Tedarik Zinciri Gündem Klasörü Mart 2023 Yayında. İndirebilirsiniz.

Sürdürülebilirlik Eğitim Programları

Standart eğitim programı Sürdürülebilirlik Tedarik Zinciri Yönetimi
 2 gün ve Genişletilmiş Sürdürülebilirlik Eğitim Programı ise 6 tam gün üzerinden gerçekleştirilmektedir.

Sustainability Supply Chain1. gün- Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi
2. gün- Döngüsel Stratejiler ve KPI’lar
3. gün- Kurumsal Sürdürülebilirlik
4. gün- Etik ve Davranış Kuralları
5. gün- Sürdürülebilirlik Raporlaması
6. gün- Sürdürülebilir Pazarlama

Eğitim Koordinatörü: Prof. Dr. Murat ERDAL
merdal@istanbul.edu.tr

Satınalma ve Tedarik Zinciri Eğitim Kataloğu
Eğitim kataloğunu indirmek için https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf

Şehir dışı eğitimlerde uçak ve otel konaklama organizasyonu eğitim alan firma tarafından karşılanmaktadır.

Eğitim Gün Planı: 9:30 – 12:30, 1 saat öğle arası, 13:30 – 16:30

Şirketiniz için en doğru teklifi egitim@satinalmadergisi.com üzerinden alabilirsiniz.

– – – – – – –  – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –

Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Hizmeti

Şirketinizin Sürdürülebilirlik Yolculuğu ve Net Zero Hedeflerine Ulaşmasında Rehberlik Ediyoruz.

Yalın bir sürdürülebilirlik raporu, satış, iletişim, pazarlama, halkla ilişkiler, insan kaynakları ve yatırımcı ilişkilerinizde etkin şekilde kullanılabilir. Sürdürülebilirlik raporu, ölçtüğünüz, yönettiğiniz ve güncel verilerle desteklenen odaklanmış sürdürülebilirlik faaliyeti gerçekleştirdiğinizi ifade etmektedir.

Prof. Dr. Murat ERDAL liderliğinde Sürdürülebilirlik Raporlama hizmeti için en doğru teklifi egitim@satinalmadergisi.com üzerinden alabilirsiniz.

Sürdürülebilirlik Raporu

  • AB Direktifleri & Mevzuat
  • Uçtan Uca ESG Kriterleri
  • Strateji ve Eylem Planları
  • Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi
  • Green Sourcing
  • Üretim ve Emisyon Hedefleri
  • Uluslararası Standartlar
  • Çevre Yönetim Standardı ISO 14001
  • Su Ayak İzi Standardı ISO 14046
  • ISO 14064 Sera Gazı Emisyonlarının Belirlenmesi / Karbon Ayak İzi Doğrulaması
  • Sosyal Sorumluluk Standardı ISO 26000 
  • Green Procurement Yeşil Tedarik Standardı ISO 20400
  • Sürdürülebilir Stratejiler

Sürdürülebilirlik raporu kolayca anlaşılabilir olmalı. Tüm paydaşlarınızın
– müşteriler
– potansiyel iş ortakları ve tedarikçiler
– yatırımcılar ve
– yeteneklerin (İK) ilgisini çekmeli ve saygı uyandırmalıdır.

TEDARİK ZİNCİRİ GÜNDEMİ

Mart 2023 Tedarik Zinciri Gündem Klasörünü indirmek görsele için tıklayınız.
Hazırlayan: Prof. Dr. Murat ERDAL

İşçinin Ödenmemiş Ücret Alacağı Olmasa da Geçmiş Ücretlerin Düzensiz ve Gecikmeli Ödenmesi Haklı Fesih Nedeni midir ?

Uygulamada bazı işverenlerce işçi ücretlerinin düzensiz ve gecikmeli olarak ödendiği bilinmektedir. Ücretlerin sürekli olarak düzensiz ve geç ödenmesi işçi açısından iş ilişkisini dayanılmaz kılmakta ve işçileri düzenli ücret alabilecekleri başka işyerlerinde çalışmaya sevk etmektedir. Hatta işçiler çalıştıkları işyerleri ile iş sözleşmeleri sona ermeden başka iş arayışına girmekte ve başka işyeri işverenleri ile anlaşarak sözleşme imzalamaktadırlar. Çünkü işçinin biricik gelir ücrettir. Emeği karşılığı aldığı ücret ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin eden işçinin ücretinin düzensiz ve gecikmeli olarak ödenmesine katlanması beklenemez.

İşçinin ücretinin ödenmemesi veya eksik ödenmesi ya da düzensiz ve geç ödenmesi, işçiye iş sözleşmesini haklı nedenle fesih yetkisi verir. Bahse konu ücret geniş anlamda ücret olarak anlaşılmalıdır. Yani asıl ücretin yanında pirim, ikramiye, yakacak yardımı, yiyecek yardımı, fazla çalışma ücreti, hafta ve genel tatil ücretleri gibi tüm alacaklar bu kapsamda değerlendirilmelidir[1].

Yargıtay’a göre, “İşçinin emeğinin karşılığı olan ücret işçi için en önemli hak, işveren için en temel borçtur. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32’nci maddesinin dördüncü fıkrasında, ücretin en geç ayda bir ödeneceği kurala bağlanmıştır. 5953 sayılı Basın İş Kanunu’nun 14’üncü maddesinin aksine, 4857 sayılı Yasada ücretin peşin ödeneceği yönünde bir hüküm bulunmamaktadır. Buna göre, aksi bireysel ya da toplu iş sözleşmesinde kararlaştırılmadığı sürece işçinin ücreti bir ay çalışıldıktan sora ödenmelidir.

