İnşaatta Prefabrik İmalat: Yapı Üreticileri için Stratejik Noktalar

Binaların belirli bir kısmının veya tamamının şantiye sahası dışında inşa edilmesi ve daha sonra bunların sahada monte edilmesi süreci olan prefabrikasyon; inşaat sektörü için yeni olmasa da değişen pazar talepleri nedeniyle son yıllarda ivme kazanmaya devam ediyor.

Bu durum, firmaların benzeri görülmemiş engellerle karşı karşıya kaldığı ve proje teslimi konusunda farklı düşünmeye zorlandığı COVID-19 salgını sırasında özellikle daha da belirgin hale geldi. Endüstri paydaşlarının, prefabriklerin kalite kontrol, programa bağlılık ve atık azaltma gibi temel faydalarını fark etmeye başlamasının ardından prefabrikasyon kullanımının artmaya başladığını söylemek mümkün.

Diğer yandan, yatırımcı gereksinimleri ve teslimat programları sürekli olarak geliştiği için günümüzde birçok projenin hızlandırılmış programlara tabi tutulduğunu gözlemliyoruz. Bu sıkışma ise tasarım aşamasından proje teslimindeki eksik listelerin tamamlanmasına kadar tüm sürece yayılıyor.

Gelin prefabrik inşaattaki artışın nedenlerini birlikte inceleyelim:

·        Verimlilik ve kalite kontrol:  Kontrollü bir ortamda eşzamanlı üretim yoluyla yapılan prefabrikasyon, pazara sunulma hızını artırır. Bu, şantiyelerde karşılaştığımız hava durumundan oluşan gecikmeleri minimuma indirecek, iş programını daha da sıkıştırabilecek ve maliyetli gecikme ücretlerine yol açabilecek çoğu nedenin ortadan kaldırılması anlamına gelir. Bitmiş ürün, standartlaştırılmış bir süreç kullanılarak kaynakları en üst düzeye çıkarır. Böylece bitmiş ürünler doğru ve verimli bir şekilde üretilir. Hataların azaltılması daha yüksek maliyet optimizasyonu sağlar ki bu durum işletme giderlerini kontrol altında tutar ve kar marjlarını korur.

·        İşgücü sıkıntısı ve vasıflı işgücü: Günümüzde inşaat sektöründe iş gücü sıkıntısı yaygın bir problem olmaya devam ediyor. Prefabrikasyon, sahada ihtiyaç duyulan insan sayısını azaltarak ve onları fabrika ortamına kaydırarak iş gücü optimizasyonunu iyileştirebilir. Prefabrikasyon aynı zamanda planlama verimliliği de sağlar. Çünkü hava koşullarındaki gecikmeler, darboğazlar ve geleneksel inşaatın proje teslimini yavaşlatabilecek diğer yönleri olmadan, programa bağlı kalmak bu sistemle daha da kolaydır.

·        Proje karmaşıklığı ve tasarım esnekliği: Projeler giderek daha karmaşık hale geliyor ve tasarlanma ve inşa edilme şekillerinde değişiklik yapılması gerekiyor. Prefabrikasyon için tasarım yapmak daha fazla esneklik sağlarken projenin ihtiyaçlarına bağlı olarak daha fazla standardizasyona veya özelleştirmeye olanak tanır.

Tüm inşaatlarda olduğu gibi prefabrikasyonun kullanım alanları da segmente ve proje türüne göre büyük ölçüde değişiklik gösterebilir. Bazı sektörler prefabrikasyonu onlarca yıl önce uygulamaya koyarken, bazılarının henüz yeni başladığını görüyoruz.

·        Konut: Belirli konut tasarımı türlerinin tekrarlayan doğası, onları fabrika üretimine ve yerinde montajı hızlandırmaya daha elverişli hale getiriyor. Özellikle Kahramanmaraş depreminden etkilenen şehirlerimizde bu yöntem daha hızlı konut ihtiyacını karşılamak adına denenebilir.

·        Ticari: Yurtdışında konaklama, oteller, depo ve perakende mağaza sahipleri, hızı, kalite kontrolü ve standart bileşenleri seri üretme yeteneği nedeniyle prefabrikasyonu benimsiyor. Örneğin oteller banyo bölmelerine ve modüler bina sistemlerine güvenirken, depo, perakende satış, ofis ve diğer ticari kullanımlar tasarım ve inşaatlarında prefabrik duvar panelleri, zemin sistemleri ve giydirme cephe sistemlerini uyguluyor.

·        Eğitim & Sağlık: Yine yurtdışında eğitim ve sağlık hizmetleri, proje zaman çizelgelerini hızlandırmak ve bu hizmetlere yönelik artan talebi karşılamak için giderek daha fazla prefabrik kullanıyor. Sağlık hizmetleri ve kontrollü ortamlar, özel ekipman, karmaşık mekanik ve elektrik sistemleri gerektirir. Modüler hasta ve yurt odaları; banyo bölmeleri ve mekanik, elektrik ve sıhhi tesisat (MEP) ile programı hızlandırır ve minimum tekrar iş yaparak kalite kontrolü sağlanır.

Yapı ürünleri üreticileri, prefabrikasyonu kendi iş modellerine entegre etmek için genel yüklenicilerin, mimarların ve alt yüklenicilerin çıkarları ve ihtiyaçları ile uyumlu olmalıdır. Tek bir çözüm her proje için geçerli olamaz. Yatırımcılar prefabrikasyonu giderek daha fazla kullandıklarında, ürün gereksinimleri de montaj sürecine kolayca entegre edilebilecek daha standartlaştırılmış çözümleri içerecek şekilde gelişecektir.

Üreticiler aynı zamanda prefabrikasyon yaklaşımının süreçleri ve tasarım gereklilikleri ile uyumu sağlamak için yüklenicilerle yakın işbirliği içinde olmalıdır. Bu, prefabrikasyonun doğasında olan modern süreçlere ve modüler bina sistemlerine kolayca entegre edilebilen ürünler sağlamak anlamına gelir. Yapı bilgi modellemesinin (BIM) ve prefabrikasyonla nasıl çalıştığının anlaşılması önemlidir. Bu, üreticilerin HVAC’tan döşeme ve sıhhi tesisata kadar farklı bina ürünü türleri arasında koordinasyon sağlamasına da olanak tanıyacaktır.

Prefabrikasyonun benimsenmesi arttıkça üreticiler için bir başka değişikliğin de ürünlerin tedarik zinciri ve teslimat modelleri olacağını düşünüyorum. Tedarik zinciri, prefabrikasyon aşamalarına göre farklılık gösterebilir ki bu da üretici şirketlerinin, projenin farklı kısımlarının nerede, ne zaman ve nasıl monte edildiğini anlamaları ve ürünleri buna göre sevk etmeleri gerektiği anlamına gelir.

Üreticiler bu stratejik hususları ele alarak gerek ürünlerini gerekse firmalarını prefabrik inşaat çözümlerine olan talebi daha iyi karşılayacak şekilde konumlandırabilirler. Prefabrik kullanımda büyüme devam ettikçe, inşaat ürünleri üreticileri için hem zorluklar hem de fırsatlar ortaya çıkabilir. Prefabrikasyonun asıl faktörlerini ve potansiyel fırsatlarını anlamak, o şirketi farklılaştıracak ve yeni ürünlerin yanında hizmet taleplerinin konumlandırılmasına da yardımcı olacaktır.

Saygılarımla,

Turner International Başkan Yardımcısı ve Türkiye Genel Müdürü

Mehmet Sami Kılıç

“Airbnb Yasası” Olarak Bilinen, Konutların Turizm Amaçlı Olarak Kiralanmasına Dair Kanun 1 Ocak 2024 İtibariyle Yürürlüğe Giriyor !

