İtirazen Şikayet Konusu; İtirazen şikâyet dilekçesinde özetle, alınan ihale komisyon kararında ihale komisyonu üyesi ………………..’un karar tarihinde izinli olmasına rağmen idare tarafından yine de karar alındığı, anılan Kanun hükmü gereğince ihale komisyonunun eksik üye ile toplanmasının ve karar almasının imkansız olduğu, idare tarafından alınan kararda bir üyenin izinde olduğunun, oturuma katılmadığının ve kararda imzasının bulunmadığının açıkça belirtildiği, idarenin ilk iptal gerekçesinde belirttiği bakanlığın emredici amir hükümlerine ve Teknik Şartname’nin değişen yazılımsal gerçeklere uygun olmadığını belirtmesine rağmen ihale iptal kararını hatalı olarak geri çektiği, ardından da eksik üye ile toplanarak ihale kararı aldığı, ayrıca idare 04.09.2023 tarihinde yine EKAP üzerinden eksik olan üye ………………’un da imzasının olduğu yeni bir karar gönderdiği, idarenin açıkça daha önce aldığı kararın hatalı olduğunu kabul ettiği, izinde olan ve izninin bitip bitmediği muallak olan komisyon üyesine imza attırdığı, bu imzanın da idarenin içinde bulunduğu durum değerlendirildiğinde tarafsız ve baskı altında atılıp atılmadığı da şüpheli hale geldiği, keza idare bu hususa yönelik olarak itirazlarına 10 gün içerisinde cevap vermediği, sürenin bitmesine yakın bir zamanda yeni bir karar gönderdiği, idarenin yapmış olduğu hatayı fark ettiği ve düzeltmeye çalıştığı, bu hususların idarenin işlemlerini açıkça kabul edilemez kıldığı, yapılan tüm bu iş ve eylemler tümden hatalı olduğu ve telafisinin söz konusu olmadığı, yaşanan bu sürecin ihalenin iptalini gerektirdiği iddiasına yer verilmiştir
11.10.2023 tarihli ve 2023/UH.II-1313sayılı Kamu İhale Kurulu kararına göre;
Yapılan incelemede, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun “İhale Komisyonu” başlıklı 6’ncı maddesinde
“İhale yetkilisi, biri başkan olmak üzere, ikisinin ihale konusu işin uzmanı olması şartıyla, ilgili idare personelinden en az dört kişinin ve muhasebe veya malî işlerden sorumlu bir personelin katılımıyla kurulacak en az beş ve tek sayıda kişiden oluşan ihale komisyonunu, yedek üyeler de dahil olmak üzere görevlendirir.
İhaleyi yapan idarede yeterli sayı veya nitelikte personel bulunmaması halinde, bu Kanun kapsamındaki idarelerden komisyona üye alınabilir.
Gerekli incelemeyi yapmalarını sağlamak amacıyla ihale işlem dosyasının birer örneği, ilân veya daveti izleyen üç gün içinde ihale komisyonu üyelerine verilir.
İhale komisyonu eksiksiz olarak toplanır. Komisyon kararları çoğunlukla alınır. Kararlarda çekimser kalınamaz. Komisyon başkanı ve üyeleri oy ve kararlarından sorumludur. Karşı oy kullanan komisyon üyeleri, gerekçesini komisyon kararına yazmak ve imzalamak zorundadır.
İhale komisyonunca alınan kararlar ve düzenlenen tutanaklar, komisyon başkan ve üyelerinin adları, soyadları ve görev unvanları belirtilerek imzalanır.” hükmü,
16.08.2023 tarihli ihale komisyonu kararında, ………………Bilgisayar Program ve Hizmetleri Sanayi Ticaret A.Ş. tarafından ihale komisyonuna sunulan 07.08.2023 tarihli ve 221638638 sayılı itiraz dilekçesinde teklifinin geçerli olduğu ve teminatının da Takasbank ve EKAP kayıtlarında 02.10.2023 tarihine kadar uzatıldığı dolayısı ile ihalenin ……………..Bilgisayar Program ve Hizmetleri Sanayi Ticaret A.Ş. firması üzerine bırakılmasının talep edildiği, ……………Bilgisayar Program ve Hizmetleri Sanayi Ticaret A.Ş. firmasının talebi üzerine ihale komisyonunun 15.08.2023 tarihinde toplandığı ve yapılan inceleme sonucunda …………. Bilgisayar Program ve Hizmetleri Sanayi Ticaret A.Ş.nin teminatının ve teklif geçerlilik süresinin güncellendiğinin tespit edildiği, bu nedenle 28.07.2023 tarihli ihale komisyon kararının düzeltilerek ihalenin 1’inci kısmının ………………. Bilgisayar Program ve Hizmetleri Sanayi Ticaret A.Ş. firması üzerinde bırakılmasına oybirliği ile karar verildiği ve ihale yetkilisinin onayına sunulduğu, ihale komisyon üyesi ………………’un karar tarihinde izinli olması nedeniyle komisyona katılmadığı ifade edilmiştir.
04.09.2023 tarihli ihale komisyonu kararında da 16.08.2023 tarihli ihale komisyonu kararı alındığında izinli olan …………………’un da katılımıyla 16.08.2023 tarihli ihale komisyonu kararında yer alan hususlara ilişkin olarak oybirliği ile karar verildiği görülmektedir.
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun “İhale Komisyonu” başlıklı 6’ncı maddesinin birinci fıkrasında ihale komisyonunun en az beş ve tek sayıda kişiden oluşacağı, yedek üyeler de dahil olmak üzere görevlendirileceği, aynı Kanun maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarında ihale komisyonunun eksiksiz olarak toplanması ve komisyon kararlarının çoğunlukla alınması gerektiği, kararlarda çekimser kalınamayacağı, komisyon başkanı ve üyelerinin oy ve kararlarından sorumlu olduğu, karşı oy kullanan komisyon üyelerinin, gerekçesini komisyon kararına yazmak ve imzalamak zorunda olduğu, ihale komisyonunca alınan kararlar ve düzenlenen tutanakların, komisyon başkan ve üyelerinin adları, soyadları ve görev unvanlarının belirtilerek imzalanması gerektiği hüküm altına alınmıştır.
Bahse konu ihalede ihale komisyonunun başkan dahil toplam 7 üyeden oluştuğu, 16.08.2023 tarihli ihale komisyonu kararında, ihale komisyon üyesi ………………….’un karar tarihinde izinli olması nedeniyle komisyona katılmadığı ifade edilmiş olup daha sonra alınan 04.09.2023 tarihli ihale komisyonu kararında, 16.08.2023 tarihli ihale komisyonu kararı alındığında izinli olan ………………..’un da katılımıyla 16.08.2023 tarihli ihale komisyonu kararında yer alan hususlara ilişkin olarak oybirliği ile karar verildiği görülmektedir. 16.08.2023 tarihli ihale komisyonu kararında ihale komisyonu üyesi ……………………’un izinli olması nedeniyle ihale komisyonunun eksik üye ile toplanıp karar alındığı görülmektedir. Daha sonra, söz konusu ihale komisyonu kararındaki hususlara ilişkin olarak daha önce izinli olan ………………’un da katılımıyla ihale komisyonunun eksiksiz olarak toplanıp 04.09.2023 tarihinde yeniden ihale komisyonu kararı alındığı anlaşılmaktadır.
İdarece yapılan ve yukarıda bahsedilen söz konusu ihale işlemlerinin 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun “Temel İlkeler” başlıklı 5’inci maddesinin birinci fıkrasında hüküm altına alınan güvenirlik ilkesine aykırı olduğu anlaşılmış olup ihalenin iptal edilmesinin uygun olacağı sonucuna varılmıştır.