Ücreti ödenmeyen işçinin, bu ücretini işverenden dava ya da icra takibi gibi yasal yollardan talep etmesi mümkündür.

1475 sayılı Yasa döneminde, toplu olarak hareket etmemek ve kanun dışı grev kapsamında sayılmamak kaydıyla 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 81 inci maddesi uyarınca ücreti ödeninceye kadar iş görme edimini ifa etmekten, yani çalışmaktan kaçınabileceği kabul edilmekteydi. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 97 inci maddesinde de benzer bir düzenleme yer almaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu’nda ise ücret daha fazla güvence altına alınmış ve işçi ücretinin yirmi gün içinde ödenmemesi durumunda, işçinin iş görme edimini yerine getirmekten kaçınabileceği açıkça düzenlenmiş, toplu bir nitelik kazanması halinde dahi bunun kanun dışı grev sayılamayacağı kurala bağlanmıştır.

Ücreti ödenmeyen işçinin alacağı konusunda takibe geçmesi ya da ücreti ödeninceye kadar iş görme edimini yerine getirmekten kaçınması, iş ilişkisinin devamında bazı sorunlara yol açabilir. Bu bakımdan, işverenle bir çekişme içine girmek istemeyen işçinin, haklı nedene dayanarak iş sözleşmesini feshetme hakkı da bulunmaktadır. Ücretin hiç ya da bir kısmının ödenmemiş olması bu konuda önemsizdir.

Ücretin ödenmediğinden söz edebilmek için işçinin yasa ya da sözleşme ile belirlenen ücret ödenme döneminin gelmiş olması ve işçinin bu ücrete hak kazanması gerekir (Yargıtay 9.HD. 18.1.2010 gün, 2008/14546 E, 2010/193 K.).

4857 sayılı İş Kanunu’nun 24’üncü maddesinin (II) numaralı bendinin (e) alt bendinde sözü edilen ücret, geniş anlamda ücret olarak değerlendirilmelidir. İkramiye, prim, yakacak yardımı, giyecek yardımı, fazla mesai, hafta tatili, genel tatil gibi alacakların ödenmemesi durumunda da işçinin haklı fesih imkânı bulunmaktadır (Yargıtay 9. HD. 16.7.2008 gün 2007/22062 E, 2008/16398 K.).

İşçinin ücretinin işverenin içine düştüğü ödeme güçlüğü nedeniyle ödenememiş olmasının sonuca bir etkisi yoktur. İşçinin, ücretinin bir kısmını Yasanın 33’üncü maddesinde öngörülen ücret garanti fonundan alabilecek olması da işçinin fesih hakkını ortadan kaldırmaz.

Bireysel veya toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan aynî yardımların yerine getirilmemesi de (erzak ve kömür yardımı gibi) bu madde kapsamında değerlendirilmeli ve işçinin “haklı fesih” hakkı bulunduğu kabul edilmelidir.

İşçinin sigorta primlerinin hiç yatırılmaması veya eksik bildirilmesi, sosyal güvenlik hakkını ilgilendiren bir durum olsa da Dairemizin 1475 sayılı Yasa döneminde istikrar kazanmış olan görüşü, 4857 sayılı İş Kanunu döneminde de devam etmekte olup, sigorta primlerinin hiç yatırılmaması, eksik yatırılması veya düşük ücretten yatırılması hallerinde de işçinin haklı fesih imkânı vardır (Yargıtay 9. HD. 18.1.2010 gün, 2009/24286 E, 2010/74 K.).

Somut olayda mahkemenin 2014 yılı nisan ayı ücretine ilişkin gerekçesi yerinde ise de davacı iş akdini aynı zamanda geçmiş ücretlerinin düzensiz ve gecikmeli ödendiği gerekçesiyle de feshetmiştir. Bu durumda geçmiş ücretlerin tam ve zamanında ödendiğinin ispat külfeti davalı işverende olup davalı işveren davaya cevap vermemiş, delil göstermemiş ve davaya katılmamıştır. Davalı işveren kendi üzerinde bulunan ispat külfetini yerine getirmediğinden davacı işçinin geçmiş ücretlerinin zamanında ödenmediği gerekçesine bağlı fesih haklı kabul edilerek kıdem tazminatının kabulü gerekirken sadece son ay ücreti üzerinde durularak feshin haklı olmadığına ve kıdem tazminatının reddine karar verilmesi hatalıdır”[2].

Sonuç olarak, fesih anında işçinin ödenmemiş ücret alacağı olmasa da, ücretlerin düzenli ödenmemesi işçi açısından haklı fesih nedeni sayılır. Çünkü işçinin ücretinin en geç ayda bir ödeneceği yasa hükmü olmasına rağmen işverence sürekli olarak gecikmeli ödeme söz konusu ise, bu durum işveren açısından çalışma koşullarının uygulanmadığı anlamına gelir. Bu nedenle işçinin ücretini sürekli, düzensiz ve gecikmeli ödeyen işverene karşı, fesih anında ödenmemiş bir ücret olmasa dahi işçinin haklı nedenle fesih imkanı bulunmaktadır. İşçi, iş sözleşmesini İş Kanunu m.24/II-(f) bendinde yer alan “çalışma koşullarının uygulanmaması” gerekçesi ile haklı nedenle fesih yaparak şartları oluşmuşsa kıdem tazminatı talebinde bulunabilir.

