Hazır Giyim ve Tekstil Sektörlerinin Gündemi Sürdürülebilirlik

İhracat ve istihdamın lokomotif sektörlerden Hazır giyim ve tekstil sektörleri, dünyadaki değişime uyum sağlayıp, güçlü konumunu korumak ve sürdürülebilirliği sağlamak için harekete geçti.

 

Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği, Ege Bölgesi’ndeki konfeksiyon firmalarının üretim odaklılıktan tasarım ve organizasyon odaklı bir yapıya geçmeleri için “Hazırgiyim Sektöründe Sürdürülebilir Rekabetin Geliştirilmesi Projesi” isimli Ticaret Bakanlığı destekli Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi (URGE) Projesini hayata geçirmek için düğmeye bastı.

Hazır Giyim İhracatını Geliştirme URGE Projesi’ni 2 yıldır başarılı bir şekilde sürdürdüklerini belirten Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı Burak Sertbaş, Hazırgiyim sektörünün Ege Bölgesi’nde 1980 sonrasında ciddi bir gelişim ve dönüşüm geçirdiğini, 2000’li yıllarda kendi koleksiyonunu hazırlayan ve kendi koleksiyonlarını ihraç eder boyuta geçtiğini, bundan sonraki süreçte EHKİB üyelerinin dünyadaki değişime adapte olmaları için harekete geçtiklerini kaydetti.

Konfeksiyon sektörü sürdürülebilirlikle lokomotif konumunu sürdürecek

Türk konfeksiyon sektörünün dünyadaki değişimi benimseyerek uzun yıllar Türkiye’nin istihdam ve ihracatta lokomotif sektörlerinden biri olmaya devam edeceğinin altını çizen Sertbaş, “Tüketim kalıplarını değiştiren hızlı ve ucuz üretim ile yüzleşmemiz gerekiyor. Önce üret sonra sat devri bitti. Önce sat sonra üret devrine geçiş var. Kişiye özel tasarım ve üretim önem kazanmakta. Bütün bu değişim döngüsünde rekabetçi olmamızın yolu sürdürülebilirlikten geçiyor, bu süreçte firmalarımızın yanında olmak için “Hazırgiyim Sektöründe Sürdürülebilir Rekabetin Geliştirilmesi Projesi”ni başlatmak için Ticaret Bakanlığı’na başvuracağız” diye konuştu.

Sanayi 4.0’ın sanayi sektörlerinin tamamında bir dijitalleşmeyi hayata geçirdiğine işaret eden EHKİB Başkanı Sertbaş, konfeksiyon sektöründe tasarım dışında lojistik alt yapı, organizasyon becerisi ve dünyaya yayılabilmenin önem kazandığını, Sanayi 4.0 trenini kaçırmamak için “Hazırgiyim Sektöründe Sürdürülebilir Rekabetin Geliştirilmesi Projesi” ile dijitalleşmeye odaklanacaklarını dile getirdi.

Sürdürülebilirliğin kapsamı hakkında da bilgi veren Sertbaş şöyle devam etti: “Sürdürülebilirlik; giysinin üretim aşamaları tasarım, hammadde üretimi, dikiminden; sonrasındaki, depolama, sevkiyat, pazarlama ve satış aşamaları, satış sonrasında kullanım, tekrar kullanım, tamir, geri dönüşüm, ileri dönüşüm ömrünü tamamladığı noktaya kadarki sorumluluğu kapsamaktadır. Sorumluluk sadece üreticiye ait değildir. Bu sorumluluğun tüketici ile paylaşılması gerekmektedir. Şirketler tüketicileri daha sürdürülebilir bir kullanım davranışına yönlendirebilirler. Bunun için davranış kalıplarının, düşünce yapısının değişmesi gerekmektedir. Böylelikle sürdürülebilirliği sağladığımız gibi, eko sisteme de daha az ayak izi bırakmış oluruz.”

Sürdürülebilirlik kavramının aynı anda çok farklı konuyu içerdiğine dikkati çeken EHKİB Başkanı Burak Sertbaş, “Tüketim kalıplarını değiştiren hızlı ve ucuz üretim yapmak durumundaki Konfeksiyon sektörü, çalışanların haklarını, adil ücret ve çalışma koşullarını evrensel boyutlarda savunmak ve uygulamak zorunda. Doğa dostu kumaş ve komponentleri kullanmak ve geliştirilmesini desteklemeli, böylelikle sürdürülebilir hammadde kaynaklarının üretimini desteklemek ve kullanımında öncelik vermek görevlerimiz arasında. Su tüketiminin azaltılması, geri dönüşüm, atık yönetimi ve enerji verimliliği dikkat etmemiz gereken konuların başında geliyor. “Hazırgiyim Sektöründe Sürdürülebilir Rekabetin Geliştirilmesi Projesi”nde yer alacak firmalarımızla bu konulara odaklanacağız. “Hazırgiyim Sektöründe Sürdürülebilir Rekabetin Geliştirilmesi” isimli projede yer almak isteyen hazırgiyim ve tekstil ihracatçısı firmalarımızı Ege İhracatçı Birlikleri ile temasa geçmeye davet ediyoruz” şeklinde konuştu.

“Hazırgiyim Sektöründe Sürdürülebilir Rekabetin Geliştirilmesi Projesi” ile Egeli konfeksiyon ve tekstil firmalarının sürdürülebilirlik konusunda ihtiyaç analizi yapılacak. Firmaların, üretim süreçlerinin optimum düzeyde olup olmadığı belirlenecek. Verimlilikte gelinebilecek son noktanın neresinde oldukları ortaya konulacak. Firmaların yönetsel performansı gözden geçirilirken, süreçler ile ilgili kurumsal performanslarına ait ölçülebilir hedefler ve ölçüm mekanizmaları ortaya konulacak. Pazarlamada etkinliği arttırmak için alternatif pazarlar belirlenirken, mevcut pazarlardaki paylarının arttırılması ile ilgili yol haritası ortaya konulacak.

 

Kordsa, Axiom Materials’ı 181 Milyon Dolara Satın Aldı

Sabancı Holding iştiraklerinden ve güçlendirme teknolojileri pazarının global oyuncusu Kordsa, ABD’li Axiom Materials’ı bünyesine kattı. 181 milyon ABD doları şirket değeri üzerinden gerçekleşen satın alma sayesinde Kordsa, havacılık endüstrisinde seramik matriks kompozitler alanında iddialı bir konumuna geliyor.

 

Kordsa, geleceğin malzemesi olarak görülen ileri kompozit teknolojilerine Sabancı Üniversitesi ile hayata geçirdiği Kompozit Teknolojileri Mükemmeliyet Merkezi yatırımı ile adım atmıştı. 2018 yılında bünyesine kattığı uzay ve havacılık endüstrisine ileri kompozit malzemeler sağlayan Fabric Development, Textile Products ve Advanced Honeycomb Technologies şirketleri ile faaliyet alanını ve yetkinliklerini genişletmişti. Axiom Materials satın almasıyla ikinci bir Kordsa yaratma hedefinin ilk aşamasını tamamlamış oldu. Axiom Materials’ın ürettiği ileri kompozit malzemeler, uçak motorlarının yanı sıra farklı sektörlerde yeni nesil birçok uygulamada kullanılıyor. Kordsa’nın stratejik ve yüksek büyüme potansiyeline sahip alanlarda yetkinliklerini geliştirmek adına kritik önem taşıyan olan bu satın alma ile yeni ürün geliştirme potansiyeli de güçlenmiş oluyor.

 

Kordsa’nın Yeni Neslin Sabancı’sı olarak tanımlanan vizyonlarındaki yerine işaret eden Sabancı Holding CEO’su Mehmet Göçmen, “Sabancı Topluluğu’nun dönüşümündeki odak konularımız dinamik portföy yönetimi ve yüksek teknoloji odaklı yatırımlardır. Yüksek katma değerli alanlarda büyüme vizyonumuzun ana platformu olan Kordsa, son iki yılda yaptığımız yaklaşık 300 milyon ABD dolarlık yatırım ile global ölçekte ileri malzeme teknolojileri üreten bir şirkete dönüşüyor. Son iki yılda ABD’de dört önemli şirketi bünyemize kattık ve yıllık 150 milyon ABD dolarını aşan bir iş kolu yarattık. Dünya devlerinin tedarikçisi konumundaki Kordsa, yeni yatırımlarımızla, havacılık endüstrisinde dünyada seramik matriks kompozitler alanında iddialı bir konuma geliyor. Sabancı Topluluğu olarak işlerimizi evrensel standartlarda yönetme anlayışımızın bir göstergesi olan bu önemli satın alma, ülkemizin uluslararası piyasalardaki gelişimini de destekleyecektir”.