Eğitim teklifi almak için : egitim@satinalmadergisi.com
Son dönemde şirket eğitim akademilerini daha fazla duyar hale geldik.
Kuşkusuz stratejik bir gereksinim. Sürekli gelişim ve yeni rekabet çizgisinin bir zorunluluğu. İç yapıda hedefler doğrultusunda çalışan yetkinliklerinin yükseltilmesi düşüncesini tüm şirketlerde gözlemliyoruz.
Birçok girişimci şirket eğitim akademisi kurmayı uzun yıllar boyunca düşünür fakat hayata geçiremez. Elbette uygulamaya geçilememesinin arkasında birçok neden vardır. Temel neden, kuşkusuz ekonomik koşullar, yoğun iş gündemi ve koşturmaca içerisinde yeterli vakit bulunamamasıdır. Yine bununla doğrudan bağlantılı olarak şirket akademisi kurmanın iş öncelikleri içerisinde sürekli ertelenmesidir. Kesintili bir biçimde dışarıdan yılda bir iki kere eğitim alınması ile günler, aylar hatta yıllar geçer. Diğer taraftan kurumsal eğitim-öğrenme kültürünün istenilen seviyede oluşmamasına bağlı bir biçimde profesyonel ve kurumsal yapıdaki eksiklikler de devam eder.
Bu kapsamda sıklıkla duyduğumuz düşünce ve ifadeler şunlardır:
İstediğim nitelikte eleman ve yönetici bulamıyorum.
İç yapıda hızla eğitim/öğrenme akademisi inşaa etmeliyiz. Doğru stratejiyi nasıl kurgulayacağız? Bu işin sahibi kim olacak?
Karşılaştığımız sorunlara odaklı eğitimler olsa mükemmel olurdu. İlgili birimlerle hep birlikte yüz yüze konuşur, çözümler geliştirirdik.
Kişilerin yıllık eğitim KPI’larını (kişi – gün/saat) yükseltmemiz lazım.
Mesleki ve kişisel gelişim odaklı eğitimlerin dağılımı nasıl olmalı?
İşletmemizde yetkin yöneticilerimiz var. Onlardan eğitmen olarak da istifade etmeliyiz. Fakat nereden ne şekilde başlayacağımızı tam olarak bilemiyoruz.
Kilit birimlerde yetkin eleman açığımızı bir türlü kapatamadık.
Çok güzel eğitim salonumuz var. Ama ayda sadece 2-3 gün eğitim yapıyoruz. Verimsiz kullanıyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle 10 yıl değil 5 yıl daha devam etmek neredeyse mümkün değil. Dijital ve yeşil dönüşümün yaşandığı, gelişmiş ülkeler ve dünyanın geri kalanı arasındaki makasın açıldığı bir dönemdeyiz.
Şirket eğitim akademileri, işletme insan kaynakları politikasının kilit unsurlarından bir tanesidir. Sektör iş kolunun, şirket kadrosunun güçlü ve zayıf tarafları herkes tarafından bilinmektedir. Doğru yeteneği bulmak, onun bilgi ve tecrübesini zaman içerisinde artırmak, kurumsal aidiyetini yükseltmek tüm tepe yöneticilerin arzusudur. Güçlü öğrenme kültürünün inşası bu noktada kritiktir.
Şekil 1 Yeni Mezun Yetkinlikleri ve Şirket Beklentileri Arasındaki Fark
Özel sektör, rekabet ortamında hızla mesafe kat etmektedir. Pazar ve teknoloji değişim hızı, rakiplerin uygulamaları, yeni ürün ve hizmetler, farklı düşünme tarzları yeni paradigmaları üretmektedir. İşe alım süreçlerinde lise ve üniversite mezunlarının yetkinlikleri şikâyet konusu olabilmektedir (Şekil 1) . Geleneksel eğitim-öğretim sisteminin bu hızı yakalaması ve zamanında ayak uydurmasının güçlükleri vardır. Akademi ve sanayi kopukluğunun yüksek olduğu ülke ve bölgelerde doğal olarak mezun kalitesinde de sapmalar yaşanabilmektedir. Bu noktada şirket eğitim akademileri sahip olunan bilgi seviyesinin yükseltilmesi, sektörel uygulamaların hızla öğretilmesi ve yeni becerilerin kazandırılmasında stratejik role sahiptir (Şekil 2).
Şekil 2 Mevcut Kadro Yetkinlikleri ve Gelecek İhtiyaçları Arasındaki Fark
Şirket eğitim akademisi kurarken öne çıkan konular şunlardır:
Şirket vizyonu, büyüme hedefleri, yeni yatırım ve projeler çerçevesinde insan kaynağını kurgulamak
İstihdam politikası ve eğitim ihtiyaçlarını belirlemek
Şirket eğitim akademisi kurarken yöneticiler arasında katılımcılığı teşvik etmek.
Aşama aşama hedeflerle ilerlemek.
Akademinin performans kriterlerini belirlemek.
Hedeflere uygun yol haritası meydana getirmek.
Birim ve çalışan bazında eğitim istek ve ihtiyaçlarını analiz etmek.
İnsan kaynakları, lokasyonlar ve birim yöneticileri ile arasında koordinasyonu sağlamak.
İletişim altyapısını hazırlamak.
Hedef kitleye uygun eğitim kataloğu oluşturma (Örnek bir eğitim kataloğunu web sitemizde bulabilirsiniz)
Yıl ve aylar bazında öncelikli eğitimlerin takvimini oluşturmak
Eğitim kadrosunu meydana getirmek. Kurum içi ve dışarıdan destek almak
İç eğitmenlere müfredat / içerik hazırlamada destek vermek
Eğitim materyalleri ve öğretim tekniklerinde yeni trendleri takip etmek.
Memnuniyet anket ve görüşmeleri ile geribildirim mekanizması sağlamak.
Sonuç
Şirket akademileri ve öğrenme kültürünü ne kadar erken başlatırsanız o kadar önemli mesafe alırsınız. Çağ vakit kaybedilecek bir çağ değil. Çok yönlü düşünebilen, farklı bakış açılarına sahip, birbirleri ile uyumlu çalışanların katma değerli ürün ve hizmet geliştirmelerine ihtiyacımız olan bir çağdayız. Hayat boyu öğrenme kültürünü şirket içerisinde de oluşturan yapılar rekabette bir adım önde olacaklardır.
Satış oyunları, rol canlandırma ve vaka çalışmalarına dayalı eğitimin amacı, kurumsal satış konularını uygulama ağırlıklı işleyişle ele almaktır.
Eğitim içerisinde etkileşim ve satış oyunlarına katılım teşvik edilmektedir.
Kurumsal pazarda firmalar, artan rekabet ve fiyatlandırma baskıları ile karşı karşıyadır. Satınalma yöneticileri alım sürecinde kapsamlı araştırma ve verilerle donatılmıştır. Alıcıların satış görüşmelerinden ve olası anlaşmalardan beklentileri her geçen gün artmaktadır. Yeni dönem, satıcıları teknik iş birliği, kalite, operasyonel destek ve birlikte değer yaratma konularında çözüm esaslı anlayış geliştirmeleri konusunda zorlamaktadır.
Satış mühendislerinin teknik konulardaki uzmanlıkları, tek başına yeni müşteri edinme ve yüksek satış rakamları için yeterli değildir. Satışçılar yeni uzman alıcı profillerine uygun yaklaşım biçimlerini ve müşterilerine sağladıkları değeri yeniden düşünmelidir. Yeni fikirlere liderlik eden satışçılar bir adım önde olacaktır.
