KRAFT HEINZ, ASSAN GIDA’YI SATIN ALMA İŞLEMİNİ TAMAMLAYARAK ÖNEMLİ BÜYÜME PAZARLARINDAKİ VARLIĞINI ARTTIRDI

Bu satın alma anlaşması, Kraft Heinz’in Lezzet Geliştirme ve Yemek Hizmetleri sektörüne odaklı Uluslararası Büyüme Stratejisi doğrultusunda gerçekleşti.

PITTSBURGH & CHICAGO – 04 Ekim 2021 – The Kraft Heinz Company (Nasdaq: KHC) (“Kraft Heinz”), bugün yaptığı duyuruyla, Türkiye’nin önde gelen şirketlerinden Kibar Holding bünyesindeki Assan Gıda’yı satın alma işlemini tamamladığını açıkladı. Bu anlaşmayla ilgili ilk duyuru 11 Haziran 2021 tarihinde yapılmıştı.

İstanbul merkezli Assan Gıda, Türkiye’nin Balıkesir ve İzmir kentlerinde yerel üretim tesislerine sahip, soslar konusunda hızla büyüyen uzman bir şirkettir. 2019 yılından bu yana Kraft Heinz’ın onaylı üretim ortağı olarak faaliyet gösteren Assan Gıda’nın iktisabıyla Kraft Heinz, Avrupa, Orta Doğu ve Afrika’da perakende ve yemek hizmeti sektöründeki operasyonlarını güçlendirme fırsatına sahip olacak.

Kraft Heinz’ın Uluslararası Bölge Başkanı Rafa Oliveira, satın alma anlaşmasıyla ilgili olarak: “Yüksek kaliteli sos, salça ve domates ürünleri üreten Assan Gıda’nın ürün portföyü, Lezzet Geliştirme sürecine odaklı uluslararası bölgemizin büyüme stratejisine en iyi şekilde uyuyor. Şirketimiz ve markalarımız açısından uzun vadede muazzam fırsatlar barındıran, dünyanın önemli bölgelerinden birinde varlığımızı daha da genişletecek. Assan Gıda çalışanlarına Kraft Heinz ailesine resmi olarak hoş geldiniz demekten dolayı heyecanlıyız” açıklamalarında bulundu.

 

Assan Gıda, gıda sektöründe faaliyet göstermek üzere Kibar Holding yatırımı olarak 1998 yılında Balıkesir’de kuruldu ve bölgenin en önde gelen üreticilerinden biri oldu. Assan Gıda, çeşitli uluslararası mutfaklara hitap eden domates salçası, ketçap, mayonez ile makarna ve et soslarından oluşan zengin bir ürün gamına sahiptir. Şirketin ürünleri, Colorado, Kingtom ve Oba’nın da aralarında bulunduğu özel markalar altında satılmaktadır.

 

Hain Dolar Filmini Daha Önceden de Görmüştüm

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ

“Eskiye rağbet olsaydı, bir pazarına nur yağardı” diye bir söz vardır. Eski zamanlardan bahsedeceğim. Eski zamanlarda döviz piyasalarımız neydi? Ne kadar düştü? Veya ne kadar yükseldi?

Ben 90’lı yıllardan bahsedeceğim. Tee o zamanlarda da ben bu Dolara hain derdim. Piyasayı hep gafil avlamıştır. Allak bullak etmiştir. 1994 yılından bahsedersem; dövizin denizdeki kocaman dalgalar şeklinde piyasaya hızla çarpmasından dolayı sersemlemeyen sektör kalmadı. İthalatçılara söyleyecek sözüm yoktur inanın. Yurt dışından vadeli ithalat yapıp da, mal bedelini daha sonra ödeyecek ithalatçıların sanıyorum ki ruh sağlıkları bozulmuştur o tarihlerde. Aynı yıllardan bahsediyorum; 1994. Kara bir yıl desem ne dersiniz? Daha kara bir yıl olabilir miydi acaba? Olur, olur.. Kapkara olan yıllar da vardı elbet.