 

Sabancı Holding Sanayi Grubu Başkanı ve Kordsa Yönetim Kurulu Başkanı Cenk Alper de, Axiom Materials satın almasıyla ilgili olarak şunları söyledi: “ Kompozit teknolojileri pazarında organik büyümemizi inorganik büyüme ile de desteklemeye devam ediyoruz.  Büyüme stratejimizin ilk adımını dünyanın sayılı entegre üretim merkezleri arasında yer alan Kompozit Teknolojileri Mükemmeliyet Merkezi ile attık. Yüksek mühendislik isteyen yapısal malzemeler üreten Fabric Development ve Textile Products’la başlayan havacılık sektörü yolculuğumuzda; kabin içi parçalar üreten Advanced Honeycomb Technologies’i satın almamızla yetkinliklerimiz genişledi.  Axiom Materials yatırımı ile uzay ve havacılık endüstrisinin üssü Kuzey Amerika’da bir büyüme platformu yaratacağız.”

 

Yürüttüğü Ar-Ge çalışmaları ile kompozit pazarına yön veren Axiom Materials’ın Kordsa bünyesine katılmasıyla ilgili Kordsa CEO’su Ali Çalışkan şunları dile getirdi: “‘Yaşamdan ilham alarak, yaşamı güçlendirme’ vizyonumuzu destekleyen çok önemli bir adım attık. Uzay ve havacılık endüstrisinin yanı sıra, gelecek nesil ulaşım araçlarına da ileri teknoloji kompozit malzemeler sağlayan ve yürüttüğü Ar-Ge çalışmaları ile kompozit pazarına yön veren Axiom Materials’ın Kordsa bünyesine katılmasıyla, ileri teknoloji kompozit ara mamul portfolyomuzu tamamladık ve kompozit ürünleri alanında yetkinliklerimizi genişlettik. Axiom Materials satınalması ile ikinci Kordsa yaratma hedefimizin de ilk aşamasını tamamlamış oluyoruz. Bugün artık, uçak motorlarında kullanılan yüksek ısıya dayanıklı Oksit-Oksit seramik kompozit malzemeleri pazarının lider oyuncusu olduk. Lastiklerini güçlendirdiğimiz uçakların kanatları, gövdeleri ve kabin içlerinden sonra artık motorları da Kordsa tarafından güçlendirilecek”.

Macaristan, Türkiye İçin Avrupa’ya Açılan Kapı

Kayseri Sanayi Odası’nın ev sahipliğinde düzenlenen Macaristan Tanıtım Günü etkinliğinde söz alan ALX Hungary Genel Müdürü Fikret Nas, Türk ve Macar iş insanlarının Avrupa, Afrika gibi stratejik pazarlarda iş birliği yapabilmesinin önemine işaret etti.

 

Türkiye ve Macaristan’daki karşılıklı yatırım fırsatlarının masaya yatırıldığı, Macaristan’da yabancı yatırımcıya sağlanan teşvikler ve finansman destekleri hakkında ayrıntılı bilgilerin verildiği “Macaristan Tanıtım Günü” etkinliği Kayseri Sanayi Odası’nda düzenlendi. Toplantıya ALX Hungary Genel Müdürü Fikret Nas, Macaristan Eximbank İstanbul Ofisi Türkiye Ülke Direktörü Arda Tugay, Macaristan Büyükelçisi Viktor Matis gibi isimler de katıldı.

 

Macaristan’da yatırım ortamı hakkında ayrıntılı bir sunum gerçekleştiren ALX Hungary Genel Müdürü Fikret Nas, Macar İhracatı Teşvik Ajansı’nın (HEPA) Türkiye resmi temsilcisi olarak önemli bir misyon üstlendiklerini söyledi. Fikret Nas ALX Hungary’nin İstanbul merkez olmak üzere; Ankara, İzmir, Bursa ve Gaziantep’te toplam 5 ofisiyle Macar firmaların ihracat hacmini arttırmak için çeşitli hizmetler verdiğini anlattı. Nas, yapılan çalışmaları özetlerken, “ALX Hungary, HEPA’nın; Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’tan sorumlu resmi temsilcisidir. Bizler ticaret, ekonomi, turizm, kültür ve yatırım konularında uluslararası iş birliğini teşvik ederek ülkeler arasında en etkili diyalogu kolaylaştırmak için Türk-Macar ve Türk-Yunan ilişkilerini aktif olarak destekliyoruz. ALX Hungary, ortak tarih ve kültürün kökleri ile birbirine bağlı iki büyük ülke olan Macaristan ile Türkiye arasındaki ticari ilişkileri ve iş birliğini geliştirmek amacıyla kuruldu. Kuruluşumuzdan bu yana her iş alanında ve sektörde yerel pazar çeşitliliğinin daha da gelişmesini destekleyebilecek mal ve hizmetleri teşvik etmek için, Macar firmalarının Türkiye’deki potansiyelini ortaya çıkarmaya odaklandık. Amacımız bu iki ülkeyi ticaret ve yatırımlarla yakınlaştırmak.” ifadelerini kullandı.

 

Macaristan’ın, ithalatının yüzde 7’ini, ihracatının da yüzde 80’inini Avrupa Birliği ülkeleriyle gerçekleştirdiğini söyleyen Fikret Nas, Macaristan’ın dış ticarette Avrupa’ya bağımlı bir ülke durumunda olduğunu kaydetti. Macaristan’ın bu nedenle ihracatında pazar çeşitliliğini sağlamak için Doğu’ya açılım politikası geliştirdiğini anlatan ALX Genel Müdürü Fikret Nas, Türk iş dünyası için de Macaristan’ın Avrupa’ya açılan kapı olduğunu vurguladı.

Orta Avrupa’da yer alan Macaristan’ın 510 milyonluk Avrupa pazarında her noktaya azami 24 saat içerisinde teslimat için olanak sağlayan stratejik bir konumda olduğunu belirten Nas, “Bir yandan Macar tedarikçileri desteklerken bir yandan da Avrupa’dan ürün arayan yerel ithalatçı firmalarını desteklemek ve tanıtmak istiyoruz. Her iki ülke iş insanları Avrupa, Afrika gibi stratejik pazarlarda iş birliği yapabilir. Kuruluşundan bu yana yüksek performansını ve yenilikçi yaklaşımını sürdürmeyi hedefleyen ALX Hungary, faaliyet gösterdiği ülkeler için katma değer yaratmaya devam edecek.” sözleriyle konuşmasını tamamladı.

 

ALX HUNGARY HAKKINDA

 

ALX HUNGARY, Macaristan’ın dış ekonomik ilişkilerine katkıda bulunmak ve onu çeşitlendirmek amacıyla 2015 yılında Polat Holding bünyesinde kurulmuştur. ALX HUNGARY’nin Türkiye’de İstanbul merkez ofis olmak üzere, Ankara, İzmir, Bursa ve Gaziantep, Yunanistan’da Atina, Macaristan’da Budapeşte ofisleri bulunmaktadır.

Macar İhracatı Teşvik Ajansı HEPA (Hungarian Export Promotion Agency) Macaristan’ın ihracatını artırmaya yönelik faaliyetler yürüten, Macaristan Dışişleri ve Ticaret Bakanlığı’na bağlı kar amacı gütmeyen resmi bir devlet kurumudur. ALX HUNGARY, HEPA’nın Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’tan sorumlu resmi temsilcisidir.

ALX HUNGARY, HEPA’nın sahip olduğu çeşitli sektörlerde binlerce Macar firmadan oluşan veri tabanı sayesinde Türk iş insanları’na Macaristan’ın güvesnilir, öncü, rekabetçi ve yenilikçi firmalarıyla bir araya gelmelerine imkan yaratarak iş birlikteliklerini geliştirmek için ücretsiz hizmet vermektedir.

2019 IBM Araştırması: Türkiye’de Her Bir Veri İhlalinin Ortalama Maliyeti 11,15 Milyon TL

Araştırmaya göre, Türkiye’deki ihlallerin yüzde 45’i, kötü amaçlı veya suç niteliğindeki saldırılardan oluşuyor.

