İşte dünyayı şekillendiren 100 an!

Hilton 100. yılını, kültürden siyasete, bilimden insanlığın zaferlerine, geçen yüzyıla damgasını vuran anları paylaşarak kutluyor.

Londra, UK ve MCLEAN, Va. – 29 Mayıs 2019 – Dünyanın ilk küresel otel şirketi Hilton(NYSE: HLT)bu hafta 100’üncü yılını kutluyor. 1919 yılında Teksas’ta kurulan Hilton, bugün 113 ülke ve bölgede 5 bin 700 otellik bir erişime sahip. Hilton geride bıraktığı 100 yıl boyunca dünyanın birçok ikonik anına tanıklık etti. 100’üncü yılında küresel ağırlama endüstrisindeki öncü pozisyonunu kutlayan Hilton bu çerçevede modern dünyayı şekillendirmiş olan 100 anı gözler önüne seriyor.

Hilton’un dünyanın farklı bölgelerinden 7 bin kişiyle gerçekleştirdiği araştırma sonucunda geçen yüzyılın en etkili anı İkinci Dünya Savaşı’nın bitişi ve peşi sıra ortaya çıkan yeni dünya düzeni olarak belirlendi. İkinci ve üçüncü sırada ise 1954’te gerçekleştirilen ilk organ nakli ve 1967 yılındaki ilk kalp nakli yer alıyor.

Dünyayı şekillendiren en etkili 10 an

  • İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi ve ardından gelen yeni dünya düzeni (1945)
  • İlk organ nakli (1954)
  • İlk kalp nakli (1967)
  • Penisilinin keşfi (1942)
  • İnsanoğlunun Ay’a ayak basması (1969)
  • Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Almanya’nın yeniden birleşmesi (1989)
  • Uzaydaki ilk insan (1961)
  • İlk tüberküloz aşısı (1927)
  • İlk yapay kalp (2015)
  • İlk kemoterapi tedavisi (1956)

Diğer kategorilerde en üst sıralara çıkan anlardan bazılarıysa şöyle:

  • ilk televizyon (1928 – teknoloji)
  • ilk sesli film (1927- kültür)
  • ilk elektrikli buzdolabı (1927 – yeme içme)
  • ilk güneş panellerinin icadı (1954 – sürdürebilirlik)

Hilton’un 100’üncü yıldönümü hakkında bir açıklama yapan Hilton EMEA Başkanı Simon Vincent; “Kurucumuz Conrad Hilton uluslararası seyahatin dünya barışına katkıda bulunacağına ve insanlar arasındaki bağı arıtacağına inanırdı. Geçtiğimiz 100 yıl boyunca otellerimiz tarihin pek çok ikonik anlarına ev sahipliği yaptı. Dünyanın ilk “barış yatağı” bundan 50 yıl önce Hilton Amsterdam’daydı. 1973’te Hilton New York Midtown’da dünyanın ilk cep telefonu konuşması gerçekleştirildi. Hilton olarak faaliyet gösterdiğimiz bölgelerdeki toplulukların adeta dokusuna işledik. Geçen yüzyılda 3 milyar misafir ağırladık. 10 milyon kişilik istihdam ve 1 trilyon dolarlık ekonomik etti yarattık.” dedi.

Hilton ilk otelinin açılmasından bu yana sektöre öncülük ederek seyahat kavramını kendi ikonik anlarıyla yeninden tanımladı. İlk oda servisi, odalarda ilk televizyon kullanımı ilk mini bar kullanımı ve ilk hava alanı gibi hizmetleriyle sektörü dünya genelinde çevreye olan etkisini bilimsel hedefler doğrultusunda azaltmayı başarabilen ilk otel oldu. Hilton, ilk bilgisayar bazlı rezervasyon sistemini, misafirlerin bir akıllı telefon uygulamasıyla odalarının kilitlilerini uzaktan açmalarını, ışıkları, televizyonu ve termostatı kontrol etmelerini sağlayanilk bağlantılı odayı sunan otel… İlk browni ve ilk piña colada’da da Hilton’daydı.

Unilever’de Sürdürülebilir Yaşam Planının 8 yıllık karnesi: Amacı olan markalar daha hızlı büyüdü

Unilever, Sürdürülebilir Yaşam Planının sekizinci yılında pek çok hedefte kayda değer ilerleme kaydettiğini duyururken, şirket olarak her daim amacının ‘Sürdürülebilir Yaşamı Yaygın Hale Getirmek’ olduğunu açıkladı.

Unilever bünyesinde ‘sürdürülebilir yaşamı destekleyen markalar’ olarak tanımlanan OMO, Lipton, Knorr, Dove, Algida, Elidor gibi öne çıkan markalar, 2018 yılında Unilever Türkiye’nin toplam büyümesinin yüzde 79,2’sini gerçekleştirdi. Böylece sürdürülebilirliğin büyüme için engel değil, aksine itici güç olduğu bir kez daha görüldü.

Unilever’in, 2010 yılında açıkladığı Sürdürülebilir Yaşam Planı çerçevesinde benimsediği iş modeli, sürdürülebilirliğin büyüme için engel değil, aksine itici güç olduğunu kanıtlamaya devam ediyor. Çevreye olan etkileri azaltılmış, sürdürülebilir yaşam amacına sahip ve tüketicisiyle bunun iletişimini yapabilen ve Unilever bünyesinde ‘sürdürülebilir yaşamı destekleyen markalar’ olarak tanımlanan OMO, Lipton, Knorr, Dove, Algida, Elidor gibi markalar, 2018 yılında Unilever Türkiye’nin toplam büyümesinin yüzde 79,2’sini gerçekleştirdi. Bir önceki yıl bu rakam yüzde 72 düzeyindeydi. Unilever Türkiye ve Orta Asya Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Seçkin, Sürdürülebilir Yaşam Planının 8. Yılında yaptığı değerlendirmede, “Yaptığımız her işin, her markamızın arkasında bir amaç olmasına büyük önem veriyoruz. Toplumun beklentilerini, farklılaşan tüketici ihtiyaçlarını çok iyi okuyan markalarımız var. Çalışanlarımızın duyguları ve tüketicilerimizin beklentileri ile tamamen uyumlu olan iş yapma şeklimiz, amacımızı kârlılığın önüne koymamızı gerektirmiyor, amaç zaten kârlılığı beraberinde getiriyor” dedi.

Seçkin: “Markalarımızla fayda yaratan amaçların peşinden koşacağız”

Mustafa Seçkin, “Şimdi bizim için, toplumun, dolayısıyla tüketicilerimizin yeni beklentilerine cevap verebilmek ve pozitif etkimizi artırmak adına markalarımızla daha cesur olacağımız bir dönem başlıyor. Sürdürülebilir yaşamı yaygınlaştırmak üzere şirketimiz, markalarımız ve çalışanlarımız ile hep birlikte fayda yaratan amaçların peşinden koşacağız” ifadelerini kullandı.

Unilever, toplumsal cinsiyet eşitliği için ekosistemini harekete geçiriyor

“Ülkemizin geleceğine yatırım yapacaksak dezavantajlı/kırılgan grupların güçlenmesi için onları desteklemek zorundayız” diyen Seçkin, şirketin 2019 ajandasında bu konunun öncelikler arasında yer alacağını vurguladı. Unilever’in toplumsal cinsiyet eşitliği için önemli girişimlerde bulunduğunu dile getiren Seçkin, “Kadınların iş hayatına katılımını artıracak, daha üst pozisyonlara gelmelerini destekleyecek uygulamaların yaygınlaşması için ekosistemimizde yer alan 21 şirketle birlikte Birlikte Güçlüyüz platformunu kurduk. Birleşmiş Milletler’in Kadının Güçlenmesi Prensiplerini (WEPs) ortak bir rehber kabul ederek, birbirimize ilham vermeyi, harekete geçirmeyi ve ölçülebilir gelişim sağlamayı amaçlıyoruz. Bizim hedefimiz, bir hayali tek başımıza gerçekleştirmek değil, güçler birliği sağlayarak hızlı bir şekilde etki yaratmak…” şeklinde konuştu.

Seçkin, Unilever’in en büyük etki alanlarından biri olan reklamlarda da toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik hem kendi marka reklamlarını iyileştirmek hem de sektöre öncü olmak adına önemli adımlar attığını belirterek, “Farklı sektörlerden 25 şirketle birlikte Reklam Verenler Derneği çatısı altında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ilkelerinin reklam endüstrisinin kodu haline gelmesi için bir girişim başlattık” dedi.