Şimdi ben 1994 yılından hatırladıklarımı paylaşayım sizlerle;

  • Pozisyonlarında Türk Lirası tutan bankalar ciddi anlamda döviz açığı ile karşı karşıya kaldılar, döviz taahhütlerini yerine getirmek adına öz sermayelerini negatife çeviren bankalar, bankacılık camiasına veda etmişlerdir. 1994 – 2008 yılları arasında pozisyonlarını yönetemeyen bankalar iflas etmiş devlet el koymuştur. Hepsinin isimlerini gayet net hatırlasam da, burada bu bankaların isimlerini belirtmek istemiyorum.
  • Dövize bağlı ithalat ürünlerine okkalı zamlar geldi. Okkalı zamlar derken % 10 veya % 20 olduğunu düşünmeyin, daha fazla
  • Vadeli ithalat yapıp da para transferini Nisan 1994 ayından sonra yapması gereken ithalatçıları görseniz acırsınız. İçim cız etti. Çuvalla Türk Lirası getirir, veznemize teslim ederlerdi. Amaç biraz Dolar satın alıp, yurt dışına döviz borcunu ödeyebilmek için.
  • Döviz kredisi kullanan tacirler, döviz borçlarını ödeyebilmek için nelerini satmadılar ki? Kullandıkları döviz kredisi borçları, pek çok firmanın sonu olmuştur.
  • Döviz büfeleri panayır gibi çalışıyordu. İnsanlar gerek döviz büfelerindeki dövizin fiyatlarına, gerekse bankalara gelip dövizin fiyatını soran kişilerin hayretten gözleri açılmış ve bana sordukları bir soru vardı; “Reşat Bey bu döviz nereye kadar yükselir?” Ben o tarihlerde bankamın dış işlemler servisinde çalışıyordum. Böylesi saçma sorunun karşısında Reşat Bağcıoğlu ne desin? Dövizin yükselmesinin sonu olur mu ya? Elbette olmazdı. Yazımın içindeki üç grafiğe baktığınızda bu sözümün ne kadar doğru olduğunu göreceksiniz.
  • Anlayacağınız finans piyasalarında bırakın fırtınayı, kasırga esiyordu. Ortalık toz duman.

1994 Yılında

26.01.1994’de USD TRL C/15.186

07.04.1994’de USD TRL C/39.993

Hain Dolar’ın artışı % 163

2008 yılında

06.08.2008 USD TRL C/1.1531

24.10.2008 USD TRL C/1.7029

Hain Doların artışı % 148

HAİN DOLARIN ARTIŞI SÜREKLİ PİYASALARI TEDİRGİN ETMİŞTİR 

Yukarıdaki iki farklı döviz grafiğinde hain doların neler yaptığını, piyasada nasıl bir türbülans yarattığını özetledim. Hain doların dizginlenmesi için kahraman faizi piyasaya sürdüler o zamanki otoriteler. Kendimi bildim bileli hain doların aşırı yükselmemesi için, kahraman faizin eline kılıcını verdiler ve hain doların karşısına diktiler.


ELİNDE KILIÇ KAHRAMAN FAİZ, HAİN DOLARA KARŞI

Bir tarafta hain dolar, bir tarafta elinde kılıç kahraman faiz. Finansal piyasalara ne denli bir şenlik olurdu tahmin edemezsiniz. Hain doları takip eden kişiler sürekli para kazanan kesim oldu.


1994 – 2008 yılları arasında hain dolara karşı koymak için piyasa sürülen elinde kılıç olan kahraman faiz. Faizden hep kahramanlık yapması bekleniyordu finans piyasalarında. 

HAİN DOLARIN BUGÜNKÜ SERÜVENİ

Bu huysuz hain doların 1994 yılı öncesini anlatmayayım. Hep piyasaları tedirgin etmiştir. Bugün de öyle yapıyor bu huysuz. Yukarıdaki grafiğe birlikte göz atalım mı? Ağustos 2008 ayından, Eylül 2021 ayına kadar geçen sürede bu huysuz hain doların artışı % 730. Akıllara ziyan bir artış. Kaldı ki idari otoriteler bu süre zarfında da kahraman faizin eline kılıcını verdiler, huysuz hain doların karşısına diktilerse de bu huysuz hain dolar adeta yedi canlı gibi, bir türlü mağlup olmuyor. Hani tek başına piyasayı allak bullak etti tıpkı Cüneyt Dargın gibi. Hatırlarsınız değil mi Malkoçoğlu Cüneyt Dargın’ı? Tek başına bir orduya karşı geliyordu. Tıpkı huysuz hain dolar gibi. Hangi finansal ensrüman gelirse gelsin hain doların karşısına, hepsini nakavt ediyor. Bugünkü finansal piyasalarda durum değişmedi. Huysuz hain dolar tüm zamanlarda olduğu gibi bugün de idari otorite için asli bir sorun olarak karşılarına çıkmaktadır.