2 Kasım 2023 tarihli Resmi Gazetede 7464 sayılı “Konutların Turizm Amaçlı Kiralanmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” yayımlandı. Kanun, konutların gerçek ve tüzel kişilere turizm amaçlı olarak kiralanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeyi amaçlamaktadır. Kanunda konutların turizm amaçlı kiralanmasına dair genel esaslar, bu kapsamda faaliyet yürütmek için izin belgesi alınması, kanun kapsamındaki yükümlülüklerin ihlali halinde öngörülen idari para cezaları ve izin belgesinin iptali yaptırımlarına ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. Kanunun son kısmında Kültür ve Turizm Bakanlığının faaliyet alanlarına ilişkin çeşitli kanunlarda yapılan değişiklikler yer almaktadır.

Kanunun konutların turizm amaçlı kiralanmalarına dair 1 ila 6’ıncı maddeleri ile bu kanun kapsamında olan bazı yerlerin işyeri açma ruhsatı almaktan muaf olduğuna dair 18’inci maddesi ve kanun kapsamında turizm amaçlı kiralama izin belgesi alan yerlerden turizm payı alınmasına dair 27’inci maddesi 1 Ocak 2024 itibariyle yürürlüğe girecektir.

Kanuna göre konutların her ne amaçla olursa olsun yüz gün ve daha kısa süreli olarak kiralanmaları “turizm amaçlı kiralama” olarak kabul edilmektedir. Diğer yandan, konutların turistik amaçlarla da olsa yüz günden fazla kiralanmaları bu yasanın kapsamı dışındadır.

Kanunun yürürlük tarihi itibariyle, “turizm amaçlı kiralama” faaliyeti yapılabilmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığından izin belgesi alınması ve ilgili konutun girişine izin belgesi sahibi olduğunu gösterir plaket asılması gerekmektedir. İzin belgesini alma yükümlülüğü konutu turizm amaçlı kiraya veren gerçek ya da tüzel kişiye aittir. Bu kapsamdaki kiralamalar sadece kiraya verenin kendisi tarafından veya (A) grubu seyahat belgeleri acentaları aracılığıyla yapılabilecektir.

7464 sayılı Kanun, izin belgesi başvurularında Bakanlığa sunulması gereken belgeleri ayrıca düzenlemektedir. Bu çerçevede, izin belgesi başvurularında ilgili bağımsız bölümün (konutun) bulunduğu binanın tüm kat malikleri tarafından turizm amaçlı kiralama faaliyeti yürütülmesinin uygun görüldüğüne ilişkin oy birliği ile alınan kat malikleri kurulu kararı sunulması gerekmektedir. Birden fazla binadan oluşan konut sitelerinde sadece ilgili konutun bulunduğu binadaki kat maliklerinin kararı yeterli görülmektedir.

Ancak aynı kiraya veren adına aynı binada izin belgesi düzenlemesine konu bağımsız bölüm sayısı beşi geçtiği durumda ek koşullar belirtilmektedir. Bu durumda izin belgesi alınması öncesinde işyeri açma ve çalışma ruhsatı alınması ve kat malikleri kurulu kararının tüm site kat maliklerinin katılımıyla alınması gerekmektedir. Yönetim planında kısa süreli kiralama faaliyetine izin verildiğine dair hüküm bulunan “nitelikli konutlar” için izin belgesi alınmasında kat malikleri kurulu kararı ile işyeri açma ve çalışma ruhsatı olmaksızın izin belgesi verilebilecektir. Kanuna göre, nitelikli konut; resepsiyon, güvenlik, günlük temizlik, sağlık, spor salonu, alışveriş, yemek, taşıma gibi hizmetleri içeren konutlardır.

7464 sayılı Kanun kapsamındaki kiralama faaliyetlerine ilişkin denetim ve düzenlemeler Kültür Bakanlığı tarafından yapılacaktır. Turizm amaçlı kiralama yapılan konutun kamu düzeni, kamu güvenliği ve genel ahlaka aykırı olarak kullanıldığının yetkili kamu kurum ve kuruluşları tarafından bildirilmesi başta olmak üzere Kanunda öngörülen sebeplerle izin belgesi iptal edilecektir.

7464 sayılı Kanunda ayrıca uygulanacak idari para cezalarına dair düzenlemeler yer almaktadır. Buna göre, izin belgesi bulunmaksızın konutların yüz günden kısa süreyle gerçek kişilere veya tüzel kişilere kiralanması, verilen süreye rağmen izin belgesi alınmadan “turizm amaçlı kiralama” faaliyetine devam edilmesi, izin belgesi sahibinden başka  kişi tarafından kiralama yapılması, izin belgesi olmayan konutların kiralanması, uyarıya rağmen alan sağlayıcı tarafından Elektronik ortamdaki içeriğin çıkarılmaması, her defasında yüz günden fazla süreli kira sözleşmesi yapılmasına rağmen ilk sözleşme tarihinden itibaren bir yıl içerisinde aynı konutun dört defadan fazla kiraya verilmesi, Bakanlıkça istenen belgenin teslim edilmemesi, kiraya verenin değişmesine ilişkin bildirimin 30 gün içinde bildirilmemesi, talep edilmesine rağmen turizm katkı payının ödendiğine ilişkin belgenin ibraz edilmemesi, konutun sözleşmeye uygun olarak kiralayana teslim edilmemesi, Bakanlıkça verilen plaketin konut girişine asılmaması ve denetimde konutun gerekli şartları taşımadığının tespit edilmesi durumlarında idari para cezası uygulanacağı düzenlenmiştir.

Söz konusu kanunun her ne amaçla olursa olsun yüz günden az süreli tüm konut kira sözleşmelerine uygulanması ilginç bir nokta olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle, her ne amaçla olursa olsun Airbnb ve benzeri platformlar üzerinden yapılan kısa süreli kiralamalar ile günlük kiralamalar bu kanun kapsamına girmektedir. Kanunda öngörülen izin belgesi alma zorunluluğundan ve diğer yaptırımlardan kaçınmak amacıyla kira sözleşmelerinin yüz günden uzun tutulmasına rağmen, aynı konutun yılda dörtten fazla kez kiralandığının tespiti halinde kiraya verenler konut başına 1.000.000 TL idari para cezası yaptırımıyla karşı karşıya kalabileceklerdir. Bununla birlikte, kanun kapsamında yasaklanan ve idari para cezası öngörülen faaliyetlerin internet siteleri ve uygulamalar gibi platformlar üzerinden aracı hizmet sağlayıcılar aracılığıyla elektronik ticaretine ve tanıtımına imkan sağlanması yasaklanmıştır. Bakanlık tarafından yapılan bildirime rağmen 24 saat içinde içeriği kaldırmayan aracı hizmet sağlayıcılar hakkında her bir konut için 100.000 TL idari para cezası öngörülmüştür. Ayrıca kanunu ihlal eden yayın, kısım, bölüm ve içerik hakkında Bakanlıkça alınacak erişim engeli kararı Erişim Sağlayıcıları Birliğine gönderilecektir. Kanun kapsamında alınan erişim engeli kararları ile idari para cezalarına karşı Sulh Ceza Hakimliğine başvurulabilecektir. Kanun kapsamındaki diğer yaptırımlara ve başvuruların reddine ilişkin idari işlemlere karşı İdare Mahkemesinde dava açılabilecektir.

Yeni düzenlemenin yürürlük tarihinden önce turizm amaçlı kiralama faaliyetine başlayanların 01.01.2024 tarihinden itibaren 1 ay içinde Bakanlığa izin belgesi başvurusunda bulunmaları gerekmektedir. Bu kapsamda, başvuranlar izin belgesi talepleri sonuçlanana kadar faaliyetlerine devam edebileceklerdir. En fazla üç ay sürecek değerlendirme süreci sonunda başvurusu reddedilenler artık faaliyette bulunamayacaktır. Ancak başvurunun reddinden önce yapılan kira sözleşmeleri için kullanıcıların hakları sözleşme sonuna kadar devam edecektir.