Türkiye’de Sürdürülebilir Yaşam Planı kapsamında 2018 yılında öne çıkan gelişmeler

•Unilever Sürdürülebilir Yaşam Planı, şirketin büyümesini çevre ayak izinden ayırırken pozitif sosyal etkiyi artırmayı amaçlıyor. Bu plan değer zincirinde sosyal, çevresel ve ekonomik performansı içeren dokuz taahhüt ve hedefle desteklenen üç büyük amaca sahip. Bu plan sayesinde Türkiye’de 2018 yılında, riskler minimize edilerek; tedarik zincirindeki yeniliklerle 47,7 milyon TL maliyet tasarrufu elde edildi.

Bu amaçlar doğrultusunda Türkiye’de sağlanan ilerleme şöyle:

1- 1 milyardan fazla insanın sağlık ve esenliğini iyileştirmek

•Domestos’un Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) iş birliğiyle 2011 yılından bu yana yürüttüğü ‘Eğlen, Öğren, Hijyen’ Projesi kapsamında 2018 yılı itibarıyla 560.000 çocuğa hijyen eğitimi verildi. 2018 yılında hayata geçirilen ‘Hijyenik Tuvalet, Sağlıklı Gelecek’ projesi kapsamında 68 okulda öğrenci tuvaleti restorasyonları yapıldı. 13.900 okula toplam 31 ton Domestos bağışı gerçekleştirildi. Böylece proje kapsamında 2018 yılı itibarıyla 4.321.653 öğrenciye ulaşıldı.

•Dove ile Toplum Gönüllüleri Vakfı-TOG ve Dr. Özgür Bolat iş birliğiyle 30 ilde 100 binin üzerinde gence ‘Kendine Güven Eğitimleri’ eğitimi verildi.

•OMO ve Aktif Yaşam Derneği iş birliğiyle Türkiye’de ilk kez 80 ilde 4.000’den fazla okulda 500.000’den fazla öğrencinin katılımıyla ‘Okul Dışarıda Günü’ hareketi hayata geçirildi.

•Unilever Food Solutions’ın, Türkiye Gıda Güvenliği Derneği iş birliğiyle yürüttüğü ‘Güvenli Eller’ Gıda Güvenliği eğitim programıyla 40.000 şefe ulaşıldı. 28.000’den fazla şefin gıda güvenliği sertifikası sahibi olması sağlandı.

•Algida dondurmalarında kullanılan meyvelerin ve Magnum dondurmalarda kullanılan kakaonun yüzde 100’ü sürdürülebilir kaynaklardan elde edildi. Çocuk dondurmalarının yüzde 100’ü porsiyon başına 110 veya daha az kalori, paketli dondurmaların yüzde 80’i ise 250 veya daha az kalori içerir şekilde üretilmeye başlandı.

•Signal’in gerçekleştirdiği projelerle bugüne kadar 35.671 çocuğa ağız sağlığı eğitimi verildi.

2- Çevresel etkiyi yarıya indirmek

•Yumoş konsantre ürünleriyle 38.400 ton su tasarrufu yapılmasına destek verdi.

•2018 yılı boyunca, geliştirilmiş ambalajlama çözümleri uygulanarak, kullanılan ambalaj miktarı yüzde 4 oranında azaltıldı.

•2018 yılı boyunca nakliyeden kaynaklanan karbondioksit (CO2) oranı yüzde 9 oranında; üretimden kaynaklanan CO2 oranı yüzde 6 oranında, üretimden kaynaklanan enerji tüketimi ise yüzde 3 oranında azaltıldı.

•Tony Guy markalı kuru şampuanlar sayesinde yüzde 90 daha az karbon salımı gerçekleşti.

•Unilever Türkiye, 2018 yılında İSO Çevre ve Sürdürülebilirlik Yönetimi Ödülünün sahibi oldu.

•Unilever’in Türkiye’deki tüm fabrikaları, 2013 yılından bu yana ‘çöplüğe sıfır atık’ statüsünde üretim yapıyor. 2015 itibarıyla fabrikaların yanı sıra depolar, dağıtım merkezleri ve ofisler de ‘çöplüğe sıfır atık’ statüsünü elde etti. Konya’da 2016 yılında üretime geçen Ev ve Kişisel Bakım ürünleri fabrikası da Konya Algida Fabrikası gibi LEED sertifikası alırken, katı atık alanlarına gönderilen atık miktarında yüzde 100 azalma kaydedildi.

3- Milyonlarca insanın geçim kaynaklarını iyileştirmek

•Lipton Sürdürülebilir Tarım Projesi kapsamında doğrudan ve tedarikçiler aracılığıyla toplamda 36.000 küçük ölçekli çiftçiye eğitim verildi. Tüm poşet çayların yüzde 100 sürdürülebilir, tüm çay fabrikalarının ise Yağmur Ormanları Birliği (Rainforest Alliance-RA) sertifikalı olması sağlandı. 2018 yılı itibarıyla üçüncü parti tedarikçilerden temin edilen çayların yüzde 99’unun RA sertifikalı olması sağlandı.

•Knorr’un 2012 yılında başlattığı Sürdürülebilir Tarım Programı ile bugüne kadar birlikte çalışılan 4.000 çiftçinin geleceğe dost tarım uygulamalarını hayata geçirmeleri sağlandı. Kurulan iş birlikleri sayesinde 9.000 çiftçi sürdürülebilir tarımı yaygınlaştırmak adına bilgilendirildi. Ürünlerde kullanılan 25 çeşit sebze ve baharatın yüzde 97’si, sürdürülebilir kaynaklardan elde edilmeye başlandı. Tedarik edilen domateslerin yüzde 100’ü geleceğe dost tarım yapılan tarlalardan sağlandı. 2018 yılında Ege Üniversitesi ve Doğal Hayatı Koruma Derneği-WWF iş birliğiyle ‘Toprağın verimliliğini artırma’ projesi hayata geçirildi.

•Tarımsal hammaddelerin yüzde 100’ü sürdürülebilir kaynaklardan temin edildi.

•Unilever Vakfı’nın desteğiyle Sürdürülebilir Kalkınma İçin Yenilikçi Çözümler Derneği’ne ait GelecekDaha.Net girişimiyle 2014 yılından bu yana Türkiye’nin dört bir yanındaki lise ve üniversite öğrencilerine online olarak ulaşılarak, profesyonel mesleki bilgi ve tecrübelerinin gelişimine katkıda bulunuluyor. 2017 yılı itibarıyla toplam 5.231 gence ulaşılarak, mentorluk ve beceri geliştirme eğitimleri verildi.

•2015’te başlatılan HeForShe kampanyasına 654 çalışan destek verdi. Toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadının ekonomik güçlenmesi çerçevesinde Unilever’in ekosistemindeki 21 şirketle birlikte ‘Birlikte Güçlüyüz’ platformu kuruldu. Platformda yer alan tüm şirketler 2018 yılında Kadının Güçlenmesi Prensipleri iç değerlendirme sürecini tamamladı.

•Unilever’de direktör ve üstü seviyedeki kadın çalışan oranında yüzde 44,4, yönetim kurulu seviyesindeki kadın çalışan oranında ise yüzde 41,5’e ulaşıldı.

•Unilever Türkiye, farklı sektörlerden 25 şirketle Reklam Verenler Derneği çatısı altındaToplumsal Cinsiyet Eşitliği ilkelerinin reklam endüstrisinin kodu haline gelmesi için hayata geçen inisiyatife liderlik etti.

•‘Ben Algida’ projesiyle 71 gencin istihdama katılımı sağlandı.

•2018 yılında Gelecek Daha.Net, Xynteo ve United Works iş birliğiyle hayata geçirilen Embark programıyla, toplam 200 Suriyeli gencin iş dünyası ile network kurması sağlandı. Nesiller ve kültürlerarası köprüler kurabilmek ve anlayış geliştirebilmek amacıyla gerçekleşen tersine mentörlük programından 28 genç mezun oldu. Embark, 2018 yılında gerçekleşen 1. Paris Barış Forumu kapsamında, dünya genelinde Değişim-Yaratan 116 program arasında yer aldı.

