Kanunda iş günü olarak değil, gün olarak düzenlendiği için hafta tatiline rastlayan günler izin süresinden sayılır. Mazeret izinleri doğum, ölüm ve evlenme olayının gerçekleşmesi halinde, derhal talep edilip kullanılması gereken izinlerdir. Olay gerçekleştikten günler sonra bu tür izinlerin talep edilmesi, maddenin düzenlenme amacıyla bağdaşmaz. Örneğin işçinin evlendikten 20 gün geçtikten sonra bu iznini talep etmesi doğru olmaz.

Sonuç itibariyle, yıllık ücretli izin günlerine rastlayan evlenme, ölüm, doğum, doğal afetler, seminer ve diğer sebeplerle, işçiye verilmesi gereken izinler, yıllık ücretli izin günlerinden sayılmaz.

 

Yükselen Trend: İhracat Lojistiğinde Konteyner Taşımacılığı ve Freight Forwarding

Ülkemizin 1980’lerden bu yana sürekli bir yükseliş trendi izleyen dış ticaret hacminde daima aslan payını alan ithalat, tahtını ihracata terk ederken, azalan cari açığımız, onyıllardır devam eden statünün artık değiştiğini mi ortaya koyuyor? Bilhassa 2018 Ağustosundaki döviz kur sıçramalarından sonra , ithalatın direkt ve endirekt tedbirlerle kısıtlanması, ithalat lojistiğin’de de radikal hacim düşmelerini kaçınılmaz kıldı. Her ne kadar ihracatımız ayını oranda artmasa da, bundan sonra parlayan yıldız, ihracat lojistiği olacak gibi.  Bunun içinde de en sürpriz potansiyel deniz yolu konteyner ihracat lojistiğinde olacaktır. Ülkemiizin yarım asırdır klasikleşen Avrupa’ya kara ihracatı, yaşlı kıta’nın gittikçe çaptan düşmesi ve kendini tekrar eden ve düşük oranlı da olsa yavaşlayan ekonomilerinin de etkisi ile, kaçınılmaz bir gerileme yaşayacaktır. Bu durum’da biraz daha zahmet gerektiren, ulaşımı daha zor ama daha bakir pazarlar ve popular ifade ile niş marketler gündeme gelecek ve bunlara ulaşım ve lojistik söz konusu olduğunda elbette deniz yolu konteyner ihracat servisleri daha çok aranır olacaktır. Lojistik okullarında eğitim gören gençlerimiz için bu konuda kendilerini geliştirebilecekleri en münbit mekanlar“ freight forwarder” firmalar, armatör ve gemi acenteleridir. Katma değerli , yeni ve benzersiz servisler üretebilen lojistik servis sağlayıcıları ön plana çıkacaktır.

Deniz aşırı marketlerde Afrika en potansiyel olarak ön plana çıkıyor. Her ne kadar kıta içlerine ulaşımda hala çok ciddi sıkıntılar da olsa ve para transfer ve ihracat bedeli/ navlun bedeli tahsilatlarında yüksek riskli olarak katagorize edilse de , Afrika konvansiyonel marketlere göre çok daha yüksek ticari ve navlun karları vadediyor. Özellikle Batı ve Orta Afrika ülkeleri , üretici ol(a)madıkları için nihai tüketim mallarını bitmek bilmeyen bir talep ve iştahla ithal ediyorlar. Global resesyon’dan en az etkilenen kıta , yatırımcı ve global tüccarlar için bir cazibe merkezi. Tekrar ülkemizin özeline dönersek, deniz aşırı ihracat lojistiği için yapılan ve yapılacak hiç bir yatırımın boşa gitmeyeceği kuvvetle muhtemel.

Dubai, Singapur, Malta, Hong Kong gibi şehir/devlet limanların başarılı bir şekilde yaptığı transit ticaret ve bunun yan ekonomilerinin nimetlerinden ülkemizin de yararlanması en büyük dileğimiz. Büyük armatör ve hat işletmecilerinin güvenli liman ve aktarma merkezine çevirebileceği ve “Hub “ olarak anılabilecek limanlarımız , gurur kaynağımız olacaktır. Dünya çapında bir numaralı ekonomi olmasına ramak kalan Çin’in bu gücünü üretim ve ihracat’dan alması ve diğer dev ekonomilerin tüm tacizlerine ve manipilasyonlarına ragmen ayakta kalabilmesi dikkate değer.