Av. İbrahim YÜCE

ibrahim@yuce-hukuk.com

Deneme Süresi İçinde İşçinin Hastalanması veya Kazaya Uğraması Halinde Deneme Süresi Uzatılabilir mi ?

4857 sayılı İş Kanunu’nun 15 inci maddesinde düzenlenmiş olan deneme süresi, belirsiz süreli iş sözleşmelerinde olduğu gibi belirli süreli iş sözleşmelerinde de geçerlidir.

Deneme süresi 4857 sayılı Kanuna göre en çok iki ay olabilir. Deneme süresinin uzun bir süre olarak belirlenmesi işçinin aleyhine bir durumdur. Bunun için yasa koyucu deneme süresinin üst sınırını belirlemiştir. Ancak toplu iş sözleşmeleriyle en çok dört aya kadar uzatılmasına imkan tanınmıştır.

Deneme süresinin başlangıcı işçinin fiilen işe başladığı tarihtir. İşçi, iş sözleşmesinin yapıldığı tarihten sonraki bir tarihte işe başlamışsa, deneme süresinin başlangıcı sözleşme tarihi değil, işçinin fiilen çalışmaya başladığı tarih olmalıdır. Hastalık, grev gibi iş sözleşmesini askıya alan nedenler deneme süresinin işlemesine engel oluşturmaz.

Yargıtay’a göre deneme süresi, iş sözleşmesine konulacak bir hükümle; işçinin çalışma şartlarını görmesi, sözleşme ile üstlenilen işin somut duruma uygunluğu ve işi yapabilme becerisini anlaması, işverenin ise işçinin sözleşme ile üstlendiği işi yapabilme yeteneğini verimini, ölçen bir süredir. Deneme süresinde işçinin ve işverenin şahsına bağlı özellikler test edilir. İş sözleşmelerinin taraflar arasında kişisel ve sürekli ilişkiler kuran özelliği, tarafların bu yönde bir ihtiyaç duymalarının haklı gerekçesini oluşturur[1].

İş sözleşmesi taraflar arasında karşılıklı güvene dayalı sürekli borç ilişkisi kurduğu için, işçinin meslekî bilgi ve becerisini, çalışma şekli ile işyerine uyumu ve davranışlarını öğrenme bakımından belli bir süre denenmesinde işverenin korunmaya değer bir menfaati bulunmaktadır. Bu süre içinde beklentilere ulaşılamaması halinde işveren bildirim süresi tanıma ve tazminat ödeme yükümü olmaksızın iş sözleşmesinden kurtulabilecektir[2].

Esasen deneme süresi işçinin çıkarı için de öngörülmüş olabilir. İşçinin işyerindeki uygulamaları görerek uyum sürecini değerlendirmesi ve gerektiğinde sözleşmeden kolayca kurtulması amacına yönelik olarak da deneme süresi öngörülebilir.

İş sözleşmesinde bir deneme süresi belirlenmesi zorunlu değildir. Deneme süresi öngörülmeden de iş sözleşmesi yapılabilir. Ancak taraflar böyle bir deneme süresi öngörmüşlerse bunun süresi, uzatılması ve sonuçları Kanunda düzenlenmiştir.

Deneme süreli iş sözleşmesinin en önemli özelliği, tarafların deneme süresi içinde bildirim öneline uymaksızın ve tazminatsız olarak iş sözleşmesini feshedebilmeleridir. İlerde hesaplanacak olan kıdem süresi bakımından deneme süresi de dikkate alınacaktır.

Deneme süresi içinde taraflar sözleşmeden doğan borçlarını yerine getirmekle yükümlüdürler. İşçinin çalıştığı günler için ücret ve diğer hakları saklıdır. Bunun dışında bir iş karşılığı olmaksızın hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretine hak kazanılır. Maddede işçinin çalıştığı günler için ücret ve diğer haklarının saklı olduğu belirtilmişse de bu hüküm geniş yorumlanmalıdır.

Deneme süresi içinde fesih sebebiyle iş sözleşmesinde kararlaştırılmış olan sözleşmenin haksız feshine bağlanan cezaî şartın ödenmesi gerekmez. Ayrıca usulüne uygun olarak konulmuş bir deneme süresi içinde gerçekleşen fesih sebebiyle sözleşmenin kalan süresine ait ücret talebi de mümkün değildir.

Deneme süresi içinde işçinin sigorta priminin ödenmesi gerekir. İşçi deneme süresi içinde sendikaya üye olabilir, toplu iş sözleşmesinden yararlanır, grev hakkını kullanabilir. Deneme süresi içinde işverenin fesih hakkı da sınırsız değildir. Başka bir anlatımla deneme süresi içinde sendikal nedenlerle işçinin iş sözleşmesinin feshi halinde işçinin sendikal tazminat talep etme hakkı vardır. Aynı şekilde deneme süreli iş sözleşmesi, işverenin 4857 sayılı Kanunun 5a inci maddesinde öngörüldüğü üzere, fesihte eşit davranma borcuna aykırı davranması imkanını tanımaz.

Deneme süreli iş sözleşmesi yapma hakkının kötüye kullanıldığı durumlarda, deneme süreli iş sözleşmesinin varlığından söz edilemez. Deneme süresi, işçi ve işverene sözleşmeden daha kolay bir şekilde dönme imkanı sağlamaktadır. Amaç tarafların birbirlerini tanımalarıdır. Ancak salt işçinin haklarını ortadan kaldırmak için bu yola gidilmesi halinde, yasal bir hakkın kötüye kullanımından söz edilir. İşverenin işyerinde yıllarca çalışmış bir işçisiyle aynı işte çalışması için deneme süresi öngören yeni bir sözleşme yapması buna örnek olarak verilebilir. Yine, işverenin sürekli olarak 2 şer aylık deneme süresi öngörülerek işçi çalıştırması ve bunun genel bir uygulama halini alması durumunda kötü niyetin varlığından söz edilebilir[3].

İşçinin aynı işverene ait işyerinde çalışırken veya daha önce çalıştığı işyerine ikinci kez işe girişinde öngörülen deneme kaydı geçersizdir (Yargıtay 9.HD. 13.10.2008 gün, 2008/36062 E, 2008/26704 K).

Sonuç olarak, deneme süresi içinde işçinin hastalanması veya kazaya uğraması sonucunda bir süre işine devam edememiş olması, söz konusu sü­renin aynı miktarda uzatılmasını gerektirmez. Ancak sözleşmenin tarafları gerek duyuyorlarsa, sözleşmeyi feshettikten sonra deneme süreli ikinci bir sözleşme imzalayabilirler. Yargıtay’a göre de, “Deneme süresinin başlangıcı işçinin fiilen işe başladığı tarihtir. İşçi, iş akdinin yapıldığı tarihten sonraki bir tarihte işe başlamışsa, deneme süresinin başlangıcı sözleşme tarihi değil, iş­çinin fiilen çalışmaya başladığı tarih olmalıdır. Hastalık, grev gibi iş akdini askıya alan nedenler deneme süresinin işlemesine engel oluşturmaz.

Lütfi İNCİROĞLU

[1] Y9HD.3.6.2013 T., E.2011/17043, K.2013/16871 Legalbank.

[2] Y9HD.3.6.2013 T., E.2011/17043, K.2013/16871 Legalbank.

[3] Y9HD.3.6.2013 T., E.2011/17043, K.2013/16871 Legalbank.

Entertech İstanbul Teknokent, Gamenter Uluslararası Hızlandırıcı Programıyla Türk Oyun Sektörünü Globale Taşıyor!