ISTANBUL – 24 Temmuz 2019: IBM (NYSE: IBM) Güvenlik İş Birimi ve Ponemon Institute, veri ihlallerinin kuruluşlar üzerindeki maliyetini inceleyen yıllık araştırmasını yayınladı. Araştırmaya göre, bir veri ihlalinin maliyeti, son beş yılda yüzde 12 artarak ortalama 3,92 milyon dolara ulaştı.

 

Türkiye’den 22 şirketin de katıldığı araştırmanın sonuçlarına göre, Türkiye’de veri ihlalinin ortalama toplam maliyetiyse önceki yıla kıyasla yüzde 18,5 artarak 11,15 milyon TL’ye yükseldi. Kayıp ve çalıntı her verinin maliyeti de yüzde 23,3 oranında bir artışla 570 TL’ye ulaştı. Veri ihlallerinin yüzde 45’inin nedeni ise kötü amaçlı veya suç niteliğindeki saldırılardan oluştu.

 

Dünya genelinde geçtiğimiz yıl ihlal olayı yaşamış olan 500’ü aşkın şirketle yapılan kapsamlı mülakatlar sonucunda hazırlanan raporda, 500’den az çalışanı bulunan işletmelerin, veri ihlalleri sonucunda ortalama 2,5 milyon doların üzerinde kayıp yaşadığı belirtildi.

 

Raporda,  bu yıl ilk kez veri ihlalinin uzun vadedeki finansal etkisi de incelenerek, etkilerinin yıllarca hissedildiği saptandı. Veri ihlali maliyetlerinin ortalama yüzde 67’si ihlali izleyen ilk yıl içinde, yüzde 22’si ikinci yılda ve diğer yüzde 11’i ise veri ihlalinden sonra iki yıldan daha uzun bir sürede gerçekleşiyor. Ayrıca uzun vadeli maliyetlerin sağlık, finans hizmetleri, enerji ve ilaç sektörü gibi yasal düzenlemelere tabi kuruluşlar için ikinci ve üçüncü yıllarda daha yüksek olduğu gözlemlendi.

 

IBM Türkiye’nin Güvenlikten Sorumlu Ülke Lideri Engin Özbay da rapor hakkında görüşlerini şu şekilde belirtti: “Daha önce hiç olmadığı kadar fazla veri, birbirine bağlı cihazlar ve bilişim gücüyle hızlı ve büyük bir değişim çağındayız. Bu durum işletmelere müthiş fırsatlar sunarken, aynı zamanda kuruluşlar içindeki veri ihlali olasılıklarını da artırıyor. Kuruluşların yalnızca geçtiğimiz 3 yıl içinde 11,7 milyarın üzerinde kayıp veya çalıntı kayıtla karşı karşıya kalmasıyla birlikte, şirketlerin, veri ihlalinin kârlılıkları üzerinde yapabileceği tüm finansal etkinin farkında olmaları ve bu maliyetleri nasıl düşürebilecekleri konusuna odaklanmaları gerekiyor. Rapor sonuçları, bize siber olaylara müdahale konusunda hazırlıklı olan ve şifrelemeyi geniş çapta kullanan şirketlerin maliyetleri azalttığını gösteriyor.”

 

Bu yılın raporlarından elde edilen başlıca bulgular ise şöyle:

 

  • Kötü amaçlı ihlaller en yaygın ve pahalı ihlaller. Araştırmada yer alan veri ihlallerinin yarıdan fazlası kötü amaçlı siber saldırılardan kaynaklanıyor.
  • Büyük ihlaller büyük kayıplara yol açıyor. 1 milyondan fazla kayıt ihlali şirketlere tahmini olarak 42 milyon dolarlık kayıp maliyetine yol açıyor. Kayıt ihlali 50 milyona ulaşınca ise bu maliyet 388 milyon doları buluyor.
  • Siber olaylara müdahale tatbikatı yapmak mükemmel sonuçlar sağlıyor. Siber olaylara müdahale planlarını kapsamlı biçimde test etmiş ve siber olaya müdahale ekibi olan şirketlerin veri ihlali maliyetleri, hiçbir önlem almamış olanlardan ortalama 1,23 milyon dolar daha az.
  • Sağlık alanındaki ihlaller en yüksek maliyetlere yol açıyor. Sağlık kuruluşları art arda 9 yıl boyunca ortalama 6,5 milyon dolar tutarında maliyetle karşı karşıya kaldı. Bu rakam, araştırmada yer alan diğer sektörlerin maliyetinin yüzde 60’ından fazla.

 

Araştırmaya göre, ihlallere müdahale en yüksek tasarrufu sağlayan etken olmaya ise devam ediyor.  Bir ihlali 200 günden kısa sürede tespit edip sınırlandırmayı başaran şirketler, toplam ihlal maliyetine 1,2 milyon dolar daha az harcama yaptığı da tespit edildi.

 

Araştırmaya ulaşmak için aşağıdaki adresi ziyaret edebilirsiniz:

https://www.ibm.com/security/data-breach

2014 raporundan 2019 raporuna ortalama veri ihlali maliyetinin karşılaştırılması.

Ford Otosan Genel Müdür Başyardımcılığına Dave Johnston atandı

Ford Otosan Genel Müdür Başyardımcılığı görevine 1 Ağustos 2019 itibarıyla Dave Johnston atandı. Bugüne kadar Ford bünyesinde finans alanında önemli sorumluluklar üstlenen Johnston son olarak Ford Çin’de CFO (Mali İşler Başkanı) olarak görev yapıyordu.

Kuzey İrlanda doğumlu Dave Johnston, Cambridge Üniversitesi Ekonomi bölümünde lisans, aynı üniversitenin İmalat Liderliği bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra 1995 yılında Ford İngiltere’de Finans ve Maliyet Analisti olarak çalışma yaşamına başladı. 2001-2010 yılları arasında farklı otomotiv firmalarında çalıştıktan sonra 2010 yılında yeniden Ford ailesine katılan Johnston, 2010 – 2011 yılları arasında Ford Asya Pasifik Şangay’da Binek Araç Ürün Geliştirme Finans Müdürü, 2011 – 2013 arasında Ford Asya Bangkok’ta CFO olarak görev yaptı. 2016 yılına kadar Ford Avrupa’da Ürün Geliştirme Finans Müdürlüğü ve İmalat Finans Müdürlüğü görevlerini yürüttü. Sonrasında Global Araç Programları Finans Müdürü olarak Ford Motor Company’nin gelecek araçları hakkında finansal sorumluluklar üstlendi ve Çin’deki görevi öncesinde iki yıl süreyle yine CFO olarak Ford Asya Pasifik Şangay’da çalıştı.

Renault MAİS Müşteri Memnuniyetinde Lider

Renault ve Dacia, sikayetvar.com müşteri memnuniyet endeksinde 2019 yılı ikinci çeyreğini kendi kategorilerinde* zirvede tamamladılar. Türkiye’nin en büyük şikayet platformu sikayetvar.com’da Renault ve Dacia markaları** aldıkları puanlar ile otomotiv kategorisinde kendi kategorilerinde birinci sırada yer aldı.

 

Markalar, yaklaşık 4 milyon üye ve aylık 7 milyon tekil ziyaretçiye sahip platformda, memnuniyet düzeyi, teşekkür oran, churn (müşteri kaybını engelleme) ve şikayet oran endeksine göre değerlendiriliyor.

 

Renault MAİS, OYAK’ın müşteri memnuniyeti vizyonu doğrultusunda temellerini 2,5 yıl önce attığı dijital dönüşüme büyük önem veriyor. Bu doğrultuda, müşteri memnuniyetini bir üst seviyeye taşımak üzere kurduğu Diyalog platformu ile sesli hizmetlerden sosyal ve dijital kanallara kadar kişiye özel, kolay ve benzersiz bir deneyim sunuyor. Diyalog İletişim Hattı, kaza ve arıza gibi durumlarda anlık müdahale hizmeti sunan Renault Yardım, tüm başvuru ve taleplerin değerlendirildiği Şikayet Yönetim Ekibi, kalite ve memnuniyet kontrol aramalarının yapıldığı Renault Dinliyor’un yanı sıra Sosyal Medya ve Dijital Kanallar ekibi ile kesintisiz hizmet veriyor.