B2B Konferanslar Serisi #13

20 Kasım 2019 Satınalma ve Tedarik Zinciri Yönetimi Konferansı & Ödül Töreni (Ücretsiz)

Şölen havasında geçen BuyerNetwork Konferanslarında yerinizi alın.
Konferans günü birbirinden değerli sunumları izleyin.
Konferans aralarında yöneticilerle sohbet etmenin keyfini çıkarın.
Şehirdışından gelen miasifirlerimiz için güzel bir gün planlaması.
Teraslarımızda Süleymaniye Camii ve Boğaz manzarasının keyfini çıkarın.
Konferans salonunun alt katında yer alan İran’lı heykeltraş Ahad Hüseyni ‘nin ödüllü heykelini görün. Öğle arasında Kapalı Çarşı, Şark Kahvesi, Bedesten ve Süleymaniye Camii (çevresinde lokantaları ile birlikte) sizleri bekliyor.
Kendinize zaman ayırın. Mesleki gelişimle birlikte güzel bir gün geçirin.
Katılım için www.BuyerNetwork.net/konferans
Konferansta görüşmek üzere,
Prof. Dr. Murat Erdal

Dinleyici Ödülleri

 

Dış Ticarette Kayıtdışılık

Kayıt dışı ekonomiyle mücadeleye yönelik yürütülen “Kayıt Dışı Ekonominin Azaltılması Kapsamında Denetim Kapasitesinin Güçlendirilmesi ve Kurumlar Arası Veri Paylaşımının Artırılması” konulu bir AB projesi Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın himayesinde gerçekleşirken, PWC firması da projenin tüm organizasyonunu gerçekleştiriyor.

Program bazı kritik sektörleri ve kesişen ana konuları içeriyor. Bu konu başlıklarından birisi de Dış Ticaret. Konuya dair ilk çalıştayı benim moderatörlüğümde 5-6-7 Kasım tarihlerinde Bursa’da üç gün süre ile gerçekleştirerek geride bıraktık. Değinilen konulara başlıklar halinde göz atarak, çalıştayın dış ticaretçileri ne denli ilgilendirdiklerine dikkat çekmek istedim.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın yanı sıra, Ticaret Bakanlığı yetkilileri, İstanbul, Ege ve Uludağ Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürleri, TİM, Vergi Dairesi Müdürleri, TÜSİAD, MÜSİAD, YMM Odaları, Gümrük Müşavirleri Dernekleri, Gümrük Müşavirliği firmaları, İhracatçı Birlikleri, özel sektör temsilcileri, antrepo işletmecileri gibi ilgili neredeyse her kesimin katıldığı yaklaşık yüz kişi ile sürdürülen bu çalışanın ana başlıkları Dahilde İşleme Rejimi, Transit Rejimi, Antrepo Rejimi, Hariçte İşleme Rejimi, İhracat Rejimi, Serbest Bölgeler mevzuatı, Geçici İthalat ve ihracat ithalattaki kıymet farklılıkları ve menşe sapmaları idi.

Dahilde İşleme Rejimi tüm başlıklar arasında en çok ön plana çıkan konu oldu. Firmaların Kapasite Raporu alımından itibaren belgelerin kullanımına, ayniyat tespitlerinin öneminden fire ve ikincil işlem görmüş ürünlerin tespitine kadar konu her yönüyle ele alındı. Bir diğer konu ise menşe idi. Gümrük vergilerini hesaplanmasında en temel unsur ürünün menşeidir düşüncesinden hareketle menşe ile ilgili sorunlar ele alınarak, menşe konusunun mükellefleri de gümrük idarelerini de en çok meşgul eden konular arasında yer aldığı dile getirildi. Transit rejimde yetkili makamlar tarafından yapılacak bilgi ve belge denetiminin elektronik sistemle yapılması, ticaretin kolaylaştırılması bağlamında nakliyeciye ve sektöre fayda sağlayacaktır görüşü üzerinde durulurken, Türkiye gümrük bölgesinde transit rejimi kapsamında taşınan eşyanın olası bir iç piyasaya sürülmesini engellemeye yönelik tedbirler üzerinde duruldu. Yanı sıra transit ticaret adı altında yurtdışına gönderilen transit ticaret mal bedelinin doğruluğu, gümrük kıymeti, kurumlar vergisi açısından risk unsuru içerdiği üzerinde de duruldu.