Türkiye’nin en önemli araştırma üniversiteleri İstanbul Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa’nın ortak olduğu Entertech İstanbul Teknokent, Türk girişimcilerini globale taşıma hedefiyle faaliyetlerine devam ediyor. Entertech çatısı altında Temmuz 2023’te açılan oyun kümelenmesi Gamenter kapsamında, KOSGEB desteğiyle düzenlenen Gamenter Uluslararası Hızlandırıcı Programı ile Türkiye’nin dört bir köşesinden 6 önemli oyun stüdyosu Avrupa’ya açılıyor. Program kapsamında Türk oyun stüdyolarına, 5 hafta boyunca, Almanya Köln’ü merkez alarak tüm Avrupa’daki yatırımcı, yayıncı ve müşterilere erişim imkanı sağlanacak.

Dr. Muhammed Kasapoğlu, Entertech Genel Müdürü

Entertech Genel Müdürü Dr. Muhammed Kasapoğlu; Gamenter oyun kümelenmesinin, Türkiye’yi küresel oyun endüstrisinin önde gelen bir oyuncusu haline getirmek için gerekli altyapıları sağlayan ve iş birliğine teşvik eden ağları oluşturarak sektördeki tüm paydaşları bir araya getiren bir platform olduğunu belirtti. Gamenter’da yürütülen Uluslararası Hızlandırıcı Programlarının önemine dikkat çeken Kasapoğlu, bu programların yabancı yatırımcıları ülkemize çekme konusunda çok önemli olduğunu vurguladı.

Avrupa’nın önde gelen oyun ekosistemi sağlayıcılarından Spielfabrique iş birliği ile yürütülen Gamenter Uluslararası Hızlandırıcı Programında Türk oyun stüdyolarına, kapsamlı eğitim, mentorluk ve danışmanlıklar verilerek iş ağı oluşturma etkinliklerine katılım imkanı sağlanıyor.

Programa katılan Türk oyun stüdyoları:

Tiplay Studio: Denizli merkezli Tiplay, küresel olarak sürdürülebilir bir oyun ekosistemi oluşturma vizyonu ve sektör tecrübesine sahip kurucuları ile daha ilk yılında 20 Milyon indirme gibi etkileyici bir rakama ulaşmıştır.

Umuro Game: Çanakkale merkezli Umuro Game, Türk ve Avrupa tarihinden karakterleri baz alan oyunlar başta olmak üzere her türden oyun yayınlama kapasitesine sahip olup oyunları 22 Milyon’dan fazla tekil kullanıcıya ulaşmıştır.

NoExit Games: Ankara merkezli NoExit Games, yapay zekayı oyun mekaniğinin merkezine yerleştiren yenilikçi ve yaptığı oyunlar ile insanların kalplerine dokunarak günlerini güzelleştirmeyi hedefleyen bir mobil oyun stüdyosudur.

Negentra: Eskişehir merkezli Negentra, VR, blockchain ve yapay zeka teknolojilerini kullanan, son derece etkileşimli ve rekabetçi oyunlarda uzmanlaşmış uçtan uça bir stüdyodur.

Core Game: İstanbul merkezli Core Game, verilere, kullanıcı deneyimine ve sektör trendlerine dayalı, güçlü bir ekip ile desteklenen yenilikçi mobil oyunlar geliştiren özel bir oyun stüdyosudur.

Compactive: İstanbul merkezli Compactive, hayal gücünü gerçeğe dönüştürme misyonuyla sanatsal detaylara önem veren mobil oyunlar ve oyun teknolojileri geliştirmektedir.

30 Ekim’den 3 Aralık’a kadar sürmesi planlanan program, Almanya’nın Köln kentindeki ESL ofisinde oryantasyon eğitimleri ile başladı. Oyun içi reklam, oyunda büyüme stratejileri, Avrupa’da girişimcilik, şirketleşme ve yatırım ortamı gibi eğitimlerin yanı sıra 3 Kasım Cuma günü Hollanda Rotterdam’daki Cambridge Innovation Center (CiC) ziyaret edilerek iş ağları genişletildi. Katılımcılar ayrıca Ubisoft ve EA Games gibi sektör devlerini ziyaret etme fırsatına da sahip olacak. Ayrıca, Türk oyun ekosistemi, Game Zone Dortmund, NRW Games Developer Meet Up ve Deutsche Entwickler Preis gibi çeşitli etkinliklerde sergilenecek. Program, Türk oyun stüdyolarının eserlerini Avrupalı yatırımcılara, yayıncılara ve müşterilere sunacağı ve 7 Aralık 2023’te düzenlenmesi planlanan Demoday etkinliği ile taçlanacak.

Gamenter, Türk oyun ekosistemini geleceğe taşıma ve Türkiye’yi küresel oyun arenasında dinamik bir merkez haline getirme vizyonu ışığında nitelikli çeşitlilik ile büyümeye devam ediyor.

 

İhracatçının Sancısı – Dış Ticarette Hangi Bankalara Güven Duyalım ? – Bölüm 8

GÜVEN DUYULACAK BANKALAR

Banka denince basiretli ve güven duyulan tacir gibi davranan finans piyasasının vazgeçilmez kurumları akla gelir. Müşterilerinin hiçbir konuda tereddüt etmeden kapısından içeri girdiği kurumlardır bankalar.

Öyle ki;

Bir kişi, etrafındaki insanlara tam güven duymasa da kendi bankasına güven duyup tüm finansal sırlarını bankacısıyla paylaşır.

İşte tüm kesimlerin tereddütsüz güven duyacakları kurumlardan bir tanesi kuşkusuz ki bankalardır.

 

HANGİ BANKALARA GÜVEN DUYALIM?

Ortak menfaatleri koruyabilen bankalar güven duyulacak bankalardır. Sırdaş, güvenli uzun vadeli iş ilişkilerine önem veren bankalar. Güven duyulacak bankalardır.

BANKALARIN ULUSLARARASI TİCARETTEKİ GÖREVLERİ NEDİR?

Ülkeler farklı olunca farklı yapıda insanları ve tacirleri görmek olasıdır. Farklı ülkelerde bulunan gerek ithalatçı, gerekse ihracatçılar bankalar olmasaydı nasıl ticaret yapardı acaba? Malını satmak isteyen ihracatçı konumundaki gerçek veya tüzel kişiler mallarını ithalatçıya teslim ederken dahi sıkıntı yaşarlardı ola ki bankalar devrede gerçek kişi olmasaydı. İhracatçı malları ile birlikte ithalatçının bulunduğu yere gelir, malını teslim etmesi gerek ama nasıl teslim edecek? Malını teslim ettiğinde malın parasını nasıl alacak? Malın parasını alsa dahi bu parayı kendi ülkesine nasıl getirecek? Parayı beraberinde kendi ülkesine götürmek isteyen ihracatçıyı nasıl bir riskin beklediğini düşünmek dahi istemiyorum. İhracatçının hem parası, hem de hayatı risk içinde değil midir sizce? Çok bilinmeyenli denklem adeta…

Farklı bir kurgulama yapalım;

İhracatçı satacağı malı ithalatçıya verir, karşılığında farklı bir ürün alır. Mal takası (Barter) olur. Her zaman mal takasının olamayacağı durumlarda mal karşılığı para devreye girdiğinde riski de beraberinde getirecektir.

Malın para ile değiş tokuş edildiği hallerde ihracatçı parayı teslim aldığında şu risklerle karşılaşacaktır;

  • Paranın taşıma riski, Paranın değerini koruma veya değer yitirme riski, Paranın sahte olma riski, Paranın çalınma riski, İhracatçının hayati riski

ULUSLARARASI TİCARETTE YA BANKALAR OLMASAYDI?

Tüm bu olasılıkları bir dış ticaret işleminde “bankalar olmasaydı ne olurdu?” diye sorduktan sonra yazdım.

Altını kalın çizgilerle çizmek gerekirse bir dış ticaret işleminde bankalar olmazsa, maalesef dış ticaretin olabileceğinden pek söz edilemez.