NE TEHDİTLER GÖRDÜ BU HAİN DOLAR

Ben bu hain doları 1994 yılından itibaren kısa ele aldım. Çok iyi hatırlıyorum; her gelen siyasi otorite hain doların belini kırmak ve önünü kesmek için ne tehditler savurdular. Tüm bu tehditleri dün gibi hatırlıyorum;

Hele hele şu tehdide bakın;

  • Dolarla oynayanın eli yanacak,
  • Türk Parası ile oynayan kazanacak
  • Doların bu yükselişi köpüktür, bu köpük sönecektir.

Daha neler söylesem ki size.

Hain dolar huysuzluğunu bırakmadı, yine yapacağını yaptı, ne tehditler, ne de elindeki kılıç ile kahraman faiz sökmedi.

Anlayacağınız ben bu hain dövizin başrol oynadığı filmi daha önceden de görmüştüm. Bu filmin başını da biliyorum, nasıl sona ereceğini de..

AKLIMA GELMİŞKEN 

Hem eli kılıçlı kahraman faiz, hem de huysuz hain doların ikisini birden sindirip öldüremezsin. İkisi birden ölürse kötü piyasalarda kim savaş gösterecek? Gerçek olmayacak kadar abartı bir iddia olsa da, hem eli kılıçlı kahraman faiz, hem de huysuz hain döviz birlikte öldürülürse “Masal” biter.

Hayalci olmamak gerek.

REŞAT BAĞCIOĞLU

 

 

SATIN ALMA ANALİZİ İÇİN VERİ KAYNAKLARI

Satın alma analizlerinin amacı, satın alma ekiplerinin güvenebilecekleri verilerle bilinçli kararlar almalarını sağlayan bir kaynak yaratmaktır. Verilerin güvenilir olmadığı durumlarda, yapılan isabetsiz analizlere bağlı olarak maliyetli hatalar ortaya çıkabilir. Bu durum “kötü veri girişi, kötü veri çıkışı” olarak tarif edilmektedir.

E-satınalma sistemleri üzerinden alım-satım süreçlerini yürütmek, doğru verilere anlık olarak ulaşma anlamında şirketler için büyük bir avantaj sağlamaktadır.

Güvenilir ve şeffaf verilere erişmek tüm satın alma ve tedarik organizasyonlarının ortak hedefidir. Ancak unutulmamalıdır ki, her organizasyonun kendine özgü kaynakları, ihtiyaçları ve hedefe ulaşırken karşılaştığı zorluklar vardır.

Satın alma analizi için veri kaynakları

Satın alma analizi yaparken ihtiyaçlarınızın karmaşıklığını dört temel boyutta değerlendirebilirsiniz.

Bağlantılar

Tedarik organizasyonunuzun içinden ve dışından birden fazla veri kaynağını bir araya getirmeniz gerekiyor mu?

Uyarlanabilirlik

Satın alma stratejiniz, ekibinizin kaynak bulma süreçlerine, şirket kültürüne, organizasyon yapısına ve iş akışlarına uyabilir mi?

Şeffaflık

Harcamaların nasıl organize edildiğini görmeniz ve anlamanız mı gerekiyor? Verilere güvenebilir misiniz?

Hız

Güncel analizlere ne sıklıkla ihtiyaç duyuyorsunuz ve bu analiz şirket bünyesinde ne kadar aktif olarak kullanılıyor?

Satın alma analizi için veri toplarken, farklı kaynaklar arasında çok fazla bağlantıya ve analiz sürecinde yüksek düzeyde şeffaflığa ihtiyacınız yoksa, tek seferlik basit bir analizle başlayabilirsiniz.

