ÇEİS çimento sektörünün liderlerini yetiştiriyor

ÇEİS “Liderlik Gelişim Programı” için Sabancı Üniversitesi ile anlaştı

Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası (ÇEİS) tarafından, çimento sektörüne vizyoner ve nitelikli liderler yetiştirmek amacıyla Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi (EDU) işbirliğiyle hazırlanan “ÇEİS Liderlik Gelişim Programı” sektörün yöneticilerine kapılarını açtı. ÇEİS Liderlik Gelişim Programı’yla yaklaşık olarak 100 sektör yöneticisine ulaşılarak farkındalığının artırılması, takım çalışmasında motivasyonunun sağlanması ve bütüncül yönetim anlayışının geliştirilmesi konularında eğitimler verilecek.

Türkiye geleceğinin harcını karmayı misyon edindiklerini vurgulayan ÇEİS Genel Sekreteri Dr. H. Serdar Şardan şunları ifade etti:
“Bu misyon doğrultusunda çimento sektöründe kurumsal alt yapının geliştirilmesi, verimliliğinin artırılması, daha nitelikli işlere imza atılması ve sürdürülebilir büyüme için çalışıyoruz. Hedeflerimize ulaşmamızda insan kaynağımız kilit bir rol oynuyor. Bu nedenle ÇEİS olarak sektörümüzdeki yöneticilerin gelişimini desteklemek için programlar geliştirmeye önem ve öncelik veriyoruz. Kısa süre önce PERYÖN işbirliği ile hayata geçirdiğimiz ‘HR Masters Sertifika Programı’nın ardından şimdi de Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi (EDU) işbirliğiyle ‘ÇEİS Liderlik Gelişim Programı’nı başlattık. Bu programları yıl boyunca tekrarlayarak hem sektörümüzün insan kaynağına yatırım yapmayı hem de üyelerimize destek olmayı sürdüreceğiz.”

Çimento sektörü için özel olarak tasarlanan ve toplamda 12 gün sürecek olan program, 4’er günlük 3 modülden oluşuyor. Sektördeki tecrübeli yöneticileri buluşturan programın ilk modülü “Farkındalığını Geliştir”, ikinci modülü “Harekete Geç ve Geçir” ve son modülü “Bütünü Gör ve Yönet” başlığıyla gerçekleşecek.

“Yeni üretim çağına akıllı makinelerden yararlanan şirketler damga vuracak”

İSO Başkanı, gelişmişliği nitelikli teknolojik üretimin belirlediğine dikkat çekti:
“Yeni üretim çağına akıllı makinelerden yararlanan şirketler damga vuracak”

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisi’nin aylık olağan toplantısında konuşan İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, dünyada gelişmişlik kriterlerini artık ihracat, üretim ya da istihdam değil nitelikli teknolojik üretim ve yatırım tutarının belirlediğine dikkat çekti.

İSO Başkanı Erdal Bahçıvan “Yeni üretim çağına farklı küresel piyasalara ürün ve hizmet sunabilen yetenekli çalışanlar ile akıllı makinelerden yararlanan şirketler damga vuracak. Biz sanayiciler için çağın ruhunu, küresel eğilim ve gelişmeleri, üretim ile ekonominin bugün ve gelecekteki niteliğini daha iyi anlamak bir zorunluluk. Proaktif bir yaklaşımla gelişmeleri takip ederek kendimizi geliştirmemiz gerekiyor” dedi.

İSO Başkanı Bahçıvan: “İSO olarak Türkiye’nin güçlü bir sanayi ülkesi olması hedefiyle çözümün bir parçası olmaya önem veriyoruz. Bu anlayışla Hükümetimizin önüne vizyoner öneriler koyduk. Ne mutlu ki bu önerilerimiz tek tek hayata geçiyor.”

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisi’nin bu yılın ilk aylık olağan toplantısı, “Ekonomik, Teknolojik, Bilimsel Gelişmelere Dünyadan ve Türkiye’den Bakış” ana gündemi ile gerçekleştirildi. Yeni üretim çağına zihinsel emeği kullanan, çevik, yaygın ağa sahip, teknolojik gelişmelerden faydalanan, farklı küresel piyasalara ürün ve hizmet sunabilen yetenekli çalışanlar ile akıllı makinelerden yararlanan şirketlerin damga vuracağının altını çizen Bahçıvan, “Bu değişim çağında biz sanayiciler; çağın ruhunu, küresel eğilim ve gelişmeleri, üretim ile ekonominin bugün ve gelecekteki niteliğini daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Bunu yapmak bizim için bir zorunluluk. Proaktif bir yaklaşımı benimseyerek gelişmeleri takip etmemiz ve kendimizi geliştirmemiz gerekiyor” dedi.

Türkiye yeni nesil sanayi için ilk adımı attı

Türkiye’nin yeni sanayi çağına hazır olmak için ilk adımı geçen yıl attığını vurgulayan Bahçıvan “Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız tarafından Odamızın öneriler ile katkı sağladığı “Ar-Ge Kanunu hayata geçirildi. Bu ay başında yürürlüğe giren Sınai Mülkiyet Kanunu, fikri mülkiyet haklarının korunmasına yönelik büyük bir adım. Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü’nün yayımladığı ‘Küresel İnovasyon Endeksi 2016’ raporuna göre Türkiye son bir yılda 16 basamak yükselerek 128 ülke içinde 42.oldu. Rapora göre Türkiye 2015-2016 döneminde Ar-Ge harcamalarını en çok artıran ülkeler arasında 5. sırada. Atılan yeni adımlarla Türkiye’nin daha da ileri noktalara geleceğine inanıyorum” dedi.

İSO, güçlü bir sanayi için vizyon sunuyor

İSO’nun Türkiye’nin güçlü bir sanayi ülkesi olması hedefi ile Hükümete getirdiği vizyoner önerilerin hayata geçmesinden memnuniyet duyduklarını ifade eden Bahçıvan, bu önerilerden bazılarını şu şekilde paylaştı: “İstikrarlı ve sorunsuz bir şekilde ihracat yapan firmalar için Eximbank kredilerinin teminat mektupsuz kullandırılması talebimiz üzerine, Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nda alınan karar sonucu teminat mektupları artık bankacılık kesiminden değil KGF üzerinden verilecek. Şirketlerin krediye ulaşmada yaşadığı kefalet sorununun KGF üzerinden çözümü talebimiz üzerine atılan en önemli ve somut adım; geçen aralıkta başlayan ‘Nefes Kredisi’ kampanyasıdır. Yeni Nesil Kalkınma Bankası ihtiyacını gündeme getirdik ve Hükümetimiz tarafından mevcut Kalkınma Bankasının yeniden yapılandırılmasına yönelik çalışmalar başlatıldı. Özel sektörün yeni büyük yatırımlarının desteklenmesi talebimiz, 2017-2019 Orta Vadeli Programda ve 2017 bütçesinde yer aldı. Bölge bazlı kalıplaşmış teşvikler yerine, adeta terzi modeli gibi firma ve proje bazlı yeni bir modelin benimsenmesi önerimize ilişkin Bakanlar Kurulu kararı da geçen kasım ayında yürürlüğe girdi. İstinaf Mahkemeleri, yargı sürecini kısaltacak şekilde, etkili ve verimli bir mekanizma olarak işlemesi önerimizle geçen temmuzda faaliyete geçti. Kadın istihdamını artırmak amacıyla, torunlarına bakan aile büyüklerinin maddi açıdan bir sosyal yardım programıyla desteklenmesi önerimizle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız pilot uygulama öncelikli hazırlık ve çalışmaları başlattı.”

Foto: Soldan-Sağa; Hüsamettin Kavi, Ömer Dinçkök, Erdal Bahçıvan, Şeref Oğuz, İsmail Gülle

İnşaat malzemeleri sanayi endeksi 2016’da 6.5 puan geriledi

Türkiye İMSAD tarafından yaynlanan İnşaat Malzemeleri Sanayi Bileşik Endeksi 2016 yılını bir önceki yıla göre 6.5 puan düşüşle tamamladı. Bileşik endeksteki gerilemede TL’deki değer kaybı, darbe girişimi, artan terör olayları gibi siyasi ve ekonomik etkenler etkili oldu. 2017 yılında, ekonomiyi canlandırmak için açıklanan teşvik paketlerinin yanı sıra, 20 yıl vadeli 0,70 faiz oranlı kampanyaların iç piyasada hareketliliğe etki etmesi bekleniyor.