Lütfi İNCİROĞLU

[1] ÇİL, Şahin, İş Hukuku Yargıtay İlke Kararları, (2019-2021) 9.Baskı, İstanbul 2022, s.672.

[2] Y9HD.29.06.2020 T., E.2017/16525, K.2020/6601 Legalbank.

İhracatçının Döviz Kuru Feryadı

Piyasalara Ne Oluyor ?

Döviz piyasalarına baktığımızda gidişatın pek de istenilen gibi olmadığını görmekteyiz. Gidişat derken; ülkemize döviz girdisi sağlayacak, döviz girişleri ile hem TCMB döviz rezervlerine, hem de ülkenin kalkınmasına katkıda bulunacak ihracatçı açısından son derece önemli döviz kurlarındaki piyasa gidişatından bahsediyorum. Döviz piyasaları adeta yerinde çakılmış, dünya piyasalarında veya ülkemiz piyasalarında faizler, dövizin fiyatlamasında belirleyici olmasına rağmen, yerinden kımıldamıyor. Sanki ölü toprağı atılmış gibi.

Bir günlük USD / TRL grafiğine bakınız. Sanki terk edilmiş piyasa. Hareket yok. Bize hareket yok gibi görünse de dövizin olası baş kaldırmaları halinde nöbetçi döviz satıcıları 7 / 24 iş başında ve dövizin fiyatını aylardır tek çizgide, tek sabit fiyatta tutmaya çalışıyorlar. Tabii ki her gün için milyonlarca dolarlık döviz heba ediliyor sırf döviz fiyatını yerinde, sabit tutabilelim diye.

İhracatçının Feryadı Neydi ?

Her şeyden önce gerçekçi olmakta yarar vardır. Her ay açıklanan resmi enflasyon rakamlarına bakacak olursak, enflasyon başını aşağı çevirdi, her ay bir önceki ay ile kıyaslama yapıldığında sanki düşüş trendine girmiş gibi görünmektedir. Ancak çarşı Pazar enflasyonu, üreticilerin karşılaştıkları ham madde fiyatlarındaki anormal yükseliş hiç de resmi rakamlarla bire bir örtüşmediğini ortaya koymaktadır.

İhracatçılar ve ihraç amaçlı mal üreten üretici firmalar yüksek enflasyon ile mücadele edip mallarını üretseler de, döviz bazında ürünlerini daha yüksek fiyata satmaları halinde piyasada rekabetçiliğini kaybediyorlar ve mallarını satamıyorlar. Rekabetçi olmak istediklerinde ise düşün kalan kurlar dolayısıyla zarar ediyorlar.

Ve ihracatçı feryat ediyor. Bu feryadı duyan vardır elbet.

İhracatçının Feryadı

Evet ihracatçımız ağlıyor, feryat ediyor. İnanın abartmıyorum, bugünkü ihracatçılarımızın durumu böyledir. Bir istatistik tutmadım kimler ağlıyor, kimler gülüyor diye. Ancak şu anki piyasa koşullarında yüzü gülen, piyasa koşullarından son derece memnun olan bir ihracatçı yoktur kanaatindeyim.

Piyasadan memnun olan bir kesim var ise o da ithalatçıdır. İthalatın memleketimiz için ne yararı var ? Konuşmaya da gerek görmüyorum.

Benden duymuş olmayın ama, hangi ihracatçı ile konuştuysam, danışmanlığını yapmakta olduğum dış ticaret firmaları, eğitimlerime katılan ihracatçı firmalarla bu ara sürpriz telefonlarla görüşmelerimiz oluyor. Bir tanesi bana farklı soru sorsa gam yemeyeceğim.

İhracatımız günden güne zayıflıyor, Pazar kaybediyoruz.

İthalatçının istediği düşük kur değil miydi? Buyurun düşük kur… İthalat coştu, ihracat ise yürüdü. Belki yerinde saydı desek daha iyi olacak.

Kaynak: https://www.dunya.com/ekonomi/ihracat-yuzde-15-ithalat-yuzde-44-artti-haberi-659665

İthalat uçuşa geçti, geriden gelen ihracat ise ithalatın nallarını saydı.

2023 yılında ihracat hedefimizin 500 Milyar Dolar olduğu ancak buna göre ihracatçının desteklenmediği bir gerçek var. En azından döviz kurlarının enflasyon kadar artması, ihracatçımızı şahlandırır. Kurlarımız sabit kaldıkça ihracatımız daha da azalacaktır.

REŞAT BAĞCIOĞLU

Alım Talebi: PVC Granül Siyah Renk

Bir firmamız için; siyah renkte, shore değeri 70 olacak şekilde PVC Granül alımı yapılacaktır. Detaylar için iletişime geçilmesi rica olunur.

Miktar: 20 Ton (bir araç yükü)

Özellik: Siyah renk, Shore Değeri 70

Teslim Yeri: Diyarbakır

Ödeme: Nakit

Son Teklif Tarihi: 02.04.2023

TEKLİF VERME : İhtiyacın detaylarını öğrenmek ve teklif vermek için Dergi Aboneliği sayfasından PROFESYONEL ÜYELİK ( 250 TL) SATIN ALMANIZ GEREKMEKTEDİR. Aboneliğiniz 1 yıl geçerli olup bir sene boyunca tüm alım taleplerine teklif verebileceksiniz.