Tüm şirketler, doğru alıcıları bulma, stratejik müşteri (key account) portföylerini genişletme, tekrarlı ve yüksek hacimli satışlar konusunda azami çaba içerisindedir. Unutulmamalıdır ki, kurumsal pazarda satış başarısı, topyekun birlikte çalışma ile elde edilmektedir. “Satış takım sporudur”.
Eğitim Süresi: Eğitim süresi 2 -4 gündür. Rol canlandırma ve satış oyunlarında sınıf içi motivasyonun korunması için önerilen katılımcı sayısı 15’tir.
Eğitmen:Prof. Dr. Murat ERDAL
Eğitim Yöntemi: Eğitim senaryo bazlı rol canlandırma ve etkileşim tabanlıdır.
Hedef Kitle: Satış Ekipleri, Satış Mühendisleri, Müşteri İlişkileri, Sipariş Yönetimi, Toptan Kanal, Ticari Pazarlama Birimi, Ürün ve Marka Yönetimi, İhracat, Hammadde Satışçılar, Distribütör Satışçılar, Proje Satışçılar
Satınalma ve Tedarik Zinciri Yönetimi Eğitimi konusunda ileri seviye eğitimlerin içeriğini incelemek için https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf Eğitim Kataloğunu indirebilirsiniz.
Ekibinizin ihtiyacı doğru eğitim teklifini almak için talebinizi egitim@satinalmadergisi.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.
Bu proje; Ar-Ge, bilimsel ve teknik bilgi birikimini artırmak amacıyla, sistematik bir temelde yürütülen yenilikçi faaliyetler ve oluşan bilgi birikiminin yeni uygulamalarda (ürün, süreç) kullanımıdır. Yenilik ise, bir fikri, geliştirilmiş, iyileştirilmiş ya da yeni ve satılabilir bir ürüne veya sürece dönüştürmeye yönelik bir dizi bilimsel, teknolojik, mali ve ticari faaliyeti ifade eder.
Tüm sektör ve teknoloji alanlarında yeni bir ürün tasarım ve geliştirme çalışması, mevcut bir ürünün iyileştirilmesi, ürün kalitesi veya maliyet düşürücü nitelikte yeni tekniklerin, yeni üretim teknolojilerinin geliştirilmesi konularında, firmanın teknolojik rekabet gücünü artıracak Ar-Ge projeleri desteklenmektedir.
Bu proje çağrılı olarak yürütülmektedir. Çağrılı destek programı, yürütülen belirli bir destek programı kapsamında, nitelikleri net bir şekilde belirlenmiş olan potansiyel başvuru sahiplerinin, önceden belirlenen konu ve koşullara uygun olarak proje teklifi sunmaya davet edilmesidir.
1501 Sanayi Ar-Ge Projelerine Kimler Başvurabilir
1501 Sanayi Ar-Ge Destek Programına sadece KOBİ ölçeğinde olan Türkiye’de yerleşik sermaye şirketleri başvuru yapabilmektedir.
Kanuni ve iş merkezi yurtdışında bulunan işletmelerin dar mükellefiyet statüsündeki Türkiye’de yerleşik temsilcilik ve şubeleri ile vakıflar, dernekler ve bunların iktisadi işletmeleri, kooperatifler, birlikler, şahıs şirketleri ve adi ortaklıklar bu program kapsamında başvuru yapamazlar.
KOBİ Beyannamesi okunmalıdır.
1501 Sanayi Ar-Ge Projeleri Konusu:
Çağrı duyurusunda aksi belirtilmediği sürece projeler için konu sınırlaması yoktur. Tüm sektörlerden ve tüm teknoloji alanlarındaki Ar-Ge projeleri için başvuru yapılabilir.
Proje destek süresi çağrı duyurusunda belirtilir ve Programın Uygulama Esasları gereği 36 ayı aşamaz. Sunulacak proje sayısı sınırı vb. diğer özel koşullar çağrı duyurularında belirtilir.
1501 Sanayi Ar-Ge Projeleri Destek Şekli ve Oranı:
Sağlanan destek hibe şeklindedir (geri ödemesizdir).
Yılda 2 kez –6 aylık periyotlarla
2 aylık başvuru süreleri (Ocak-Şubat) ve (Temmuz-Ağustos)
4 ay değerlendirme süresi olan proje çağrıları açılması öngörülmektedir.
Programın destek oranı % 75 olarak uygulanır.
1501 Sanayi Ar-Ge Proje Amaçları:
Bu proje kapsamında, Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ) ölçeğindeki kuruluşların desteklenen projeleri ile firmaların;
uluslararası rekabet güçlerinin artırılması ve uluslararası pazarı hedefleyen ürünlerin geliştirilmesi,
yurtdışına bağımlı olunan teknolojilerde rekabetçi yerli teknolojilerin kazanılması
güçlü ticarileşme potansiyeline sahip teknolojik ürünlerin geliştirilmesi
ortaklı Ar-Ge ve yenilik projeleri yapabilme yetkinliğinin kazandırılması,
proje esaslı araştırma ‐ teknoloji geliştirme ve yenilikçilik faaliyetlerinin desteklenmesi,
üniversite işbirliği ile Ar-Ge ve yenilik projeleri yapabilme yetkinliğinin kazandırılması, amaçlanmaktadır.
1501 Sanayi Ar-Ge Projelerinde Dikkate Alınacaklar:
Proje önerileri hazırlanırken aşağıda belirtilen hedeflerden bir ya da daha fazlasının karşılanması değerlendirme aşamasında dikkate alınmaktadır. Bunlar:
Çağrı dönemlerine özgü özel koşullara dikkat edilmelidir.
Firmanın uluslararası pazara yönelik teknolojik ürün veya süreç geliştirme kapasitesinin artırılması
Müşteri gereksinimlerini ya da pazar boşluğunu hedef alan çözüm önerilerinin ticari prototipe dönüştürülmesi
Aynı veya farklı alanlarda faaliyet gösteren KOBİ’lerin ortak proje çalışmaları gerçekleştirmesi
Üniversite işbirliği ile proje geliştirilmesi,
Üniversiteler, araştırma altyapıları, kamu araştırma merkez ve enstitülerinden transfer edilen teknolojilerin olgunlaştırılarak yeni ürün ve süreçlere dönüştürülmesi
Yüksek teknoloji alanlarında ürün ve teknoloji geliştirilmesi.
1501 Sanayi Ar-Ge Projeleri kapsamında desteklenen gider kalemleri:
a) Personel giderleri,
b) Seyahat giderleri,
c) Alet, teçhizat, yazılım ve yayın alım giderleri,
d) Malzeme ve sarf giderleri,
e) Yurt içi ve yurt dışı danışmanlık hizmeti ve diğer hizmet alım giderleri,
f) Ar-Ge kurum ve kuruluşlarına yaptırılan Ar-Ge hizmet giderleri.
1501 Sanayi Ar-Ge Projeleri Başvuru Süreci:
Proje önerileri PRODİS (Proje Değerlendirme ve İzleme Sistemi) (http://eteydeb.tubitak.gov.tr) üzerinden TÜBİTAK’a gönderilir.
Programa çağrının açık olduğu dönemlerde 7/24 online olarak eteydeb.tubitak.gov.tr adresindeki PRODIS sistemi üzerinden başvuru yapılabilir.
1501 Sanayi Ar-Ge Projeleri RED NEDENLERİ
Projedeki tüm Ar-Ge faaliyetlerinin proje başvurusundan önce kuruluş tarafından tamamlanmış olması ve kuruluşun çözmesi gereken teknik/teknolojik bir problem bulunmaması,
Kuruluşun Ar-Ge çalışmalarına katkısının olmaması. Projedeki Ar-Ge çalışmalarının hizmet alınan kurum/kuruluş tarafından yapılacak olması.