Türkiye İMSAD (Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği) tarafından her ay yayınlanan İnşaat Malzemeleri Sanayi Bileşik Endeksi 2013 yılı ağustos ayından bu yana inşaat malzemeleri sanayindeki faaliyet, güven ve beklentileri ölçüyor. Endeks 2016 yılını 6.5 puan gerileme ile kapattı.

2013 yılı ağustos ayı 100 olarak kabul edilen bileşik endeks, 2014 yılını 103.66 puandan kapattı. 2015 yılında yaşanan siyasi belirsizlik ve jeopolitik gelişmeler ile endeks 2015 yılı sonunda 100 puanın da altına inerek 97.21 puana geriledi. 2016 yılına yükselerek başlayan bileşik endeks, mayıs ayında yeniden 100 puanın üzerine çıkarak 101.8 puana yükseldi. Ancak temmuz ayından sonra yaşanan gelişmeler ve küresel koşullarda oluşan değişimlerin etkisi ile bileşik endeks ağustos ayından sonra yeniden gerilemeye başladı. Endeks yılı 90.71 puan ile kapattı. Bileşik Endeks aralık ayında bir önceki aya göre 2.07 puan düştü. Düşüşte her üç alt endeksteki gerileme etkili oldu. Faaliyetlerde gerileme bu kez daha yüksek gerçekleşti.

Son aylarda yaşanan gelişmeler ile mevsimselliğin artan etkisi endeks üzerinde olumsuz olarak hissediliyor. 2016 yılında İnşaat Malzemeleri Sanayi Endekslerindeki gerilemede TL’de değer kaybı, darbe girişimi, terör olayları ve çevre ülkelerdeki savaş atmosferi gibi faktörlerin etkili olduğu görülüyor. 2017 yılında, ekonomiyi canlandırmak için açıklanan teşvik paketlerinin yanı sıra, kentsel dönüşüm süreci, 20 yıl vadeli yüzde 0,70 faiz oranı gibi konut kampanyalarının iç piyasada hareketliliğe etki etmesi bekleniyor. Öte yandan, TL’deki değer kaybının, terör olaylarının ve Anayasa referandumu sürecinde yaşanan siyasi gerginliklerin 2017 yılında da endeksler üzerinde etkisini göstereceği öngörülüyor.

İç satışlar, ihracat ve üretimde gerileme yaşandı
Faaliyet endeksi aralık ayında bir önceki aya göre geriledi. Piyasa koşullarının zorlaşması ve beklentilerdeki bozulmaya ilave olarak mevsimsellik de faaliyetleri olumsuz etkiledi. Faaliyet endeksi aralık ayında 2.4 puan düştü. Faaliyet endeksi geçen yıl aralık ayı faaliyet endeksinin de 5.2 puan altında kaldı. Aralık ayında faaliyetlerin tamamına yakınında gerileme yaşandı. Yurtiçi satışlarda aralık ayında bir önceki aya göre gerileme oldu. İhracat aralık ayında gerileme gösterdi. Üretimde özellikle iç satışlar ve ihracattaki gerilemeye bağlı düşüş yaşandı. İç satışlar ve ihracattaki gerileme ile cirolar da düştü. Faaliyetler piyasa koşullarına bağlı olarak durağan ve zayıf seyretmeye devam etti.

Güven kaybı sürüyor
Güven seviyesi aralık ayında bir önceki aya göre 1.8 puan geriledi. Güven seviyesi geçen yılın aynı ayına göre 8.4 puan daha düşük kaldı. Yıl genelinde en çok güven endeksinde gerileme oldu. Türkiye ekonomisinin genel gidişatına ilişkin güven zayıflıyor. İnşaat malzemeleri sanayine yönelik güven de zayıflama gösterdi. Yurtiçi pazarlarına yönelik güven ise aralık ayında belirgin bir düşüş gösterdi. İhracat pazarlarına yönelik güven ise durağan kaldı. Ekonomi dışı alanlarda yaşanan gelişmeler güveni olumsuz etkilemeye devam etti. Güvende iyileşme için ekonomi dışı risklerin azalması bekleniyor. Ekonomide alınan önlemlere ve desteklere rağmen ekonomiye ve sektörlere yönelik güvende halen bir iyileşme başlamadı.

Düşen siparişler beklentileri zayıflattı
Beklenti endeksi ağustos ayından bu yana geriliyor. Faaliyetlerde görülen durağanlık ve güven kaybının sürmesi ile birlikte beklentiler de olumsuz etkilenmeye devam ediyor. Beklenti endeksi aralık ayında bir önceki aya göre 1.8 puan düştü. Beklenti endeksi geçen yılın aynı dönemine göre ise 4.6 puan daha düşük. Türkiye ekonomisine ilişkin beklentilerde gerileme aralık ayında da sürdü. İnşaat malzemeleri sanayine ilişkin beklentilerde de gerileme oldu. Önümüzdeki 3 aya ilişkin alınan yurtiçi siparişleri aralık ayında da hissedilir ölçüde geriledi. Mevsimsellik etkisini artırdı. Önümüzdeki 3 aya ilişkin alınan ihracat siparişleri ise göreceli daha sınırlı bir düşüş gösterdi. Önümüzdeki 3 ayın üretim beklentisinde ise iç ve dış siparişlerdeki düşüşe bağlı olarak gerileme yaşandı.

Perakendeciler zorlu ekonomik şartlara rağmen istikrarlı bir şekilde büyümeyi başardı

Deloitte Perakendenin Küresel Güçleri 2017

Müşterilerin yeni ve şaşırtıcı ürün ile deneyim arayışında olduğunu vurgulayan Deloitte Perakendenin Küresel Güçleri raporuna göre, en iyi global 250 perakende şirketi 2015 mali yılında, toplam 4.3 trilyon ABD Doları gelir elde etti.

Perakendenin Küresel Güçleri 2017: Müşteriyi Anlama Sanatı raporuna göre en iyi 250 perakende şirketi 2015 mali yılı itibariyle, %5,2 oranında bileşik büyümeyi temsil eden toplam 4.31 trilyon ABD doları gelir elde etti.

Perakendenin Küresel Güçleri’nin en iyi 250 şirketi

Üst üste 3. defa, en iyi 250 giyim ve aksesuar şirketinin ciro büyüklüğü, diğer ürün sektörlerini geride bıraktı. Perakendenin en karlı alt sektörü olan giyim ve aksesuar sektörü 2015’te de şaşırtmayarak en karlı büyümeyi gerçekleştirdi. Bununla birlikte, gıda perakendeciliği sektörü firmalarının da başarısı öne çıktı. Listedeki en büyük şirketler, ortalama perakende satış geliri 21,6 milyar dolar ile gıda perakendecileri şirketleri oldu. Bu şirketler aynı zamanda, listede sayı olarak da çoğunluğu temsil ediyor. Gıda perakendeciliği sektörünün 133 perakende şirketi, en iyi 250 perakende şirketinin yarısından fazlasını ve en iyi 250 şirketin gelirlerinin 3’te 2’sini oluşturuyor.

Büyükler liginde Türkiye’yi yine BİM temsil ediyor
BİM Birleşik Mağazalar A.Ş.’nin geçtiğimiz sene 6,6 milyar dolara ulaşan geliri bu sene 6,4 milyar dolar oldu. BİM, 2010-2015 yılları arası %21,5 büyüme elde ederek geçen seneye göre küresel en büyük perakendeciler listesinde 6 sıra ilerledi ve 147’nci sırada yerini aldı. En hızlı büyüyen 50 perakendeci listesinde de iki sıra yükselerek bu sene 19. sıraya yerleşti.

Müşteriyi anlama sanatı

Perakendenin Küresel Güçleri 2017 raporu, perakendecilerin doğru teknolojiyle etkinleştirilmiş yeni deneyimler tasarlamasına ve müşteri bağlılığını güçlendirmesine yardımcı olmak için müşteri etkileşimini ve müşteriyi anlama sanatını tartışıyor. Raporda, perakende sektörünün inovasyon öncüleri, teknolojinin sadece tamamlayıcı görevde olmadığının, teknolojinin alışveriş deneyiminin temelinde yer aldığının farkında olduğu vurgulanıyor. Ancak teknoloji, tek başına yeterli değil. Müşteriler yeni ve şaşırtıcı ürün ve deneyim arayışında.