– Ödeme sonrasında ilanla ilgili teklifinizi; ticaret@satinalmadergisi.com adresine gönderebilirsiniz.

Güçlü Stok Yerine Hızlı Tedarik Önem Kazandı: İhracatta Mobilyanın Cilası ‘Hızlı Lojistik’ Oldu

Türkiye’nin küresel mobilya ihracatından aldığı payı hızla artırıyor. Mobilya taşımacılığında da uzmanlaşan Intermax Logistics Yönetim Kurulu Başkanı Savaş Çelikel, “İhracatımızın yükselen değeri mobilya mobilya sektörü de moda akımlarından etkileniyor. Bu nedenle güçlü stoklar yerine hızlı tedarik ve lojistik önem kazandı.” dedi.

Tasarımlarında küresel ve yerel trendleri yakından takip eden mobilya sektöründe, dış talep rekor üstüne rekor kırıyor. Türkiye, pandemi sonrası önemi daha da artan hızlı teslimatta ise coğrafi konumuyla öne çıkıyor. TÜİK verilerine göre mobilya ve yatak takımı eşyası ihracatı geçen yıl 2021’e kıyasla yaklaşık yüzde 10 arttı, 4 milyar 632 milyon dolarla rekor tazeledi.

Türkiye – Avrupa hattında entegre lojistik hizmetler sunan Intermax Logistics, mobilya ihracatçılarına yönelik taşımacılık ve depolama hizmetlerinde çeşitli avantajlar sağlıyor. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Savaş Çelikel, uluslararası mobilya taşımalarında özel donanımlı araç ve ekipmanlar kullandıklarını, alanında uzman personelle hizmet verdiklerini belirtti.

Güçlü Stok Yerine Hızlı Tedarik Önem Kazandı

Güvenli şekilde paketlenen mobilya ürünlerinin yükleme-boşaltma işlemlerini özenle gerçekleştirdiklerini anlatan Çelikel, “İhracatımızın yükselen değeri mobilya ürünlerini yurt dışına güvenle taşıyor, zamanında ve hasarsız teslim ediyoruz. İhtiyaç halinde Türkiye’nin yanı sıra başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinde depolama ve stok yönetimi hizmeti de veriyoruz.”  dedi.

Çelikel,  sektörde moda akımların çabuk değişebildiğini, farklı kuşakların farklı tarzları tercih ettiğini, bu nedenle güçlü stoklar yerine talebe göre üretim ve hızlı tedariğin önem kazandığını vurguladı.

İhracatın Yaklaşık Yarısı Avrupa Ülkelerine

Küresel çaptaki tedarik sorunlarına karşın yerli lojistik firmalarının hızlı ve güvenli teslimatla öne çıktığına dikkati çeken Çelikel, şunları da kaydetti:

“Lojistik şirketleri ve çalışanlarının da yoğun gayretleri ve destekleriyle Türkiye, küresel mobilya ihracat pazarından aldığı payı artırıyor. Son dönemde özellikle gelişmiş, zengin ülkelere ihracat hızlandı. TÜİK verilerine göre geçen yıl ihracatın yaklaşık yarısı Avrupa ülkelerine yapıldı.”

ISO 26000 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Standardı

Sosyal sorumluluk kavramı, kuruluşların faaliyetlerinde iş etiği, şeffaflık, hesap verebilirlik ve insan hakları gibi ilkeleri gözetmesini ifade etmektedir. Günümüzde şirketlerden sadece uygun fiyatlı ve yüksek performanslı ürün ve hizmetler üretmesi değil aynı zamanda vizyon ve misyonlarında sosyal sorumluluk ilkelerine uyum sağlaması beklenmektedir. Bu beklenti sadece müşteri tarafında değil yatırımcılar, kamuoyu, hükümet organları, tedarikçiler, sendikalar ve meslek odaları gibi paydaşlar nezdinde de oluşmaktadır. ISO 26000 bu amaçla hazırlanmış bir standart olup kuruluşlara, faaliyetlerinde sosyal sorumluluk ilkelerine uymaları konusunda rehberlik sağlamaktadır. Herhangi bir sertifikasyon amacı bulunmayan standart, her ölçekten ve sektörden kuruluşa sosyal sorumluluk ilkeleri ve prosedürleri konusunda yol göstermektedir.

Sosyal sorumluluk standardı, hangi ülkede ve hangi sektörde faaliyet gösterdiği ve piyasaya sunduğu ürün ve hizmetler fark etmeksizin; çok uluslu şirketlerden küçük ve orta ölçekli işletmelere kadar her büyüklükten şirket tarafından uygulanabilmektedir. Şirketler bu standardı referans alarak evrensel sosyal sorumluluk ilkelerini iç ve dış süreçlerine, kurumsal politikalarına, hedef ve taahhütlerine nasıl entegre edeceğini öğrenebilmektedir. ISO 26000 tarafından vurgulanan yedi önemli sosyal sorumluluk ilkesi şunlardır:

  • Şeffaflık
  • Hesap verebilirlik
  • İnsan haklarına saygı
  • Hukukun üstünlüğü
  • Uluslararası davranış normlarına saygı
  • Paydaş çıkarlarını gözetme
  • İş etiği uygulamaları

ISO 26000 kurumsal sosyal sorumluluk standardı bu ilkelerin çalışan uygulamaları, adil yönetim prensipleri, tüketici sorunları yönetimi, topluluk katılımı, organizasyonel yönetişim ve çevre yönetim sistemi gibi süreçlerle benimsenmesini amaçlamaktadır.