DIŞ TİCARETTEKİ BANKALARIN VARLIĞI

Bir dış ticaret işleminde ithalatçı ve ihracatçının birbirlerine güvenmeme sorunu, bir bankanın aracılık etmesiyle ile çözümlenir.

Dış ticaretin tarafları birbirlerine her zaman güvenmek zorunda olmasalar da tedbirli davranmalarını gerektirecek pek çok neden vardır. İthalatçı, ihracatçısına güvense, direk olarak mal bedelini ihracatçının avucuna sayar ve ihracatçının malını teslim etmesini bekler. Ya da ihracatçı güvene dayalı olarak malını ithalatçıya gönderir, ithalatçı malı alır, satar, sonrasında ihracatçıya mal bedelini öder. İşte bunlar tıpkı masallarda olduğu gibi saf güvene dayalı ilişkiler olsa da dış ticaretin gerçeği böyle söylemiyor. İthalatçı veya ihracatçıların neden para batırdıklarına dair hikâyelerini dinlediğinizde özetle taraflar bankaları kullanmadan birbirlerine ya para ödemişler, ya da mallarını teslim etmişler.

Sonuçta ya para, ya da mallar buharlaşmıştır.

BANKALARIN VARLIĞI

Tacirlerin dış ticaret yapabilmeleri için bir bankanın varlığı tartışmasız var olmalıdır. İthalatçı ve ihracatçı birbirlerine tam olarak güvenmeseler de, bankalar taraflara gereken güveni verir.

BANKALAR GEREKTİĞİNDE GARANTÖR OLUR

Bankaların taraflara gereken güveni verirken; İhracatçının mal bedelini alabilmesi için ihracatına aracılık eder, gerekirse mal belinin tahsiline ilişkin garantör olur.

Her hizmetin karşılığında bir maliyet ve masraf vardır. Bankalar da verdikleri hizmetler karşısında taraflardan belli bir miktar komisyon (faiz dışı gelir) almaları ticaretin bir kuralıdır. Çünkü bankalar olmadan zaten bir dış ticaret işlemi sağlıklı yürütülemeyecekti. Bankalar tacirlere bir hizmet verebilmek için gerek personel, gerek eğitim, gerek sistem, gerekse şube ve muhabir ağları için bir maliyet ödemektedirler.

Dış ticaret tacirlerinin çok iyi bilmeleri gereken bir şey varsa; bankalarına güven duymaları, bankalar olmadan dış ticaret işlemi olmayacağı, bankalar dış ticaret işlemlerinde yönlendirici rol üstlenir, bankalar adeta tacirlerin asla vazgeçemeyecekleri birer elemanı gibidir, bankalar sizlere bilgi verir, bilgisi olan güçlüdür, bilgisi olanın bileği bükülemez.

Siz bankalarla daha güçlüsünüz.

Bu yüzden diyorum ki bankalar dış ticaretin ayrılmaz bir parçası olup, bankalar olmaz ise dış ticaretinizin lastiği patlar.

Bankaların misyonu sizlere kusursuz hizmet sunmak, sizinle sinerjik olmak olup bankalar asla sizin karşınızda kuruluşlar değildir.

BANKALAR SAYGIN KURULUŞLARDIR

Bankalar saygın kuruluşlar olup uluslar arası pazarlarda şahsi itibar ve saygınlığınızın yetersiz kaldığı durumlarda siz ithalatçı ve ihracatçılar, bankaların saygınlığını belli bir komisyon karşılığında kullanıp, mal alımlarınız için akreditif açtırıp, ihale ve süreklilik arz eden işleriniz için yurt dışına garanti gönderip, vadeli olarak alacağınız mallar için borcunuza karşılık imzalayacağınız poliçenize kefil, garantör olarak görmüyor musunuz ?

Bankalarınıza güvenin, onlar sizin destekçiniz, rehberiniz, adeta vazgeçemeyeceğiniz bir elemanınız, danışmanınız gibidir. Bankalar size karşı hata yapamazlar. Hata yapan bedel öder. Bankalar yaptıkları hizmetten, üstlendikleri öylesine nadide misyonlarından dolayı aldıkları masraf, komisyon, faiz dışı gelir kalemlerinin kontrolü kendi denetçileri olan müfettiş ve iç kontrol mensupları tarafından yapılmakla birlikte BDDK tarafından konulan kurallara harfiyen uymak durumundalar.

AL TAKKEYİ VER KÜLAHI 

Bilhassa dış ticaret işlemlerinde müşteri talimatlarına uymayan bankalar olabilir mi? Elbette vardır ancak ülkemizde bu tanıma uyan bir bankanın varlığı asla söz konusu değildir. Böylesi bankalar olsa olsa ülke riski yüksek olak ülkelerdeki bankaları arasında yer alır düşüncesindeyim.

Düşünceden de öte, danışmanlığım sürecinde işte bu bankalardan sıkıntı çekiyoruz.

Kendi başına buyruk, kural tanımaz ICC kurallarını tamamen askıya almış bankalardan söz ediyorum.  Bu bankalar için her şey çok kolay işliyor. Suistimal yapıyorlar ve ardından ihracatçının bankasının hiçbir mesajına yanıt vermiyorlar.

Maalesef…

REŞAT BAĞCIOĞLU

ICC Uluslararası Ticaret Odaları

Türkiye Milli Komitesi

Türkiye Bankacılık Komite Başkanlığı üyesi

Körfez Ülkeleri Yatırımcıları ve Türk İş Dünyası İstanbul’da Buluştu

Körfez Ülkeleri’nden İstanbul’a Akın

Uluslararası İşbirliği Platformu (International Cooperation Platform) ile Körfez Araştırma Merkezi (Gulf Research Center) tarafından gerçekleştirilen Körfez Ülkeleri İşbirliği Konseyi (GCC)-Türkiye Ekonomik Forumu, Körfez Ülkeleri ve Türk iş dünyasının yoğun katılımı ile gerçekleşti. Türkiye’de yapılan en önemli zirvelerden bir tanesi olduğunu, zirvenin Körfez ve Türkiye iş dünyasını bir araya getirdiğini ifade eden UİP Kurucusu ve Başkanı Cengiz Özgencil, Körfez Ülkeleri’nden A ve B statüsündeki 136 iş insanının, Türkiye’den ise 146 iş insanının katıldığını söyledi. 

Körfez Ülkeleri yatırımcıları ve Türk iş dünyası 12-13 Kasım’da İstanbul’da gerçekleştirilen Körfez Ülkeleri İşbirliği Konseyi (GCC)-Türkiye Ekonomik Forumu’nda bir araya geldi. Körfez İşbirliği Konseyine bağlı ülkelerin bakanları, bakan yardımcıları, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın ve çok sayıda bürokratın katıldığı toplantıda katılımcı ülkelerin tarım, gıda, altyapı, ulaşım, lojistik, turizm, finans, yatırım, sanayi ve enerji alanlarında faaliyet gösteren şirketlerin yetkilileri de hazır bulundu.

Ülkeler Arası İş Birliğinin Gelişimine Destek 

Forumun bölge ülkeleri ile Türkiye arasındaki ekonomik iş birliğinin geliştirilmesine yardımcı olmak adına düzenlendiğini belirten UİP Kurucusu ve Başkanı Cengiz Özgencil, zirveye üst düzey iş insanı ve bakan düzeyinde katılımın sağlandığını ve yoğun B2B görüşmelerinin olduğunu kaydetti. Özgencil, GCC-Türkiye Ekonomik Forumu’nun Türkiye’de yapılan en önemli zirvelerden bir tanesi olduğunun altını çizdi.