Proje çıktısının, teknik/teknolojik/yasal/hukuki açıdan yapılabilme, kullanılabilme veya endüstriyel uygulamaya dönüşme olasılığının olmaması,
Projenin üretim altyapısı oluşturmaya yönelik yatırım ağırlıklı bir proje olması,
Projenin başvuru tarihi itibariyle proje ekibinde, proje konusu ile ilgili en az lisans derecesine sahip firma çalışanı bir proje personelinin bulunmaması,
Proje önerisi daha önce TÜBİTAK Destek Programlarına sunulmuş ve reddedilmiştir. Daha önce sunulmuş olan projenin ret gerekçelerine yönelik değişiklik yapılmadan projenin tekrar sunulmuş olması.
Proje önerisinde sunulan bilgilerin projenin değerlendirilebilmesi için yetersiz ve kısıtlı düzeyde bilgi olması.
Projede gerçekleştirilecek Ar-Ge faaliyetleri ile sunulan gider kalemlerinin nitelik ve nicelik olarak uyumlu olmaması, gerçekçi bir bütçe planlaması yapılmaması. Bütçe kalemlerinin büyük çoğunluğunun Ar-Ge çalışmalarına katkısı olmayan gereksiz ve fazla taleplerden oluşması.
Otomotiv mühendisliği alanında en yeni teknolojilerin ve gelişmelerin mercek altına alındığı ‟Uluslararası Otomotiv Mühendisliği Konferansı – IAEC” bu yıl sekizinci kez düzenleniyor. Alanında uzman yerli, yabancı mühendislerle birlikte, önemli isimlere ev sahipliği yapmaya hazırlanan organizasyon bu yıl 2-3 Kasım 2023 tarihlerinde Bekir Okan Kültür, Sanat ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Bu yıl “Yeşil ve Dijital Gelecek” ana temasıyla düzenlenecek organizasyonda; elektrikli araçlar ve yeni yakıt teknolojilerinden otomotivde siber güvenlik ve bağlanabilirliğe, sanayinin karbonsuzlaştırılmasından otonom araçlar ve akıllı üretim teknolojilerine kadar pek çok konudaki gelişmeler masaya yatırılacak. Her sene alanında önemli çalışmalara imza atmış öğretim üyelerinin başkanlık görevini sürdürdüğü konferansa, Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tankut Acarman başkanlık edecek.
Otomotiv eko-sisteminde son yıllarda yaşanan dönüşüm, araç ve üretim teknolojilerinin de değişmesine yol açıyor. Otomotiv sektöründe yeşil ve dijital gelecek, çevresel sürdürülebilirlik ve teknolojik ilerlemelerin birleştiği bir çağın kapısını aralıyor. Her yıl alanında uzman yerli ve yabancı isimleri Türkiye’de bir araya getiren ‟Uluslararası Otomotiv Mühendisliği Konferansı – IAEC”de bu yıl otomotiv endüstrisindeki bu ikiz dönüşümün önde gelen uzmanlar tarafından nasıl şekillendirildiği ve geleceği nasıl etkilediği ayrıntılı bir şekilde ele alınacak.
Konferans İki Gün Sürecek !
Bu yıl sekizinci kez düzenlenecek olan “Uluslararası Otomotiv Mühendisliği Konferansı – IAEC”, 2-3 Kasım 2023 tarihleri arasında Bekir Okan Kültür, Sanat ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB), Otomotiv Sanayii Derneği (OSD), Otomotiv Teknoloji Platformu (OTEP), Taşıt Araçları Tedarik Sanayicileri Derneği (TAYSAD) tarafından Amerikan Otomotiv Mühendisleri Birliği’nin (American Society of Automotive Engineers- SAE International) iş birliği ile düzenlenen organizasyon, Türkiye ve dünyadan alanında uzman pek çok ismi ağırlayacak.
Otomotivde Siber Güvenlik Tartışılacak !
Uluslararası Otomotiv Mühendisliği Konferansı’nın Konferans Başkanlığı görevini Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tankut Acarman üstlenecek. Konferansta bu yıl; “Elektrikli Araçlar ve Yeni Yakıt Teknolojileri”, “Otomotivde Siber Güvenlik ve Bağlanabilirlik”, “Sanayinin Karbonsuzlaştırılması”, “Otonom Araçlar”, “Döngüsel Ekonomi” ve “Akıllı Üretim Teknolojileri” gibi konular masaya yatırılacak.
Ulusal bayram ve genel tatiller, 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda düzenlenmiştir. Buna göre, 1923 yılında Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim günü “Ulusal Bayramdır” (2429/m.1). Bunun dışındaki resmi ve dini bayram günleri ile yılbaşı günü “genel tatil günleri” olarak kabul edilir.
A) Ulusal Bayram günü; 29 Ekimdir. Bu günde özel işyerlerinin kapanması zorunludur. 28 Ekim saat: 13.00’den sonra başlar, 1,5 gündür.
B) Resmi Bayram Günleri:
a) 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı; 1 gündür.
b) 19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı; 1 gündür.
c) 30 Ağustos Zafer Bayramı; 1 gündür.
C) Dini Bayram Günleri:
a) Ramazan Bayramı; Arife günü saat: 13.00’ten başlar 3,5 gündür.
b) Kurban Bayramı; Arife günü saat: 13.00’ten başlar 4,5 gündür.
D) Ocak günü yılbaşı tatili, 1 Mayıs günü Emek ve Dayanışma Günü ve 15 Temmuz günü Demokrasi ve Milli Birlik Günü tatilidir.
Böylece bir takvim yılı içinde 15,5 gün Ulusal Bayram ve Genel Tatil günü vardır. Buna göre; Ulusal Bayram ve Genel Tatil Günleri Cuma günü akşamı sona erdiğinde, takip eden Cumartesi gününün tamamı tatil yapılır. Bu durumda; Cuma gününe rasgelen Ulusal Bayram ve Genel Tatiller de; müteakip cumartesi günü de tatil yapılır (2429 m. 3/D/2).
Ulusal Bayram yalnızca Cumhuriyet Bayramıdır. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı günü, bütün özel işyerlerinin kapatılması zorunludur (2429/m.2). Ancak nitelikleri yönünden sürekli görev yapması gereken kuruluşların özel yasalarındaki hükümler saklı tutulmuş ve böylesi kuruluşların, özel yasalarına hüküm konulmak şartıyla 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı gününde de çalışabilecekleri kabul edilmiştir. Açıkça anlaşılacağı üzere, özel yasaları olmayan veya özel yasalarında böyle bir hüküm bulunmayan kuruluşlar, nitelikleri yönünden sürekli bir iş yapıyor olsalar bile, 29 Ekim gününde çalışma yapamayacaklardır.
Ayrıca, Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkındaki Kanunda, Ulusal Bayramın 28 Ekim günü saat 13.00’den sonrası ve genel tatil günlerinde (resmi ve dini bayram günleri ile yılbaşı gününde) resmi daire ve kuruluşların tatil edilecekleri hükme bağlanmıştır. Buna karşın Kanun, bu günlerde özel işyerlerinin kapatılmasının zorunlu olmadığını belirtmiştir[1].
Ulusal bayram ve genel tatil günü tatil yapmayarak çalışan işçiye çalıştığı her gün için bir günlük ücreti ödenir. Örneğin işçinin günlük ücreti 300 TL ise, ulusal bayram ile genel tatil günü çalışan işçiye 300 TL+300 TL=600 TL ödenir. Bununla birlikte, ulusal bayram ile genel tatil günü işyerinde 2 saatlik bir arızanın giderilmesi için çalıştırılan işçiye ücreti yine 600 TL olarak ödenir.