Antrepolarda bulunan eşyalara dair kontrollerin daha sağlıklı hale getirilmesi gerekliliği yine konuşulan konular arasında idi. Geçici ithalat rejimi kapsamı işlemlerin kayıt dışılık açısından çok büyük risk oluşturduğu hususu da çalıştayda dile getirildi. Bu alanda en çok karşılaşılan sorunlar, Tam Muafiyet Kısmi Muafiyet ayrımında yaşanan karışıklıklar olup, geçici ithal edilen eşyanın amacına uygun kullanılmaması, eşyanın yurtta bırakılması, süresi içinde yurt dışı edilmemesi kayıt dışılığa neden olabilmektedir görüşüne yer verilirken, fuarda sergilenmek üzere tam muafiyet ile getirilen eşyaların 6 aylık bekleyebilme süresinin de uzun olduğuna vurgu yapıldı.

Serbest bölgelere dair konu başlığında ise, en çok Gümrük ve Serbest Bölge İdarelerinin bir arada çalışması sebebiyle sistemlerin birbirine entegre edilmesinin gerekliliği öne çıktı. Yanı sıra stok takibi ve ayniyat tespiti gibi konularda da iyileştirilebilecek alanlar olduğuna da vurgu yapıldı.

Verimli bir çalıştay oldu. Ben neden bu kadar detayı kaleme alarak aktardığımı açıklamakta yarar görüyorum. Toplam Gayri Safi Hasılamız içerisinde dış ticaretin payı bir hayli yüksek ve konuların tamamı pek çok kesimi yakından ilgilendiriyor. O yüzden ben de bir özeti kaleme alıp zaten moderatörü olduğum bu çalıştayı dillendireyim dedim.

Şirketlerin Yüzde 44’ü Üç Yıl İçinde İş Modellerini Değiştirecek

Gelişen teknoloji, iş dünyasını şekillendirmeye devam ediyor. KPMG tarafından yapılan “Geleceğe Hazır Dijital Liderler Olmak” adlı araştırma, gelecekte yaşanması öngörülen değişimlerin neler olacağına dair ipuçları veriyor. Türkiye’nin 860. Ar-Ge merkezine sahip PEAKUP’ın CEO’su Ahmet Toprakçı KPMG’nin global sitesinde yayınlanan bu önemli araştırmayı değerlendirdi. Toprakçı’ya göre; görev tanımları tamamen değişen CIO’lara çok büyük işler düşüyor. CIO’lar gelecekte şirket stratejisini yöneten en önemli birimler haline gelecek. Ve şirketlerin neredeyse yarısı iş modellerinde değişikliğe gidecek.

Teknoloji bu kadar hızlı gelişip, önüne gelen her şeyde mutlak bir değişime yol açarken CIO’ların işleri de zorlaşıyor. CIO’ların öncelikle çalıştıkları kurumun değişime hazır olduğundan ve dijital dönüşümle ilgili her şeyin öngörülmüş ve planlanmış olduğundan emin olmaları gerekiyor. Dijital dönüşümden önce CIO’ların sorumlulukları o kurumun BT altyapısını ve operasyonel sistemlerini yönetmekti. Şimdi ise, bulut teknolojilerinin iş birimlerinde nasıl kullanılabileceği, veri analizi ve üretilen verilerden faydalı sonuçların nasıl şirket iş modeline dönüştürüleceği gibi konular bu yöneticilerin en stratejik hamleleri haline geliyor. KMPG tarafından yapılan araştırmadan çıkan verilerin yorumlaması bunlarla da sınırlı kalmıyor. Araştırmanın teknoloji sektörünün tamamını etkileyen kilit konulara ışık tuttuğunu belirten PEAKUP CEO’su Ahmet Toprakçı’nın değerlendirmeleri şöyle:

“CIO’ların yüzde 84’ü geleneksel BT dışındaki iş alanlarının sorumluluğunu taşıyor”

Verilere bakıldığında üst düzey CIO’ların en az yüzde 84’ü, geleneksel BT dışındaki iş alanlarının sorumluluğunu taşıyor. Araştırmalar, başarı kriteri hakkında soru sorulduğunda, performans ölçümlerine daha fazla odaklanmanın yerine iş sonuçlarına odaklanmanın daha verimli olduğunu gösteriyor. Bu yüzden dijital iş yeri ne kadar olgun olursa, CIO’nun CEO’ya rapor verme olasılığı da o kadar yüksek oluyor.