Kurumsal Sosyal Sorumluluk Yönetiminin Kapsamı

ISO 26000 sosyal sorumlulukla ilgili konuları şu şekilde detaylandırmaktadır:

  • Örgütsel yönetişim: Şirketler kararlarını toplumların beklentilerini gözeterek almalıdır. Karar alma süreçlerinde şeffaflık, hesap verebilirlik, etik ilkeler ve paydaş beklentileri dikkate alınmalıdır.
  • İnsan hakları: İnsanlar arasında hiçbir şekilde ayrımcılık yapılmamalı; siyasi, ekonomik, sosyokültürel ve diğer konulardaki haklara saygı duyulmalıdır. Herhangi bir nedenden ötürü ayrımcılık yapılmasına izin verilmemelidir. Suç ortaklığından kaçınılmalı ve insan haklarını tehdit eden her unsur dikkate alınmalıdır.
  • İş gücü uygulamaları: ISO 26000, çalışanlara değer verilmesini ve her türlü sömürü ve suistimalin önüne geçilmesini amaçlamaktadır. Bu bağlamda çalışanlar arasında sosyal bi diyalog kurulmalı, iş sağlığı ve güvenliği standartlarına uyulmalı, çalışma koşulları iyileştirilmeli; istihdam, eğitim ve insani gelişme konusunda kurumsal politikalar oluşturulmalıdır.
  • Çevresel yönetim: Kaynakların sürdürülebilirlik ilkelerine uygun şekilde kullanılması, iklim değişikliği ile mücadele, biyolojik çeşitliliğin korunması ve kirliliğin önlenmesi, şirketlerin temel çevresel hedeflerinden ve politikalarından biri olmalıdır.
  • Adil işletme uygulamaları: Şirketler hem kendi süreçlerinde hem de iş birliği içerisinde bulunduğu paydaşlarının faaliyetlerinde rüşvet ve yolsuzluk gibi adil olmayan girişimlere izin vermemelidir. Ayrıca, faaliyetlerini adil rekabet kural ve esaslarına uygun şekilde yürütmeli, siyasete dair süreçlerde sorumlu davranmalı ve mülkiyet haklarına saygı göstermelidir.
  • Tüketici sorunları: Tüketicilerin sağlığını, güvenliği ve çıkarlarını korumak kuruluşların en önemli sosyal sorumluluklarından biridir. Bu bağlamda, pazarlamada adil olunmalı, sürdürülebilir tüketim teşvik edilmeli, tüketici hizmetleri yönetimi ile müşterilerden gelen sorunlar çözüme kavuşturulabilmelidir.
  • Topluluk katılımı: ISO 26000, kuruluşların toplumların eğitimine, kalkınmalarına, sosyal gelişimlerine, değer yaratmalarına öncülük etmesini amaçlamaktadır. Bu bağlamda şirketler teknolojik yatırımlar ile istihdam potansiyelini sürekli artırmalı, yerel toplulukların zenginliğinin artmasına liderlik etmeli ve toplumsal becerilerin gelişmesini sağlamalıdır.

Sosyal sorumluluk, günümüzde şirketlerin en önemli kurumsal ilkelerinden ve politikalarından biri olmak zorundadır. Kuruluşlar ISO 26000 standardı ile sosyal sorumluluğu yönetilebilir bir operasyon haline getirebilmektedir. Ayrıca, bu süreçlerde paydaşların doğru bir şekilde belirlenmesini; tüketiciler arasında ve tedarik zinciri ağında sosyal sorumluluk bilincinin artırılmasını sağlamaktadır. ISO 26000 standardı ayrıca yerel yasalar, uluslararası sözleşmeler ve mevcut ISO yönetim sistemi belgeleriyle de uyumludur.

Dilek AŞAN

Global Şirketler İstanbul Depremi İçin Alarma Geçti !

Operasyonlar Yedekleniyor, Depolar Deprem Riski Az Olan Kentlere Taşınıyor

Ülke ve bölge operasyonlarını İstanbul merkezli gerçekleştiren global şirketler, beklenen İstanbul depremi nedeniyle bir dizi önlem almaya başladı. Her departmandan yöneticilerin katılımı ile Afet Kriz Masası kuran global şirketler özellikle finans, IT ve lojistik operasyonlarını yedeklemeye başladı. Eskişehir, Ankara ve Konya gibi deprem riskinin diğer bölgelere göre daha az olduğu kentlere depolarını taşıma sürecine giren şirketler, çalışanları için de aynı kentlerde yeni nesil yaşam alanları olarak tabir edilen habitatlar kurmaya başladı.