Raporda öne çıkan 5 perakende sektörü trendi:

  • Az, daha fazladır. Müşteriler artık kendilerini, sahip oldukları ürünler üzerinden daha az tanımlıyor. Müşteriler için, varlıkları ve deneyimleri ile hayatlarını nasıl düzenledikleri ön plana çıkıyor.
  • “Takip” ekonomisi. Müşteriler sosyal medyada yarattıkları kişisel markalarını yansıtan ürünler ve deneyimler arıyor.
  • Dünyanın ‘‘perakendeleşmesi’’. Günümüzde bir perakendecinin ne olduğunu ve ne yaptığını tanımlamak oldukça zor bir hale geldi. Geleneksel olmayan perakendeciler müşterilerin ihtiyaçlarını karşılamak için abonelik hizmetleri ve sürpriz indirimli satışlar gibi yeni iş modelleri geliştiriyor.
  • Talep üzerine alışveriş ve memnuniyet. Bu trendin etki düzeyi perakendecilerin müşterilerin talep üzerine alışveriş iştahını ne düzeyde karşılayabileceği ile alakalı.
  • Yıkıcı teknolojiler. Yapay zekâ, sanal gerçeklik ve robot teknolojisi gibi yıkıcı teknolojiler yaşamlarımızı ve nasıl alışveriş ettiğimizi değiştiriyor.

2015 mali yılının en büyük 10 perakendecisi

Gelir düzeyine göre sıralama Şirket adı Menşei 2015 yılı perakende geliri
(milyon ABD
$)
1 Wal-Mart ABD 482.130
2 Costco ABD 116.199
3 The Kroger ABD 109.830
4 Schwarz Almanya 94.448
5 Walgreens ABD 89.631
6 The Home Depot, Inc. ABD 88.519
7 Carrefour S.A. Fransa 84.856
8 Aldi Einkauf Almanya 82.164
9 Tesco PLC İngiltere 81.019
10 Amazon ABD 79.268

 

E-perakende sıralamasında dört sene arka arkaya Amazon yine birinci sırada

2015 yılında, online perakendenin büyüme hızında yavaşlama olsa da online satışların toplam satışlar içindeki oranı arttı. İlk 250 listesinde bulunan ve tüketici odaklı e-perakende operasyonlarına sahip perakendecilerin toplam gelirlerinin %8,7’si online operasyonlarından geldi; bu oran geçen sene %7,6 idi. Dünyaca ünlü perakendeci Amazon, e-perakende alanında en yakın rakibinin iki katından daha fazla gelir elde ederek ilk sırayı bu sene de kaptırmadı. İkinci sıraya ise geçtiğimiz sene üçüncü sıraya gerileyen JD.com otururken, geçen senenin ikincisi Apple Inc. ise üçüncü sırada yerini aldı.

2015 mali yılının en büyük 10 e-perakendecisi

E-perakende sıralaması Perakende sıralaması Şirket adı Menşei 2015 E-perakende geliri (milyon ABD $)
1 10 Amazon ABD 79.268
2 36 JD.com Çin 26.991
3 33 Apple Inc. ABD 24.368
4 1 Wal-Mart ABD 13.700
5 46 Suning Commerce Group Çin 8.095
6 92 Otto Almanya 7.181
7 9 Tesco İngiltere 6.539
8 157 Vipshop Çin 6.084
9 97 Liberty Interactive Corporation ABD 5.146
10 35 Macy’s ABD 4.850

 

 

Tüm dünyada enerji talebi 2035’e kadar yüzde 30 artacak

“BP Enerji Görünümü 2017” raporu açıklandı

Enerji sektörünün gelecek trendleri hakkında önemli veriler içeren “BP Enerji Görünümü 2017” raporu yayımlandı. Rapora göre, global enerji talebi 2035’e kadar yaklaşık yüzde 30 artacak. Kömür, petrol ve doğalgaz 2035’e kadar ana enerji kaynağı olarak kalırken, yenilenebilir enerji kaynakları da önümüzdeki 20 yılda dört kat gelişecek.

Dünyanın lider enerji şirketlerinden BP’nin, enerji sektöründeki gelişmeleri mercek altına alan geleneksel “Enerji Görünümü” raporu yayımlandı. Uzun vadeli enerji trendlerini değerlendirerek dünya enerji piyasaları için gelecek 20 yıla yönelik tahminler geliştiren “BP Enerji Görünümü 2017” raporuna göre, global enerji talebi yılda ortalama yüzde 1,3 artışla 2035’e kadar yüzde 30 civarında yükselecek. Enerji talebindeki bu artış, global GSYİH’de beklenen yıllık yüzde 3,4 artıştan daha düşük olacak. Kömür, petrol ve doğalgaz ise 2035’e kadar ana enerji kaynağı olarak kalacak.

Raporda, doğalgazın petrol ve kömürden daha hızlı gelişme gösterdiği belirtilirken, hızla yaygınlaşan LNG’nin global düzeyde entegre olmuş bir doğalgaz pazarı oluşturacağı ifade ediliyor. Yanmaz enerji kullanımını 2030 itibarıyla talep artışının ana kaynağı olarak gösteren rapora göre, yenilenebilir enerji kaynakları önümüzdeki 20 yılda dört kat gelişecek, global kömür tüketimi de zirve yapacak. Karbon emisyonlarının son 20 yılın oranlarının üçte birinden daha az bir artış gösterdiğine dikkat çekilen raporda, yine de karbon emisyonlarının devam ettiği ve farklı aksiyonlar alınması gerektiğinin altını çiziliyor.

BP CEO’su Bob Dudley, “BP Enerji Görünümü 2017” raporu ile ilgili olarak “Global enerji görünümü değişiyor. Hızlı yükselişte olan pazarlar, geleneksel talep merkezlerinin yerini almış bulunuyor. Teknolojik ilerlemelerin ve çevreyle ilgili endişelerin yönlendirmesiyle enerji karması değişiklik gösteriyor. Sektörümüzün bu değişen enerji gereksinimlerine hiç olmadığı kadar çok uyum sağlaması gerekiyor” diye konuştu.

Kömür, petrol ve doğalgaz ana enerji kaynakları olacak
Raporda, fosil dışı yakıtların önümüzdeki 20 yılda enerji kaynaklarındaki artışın yarısına karşılık gelmesi beklenirken, kömürle birlikte petrol ve doğalgazın dünya ekonomisine güç veren ana enerji kaynağı olarak kalacağı ve 2015’te yüzde 86 olan toplam enerji arzı içindeki ana enerji kaynakları karşılığının 2035’te yüzde 75’in üstünde olacağı öngörülüyor.

Rapora göre, petrol talebi yılda ortalama yüzde 0,7 oranında artıyor. Ulaşım sektörünün global talepteki payı 2035’te yüzde 60’a yakın bir oranda kalacak olup, bu sektör dünya petrolünün büyük çoğunluğunu tüketmeye devam ediyor. Bununla birlikte, başta petrokimya ürünlerinde olmak üzere petrolün yanmadan kullanımı, 2030’lu yılların başında petrole olan talep konusunda temel artış kaynağı olacak.

Rapora göre, doğalgaz hem petrol hem de kömürden daha hızlı gelişme gösteriyor ve talep yılda ortalama yüzde 1,6 oranında artıyor. Doğalgazın temel enerjideki payının kömürün konumunu devralması ve 2035 itibarıyla en büyük ikinci yakıt kaynağının doğalgaz olması öngörülüyor. Kaya gazı üretimi, ABD’deki artışın öncülük ettiği gaz kaynaklarındaki artışın üçte ikisine karşılık geliyor. Avustralya ve ABD’de artan kaynakların yönlendirdiği LNG’nin yükselişinin, ABD doğalgaz fiyatlarına dayalı olarak tüm dünyada entegre doğalgaz pazarının yolunu açması bekleniyor.