 

* Pazar payına göre gruplama

** Renault A Grubunda 4 marka arasında, Dacia B grubunda 10 marka arasında bulunuyor

“ Emeğiyle, Sermayesiyle, Riskiyle, Tüm Gücüyle, Tekrar Büyümenin ve Ülke Ekonomisini Genişletmenin Mücadelesini Vermeliyiz ”

Prof. Dr. Murat Erdal – Satınalma Dergisi Editörü

Sektör sohbetlerinde konuğumuz,

Dünya Gazetesi CFO’su Sn. Burcu KÖSEM

  • Burcu Hanım, Merhaba, Röportajımıza geçmeden önce sizi tanıyabilir miyiz ?

İstanbul doğumluyum ama köken olarak Kastamonuluyuz. Hem alaylı, hem okullu olan azınlıkta yer aldığım için kendini şanslı hissedenlerdenim. 20 yıldır Dünya ailesinin bir ferdiyim. İşletme eğitimi aldım. Marmara Üniversitesi MBA, Kadir Has Üniversitesi’nden Eğitmenlik Sertifikası aldıktan sonra yine Marmara Üniversitesi işbirliğinde yürütülen Business Management Institute Lider CFO’lar programını bitirdim.

Sn. Burcu Kösem, Dünya Gazetesi, CFO

Evliyim, 7 yaşında bir kızım 13 yaşında bir oğlum var. Manevi değerlerini, inancını ve ailesini her şeyin üstünde tutan, kendine ait fikri değerleri, sabitleri olan, çizdiği sınırların dışına çıkmaktan hoşlanmayan ve aynı zamanda çizdiği bu sınırların içine girilmesi konusunda da hassas olan, gelenek ve göreneklerine bağlı bir kişilik olduğum söylenebilir. Gezmeyi, eğlenmeyi, spor yapmayı seven, çalışmaya aşık, çalışırken kendini inanılmaz mutlu hisseden yükseleni Yengeç tipik bir Oğlak burcu profiliyimdir. Sabahları erken kalkıp, çocuklarımla kahvaltı yapmayı ve onları okula uğurlamayı severim. İş yerine adım attıktan sonra hipnoz olmuşçasına yoğunluklu bir şekilde işime odaklanırım yani iş dışında her şeyi dışarıda bırakırım. Bazen öyle ki toplantılar, raporlar derken yemek yemeyi atladığım çok zamanlarım olur. Bu denli işime aşık olduğumu söyleyebilirim. Diğer taraftan fırsat bulabildiğim ölçüde bazen yeni bir yer keşfi, bazen sadece dinlenmek için kısa (long weekend) seyahatler yapmaktan çok keyif aldığımı da ekleyebilirim. Peygamber efendimiz zamanında çok güzel ifade etmiş “İki günü eşit olan ziyandadır” diyerek. Ben de naçizane biraz bu felsefe ile gündelik hayatımı planlamaya ve uygulamaya gayret ediyorum. Kısaca özetleyecek olursam hiçbir şeyi aksatmamaya gayret eden ve her şeye vakit ayırmaya özen gösteren bir yaşam biçimim var.

Dünya Gazetesi ekonomi çevresinde güçlü bir marka. Basın yayın grubunda finans yöneticiliği yapıyorsunuz ? İş çevrenizin zorluklarından bahsedebilir miyiz?

Sn. Burcu Kösem, Dünya Gazetesi, CFO

İkinci jenerasyon olarak Sn. Didem Demirkent’in sahipliğinde bulunan Dünya Şirketler Grubu’nun Yönetim Kurulu Üyesi ve CFO’su olarak görev yapıyorum. İşin ve iş çevresinin zorluklarına değinmeden önce Yönetim Kurulu Başkanımızın bir kadın olmasından ve Sn. Didem Demirkent önderliğinde bu grup için çalışıyor olmaktan her zaman büyük gurur duyduğumu söylemek isterim.

Grubumuz bünyesinde Gazete faaliyetinin yanı sıra Education faaliyetleri bulunmaktadır. Başta kitap olmak üzere yurtdışından temini gereken eğitim materyallerinin Türkiye çapında yaklaşık 1.100 okula, Yabancı Dil Okullarına ve ihtiyaç duyan çeşitli kurum ve kuruluşlara ulaştırılmasını sağlıyoruz. Aynı zamanda Cambridge Sınav Merkezi olarak İngilizce yeterlilik sınavları da yapan bir kurumuz.

Ayrıca süreli Yayınlar Faaliyetleri; F.Times, Wall Street Journal, New York Times, Economist başta olmak üzere, alanında öncü çeşitli yabancı gazete ve dergilerin Türkiye Distrübütörü olarak ithalatını, baskısını ve satışını gerçekleştirmekteyiz.

Ajans Hizmetleri Faaliyetleri kapsamında TOBB, İSO, ASO, KAYSO, İMSAD, TGSD gibi yine hepsi birbirinden değerli kurum, dernek ve vakıfların dergi / bültenlerini hazırlayarak baskısını yapmakta ve dağıtımını yapmaktayız.

Bunların yanı sıra yayınladığımız her biri alanında öncü ve lider olan Sektörel Dergilerimiz var ve uzun yıllardır aynı dönemlerde sektörlerine göre değerlendirmelerin yapıldığı ödül törenleri gerçekleştiriyoruz.

Şahsım olarak ekibim ile birlikte faaliyetlerin tümü için Finans, Muhasebe ve Bütçeleme işlerini yürütürken, Education Faaliyetlerinin bütünü ile (yeni ürün bulma, pazar payı genişletme, pazarlama, satış ve dağıtım) yakından ilgileniyor ve bu faaliyetin büyümesi ile ilgili stratejiler üretiyorum.

Sizin sorunuzun başında da ifade ettiğiniz üzere Dünya Gazetesi alanında tek olan çok güçlü bir marka. 39 yıldır, kurulduğu günden bugüne, tarafsızlığını kaybetmeden ekonomi ve politikalar üzerine haber yapıyor olmak gerçekten zor ve meşakkatli bir iş. Ama gazetemizin mutfak cephesi gerçekten çok zengin. Mutfakta değerli aşçılarla çalıştığınızda günün sonunda çıkan yemek de gerçekten lezzetli oluyor. Yazı işlerinden grafik departmanına, köşe yazarlarımızdan sayfa editörlerimize kadar hemen herkes aşkla yaptığı bir işte nitelikli ve dolu bir içerik oluşmasına katkı sağlıyor. Dünya Gazetesini hazırlayan ekip ile ülkenin içinde bulunduğu ekonomik konjektürden de sıklıkla bahsediyoruz. Fakat içinde bulunduğumuz bu koşullarda ülke ekonomisi ile ilgili bir şeyler söylemek gerçekten çok zor. Çünkü bu konu ile ilgili etkileyenler-etkilenenler-etkilenecekleri çok uzun konuşmak gerekecektir. Belki bunu ayrıca ve uzun uzun konuşuruz.

  • 2019 yılını ülkemiz ve dünya açısından nasıl değerlendirmeliyiz? 2020 ve sonrası için öngörülerinizi alabilir miyiz?

2019 ve 2020 yılları ile ilgili bir değerlendirme yapmadan önce adım adım gitmek isterim. 2018’de neler oldu çok kısa bahsetmek gerekirse;

2018 yılının ikinci çeyreğinden itibaren gelişmekte olan ülkelere yönelik risk algısı bozuldu. Buna ilave olarak ABD Merkez Bankası Fed’in faiz artışları ile uluslararası sermaye akımları da yavaşladı.

Diğer taraftan 2018 yılında ABD’nin ekonomimizi doğrudan hedef alan politikaları ile Türkiye büyük bir spekülatif kur krizi ile karşı karşıya bırakıldı. Spekülatif kur krizinin fiyatlar üzerindeki olumsuz etkisi enflasyonu tetikledi ve Türkiye 2002’den bu yana ilk defa çift haneli bir oranla %20’nin üzerinde bir enflasyonla yılı kapattı. Merkez bankası kuru baskılamak üzere uzun zaman kendisinden beklenen hamleyi doğru bir oranda gerçekleştirdi. Faiz de yapılan doğru artış ve ABD ile ilişkilerin makul bir seviyeye tekrar çekilmesi ile kurdaki yüksek dalgalanma sorunu en azından bir seviyeye getirilebildi.

Türkiye ise bu süreçte yaşadığı en büyük sıkıntıyı dış finansmana erişim konusunda yaşadı. Dış finansmana erişim konusunda yaşanan sıkıntı ile kredi şartları sıkılaştırıldı, sıkılaştırılmış para politikası nedeniyle finansmana erişim kapasitesi ciddi anlamda daraldı. Hatta bir çok sektörün finansmana erişimi neredeyse imkansız hale geldi.

