Yeni risklere ve belirsizliğe rağmen CEO’ların cesareti artıyor…
Geleceğe güven artıyor,
CEO’ların yüzde 52’si çalışan sayısını artırmayı düşünüyor,
Aşırı regülasyon ve yetenekli işgücüne erişim endişeleri rekor seviyeye çıktı,
CEO’lar küreselleşmenin gelir eşitsizliğine katkı yapmadığını düşünüyor.
Türk CEO’lar ekonominin geneli konusunda biraz kaygılı ama yine de 2017’de şirketlerini büyütebileceklerine inanıyorlar…
PwC 20. Küresel CEO Araştırması’na göre, dünyada genelinde CEO’lar önümüzdeki yıl endişe etmeleri gereken birçok konu olduğunu düşünseler de yine de büyüme beklentileri ve küresel ekonomiye güven yeniden yükselmeye başladı.
Her yıl olduğu gibi bu yılda Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu Yıllık Toplantısı’nın açılışında kamuoyu ile paylaşılan araştırmaya katılan CEO’ların yüzde 38’i (2016: yüzde 35) önümüzdeki 12 ayda şirketlerinin büyüme beklentileri oldukça yüksek; CEO’ların yüzde 29’u (2016: yüzde 27) ise küresel ekonomik büyümede 2017 yılında toparlanma olacağına inanıyor.
CEO’ların beklentileri geçtiğimiz yıla göre daha pozitif bir tablo çizse de ekonomik belirsizlik (yüzde 82), aşırı düzenleme (yüzde 80) ve yetenekli işgücüne erişim (yüzde 77) konusundaki endişe seviyeleri hala çok yüksek. Yerli ekonomiyi korumakla ilgili endişeler de artıyor; CEO’ların yüzde 59’u bu konuyla ilgili endişe duyuyor, ABD ve Meksika’daki CEO’larda ise bu oran yüzde 64’e çıkıyor.
Küreselleşme ile ilgili görüşlerin de alındığı araştırmada CEO’lar; sermaye, ürün ve insanların serbest dolaşımını sağlaması açısından küreselleşmeye olumlu bakıyorlar. Ancak, CEO’lar küreselleşmenin zengin ile fakir arasındaki uçurumu ortadan kaldırma ya da iklim değişikliğine çözüm bulma konusunda etkisini ciddi şekilde sorguluyorlar. Bu konuda görüşler, CEO’ların küreselleşmeyi tetikleyen faktörlerle ilgili olumlu görüşlerini paylaştığı PwC’nin 1998 yılında gerçekleştirdiği ilk CEO Araştırması ile tamamen zıt yöne dönmüş durumda.
PwC Küresel Başkanı Bob Moritz araştırma sonuçlarını şöyle değerlendiriyor:
“Fırtınalı geçen 2016 yılına rağmen, 2007 yılında gördüğümüz seviyelerden çok daha düşük ve yavaş olsa da, CEO’ların güveni yeniden yükseliyor. Trump’ın başkanlığına ilişkin tahminler ve İngiltere’nin AB’den çıkmasına rağmen CEO’ların şirket büyümesine güvenlerinin 2016 yılına göre arttığını, İngiltere ve ABD dahil tüm dünyada iyimserlik belirtilerinin arttığını görüyoruz. Bir yıl öncesine göre dünya çapında daha fazla CEO’nun yatırım için ABD ve İngiltere’yi işaret etmesi ile bu iyimser hava, diğer ülkelere de yansıyor.”