“Bulut teknolojilerine duyulan güven artıyor”

Günümüzde bulut teknolojileri, daha yaygın kullanılıyor. Yıllar içerisinde yaygınlaşan bulut teknolojilerine bakış açısının da giderek değiştiği gözlemlenirken; veriler kuruluşların, bulut teknolojilerini kullanma konusunda son üç yılda daha fazla güven duyduğundan yana. CIO’lar bu konudaki gelişmelere yakın durmalılar.

 “Beş yıl içinde sektörlerin iş gücü, yapay zeka veya otomasyon ile değişecek”

2017-2019 yıllarını kapsayan ve 108 ülkede yer alan 3 bin 645 BT yöneticisinin dahil olduğu veriler, teknoloji trendlerini ve bu alanlarda karşılaşılacak en büyük beceri eksikliklerini ortaya koyuyor. Rapora göre, en yeni teknoloji yatırım eğilimini; IoT (Nesnelerin İnterneti), on-demand platforms, robotic prosess automation (RPA), AI (Yapay Zeka) ve machine learning (Makine Öğrenmesi) oluşturuyor. Günümüzde kurumların en az beşte biri, bu teknolojilerden birine sahip ve önümüzdeki dönemlerde de bu alanların büyümesi ve işletmelerin yatırımlarını sürdürmeleri bekleniyor. Bu da CIO’ların da önümüzdeki dönem iş listesinin başında bunların yer alacağını gösteriyor.

İş modelleri üç yıllık süre zarfında değişecek

Rapordan çıkan sonuçlara göre, kuruluşların yüzde 44’ü üç yıl içinde iş modellerini değiştirecek. Bu yıl diğer yıllara göre en büyük yatırımların teknolojiye yapıldığı yıl oldu. Görülüyor ki; genellikle şirketlerinin iş gücünün yaklaşık yüzde 10’unun beş yıl içinde yapay zeka (AI) tarafından değiştirileceğine inanılıyor. Bu da demek oluyor ki; yapay zeka ve siber güvenlik, çalışanların daha fazla beyin gücü gerektiren işleri yapmasını sağlayacak. Yapay zeka uygulamalarını ağırlıklı olarak müşteri deneyimini arttırmak ya da sahtekarlıkla mücadele etmek için kullanan CIO’ların yüzde 95’i ayrıca siber güvenlik tehditlerinin artmasını beklese de sadece yüzde 35’inin bu alanda yatırım yaptıkları paylaşılıyor. Ankete katılanların hem fikir olduğu en yaygın problem, bu teknolojilerin, özellikle de yapay zekanın gerektirdiği yeni yeteneklere sahip insan kaynağının bulunmaması. Bunun yanı sıra ‘İş zekası ve Analitik’ hala listedeki en üst noktayı koruyor ve en iyi performans gösteren BT liderleri, bu alanı stratejik olarak değerlendiriyor. Çünkü veriler, dijital ürün ve hizmetlerin yaratılması, sunulması konusunda en önemli yönlendiricidir. Kullanıcı etkileşimleri bağlamında da bilgi akışı, tüm taraflar için daha iyi katılım ve değer yaratmaya yol açıyor.

Yeni eğilimler ve insan kaynağında oluşan 9 yetenek eksikliği

Araştırmada öne çıkan bir başka önemli değerlendirme de yeni eğilim becerileri ve insan kaynağında oluşan yetenek eksiklikleri. Bu eğilim ve eksiklikler sırasıyla şu şekilde: Güvenlik ve Dayanıklılık, Teknik Altyapı Mimarisi, Proje Yönetimi, Yazılım, İş Analitiği, Kurumsal Altyapı Mimarisi, Siber Güvenlik, Yapay Zeka, Büyük Veri-Analitik. CIO’lar ekiplerini oluştururken bu yeteneklere dikkat etmeliler.

 

Yeşil Pasaport Sahibi Egeli İhracatçı Sayısı 1800’e Ulaştı

Türk ihracatçılarına seyahat özgürlüğü sağlayan hususi damgalı pasaport olarak bilinen yeşil pasaporttan yıllık 1 milyon dolar üzeri ihracatçılar yararlanabiliyor iken, bu alt limit 500 bin dolara düşürüldü. Konuyla ilgili karar, 11 Kasım 2019 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.