•1994’ten bu yana 420 kadına kişisel bakım ve daha iyi yıkama alışkanlıkları programında eğitimci eğitimleri verildi. Çalışanların sunduğu bu eğitimlerle 19.179.900 kişiye ulaşıldı.

•Unilever bünyesindeki sağlık ve esenlik programlarıyla 2.400 çalışana ulaşıldı.

HUAWEI, Haksız Cezalandırılmaya Karşı ABD’ye Dava Açıyor

HUAWEI mahkemeden, tahdit beyannamesini anayasaya aykırı ilan etmesini isteyen bir dava açtı. 28 Mayıs 2019 tarihinde dava dilekçesi Texas mahkemelerine sunuldu. ABD Anayasası, Kongre’nin bir kişiye veya gruba yargısız infaz cezası vermesini yasaklıyor.

ABD’li milletvekilleri geçen yaz HUAWEI’yi hedef alan bir yargısız infaz yasası çıkardı. 2019 Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası, belirli HUAWEI ekipmanlarına geniş bir yasak koyuyor: Federal kurumlar bunları tedarik edemez, federal müteahhitler kullanamaz ve federal kredi ve hibe alıcıları, HUAWEI ekipmanlarını satın almak için devlet fonlarını kullanamaz.

Savunma sekreteri, “makul bir şekilde inanıyorsa”, Çin hükümetine ait olmaları, kontrol edilmeleri veya başka bir şekilde bağlı olmaları durumunda bu yargısız infaz diğer şirketler için de geçerli oluyor. Ancak bu ceza, doğrudan ve kalıcı olarak, temyiz veya itiraz hakkı olmadan yalnızca HUAWEI’ye uygulanıyor.

Dahası bu yargısız infaz, HUAWEI’ye suçlamaları reddetme, savunmasında delil sunma veya tarafsız hakemlerin gerçeği ortaya çıkartmak için diğer prosedürlerden faydalanma imkânını sağlamıyor. Aksine yasa, HUAWEI’i suçlu ilan ediyor ve HUAWEI’yi ABD pazarından çıkarmak amacıyla net kısıtlamalar getiriyor. Bu durum, ABD Anayasasının yasakladığı, “yasama organının yargılaması” dayatmasıdır.

Anayasal olsa bile bu durum, ulusal güvenliği geliştirmek ya da hükümet bilgi ağlarının güvenliğini güçlendirmek için çok az işe yarayacak. Bu yargısız infaz yasası, Çin bileşenlerini veya yazılımını kullanan ekipmanlardan kaynaklanan iddia edilen küresel tedarik zinciri risklerini ele almıyor; sadece HUAWEI’yi hedefliyor. Federal kurumların HUAWEI ekipmanını kullanmaya devam etmesini bile engellemiyor; yalnızca yeni alımları yasaklıyor. Ayrıca, Çin hükümetinin diğer büyük telekomünikasyon şirketleri ile ortak girişimleri tarafından üretilen ekipmanların kullanımına da herhangi bir kısıtlama getirmiyor.

2019 Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası, Amerika Birleşik Devletleri’nin teknolojik ve ekonomik çıkarlarını önemli biçimde baltalıyor. HUAWEI, 5G de dahil olmak üzere ağ anahtarlama ekipmanlarında dünyanın lider şirketi. HUAWEI’nin ABD’de ekipman satma kabiliyetinin kısıtlanması rekabeti azaltıyor, böylece HUAWEI’nin rakiplerinin iş yapmamayı tercih ettiği özellikle ABD’nin kırsal ve taşra bölgelerinde internet hizmetlerine erişim kısıtlanıyor.

Dünyanın dört bir yanındaki diğer hükümetler, HUAWEI’nin Çin hükümetinin bir aracı olmadığını, HUAWEI’nin siber güvenliği geliştirmek ve en iyi teknolojileri uygun fiyatlarla sağlamak için çalışmak istediğini biliyor. Bu diğer hükümetler, ABD’ye rağmen HUAWEI ile birlikte ilerliyorlar. Amerikan halkının en iyi umudu, ancak hukukun üstünlüğünün kabulüne dayanabilir.

EY Türkiye Girişimci Kadın Liderler Programı 2019 başvuruları başladı

Uluslararası danışmanlık ve denetim şirketi EY Türkiye (Ernst & Young), Girişimci Kadın Liderler Programı’nın dördüncü yılı için başvuru sürecini başlattı.Vizyon sahibi girişimci kadınların iş dünyasında yükselmeleri ve küresel pazarda rekabet edebilmelerini desteklemek amacıyla yürütülen programa seçilen girişimciler; EY Türkiye’nin desteğiyle hiçbir ücret ödemeden 1 yıl boyunca eğitim, mentorluk, iş geliştirme ve networking (ağ oluşturma) desteği alıyor. 2019 dönem kayıtları 29 Mayıs’ta başlayan EY Türkiye Girişimci Kadın Liderler Programı’na başvurular 29 Temmuz 2019’a kadar www.ey.com/tr/eww adresinden yapılabilecek

Dünyanın lider danışmanlık ve denetim şirketlerinden EY‘nin (Ernst & Young) küresel çapta düzenlediği ve bu yıl 12. yılını kutlayan Girişimci Kadın Liderler Programı (EY Entrepreneurial Winning Women Programı™) Türkiye’de bu yıl dördüncü kez düzenleniyor. Programın ilk üç yılında toplam 30 kadın girişimciye destek veren EY Türkiye (Ernst & Young); bu yıl da işini büyütme hedefi, tutkusu ve potansiyeli olan kadın girişimcileri destekleyerek, uluslararası pazarlarda etkin faaliyet göstermeye ve rekabet etmeye hazırlamayı amaçlıyor.

29 Mayıs 2019’de başlayan EY Girişimci Kadın Liderler Programı’nın 2019 dönem başvuruları 29 Temmuz 2019 tarihinde sona erecek. EY Türkiye (Ernst & Young), başvurular arasından bağımsız bir jürinin seçeceği ve kriterlere uygun olan kadın girişimcilere, bir yıl boyunca ücretsiz eğitim verecek; kadın girişimcilere şirketlerini büyütmek için ihtiyaç duydukları alanlarda destek ve koçluk sunacak. Aynı zamanda sosyal sorumluluk niteliği de taşıyan program, kadın girişimcilerin; iş dünyasının başarılı yöneticilerinin bilgi ve deneyimlerinden yaralanabilecekleri bir ağa katılmalarına şirketlerini ciro ve istihdam anlamında büyütmelerine imkân sağlayacak.

Kaynaklarımızı kadın girişimcilerin potansiyellerine ulaşabilmeleri için kullanıyoruz

Programın Türkiye’de girişimcilik ruhunun desteklemesi ve girişimcilik ekosistemin güçlendirilmesine büyük katkılar sağladığını ifade eden EY Türkiye Kurumsal Finansman Şirket Ortağı ve programın EMEIA Lideri Demet Özdemir, program ile ilgili şöyle konuştu:

“Girişimlerin doğması, gelişmesi ve başarıya ulaşabilmesi için girişimci ruhların ortaya çıkarılması, cesaretlendirilmesi ve teşvik edilmesi kritik öneme sahip. Kadınlar girişimci olmaktan korkmuyorlar. Bu sebeple sayılarında artan bir trend gözlemliyoruz. Ancak özellikle şirketlerini belli bir noktadan sonra büyütmek ve bir sonraki safhaya çıkarmak için motivasyona, pes etmeme gücüne ve desteğine ihtiyaçları oluyor. Kadın girişimcilerin, liderlik becerilerini geliştireceği koçluk ve mentorluk programlarına, yönetsel yetkinliklerini artıracağı eğitimlere, finansal ve hukuksal konularda danışmanlığa ve iletişim ağlarını genişletebileceği programlara ihtiyacı var. Globalde 12. yılını kutladığımız bu programa farklı ülkelerden katılan kadın girişimleri EY’nin (Ernst & Young) düzenlediği çeşitli uluslararası platformlarda bir araya getiriyoruz.”