Raporda, Çin’in daha temiz ve daha düşük karbonlu yakıtlara doğru atılımıyla yönlendirilen kömür tüketiminin 2020’li yılların ortasında doruğa ulaşacağı belirtiliyor. 2015’te yüzde 10 civarında olan dünya kömür talebindeki payı 2035’te iki katına çıkarak yüzde 20’ye ulaşacak olan Hindistan ise kömür alanında en büyük artış gösteren pazar konumunda bulunuyor.
Raporda, yenilenebilir enerjilerin yılda ortalama yüzde 7,6 artışla dört kat büyüyerek en hızlı gelişen yakıt kaynağı olacağı tahmin ediliyor. Çin, önümüzdeki 20 yılın yenilenebilir enerji kaynaklarının en büyük büyüme kaynağı olup, yenilenebilir enerjiye AB ve ABD’nin toplamından daha fazla katkıda bulunuyor.

Petrole olan talep artışının yarısı Çin’den gelecek
Rapora göre, 2035’e kadar olan dönemde petrolle ilgili talep artışının tamamı yükselen pazarlardan gelecek ve bu artışın yarısının kaynağı Çin olacak.

Ulaşım sektörü, petrol talebindeki artışın üçte ikisine karşılık geliyor. Bu kapsamda, otomobillere yönelik petrol talebi günde 4 milyon varil civarında artış gösteriyor. Bu artış, global otomobil filosundaki iki kat artışla destekleniyor. 2015’te 1,2 milyon adet olan elektrikli otomobil sayısının, 2035’te 100 milyon adede (global otomobil filosunun yaklaşık %5’i) yükseleceği varsayılıyor. Raporda, otonom otomobiller, araç paylaşma ve havuz sistemi gibi otomobil pazarını etkileyen daha geniş mobilite devriminin etkisini hesaba katacak iki örnekleyici senaryo yapılandırılıyor.
Petrol talebindeki artışın yavaşlayan hızına karşılık küresel petrol kaynaklarının bolluğundan söz edilen raporda, petrolün bolluğunun, Ortadoğu, OPEC, Rusya ve ABD gibi düşük maliyetli üreticilerin rekabet avantajlarını, daha yüksek maliyetli üreticilerin zararına olacak şekilde kendi pazar paylarını artırmak için kullanmalarına neden olabileceği tahmini yapılıyor.

LNG kaynakları hızla büyüyor
Hem sektördeki hem de enerji üretimindeki değişimi teşvik eden enerji politikalarının yardımcı olmasıyla doğalgaz, kömürden pay almaya devam ediyor. Bu konuda ana büyüme kaynakları Çin, Ortadoğu ve ABD olarak gösteriliyor.

Çin’de doğalgaz tüketimindeki artış, yurt içi üretimi geride bırakıyor. Dolayısıyla, 2015’te yüzde 30 olan ithal gaz oranı 2035 itibarıyla artarak toplam tüketimin yaklaşık yüzde 40’ını oluşturacak. Avrupa’da ise 2015’te yüzde 50 civarında olan ithalat payı 2035 itibarıyla yüzde 80’in üzerine çıkacak.

Raporda, LNG kaynaklarının hızla büyüyerek, 2035 itibarıyla işlem gören gazın yarısından fazlasına karşılık gelmesi bekleniyor. Söz konusu artışa, ABD, Avustralya ve Afrika’dan kaynaklar yol açıyor. Bu büyümenin yaklaşık üçte biri, önümüzdeki dört yılda gelişim aşamasında olan bir dizi proje hizmete girdikçe gerçekleşecek.

Karbon salınımı yılda yüzde 0,6 artacak
Rapora göre, karbon salınımları, geçtiğimiz 20 yılda görülen oranın üçte birinden daha az oranda artacak. Başka bir deyişle, yılda yüzde 2,1 yerine ortalama yüzde 0,6 artış söz konusu olacak.

Başarılı olunması halinde, 1965’ten bu yana en yavaş emisyon artışı oranı görülecek. Bununla birlikte, temel enerji kaynaklarının kullanımından oluşan karbon emisyonlarının, ilgili dönem boyunca yine de yüzde 13 civarında artacağı öngörülüyor. Bu rakam, Paris’te ortaya konulan hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için karbon salınımlarının 2035 itibarıyla yüzde 30 civarında düşmesi gerektiğini ileri süren Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) 450 Senaryosunu aşıyor.
Raporda, daha düşük karbonlu bir çevreye daha hızlı geçişin potansiyel sonuçlarını keşfetmek üzere iki alternatif vaka sunuluyor. Buna göre, enerjide dönüşümü teşvik edecek ve kolaylaştıracak devlet politikasının zamanlaması ve biçimi önem taşıyor.

Tavuk Dünyası’ndan 4 yılda 5 kat büyüme

Tavuk Dünyası, “Türkiye’nin En Hızlı Büyüyen” ilk 20 şirketi arasında

Yenilikçi yaklaşımı ve ödüllü lezzetleri ile aranan Tavuk Dünyası, TOBB için TEPAV tarafından gerçekleştirilen araştırma sonucunda 2012-2015 yılları arasında gerçekleştirdiği yüzde 532’lik büyüme ile Türkiye’de en hızlı büyüyen 100 şirket arasında ilk 20 arasına girerek önemli bir başarıya imza attı.

2011 yılında girdiği pazarda, 4,5 senede hızlı bir büyüme göstererek Türkiye’de 29 şehirde, dünyada ise 3 farklı ülkede faaliyet gösteren Tavuk Dünyası, TOBB öncülüğünde, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) işbirliğinde gerçekleştirilen 2012-2015 yılları arasında en hızlı büyüyen 100 şirket araştırmasında yüzde 532’lik büyüme ile ilk 20 şirket arasına girdi.

Toplamda 100’ün üzerinde restoranıyla 1700’ü aşkın kişiye istihdam sağlayan ve bünyesinde yer alan AR-GE mutfağında geliştirip reçetelendirdiği ödüllü lezzetleriyle Türkiye’nin güçlü bir değeri olma yolunda sağlam adımlarla ilerleyen Tavuk Dünyası, “Türkiye’nin En Hızlı Büyüyen 100 Şirketi” sıralamasında 17., gıda firmaları sıralamasında ise 3. oldu.

2011 yılından bu yana “Türkiye’nin En Hızlı Büyüyen 100 Şirketi – Türkiye 100” adıyla gerçekleştirilen program kapsamında listeye girebilen şirketler, 25 Ocak 2017 Çarşamba günü Ankara’da düzenlenen “Türkiye 100 Ödül Töreni”nde ödüllerini aldılar. Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve TEPAV Direktörü Prof. Dr. Güven Sak’ın katılımı ile düzenlenen törende Tavuk Dünyası ödülünü TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu ve Başkan Yardımcısı Halim Mete’nin elinden aldı.

2011-2015 yılında TOBB öncülüğünde, TEPAV tarafından düzenlenen Türkiye 100 Programı’na başvuran şirketlerden, 2012-2015 yılları toplamında büyüme hızı en yüksek olan ilk 100 şirket tespit edildi. Türkiye’nin en hızlı büyüyen 100 şirket sıralaması; 31 Aralık 2011 ve öncesinde kurulan, 2012 yılında en az 300 bin TL, 2015 yılında ise en az 1 milyon TL satış gelirine sahip ve 2012-2015 döneminde satış gelirlerini en az yüzde 10 oranında artıran şirketler arasından yapıldı.

Piyasa Hareketleri Riskli Bir Lunapark Treni Gibi

SAXO BANK’IN DÜNYACA ÜNLÜ EKONOMİSTİ JOHN J. HARDY YILIN BİRİNCİ ÇEYREĞİ HAKKINDAKİ TAHMİNERİNİ AÇIKLADI:“PİYASA HAREKETLERİ RİSKLİ BİR LUNAPARK TRENİ GİBİ”

Online yatırım bankacılığı uzmanı Saxo Bank’ın dünyaca tanınmış ekonomistlerinden John J. Hardy, Başkan Trump’ın yönetimindeki ABD politikasının nasıl olacağına dair yoğun spekülasyonlardan, Avrupa’nın yoğun seçim takvimindeki varoluşsal sorulara kadar, döviz tüccarlarının 2017 yılı içinde cevap bekleyen acil soruları var dedi.