Hafta tatilinde çalışma yasak olmasına rağmen çalıştırılan işçiye de %50 artırımlı bir buçuk gündelikle birlikte, toplam iki buçuk gündelik tutarında ücret ödenir. Örneğin işçinin günlük ücreti 300 TL ise, 300 TL+300 TL+150 TL=750 TL tutarında gündelik ücret ödenir. Ayrıca bu günlerde tam gün çalışmayan (örneğin 2 saat çalışan) işçinin ücreti de çalıştığı saat kadar değil tam olarak ödenmelidir.
Yargıtay’a göre, “genel tatil ve hafta tatili ücret alacaklarının hak edilen tarihteki çıplak ücret üzerinden hesaplanması gerekir”[2].
Ulusal bayram ve genel tatil günlerinden birinin “hafta tatiline” (örneğin Pazar gününe) “rastlaması” (geçişmesi, tedahül etmesi) durumunda ise, “sadece bir tatil günü ücretinin” verilmesi gerekir. Nitekim Yargıtay’a göre de, “Hafta tatili ve genel tatil günlerinin çakıştığı günlerde hafta tatili hesabının yapılması gerekir. Örneğin, 19 Mayıs 2013 bayram tatili Pazar günü ile çakışmaktadır. Mahkemece bu konuda da denetime elverişli bilirkişi raporu alınarak sonuca gidilmelidir”[3].
Aynı şekilde, ulusal bayram ve tatil günlerinden birinin çalışılmayan cumartesi gününe rastlaması halinde de “bunun tamamen bir takvim rastlantısı olduğu” kabul edilmiş; ayrıca bir ücret ödenmesine gerek görülmemiştir. Ancak, ulusal bayram ve genel tatil gününe rastlayan hafta tatili veya çalışılmayan Cumartesi günü işyerine giderek “çalışan işçiye”, haftalık 45 saatlik normal iş süresinin üstünde yapılan bu çalışması “fazla çalışma” sayılarak ücreti % 50 artırımlı ödenmesi gerekir. Bir başka deyişle, hafta tatili (Pazar) çalışmalarında olduğu gibi, işçi rastlantılı (geçişmeli) bu günlerde çalışması karşılığı bir günlük tatil ücretine ek olarak bir buçuk günlük “hafta tatilinde çalışma ücreti” ile birlikte toplam iki buçuk günlük ücrete hak kazanır.
Sonuç olarak, Ulusal bayram ve genel tatil günlerinden birinin “hafta tatiline” (örneğin Pazar gününe) “rastlaması” halinde “sadece bir tatil günü ücretinin” verilmesi gerekir. Örneğin işçinin günlük ücreti 300 TL ise, ulusal bayram günü çalışan işçiye 300 TL+300 TL=600 TL ödenmesi gerekirken, ulusal bayram gününün hafta tatiline rastlaması nedeniyle 300 TL+300 TL+150 TL=750 TL tutarında gündelik ücret ödenir. Ayrıca ulusal bayram ile genel tatil ve hafta tatili ücret alacaklarının hak edilen tarihteki çıplak ücret üzerinden hesaplanması gerekir.
Lütfi İNCİROĞLU
[1] İNCİROĞLU, Lütfi, Sorulu Cevaplı İş Hukuku Uygulaması, 5. Baskı İstanbul 2023, s.435 vd.
İki ülke arasında son beş yıldaki toplam ticaret cirosu 660 milyar dolara yükseldi.
2023 yılının ilk 9 ayında, Çin ile Rusya arasındaki ticaret cirosu, bir önceki yılın aynı dönemine göre neredeyse %30 artarak 176,4 milyar dolara ulaştı.
Beşinci Rusya-Çin Enerji İş Forumu (RCEBF), Salı günü Çin Halk Cumhuriyeti’nin başkenti Pekin’de başladı. Forum, Rosneft ve Çin Ulusal Petrol Şirketi (CNPC) tarafından ortaklaşa düzenlenen Rusya Cumhurbaşkanlığı Yakıt ve Enerji Kompleksi Gelişim Stratejisi ve Çevre Güvenliği Komisyonu ile Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Enerji İdaresi’nin himayesinde düzenleniyor.
Rusya Devlet Başkanı’nın tebrik konuşması, Rosneft İcra Kurulu Başkanı Igor Sechin tarafından yapıldı. Tebrik konuşmasında Vladimir Putin, Rusya ile Çin arasındaki kapsamlı ortaklık ve stratejik iş birliği ilişkilerinin eşi benzeri görülmemiş yükseklikte bir seviyeye ulaştığını ve dinamik bir şekilde gelişmeye devam ettiğini belirtti. Bu ilişkilerin kilit bileşenlerinden biri, giderek daha aktif ve çok boyutlu hale gelen enerji iş birliğidir.
Ardından Sechin, mevcut durum ve Rusya-Çin iş birliğinin geliştirilmesine ilişkin beklentiler hakkındaki görüşlerini özetledi. Igor Sechin, “Rusya ile Çin arasındaki iş birliği her alanda güçleniyor. Ülkelerimiz arasında son beş yıldaki toplam ticaret cirosu 660 milyar dolara yükseldi.” dedi. “2023’ün 8 ayı sonunda Rusya, Çin’in ana petrol tedarikçisi haline gelerek Suudi Arabistan’ın önüne geçti. Bu yıl Çin’e halihazırda 75 milyon tondan fazla Rus petrolü teslim edildi. Bu rakam, geçen yıla göre %25 daha fazla.”
Enerji sektörü iki ülke arasındaki en önemli iş birliği alanıdır. 2023’ün 8 ayı boyunca Rusya, Suudi Arabistan’ı geçerek Çin’in ana petrol tedarikçisi haline geldi. Bu yıl Çin’e halihazırda 75 milyon tondan fazla Rus petrolü teslim edildi. Bu rakam, geçen yıla göre %25 daha fazla. Igor Sechin, “Gaz sektöründe Rusya-Çin iş birliğinin hızlı bir şekilde büyüdüğünü görüyoruz. Bu yıl Rusya’nın Çin’e gaz ihracatı, tarihin en yüksek seviyesine ulaşacak ve 30 milyar metreküpü aşacak.” dedi.
Rusya’nın “Doğu’ya dönüşünde”, Çin destinasyonu önemli bir rol oynuyor. 2023 yılının ilk 9 ayında, Çin ile Rusya arasındaki ticaret cirosu, bir önceki yılın aynı dönemine göre neredeyse %30 artarak 176,4 milyar dolara ulaştı. Sechin, “Ülkelerimiz arasındaki ticaret cirosunun, bu yılın başlarında 200 milyar dolar hedefini aşacağına inanmak için her türlü neden var.” diye ekledi.
Geçtiğimiz yıl Çin aynı zamanda, tedariğini üç aylık artışla 67 milyon tona çıkararak en büyük Rus kömürü alıcısı oldu. “Rusya ile Çin arasındaki ekonomik iş birliğinin en önemli projelerinden biri olan Tianwan Nükleer Santrali’nin amiral gemisi olduğu nükleer sektördeki iş birliğimizi genişletiyoruz. Her biri 1.200 MW’lık iki Rus tasarımı nükleer güç ünitesi şu anda Tianwan Nükleer Santrali’nde inşa ediliyor. Daha önce inşa edilen Rus VVER-1000 tasarımının dört ünitesi, başarılı bir şekilde çalışıyor ve ülkenin enerji sistemine milyarlarca kilovatsaat elektrik sağlıyor. Ayrıca, Liaoning şehrinde Xudapu Nükleer Santrali inşa ediliyor.”