Zirveye yoğun katılım olduğunu söyleyen Özgencil, zirvenin hem genel akışı hem de arka planda B2B odalarında iş insanlarının bir araya gelip görüşmeler yapması, kamu bağlamında da bakanların bir araya gelip görüşmeler yapması ile çok verimli geçtiğini kaydetti. Özgencil, “Özellikle ülkemizdeki çok değerli iş insanları yoğun bir şekilde katılım sağladı. Büyük firmaların CEO düzeyinde katılımı oldu.” ifadelerini kullandı.

“Özel Sektörün Diplomasi Görevi Var”

Cengiz Özgencil sözlerini şöyle sürdürdü; “Her şeyi devletten beklememek lazım. Devlet tabii ki hem iş dünyası hem de vatandaş için koruyucu bir çatı. Özel sektör dünyadaki her ülkede bir diplomasi de yapıyor, sadece iş bağlantısı yapmıyor. Bir diplomasi görevi de var.  GCC-Türkiye Ekonomik Forumu’nda özel sektörün birbirleriyle olan görüşmelerinde üzerlerine düşen görevi fazlasıyla yaptıklarını düşünüyorum. Çünkü katılımın bu kadar yoğun ve üst düzey olması çok değerli bakanlarımızın uzun soluklu, çok detaylı konuşmalar yapması ve bu konuşmaları yaparken de hazırladıkları bir takım programları salona yansıtmaları çok değerliydi. Katılımcılar da bunlardan çok etkilendi.”

Sürdürülebilirlikte Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü

Sivil toplum kuruluşları (STK’lar), çevresel ve sosyal zorlukları farklı açılardan ele alarak sürdürülebilirlikte kritik bir rol oynamaktadır. Bunu yaparken savunuculuk, hizmet sunma, araştırmalar, yenilik ve ortaklıklar dahil olmak üzere birçok faaliyet gerçekleştirirler.

STK’lar çevresel ve sosyal konularda farkındalığın artırılmasında ve sürdürülebilir politika ve uygulamaların savunulmasında etkili olabilmektedir. Bunu, halk eğitim kampanyaları, medyaya erişim ve hükümetler ve işletmelerle lobi faaliyetleri de dahil olmak üzere çeşitli kanallar aracılığıyla yaparlar. Örneğin, Çevre Savunma Fonu iklim değişikliğine karşı mücadelede geçtiğimiz yıllarda öncü bir ses olmuştur. İklim değişikliği bilimi üzerine çığır açan araştırmalar yürütmüş ve çözümler geliştirmek ve uygulamak için hükümetler ve işletmelerle birlikte çalışmışlardır. Yine Greenpeace çevrenin korunması konusunda da aktif bir savunucudur. Çevresel ihlalleri ortaya çıkarmak için doğrudan eyleme geçebilme potansiyeline sahip olan kuruluş, doğrudan hükümet politikalarında değişiklik yapılması için kampanyalar yürütmektedir.

STK’lar sürdürülebilirlik bağlamında insanların ve toplulukların daha sürdürülebilir yaşamalarına yardımcı olacak çeşitli hizmetler sunmaktadır. Yenilenebilir enerji kurulumu, sürdürülebilir tarım eğitimi ve çevre eğitimi programları gibi girişimleri sayabiliriz. Günümüzde birçok STK, ormanları ve diğer doğal alanları korumak için arazi sahipleriyle birlikte çalışmaktadır. Ayrıca sürdürülebilir ormancılık uygulamalarına ilişkin araştırmalara da finansman desteği sağlayan STK’lar da vardır. Bunlara en iyi örnek Sierra Club’tır. Sierra Club, enerji tüketiminin nasıl azaltılacağı ve daha sürdürülebilir yaşam konusunda eğitimler vermektedir. Ayrıca insanlara doğada vakit geçirmenin faydalarını öğreten açık hava rekreasyon programları da geliştirmektedir.

STK’lar sürdürülebilirlik sorunlarına yönelik araştırma yapma; yeni teknolojiler ve çözümler geliştirmede de önemli bir etkiye sahiptir. Bulgularını kamuoyuyla ve diğer kuruluşlarla paylaşan STK’lar hükümetlere bu konuda önemli bilgiler sağlamaktadır. Örneğin, Dünya Kaynakları Enstitüsü iklim değişikliği ve diğer çevre sorunları üzerine yakın geçmişte gerçekten çığır açan araştırmalar yürütmüştür. Ayrıca işletmelerin ve hükümetlerin çevresel etkilerini azaltmalarına yardımcı olacak araçlar ve kaynaklar geliştirmiştir. Bunun yanı sıra, Rainforest Alliance, sürdürülebilir ormancılık ve tarıma yönelik sertifika programları geliştirmektedir. Bu programlar tüketicilerin sürdürülebilir bir şekilde üretilen ürünleri tanımlamasına yardımcı olmaktadır.

STK’ların en önemli aksiyonlarından biri iş birlikleridir. Sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için sıklıkla hükümetler, işletmeler ve diğer kuruluşlarla iş birliği içinde çalışmaktadır. Bu tarz iş birlikleri, çok sektörlü bir yaklaşım gerektiren karmaşık sürdürülebilirlik sorunlarının çözümü için en gerekli unsurlardan biridir. Bu konuya öncülük eden kuruluşlardan biri olan Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerini uygulamak için hükümetler, işletmeler ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte çalışmaktadır. Aynı şekilde Clean Cooking Alliance, gelişmekte olan ülkelerde zararlı pişirme tekniklerinin ve ekipmanlarının kullanımını azaltmak için çalışan STK’lar, işletmeler ve hükümetler arasında kurulan bir ortaklık olarak görev yapmaktadır.

Zorluklar ve Fırsatlar

STK’lar sürdürülebilirlik konusundaki çalışmalarında önemli zorluklarla karşı karşıya kalabilmektedir. Bunlar arasında sınırlı finansman, karar vericilere erişim eksikliği ve diğer kuruluşların rekabeti sayabiliriz. Fakat STK’ların önünde fark yaratmak için de birçok fırsat vardır. STK’lar faaliyetleri boyunca politika süreçlerini doğrudan etkileyebilmekte, sürdürülebilir işletmeleri ve toplulukları desteklemekte ve halkı sürdürülebilirlik konusunda eğitmek için uzmanlıklarından ve ağlarından yararlanabilmektedir.

STK’lar daha sürdürülebilir bir gelecek için değişimi yönlendirmede katalizör bir rol oynayabilmektedir. Bunu da şu şekilde yapabilirler:

  • Marjinal grupların sesi olma
  • Statükoya meydan okuma
  • Farklı sektörler arasındaki boşlukları kapatma
  • Yeni teknolojilerin ve çözümlerin benimsenmesini hızlandırma
  • Sürdürülebilirlik için kamu desteği oluşturma

Bireysel Katkılar

STK’lar daha sürdürülebilir bir gelecek mücadelesinde tüm paydaşlarla etkileşime girme potansiyeli olan önemli ortaklardır. Bireyler, kamu ve özel sektör kuruluşları STK’larla birlikte çalışarak her kesimin sağlıklı ve mutlu yaşamasına katkıda bulunabilir. Bu konuda yürütülen bireysel çalışmaları göz ardı etmemek gerekir. Zira, sürdürülebilirlik konusundaki çalışmalarında STK’ları destekleyebilmek için çeşitli yollar vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

  • Kendimize hitap eden konular üzerinde çalışan STK’lara bağış yapmak
  • Zamanımızı ve becerilerimizi STK’lara gönüllü olarak ayırmak
  • STK’ların çalışmalarını farklı platformlarda duyurmak
  • Sürdürülebilirliğe kendini adamış işletmelerin ürün ve hizmetlerini satın almak
  • Sürdürülebilirliği destekleyen politikaları desteklemek

Dilek AŞAN

Korkusuz Organizasyon Nasıl Yaratılır ?