Saxo Bank’ın dünyaca ünlü analisti John Hardy, 2017 yılının ilk çeyreğine dair görüşlerini açıkladı. Nominal büyüme gerçek büyümeden daha üstün oldukça, gerçek ABD faiz oranlarının giderek daha negatif hale gelme riski taşıdığını söyleyen söyleyen Hardy, “AB’nin politik ve hatta varoluşsal geleceğini çevreleyen belirsizlik 2017’de geri gelecek” dedi. Ünlü analist sözlerini şöyle sürdürdü:

“Sonraki üç aya ve 2017 takvimine girerken her çeyrekte sunduğumuz genel bakışımızı paylaşmadan önce 2016’nın kilit döviz kuru olaylarını ele almaya değer. Ardımızda bıraktığımız yıl sıradışı bir şekilde büyük, olaylı ve beklenmedik dönüşlerle doluydu. 2017’nin yeni ters köşe olaylar ve şaşırtmacalar getirmeyeceğini söyleyemeyiz ama 2017’nin getireceklerine dair ciddi piyasa konumlaması ve beklentisi, kaçınılmaz bir şekilde piyasalarda büyük dalgalanmalar anlamına geliyor, özellikle de yeni yılın yaygın varsayımları yanlış çıkarsa.”

“Varlık piyasalarında 2016 eylem paketlerinin odak noktasında döviz vardı. Çin’in sert bir yuan devalüasyonuna izin vereceği korkusuyla yıla dörtnala bir giriş yapıldı. Varlık piyasalarındaki global erimenin ardından Japonya Bankası şaşırtıcı ve yanlış yönlendirilmiş, düşünmeden yapılan satışın ardından açık pozisyonu kapayan Japon Yeni duvarıyla karşılaşan bir negatif faiz oranı bölgesine girdi. Varlık piyasaları bunun ardından güçlü bir şekilde sekti ve FED’in faiz artırımından kaçınacağı ve Çin’in renminbiyi destekleyeceği açıklamasından sonra USD’nin gücü yılın ilerleyen dönemlerine kadar geri plana atıldı. Böylece sürpriz 23 Haziran Brexit oyunda ciddi bir sterlin felaketiyle karşılaştık.”

“Yılın sonraki döneminde Yen’deki olumsuz yükselişin ardından, son çeyrekte faiz oranları sert bir şekilde çıktıktan sonra Japonya Bankası’nın Eylül ayında açıkladığı yeni getiri eğrisi kontrol politikası mükemmel bir zamanlamayı tutturdu ve Japonya Bankası intikamını almış oldu. Bu yükseliş Donald Trump’ın 8 Kasım ABD başkanlık seçimlerinde şaşırtıcı zaferiyle yeni bir öncelik kazandı. Bu zafer ayrıca gelecekteki ABD politikası beklentisini yeniden şekillendirdi ve 2016’nın büyük kısmında gözden düşen ABD doları için ateşi yaktı. Bu sırada, yılın büyük çoğunluğunda kısmen yılın ilk yarısında faiz oranları düştükten sonra geri dönen faiz arbitrajından ama ayrıca yuan devalüasyonu korkusu dindiğinden ve çoğu kilit emtia fiyatı sabit kalıp hatta güçlü bir şekilde canlandığından dolayı bazı yükselen piyasaların para birimleri yeni kazananlar olarak ortaya çıktı.”

“ABD dolarının dönem içindeki ikinci FED faiz artırımının ardından yılı son 13 yılın en yüksek değerde bitirdiği aksiyon dolu 2016’dan sonra 2017’ye geçiş bir kere daha beklentilerle dolu. Aşağıda yılın en önemli ticaret başlıklarının bazılarını keşfedeceğiz ve yeni yılın hızlı bir başlangıca dalarak neredeyse her yerde karşılaşılan bol politika ve politik riskle birlikte yılın bir bütün olarak lunapark treni gibi yukarı aşağı piyasa hareketleri göstereceğini bekliyoruz.”

Başkan Trump’ın politikaları tam olarak fiyatlandırılmış mıdır ve güçlü bir ABD dolarını sürdürecek midir?
USD tahmincileri için zorlu zamanlar olduğunu söyleyen ünlü analist, ABD dolarının 2017’ye girerken oldukça değerlenmesiyle Dolar Endeksinin son 13 yılın en yüksek değerini gördüğünü belirten John Hardy, konuya ilişkin şunları söyledi:

“Pazar, Trump’ın artan mali harcamalar ve özellikle kurumlar için yerel yatırımları teşvik eden düşük vergilerin tedarik bolluğuna dayanarak ABD ekonomisinde Reagan benzeri bir patlama yaratacağı beklentisine girdi. 1980’lerin başındaki Reagan ekonomisinin olası etkisi ile Trump ekonomisinin 2017’deki etkisi arasında ise pek çok fark bulunmaktadır. O yıllarda ülkenin hem kamu hem de özel bilançosu bunun yarısından daha az yükseltilmişti ve faiz oranları uzun dönemli bir düşüşe geçmek üzereydi. Ya şimdi? Faiz oranları rekor oranda düştü ve ekonomi daha önce hiç olmadığı kadar yükseltildi (bu ikisi tabi ki birlikte hareket eder).”

“Kısacası, canlanma beklentisinden ve FED faiz artışından beklenen daha yüksek faiz oranları her türlü ekonomik büyümenin karşısına geçecek ve sonunda krediyi sınırlayarak ivme kazanan her şeyi yavaşlatacaktır. İşin sırrı bunun zamanlamasıdır – 1. çeyrekte gelişen pruva rüzgarları mı görüyoruz yoksa döngünün can çekişen ruhların canlanışına kadar uzanma becerisini hafife mi alıyoruz? Her zaman olduğu gibi, tüccarların çevik olması gereklidir. Önümüzdeki Trump başkanlığı ve ekonomisi (veya Reagan ekonomisi sürüm 2.0 – aslında Trump’ın vaktiyle Reagan’ın danışmanlığını yapmış kilit danışmanları var) piyasanın zaten kısmen fiyatlandırıldığı vergi politikası ve mali canlanmadan başlangıçta bir ivme kazanabilir. Fed enflasyon canlandıkça (bir kısmı Çin’den ve kilit endüstrilerdeki fazla kapasiteleri ortadan kaldırmaya odaklı politikalarından kaynaklanıyor) yılın ilk dönemlerinde bunun kıvrımın gerisinde kaldığını düşünebilir.”

“Yıl ilerledikçe gelen her türlü enflasyon veya büyüme “yanlış” olarak görülecektir, fiyatlar sadece mali abartılardan dolayı yükselecek ve enflasyon ölçümleri gerçek büyümenin çok daha üstünde olacaktır. Nominal büyüme gerçek büyümeden daha üstün oldukça, gerçek ABD faiz oranları giderek daha negatif hale gelme riskini taşıyor. Bu negatif gerçek oran dinamiği ABD dolarını hızla yakalayabilir, muhtemelen 2011’deki uzun soluklu düşük oranlarından sonraki döngü için 1. veya 2. çeyrekte zirve yapabilir.”

AB’nin politik kargaşası yeni bir AB politik ve mali kriz riski anlamına mı geliyor?
AB’nin politik ve hatta varoluşsal geleceğini çevreleyen belirsizlik, Avrupa Merkez Bankası’nın AB’yi parasal morfinle hayatta tuttuğu 2012 dönemi sonrasında 2017’de gürleyerek geri geleceğini söyleyen Hardy, “Hollanda’da Mart seçimleri, Fransa’da Nisan/Mayıs (birinci tur/ikinci tur) seçimleri ve Almanya’da sonbahar başında seçimler yapılacak. Bunlara ek olarak eski başbakan Matteo Renzi’nin 2016 sonundaki başarısız referandumundan sonra İtalya’da erken seçim riski ve Yunanistan’ın kurtarma paketi yeniden yapılandırması için masaya gelme durumu da söz konusu” dedi.

Saxo Bank FX Strateji Müdürü John Hardy,konu ile ilgili görüşlerini şöyle açıkladı: “Yılın başlarında veya Fransız seçimlerinden önce Euro’nun düşmesini bekleyebiliriz, ama bunlar beklenenden daha az değişkenlik yaratabilir. Yine de AMB parayı köklese de politik güçlerin belirsizliği Euro beklentisini etkileyecektir. AB’yi mevcut formunda tutmak için uzun dönemde AB çalışma çerçevesinin yeniden çalışılması gerekmektedir ancak önümüzdeki 12 ay boyunca hiçbir ülke parasal birlikten ayrılmasa bile böyle bir süreç yıllar sürer.”