“Büyüme fırsatları konusunda CEO’lar daha güvende hissetse de, bu yıl en önemli üç endişelerinin şunlar olduğunu söylüyorlar:
- Dijital çağa uygun işgücünü yaratacak insan kaynakları ve teknoloji stratejisi
- Giderek artan sanal etkileşimlerin olduğu bir dünyada işletmelerine güveni korumak
- Toplumla daha çok iletişim kurarak ve çözüm bulmak için işbirliği yaparak küreselleşmeyi herkesin yararına kullanmak
2017’de ekonominin de Davos toplantılarının da gündemine damga vuracak bazı konular bunlar…”
Türkiye ile ilgili bazı sonuçlar
PwC 20. Küresel CEO Araştırması’na Türkiye’den 33 CEO katıldı. Araştırmanın ilk bulgularına göre Türkiye’deki CEO’ların görüşleri şöyle:
- Türkiye’deki CEO’ların ekonomik büyüme beklentisi geçtiğimiz yıllara göre büyük düşüş gösterdi. Türkiye’den katılan CEO’ların sadece yüzde 12’si önümüzdeki bir yılda ekonomik büyümede artış öngörüyor (2016: yüzde 50, 2015: yüzde 50, 2014: yüzde 50). Yüzde 59’u ekonomik büyümenin aynı kalacağını, yüzde 29’u düşeceğini düşünüyor.
- Bununla birlikte Türkiye’deki CEO’lar kendi şirketlerinin performansını ele aldıklarında ekonominin geneline yönelik kaygılarından sıyrılarak büyüme konusunda ise %41’lik bir oranla daha iyimserler. (2016: yüzde 40, 2015: yüzde 33, 2014: yüzde 56)
- Türkiye’deki CEO’ların en çok endişe ettikleri konular dünyadan biraz farklılaşıyor: Jeopolitik belirsizlik (yüzde 95), belirsiz ekonomik büyüme (yüzde88), terörizm (yüzde 85) ve döviz kurundaki kırılganlık (yüzde 82) diğer küresel kaygıların önüne geçiyor.
- Teknolojinin sektörlerine etkisi sorulduğunda Türkiye’deki CEO’ların tamamı konunun öneminin bilincinde: yüzde 9’u sektörü tamamen değiştireceğini, yüzde 65’i belirgin etkisi olacağını, yüzde 26’sı ortalama bir etkisi olacağını söyledi. Türkiye’den hiçbir CEO teknolojinin herhangi bir etkisi olmayacağını düşünmüyor.
- Teknolojik değişim ve güven temasının detaylı irdelendiği araştırmada Türkiye’deki CEO’lar iş dünyasındaki güvene olumsuz etki edecek teknoloji ile ilgili konuları şöyle aktardılar: Siber güvenlik ihlalleri (yüzde 91), veri güvenliği ve etik ihlali (yüzde 90), bilgi teknolojilerindeki kesinti ve sıkıntılar (yüzde90), yapay zekâ ve otomasyon (yüzde 67)
PwC Türkiye Başkanı Haluk Yalçın, rapor sonuçlarını şöyle değerlendirdi: “Türkiye’deki CEO’lar küresel trendlerin tümüyle farkında ve gerek regülasyonlar gerek teknoloji gerekse yetenek yönetimi açısından dünya CEO’ları ile aynı görüşleri paylaşıyorlar. Bunun yanı sıra Türkiye’deki CEO’lar coğrafyamızın karmaşık denklemi ile de uğraşmak zorundalar. Bu durum ekonomik büyüme beklentileri açısından düşüşe işaret etse de Türk Şirketleri’nin CEO’ları kendi şirketlerini her duruma hazırlama konusunda çok daha inançlı ve deneyimli görünüyorlar. Bu da kendi şirketlerinde büyüme beklentilerinin %41 gibi iyi sayılabilecek bir oranda olmasını sağlıyor.