Ege İhracatçı Birlikleri üyesi 1314 ihracatçı halen yeşil pasaport ile seyahat ayrıcalığına sahip. Yeşil pasaport ile ilgili yeni düzenlemeyle birlikte Ege İhracatçı Birlikleri üyesi 509 firma yeşil pasaport alma hakkına kavuştu.

Türk ihracatçılarının yeşil pasaport sayesinde dünya genelinde 128 ülkeye vizesiz seyahat etme özgürlüğüne kavuştuğu bilgisini veren Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, son kararla birlikte özellikle KOBİ niteliğindeki ihracatçı firmaların bu hakka sahip olduklarının altını çizdi.

İhracatçılara yeşil pasaport hakkının ilk kez 2017 yılında tanındığını hatırlatan Eskinazi, “O zamanda yeşil pasaport verme kriterlerinin ihracatçı birlikleri yönetim kurullarına seçilme kriterleriyle uyumlu olması gerektiğinin altını çizmiştik. Özellikle tarım ürünleri ihraç eden birliklerimizde yönetim kurullarına seçilmek için gerekli ihracat tutarı 250 bin dolar. İhracatçı Birlikleri Yönetim Kurulu’nda yer alabilecek konumdaki firmalarımızın yeşil pasaport sahibi olamamasını doğru bulmuyoruz. Yeşil Pasaport sahibi olabilme kriterlerinin özellikle tarım ürünleri ihraç eden firmalarımızda 250 bin dolar şeklinde düzenlenmesi gerektiğine inanıyoruz” diye konuştu.

Türk ihracatçısının yeşil pasaport talebinin uzun yıllardır Türkiye gündeminde olduğuna dikkati çeken Eskinazi, bu talebe duyarsız kalmayıp ihracatçıların yeşil pasaport sahibi olmasına olanak tanıyan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Ticaret Bakanımız Ruhsar Pekcan, dönemin Ekonomi Bakanımız Nihat Zeybekci ve TİM Başkanımız İsmail Gülle’ye Egeli ihracatçılar adına teşekkürlerini sundu.

İhracatın yüzde 75’i yeşil pasaporta vize istemeyen ülkelere

Türk ihracatçısı, 23 Mart 2017 tarihinde Resmi Gazetede çıkan kararla yeşil pasaport hakkına kavuştu. İhracatçı firmalar ihracat tutarına göre 5’e kadar yeşil pasaport sahibi olabiliyor. Yeşil pasaporta vize istemeyen ülkeler arasında Almanya, Irak, İtalya, Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri, Çin, İran, İsrail, Mısır gibi ülkeler bulunurken, Türkiye ihracatının yüzde 75’ini yeşil pasaporta vize istemeyen ülkeler gerçekleştiriyor.

Ege İhracatçı Birlikleri bünyesinde bulunan 12 ihracatçı birliği içerisinde en fazla yeşil pasaport sahibi 271 kişiyle Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği oldu. Ege Maden İhracatçıları Birliği üyesi 224 ihracatçı yeşil pasaport ile seyahat şansına sahip.

2019 yılında 80. Kuruluş yıldönümünü kutlayan Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği’nin yeşil pasaportlu ihracatçı sayısı ise; 139 olarak kayıtlara geçti. Ege Mobilya Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği 116 yeşil pasaport ile dördüncü sırada yer aldı.

Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği üyesi 114 ihracatçı yeşil pasaport ayrıcalığından yararlanırken, Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamulleri İhracatçıları Birliği 96 yeşil pasaport sahibi ihracatçıyı bünyesinde bulunduruyor.

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği’nin yeşil pasaport sahibi ihracatçı sayısı 94 iken, Ege Tekstil İhracatçıları Birliği’nde ise; 84 ihracatçı yeşil pasaport ile seyahat ediyor.

Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği’ne üye 59 ihracatçı yeşil pasaport sahibi olurken, Ege Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği’nde ise; 44 ihracatçı yeşil pasaport sahibi oldu. Ege Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği’nde 38 ve Ege Tütün İhracatçıları Birliği’nde 35 ihracatçı yeşil pasaport sahibi oldu.