Geçtiğimiz 6 Şubat depremleri ile hayatı sorgulamaya başlayan insanlar beklenen İstanbul depreminin endişesini yaşarken, global şirketler ise aldıkları yeni tedbirlerle hem çalışanlarını hem de şirketlerini daha güvenli hale dönüştürme çabası içerisinde. Orta Asya’dan Ortadoğu’ya, Kafkaslardan Türk Cumhuriyetlerine ve Uzakdoğu’ya kadar bölgedeki tüm operasyonlarını İstanbul üzerinden gerçekleştiren global şirketler, beklenen İstanbul depremi nedeni ile bir dizi önlem almaya başladı. Ağırlıklı olarak ilaç, akaryakıt ve sigorta sektörlerinde faaliyet gösteren firmaların yöneticilerin de yer aldığı Afet Kriz Masası kurarak öncelikle finans, IT ve lojistik alanındaki operasyonlarını yedeklemeye başladıklarını ifade eden Şapka Koçluk Eğitim Danışmanlık şirketinin kurucusu Müge Çevik, “İstanbul’daki depolarını Eskişehir, Ankara ve Konya gibi deprem riskinin az olduğu kentlere taşımaya başlayan global firmalar, aynı zamanda bu kentlerde çalışanlarına özel yeni nesil yaşam alanları olarak tabir edilen habitatlar kuruyor” dedi.

Afet Kriz Masası Kuruyorlar

Kahramanmaraş depreminin ardından yoğun olarak İstanbul depreminin konuşulmaya başlandığını belirten Müge Çevik, özellikle global şirketlerin ‘İstanbul’da deprem olursa operasyonlarımız duracak’ endişesi yaşadığına dikkat çekti. Firmaların bünyelerinde Afet Kriz Masası kurduklarını da bildiren Müge Çevik, bazı global şirketlerin stratejik pozisyonlarını şehir dışına taşıdığını, bir kısmının ise taşıma planı yapmaya başladığını açıkladı. İlk günden bu yana Şapka çatısı altında farklı sektörlerden ve ölçeklerden 500’ün üzerinden firma çalışan ve 30’dan fazla firmaya organizasyonel gelişim koçluğu yapan Müge Çevik, “Sigorta, ilaç ve akaryakıt sektörlerinde faaliyet gösteren büyük global şirketlerin bir kısmı bu sürece başladı. Kahramanmaraş merkezli depremlerde şunu anladılar ki; beklenen İstanbul depreminde sadece can kaybı değil, iş süreçlerinde önemli rol olan kilit unsurları da yitirmiş olacaklar. Normalde büyük global firmaların her zaman bir kriz masası vardı, ancak bu sefer çok ciddi adımlar atıyorlar. ‘Deprem olursa’ durumundan ‘Deprem olacak’ durumuna geçmiş durumdalar” dedi.

Global firmaların bu süreçte Türkiye’den çıkmaktan ziyade, mevcut stratejik planını değiştirerek, İstanbul dışına; deprem riskinin az olduğu kentlere yönelme eğilimi gösterdiklerini vurgulayan Müge Çevik, “Aslında Eskişehir gibi üniversitelerin yoğun olduğu iller büyük firmalar için doğru bir adres. O kentler habitat kurmaya da oldukça müsait. Bu sayede o bölgeler de kalkınabilir, gençlere staj ve devamında iş imkanı sunulabilir” dedi.

İş Modelleri

Günümüz rekabet ortamında başarılı olmanın ve başarıyı sürdürülebilir kılmanın en gerçekçi benimseme yöntemlerinden biri açıkça ya da örtülü bir şekilde iş modelleridir. 1957 yılında ilk kez kullanıldığından beri iş modelleri zaman zaman önemli bir gerçek kabul edilmiş olsa da esas kabulü son yıllarda iyice artırmış özellikle pandemi sonrasında güçlenmiştir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin hızlı gelişimi ve sanal işletmelerin hızlı bir şekilde pazarlarda söz sahibi olması iş modeli kavramını önemli hale getirmiş ancak pandemi sonrasında özellikle yeni bir iş anlayışının inşa edilmeye başlanması ile önemli bir kavram haline gelmiştir.

İş modeli; işletme ve işletmenin ortakları tarafından birbirine bütünleşmiş şekilde faaliyet sistemlerini ve bu faaliyet sistemlerinin birbirini bağlayan ortak-yaşar mekanizmalarını tanımlamak için kullanılan bir stratejik yönetim kavramıdır. Başka bir ifade ile iş modeli işletme düzeyinde değer yaratma, önerme ve yakalamayı içeren işletmenin yaptığı işin kalıbı veya şablonudur. İşletmenin sunduğu bu kalıp ya da şablon işletmenin pazarında fırsatları yakalamasını ve yaratmasını sağlamakta, sınırlarını çizmekte ve müşterilerin algılanan ve algılanacak olan ihtiyaçlarına odaklanmaktadır. İş modelleri aşağıdaki özellikleriyle işletmelerin başarısına doğrudan katkıda bulunmaktadır.

  • İş modelleri değer inşa etmekte ancak bu değer inşası tüm paydaşlar için gerçekleşmektedir.
  • İş modelleri işletmelerin nasıl iş yaptığına yönelik bir bütünsel bakış açısı sunmaktadır.
  • İş modelleri değer temelli bir anlayış sunmaktadır.
  • İş modelleri değer yaratmakta, pazar segmenti tanımlamakta ve gelir yaratma mekanizması kurmaktadır.
  • İş modelleri ortakyaşarı birbirine bağlayan ve işletmeye rekabet avantajı kazandıran rekabetçi anlayışını formüle etmektedir.