Uzun vadede enerji güvenliği söz konusu olduğunda, Rusya’nın yeni enerji projelerindeki yatırımlara öncelik veren az sayıdaki ülkeden biri olduğunu da belirtmek gerekir. Sechin şöyle devam etti: “Bu bağlamda, öncelikle Vostok Petrol Projesi‘nden bahsetmek istiyorum. Dünyada arama ve üretime yapılan yatırımlarının azalmasıyla birlikte, Kuzey Sibirya’daki 6,5 milyar ton petrol kaynak tabanına sahip olan ve dünyanın en büyük yeşil alan projesi olan bu proje, muhtemelen dünyada hidrokarbon piyasası üzerinde istikrar sağlayıcı bir etki yaratabilecek en büyük projedir. Bu büyük ölçekli yatırım projeleri, Asya’daki müşterilerimize giden en kısa deniz yolu olan Kuzey Denizi Rotasını aktif olarak teşvik etmemizi sağlıyor.”
Forum açılış törenine Çin Halk Cumhuriyeti Birinci Başbakan Yardımcısı Ding Xuexiang, Yakıt ve Enerji Sektörü Stratejik Gelişimi ve Çevre Güvenliği Başkanlık Komisyonu Genel Sekreteri Igor Sechin, Rosneft İcra Kurulu Başkanı Aleksandr Novak, Rusya Federasyonu Başbakan Yardımcısı ve Çin Ulusal Petrol Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Dai Houliang katıldı.
Bu yılki etkinlikte siyasi isimler, çeşitli sektörlerden 100’den fazla büyük Rus ve Çin şirketinin temsilcileri, bilim adamları, akademisyenler, uzmanlar ve analistler de dahil olmak üzere yaklaşık 500 katılımcı yer aldı.
İşletmelerin olmazsa olmaz ihtiyacının finansman olduğu ve finansmansız bir işletmenin adeta motorsuz bir arabaya benzediğini söyleyebilirim.
Fazla mı abarttım acaba finansmanı resmederken ?
İşletmelerin Ne Tür Finansmana İhtiyaçları Vardır ?
Sanayici – ihracatçı bir firmanın şu finansman çeşitlerine ihtiyacı vardır;
Nakdi finansman
Gayri nakdi finansman
Olup, bu finansmanlar;
Nakdi Finansman;
Firmanın nakit gereksinimi için ihtiyaç duyulan finansmanlar olup, imalatçı – ihracatçı firmaların hammadde alımı ve üretim aşamasından ihracat aşamasına kadar gereksinim duydukları finansman türüdür. Bankalarca kullandırılan bu kredi firmanın hesabına nakden aktarılır ve aktarılan bu finansmanla ilgili olarak bankalar dönemsel olarak faiz veya kâr payı alırlar.
Gayri nakdi Finansman;
Sanayici – imalatçı firmaların hammadde alımı ile ilgili olarak yapacakları borçlanmaya, bankaların kefalet etmesidir. Bankalar bu finansmanı kullandırmakla sanayicinin yapacağı borçlanmaya kefil olur.
Gayri nakdi finansman nakit olmayıp, bir nevi kefalet kredisidir.
Gayri nakit Finansman çeşitleri;
Akreditif
Garantiler
Teminat mektupları
Poliçeye veya P/N Promissory Note’a verilen aval (banka garantisi)
Nakit ve Gayri Nakit Finansmanda Bankaların Kazançları Nelerdir ?
Nakit finansmanda;
Bankalar kullandırdıkları nakit finansman karşılığında devrevi faiz veya kâr payı tahsil ederler.
Gayri nakit Finansmanda;
Bankalar faiz veya kâr payı yerine sadece komisyon alırlar. Gayri nakdi finansmanın süresine ve miktarına bağlı olarak komisyon tahsil edilir. Faiz almamalarının nedeni caiz olmadığından değil, nakit para kullandırmadıklarından dolayıdır.
Sanayici imalatçı firmalar her zaman nakit finansman kullanmak zorunda mıdır?
Nakdi Finansmanın Özellikleri
Nakdi finansman her zaman maliyetlidir. Nakdi olan parasını bankaya yatırdığında da faiz veya kâr payı alır, bankadan nakit finansman talep eden kişiler de bankaya faiz öder. Nakit finansmanı alan da, satan da faiz veya kar payı hesabı yaptıklarından dolayı, nakit finansmanın maliyeti oldukça fazladır.
Nakit finansman sıcaktır, faiz veya kâr payı el yakar. Maliyeti daima yüksektir. İşinizde kârınızı düşürür.
Gayrinakdi Finansmanın Özellikleri
Gayri nakdi finansman sanayici – imalatçının mal alımında oluşacak borcuna karşılık bankaların kefalet etmesidir. Ortada nakit para yok ancak bankaların kefaleti söz konusudur.
Sanayici – imalatçı kesim mal veya hammadde alımında nakit para vermek yerine, bankaların gayri nakit finansman ürünlerini kullanmaları halinde, finansman giderleri oldukça azalacaktır.
Sanayicilerin genelde peşin para verip almak istemedikleri veya yurt dışından alım yapacakları bir ham madde için uluslararası piyasalarda kullanılan;
Garanti mektubu
Akreditif
Banka avalli poliçe
Vermeleri sureti ile ödeyecekleri komisyon yıl bazında ortalama % 1 ila % 3 arasındadır. Nakit finansmanın yıllık maliyeti mürekkep faizi ile birlikte % 60 civarı. Tabii en insaflı bir orandan bahsediyorum.
Sıkı Para Politikasının Sanayiciye Etkisi
Sıkı para: Daraltıcı para politikasının amacı piyasada bulunan para arzını kısmaktır. Para arzının kısılması ile sanayici – imalatçıların krediye / paraya erişimi zorlaşır. Para bulamayan sanayici üretimde sıkıntıya düştüğü gibi paranın maliyeti de artar. Artan para maliyetleri hem sanayiciyi, hem de ihracatçıyı piyasalarda zorlamaya başlar.
İhracatçının yüksek maliyetle finansmana erişmesi veya finansmana kısıtlı erişmesinin getireceği olumsuz etki ihracatın azalacağı ve global piyasalarda fiyatlama yaparken zorlanacağı anlamına gelir.
Sanayici ve ihracatçıları daima farklı kategoride değerlendirmek, onlara imtiyaz sağlamak, ihracattın sürekliliğine destek sağlar.
İhracatın Finansmanı
Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek, sanayici ihracatçının ülkemizdeki en büyük ihracatın finansmanı destek kuruluşunun Türk Eximbank (www.eximbank.gov.tr) olduğunun altını kalın çizgilerle çizmek isterim.
İnsanlığın sürdürülebilirlik yolculuğunu etkileyen çok sayıda faktör vardır. Coğrafik koşullar, jeopolitik konum, ekonomi, teknoloji, gelir dağılımı, eğitim düzeyi vs sürdürülebilirliği doğrudan veya dolaylı olarak etkilemektedir. Kültürel faktörler de bu bağlamda çok önemlidir. Kültür; değerlerimizi, inançlarımızı ve davranışlarımızı şekillendirmekte ve çevreyle ve birbirimizle etkileşim şeklimizi etkilemektedir.
Kültürün sürdürülebilirliği etkilemesinin en temel yönlerinden biri tüketim kalıpları üzerindeki etkisidir. Örneğin, maddi varlıklara yüksek değer veren kültürler, daha fazla kaynak tüketme ve daha fazla atık üretme eğilimindedir. Öte yandan sadeliğe ve ölçülülüğe değer veren kültürlerin daha az tüketme ve daha az atık üretme potansiyeli ve kabiliyeti daha yüksektir. Bir diğer faktör de sosyal normlardır. Örneğin bazı kültürlerde ikram edilen yemeği yemeyi reddetmek veya yemek artıklarını bırakmak kabalık olarak kabul edilir. Bu durum büyük bir çevre sorunu olan gıda israfına yol açabilir. Öte yandan bazı kültürlerde, atıkların azaltılmasına ve kaynakların korunmasına yardımcı olabilecek geri dönüşüm ve kompostlamanın önemli olduğu düşünülmektedir.