Önümüzdeki dönemde küresel ekonomideki karmaşık görünüme ve güvenlik konularının gündemi işgal ettiği mevcut ortama rağmen ilk hedef bu gündemi en rasyonel politikalar ile yöneterek büyümeden ödün vermeden ilerlemek olmalı. Esas hedef ise teknolojideki sıçrama, onunla birlikte gelen dijital dönüşüm ve bunu yönetecek yetenekli insan kaynağına ulaşmak konusunda akılcı yatırımların yapılması ve belirli bir ekonomik reform süreci ile Türkiye’nin geleceğe koşusunun hızlanarak devamı olmalı. Bölgemizdeki sıkıntılı jeopolitik unsurlara rağmen ekonomik büyüme, markalaşma ve endüstriyel yatırım hedeflerine sıkı sıkı tutunarak büyük adımlar atmalıyız. ”
PwC 20. Küresel CEO Araştırması’nda yer alan diğer sonuçlar
Gelir artışına güven tırmanıyor
2016’nın tam aksine, CEO’ların kendi işletmelerinin bir yıllık gelir artışına güveni tüm dünyada neredeyse tüm büyük ülkelerde yükselişte. Önde gelen ülkeler ise Hindistan (yüzde 71), güven seviyesinin iki katından fazlasına çıktığı Brezilya (yüzde 57), Avustralya (yüzde 43) ve İngiltere (yüzde 41). Güven seviyesi Çin’de 11 puan artarak yüzde 35’e, ABD’de altı puan artarak yüzde 39’a, Almanya’da ise üç puan artarak yüzde 31’e çıktı. İsviçre’de ise güven seviyeleri iki katından fazlasına çıkarak yüzde 34 oldu.
Güven trendine uymayan ülkeler ise güven seviyelerinin düştüğü İspanya, Meksika ve özellikle de bu seviyenin 2016 yılındaki yüzde 28’den yüzde 14’e düştüğü Japonya oldu.
Büyümeyi teşvik eden faktörlerle ilgili olarak, CEO’ların üçte birinden fazlası (yüzde 79) için önümüzdeki yıl gündemin ilk sırasında organik büyüme yer alacak. Büyüme ile ilgili olarak, CEO’ların yüzde 41’i 2017 yılında yeni bir birleşme ve satın alma faaliyeti planlıyor; tüm CEO’ların yaklaşık dörtte biri (yüzde 23) yeni fırsatları kazanca dönüştürmek için inovasyon kapasitelerini artırmayı düşünüyor.
CEO’ların büyüme fırsatı arayacağı yerler
PwC’nin ilk küresel CEO araştırması, Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan pazarların kesinlikle başarılı olacağını göstermiştir. Ancak para birimi kırılganlığıyla daha da artan pazarlardaki kararsızlık, CEO’ların daha çeşitli ülkelere yönelmesine neden oldu. Bu yılın araştırması ise ABD, Almanya ve İngiltere’nin daha önemli öncelikler haline geldiğini; Brezilya, Hindistan, Rusya ve Arjantin’e yatırım yapma isteğinin ise üç yıl öncesine göre azaldığını gösteriyor.
Şirketlerin faaliyet gösterdiği hangi ülkelerde büyüme beklentisi olduğu sorusunda CEO’lar ilk beş ülke olarak ABD, Çin, Almanya, İngiltere ve Japonya’yı sıraladı. CEO’lar arasında büyüme lokasyonu olarak popülerliği en çok artan ülke İngiltere oldu: Geçen yıl yüzde 7 oranında büyüme beklenen İngiltere bu sene yüzde 15’lik bir oranla dördüncü sırada yer aldı.
Küreselleşme
CEO’ların yüzde 58’i küreselleşmeyi yerli ekonomiyi korumak gibi yükselen trendlerle dengelemenin zorlaştığını düşünüyor. Bu tür endişeler, ‘tipik küresel kurumların ihtiyaçları olduğu kadar ticaret özgürlüğüne sahip’ olduğu sonucu çıkan PwC’nin ilk CEO Araştırması’ndaki görüşlere ters düşüyor.
Son 20 yılda CEO’lar küreselleşmenin sermaye, ürün ve insanların serbest dolaşımına katkısı hakkında oldukça olumlu düşünüyordu. Ancak bu yılki araştırmaya katılanlar, küreselleşmenin iklim değişikliğini azaltma ya da zengin ile fakirler arasındaki uçurumu ortadan kaldırmaya katkısı konusunda şüpheci yaklaşıyor. Bu durum, PwC’nin 22 ülkede yer alan 5.000’den fazla katılımcı arasında yaptığı ayrı bir tüketici anketindeki bu konulara ilişkin halk görüşleri ile benzerlik gösteriyor.