Çin para birimi politikası – neler yeni?
Çin para birimi politikası kapsamında görüşlerini açıklayan ünlü analist, ”Çin rejiminin ülkenin ekonomik kaderini kontrol edebileceğini düşünmeyi sevdiğini biliyoruz, ama devam eden zorunlu GSYİH büyümesi için karşı gelinmeyen ve kesin emir düşünüldüğünde, politik seçimler daha da kötüleşiyor. Reflasyon ve hasar kurtarıcılar, yorucu bir tüketim odaklı ekonomiye geçiş planı veya devlet tarafından işletilen verimsiz firmaları kapatmak ve mali sistemde devasa stres yaratmak? Yılın ana politik olayı, sonraki beş yılın kilit liderliğini oluşturan önemli bir politik olay olan Ekim ayındaki Merkezi Komite Genel Kurulu olacak” dedi. Ünlü analist sözlerini şöyle sürdürdü:

“O zamana kadarki varsayım, önümüzdeki yıl boyunca CNY’nin nazik düşüşünün devam edeceğidir (düşük CNY Çin’in son yıllarda yarattığı muazzam borç yükünden kendisini sıyırmak için seçtiği daha az zahmetli çıkış yollarından biridir). Ama giderek açıkça anlaşılmaktadır ki CNY’deki bu yavaş ezilme sermaye uçuşu sorununu azdırıyor, çünkü parayı ülke dışına çıkarmak isteyenler yarınki fiyatın bugünkü fiyattan düşük olacağını bilerek tahtaya bir çizik atıyorlar. Çin’in politik seçimi büyük adımlı bir devalüasyon olursa bunun için tehlikeli dönem Çin yeni yıl tatilinden hemen sonra olacaktır (bu yıl ay yılı 28 Ocak’tadır, çok sonra yapılacak parti genel kurulundan öncedir). 2016 sonunda uygulanan ve giderek sıkılaşan sermaye kontrolleri kontrolü sağlamak için kendi başlarına bir araç mıdır yoksa büyük bir devalüasyonun arka plan çalışmasını mı oluşturuyor? Manşetimizdeki soruyu başka bir soruyla cevaplayabilir miyiz? Hayır, ama Çin dramatik devalüasyon seçeneğini tercih ederse döviz politikası 2017’de büyüyebilir.”

Japon yeni BoJ’nin yeni getiri eğrisi kontrol politikasına nasıl dayanabilir?
Japonya Bankası’nın Eylül’de açıklanan yeni getiri eğrisi kontrol politikası, tamamen şans eseri olarak faiz oranlarındaki artışla aynı döneme denk gelmişti diyen John Hardy açıklamalarına şöyle devam etti:

“Bu yüzden Japon yeni 2016 ticari konularının merkez üssündeydi. ABD seçimlerinden sonra faiz artışıyla birlikte daha da perçinlenen şanslı zamanlama, Japonya’nın tahvil gelirinin en azından 10 yıllık JGB’lere kadar sıfırın çok yukarısına çıkmayacağı anlamına gelir ve bu da dünyanın geri kalanındaki tahvil gelirlerindeki artışın Japonya’nın tahvil geliri yerine Japon yeniyle karşılanacağı demektir. Bu yüzden 2017’de yen için alt sınır belki de tahvil gelirleri global olarak zirve yaptıktan ve tekrar düştükten sonra (bu olursa) belirlenecektir.“

“İzlenecek bir başka faktör de Japonya’nın enflasyon düzeyleri ve hükümetin mali canlandırmaya olan bağlılığıdır. Japonya Bankası’nın yeni politikası temelde Japonya Bankası’nın bilançosunun kontrolünü hükümete devrediyor ve bu da teorik olarak temel unsurun canlanmasını geliştirebilir. Ama yenin hızla zayıflamasıyla birlikte Japonya’daki yeni mali canlandırma önlemleri baskısı enflasyon artmaya başladıkça azalabilir, bu yüzden başbakan Shinzo Abe, üçüncü politika oku (reformlar) veya daha fazla canlandırmaya güvenemeyebilir. Abe hükümetinin BoJ’nin YCC ile QQE’sinin tam etkilerini fark etme konusundaki çekingenliği Japonya’nın gerçek oranlarının başka yerlerdeki kadar negatif olmadığı ve JPY için bir nebze destek sağlayabileceği anlamına gelebilir.“

Sterlin dibe indi mi ve ağır Brexit riskleri tamamen fiyatlandırıldı mı?
“Eğer sterlin 2016 sonunda dibe vurmadıysa, 2017’de vuracaktır. Evet, çok sayıda Brexit tehlikesi vardır ama her şeyin bir fiyatı olduğunu ve sterlinin 2016’nın dramatik olaylarından dolayı ciddi oranda değer kaybettiğini unutmamalıyız. Bu yılın AB politik takvimine ve bunun doğurduğu potansiyel Euro zayıflığına bakarsak, sterlinin tek para birimi karşısında düşük dönemini yaşamış olduğunu düşünebiliriz. Bizi bekleyen bu yılda Avrupa’daki “popülist başkaldırı” nın küçük bir yan hasara yol açtığını görsek de, muhtemel yeni Fransız başkanı Fillon genel olarak İngiliz hayranı olarak biliniyor ve AB Komisyonu’nu para desteğini reforme etmesi yolunda eleştiriyor. Birleşik Krallık’ın uzun dönemli yapısal açıkları yeterli şekilde çözülmese bile Kanal’da esen dostane rüzgarlar, makul bir Brexit anlaşması beklentisinden dolayı sterlinde mucizeler yaratabilir (gerçi bunun sonuca ulaşması ve uygulanması sonsuza kadar sürebilir). ABD dolarının karşısında, yılın başlarında GBP/USD’de yeni düşük seviyeleri görüp görmeyeceğimizden emin değiliz.”

Diğerleri açısından:
CHF – endişe verici 2017 AB politik takviminde EUR/CHF oranının düşük kalması ve İsviçre Ulusal Bankası’nın savunmasına devam etmesi için baskıları görmeye devam edebiliriz. EUR/CHF’nin sert bir şekilde yükselmesi ve CHF’nin “normalleşmesi” için AMB’nin AB enflasyonunu normalleştirirken QE tünelinin sonunda bir ışık yakması veya bazı yeni, beklenmedik politik SNB tedbirleri alması gereklidir.

AUD, CAD ve NZD – mal değiş tokuşunda değeri düşmeyen paralar 2016’da vasat bir performans gösterdi, yılın başlarında emtia fiyatları sabitlendiği ve hatta bazı yerlerde yükseldiği için düşük seviyelerden ciddi destek aldı. Yılın sonraki dönemlerinde Trump’ın canlandırma beklentisi ve Opec’in petrol fiyatlarını yükseltmek için başarılı hamlesi, CAD’i zıt oranda güçlendirdi. Reflasyon konusunda bazı çapraz kurlarda (örneğin JPY ve EUR karşısında) 2017 başında daha fazla göreceli esneklik olabilir ama 2017 ilerledikçe bu konuda karşı rüzgarlar kuvvetlenecektir. Çin para birimi politikasından ve Avustralya’nın kredi patlamasının iflasa doğru gitmesinden dolayı özellikle AUD ve NZD’de yüksek risk görüyoruz. CAD kredi döngüsüne benzer şekilde açılmıştır, daha güçlü bir USD’ye maruz kalması ve Trump beklentisi yüzünden en azından yılın başlarında mal değiş tokuşunda değeri düşmeyen paraların göreceli şekilde daha iyi performans sergilemesine şahit olabiliriz.

NOK ve SEK – İskandinav para birimleri geçmiş normlara göre nispeten daha ucuz kalsa da 2017’ye girerken çok daha adil bir şekilde değerlendi. Hepsini düşündüğümüzde, genelde sıradan performanslar olsa da yüksek performansa karşı Euro’ya ve belki AUD ve NZD’ye bakarız (tuhaf bir eşleştirme olsa da). EURSEK 2016 sonu itibariyle toparlanma gücünü yitirebilirdi ve İsveç maliye bakanlığı, merkez bankasından radikal para politikası programının mali kararlılığa getirecek riskleri dikkate almasını isteyen sert yorumlar yaptıktan sonra Riksbank’ın agresif barışçıllığı politik etkileri üstlendi.