Programın Türkiye Liderliğini yürüten EY Türkiye Vergi Hizmetleri Şirket Ortağı Müge Tan Belviso ise “EY olarak, Türkiye’de kadın girişimciliğinin henüz tamamı kullanılmamış dev bir ekonomik potansiyel barındırdığını biliyoruz ve kadın girişimcilerin karşılaştıkları zorlukları araştırmak ve çözüm yolları bulmayı hedefliyoruz. Kadın girişimcilere hedefledikleri uluslararası pazarların kapılarını açan bu özel programla, onların işletmelerini büyütmelerine yardımcı olmak ve Türkiye ekonomisine sağladığımız katkıyı artırmak en büyük amacımız. Bu tamamen ücretsiz programda yer almak üzere bağımsız bir jüri tarafından seçilen kadın girişimciler, EY Türkiye yöneticilerinden bire bir mentorluk desteği almalarının, sınıf içi eğitimlerle liderlik yönlerini artırma fırsatı bulmalarının yanı sıra küresel bir kadın girişimci ağının parçası olacaklar.” dedi.

Program katılımcılarının şirketleri hızla büyüyor

50 ülkede 400’ün üzerinde başarılı kadın girişimci ile yürütülen ilk global araştırma sonucu, şirket kurucularının programdan neler öğrendiğini ve bu kazanımların ne kadarını hayata geçirdikleri ölçülüyor. Araştırmanın sonuçları Girişimci Kadın Liderler Programı’nın girişimciler için hızlı bir büyüme sağladığını gösteriyor. Girişimci Kadın Liderler Programı’na katılanların %77’si yıl gösterici ve rol model edinme konusunda programdan yaralandıklarını belirtiyor. Bununla birlikte girişimci kadın liderlerin şirketleri programa katılmalarının ardından ortalama bileşik yıllık olarak %35 büyüme kaydetti. Şirketlerin ortalama bordrolu çalışan sayılarındaki artış ise %166’ya ulaştı.

Program kadın girişimcilere ne sağlıyor?

  • Türkiye’nin en iyi girişimcileri ve yüksek büyüme göstermiş şirketlerinin liderlerinin de dahil olduğu seçkin bir ağa katılma imkanı,
  • Güncel sektör haberleri, araştırmalar, işletme stratejileri ve uygulamaları hakkında bilgi alışverişi ile bilgi birikimini artırma fırsatı,
  • Potansiyel ortaklıkları, stratejik işbirliklerini, yeni müşteri ve tedarikçiler ile muhtemel sermaye kaynaklarını keşfetme olanağı,
  • Üst düzey danışmanlar ve tanınmış girişimcilerle diyaloglar kurarak liderlik, yöneticilik ve işletme becerilerini geliştirme imkânı,
  • Kendilerinin ve şirketlerinin kurumsal yöneticiler, yatırımcılar ve medya karşısındaki görünürlüğünü artırma şansı.

Kimler katılabilir?

EY Girişimci Kadın Liderler Programı’na katılmak isteyen girişimci kadınların şirketlerinin Türkiye merkezli ve en az 3 yıldır faaliyette olması, son 2 yılda en az yıllık 3 milyon TL ciroya sahip olması gerekiyor. Kadın girişimcinin şirkette en az yüzde 25 hisse sahibi olması ve ana karar vericiler arasında yer alması da koşullar arasında yer alıyor. EY Türkiye Girişimci Kadın Liderler Programı’na başvurmak isteyen kadın girişimciler, 29 Temmuz 2019 tarihine kadar www.ey.com/tr/eww web sitesi üzerinden form doldurarak başvuru yapabilecek.

Borsan Kablo, İSO 500 Listesindeki Yükselişini Sürdürüyor

Türkiye kablo sektörünün önde gelen kuruluşlarından Borsan Kablo, İstanbul Sanayi Odası’nın “Türkiye’nin En Büyük 500 Sanayi Kuruluşu 2018” sıralamasında 38 sıra birden yükselerek 411. sırada yer aldı. Borsan Kablo’nun 501 milyon TRY olarak kayda geçen üretimden satışları, bir önceki yıla oranla yüzde 43 artış gösterdi. Borsan Kablo, İSO 500 sıralamasında 2012 yılından bu yana düzenli şekilde yer alıyor ve istikrarlı yükselişini sürdürüyor.

Basın Bülteni – 30 Mayıs 2018

15 farklı şirketle birçok farklı sektörde faaliyet gösteren ve 2.200 kişiye doğrudan istihdam sağlayan Borsan Grup bünyesinde faaliyet gösteren Borsan Kablo, 2012 yılından bu yana yer aldığı İstanbul Sanayi Odası’nın ‘İSO 500: Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu’ sıralamasında istikrarlı yükselişini sürdürüyor.

Geçtiğimiz yıl, İSO 500’de 449. Sırada yer alan Borsan Kablo, 2018 yılında yerini 38 sıra yukarıya taşıdı ve 411. sırada yer aldı. Borsan Kablo’nun 2018 yılı üretimden satışları, bir önceki yıla oranla yaklaşık yüzde 43’lük bir büyüme oranıyla, 501 milyon TRY düzeyinde gerçekleşti.

Üretimden Satışlar Yarım Milyar Düzeyini Aştı

Borsan Kablo’nun, başarı çıtasını sürekli daha yükseğe taşıdığını ifade eden Borsan Elektrik ve Aydınlatma Ürünleri Grubu CEO’su Arbek Akay, “İSO 500 sıralamasında geçtiğimiz yıl 13 sıra yükselmiştik, bu yıl da yerimizi, 38 sıra yukarıya taşıdık. Yarım milyar TRY düzeyini aşan üretimden satışımızla, Türkiye’nin en büyük şirketlerinden birisi durumundayız. Büyümeyi, paydaşlarımız için, ülkemiz ekonomisi ve istihdamı için ürettiğimiz değerleri sürdürülebilir kılmak için çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Başta tüm çalışma arkadaşlarımız, iş ortaklarımız ve müşterilerimiz olmak üzere bu başarıda katkısı olan tüm paydaşlarımıza teşekkür ediyoruz” şeklinde konuştu.

Öte yandan Borsan Kablo, aynı zamanda Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin her yıl geleneksel olarak düzenlediği ve en fazla ihracat yapan ilk 1000 firma arasında da düzenli bir şekilde yer alıyor.

Kalite, Teslimat, Maliyet Performansıyla Katma Değer Sunuyor

Borsan Kablo’nun, “2021 yılı sonuna kadar kablo ve LED aydınlatma üretimi yapan Türk sermayeli şirketler arasında KALİTE, MALİYET ve TESLİMAT performans göstergelerinde EN İYİ olmak ve global bir şirket kültürüne geçmek” vizyonu ile hareket ettiğini ifade eden Arbek Akay, “Kalite, Teslimat, Maliyet performansımızla sağladığımız katma değeri ve dolayısı ile sürdürülebilir ve karlı büyüme hedeflerimiz doğrultusunda rekabetçi gücümüzü daha da ileriye taşımak için, kendimizi, sistemlerimizi ve süreçlerimizi sürekli geliştiriyoruz. Nitelikli, sürdürülebilir, karlı büyüme; ülkemize ve paydaşlarımıza değer katma hedefiyle hareket ediyoruz” şeklinde konuştu.

Akay, 2019 yılına yönelik hedefleri de şu sözlerle özetledi: “2019 yılında yurt içi pazarın, konjonktürel nedenlerle yatay seyretmesini bekliyoruz; buna rağmen belirli bir büyüme öngörüyoruz. İhracat, 2019’da da önceliğimiz olmaya devam edecek. Üretimimizin ihracata yönlendirilen payını yüzde 65-70’ler seviyesine çekmeyi, iç pazarda ise katma değerli ve karlı büyüme istikrarımızı sürdürmeyi hedefliyoruz.”

Gilead Sciences, Pharmactive İlaç ile yerli üretim anlaşması imzaladı

Şebnem Girgin ve Haluk Sancak

İLAÇTA DÜNYA İNOVASYON LİDERİ TÜRKİYE’DE İLK YATIRIMINI YAPTI

İlaç sektörü 2019 inovasyon endeksinde dünyada ilk sırada1 yer alan çok uluslu bilim şirketi Gilead Sciences, devletin stratejik yerli üretim öncelikleri doğrultusunda en yenilikçi ve hayat kurtaran ilaçlarını Türkiye’de üretecek. Türkiye, Gilead Sciences’ın ilgili ilaçlar için halihazırda üretim yapmakta olduğu Kanada ve İrlanda’dan sonra üçüncü üretim üssü olacak. Yerli üretim için Pharmactive İlaç ile iş birliği anlaşması imzalayan Gilead Sciences Türkiye, böylece toplam cirosunun %70’inden fazlasını Türkiye’de üretir duruma gelecek.