Bunların genel bir sonucu olarak büyümede yavaşlama yaşandı. Şimdi 2019’u değerlendirdiğimizde ise önümüzdeki 3 ile 6 ay içinde de yine büyümede yavaşlamanın devam edebileceği sinyalleri görülebilmektedir. Sonuç olarak reel sektörün yaşanan daralma dönemine ciddi anlamda borçlu olarak yakalanması da ekonomik daralmaya neden olmuştur. Zaten borçlu olan şirketler, daralma ile birlikte yeni borçlanma imkanları bulamadıkları için küçülme yolunu tercih etmek zorunda kalmaktadırlar. Fakat rakamları ve oranları doğru okur ve soruna değil, çözüme yönelik, tampona değil, doğrudan iyileştirmeye yönelik adımlar atabilirsek Türkiye’nin özellikle 2019’un son çeyreğinden sonra toparlanma sürecine gireceği ve bu toparlanma ile birlikte enflasyonda 2020 itibariyle tekrar tek haneli rakamlarda görebileceğimizi söyleyebilirim. Buna ek olarak alınan önlem paketlerine daha realist, daha sonuç odaklı çözüm önerileri eklenebilir ve eyleme geçirebilirse ekonomimizin tekrar toparlayabileceğini söylemem sanırım yanlış olmaz.

  • Bu dönemde genel çerçevede finansal riskleri yönetmede nelere dikkat edilmeli ? Özellikle KOBİ’lere ne tavsiye edersiniz ?
  • 2018 tırmanan krizi yönetmek üzere çeşitli önlem paketleri ve reformlar yapılmıştır. Fakat görünen o ki yapılan reformların olumlu sonuçları halen üretime yansıyamamıştır. Bu anlamda hükümeti ve ekonomi yönetiminden hala önemli beklentiler bulunmaktadır. Kamunun girdi maliyetlerini azaltmaya ve uluslararası pazarlar ile rekabet imkanını yaratmaya yönelik adımlar atmasına, vergi yükünü hafifletmesine, bürokrasiyi azaltmasına ve yapısal reformları hızlıca harekete geçirmesine her zaman olduğundan daha fazla ihtiyacımız var. Ama tabii ki herşeyi devletten beklememeliyiz, bu söylediklerimden böyle bir anlam çıkmamalı. Hükümetin sadece öncü olması, bizlerin de bir bütün olarak yani hükümetin, yerel yönetimlerin, sanayicilerin, hizmet sektöründe faaliyet gösterenlerin, üniversitelerin, araştırma kurumlarının birlik ve beraberlik ve işbirliği içinde çalışması gerekmektedir. Türkiye’de yaşayan her fert, iş yapan her işveren bu gerçeğin farkındadır veya farkına varmalıdır. Emeğiyle, sermayesiyle, riskiyle, tüm gücüyle, tekrar büyümenin ve ülke ekonomisini genişletmenin mücadelesini vermelidir. İşverenler rekabet gücünü ve karlılığını artırmak için kendi yapması gerekenler konusunda da farkındalıklarını arttırmalıdır.
  • Genel çerçevede finansal riskleri yönetirken kriz kahinlerinin ateşli söylemleri karşısında hemen paniğe kapılmamalıyız. Eğer döviz açığı veya kur riski yoksa kredileri kapatmaktan kaçınmalıyız. Çünkü bu hareket ileriki dönemlerde ekstra bir nakit daralmasına sebep verecektir. Riskleri yönetirken sakin, tutarlı ve sabırlı olunmalıdır, krizde size büyüme fikri ile gelen işverenlerinize karşı doğru cevaplar vermek gerekmektedir. Krizde büyümemin büyük riskleri de barındırdığını ve büyümek yerine mevcudu korumanın tercih edilmesi gerektiğini hatırlatmalıyız. Bu tür süreçlerde kaçınılmaz olarak her daim üretilen karamsar tablolara hemen itibar etmememiz gerekmektedir. Tahminlerin her hafta değiştiği bu ortamda sizin kendi uzun vadeli objektif değerlendirme tablonuz ve yol haritanız olmalıdır ve en önemlisi zarar ettiğiniz halde kriz öncesinde devam ettiğiniz bütün işlerden derhal çıkmak konusunda tereddüt etmemelisiniz ve yapılabiliniyorsa ve imkanınız varsa borçlanma maliyetlerinin çok yüksek olduğu bu dönemde olabildiğince öz sermaye ile hareket edilmelidir.
  • Kobilerimiz için naçizane tavsiyem ise, yukarıdakilere ek olarak personellerinize ve işiniz gelişimine yönelik –özellikle eğitim gibi- yaptığınız yatırımlara eğer imkanınız varsa ara vermeyin, AR-GE’yi tamamen rafa kaldırmayın, hızınızı kesmeyin ama biraz azaltın, her zamankinden daha dikkatli ve daha titiz yaklaşın ve işinizle ilgili tüm işaretleri iyi okuyun.

Bu sıraladıklarımı sadece bir öneri olarak nitelendirmekte fayda var. Çünkü her şirketin yapısı birbirinden farklıdır ve bu sebeple her şirketin veya iş kolunun krizden etkilenme şekilleri de farklı olur ve bazı durumlarda farklı kalkanlar hazırlanması gerekebilir.

  • Sosyal sorumluluk projelerinde de aktif yer alıyorsunuz. Benjamin Button Kadınları çalışmalarınızdan bahsedebilir miyiz? Neler yapıyorsunuz?

2016 yılında verdiğim bir röportajda kendimde gördüğüm eksik yanlarımı ifade etmiştim. Sosyal Sorumluluk Projelerinde yer almaya çalıştığımı ama bu konuda yaptıklarımı yeterli görmediğimi belirtmiştim. İhtiyacı olan binlerce çocuk olduğunu ve çocukların hayatlarına daha fazla dokunmamız gerektiğini ifade etmiştim. İşte o gün bunları ifade ederken sadece bir temenni olarak kalmaması gerektiğini de bir kez daha aklıma kazımıştım. Düşünmüştüm ama düşünmek kendi başına yeterli olmayacaktı. Bu sebeple sadece düşünmedim, inandım ve harekete geçtim. O günden sonra ilk büyük projemizi Kastamonu İş Dünyası ile işbirliği içinde gerçekleştirdik, Kastamonu’dan çıkmış, alanında öncü İş Kadınlarını ödüllendirdiğimiz gecede 500 kişinin katılımı ile Kız Çocuklarına Burs imkanı sağladık. Sonrasında C Majör İşten Sesler Korosu ile tanıştım. C Majör İşten Sesler Korusu profesyonel iş dünyasında başarılı olan isimlerin amatörce şarkı söyledikleri ve yılda 2 defa verdikleri konserlerle binlerce çocuğa ışık oldukları bir platform. Bu platformda hem korist hem de Mali İşler İcra Kurulu üyesi olarak görev alıyorum. Bu platform sayesinde kalbi iyilik için çarpan, hayatımda olduğu için şanslı olduğumu düşündüğüm sevgili Fatma Aydoğdu ile tanıştım. Fatma hanım ile tanıştıktan sonra birbirimiz ile çok ortak noktamız olduğunu keşfettik.

Şimdinin çocuklarının gelecekte hak ettikleri kalite ve başarıdaki pozisyonlarına erişebilmeleri yolundaki en önemli adımlardan biri onların eğitim hayatlarına katkı sağlamaktı. Hem C Majör olarak verdiğimiz konserlerle hem de yine üyesi olmaktan büyük mutluluk duyduğum ve sevgili Fatma Aydoğdu hanım vesilesiyle tanıştığım Benjamin Button Kadınları grubumuz ile daha fazla çocuğa dokunabiliyor ve onların eğitim hayatına katkı sağlayabiliyoruz artık.

Yine sevgili Fatma Aydoğdu vesilesiyle tanıdığım Benjamin Button Platformunun da kurucusu olan Fazilet Patır hanım ve özveri ile büyütülmüş olan Benjamin Button ailesi bana dünyada hala iyi insanların çoğunlukta olduğunu ve yüzlerce iyi insanının bir araya gelerek neleri başarabileceğini gösterdi ve göstermeye devam ediyor.