EM: Yükselen piyasa para birimleri 2016’daki karışık durumun ardından EM odağına göre 2017’de yine karışıklık gösterecek gibidir. Güçlü ABD doları, dolara duyarlı yükselen piyasa para birimlerini (zayıf USD yıllarında yoğun olarak dolar bazında borçlananlar) yılın başında baskı altında tutacaktır. Valüasyon açısından, piyasalar 2016’da kurunun yanında yaşı da yaktıktan sonra geçen yıl büyük oranda bir “sıfırlama” yılıydı. Yükselen Asya, 2016 sonundaki gelişmelerin devamı ve bölgesel olarak en fazla baskıyı yaşayabilir. Yılın ilk dönemlerinin ötesinde reflasyon ticaretine çok güvenmediğimizden dolayı, emtiaya bağlı para birimleri uzun dönemde çok iyi bir durumda olamayacaktır.

Zorlu Enerji Pakistan yatırımlarında hız kesmiyor

Zorlu Enerji, Tükiye’den ilk ve tek güneş yatırımcısı olarak Pakistan’da 100 MW’lik solar park kuruyor

Zorlu Enerji, toplamda 1047 MW olan kurulu gücüne, Pakistan’da kuracağı 100 MW’lık Quaid-e-Azam Solar Park’ı ekliyor.

Yenilenebilir enerjide Türkiye’nin en büyük yatırımcı şirketlerinden Zorlu Enerji, güneş enerjisi alanında yatırımlarına Pakistan’ın Lahor kentinde gerçekleşen imza töreni ile 100 MW’lık bir solar park ekliyor. Pakistan Hükümeti tarafından 3 yıl sonra kabul edilen ilk ve en büyük yenilenebilir enerji başvurusu olma özelliği taşıyan bu yatırımla birlikte Zorlu Enerji’nin yurtdışında kurulu gücü 447 MW’a, toplam kurulu gücü ise 1147 MW’a ulaşacak.

“Pakistan’da yenilenebilir enerjinin gelişimine liderlik ediyor, Türkiye’nin bölgedeki gücünü artırıyoruz”
Konuyla ilgili açıklamada bulunan Zorlu Enerji Grubu Başkanı Sinan Ak, “Dost ülke Pakistan, yurtdışında yenilenebilir enerji alanında ilk yatırımımızı yaptığımız ülke olduğu için bizim için ayrı bir yere sahip. Enerji açığı yüksek olan Pakistan’da yenilenebilir enerji alanında şimdiye kadar önemli yatırımlara imza atmış bir şirket olarak, güneş enerjisi alanında yeni bir başlangıç yapmaktan mutluluk duyuyoruz. Geçtiğimiz senelerde devreye aldığımız rüzgar santralimize bugün güneşi ekliyoruz. Rüzgar ve güneş başta olmak üzere farklı alanlarda özel yatırımlara imza atmak üzere çalışmalarımızı yoğun olarak sürdürüyoruz. Enerji alanında işbirliğine attığımız her adımda Pakistan’ın enerjide dışa bağımlılığı azalırken Türkiye, bölgede hedeflediği büyümeye biraz daha yaklaşıyor. Enerji alanındaki çalışmalar, iki ülke arasında kurulan tarihi dostluğu her anlaşma ile biraz daha perçinliyor. Pakistan’da yatırıma devam edeceğiz, gideceğimiz daha çok yol var. Grubumuzun bölgedeki ticari gücünü artırarak hedeflediğimiz büyümeye ulaşmayı ve Türkiye’nin bölgedeki gücünü artırmayı planlıyoruz. Bu bakımdan Quaid-e-Azam Solar Park’ın her iki ülke için de hayırlı olmasını diliyorum” dedi.

İmza töreninde konuşan Pencap Eyalet Başbakanı Shehbaz Sharif ise tamamlanması 6 ay sürecek olan projeyle Pakistan’ın enerjide dışa bağımlılığının azaltılmasının hedeflendiğini belirterek “Türkiye ile Pakistan arasında atılan bu proje, Türkiye’nin ikinci enerji yatırımı olarak bizim için büyük önem arz ediyor” dedi.

Zorlu Enerj’nin daha önce Pakistan’da yaptığı yatırımlar kapsamında 2013 yılında hayata geçirdiği 56 MW’lık Jhimpir rüzgar santrali, Gold Standard ödülüne layık görülmüştü. Jhimpir Rüzgar santrali, Pakistan’ın ilk rüzgar santrali olma özelliğini taşımasının yanısıra, ülkenin dışa bağımlılığının azaltılmasına önemli ölçüde katkıda bulunuyor. Dünya enerji piyasasında referans olan santral, yılda 159 milyon kWh elektrik üreterek 20 yıl boyunca yılda 350 bin hanenin aydınlanmasını sağlamak amacıyla çalışıyor.

Aktaş Holding 2017’de Dijital Marka ve Pazarlama ile Liderliğe Odaklandı

Aktaş Holding tarafından düzenlenen 2017-2020 Stratejik Plan Değerlendirme Toplantısı ile şirketin geride bıraktığımız 2016 yılındaki genel performansı bütünüyle masaya yatırılırken, 2017 ve sonrasındaki hedefler de farklı departmanlarca yapılan sunumlar eşliğinde, net bir şekilde ortaya kondu.Ulaşım, yapı, endüstri ve yeşil enerji alanlarında yaptığı yenilikçi yatırımlar ile 100’den fazla ülkeye doğrudan ihracat gerçekleştiren Aktaş Holding, uzun ve orta vadeli stratejik planlarını yapılan toplantıda güncelledi.

Aktaş Holding tarafından düzenlenen 2017-2020 Stratejik Plan Değerlendirme Toplantısı ile şirketin geride bıraktığımız 2016 yılındaki genel performansı bütünüyle masaya yatırılırken, 2017 ve sonrasındaki hedefler de farklı departmanlarca yapılan sunumlar eşliğinde, net bir şekilde ortaya konuldu.

Almira Hotel’de gerçekleşen toplantı gün boyu sürerken; vizyon, misyon, değerler ve hedef lansmanı ile başlayan programda, holdinge bağlı şirketlerde değer bazlı yönetim ve hedef bazlı üretim yaklaşımının nasıl olacağı sorusu, fikir alışverişi şeklinde tartışıldı.

Organizasyonda ayrıca, belirlenen çalışma grupları tarafından workshop uygulamasıyla, ‘Dijital Dönüşüm’, ‘Kurumsal Dönüşüm’ ve ‘Stratejik Dönüşüm’ konuları masaya yatırıldı.

‘Mükemmellik Kültürüne Dönüşüm’ Konuşuldu
Organizasyonda, ‘Mükemmellik Kültürüne Dönüşüm’ başlığı altında büyüme stratejileri konuşulurken, Aktaş Holding İcra Kurulu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyesi Sami Erol tarafından şirketin 2017 teması “Dijital Marka ve Pazarlama ile Liderlik” olarak açıklandı.

Programda, ‘Stratejik Hedeflerle Yönetim’ başlıklı sunumda çalışanlara seslenen Sami Erol, 2017-2023 hedeflerini, faaliyet gösterilen sektörlerde öncü ve lider markalar olarak büyümeye devam etmek olarak belirtti.

Hedeflerimize Doğru Adım Adım İlerliyoruz

Günümüz dünyasının, sınırların hızla ortadan kalktığı, çok hızlı bir değişim ve dönüşüm sürecinin yaşandığı ve küresel rekabetin her geçen gün arttığı bir dönemden geçtiğini aktaran Erol, “Dünyanın her yerinde yerelin beklentilerini doğru özümseyip, sektörün global oyuncusu olmanın tüm gerekliliklerini kararlı bir şekilde yerine getiren Aktaş Holding olarak, ‘Küresel güven, yerel samimiyet’ anlayışıyla, geleceğe doğru emin adımlarla ilerlemeye devam ediyoruz. Sürdürülebilir başarıyı önceleyen şirketimiz, tüm operasyonel ve stratejik hedefleri doğrultusunda başarılı bir yılı geride bıraktı. 2016 yılının başında açılışını gerçekleştirdiğimiz yeni fabrikamızla birlikte, hem endüstriyel üretim öncelikli yeni çalışma alanları, hem de ana faaliyet grubumuzdaki kapasite artışıyla, hedeflerimiz doğrultusunda önemli bir mesafe kat etmiş olduk. Bu anlamda şirket olarak, güçlü ve sağlam adımlarla geleceğe dönük hedeflerimize ilerliyoruz” şeklinde konuştu.