Kültür aynı zamanda doğal dünyayla olan ilişkimiz üzerindeki etkisi yoluyla da sürdürülebilirliği etkileyebilir. Tarih boyunca ve halihazırda günümüzde bazı kültürler doğaya derin bir saygı duymakta ve kendilerini doğal dünyanın bir parçası olarak görmektedir. Doğaya duyulan bu saygı, arazi yönetimi ve koruma gibi daha sürdürülebilir uygulamaları destekleyebilir. Fakat bazı kültürler, insanları doğadan ayrı ve üstün gören, daha insan merkezli bir dünya görüşüne sahip olabilmektedir. Bu görüş, ormansızlaşma ve aşırı avlanma gibi daha sömürücü ve sürdürülemez uygulamalara neden olabilmektedir.
Kültürel faktörlerin insanlığın sürdürülebilirlik yolculuğunu nasıl etkilediğine dair bazı örnekleri şöyle sıralayabiliriz:
Yerli kültürlerin doğayla uyum içinde yaşama konusunda uzun bir geçmişi vardır. Bu kültüre mensup insanlar arazi, su ve diğer kaynakların yönetimi için tarih boyunca sürdürülebilir uygulamalar geliştirmişlerdir. Örneğin, Avustralya’daki Aborijin halkının geleneksel arazi yönetimi uygulamaları, binlerce yıldır toprağın sağlığının korunmasına yardımcı olmuştur.
Geleneksel Çin kültüründe insanlar ve doğa arasındaki uyum ön plana çıkmaktadır. Bu kültür evrenin temel ilkesi olan Tao kavramına da yansır. Taocu felsefe, insanın doğayla denge içinde yaşaması ve doğal düzeni bozmaktan kaçınması gerektiğini öğretir.
Hint kültürü sadeliğe ve ölçülülüğe büyük değer verir. Bu da tüm canlılara karşı şiddet içermeyen ahimsa kavramına da yansımaktadır. Ahimsa ilkeleri zaman içerisinde vejetaryenlik ve yoga gibi sürdürülebilir uygulamaların geliştirilmesine de öncülük etmiştir.
Batı kültürü tarih boyunca geleneksel olarak daha insan merkezci olmuştur ve insanları doğadan ayrı ve üstün olarak görmüştür. Bu görüş ormansızlaşma, aşırı avlanma ve kirlilik gibi sürdürülemez uygulamaların gelişmesine yol açmıştır. Fakat günümüz Batı kültüründe daha sürdürülebilir yaşama doğru büyüyen bir farkındalık olduğunu söyleyebiliriz. Bunu politik ve ekonomik anlamda birçok uygulama ile desteklemektedir.
Kültürel faktörlerin sürdürülebilirlik çabalarına dahil edilmesi için ele alınması gereken birtakım zorluklar vardır. Bunların başında elbette yeryüzündeki kültürün karmaşık ve çeşitli olması gelmektedir. Farklı kültürler arasında sürdürülebilirliği teşvik etmek için herkese uyan tek bir yaklaşım ortaya koymak pek mümkün değildir. Bir diğer zorluk ise kültürel değer ve inançların değişmesinin uzun yıllar alabilmesidir. Bu de geleneksel olarak daha az sürdürülebilir olan kültürlerde sürdürülebilir davranışları teşvik etmeyi daha zor hale getirebilmektedir. Fakat tüm bu zorluklara rağmen, kültürel faktörlerin sürdürülebilirlik çabalarına dahil edilmesi için ortaya çıkabilecek fırsatlardan en iyi şekilde faydalanmalıyız.
Örneğin, geleneksel bilgi ve uygulamalardan öğrenebilir ve sürdürülebilirliği destekleyen kültürel değer ve normları destekleyebiliriz. Bunu bireysel ve kurumsal düzeyde yapabildiğimiz gibi ülkeler de bu yaklaşımı ulusal politikalarına entegre etmelidir. Sürdürülebilirlik konularında farkındalığı artırmak ve sürdürülebilir değerleri teşvik etmek için sanatsal faaliyetleri ve kültürel aktiviteleri kullanmak da kültürel faktörlerden kaynaklı zorlukları en aza indirebilir.
Dilek AŞAN
Kaynaklar
Human Factors for Sustainability: Theoretical Perspectives and Practical Applications
The Routledge Handbook of Tourism in Asia
Sustainable Human Resource Management: A conceptual and practical approach
World Regional and Cultural Footprints and Environmental Impacts: A global perspective
2021 yılında yürürlüğe giren 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile devlet, işveren ve çalışanların görev ve yetkileri tanımlanmış, yükümlülükleri belirtilmiştir. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ‘nün dört temel stratejik hedefinden biri olan ‘üçlü yapıyı ve sosyal diyaloğu güçlendirmek’ stratejisinde de önemine vurgu yapılan üç bileşen devlet, işveren ve çalışandır. Bu yapıyı oluşturan devlet, işveren ve çalışanın; görev, yetki ve yükümlülüklerini yerine getirmesi ile ‘güvenlik kültürü’ oluşur.
Güvenlik kültürü, iş kazalarının azaltılmasında ve meslek hastalıklarının önlenmesinde büyük katkı sağlamaktadır. Güvenlik kültürü sayesinde:
İş doyumu artar
İşe devamsızlık azalır
Verim artar
Çalışanın refah seviyesi yükselir
Kalite yönetim süreçleri olumlu etkilenir
Üçlü yapıyı oluşturan bileşenlerin güvenlik kültürünün oluşumundaki rollerini ayrı ayrı incelemek gerekirse:
Devlet:
Kayıt dışı istihdamın önlenmesi
Çocuk işçiliğin yok edilmesi
Cinsiyet ayrımcılığının yok edilmesi
Sosyal güvenliğin desteklenmesi
Gelir dağılımı adaletsizliğinin azaltılması
Yaşanabilir bir asgari ücretin saptanması
İşveren:
Üretim süreçlerinde, önce verimlilik yerine önce insan yaklaşımının benimsetilmesi
İşyeri sağlık ve güvenlik biriminin desteklenmesi
Her çalışanın İSG eğitiminden yararlanmasının sağlanması
İlk ve acil yardım hizmetlerinin organizasyonu
Risk değerlendirmesi ve risk yönetimi yaklaşımının benimsetilmesi
Çalışan:
İşyeri, iş kolu ve üretim süreçleri ile ilgili bilgi sahibi olunması
Risk değerlendirmesi ve risk yönetimi süreçlerine katılım
İş kazalarının bilimsel analizi
İş güvenliğinin yaşamın önceliği biçimine getirilmesine yönelik etkinlikler
Kişisel koruyucu ekipmanların kuralına uygun biçimde kullanılması
Güvenlik kültürünün oluşup yaygınlaşabilmesi için denetim politikalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Devlet, denetim yetkisini adil ve aktif bir şekilde kullanarak güvenlik kültürü oluşumunun ve yaygınlaşmasının önünü açmalı, destek sağlamalıdır. İşverenler devletin teftiş mekanizmasında; kendi işletmeleri özelinde gerekli önlemleri almalı ve çalışanlar da bu önlemler doğrultusunda alınan kararlara riayet ederek çalışmalıdır. Bu düzenin sağlanması ile güvenlik kültürü oluşacak ve 3’lü yapının tüm bileşenlerine olumlu faydalar sağlayacaktır.
Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) tarafından paylaşılan makine imalat sanayi konsolide verilerine göre, yılın üçüncü çeyreği sonunda Türkiye’nin serbest bölgeler dâhil toplam makine ihracatı 21 milyar dolar oldu. Dünyada yükselen faizlerin talebi yavaşlattığı, bunun da makine ve teçhizat yatırımlarını sınırlayarak küresel durgunluğa yol açtığı bir ortamda Orta Doğu’daki belirsizliğin etkisinin kestirilemez olduğunu belirten Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu “Şu an önemli bir sıkıntımız da, en büyük ihracat pazarımız olan Almanya’daki durağan göstergeler. Bu geçiş sürecini, sürdürülebilirlik konusunda yeni şartlar getiren gelecek döneme adaptasyonumuz için ek süre olarak değerlendirmeliyiz” dedi.
Makine imalat sanayi konsolide verilerine göre, yılın 9 ayı sonunda Türkiye’nin serbest bölgeler dâhil toplam makine ihracatı, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 10,1 artarak 21 milyar dolara ulaştı. Miktar bazında ihracatı yüzde 6,6 düşen sektör, KG başına ihracat ortalamasında yüzde 20’ye yaklaşan artışın etkisiyle gelirlerini artırdı. En fazla ihracat Almanya, Rusya ve ABD’ye gerçekleştirildi.
Dünya ekonomisinde ve sektörün ana ihracat pazarlarında yavaşlama devam ederken, son çeyreğe 20 milyar dolar eşiğini geçerek girmeyi başardıkları ve bunu da büyük ölçüde makinelerin teknoloji sınıflarındaki yükselmenin etkisiyle yakaladıkları için memnun olduklarını dile getiren Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu, Türkiye’nin dünyayı kasıp kavuran iki savaşın tam ortasında inanılması güç bir sınav verdiğini belirterek şunları söyledi:
“Gelişmiş ülke merkez bankalarının ne karar vereceğini ve bunların iktisadi aktiviteler ile yatırımlara ne gibi etkileri olacağını öngörmeye çalışırken yakın coğrafyamızda maalesef yeni bir savaş başladı. Yükselen faizlerin talebi yavaşlattığı, bunun da makine ve teçhizat yatırımlarını sınırlayarak küresel durgunluğa yol açtığı bir ortamda Orta Doğu’daki belirsizliğin nasıl etkileri olacağını kestirmek güç. Normal akışı içinde yatırımlarda yeniden artışın yeni yılın ikinci yarısında gerçekleşmesini bekliyoruz. Bunun için sabrımız var, ama elbette komşularımızda barış ortamının hâkim olması öncelikli dileğimizdir.”
İlk üç çeyrekte dünya ekonomisindeki sıkıntıların ana kaynağının yüksek faiz oranları yanında pahalı enerji, enflasyon ve sanayide azalan siparişler olduğunu belirten Karavelioğlu şu anda belirsizliklerin katmerlendiğine işaret ederek “Rusya -Ukrayna savaşı nedeniyle uygulanan ambargo ve ticaret kısıtlamalarının yanında, ABD, Çin ve AB arasındaki hegemonya mücadelesi gibi dünyadaki tüm olumsuz gelişmelerden sakınmayı başardık. Şu an önemli bir sıkıntımız, en büyük ihracat pazarımız olan Almanya’daki durağan göstergeler. Bu geçiş sürecini, sürdürülebilirlik konusunda yeni şartlar getiren gelecek döneme adaptasyonumuz için ek süre olarak değerlendirmeliyiz” dedi.
“Yeşil dönüşüm konusu temdit penaltısı gibi”
Gelişmiş pazarların yeniden canlanmasını bekledikleri 2024 yılında yaşanacak hareketli ortamda, yeşil dönüşüm konusunda bürokratik engellere muhatap kalınmaması için bu kış yapılacak hazırlıkların çok kritik olacağını belirten Karavelioğlu şunları söyledi:
“AB’ye ABD’ye giden ihraç ürünlerimizin menşei, kalitesi, teknolojisi dün de belli idi, bugün de belli. Dolayısıyla pratikte bir sorun görünmemekle birlikte üretim girdilerimiz üzerine daha hassasiyetle yaklaşmamız gerektiği de çok açık. Bu iş temdit penaltısı gibi, kaçırdığın zaman telafisi yok. Bu yüzden kamu, özel iş birliğinde yeşil ve dijital teknolojilere daha fazla önem vermek, bu ihtisasın ihracat ürünlerimize yaygınlaşarak yansımasını sağlamak ve evrensel standartları yakalamakla kalmamış, onları da aşmış bulunan firmalarımızın sayısını ve bilinirliğini artırmak zorundayız. Türkiye’nin teknoloji üreten bir ülke olduğu gerçeği üzerine bina edeceğimiz kampanyalarla imajımızı yükseltmedikçe, bizi bir yatırım ve üretim üssü olmaktan ziyade bir tüketim merkezi gibi görmek ve göstermek isteyenlerin elini güçlendirmiş oluruz. Gelecek yılın ilk çeyreği bütün pazarlarda görünürlüğümüzü artırmanın, ikinci çeyreği ise yeni iş birlikleri tesis etmenin, yani siparişler almanın dönemi olacaktır.”
Karavelioğlu, Türkiye’de makine sektörü, yeşil dönüşümü odağına alan Mundusplus çatı markasıyla önemli bir yol katettiklerinin altını çizerek şunları belirtti:
“Bundan sonraki süreçte Sınırda Karbon Düzenlemesi uygulamasının pratik sonuçları, hatta gömülü emisyonların hesaplanması yönündeki standartlar, metotlar konusunda bilgilendirme toplantıları planladık. Berlin’de partneri olduğumuz Almanya’nın en büyük ve tek Satınalmacılar Birliği (BME) ile yeni görüşmeler programladık. Makine sektörünün ilişki potansiyeli olduğu her alanda, kapıların diğer sektörlerdeki ihracatçılarımıza da açılması için çalışacağız.”
“İhracata artan desteği buruk bir sevinçle karşılıyoruz”
Karavelioğlu ihracatçıları desteklemek üzere Ticaret Bakanlığı öncülüğünde yeni uygulamaların hayata geçirilmesinden memnuniyet duyduklarını ancak ithalatı özendiren koşulların ortadan kaldırılmasına da aynı oranda ihtiyaç duyduklarını belirterek şunları söyledi:
“Tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de finansmana erişimde zorlukların devam ettiği bir ortamda, seçici kredi politikasıyla ihracatçılara rahat bir nefes aldırılmaya çalışıldığının farkındayız, bundan da memnunuz. Ancak biz başta enflasyon olmak üzere üretim maliyetlerimizi artırıp rekabet gücümüzü hızla eriten çok ağır sorunlarla baş etmeye çabalarken ithalatçının hiçbir kaygı duymadığını görüyoruz. Yerli imalatçıları haksız rekabetten korumak maksadıyla iş yapma biçimi problemli ülkeler için ihdas olunan ve fakat önemlice bir kısmı sembolik düzeyde kalan ilave gümrük vergilerini dahi bertaraf edecek uğraşlar peşinde olduklarını kendileri ilan ediyor. Enerjiden sonra en büyük dış ticaret açığımız makinedendir; enerjideki açığı kapatacak olan da elektrik makineleri, bütünsel bir yaklaşımla makine imalat ekosistemidir. Bu ekosistem hızını almış ilerliyorken bütün dikkatimizi ileri ülkelerde olduğu üzere onu korumaya ve kollamaya teksif etmeliyiz. Son 12 ayda 45 milyar dolar makine ithal eden, 8 ayda Çin makinelerine 8 milyar dolar ödeyen ithalat eğilimini kıracak önlemler alınamazsa, ihracatçıya artan destek bizim sektörümüzde sadece buruk bir sevinç yaratacaktır.”