Yerelleşme anlaşması, Sağlık Bakanlığı yetkililerinin de katılımıyla, Gilead Sciences Türkiye Genel Müdürü Şebnem Girgin ve Pharmactive İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Sancak tarafından imzalandı.

Gilead Sciences Türkiye Genel Müdürü Şebnem Girgin, “Sayın Cumhurbaşkanımızın açıkladığı 100 Günlük Eylem Planı içindeki önemli maddelerden biri yerel üretimdi. Gilead Sciences olarak bu konuyu 3 yıl önce önceliklerimiz içine almış ve çalışmalara başlamıştık. Bugün de bu yatırımı hayata geçirmekten mutluluk duyuyoruz” diye konuştu. Pharmactive İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Sancak da, “Yaptığımız yatırımlar sonucunda, uluslararası standartlarda ilaç üretebilecek sayılı tesislerinden birisi olmanın gururu hepimizindir” dedi.

İlaç sektörü 2019 inovasyon endeksinde dünyada ilk sırada1 yer alan bilim şirketi Gilead Sciences, devletin stratejik yerli üretim öncelikleri doğrultusunda en yenilikçi ve hayat kurtaran ilaçlarını Türkiye’de üretmek üzere Pharmactive İlaç ile üretim iş birliğine gidiyor. Yerel üretime ilişkin anlaşma, Sağlık Bakanlığı yetkililerinin de katılımıyla, Gilead Sciences Türkiye Genel Müdürü Şebnem Girgin ve Pharmactive İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Sancak tarafından imzalandı.

Proje kapsamında, Dünya Sağlık Örgütü’nce (DSÖ) ilaca erişimin en kritik olduğu hastalıklar olarak tanımlanan Hepatit ve HIV alanlarındaki hayat kurtaran stratejik ilaçlar, bundan böyle Türkiye’de Pharmactive İlaç iş birliğiyle üretilecek. İlk olarak dünyada yıllık satışının 1 milyar dolara ulaşması beklenen Hepatit B ilacı ile başlayacak olan projenin, dünyada yıllık satışının 8 ila 10 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmesi beklenen, en son keşfedilen, yenilikçi HIV ilacının üretilmesi ile devam etmesi öngörülüyor.

Şebnem Girgin ve Haluk Sancak

3 YILDIR ÜZERİNDE ÇALIŞTIĞIMIZ YEREL ÜRETİM YATIRIMINI HAYATA GEÇİRİYORUZ

Gilead Sciences Türkiye Genel Müdürü Şebnem Girgin imza töreninde yaptığı konuşmada, “Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı 100 Günlük Eylem Planı içindeki önemli maddelerden biri ilaç yerel üretimiydi. Gilead Sciences olarak bu konuyu 3 yıl önce politikalarımız içine almış ve çalışmalara başlamıştık. Bugün de bu yatırımı hayata geçirmekten gurur ve mutluluk duyuyoruz” dedi. Sağlık Bakanlığının stratejik yerelleşme hedefleri doğrultusunda, Pharmactive İlaç ile üretim ve yatırım alanında iş birliği anlaşmasını imzalayan Şebnem Girgin, bu imzayla birlikte Gilead’ın halen geliştirmekte olduğu diğer yenilikçi ilaçlarının da Türkiye’de üretilmesinin önünün açılacağını belirtti. Girgin, üretim ve yatırım projesine ilişkin şu bilgileri verdi:

“Proje kapsamında; Gilead portföyünde yer alan yenilikçi ve 2021’e kadar patentli Hepatit B ve 2033’e kadar patentli HIV tedavilerinin Türkiye’de üretilmesi için gereken teknoloji transferi faaliyetleri başlıyor. Bu proje ile Türkiye, söz konusu patentli ve yenilikçi Gilead ilaçları için hali hazırda üretim yapmakta olan Kanada ve İrlanda’dan sonra dünyadaki üçüncü ülke olacak ve Gilead Sciences Türkiye toplam cirosunun %70’inden fazlasını yerel olarak üretir duruma gelecek. Yine proje kapsamında önümüzdeki 4 yılda toplam 250 milyon dolarlık ithalatın önünün kesilmesi mümkün görünüyor. Türkiye’de üretim projemizin hayata geçmesinin bir diğer açıdan değeri de, patentli ve dünyada yüksek satış beklentisi olan bu ilaçların ileri ki dönemlerde sahip olduğu ihracat potansiyelidir.”

ÖLÜMCÜL HASTALIKLARIN YÖNETİLEBİLİR HASTALIKLARA DÖNÜŞTÜRÜLMESİNE ÖNCÜLÜK EDİYORUZ

Gilead’ın 32 yıl önce AIDS ve diğer çaresi olmayan enfeksiyon hastalıklarına çare bulabilmek amacı ile kurulmuş bir bilim şirketi olduğunu vurgulayan Şebnem Girgin, şunları söyledi:

“Gilead olarak vizyonumuz yaşamı tehdit eden hastalıklara en iyi çözümleri geliştirerek bu hastalıkları yeryüzünden silmek. Gilead, bu bağlamda HIV/AIDS, Hepatit B, Hepatit C, hematoloji, onkoloji ve sistemik mantar enfeksiyonları gibi hastalıkların ölümcül olmaktan çıkıp, yönetilebilir hastalıklara dönüştürülmesi çabalarına öncülük etmiştir. Dünyanın ilk 10 ilaç firması arasında yer alan Gilead dünya çapında yürüttüğü araştırmalara yıllık yaklaşık 5 milyar dolar Ar-Ge kaynağı ayırmakta, tedaviye erişim ve toplumsal eşitsizlikleri yok etmek için dünyada yıllık 400 milyon dolar bağış yapmakta, kısıtlı kaynaklara sahip ülkelerde 12 milyon kişiye HIV tedavisi desteği sağlamaktadır. Türkiye’de 2007 yılında faaliyetlerine başlayan Gilead, 80’in üzerindeki çalışanıyla yaşamı tehdit eden hastalıklara yönelik yenilikçi tedaviler sunmaktadır. Türkiye’de son 5 yılda 6 milyon dolar tutarında Ar-Ge desteği sağlamış, Hayat Bulan Fikirler bilimsel ve sosyal proje destek programı çerçevesinde 46 projeye toplam 700 bin dolar karşılıksız destek vermiştir. Özellikle bugün burada imzalanacak anlaşma sonucu ülkemizde üretim yapılacak olmasından dolayı onurluyuz.”

Hayat kurtarmayı odaklarına aldıklarını belirten Şebnem Girgin, patent süreleri devam eden ve alanlarında geliştirilmiş en yenilikçi tedaviler sayesinde birçok bulaşıcı hastalığın kontrol altına alınmasına katkı sağlamaktan dolayı onur duyduklarını ifade etti. Girgin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Hepatit B, Gilead olarak uzun yıllardır üzerinde çalıştığımız ve etkin tedaviler geliştirdiğimiz bir uzmanlık alanımızdır. Bugün imza altına aldığımız yatırım kararımız ile birlikte ülkemizde üretimine başlanacak olan ilk ilaç, Hepatit B konusunda geliştirmiş olduğumuz en son moleküldür. Gilead’ın yenilikçi ilaç geliştirme çalışmalarının aralıksız sürdüğü bir diğer alan olan HIV/AIDS konusu da ülkemizdeki sağlık sistemi içinde etkin bir şekilde yönetilmektedir. 1996 yılında kurulan Ulusal AIDS komisyonu ve halihazırda geliştirme aşamasında olan Ulusal HIV/AIDS Programı, Bakanlığımızın bu hastalıklara verdiği önemi ve kontrolü için uluslararası standartlarda yürüttüğü çalışmaları vurgulamaktadır. Bu bağlamda ülkemizde üretilecek ikinci Gilead ilacı da HIV alanındaki en son keşfedilen molekülü içeren ilaç olacaktır. Tüm bunlara ek olarak, Dünyadaki eliminasyon çabalarına öncülük ettiğimiz Hepatit C alanında da DSÖ 2030 hedeflerine ulaşılmak üzere Bakanlığımız tarafından yürütülen tüm çalışmaları yakından takip ediyor, tarafımıza düşen tüm görevlere de hazır olduğumuzun bilinmesini istiyoruz.”