Benjamin Button ile ilgili biraz detay verecek olursam; Biz Kadınız, önceliğimiz çocuklar. Hiçbir politik ve ideolojik bir gruba bağlı değiliz. Bizi bir araya getiren iyilik ve birliktelik için çarpan yüreğimiz. Kadın kimliğimiz ile Türkiye’de ihtiyacı olan her çocuğa umut olmak istiyoruz. Tek derdimiz fayda sağlamak, misyonumuz da sağlamayı düşündüğümüz faydayı yaygınlaştırmak.

Biz Benjamin Button olarak hayıflanmayı bilmeyenleriz. Her şey kötü gidiyor diye söylenmek yerine, hayatta iyi insanlar da, yapılacak iyi şeyler de var, diyenleriz. İyi şeyler için insanları bir araya getirmeyi kendine amaç edinenleriz. Biliyoruz ki bizlerden yüzbinlerce var. Bir kıvılcım yakıp koca bir aleve dönüşmesini görecek olanlarız biz.

Ve başarılı koca bir aile Benjamin Button grubu. Çünkü grubumuz bünyesinde üretilen projeleri artık yüzlerce insan destekliyor. Benjamin Button grubunun düzenlediği etkinliklere destek vermek için yüzlerce hayırsever bir araya geliyor. Ama özellikle belirtmeliyim ki bu grubu bir arada tutan sevgili Fazilet Patır hanımdır. Sabrı, disiplini, güzel kalbi ile grubu her daim bir arada tutuyor ve bizi birbirimize kenetliyor. Sevgili arkadaşım Fatma Aydoğdu ise bu grubun birlikte yürüteceği güzel projeler üretmeye devam ediyor.

  • Finans bölümlerinin strateji ve yatırım kararlarındaki rolünü nasıl değerlendirirsiniz?

Finans bölümleri özellikle kriz dönemlerinde şirketlerde en sevilmeyen departman halini alırlar. İşler iyi giderken kimsenin aklına gelmeyen Finans departmanı, işlerin kötü gittiği dönemlerde bütün gözlerin üstünde olduğu bir hedef haline gelir. Benim şahsi kanaatim her şirketin Yönetim Kurulu’nda mutlaka Finans yöneticisinin olması gerektiği yönündedir. Yönetim Kurulu Üyesi olarak atanmasa dahi, şirketlerin Finans yöneticilerinin Stratejilerin ve Yatırım Kararlarının tartışıldığı Yönetim Kurulu toplantılarında yer almaları oldukça önemlidir. Çünkü bir Finans Yöneticisi Yatırımın sadece olumlu yanlarına odaklanmaz, karşılaşılabilecek riskleri de düşünür ve bu yatırımı bir bütün olarak ele alır. Şirketler aslında yaşayan organizmalardır ve yaşam kaynağı kâr ve büyüme üzerine kurulmuş olmalıdır. Bir yatırım kararı verilirken şirketlerin bu yönü iyi düşünülmeli ve şirketin bu yolculukta karşılaşacağı sıkıntılar da önceden saptanmalıdır.

  • Basın yayın sektörü dijital devrimden en çok etkilenen sektörlerden biri olarak değerlendiriliyor. Siz bu değerlendirmeye katılıyor musunuz ? Ne gibi alternatif hamleler geliştirdiniz?

Dijital devrimden en çok etkilenen sektörlerden biri sizin de ifade ettiğiniz gibi yazılı basın oldu. Haber her zaman son kullanma tarihi en kısa olan şeylerden olmakla birlikte dijitalleşmenin yaygınlaştığı ve sosyal medyanın atakta olduğu bu dönemlerde haberin son kullanma tarihi çıktığı anda tükeniyor. Bu sebeple artık yaptığınız iş dün çıkan bir haberi yayınlamak olmaktan çıkmalı. Çünkü o haber dün yayınlandı, tartışıldı ve tüketildi. Biz çıkan bu haberin ülke ekonomisini nasıl etkilediğini ve bu durumda yapılması gerekenleri, analizleri vererek bir fark yaratıyoruz. Diğer türlüsü pazar payımızın kaybolması demek olacaktır. Aynı zamanda Digital’e yatırım yapıyor ve Dünya’nın digital ayağının sağlam, güvenilir ve en hızlı olmasını sağlamaya çalışıyoruz. Ayrıca dijital cephe üzerinden genç kuşağı kapsayıcı yatırımlarımız da devam etmektedir.

  • Son dönemde kağıt hammadde maliyetleri hayli değişkenlik gösterdi ?
    Siz bu dalgalanmalara karşı ne tür alım politikaları belirlediniz ?
  • Bu konu ile ilgili satınalma müdürlüğümüzün çok doğru adımlar attığını söyleyebiliriz. Özellikle kurun çok dalgalı olduğu dönemlerde biz çok fazla sıkıntı yaşamadık. Çünkü her zaman stokla çalışan bir gazeteyiz. Bu sebeple kurun en yukarı tırmandığı dönemlerde bir alımımız olmadı. Sonrası için de Satınalma Departmanımız ile ortak stratejiler üreterek kağıda gelen zamdan en az şekli ile etkilenmiş olduk. Ayrıca basılı sayfa sayılarımızı azaltarak, analizleri ve haberlerin geniş kapsamlı şeklini digital tarafımıza yönlendirdik. Bu şekilde hem maliyet tasarrufu yaptık hem de digital tarafımızı daha da bilinir hale getirdik.
  • Döviz kur risklerini nasıl yönetiyorsunuz ? Yıl sonu Dolar ve Euro tahmininizi de alabilir miyiz?

Biz yoğunluk olarak ithalatçı bir firmayız. Ürettiğimiz ürünün hammaddesi olan kağıdı yurtdışından temin ediyoruz. Ayrıca Yabancı Dil Materyalleri ile baskısını ve satışını yaptığımız diğer Yabancı Yayınlarını da yine çeşitli ülkelerden ithal ediyoruz. Bu nedenle kur bizim için her zaman oldukça önemli. Biz riskimizi yurtdışı firmaları ile yaptığımız Kur Sabitleme politikamız ile yönetiyoruz. Ayrıca en büyük alımı gerçekleştirdiğimiz bir iki firma ile de TL üzerinden çalışmaya başladık. Dolar ve Euro ile ilgili tahminlerimiz var ve bu tahminler üzerinden bütçeler yapıyoruz. Fakat ekonominin bu denli hareketli olduğu bir dönemde tahminleri paylaşmanın çok doğru olmayacağını düşünüyorum.

  • Satınalma ve finans ilişkilerini yönetirken nasıl bir yaklaşım ortaya koyuyorsunuz ?

Satınalma Müdürlüğümüz ile her hafta rutin yaptığımız toplantılarımız var. Satınalma departmanımız satın alınacak ürün ile ilgili talep formunda ürünün ana özelliklerinin yazılmasını rica ediyor. Sonra bu özelliklere sahip en az 5 farklı kurumdan fiyat alınıyor. Sonrasında yapılan pazarlıklar sonucunda bu kurumların sayısı 3’e düşürülüyor. Ödeme şekli konusunda Finans ile bir mutabakat sağlandıktan sonra hangi kurum ile çalışılacağına karar verilebilmesi için haftalık İcra Kurulu toplantılarına sunuluyor.

  • Finans yöneticileri ile satınalma yöneticileri arasında temel anlaşmazlık alanları nelerdir? Bölümler arasında güçbirliği geliştirmek için neler yapılabilir?

Açıkçası bizim şirketimizde böyle bir anlaşmazlık yok. O yüzden bu konuda bir yorum yapamayacağım. Ama güçbirliğini nasıl sağladığımızı söyleyecek olursam, yaptığımız işlere karşılıklı saygı duyarak, birbirimizi dinleyerek ve her hafta bir gün mutlaka bir araya gelip, piyasaları ve gündemi konuşarak diyebilirim.

  • Finans yöneticiliğinin düşünen genç arkadaşlarımıza tavsiyeleriniz nelerdir ?
  • Finans yöneticiliği düşünen genç arkadaşlara naçizane tavsiyem bir kez daha düşünmeleri konusunda olacaktır. Şakayı bir yana bırakacak olursam; Türkiye’de ve global açıdan bakacak olursak Dünya’da piyasaların rahat durmayacağı aşikar. Bu sebeple genç finans yöneticisi adaylarına; kriz anında sakin kalıp etkili karar verebilme yeteneği geliştirmelerini, Finans sektörüyle ilgili yasal düzenlemeleri düzenli olarak takip etmelerini ve alanları ile ilgili yetkin bilgi sahibi olmalarını, probleme değil de yaratıcı çözümlere odaklanmalarını, hem sözlü hem yazılı iletişim becerileri geliştirmelerini, en önemlisi işlem hacmi değil, değer odaklı bakış açısı geliştirmelerini tavsiye edebilirim.