CEO’ların yüzde 60’ı, tüketicilerin ise yalnızca yüzde 38’i küreselleşmenin sermaye, insan, ürün ve bilginin dolaşımını iyileştirmeye oldukça pozitif etkisi olduğuna inanıyor. CEO’ların dörtte üçünden fazlası (yüzde 76), tüketicilerin ise neredeyse üçte ikisi (yüzde 64) küreselleşmenin tam ve anlamlı istihdam yaratmaya yardım ettiğini düşünüyor. Tüketiciler arasında küreselleşmenin büyük ölçüde beceri sahibi ve eğitimli iş gücü yarattığına inananların oranı da işletme liderlerine göre daha düşük; halkın yüzde 29’u CEO’ların yüzde 37’si buna inanıyor.
PwC Küresel Başkanı Bob Moritz konuyla ilgili şunları söylüyor: “Halk arasındaki memnuniyetsizliğin uzun vadede sürdürülebilir performans için gereken güveni sarsma olasılığı var. Ancak buradaki en büyük zorluk CEO’ların nasıl hareket edeceği değil, CEO’ların paydaşlar, müşteriler, çalışanlar ve toplumla daha derin ve iki yönlü ilişki kurmasının gerekmesi. Olası memnuniyetsizlik ya da bu yöndeki algının asıl nedenini anlamak şirketinizin topluma faydalarının anlatılmasında gerekli olan ilk ve en önemli adım. Kapsayıcı küresel büyümeyi yakalayamazsak kaybedeceğimiz çok şey var.”
Teknoloji ve güven
CEO’lar, teknolojinin artık şirketlerinin imajı, becerileri, personel alımı, rekabet gücü ve büyümesinin ayrılmaz bir parçası olduğunu söylüyor. CEO’ların neredeyse dörtte biri (yüzde 23), teknolojinin önümüzdeki beş yılda kendi sektörlerindeki rekabeti tümüyle yeniden şekillendireceğine inanıyor.
Giderek dijitalleşen dünyada, teknoloji şirketler ve müşteriler arasında yeni bir dinamik yaratarak iki taraf için de büyük avantajlar sağladı. Ancak, CEO’ların yüzde 69’u bu ortamda insanların güvenini kazanıp elde tutmanın zorlaştığını, yüzde 87’si ise sosyal medya kullanımından doğan risklerin sektörlerindeki güven seviyesine negatif etkisi olabileceğini söylüyor. CEO’ların yüzde 91’i veri gizliliği ve etik sorunların da önümüzdeki beş yılda kurumlarını etkileyeceği konusunda hemfikirler.
Yirmi yıl önce CEO’lar için güven, iş radarında üst sıralarda değildi. 15 yıl önce CEO’ların sadece yüzde 12’si şirketlere kamu güveninin büyük ölçüde azaldığını düşünüyordu. Bu yıl ise CEO’ların yüzde 58’i iş hayatına karşı güven eksikliğinin şirketlerinin büyümesine zarar vereceğini düşünüyor. Bu oran 2013 yılına kıyasla yüzde 37 arttı.
Büyük şirketlerin yaşadığı sansasyon yaratan bazı teknoloji ve güvenlik olaylarından sonra, CEO’lar tahmin edilebileceği üzere siber güvenlik, veri gizliliği ihlalleri ve bilgi teknolojilerine dair aksaklıkları paydaş güvenine karşı en önemli üç teknoloji tehdidi olarak gösteriyor.
Bob Moritz konuyla ilgili şunları ekliyor: “CEO’lar dijital çağda güveni elde tutmanın daha zor olmasını bekliyor. Fakat teknolojiyi, güven temeline dayanan süregelen ilişkilerinde paydaşlarla bağlantı kurma yeteneğiyle birleştirerek güçlü yönleri haline getirenler, rekabet avantajını yakalayacaktır”.