ULUSLARARASI STANDARTLARDA BİYOTEKNOLOJİK İLAÇ ÜRETEBİLECEK SAYILI ÜLKELERDEN BİRİYİZ

Pharmactive İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Sancak da, 2011 yılında Saya Grup bünyesinde Pharmactive İlaç’ı kurarken, üretim kapasitesinin ve yetkinliğinin yüksek olmasını planladıklarını belirterek, “Fabrikamızın 330 milyon kutuluk kapasitesi, ülkemiz ve hatta Avrupa’nın tamamında hatırı sayılır bir seviyededir. Pharmactive olarak, 860 kişiye istihdam sağlamaktayız. 8 yılda tamamı kendi laboratuvarlarımızda olmak üzere 90 eşdeğer molekül geliştirdik. Şu anda ülkemizde en çok üretim yapan ilk 5 tesisten biri durumundayız. Halihazırda üretimimizin yarısını çok uluslu şirketler için yapmaktayız” dedi.

Türkiye’nin bugüne kadar oluşturulmuş olan ilaç üretim kültürü ve motivasyonu sayesinde her ilacı üretebilir durumda olduğunu söyleyen Haluk Sancak, biyoteknolojik ilaç üretimi konusunda çalışmalarının sürdüğünü belirtti. Sancak, şöyle devam etti:

“Bizler Türkiye’nin bir üretim üssü haline geleceğine yürekten inanıyoruz. Ülkemizin dünya için ilaç üreten bir üs haline gelmesi için Pharmactive ailesi olarak üzerimize düşeni yapmaya her zaman devam edeceğiz. Molekül keşfinde son zamanların en çok dikkat çeken başarılarını elde etmiş bilim şirketi Gilead Sciences ile iki yıl önce ilk görüşmeyi yapmıştık. ABD’den gelen Gilead yetkilileri, tesisimizi ziyaretlerinin ardından, ‘Türkiye’de böyle bir tesis olabileceğini gelmeden önce bilmiyorduk’ şeklinde geri bildirimlerde bulundular. Pharmactive’i, Gilead’ın globaldeki ihtiyaçlarını karşılayacak tesislerden birisi olarak gördüklerini ifade ettiler. Bu geri bildirimler iş birliğimizin önünün çok açık olduğunu göstermektedir. Gilead ile yapacağımız iş birliği ülkemiz ekonomisine de büyük katkılar sağlayacaktır.”

Haluk Sancak, “Pharmactive ile Gilead Sciences arasındaki bu iş birliğinin sektördeki diğer yabancı yatırımların da önünü açacağına yürekten inanıyorum.İmzalanan iş birliği anlaşması aynı zamanda yabancı yatırımcılara verilen bir güven mesajıdır, bu nedenle de ülke ekonomisi için oldukça önemlidir. Bizler ülkemizin sürdürülebilir sağlığı için adanmışlıkla çalışan güçlü bir ekibiz. Üstümüze düşenin her zaman daha fazlasını da yapmaya hazırız” diye konuştu.

Ford Trucks, Avrupa’daki büyümesine Sırbistan ile devam ediyor

Ford Trucks Sırbistan

Ford Otosan’ın ağır ticari araç markası Ford Trucks, yurtdışındaki bayi yapılanmaları ile uluslararası pazarlarda güçlenmeye ve büyümeye devam ediyor. Ford Trucks, son olarak Avrupa’nın gelişen ticaret merkezlerinden Sırbistan’ın başkenti Belgrad’daki yeni 3S tesisi ile Avrupa’daki yapılanmasını bir adım daha ileriye taşıdı.

Ford Otosan’ın ağır ticari araç markası Ford Trucks, global büyümesini Avrupa’da gerçekleştirdiği yatırımlarla sürdürüyor. Ford Trucks, Avrupa’daki büyüme planları çerçevesinde şimdi de Balkanların önemli ticaret ve lojistik güzergahlarından Sırbistan’daki yeni tesisini, bölgenin önde gelen kuruluşlarından BC Trucks iş birliği ile açtı. Ford Trucks müşterilerine satış, servis ve yedek parça hizmetlerini aynı çatı altında sunacak Başkent Belgrad’daki yeni 3S konseptli tesis, Ford Trucks’ın Avrupa pazarındaki büyüme planlarına ve operasyonlarına önemli bir katkı sağlayacak.

Sırbistan’ın stratejik coğrafi konumu ve aldığı yatırımlarla Avrupa için önemli bir ticaret güzergahı olduğunu vurgulayan Ford Trucks Genel Müdür Yardımcısı Serhan Turfan, yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:

“Ford Trucks olarak, bayi yapılanmamızı Avrupa, Asya ve Afrika olmak üzere 3 kıtada büyütmeye devam ediyoruz. Şu anda 36 ülkede faaliyet gösteriyoruz ve 2020 itibarıyla toplam 51 ülkede var olma hedefimize doğru emin adımlarla ilerliyoruz. Avrupa pazarı, Ford Trucks’ın global büyüme planlarında çok önemli bir yere sahip. Bölgenin önemli lokasyonlarından birinde yer alan Sırbistan ise Türkiye ile Batı Avrupa arasında yer alıyor ve özellikle Avrupa Birliği ile ekonomik ve siyasi entegrasyon süreci kapsamında birçok önemli yatırıma ev sahipliği yapıyor. Distribütörümüz BC Trucks ise Sırp pazarında 10 yıllık deneyime sahip bölgenin lider kuruluşlarından biri. Otomotiv sektöründe 20 yılı aşkın deneyime sahip Braca Crnomarkovic’in bir parçası. Ağır ticari alanında sahip oldukları tecrübe, profesyonellik ve müşteri odaklı yaklaşımlarının yanı sıra Sırbistan’da markamıza önemli katkı sunacaklarından şüphe duymuyoruz. Gerek yedek parça operasyonları ve dağıtım ağı gerekse de Sırbistan genelinde sundukları kaliteli müşteri hizmetleri ile Ford Trucks markasını bu pazarda önemli bir yere taşıyacaklarına inanıyoruz.”

‘2019 Uluslararası Yılın Kamyonu ödüllü yeni F-MAX, büyüme planlarımızda önemli role sahip

Ford Trucks’ın kamyon üretim yolculuğunda geldiği noktayı ‘2019 Uluslararası Yılın Kamyonu (ITOY)’ ödüllü yeni F-MAX’in özetlediğini belirten Turfan, “24 Avrupa ülkesini temsilen 23 jüri üyesinin değerlendirmeleriyle ‘2019 Uluslararası Yılın Kamyonu (ITOY)’ ödülüne layık görülen Yeni F-MAX, Ford Trucks’ın 60 yıla yakın kamyon üretim yolculuğunda sahip olduğu birikimin ortaya çıkardığı bir başyapıt. Yeni F-MAX’in uluslararası taşımacılık sektöründe yeni bir ölçüt oluşturacağından eminiz. Ford Otosan Ar-Ge Merkezi ve İnönü fabrikamızda süren 5 yıllık tasarım, geliştirme ve üretim sürecinde 500 Ford Otosan mühendisimiz görev alırken birçok yerli imalatçı da üretim sürecine katkı yaptı. Tamamen Türk mühendisler tarafından geliştirilen çekicimizin kazandığı başarının ardından Avrupa’dan 70’e yakın bayilik talebi aldık. Bunun üzerine Batı Avrupa pazarına yönelik planlarımızı öne çektik ve İspanya, İtalya, Portekiz öncelikli olmak üzere bayilik görüşmelerine başladık. Ödüllü çekicimiz bu anlamda sürdürülebilir büyümemiz için dünya çapında önemli bir rol oynamaya devam ediyor” diye konuştu.

Prof. Dr. Emre Alkin’den “Fırtınada Ayakta Kalma Sanatı” Tavsiyeleri

Prof. Dr. Emre ALKİN

“Eğitim, özgürlükler ve hak ve adalet alanında yapısal reformlar en büyük önceliğimiz”

İstanbul Fuar Merkezi’nde 3 günden bu yana enerjide değişim ve dönüşümün tartışıldığı ICCI 2019, bugün ekonomist, yazar ve akademisyen Prof. Dr. Emre Alkin’i ağırladı. ”Fırtınada Ayakta Kalma Sanatı” başlıklı konuşmasında enflasyondan milli gelire, gençlerle iletişimden yapısal reformlara karar birçok konuya değinen Prof. Dr. Alkin, yabancı yatırımcının Türkiye’ye gelmesi için önceliğin, eğitim, özgürlükler ve hak ve adalet alanlarında yapılacak yapısal reformlarla kalkınmanın önünün açılması olduğunun altını çizdi.