Satınalmada Değişim

Atilla YILDIZTEKİN

Dünya tarihi yüz yıllar süren ham taş devrinden başlayıp, yontma taşa, cilalı taşa, maden devirlerine ve son dönemlerde daha kısa süreli motor devrine, atom devrine, bilgi devrine ulaşan dönemlerden geçmiştir. 20. yüzyıl biterken 21. yüzyılın hangi isimle anılacağına dair düşünce kuruluşlarının çalışmaları sonucunda, yeni yüzyılın değişim devri olarak anılması gündeme gelmiştir.

Doğrudur, durdurulamaz bir değişim içinde yaşıyoruz. Her şey çok hızlı değişmekte, iş yapma şekillerimiz, üretim tarzımız, tükettiğimiz ürünler, iletişim şeklimiz, ilişkilerimiz, çevremiz, kullandığımız araçlar düşüncelerimiz hızla değişmektedir. Değişimin bize öğrettiği şey şudur; değişime ayak uyduramazsanız varlığınızı sürdüremezsiniz. Geride kalırsınız, sistem dışına itilirsiniz, gelişmenizi sürdüremezsiniz, yok olursunuz. Üretim teknolojinizi rakiplerinizin seviyesine çıkartamazsanız rekabette geri kalmak, uzun dönem performanslarınızı kaybetmeniz kaçınılmazdır. Bu tavır bir nehir içinde akıntıya kapılmak gibidir yapacak bir şey yoktur ve boğulursunuz.

Değişime ayak uydurmak ikinci alternatiftir. Günümüzde bilgiye ulaşmak o kadar kolay hale gelmiştir ki; konusu ne olursa olsun çevrenizdeki değişiklikleri izlemek, model almak ve uygulamak mümkündür. Çevrenizdeki farklı iş yapma şekillerini inceleyip gerek temin, üretim gerekse de satış sistemlerinizi günün koşullarına hızla eşitlemek kolaydır. Böylece rekabet ortamında rakipleriniz ile aynı kulvarda koşmak şansını yakalarsınız. Hızla akan bir nehirde suyun akışına kapılarak giden ve küreklerle yönlenen bir kano gibi düşünebiliriz. Herkes aynı hızla, aynı koşullarda gitmektedir.

Gelişimi yaratan 3. Alternatiftir. Bu da değişimi izlemek değil, değişimi yaratmak olarak tanımlanmaktadır. Değişimi yaratmak için ARGE, inovasyon, modelleme, simülasyon, ürün geliştirme, danışmanlık alma gibi teknikler kullanılır. Değişimi yaratmak diğer yandan farklılığı yaratmak demektir. Ürünlerde, üretimde, pazarlamada, lojistikte farklılık yaratmak pazarda oluşan rekabette öne çıkmak demektir. Tüketiciler benzer ürünlere yöneliyorsa en ucuzunu, farklı ürünlere bakıyorlarsa en farklısını fiyatına bakmadan seçmektedirler. Pazara ilk giren, farklılık yaratan ürün rakipleri ortaya çıkmadan önce daha yüksek kar marjları ile satılabilmektedir. Bu da aynı nehirde motorlu bir tekne ile hareket etmek demektir. Gideceğiniz noktaya sizi rekabet dediğimiz nehir değil kendi gücünüz götürecektir.

Tedarik zincirinin her halkası da bu değişimden payını almaktadır. Değişim devam edecektir. Üretim değişmekte, depolama değişmekte, katma değerli hizmetler değişmekte, dağıtım değişmekte, satış sistemleri değişmekte ve bunların yanında da satın alma şekillerimiz de değişime uğramaktadır. Gelecekte bu değişimde nereye gittiğimizi bilmek için geçmişte neler olduğunu yani nereden geldiğimizi de bilmemiz gerekmektedir.

Satın almada başlangıçtan günümüze ve geleceğe dönük değişimleri şu şekilde değerlendirebiliriz.
Geniş ölçekli üretimin başlamasına kadar geçen zaman ihtiyaçların karşılanması amacıyla yapılan limitli, küçük ölçekli, en yakın noktadan yapılan satın alma şeklinde gerçekleşmiştir. Satın alınan adetler düşük ve malzemeler sınırlıydı. Lokal tüketim için üretim yapılmaktaydı.

Üretimin işletmenin ana fonksiyonunun olması dönemi, gerçek anlamda satın almanın devreye girdiği 1. Faz olarak değerlendirilmektedir. Burada amaç üretim biriminin ihtiyacının karşılanması için satın almanın yapılmasıdır. Artık ihtiyaçlar listeler haline gelmekte ve onaylanma beklemektedir. Satın alma ihtiyacının kısa dönemli, hızlı bir şekilde karşılanmasını hedeflemektedir. Üretime bağlı bir fonksiyon olarak çalışmaktadır ve talebin yaratılması ile başlar. Satışlar yerel veya yakın bölgelere yapılmakta olup, üretim adetleri düşük olduğu için adetler de düşüktür. Doğrudan satın alma yapılmakta her malzemenin nereden alınacağı bilinmekte, malzemelerin taşınması kendi imkanları ile yapılmakta ve dış kaynak kullanılmamaktadır.

Satın almada 2. Faz üretim adetlerinin maliyet avantajı yaratmak amacıyla artması ile devreye girmiştir. Genellikle aile şirketlerinin kurulduğu ve aile fertlerinin yönetimde olduğu bir dönemdir. Satın almanın başında aile fertlerinden biri bulunmaktadır. Üretim için hemen yap hemen sat modeli yerine, yap, stokla ve sat modeli geçerlidir. Proaktif planlama başlamaktadır. İşletmeler orta büyüklüğe ulaşmıştır. Üretim işletmenin temel fonksiyonu haline gelmiş ve satın alma doğrudan üretime bağlanmıştır. Bu noktada hedeflenen üretim maliyetlerinin düşürülmesi ve satın alma fiyatlarının minimize edilmesidir. Ucuz malzeme alımı için toplu alımlar yapılmakta ve pazarlıkta yetkili ve uzman olan elemanlar çalıştırılmaktadır. Satın alma ekibinin hem pazarı hem de malzemeleri bilen kişiler olması aranmaktadır.

  1. fazda artık şirketler büyümüş, üst yönetimde aile dışındaki yöneticiler devreye girmiştir. Toplam kalite yönetimine geçilmiş ve firmaların satın alma süreçleri yazılı hale getirilmiştir. Satın almalarda kontratlar ile çalışılması başlamış, satın alma üretim dışında yer almış, üretim için gereken malzemelerin dışında her türlü satın alma bu departman tarafından yapılmaya başlamıştır. Satın alma satış, üretim ve finansın da devreye girmesi ile koordineli bir şekilde yapılmaktadır. Satın almada onay mekanizmaları devreye girmekte ve satın almanın sadece en ucuz fiyatla değil, en ucuz toplam maliyetle ve kabul edilen kalitenin araştırılması ile yapılması planlanmaktadır. Tedarikçiler için portföy oluşturulmasına başlanmış ve yeni tedarikçiler alternatif olarak araştırılmaktadır.

Satın almada 4. fazda üretim ve satış küreselleşmeye başlamıştır. Büyük ölçekli kuruluşlar ortaya çıkmıştır. Satın alma alıcı ve satıcının entegre çalışması, dijital ilişki kurması, uzun dönemli satın alma planlarının hazırlanması, firmalar arasında stratejik iş birliği sözleşmeleri yapılması ile devam etmiştir. Satın alma bütçelerle ve revizyonlarla tüm bölümlerle entegre haline gelmiştir. Lojistik satın alma bölümünün içinde yürütülmektedir. Satıcı ile belli periyotlarla yapılan toplantılarda sorun çözümü yanında iş geliştirilmesi, fırsat yaratılması, süreç iyileştirmeleri de görüşülmektedir. Satın alma bölümünün uzun dönemli stratejileri belirlenmiştir. Özel eğitilmiş ekipler artık satın almayı da küresel olarak takip etmeye başlamışladır.