Daha karmaşık bir satın alma organizasyonunuz veya geniş bir tedarikçi ağınız varsa, bunun sonucu olarak düzenli güncellenen verilere ihtiyaç duyuyorsanız, e-satınalmaya geçiş yapmak size analiz noktasında büyük yarar sağlayacaktır.

Satın Almada Veri Kaynakları

Satın alma ve tedarikte veri kaynakları; “dahili veri kaynakları” ve “harici veri kaynakları” olarak ikiye ayrılır.

Dahili veri kaynakları, kurumsal uygulamalarda barındırılır veya oluşturulur. İşletmelerin kurumsal planlama sistemleri (ERP’ler) veya muhasebe yazılımı gibi birden fazla operasyonel veri tabanı kullanması yaygındır. Satın alma analizleri yapılırken, doğrudan tedarikçiler veya farklı iş birimleri tarafından sağlanan veriler kullanılabildiği gibi, diğer şirket içi mali kayıtlardan da yararlanılabilir.

Harici veri kaynakları, şirketlerin kendi finansal veri tabanları dışından gelen veri kaynaklarıdır. Bunlar, internette kolayca bulunabilen tedarikçi firma bilgileri, emtia fiyatları veya para birimleri gibi halka açık bilgiler olabilir. Harici veri kaynakları ayrıca tedarikçi endüstri kodları, kredi derecelendirmeleri veya tedarikçi risk profilleri gibi üçüncü taraf tescilli kaynakları da içerir.

Geçmişte, satın alma analizinin güvenirliliği büyük oranda, harici veri kaynaklarını kullanma becerisiyle sınırlıydı. Günümüzde e-satınalma ve e-ihale portalları tarafından sunulan altyapı, tedarik verilerinin daha otomatik, daha hızlı ve daha esnek şekilde kullanılmasına olanak tanıyor.

 

 

 

TÜRK TERSANECİLİĞİNDE BİR İLK: SAHA ÖNCESİ SİMÜLASYON EĞİTİMİ

Türkiye’nin önemli tersanelerinden Kaptanoğlu-Desan Tersanesi, Türk tersaneciliğinde bir ilke imza atarak saha öncesi simülasyon eğitimini hayata geçiriyor. Çalışanlarda iş sağlığı ve güvenliği konusunda davranış değişikliği ve farkındalık yaratmak için kurulan Uygulamalı Eğitim Salonu’nun Türk tersaneciliğine örnek olması ve yaygınlaşması hedefleniyor. Uygulamalı Eğitim Salonu’nun kurulma amacını anlatan Kaptanoğlu Desan Tersanesi Yönetim Kurulu Başkanı Cenk İsmail Kaptanoğlu, “İş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini teorik bilgilendirmeler olarak değil, uygulamalı olarak tecrübe edilmesini istedik. Böylece çalışanlarımız ve çalışan adaylarımız iş sağlığı ve güvenliği adımlarını deneyimleyerek ve tecrübe ederek öğrenecekler. Uygulamalı Eğitim Salonumuz ile sektörümüze örnek olmayı hedefliyoruz” diye konuştu. 

Türkiye’nin en önemli tersanelerinden biri olan Kaptanoğlu, Desan Tersanesi Türk tersaneciliğinde bir ilke imza atarak, saha öncesi simülasyon eğitimini hayata geçiriyor. Bugüne kadar teorik olarak verilen iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini uygulamalı hale getirecek olan Kaptanoğlu Desan Tersanesi, çalışanlarda davranış değişikliği ve farkındalık yaratmayı amaçlıyor.

Uygulamalı Eğitim Salonu ile Kaptanoğlu Desan Tersanesi’nde ilk defa işbaşı yapacak çalışanlar, tersane sahası, gemi, yüzer havuz, kapalı saha ve atölyelerde yapacakları çalışmalardan önce kullanacakları tüm ekipmanlarını tanıyacak ve deneyimleyebilecek, hali hazırda tersanede çalışmaya devam eden kişiler ise periyodik olarak bu eğitimlere katılarak güncel iş sağlığı ve güvenliği uygulamalarını pekiştirip, tecrübe kazanacak.