Makine Kiralama İle 12.5 Milyon Dolar Tasarruf Sağlandı

Türkiye ekonomisi yılın ikinci çeyreğinde yüzde 1,5 küçülürken, sanayide kiralamaya ağırlık verilmesi gündemde. TOBB bünyesinde Kiralama Komitesi kurulurken, takım tezgahları sektöründe makine kiralama hizmeti veren ilk firma Tezmaksan, makine kiralamada teşvikin düşünülebileceğini açıkladı. 3 yıldır başarıyla uygulanan model ile şirketlere toplamda 12.5 milyon dolarlık tasarruf sağlayan Tezmaksan’ın Genel Müdürü Hakan Aydoğdu, makine kiralamanın teşvik kapsamına alınması halinde yatırımların daha da artacağını söyledi.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) bünyesinde Kiralama Komitesi kurulurken, takım tezgahları sektöründe makine kiralama hizmeti veren tek firma olan Tezmaksan, sanayide yaşanan daralmaya dikkat çekerek, şirketleri yüksek yatırım maliyetlerinden kurtaran finansal enstrümanların son derece önemli olduğunu bildirdi. Tezmaksan Makine adına açıklama yapan Genel Müdür Hakan Aydoğdu, firma olarak araç kiralama modeline benzer bir şekilde operasyonel makine kiralama modeli geliştirdiklerini ve şirketleri yüksek yatırım maliyetlerinden kurtaran sistemde makine arıza ve bakımını da ücretsiz üstlendiklerini aktardı. Bu yeni sistem ile kira bedellerinin vergiden düşürülebildiğini söyleyen Aydoğdu, 3 yıldır uyguladıkları sistem ile 10 milyon dolarlık portföy oluşturduklarını kaydetti. Şirketlerin bu model ile 10,5 milyon dolar yatırımdan tasarruf sağladıklarını, yanı sıra 2 milyon dolar da vergi tasarrufu elde ettiklerini kaydetti.

‘Makine kiralamada teşvik düşünülebilir’

Otomotivden kalıpçılığa, savunma ve havacılıktan makine imalatına kadar pek çok sektöre hizmet verdiklerini dile getiren Aydoğdu, kiralama modelinin bir finansal enstrüman olarak daha yaygın kullanılması için teşvik kapsamına alınmasının düşünülebileceğini ifade etti. Makine yatırımlarında belirli teşvikler bulunduğunu, bu teşviklerden en yaygının ise “Yatırım Teşvik Belgesi” olduğunu aktaran Aydoğdu, bazı markaların yatırımlardan yararlanabildiğini ancak makineye aktaracak sermayesinin olmadığını söyledi. Makine kiralamanın da teşvik kapsamına girmesiyle bu problemin çözüleceğine inandıklarını belirten Aydoğdu, “Ancak şu anda yasal mevzuat buna müsaade etmiyor. Yatırım teşviki olan firmalar, sermaye sorununu aşıp daha çok yatırım yapmak istediklerinde teşviklerini kullanamıyorlar. Edinilmiş haklarını kaybediyorlar. Ya peşin ödemek zorunda kalıyor ya da leasing alternatifini kullanmak zorunda kalıyorlar. Halbuki ‘makine kiralama’ işlemlerinde de bu istisna uygulanabilse yatırımların artacağına inanıyoruz” dedi.

Rekabet için önemli bir yatırım aracı…

Türkiye’nin özellikle ihracattaki rekabetçi gücünü arttıracak katma değeri yüksek ürünlerin imalatı için firmalara bu modeli önerdiklerini kaydeden Aydoğdu, “Özellikle ihracata yönelik üretim yapan işletmeler hem giderlerini düşürmek hem de teknolojilerini daha sık yenileyebilmek adına makine kiralamaya yöneliyor. Bu yöntem şirketlere büyük avantajlar sağlıyor. İhracat odaklı işletmeler, rekabet edebilmek amacıyla teknolojilerini daha sık aralıklarla yenilemek durumunda oldukları için bu konularda kendilerine destek sağlıyoruz. Kiralama yöntemi ile işletmeler ihtiyacı olan yatırımı çok daha uygun imkanlarla gerçekleştirerek, herhangi bir nakit çıkışı olmadan teknolojisini yenileyebiliyor” diye konuştu.

Alırken Kazanmak

Alırken kazanmak kavramı günümüz rekabet ortamında gerçekliğini her anıyla hissettirmektedir. Rekabeti belirleyen kalite, maliyet ve zaman unsurlarının tedarik zinciri faaliyetlerinde ki önemi de açıktır.

İşletmeler daha kaliteli ve fonksiyonel ürünleri veya hizmetleri, müşterilerin istedikleri zamanda ve yine müşterilerin beklentilerine uygun bir ücretlendirme politikası ile sunmak durumundalar.