Yetenekli işgücü ve istihdam
Becerilerle ilgili endişe, son 20 yılda iki katından fazlasına çıktı (1998’de CEO’ların yüzde 31’i bu konuyla ilgili endişeliyken 2017’de bu oran yüzde 77’ye çıktı). Gelecekteki beceri ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılacak stratejiler arasında ise çeşitlilik, kapsayıcılık ve işgücü hareketliliği yer alırken insan kaynakları, şirketlerin ilk üç önceliği arasında bulunuyor. Yetenekli işgücüne ulaşım, CEO’ların dörtte üçünden fazlasının (yüzde 77) endişeleri arasında yer alırken; Afrika (yüzde 80) ve Asya Pasifik’teki (yüzde 82) CEO’ların endişeleri arasında başı çekiyor.
CEO’ların yarısından fazlası (2016’daki yüzde 48’e karşı yüzde 52) önümüzdeki 12 ayda çalışan sayısını artırmayı planlıyor. En iddialı işe alım planları yapanlar arasında İngiltere (yüzde 63), Çin (yüzde 60), Hindistan (yüzde 67) ve Kanada (yüzde 64) bulunuyor. Sektör bazında ise, en iddialı işe alım planlarını Varlık Yönetimi (yüzde 64), Sağlık (yüzde 64) ve Teknoloji (yüzde 59) alanında çalışan CEO’ların yaptığını, devlet ve kamu kurumundakilerin (yüzde 32) ise bu konuda en düşük seviyede olduğunu görüyoruz.
Araştırmaya katılan CEO’ların sadece yüzde 16’sı genel çalışan sayısını azaltmayı planladığını söylerken, CEO’lar ilgili işlerin yüzde 80’inin teknoloji veya otomasyon kullanımından bir şekilde etkileneceğini söylüyor. Kanada (yüzde 100), ABD (yüzde 95), Almanya (yüzde 93), Avustralya (yüzde 92) ve Brezilya’daki (yüzde 91) işletme liderleri teknolojinin en büyük etkiye sahip olduğunu düşünüyor.
Görüşme yapılan CEO’ların yarısından fazlası (yüzde 52) insanlarla makinelerin birlikte çalışmasının avantajlarını şimdiden araştırırken beşte ikisi (yüzde 39) gelecekteki beceri ihtiyaçları üzerinde yapay zekânın etkisini göz önünde bulunduruyor.
Teknolojik değişikliğin hızının CEO’ların yüzde 70’i için endişe kaynağı olduğu düşünülürse, yaratıcılık ve yenilikçiliğin, liderlik ve duygusal zekânın aranan en değerli beceriler olması ve CEO’ların işe alım yapmakta zorlanması şaşırtıcı değil. Dijital ve STEM (Fen, Teknoloji, Mühendislik, Matematik) beceriler işletme liderlerinin yarısından fazlası için işe alımda sorun yaratıyor.
PwC Küresel Başkanı Bob Moritz konuyu şöyle noktalıyor:
“CEO’lar temel beceri eksikliğinin şirketlerinin büyüme potansiyeline, geçerliliğine ve sürdürülebilirliğine zarar vermesinden endişe duyuyor. CEO’lar en çok teknik olmayan becerilere değer veriyor. Yenilikçilik ve insan ilişkisi becerileri kodlanamıyor. Bu nedenle CEO’ların ihtiyacı olan değişimi gerçekleştirebilmek için (dikkatle düşünüp uygun adımlar atarak) teknolojiyle kişilerin yeri doldurulamaz becerileri arasında denge kurmak kilit öneme sahiptir. Paydaşların beklentilerini yönetmek; ayakta kalmak ve büyümek için ihtiyaç duyulan güvenin kazanılmasını sağlayacaktır. Sonuç olarak sanallaşan dünyada insan unsuruna öncelik vermek gelecekteki başarının ön şartı olacaktır.”