UYGULAMALI EĞİTİM SALONU 10 ÜNİTEDEN OLUŞUYOR 

Tersanede kullanılan tüm araç, gereç ve ekipmanların deneyimlenebildiği Uygulamalı Eğitim Salonu, 10 üniteden oluşuyor. Kişisel koruyucu donanım istasyonunda, yapılacak işe ve ortama uygun kişisel koruyucu donanımları gören çalışanlar, doğru donanımın seçilmesini ve nasıl kullanılacağını öğreniyor. Depo istasyonunda, tersanede kullanılan malzeme ve ekipmanların depolanmasını, kullanım öncesi ve sonrası kontrollerinin sağlanmasını, hasarlı ekipmanların tespit edilerek hurdaya ayrılmasını öğrenen çalışanlar, işe uygun ekipmanı seçmeyi bu istasyonda deneyimleyebiliyor. Kimyasallarla güvenli çalışma istasyonunda, kimyasal maddelerin çalışma ortamında, kişiler üzerinde ve çevreye vereceği zararları öğrenen tersane çalışanları kimyasal maddelerin güvenlik bilgi formlarını, etiketlerini ve alınacak önlemleri tecrübe ediyor. Gaz ve basınçlı sistemlerle güvenli çalışma istasyonunda çalışanlar, tersane ortamında basınçlı sistemlerle yapılacak çalışmaların neler olduğu, bu çalışmalar sırasında alınması gerekilen güvenlik önlemlerini, uyulması gerekilen kuralları öğreniyor. Elektrikle güvenli çalışma istasyonunda, uygun elektrik panosu, fiş-priz sistemlerini, elektrik besleme ve topraklama kablolarının nasıl olması gerektiğini, elektrik renk kodlama sistemini ve kaçak akım koruma şalterlerinin çalışma prensiplerini öğrenen çalışanlar, etiketleme-kilitleme uygulamalarının nerede ve nasıl yapılması gerektiğini bu istasyonda deneyimleme şansını yakalıyor. Tezgâhta güvenli çalışma istasyonu ile saha ve atölyelerde bulunan tezgâhlarda yapılacak çalışmaların iş sağlığı ve güvenliği önlemleri kapsamında yapılmasını, doğru alet ve ekipman kullanımını, taşıma ve kaldırma teknikleri öğreniliyor. Kapalı alanda ve yüksek platformlarda güvenli çalışma istasyonunda, kapalı alanlarda yapılan çalışmalarda gaz ölçümü, aydınlatma, havalandırma, temizlik, çalışma türüne göre kapalı alana komşu bölgelerin kontrol edilmesi, kablo düzeni, boşlukların kapatılması uygulamalarının, kapalı alanda ve yüksekte yapılacak çalışmalarda alınması gerekli toplu ve kişisel korunma tedbirleri deneyimlenebiliyor. İskele üzerinde güvenli çalışma ve merdiven kullanımı istasyonunda, iskele sistemlerinin kontrolleri, sabit merdivenlerin güvenlik kurallarını öğrenen tersane çalışanları işe göre uygun merdiven seçimlerini deneyimliyor. Güvenli yük bağlama, kaldırma ve transfer istasyonunda çalışanlar, tersanede kaldırılacak yüklerin tonajına uygun ekipmanlarla ve tekniklerle taşınması için eğitim alıyorlar. Teleskopik sepetli platform eğitim istasyonuyla personel yükseltmek amacıyla kullanılan sepetli platformların nasıl güvenli kullanılacağı, acil durumlarda yapılması gerekenler ve uyulması gerekilen kriterler çalışanlara aktarılıyor.

“SEKTÖRE ÖRNEK OLMASINI İSTİYORUZ”

Tersanelerde iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin önemine dikkat çeken Kaptanoğlu Desan Tersanesi Yönetim Kurulu Başkanı Cenk İsmail Kaptanoğlu, “Bugüne kadar teorik olarak verilen iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini uygulamalı olarak vererek çalışanlarımızın tüm güvenlik kriterlerini ilk elden tecrübe etmelerini istedik. Uygulamalı Eğitim Salonumuz ile sektörümüze örnek olmayı hedefliyoruz” ifadelerini kullandı.