Liderlik uzmanı Amy Edmondson, korkusuz organizasyonu, “insanların psikolojik olarak kendilerini güvende hissettikleri, fikirlerini, geri bildirimlerini ve yapıcı eleştirilerini paylaştıklarında alay veya cezalardan korunmanın tadını çıkardıkları bir organizasyon” olarak tanımlıyor. Bunun olduğu yerlerde, firmalar daha iyi fikirlerden, daha fazla risk almadan, daha fazla öğrenmeden ve daha az yıkıcı karardan yararlanır. Bununla birlikte, çok az firma korkusuzluk sergiliyor. Liderlerin bilinçli ve bilinçaltı davranışları – eylemler, kelimeler ve hatta ince ipuçları dahil – alternatif görüşleri bastırır. Çalışanlar cahil görünmekten, başkalarını gücendirmekten, ilişkilere zarar vermekten veya işlerini kaybetmekten korktukları için fikir ve görüşlerini paylaşmazlar. Edmondson’ın otosansürün zararlı yansımalarına ilişkin bazen tekrar tekrar araştıran derin araştırması, liderlik, çalışan bağlılığı ve İK hakkındaki çalışmalara değerli bir katkıdır. Görüşleri her seviyedeki liderlere fayda sağlayacaktır. Liderler, önerdiği eylemleri gerçekleştirerek ekiplerini, bölümlerini ve organizasyonlarını ve çalışanlarının yaşamlarını önemli ölçüde iyileştirebilir.

Günümüz işletmeleri hakkında bazı tespitler

  • Günümüzde çoğu firma bilgi ve yaratıcılık konusunda rekabet etmektedir.
  • Sesini çıkaranları görmezden gelen, alay eden veya cezalandıran firmalar çalışanlarını susturuyor, böylece fikirleri, bilgi paylaşımını ve yeniliği yok ediyor.
  • Fikirleri ve yapıcı tartışmayı teşvik eden ve ödüllendiren firmalar, psikolojik güvenlik ortamları yaratıyor.
  • Psikolojik olarak güvenli çalışanlar korkusuz büyür. Meşgul olurlar, konuşurlar, risk alırlar ve firmanın hedeflerine ulaşmak için yatırım yaparlar.
  • İnsanların konuşmak için kendilerini güvende hissettikleri yerlerde, feci kararlar daha az sıklıkla ortaya çıkar.

Neler Yapabilirsiniz?

  • Çalışanlara hata ve başarısızlık beklediğinizi söyleyerek korkusuzluk yaratın.
  • Çalışanların yaşanılan aksilikleri öğrenme fırsatları olarak kullanmalarına yardımcı olun.
  • Yararlı, objektif ve kişisel olmayan geri bildirimleri teşvik ederek samimiyet ve güven oluşturun.
  • Tüm fikirleri ve geri bildirimleri, hatta kullanmadığınız girdileri bile takdir edin ve yanıtlayın.
  • Dinleyin, bilgi paylaşın ve herkesi tepkilerine ve fikirlerine katkıda bulunmaya davet edin.

Önce Güvenlik

İnsanların misilleme korkusu olmadan tepkilerini, görüşlerini ve yapıcı eleştirilerini paylaşmakta özgür hissettikleri, tüm fikirlerin, soruların ve geri bildirimlerin azarlamak veya alay etmek yerine takdir ve ciddi bir yanıt ortaya çıkardığı bir işyeri hayal edin. Yaratıcı veya bilgiye dayalı sektörlerdeki kuruluşların herkesin fikirlerine sahip olmaktan nasıl yararlanabileceğini hayal edin. Hemşireler sadece kendilerini güvende hissetmekle kalmaz, aynı zamanda diğer hemşireleri ve doktorları saygılı bir şekilde sorgulamak zorunda kalırlarsa, hastanelerin kaç hayat kurtarabileceğini hayal edin. Amerika Birleşik Devletleri’nin Columbia ve Challenger uzay mekiği felaketlerinden nasıl kaçınabileceğini hayal edin, eğer genç mühendisler endişelerini dile getirecek kadar güvende hissetselerdi.

“Psikolojik güvenlik, genel olarak insanların kendilerini rahatça ifade ettikleri ve kendileri oldukları bir iklim olarak tanımlanır.”

Çoğu kuruluş psikolojik güvenliğe sözde hizmet eder, ancak bunu sağlamaz. Bu, risk almayı, fikir paylaşımını ve titiz karar vermeyi caydırır. Korkusuz örgüt kültürlerinde, insanlar etik olarak konuşmak, bilgi ve fikirleri paylaşmak ve yapıcı geri bildirimler sunmak zorunda hissederler. Bu, çalışanlar arasında öğrenmeyi ve bilgi paylaşımını hızlandırır.

İçeriğin devamını görüntülemek için Öğrenme Merkezi Üyeliği gereklidir. Üye iseniz lütfen giriş yapınız. Henüz üye değilseniz üyelik satın alarak üyeliğinizi başlatabilirsiniz.
Hesap Oluştur

 

 

Satınalma Dergisi Kasım 2023, Yıl:11, Sayı:131

Satınalma Dergisi Kasım 2023, Yıl:11, Sayı:131

Değerli yöneticiler,

Bu sayımızda birbirinden değerli makaleler bulacaksınız. Katkı veren tüm yazar ailemize teşekkür ediyorum. Yıl sonu hızla yaklaşıyor. Hedefler gözden geçirilirken yeni yılın planlamaları hızla güncelleniyor. Satınalma ve tedarik zinciri yöneticileri belirsizlik ve riskleri değerlendirirken bizler de sizlere yardımcı olabilmek adına çalışmalarımıza hız veriyoruz. Sizlerle adım adım büyümekten büyük mutluluk duyuyoruz.

Satınalma Yöneticileri Endeksi (PMI) Verileri Uyarı Veriyor

İmalat PMI

Ekim ayı Avrupa bölgesi İmalat PMI 43 olarak gerçekleşti. Üç büyük ekonomi verilerine baktığımızda; Almanya İmalat PMI 40,8 Fransa 42,8 ve İngiltere 44,8 seviyesinde oldu. Sanayi özelinde PMI verilerinin uzun bir süredir kritik eşik olan 50 seviyesinin altında olması dikkat çekici bir durum. Dikkatle takip etmemiz gerektiğine inanıyorum.

ABD İmalat PMI 50,6 seviyesinde. Bir önceki aya göre yukarı yönlü az bir mesafe aldığını söyleyebilirim. Fakat son derece sınırlı bir gelişim.

Konteyner Endeksleri

Drewry Konteyner Endeksi Kasım ayı ilk haftası itibariyle % 7 artarak 1.504 dolara yükseldi. Bu rakam pandemi öncesi dönemle kıyaslandığında % 6 daha fazla. Shanghai-Rotterdam ana güzergahı % 21 artarak 1.272 dolara geldi. Shanghai-Genova % 8 artarak 1.470 dolar oldu.

Baltık Konteyner Endeksi % 4 yükselerek 1217,28 dolara geldi. Endeks geçen yılın aynı döneminde 3.184,96 dolardı. Ana güzergahlardan Uzakdoğu / Çin – Akdeniz Endeksi FBX13  % 1 yükselerek 1.559,45 dolar oldu.

Yöneticiler için Tedarik Zinciri Gündem Klasörü

Yöneticilerimize her ay Tedarik Zinciri Gündem sunum klasörü gönderiyoruz. Verileri görsel olarak power point halinde sunuyoruz. E-posta adresinize düzenli gelmesini istiyorsanız egitim@satinalmadergisi.com a kısaca yazınız. Ücretsizdir.

2024 Yılı Şirket Eğitimleriniz İçin Doğru Teklifi Alın.

Tedarikçi performans değerlendirme eğitiminden müzakere ve pazarlık teknikleri eğitimine, endüstriyel pazarda satış yönetimi eğitiminden satınalma ve tedarik zincirleri eğitimine kadar uygun fiyatla eğitim hizmetleri sunuyoruz. Referanslarımıza güveniyoruz. Eğitim kataloğumuzu satinalmadergisi.com/egitim.pdf indirerek kurumsal ihtiyacınız için en doğru eğitimi alabilirsiniz.