Şahap Aktaş : İyi İşler Yaptık

Organizasyonda konuşan Aktaş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Şahap Aktaş ise; Aktaş Holding olarak 2016 yılında başarılı sonuçlar aldıklarına vurgu yaparken; “Yeni fabrikamızın tamamlanması ve devam eden süreçte, yeni ürünlerimizi devreye almamızla birlikte şirket olarak büyümeye devam etmekteyiz. Ancak daha da iyilerinin elimizden geleceğine inanıyorum. Dünya ölçeğindeki müşterilerimizin taleplerini en iyi şekilde karşılamak adına yenilikçi ürünler geliştirmeye devam etmeli; önümüze çıkan fırsatları ve iş modellerini de adım adım değerlendirmeye almalıyız” diye konuştu.

ASÜD, Çiğ Süt satışı düzenlemesi için uyardı

ASÜD, Çiğ Süt satışı düzenlemesi için uyardı:

ÇALLI: “Sağlık için riskli sokak sütü satışları engellenmeli”

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın çiğ süt satışına ilişkin düzenleme hazırlığını değerlendiren Ambalajlı Süt ve Süt Ürünleri Sanayicileri Derneği (ASÜD) Başkanı Harun Çallı, kayıt dışı, her türlü denetimden uzak sokak sütü satışlarına dikkat çekerek, uyarılarda bulundu. Çallı, “Sayın Bakanın, çiğ süt satışının ari işletmeler ve çiftlikler tarafından yapılacağını, sokak sütünün yasak olacağını söylemesi olumlu. Ancak endişemiz, bu noktanın dikkate alınmayıp, tüketicinin sokak sütüne yönelmesi. Bu, toplum sağlığını büyük bir risk ile karşı karşıya bırakacaktır” dedi.

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, Türkiye’de yaygın olarak kullanılan çiğ sütün sağlıklı ve güvenli olarak tüketilebilmesi için vatandaşa doğrudan arzına ilişkin hazırladıkları Tebliğ taslağını Başbakanlığa gönderdiklerini açıkladı. Tebliğle çiğ sütün doğrudan tüketiciye ulaştırılmasında yeni düzenleme öngördüklerine dikkati çeken Çelik, ancak ari çiftlikler ve işletmelerde üretilen sütün satılabileceğini, bu kapsamda üretilen yaklaşık 1 milyon 300 bin ton civarında süt bulunduğunu söyledi. Çelik’in verdiği bilgiye göre, çiğ sütün son tüketiciye satışı, sağımdan itibaren 24 saat içinde yapılabilecek. Çiğ süt tüketiciye tek kullanımlık malzemeden yapılmış ambalaj içinde veya tüketici tarafından verilen kaba konarak arz edilebilecek. Üretici çiğ sütü sadece doğrudan tüketicilere veya yerel perakendeciye satabilecek.

Çiğ sütün tüketiciye arzında mesafe de önemli olacak. Otomatik satış makinesi sahibi süt üreticileri sütü, 200 kilometre yarıçap içerisindeki tüketicilere satabilecek. Süt, üretim yerinden tek kullanımlık bir ambalaj içerisine konulduktan sonra ise 500 kilometre yarıçap içerisinde satışa sunulabilecek.

ASÜD, sağlık endişelerine dikkat çekti

Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan Ambalajlı Süt ve Süt Ürünleri Sanayicileri Derneği (ASÜD) Yönetim Kurulu Başkanı Harun Çallı, sektörde kayıt dışılığın altını çizerek, ASÜD’ün kurulduğu tarihten bu yana sokak sütünün sağlığa zararları konusuna dikkat çektiğini söyledi.
Yapılan bilimsel araştırmaların denetimden uzak olarak satışa sunulan sokak sütünün toplum sağlığı açısından yarattığı tehlikeyi ortaya koyduğunu vurgulayan Çallı, ASÜD olarak Bakanlığın çiğ süt düzenlemesi hazırlıklarında akademisyenlerin konuya ilişkin yaklaşımlarını paylaştıklarını kaydetti. Çallı, şu değerlendirmeleri yaptı:

“Sayın Bakanın açıklamalarında, çiğ süt satışının sadece ari işletmeler ve çiftliklerden yapılacağını açıklamasını çok önemli buluyoruz. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan izinli işletmelerin gıda güvenliği gereklerine uygun olarak çiğ süt satışı yapabilmeleri için sütün sağıldığı hayvanların hastalıktan ari olması ve sütün 24 saat içinde son tüketiciye ulaştırılması gerekecektir.

Çiğ süt satışının hastalıklardan ari, hijyenik ortamlarda, kaliteli süt üreten işletme ve çiftliklerle sınırlandırılması, bu işletmelerin bir yandan çiğ süt kalitesi, diğer yandan da ambalajlı satış için yatırım yapmalarını da beraberinde getirecektir.

Bu durum, çiğ süt kalitesinin istenilen seviyede olmadığı ülkemizde süt kalitesinin yükselmesi adına olumlu bir adımdır. Ayrıca sütün yerel perakendecilerde ambalajlı olarak satılması, tüketici sağlığı için çok önemlidir. Çünkü sütün dışardan olası bulaşanlara karşı korunmasını sağlayan en önemli faktör olan ambalaj, üründe izlenebilirliği sağlayarak, güvenli tüketimin garantisini vermektedir.

ASÜD olarak yıllardır ambalajlı süt ve süt ürünlerinin sağlıklı olduğunu savunuyor olmamız, boşuna değildir. ASÜD üyesi sektör kuruluşları, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan kayıt ve onaylı olarak, tüm kalite standartlarına uygun, sağlıklı, ambalajlı, güvenilir ürünleri tüketiciye sunmaktadır.

Ancak çiğ süt satışı konusundaki bu sınırlamaların tüketiciye iyi anlatılması gerekmektedir. Zira bu nokta dikkate alınmayıp, tüketicinin sokak sütüne yönelmesi, toplum sağlığını büyük bir risk ile karşı karşıya bırakacaktır.

Bu bakımdan her türlü denetimden uzak, kayıt dışı sokak sütü satışları mutlaka engellenmelidir. Caydırıcı tedbirlerle desteklenmiş, daha yoğun denetimler yapılmalıdır.”

“Çiğ süt satışı zor bir iş”

Soğuk zincire alınmadığı takdirde kısa sürede sağlığa zararlı bakterilerin oluşumuna açık olan çiğ süt satışının zorluğuna dikkat çeken ASÜD Başkanı Çallı, dünyada çiğ süt satışına ilişkin bilgileri de paylaştı.

Hiçbir bulaşıcı hayvan hastalığının olmadığı ABD’nin 36 eyaletinde çiğ süt satışının yasak, 3 eyalette sınırlı serbest, 11 eyalette ise serbest olduğunu bildiren Çallı, AB’de ise Fransa, Birleşik Krallık, İspanya’da 24 saat kuralı gözetilerek, çiğ süt satışı yapılan noktalar olduğunu söyledi. Çallı, İngiltere, Galler ve Kuzey İrlanda’da 1997 yılında 570 çiftlikten çiğ süt satışı yapılıyor iken, bu sayının 2015 yılında 100’a düşmüş olmasının da çiğ süt satışı konusundaki zorluğu ortaya koyduğunu ifade etti.

Çallı, “Çiğ sütün gerçekten hayvan hastalıklarından ari işletmeler ve çiftliklerde, hijyenik ortamlarda, standartlara uygun olarak elde edilmesi ve belirlenen sürede satışa sunulması gerekiyor. Bunun için işletme ve çiftliklerde hayvan hastalıklarının kontrolü çok sıkı bir şekilde yapılmalıdır. Bu da küçük işletmelerin altından kalkamayacağı kadar masraflı ve zor bir işlemdir” diye konuştu.