Maliyet, rekabet için temel unsurlardan biri olarak kabul edildiğinde, bu maliyetlerin doğru hesaplanması ve işletme amaçlarına uygun yönetilmesi önemli bir konu haline gelmektedir. Hem maliyetlerin doğru hesaplanmasında, hem de maliyetlerin işletme amaçlarına uygun yönetilmesinde maliyet unsurlarındaki değişimin özellikle dikkate alınması gerekmektedir.

Günümüzde maliyetlerin doğru hesaplanması ve yönetilmesi, geleneksel tedarik zinciri faaliyetlerinden çıkarak ileri ve sağlam bir zemine sahip modern tekniklerinin kullanılması zorunlu hale gelmiştir.

Birçok hastane farklı uygulamalarda ve programlar ile tedarik zinciri faaliyetlerini yönetse de şimdiye kadar ağırlıklı olarak fabrikasyon mal üretiminde kullanılan yalın yönetim uygulamaları hizmet sektöründe de uygulanabilirliği birkaç farklı projede görülmüş ve yaygınlaşmaya başlamıştır. Son dönemde yaptığım çalışmalarda bu konuya ağırlık vermiş durumdayım.

Yalın olmayan hizmet süreçlerinde yapılan faaliyetlerin büyük bir bölümü sonuca değer katmayan faaliyetlerdir. Yalın düşüncenin amacı, konuya bir bütünlük çerçevesinde bakmak, israfları yok etmek ve tüm faaliyetleri müşteri için mükemmel değer oluşturmak amacına yönlendirmektir.

Yalın’da israf, ürün ya da hizmetin kullanıcısına herhangi bir fayda sunmayan, müşterinin fazladan bedel ödemeyi kabul etmeyeceği her şeydir.

Ülkemizde faaliyet gösteren hastanelerde ağırlıklı olarak israfa neden olan ve değer katmayan faaliyetlerin gereksiz beklemelerden, gereğinden uzun süreçlerden, personelin değersiz hareketlerinden, fazla stoktan kaynaklandığı görülmektedir.

Sağlık Kurumlarında ise fabrikasyon üretim yapan işletmelerdeki gibi benzer bir yapıda teşhis ve tedaviyi kapsayan, tüm işlemlerin hizmet üretim sürecinde değer katan faaliyetin, çıktıya göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Buna göre, kapasite planlaması içerideki mevcut yapıda iş akış ve faaliyet süreçleri dikkate alınmadan yapıldığında değer ve çıktı üretmeyen faaliyetler ortaya çıkmaktadır. Bu hem hasta için hem de işletme için geçerlidir. Bunların ortadan kaldırılması ve faaliyetlerin iyileştirilmesi için değer analizleri ve buna uyumlu iş akış planlamaları yapılmalıdır. Bu akış şeması ilgili herkesin üzerinde mutabık kalınacağı bir şekilde dikey ve yatay iletişim ile Değer katan ya da fayda üretmeyen bu faaliyetler birbirinden ayrıldığında verimlilik artacaktır.

Hastanede laboratuvarında alınan bir örneğin sonuç verme hızını bile cihaz yerleşim planında yapılacak minik bir revizyon ile hızlandırılabileceğimizi yalın yönetim uygulaması ile sağlamak mümkündür.

Ya da hastanede hali hazırda bulunan bir cihazdan başka bir departmanında talepte bulunması durumunda iki departman arasında iş planlaması ile cihazın her iki servise de hizmet verebilmesi sağlanabilir. Ve yeni alıma gerek kalmayabilir.

Faaliyet tabanlı maliyetlendirme çalışmaları ışığında iş akış şemalarını gözden geçirilmelidir.

Bunu yaparken aynı zamanda yeterli ölçüde eğitimler verilmeli, çaba harcanmalı, çalışanların görüşleri ışığında kararlar alınmalı, yalınlık ve sadeliğe önem verilmeli, takım ruhu anlayışında yaklaşım sergilenmelidir. Kurumda astlara yaptıkları işler ile ilgili karar verebilme yetkinliği verilmeli, sorunların karşılıklı bir şekilde tartışıldığı toplantılar yapılmalıdır.

Doğru iş akışı en düşük maliyetle en iyi kaliteye, yüksek emniyet ve moralle ulaşmanın anahtarıdır. Doğru süreçler ortaya konur ise sonuçlarda gerçekçi ve doğru olacaktır.