Ekibinizi Geliştirin

E-Dergi Aboneliği ile Ekibinizin Yetkinliklerini Yükseltin

Ekibinizin mesleki ve yönetsel becerilerinin gelişimi için bir adım atın.
Departman olarak dergi arşivine (131 sayı), mesleki raporlarına ve gelecek bir yıl boyunca 12 sayıya erişim sağlayın. Dijital dergi aboneliği için https://satinalmadergisi.com/dijital-islem-merkezi/ sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

Satınalma dergisi mesleki alanda büyük bir boşluğu dolduruyor. Satinalmadergisi.com web sitemiz, e-dergi ve tedarik zinciri gündem klasörlerini uzun süre takip ettiğinizde mesleki gelişim ve yönetsel becerilerinizde değişimi göreceksiniz.

Keyifli okumalar,

Prof. Dr. Murat ERDAL
editor@satinalmadergisi.com

Satınalma Dergisi Dijital Üyelik Seçenekleri için Tıklayınız: https://satinalmadergisi.com/dijital-uyelik-paketleri/

Dijital Üyeliğiniz Üzerinden Kasım 2023 sayısına ulaşmak için tıklayınız. 

Satınalma Dergisi Kasım 2023

 

İşe Alımdan Ayrılığa: Çalışan Yaşam Döngüsü

İş dünyasının dinamik yapısında, bir çalışanın organizasyon içindeki yolculuğu, ilk çekimden nihai ayrılığa kadar uzanan farklı aşamalarla işaretlenmiş, iyi düzenlenmiş bir senfoni gibidir. Çalışan Yaşam Döngüsü olarak bilinen bu karmaşık ve dinamik çerçeve, bir organizasyonun başarısının anahtarını elinde tutar. Her aşamada uygulanan farklı stratejiler hem çalışan hem de organizasyonun refahına giden yolu şekillendirmede oldukça önemli bir rol oynar. Bahsedilen çerçevenin temel girdileri “Cezbetme, Seçme, İşe giriş, Geliştirme, Bağlılık, Elde Tutma ve Ayırma” basamaklarından oluşur.

İlk basamak olan cezbetme, yüksek vasıflı çalışanları elde etmek isteyen organizasyonlar için kritik bir aşamadır. Doğru yeteneği çekmek; yetenek havuzları oluşturmayı, iyi hazırlanmış iş tanımları hazırlamayı ve organizasyonun sahip olduğu marka gücünden yararlanmayı içeren bir hazırlık gerektirir. İlk basamağın önemini anlamak için Forbes’tan Joshua Siler’in, iş arayanların %75’inin başvuru yapmadan önce bir şirketi araştırdığını ve %50’sinin maaş artışından ziyade şirketin itibarına öncelik verdiğini bulgulaması bunun ikna edici bir kanıtıdır. İkinci basamak olan seçme, başvuru sahibinin becerilerinin, bilgilerinin ve davranışlarının istenen pozisyona uygun olup olmadığını belirleyerek organizasyonlara geçiş kapısı görevi görür. Döngünün bu kısmı oldukça iyi yönetilmeli ve işe alım yapan kişilerin öznel yargılarına bırakılmamalıdır. Örneğin Kent State Üniversitesi’nden Dr. Levashina ve ekibinin araştırması, adayların başarılı bir şekilde seçilmesinde yapılandırılmış görüşmelerin üstünlüğünün altını çizmektedir. Bu yaklaşım, aday potansiyelinin göz ardı edilmesi, rastgele seçim, halo etkisine duyarlılık ve doğrulama yanlılığı gibi tuzakları azaltmaktadır. Bir sonraki basamak olan işe giriş, bir çalışanın organizasyon içindeki yolculuğunun gidişatını belirler. Etkili yönlendirme, iyi tanımlanmış roller ve mentorluk bu basamağın ayrılmaz bileşenleridir. Brandon Hall Group’un araştırması, güçlü bir işe alım sürecinin, yeni işe alınanların elde tutulmasını %82, çalışan üretkenliğini ise %70’in üzerinde artırdığını ortaya koymaktadır.

Tüm bu süreçlerden sonra mevcut çalışanları daha iyisi ve doğrusu için geliştirmek gerekir. Bu aşamada yer alan çalışan gelişimi, kariyer yolculuğu planlarının, eğitim fırsatlarının, performans değerlendirmesinin ve liderliğin ortaya çıktığı basamaktır. Ayrıca bu basamak çalışanlar için bir sonraki adım olan bağlılık aşamasında şirketler için oldukça değerli kazanımların elde edilmesini sağlar. Örneğin LinkedIn İşyeri Öğrenme Raporu, çalışanların %94’ünün öğrenme ve gelişimlerine yatırım yapan şirketlerde daha uzun süre kalma arzusunu ifade ettiğini ortaya çıkarmıştır. Bir sonraki basamak olan bağlılık, üretken bir iş gücünün diğer bir temel taşıdır. Açık iletişim, takdir, ödül, çalışanların refahı, katılım ve çeşitlilik organizasyon ve çalışanlar arasında güçlü bağlar oluşturur. Bu konuda Gallup’un İşveren Durum Raporu, organizasyona karşı bağlılık hissetmeyen çalışanların %85’inin, bir kuruluşun başarısına kayıtsız kaldığını ortaya koymuş dolayısıyla çalışan deneyimine sürekli yatırım yapılması ihtiyacının altını çizmiştir.

Bu aşamaların ardından, çalışanların elde tutulması gerekmektedir çünkü bu basamak organizasyon için istikrar ve büyümenin odağıdır. Elde tutma basamağı kariyer gelişimini, ikramiyeleri ve dengeli bir iş-yaşam ortamını vurgulamaktadır. İyi yapılandırılmış bir elde tutma stratejisi organizasyonu, yatırım yapılan çalışanların ayrılması sonucu ortaya çıkacak deneyim kaybına ve sürekli işe alım ihtiyacına karşı korumaktadır. Son olarak ise çalışanlara bir noktada elveda denmelidir. Emeklilik, istifa veya iş akdinin feshi fark etmeksizin, her çalışanın yolculuğu en sonunda ayrılık basamağına ulaşır. Organizasyonların itibarlarını korurken sorunsuz bir geçiş sağlayacak önlemler alması önemlidir. Bu noktada işten ayrılış görüşmeleri vasıtasıyla organizasyonlar geri bildirimler toplar ve diğer ekip üyelerini bu sürece dahil ederek bilgi aktarımı gerçekleşir. Eski çalışanlarla ilişkileri sürdürmek ve gelecekteki potansiyel işe alımlar için programlar oluşturmak tüm bu döngüyü tamamlar.

Çalışan Yaşam Döngüsünün inceliklerini anlamak, en iyi yetenekleri çekmekten bağlılıklarını korumaya kadar kurumsal başarı için oldukça önemlidir. Organizasyonlar, çalışanlarının büyümesini, katılımını ve uzun vadeli bağlılığını sağlayacak şekilde her bir basamağa yatırım yapması bir gereklilik haline gelmiştir. Bu gerekliliğin bir sonucu olarak organizasyonlar, ilgili döngünün her aşamasını optimize ederek yetenekli, bağlı ve yüksek performanslı bir iş gücü yaratabilir ve uzun vadeli başarılarını güvence altına alabilir.

Oğuzhan ÖZYİĞİT

Kayıt Formu

Hoşgeldin Üyeliği (Ücretsiz)
Kayıt için Kullanım Şartları ve Gizlilik Politikası ve 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“KVKK”) Usul ve Esasları Uyarınca Kişisel Verilerinizin Korunması Hakkında Müşteri Aydınlatma Metnin okunması ve kabul edilmesi gereklidir.