Bu özellikleriyle iş modelleri başarıya doğrudan katkı sunan bir değer olarak hem nesnel hem de öznel bağlamda değerlendirilmektedir. Nesnel olarak iş modelleri; bir işletmenin müşterileri, tedarikçiler, tamamlayıcıları, ortakları ve diğer tüm paydaşlarıyla ortak-yaşar ilişkileri tanımlamaktadır. Bu tanımlama prosedürler veya sözleşmelerde yerini bulmakta ve genellikle soyut rutinlerin içine gömülmektedir. Öznel olarak ise iş modelleri işletmenin çevresiyle ilişkisini tasvir etmektedir. Bu tasvir etmede işletmenin değer üretim mekanizmasını nasıl işlettiğini sağlayıcı bir yapı tanımlanmaktadır.

Doç. Dr. Mehmet KAPLAN

Kaynakça

Doz, Y. L. ve Kosonen, M. (2010). Embedding Strategic Agility: A Leadership Agenda for Accelerating Business Model Renewal. Long Range Planning, 43, 370–382. https://doi.org/10.1016/j.lrp.2009.07.006.

Liao, S., Liu, Z. ve Ma, C. (2019). Direct And Configurational Paths Of Open Innovation and Organisational Agility To Business Model Innovation in Smes. Technology Analysis & Strategic Management, 31(10), 1213–1228.

Papatya, G. ve Papatya, N. (2020). İşletmelerde Değer Temelli Yönetim Uygulamaları: Türkiye İçin Bir Model Çalışması. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi7 (Özel Sayı-Special Issue), 1194-1210.

Zott, C. ve Amit, R. (2010). Business Model Design: An Activity System Perspective. Long Range Planning, 43(2-3), 216–226.

Belirsizlik Yılında Sürdürülebilirlik Yatırımları Artacak

Deloitte’un 2023 CxO Sürdürülebilirlik Raporu, küresel belirsizlik ortamında üst yöneticilerin sürdürülebilirliği gündemlerinin ilk üç sırasında tuttuğunu ortaya koydu. Araştırmaya göre bu yıl ekonomik görünümdeki sislere rağmen üst yöneticiler sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği girişimlerine yatırım yapmaya kararlı.

Deloitte iş dünyasındaki liderlerin iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik konusundaki endişelerini ve harekete geçme seviyesini ölçmek amacıyla 24 ülkede 2 binden fazla üst yönetici ve CxO ile bir araştırma yaptı. 2023 CxO Sürdürülebilirlik Raporu’na göre şirketlerin üst yöneticileri, küresel belirsizlik ortamında iklim değişikliğini kuruluşları için en önemli öncelikleri olarak görüyor. Birçok CxO, iklim değişikliğini, inovasyon, yetenek için rekabet ve tedarik zinciri zorluklarıyla birlikte önlerindeki ilk üç sorun arasında değerlendiriyor. CxO’ların yüzde 75’i kuruluşlarının geçtiğimiz yıl sürdürülebilirlik yatırımlarını artırdığını, yüzde 20’si ise yatırımlarını ‘önemli ölçüde’ artırdığını belirtiyor.

Araştırmadan dikkat çeken başlıklar şöyle;

– Katılımcıların neredeyse tamamı iklim değişikliğinin sonuçlarının, geçen yıl içinde kuruluşlarını bir şekilde etkilediğini belirtiyor. CxO’ların yüzde 82’si iklim değişikliğinden kişisel olarak etkilendiğini ifade ediyor.

– Endişelere rağmen, liderlerin yüzde 78’i dünyanın iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden kaçınmak için yeterli adımları atacağı konusunda iyimser ve yüzde 84’ü iklim değişikliği hedeflerine ulaşırken küresel ekonomik büyümenin de sağlanabileceği konusunda hemfikir.

– CxO’lar şirketlerini etkileyen en önemli sorun olarak ‘kaynak kıtlığı/kaynak maliyeti’ni gösteriyor (yüzde 46). Katılımcıların yüzde 45’i ‘iklim değişikliğiyle ilgili değişen tüketim kalıpları veya tercihleri’ ve yüzde 43’ü ‘emisyonların düzenlenmesini’ şirketlerini etkileyen diğer sorunlar olarak sıralıyor.

– Yöneticilerin üçte biri iklim değişikliğinin çalışanlarının fiziksel (yüzde 37) ve ruhsal (yüzde 32) sağlığını olumsuz etkilediğini belirtiyor.

– Araştırma, şirketlerin iklim değişikliği konusunda harekete geçmeleri için paydaş gruplarından yoğun bir baskı hissettiklerini ortaya koyuyor. CxO’ların yüzde 68’i, yönetim kurulu üyeleri ve yönetim, düzenleyici kurumlar ve hükümetler, tüketiciler ve müşteriler gibi gruplardan büyük ya da orta derecede baskı hissettiklerini belirtiyor. Şirketler, ayrıca, hissedarların ve yatırımcıların (yüzde 66), çalışanların (yüzde 64) ve toplumun da (yüzde 64) baskısını hissediyor.

Çalışan Aktivizmi Artıyor

– Üst yöneticilerin yarıdan fazlasına göre, çalışanların iklimle ilgili yarattığı baskı, şirketlerin sürdürülebilirlikle ilgili eylemlerini artırmasını sağlıyor. CxO’ların yüzde 65’i ise değişen düzenleyici ortamın, şirketlerin iklim konusunda daha fazla aksiyon almasını sağladığını belirtiyor.