“Yabancı yatırımcı bunlara bakıyor”

“Yabancı yatırımcı istiyorsak yatırım uzmanlarının baktığı şu 10 maddeye bizim de dikkatle bakmamız gerekiyor” diyen Prof. Dr. Emre Alkin, bu maddeleri “istihdam ve işsizlik, yönetişim zafiyeti, enerji fiyatlarında hızlı yükseliş, kamu maliyesinden kaynaklanacak krizler, siber saldırılar, derinleşen sosyal huzursuzluk, finansal sistemdeki zafiyetler, kritik altyapıdaki zafiyetler, bölgesel ve küresel yönetişimde zafiyet ve terör saldırıları” olarak sıraladı.

“2030’a kadar matematiksel olarak G20 içindeyiz”

Bu seneyi saymazsak 2030 yılına kadar Türkiye Cumhuriyeti olarak G20’nin içinde kalacağımızı belirten Prof. Dr. Alkin, “Bunu şöyle örnekleyebiliriz. Eğer bu bizim süper ligimiz olsaydı Manisa Akhisar Belediyespor olarak yine süper ligde olurduk. Ama Türkiye’de buna rağmen çok güzel şeyler de oluyor ve ciddi avantajlarımız da var. Örneğin PWC, Türkiye 2050’de 5,1 trilyon dolarlık milli gelire ulaşıyor, cirolar büyüyecek, diyor. IMF de 2019’da milli gelirin düşeceğini ama 2023’te 1 trilyon dolarlık bir ekonomi olacağımızı söylüyor. Biz milli gelire veya nüfusa takılıyoruz ama bu manalı değil. Milli gelir bir övünç meselesi olamaz. Örneğin Endonezya 2050’de dünyanın dördüncü büyük milli gelirine sahip olacak. Brezilya ve Meksika ise İngiltere ve Fransa’yı geçecek. Nüfus açısından bakarsak yine Nijerya 2050’de dünyanın üçüncü büyük nüfusu olacak. Ama bu da kendi başına bir mana ifade etmiyor. Bizim örneğin Türkiye olarak nüfusu nicelik değil nitelik olarak büyütmemiz gerekiyor. Bizim geliri, nüfusu bir kenara bırakıp yaptığımız yüksek katma değerli, sıradışı, çarpıcı işlere odaklanmamız lazım. Marifetli işlerle büyümeliyiz. Türkiye binalarla değil insanlarla büyüyecek” dedi.

“Gençler karamsar mesajlar istemiyor”

Türkiye’nin avantajlarının bunlarla sınırlı olmadığını belirten Prof. Dr. Emre Alkin, PWC’nin ilgili raporuna göre ülkemizin satın alma gücü paritesinde 2030’da İtalya’yı geçeceğini, 2050’de ise bölge ülkeleri içinde en yüksek genç nüfusa sahip olan ülke olacağını söyledi. “Fakat bu gençlerle iletişimde bir gereklilik de getiriyor. Örneğin gençler artık karamsar, karanlık mesajlar veren liderlerden hoşlanmıyor” diyen Alkin, gençlerin ihtiyaçlar piramidinin de değişen dünya doğrultusunda değiştiğine dikkat çekti. Alkin, sözlerine şöyle devam etti: “45 yaş üstü için araba dünya genelinde ne kadar vazgeçilmez bir ihtiyaçsa bugün gençler için WiFi o kadar, hatta belki daha da önemli bir ihtiyaç. Onlar da bu şekilde sosyalleşiyorlar, biz yüz yüze belki 8-10 kişiyi görüyoruz her gün, onlar sanal olarak belki binlerce kişiyle temas kurabiliyor. Bu bilgiyi nasıl doğru kullanabiliriz ona bakmamız lazım. O yüzden gençlere doğru davranmamız gerekiyor. Sürekli olumsuzluk dile getirmek değil gençleri anlamaya çalışmamız önemli. Gençler gelecekte arabaya binmeyecek ki, kendi kendine giden (otonom) otomobil kullanacaklar ve bunu da sahiplenme yoluyla kullanmayacaklar. Bizim onları anlamamız gerek yoksa gelecekle ilgili anlamlı önerilerde bulunamayız.”

Prof. Dr. Emre Alkin’in konuşmasından diğer önemli başlıklar da şöyle:

* IMF’in bir raporu bir ülkede ne kadar fazla yolsuzluk varsa o kadar düşük eğitim seviyesi olduğunu gösteriyor.

* Enflasyon hedefi tutmuyor, ama MB ne derse yabancı yatırımcı buna birkaç puan eklemek istiyor. MB sadece döviz rezerviyle değil söylediklerinin çıkmasıyla da değerlenir. Enflasyon şu an yüksek olsa da Türkiye’de Merkez Bankası anketine katılan 65 kanaat önderi, 24 ay içinde enflasyonun reelde yüzde 12’ye düşeceğini bekliyor. Beklentileri doğru yönetirseniz enflasyonla mücadelede galip gelirsiniz. Bu yalnızca Türkiye’de değil her yerde böyledir.

* Türkiye’de dövizin yükselmesi düşmesinden daha büyük ihtimaldir ve bunun çözümü de yapısal reformlardadır. 2002’de bunu yaptık ve başarılı olduk, AB çıpasını koyduk, eğitim ve bankacılık reformunu yaptık, hak ve özgürlükleri artırdık.

* Endüstri 4.0, koşulsuz tüketici memnuniyetidir, gelen bilgiyi süzmek ona göre çözüm üretmektir. Bizim sorunumuz fabrikasyon veya üretim değil. Bizim Türkiye olarak üretememek değil üretmekten sıkılmak ve yorulmakla ilgili bir sorunumuz var. 70’lerde fabrikasyon fonksiyonunun fiyattaki payı yüzde 23 iken şu anda bu yüzde 11 civarında. Üretmeden önce yapılan işlerin artık yüzde 88-89 payı var. Bunlar nedir?: tasarım, dijital altyapı, teknoloji, arge, personel eğitimi, inovasyon, marka, reklam, satış, pazarlama, lojistik, tahsilat. Bunlar para kazandırıyor. Kafayı üretime değil bunlara takmamız gerek.

* Binalarda enerji verimliliği çok önemli bir konu. Konut ve ticarethanelerde kullanılan enerjinin yüzde 80’i verimsiz kullanılıyor. Sanayicimiz gündüz işyerinde binasını enerji verimli olarak kullanırken akşam eve gittiğinde aynı özeni göstermiyor. Bu davranış biçimi bizim diplomasimizi, dış politikamızı bile doğrudan etkiliyor. Nasıl derseniz: Enerjide, petrol ve doğal gazda hala dışa bağımlıyız. O yüzden verimli enerji kullanımı çok önemli.

* Atatürk’ün şu sözünü hepimiz hatırlamalı ve ona göre davrandığımızdan emin olmalıyız: Şahsi menfaatler asla toplumsal menfaatlerin önüne geçmemeli.

  • – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
İnteraktif Satış Eğitimi Yöneticiler Için Ileri Seviye Kurumsal Satış Eğitimi
Yöneticiler için ileri seviye Kurumsal Satış Eğitimi

SATIŞ EĞİTİMİ UYGULAMA ÇALIŞMALARI

SATIŞ MAKALELERİ

Sabancı Holding’den İki Stratejik Hamle

Sabancı Holding CEO'su Mehmet Göçmen

Sabancı Holding, yatırım portföyüne yönelik iki önemli kararı hayata geçiriyor. Sabancı Holding, Enerjisa Üretim ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen ihalede dört bölgenin ikisini aldı. Böylece ihalede tahsise açılan 1000 MW’lık kapasitenin yarısı Enerjisa Üretim portföyüne katılmış oldu. Enerjisa Üretim, ikincisi yapılan “Rüzgar Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA)” ihalesi projelerinde 500 MW’lık kapasite kazandı. Aydın ve Çanakkale Bölgeleri’ne yapılacak yatırımla Enerjisa Üretim, toplam kapasitesinin 4.107 MW’a ulaşma potansiyelini yakaladı.