Satın almada 5. faz bugün içinde olduğumuz dönemdir. Tedarik zincirinin tüm adımlarında satın alma takip edilmektedir. Tedarikçilerle entegrasyon sağlanmış, üreticinin uzun dönemli talepleri ile ilgili bütçeleri tedarikçiler ile paylaşılmakta, ortak bütçe çalışması yapılmakta, taleplerde olacak herhangi bir değişiklik bütçe revizyonları ile anında paylaşılmaktadır. Artık yazılımlar konuşmaktadır. Lojistik hizmetlerde dış kaynak kullanımı yaygınlaşmış ve lojistik şirketler de bu iş birliğinin bir parçası olacak entegrasyona girmiştir. Ölçekler büyüdükçe tedarikçilerle ortaklık çalışması, şirket satın almaları, birleşmeler de görüşülmektedir. Hedef birim maliyeti değil, toplam mal olma maliyetinin minimize edilmesidir. Satın alma bölümü şirket yönetiminde de etkili bir hale gelmiştir. Stokların takibi satın almanın sorumluğuna verilmiş ve minimum stok, daha sık sipariş sistemleri ortaya çıkmıştır.

Gelecek dönemde artık 6. Fazı takip edeceğiz. Değer yaratma kavramı gündeme gelecektir. Sadece finansal değer yaratma değil, tüm tedarik zinciri paydaşları arasında tedarik zincirine artı değer kazandırılması ve bunun paylaşımı konuşulmaya başlayacaktır. Tüm oyuncuların ortak hedefi son kullanıcıdır. Son kullanıcının taleplerinin planlanması, satıcılara daha fazla yakınlaşma ve buna bağlı satın alma yönetimi sağlanacaktır. Satın alma yönetimde en etkili operasyonlardan biri haline gelecektir. Küresel markaların rekabeti müşteriye değer yaratmak ve bu değeri bir rekabet unsuru olarak kullanmak olacaktır. Bu dönemde satın alma şirketleri ortaya çıkacak ve farklı kuruluşların ortak satın almaları devreye alınacaktır.

Değişen bir dünyada değişimden uzak kalmamalıyız. Değişimi taklit etmek de yeterli olmayacaktır. Değişimi, yaratabilen şirketler geleceğin yaşayan şirketleri olacaktır.

 

Çevre Dostu Yeşil Liman Sertifikaları Sahiplerini Buldu

Türkiye’de faaliyet gösteren limanlarda hava kalitesinin artırılması, atıkların kabulü, enerji tüketimi ve gürültü kirliliğinin azaltılması amacıyla imzalanan “Yeşil Liman Protokolü” kapsamında çevre dostu limanlar “Yeşil Liman” sertifikası almaya hak kazandı.

T.C. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile Türkiye Liman İşletmecileri Derneği’nin (TÜRKLİM) düzenlediği “Yeşil Liman (Green Port)” sertifika töreni 18 Temmuz perşembe günü Ankara’da gerçekleşti. Törene T.C. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan da katılarak bir konuşma yaptı.

Deniz Ticareti Genel Müdürü Halil Yıldız’ın açılış konuşması ile başlayan “Yeşil Liman Sertifika Töreni” TÜRKLİM Yönetim Kurulu Üyesi Uygun Değirmenci’nin konuşmasıyla devam etti. Törene T.C. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın yanı sıra Bakan Yardımcısı Selim Dursun ile üst düzey bürokrat ve liman yöneticileri katıldı.

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Konferans Salonu’nda gerçekleşen Yeşil Liman (Green Port) Sertifika Töreni ile Yeşil-Eko Liman şartları ve kriterlerini yerine getiren; Altıntel Limanı, Hopaport, Limaş Limanı, Limak İskenderun Limanı ve Mardaş Limanı bu yıl sertifika almaya hak kazanırken; Aksa Limanı, Bodrum Kruvaziyer Limanı, Borusan Limanı, Ege Port, Evyapport, Kumport, Limakport, Marport, Petkim Limanı ve Solventaş Limanı’nına yenilenen sertifikaları takdim edildi.

“Yeşil Liman” sertifikası almaya hak kazanan limanlara sertifikalarının verildiği törende konuşan TÜRKLİM Yönetim Kurulu Üyesi Uygun Değirmenci limanların gelişimi ve operasyonlarında sürdürülebilir uygulamalar entegre edilmesi için “Yeşil Liman Protokolü”nün önemine vurgu yaptı. Değirmenci, konuşmasına şöyle devam etti: “Limancılık son yıllarda Denizcilik sektöründeki gelişmelere paralel olarak büyük değişikliğe uğramış, sadece verilen hizmet değil, verilen hizmet kalitesi de ön plana çıkmıştır. Bu kaliteyi belirleyen en önemli faktörlerden biri de limanın gelişimi ve operasyonlarında çevresel duyarlılığın artmasına yönelik sürdürülebilir uygulamalarıdır.

Çevresel kirliliğin azaltılmasına yönelik en önemli uygulamalardan biri olan yeşil liman politikası tüm üyelerimiz tarafından benimsenmiş ve bu yönde bakanlığımız tarafından yapılan çalışma ve uygulamalara zorlama olmadan gönüllü olarak iştirak edilmektedir. Zira yeşil liman uygulamalarının “doğal kaynakların korunması, kirliliğin azaltılması, yenilenebilir enerji ve geri dönüşümlü malzemelerin kullanımının artması ve limanların çevre üzerindeki zararlı etkilerinin azaltılması gibi faydaları” olduğunun bilincindeyiz. ‘Yeşil Liman’ sertifikası ile ödüllendirilen limanlarımızı, gelecek nesiller için attıkları bu büyük özveri için tebrik ediyoruz.”

SÜRDÜRÜLEBİLİR TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ
VE YEŞİL SATINALMA MAKALELERİ

Ecovadis Sürdürülebilir Satınalma Puanımızı Nasıl Yükseltiriz? Sürdürülebilir Satınalma Gelişim Planı Nasıl Yürütülmeli?

Sunum Klasörünü indirebilirsiniz:

Sürdürülebilir Kalkınma Raporu ve Türkiye Analizi 

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK EĞİTİMİ ve TESTLER

Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi ve Yeşil Satın Alma Eğitimi

Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi Ve Yeşil Satın Alma Eğitimi Sürdürülebilirlik
Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi ve Yeşil Satınalma Eğitimi

Türk Startup’ları Estonya Tallinn’de Yabancı Yatırımcıların Karşısına Çıkacak

Stage-Co tarafından düzenlenen yarışma ile seçilen 3 Türk Startup uluslararası pazarlara açılma yolunda destek bulacak.

Stage-Co tarafından Türk startup’larını yurtdışına taşımak amacıyla düzenlenen yarışma Startup Pitch Competition için İzmir, Ankara ve İstanbul’da etkinlikler gerçekleşecek. 3 şehirde gerçekleşecek yarışmada, startup’lar 3 dakikalık sunumları (pitch) ile yatırımcılardan oluşan jüri karşısına çıkacaklar. Her şehirden birincilik alan startup Kasım ayında Estonya’nın başkenti Tallinn’de gerçekleşecek Startup Week’e katılma şansı elde edecek. Startup’lar 5 günlük etkinlikte hem global startup ağları, uluslararası yatırımcılar ile tanışma hem de vizyon açıcı etkinliklere katılma şansı elde edecekler.

İzmir, Ankara ve İstanbul’da yarışmak için başvuru kabul etmeye başlayan Stage-Co Startup Pitch Competition’da her şehirde finale kalan 10 startup sahnede yarışırken girişimlerini yatırımcılara sunma ve networking imkanı da elde edecekler. Estonya delegasyonu ve yatırımcılardan oluşan jürinin değerlendirmesi için başvuru formu ve sunumun İngilizce yapılması gerekiyor. Sunumlar 3 dakika, jüriye soru cevap için ayrılan süre ise 2 dakika olacak.

Etkinlik tarihleri ve detaylar şöyle:

İzmir: 25 Temmuz 18:00’de Originn Coworking’de gerçekleşecek. Kayıt ve başvuru detayları için linke tıklayınız. 

Ankara: 06 Ağustos 18:00’de CoZone’da gerçekleşecek. Kayıt ve başvuru detayları için linke tıklayınız.  

İstanbul: 07 Ağustos 18:00’de Kanyon JointIdea’da gerçekleşecek. Kayıt ve başvuru detayları için linke tıklayınız.

Estonya E-oturum Programı sponsorluğunda gerçekleşen yarışma ve Tallinn seyahat organizasyonu Türk startupların uluslararası pazarlara açılımı için önem taşıyor ve her etkinlikte bu program ile ilgili bilgilendirme de yapılıyor.