Oluşan problemlerin sürekli kökeninde çözmek örgütsel öğrenmeyi geliştirecektir. Problemi tam olarak anlamak için birebir konunun detayına inip köklü çözüm ortaya konulmalıdır. Bunu yaparken konuyu ilgilileri ile enine boyuna inceleyip, mutabakata vararak çözüme kavuşturmak gerekir.

Ayrıca çalışanlarınızı sürekli eğitimler ve tecrübe kazanım fırsatı verilerek kurumunuza değer katılması bir ilke olarak benimsenmedir. Aralıksız yansıtma ve kaizen (sürekli iyileştirme) yoluyla öğrenen bir yapı haline gelinmelidir.

Bunları yapmanın kolay olduğunu başladığınızda görmeniz ve işin keyfine varmanız ümidiyle…

Atatürk ve Liderlik

Zafer, “zafer benimdir” diyebilenindir. Başarı ise “başaracağım” diye başlayarak sonunda “başardım” diyenindir. Mustafa Kemal Atatürk
Şüphesiz ki, Mustafa Kemal Atatürk, tarihçiler, gazeteciler, yazarlar ve bilim insanları tarafından tanımlanan gelmiş geçmiş en başarılı liderlerden biridir. Bu gerçek hem ülkemizde hem de dış dünyada kabul görmüştür.
Kazandığı zaferler ve etrafındaki kişileri motive etme, etkileme becerisi O’nun ne derece büyük bir lider olduğunu kanıtlamaktadır. Günümüzde halen kabul gören Mustafa Kemal Atatürk’ün liderlik öğretileri bizleri başarıya götürecek önemli dersler vermektedir. O’nun öğretilerinden yola çıkarak günümüzdeki liderler için de önemli birkaç noktayı ele alalım.

1. Büyük başarılar kazanmak için büyük riskler almak gerekir; Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı için yola çıkarken çok büyük risk almış ve sonucunda ülkemizi düşman işgalinden kurtarmıştır. Bu tespit, günümüzde iş dünyasındaki liderler için de önemlidir. Alınan riskler ne kadar büyük olursa sonunda kazanılan başarı da o derecede büyük olacaktır.

2. Başarı ancak takım çalışması ile mümkündür; Mustafa Kemal Atatürk, kazandığı zaferlerde Türk milletine güvenmiş, inanmış ve birlikte hareket etmiştir. Her zaman Türk Milletine olan inancını dile getirmiştir. Liderler için önemli olan onlara inanan, güvenen, güçlü bir ekibin olmasıdır. Kendisini başarının gerçekten bir parçası olarak gören bir takım ile çalışmak çok daha verimli olacaktır.

3. Hedefe yönelik kararlı olun ve kendinize güvenin; Günümüzde çoğu başarısızlık alınan kararlara bağlı kalmamak ve belirsizliklerden kaynaklanmaktadır. Yöneticileri güvensiz davranan bir ekipten başarılı olmasını beklemek doğru olmayacaktır.

4. Etrafınızdakileri motive edin; Mustafa Kemal Atatürk’ün karizmatik bir lider olduğu ve etrafındakilere de enerji verdiği bir gerçektir. İş dünyası için de bu geçerlidir. Motivasyonu düşük bir ekip ile çalışmak işletmelerin performansını her zaman olumsuz etkileyecektir. Ancak bağlılığın, motivasyonun yüksek seviyede olduğu çalışanlar ile başarı her zaman gelecektir.

5. Her zaman açık sözlü olun ve doğruları söyleyin; Şeffaf olmamak, doğruları saklamak belirsizlik getirir. Bu belirsizliğin sonucu da insanların motivasyonunun düşmesine ve durgunluğa neden olmaktadır. Bu durum işletmeler için de geçerlidir. İletişimi açık ve şeffaf olan işletmelerde çalışanlar kendilerini daha rahat hisseder. Dolayısıyla böyle bir ortamda daha katılımcı ve bağlılığı yüksek çalışanlar olacaktır.

Yukarıda ele aldığımız konular liderler, yöneticiler için birer ders niteliğindedir. Rekabetin oldukça şiddetli olduğu günümüzde başarıya ulaşmak ve bu başarıyı sürdürülebilir kılmak için mutlaka göz önünde tutulmalıdır.