Holding diğer taraftan da otobüs, midibüs ve hafif kamyon üretimi yapan Temsa Ulaşım Araçları Sanayi ve Ticaret A.Ş.’yi İsviçre merkezli True Value Capital Partners’a sattı. Satış anlaşmasına göre 825 milyon TL şirket değeri üzerinden, borç ve nakit düzeltmeleri yapıldıktan sonra 375 milyon TL hisse değeri karşılığında devir gerçekleştirildi. Yapılan işlem, yüzde 49 oranındaki Sabancı Holding hisselerinin yanı sıra, yüzde 51 oranındaki başta Sabancı Ailesi üyeleri olmak üzere, diğer bireysel yatırımcı hisselerini de kapsıyor.

Mehmet Göçmen: ”Önemli bir dönüşümün iki adımını attık”

YEKA ihalesinden alınan rüzgar enerjisi üretim yatırımının ve Temsa Ulaşım Araçları’nın hisselerinin devredilmesinin Topluluğun dönüşümünde önemli adımlar olduğunu belirten Sabancı Holding CEO’su Mehmet Göçmen, şunları söyledi:

“Sabancı Holding olarak belirlediğimiz yol haritamızın temelinde, yalın ve dengeli portföy anlayışıyla yüksek büyüme ve daha fazla değer yaratan alanlara yatırım yapmak bulunuyor. Enerji alanında ülkemizin yerli ve sürdürülebilir kapasitesine daha fazla yatırım yapmak da bu kapsamda yer alıyor.

Enerjisa Üretim halihazırda 3 doğal gaz kombine çevrim, 12 hidroelektrik enerjisi, 3 rüzgâr enerjisi, 2 güneş enerjisi ve 1 yerli linyit santralinden oluşan yaklaşık 3.607 MW kurulu gücüyle, Türkiye’nin en büyük özel sektör elektrik üreticisi konumunda. Bugün sonuçlanan YEKA ihalesiyle de büyüme hedeflerimiz doğrultusunda önemli ölçüde ek kapasiteyi portföyümüze kazandırdık. Bu başarılı sonuç, ülkemize ve yenilebilir enerji sektörünün geleceğine olan inancımızı ve güvenimizi bir kez daha ispatlıyor. Ülkemizi, enerji üssü olma hedefine daha da yakınlaştıran bu büyük proje Topluluğumuzun ve ülkemizin büyüme hedeflerine büyük katkı sağlayacak. Enerjide daha sürdürülebilir ve verimli bir Türkiye için yerli ve yenilenebilir kaynaklara yaptığımız yatırımlar sayesinde ülkemizin milli enerji politikasına da değer yaratmayı sürdürüyoruz”.

Temsa Ulaşım Araçları kararı teknolojik ve sektörel odaklanma stratejimizin bir parçasıdır

Sabancı Holding’in dönüşüm sürecinde atılan diğer önemli adımın da Temsa Ulaşım Araçları’nın İsviçre merkezli True Value Capital Partners’a satışı olduğunu belirten Mehmet Göçmen, “Temsa Ulaşım Araçları, yarım asırlık geçmişindeki başarılarıyla ve sektöründeki öncülüğü ile her zaman gurur duyduğumuz markalarımızdan oldu. Teknolojik ve sektörel odaklanma stratejimizin neticesinde aldığımız bu devir kararı sonrasında,Temsa Ulaşım Araçları aynı ticari ünvan altında Adana’daki tesislerinde üretimini sürdürecek. İnanıyorum ki bu yeni dönemde de Temsa Ulaşım Araçları, özverili çalışanları ve güçlü satış teşkilatı ile yoluna başarıyla devam edecektir” dedi.

URGE Projesi Türk kiraz ve üzümüne Uzakdoğu pazarını açtı

  • URGE Projesi Yaş meyve sebze ihracatçılarına hava kargoyu keşfettirdi
  • Yaş meyve sebze ihracatçıları URGE Projesiyle ihracat sezonunu 12 aya çıkardı
  • Taze kiraz ve üzüm ihracatçıları bir proje ile 5 büyük kazanım sağladı

Yaş meyve sebze ihracatçılarına Hava Kargoyu keşfettiren, Türk kiraz ve üzümüne Uzakdoğu pazarına girmenin yolunu açan, ters iklimdeki ülkelerle işbirliği yaparak ihracat sezonunu 12 aya çıkaran Taze Kiraz ve Üzüm Ürünlerinde Uluslararası Rekabetçiliğin Arttırılması Projesi’nde sona gelindi.

Taze Kiraz ve Üzüm Ürünlerinde Uluslararası Rekabetçiliğin Arttırılması isimli URGE Projesi’nin sektörün ufkunu açtığını belirten Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Hayrettin Uçak, URGE Projesine katılan firmaların kurumsallaşma ve verimli üretim alanlarında da büyük kazanımlar elde ettiğini kaydetti.

Türkiye’nin taze kiraz ve üzüm üretiminde dünya lideri olmasına karşın ihracatta kendisinden daha az üretimi olan bazı ülkelerin gerisinde kaldığına dikkati çeken Uçak, “Şili’ye yapılan Yurt Dışı Pazarlama Faaliyeti, taze meyve sebze ihracatında hava kargonun önemini ortaya koydu. Şili, hava kargo ile uzak pazarlara açılarak kiraz ihracatında dünyanın en büyük oyuncusu haline gelmiş. Biz de hava kargoya ağırlık verdik ve bu sayede Uzakdoğu pazarına odaklandık.

Sürdürülebilir ve katma değerli ihracat için mevcut pazarların çeşitlendirilmesi ve özellikle Uzakdoğu pazarına ihracatımızı arttırma konusunda sektörde ciddi bir bilinçlenme oluştu. URGE Projemiz sayesinde Malezya, Vietnam, Kamboçya, Singapur ve Güney Afrika’ya ihracata başlayan firmalarımız oldu. Önümüzdeki dönemde bu proje sayesinde Uzakdoğu’ya ihracatımızın katlanarak artacağına inanıyoruz” şeklinde konuştu.

Taze Kiraz ve Üzüm Ürünlerinde Uluslararası Rekabetçiliğin Arttırılması Projesini 13 üye firmanın katılımı tamamladıklarını, proje kapsamında 2 adet eğitim faaliyeti, 5 adet Yurt Dışı Pazarlama Faaliyeti gerçekleştirildiğini anlatan Uçak, proje kapsamında ihracatımızın sınırlı olduğu ancak potansiyel arz eden ülkelerle birlikte ters sezonlarda işbirliği yürütülebilecek rakip ülkelere odaklandıklarının altını çizdi.

Hedef Pazar Araştırma Yöntemlerine İlişkin Eğitim Programı ve Kurumsallaşma ve Yalın Yönetim Eğitim Programları yaptıklarını dile getiren Uçak şöyle konuştu: “İhtiyaç analizi kapsamında ortaya çıkan en önemli gelişim alanlarından biri olan kurumsallaşma ve verimli üretim konuları oldu. Firmalarımızın her geçen gün daha da zorlaşan uluslararası pazar koşullarına uygun hale gelebilmeleri için pazarlama faaliyetlerinin yanında işletme yönetimi konusunda da geliştirilmesi gerekliliği ortaya çıktı. Bu doğrultuda analiz kapsamında işletmelerimizde kurumsallaşma ve verimli üretim konularında gözlemlenen eksiklikler ve iyileştirme tavsiyeleri üye firmalarımızla paylaşıldı ve uluslararası örneklerle kurumsallaşmanın önemi ve yöntemleri üzerinde bilgi verildi.

Ayrıca daha düşük maliyetlerde daha kaliteli ürerim yapmanın yöntemleri üzerinde duruldu ve iyi uygulama örnekleri paylaşıldı. Firmalarımız bu eğitim programında edindiklerini uygulamaya devam ettikleri takdirde hem kurumsallaşma, hem de verimlilik anlamında ilerleyen yıllarda rakiplerine fark atacaklar, ihracatta rekabetçi olacaklar.”

Taze Kiraz ve Üzüm Ürünlerinde Uluslararası Rekabetçiliğin Arttırılması isimli URGE Projesi kapsamında ilk yurtdışı pazarlama faaliyeti Şili’ye olurken, sonrasında sırasıyla; Almanya/Fruit Logistica Fuarı, Malezya – Vietnam, Güney Afrika ve Çin Yurt Dışı Pazarlama Faaliyetleri yapıldı.