– Şirketlere iklimle ilgili nasıl harekete geçtikleri sorulduğunda, yüzde 59’u daha sürdürülebilir malzemeler kullandığını, yüzde 59’u enerji kullanımı verimliliğini artırdığını, yüzde 50’si çalışanlarını iklim değişikliği konusunda eğittiğini ve yüzde 49’u da iklim dostu yeni ürün veya hizmetler geliştirdiğini söylüyor.

– Şirketler ayrıca iklim değişikliğine uyum çalışmalarını da hızlandırıyor. Yüzde 43’ü şirketlerini iklim değişikliğine daha dayanıklı hale getirmek için uygun değişiklikleri yapıyor; yüzde 40’ı aşırı hava risklerine karşı sigorta satın alıyor, yüzde 36’sı aşırı hava olaylarından etkilenen çalışanlara mali yardım sağlıyor.

Ölçüm ve Maliyet Engeli

– Belirli grupların iklim değişikliğini ele alma konusunda ne kadar ciddi olduğu sorulduğunda, CxO’ların sadece yüzde 29’u özel sektörün ‘çok ciddi’ olduğuna inandığını ifade ediyor. CxO’ların dörtte biri çevresel etkiyi ölçmenin zorluğunun ve sürdürülebilirlik çabalarının maliyetinin iklim eyleminin önündeki en önemli engeller olduğunu belirtiyor.

Raporu değerlendiren Deloitte Türkiye Sürdürülebilirlik Hizmetleri Lideri Murat Günaydın, iklim değişikliğinin, iş gündeminin kalıcı bir parçası olmaya devam edeceğini söyledi. Günaydın, “İklim değişikliğini ele alma ve karbondan arındırılmış bir ekonomiye doğru sorumlu bir yol paylaşma ihtiyacı konusunda iş dünyasında artan bir uyum var. Araştırma bize şunu gösteriyor; belirsizliğin, aksaklıkların ve birbiriyle yarışan zorlukların devam ettiği bir yılda iklim değişikliğinin yarattığı tehditler, ekonomik endişelerden sonra en önemli sorun olarak ikinci sırada yer aldı. CxO’ların çoğunluğu dünyanın, iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden kaçınmak için yeterli adımları atacağı konusunda iyimserliğini koruyor ve harekete geçmekle ilgili aciliyet duygusuna katılıyor. İyi haber şu ki, 2023’teki ekonomik döngünün belirsizliğine rağmen üst yöneticiler, sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği girişimlerine yatırım yapmaya kararlı. Araştırmanın sonuçları CxO’ların hem şirketlerinin hem de küresel ekonominin iklim hedeflerine ulaşırken ve sera gazı emisyonlarını azaltırken büyümeye devam edeceklerine inandıklarını gösteriyor” dedi.

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın Desteği ile DFDS’den Ülke Ekonomisine Katkı Sağlayacak Yeni Rota

Yük taşımacılığında Avrupa’nın lider firması DFDS’in Türkiye merkezli Akdeniz İş Birimi çok özel bir hattın açılışını gerçekleştiriyor. İzmir Alsancak Limanı’ndan Fransa’nın Sete limanına ilk ve tek Ro-Ro hizmeti olma özelliğini taşıyacak olan İzmir – Sete rotası ile DFDS, Türkiye ve Avrupa arasındaki güvenli ve hızlı taşımacılık çözümlerine bir yenisini daha ekliyor.

İzmir – Sète hattı aynı zamanda Karayoluyla Taşınan Yüklerin Denizyoluna Aktarılmasının Desteklenmesi Hakkında Yönetmelikte belirtilen şartları karşıladığı için Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, Denizcilik Genel Müdürlüğü tarafından da teşvik kapsamına alındı. DFDS Akdeniz İş Birimi, teşvik yasasının yürürlüğe girdiği 9 Ağustos 2022’den bu yana gerekli koşulları sağlayarak teşvikten faydalanan ilk şirket oldu.

Teşvik imza töreni (24.03.2023) UAB Denizcilik Genel Müdürü Ünal Baylan ile DFDS Akdeniz İş Birimi Satış, Pazarlama, İş Geliştirme ve Strateji Başkan Yardımcısı Fuat Pamukçu arasında imzalandı.

Ege’den Avrupa, İngiltere ve K.Afrika’ya Yeni Ulaşım Koridoru

İzmir – Sète Ro-Ro hattı ile Fransa, İspanya, İngiltere, Portekiz ve Kuzey Afrika’ya Ege Bölgesi’nden yeni bir ulaşım koridoru açılmış oluyor. Bu, hedef pazarlara Ege Bölgesi’nden ekonomik, hızlı, güvenilir ve sürdürülebilir bir iletişim ağı kuruluyor. İtalya-Trieste üzerinden kurulan intermodal ağının bir benzerini Sète Limanı’nda da kuruluyor. Sète – Paris treni haftada karşılıklı 3 sefer, Sète – Calais treni ise haftada karşılıklı 2 sefer şeklinde gerçekleşmektedir.

Bu bağlantılar ile İzmir’den Paris’e 6, İzmir’den Londra’ya da 7 günde servis imkânı sunuluyor olacaktır. İzmir-Alsancak kalkışları pazar günleri 16:00’da Sète’den kalkışlar ise perşembe 02:00’de gerçekleşecektir. Ülke ekonomisine katkı sağlayacak bu seferlerin başlamasındaki en önemli etkenlerin başında, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın verdiği maddi destek gelmektedir.