Örgütlerde Semboller

Dr. Mehmet KAPLAN-Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi

Semboller; bir gerçekliğin yerine geçebilen duyusal ve hayali bir nesne ya da var olmayan bir durumu hayal edebilmek için kullanılabilen doğrudan deneyimlenebilen herhangi bir kavram olarak ifade edilir. Buna göre sembol, herhangi bir nedenden dolayı duyularla algılanamayan bir duruma insanları yönlendiren algılanabilir olan somut veya soyut nesneler olarak; herhangi bir resim, sembol, sayı, şekil, ses, renk, olay ya da bir kişi olabilir.

Örgütsel açıdan semboller değerlendirildiğinde örgütlerde sembollerin örgüt ideolojisini, karakterini ve değerlerini oluşturan sistemlerin bütünleşik hali olduğu görülür. Başka bir ifade ile örgütlerde semboller örgüt içi soyut yapıları tasvirlemeye çalışan sembolik bir yaklaşım olarak mitleri, hikayeleri, törenleri ve örgüt logosunu kapsar. Dolayısıyla örgütün kültürel yapısını da açıklamaya çalıştığı ifade edilebilir. Örgütsel semboller örgütün soyut yönlerinin somutlaştırılmış hali olarak düşünülür. Örgütlerde semboller genel olarak, örgüt içerisindeki üyelerde, çalışanlarda, yönetim konusunda eğitimi ve denetimi sağlamaya yardımcı olarak, örgütün üyelerinin var olan kültür hakkında bilgi sahibi olmalarını ve böylelikle ortak hedef ortak amaç duygusunu oluşturmaktadır. Örgütlerde semboller örgüt içerisindeki bireylerin, faaliyet gösterdikleri bu ortamda aldıkları hissi, aidiyet duygusunu ve değerleri anlamak için kullanılan bir ögedir. Örgütlerde semboller iki yönlü olarak incelenmektedir. Bunlar;

  1. Örgüt İçi Basit Semboller; Örgüt içi basit semboller kişilerin karşılaştığı anda algılayabildiği basit düzeyde olan sembollerdir. Örgüt içinde eşitlik düzeyi, adaletlilik biçimi ve özendirilen davranışlar hakkında bilgiler verebilir. Sözgelimi; mobilyalar, odanın şekli, kıyafetler, park yerleri vb.
  2. Örgüt İçi Karmaşık Semboller; Örgüt içi karmaşık semboller ise örgütsel hayatın derinliklerine inerek bir arayışın içinde olan karmaşık yapılardır. Bu karmaşık semboller ilk bakışta anlaşılamazlar. Bunları anlayabilmek için örgüt hakkında daha fazla bilgi sahibi olunması, örgütte zaman geçirilmesi, iyi bir gözlem yapılması dahası örgütün hayatının yaşanması gerekir. Sözgelimi mitler, hikayeler, törenler, efsaneler, dil, kahramanlar, liderler vb.

Kaynak ve ayrıntılı okuma önerisi: Aşağıdaki eserl(er) konu ile ilgili kaynak ve bilgilendirmeyi artırmaya yöneliktir.

Kesken N. R. (2016). Örgütsel Sembolizm Kavramı Üzerine Notlar. Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi. 4(30): 705-720.

Sargut S. (2001). Kültürler Arası Farklılaşma ve Yönetim. Ankara: İmge.

Mülteciler ve Yoksulluk Sorunu

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT
Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi
İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

“Yoksulluğu azaltmadan zenginliği arttıran ve suç işleme bakımından, sayılardan daha hızlı artış gösteren bir toplumsal sistemin özünde çürümüş bir şeylerin olması gerekir.” Karl Marx

Sınır ötesi göçe sebep olan faktörler; küreselleşme, fakir ve zengin ülkelerin nüfus yapılarındaki farklılıklar, bölgeler arasındaki gelir adaletsizliği ile gönderen ve kabul eden ülkeler arasındaki göç şebekeleri olarak ifade edilmektedir.

Günümüzde küreselleşmenin geldiği nokta ülkeleri göç-veren ve göç-alan ülkeler olarak ayırmanın zor olduğunu göstermektedir. Günümüzde yoğun göç dalgaları yaşanmaktadır. 2050 yılına kadar, dünya çapında yüzlerce milyon iklim mültecisi olacağı ifade edilmektedir. İklim kaynaklı göç farklı bir göç birimi olarak görülmektedir. Küresel ısınmanın en dramatik sonuçlarından biri olarak göç, bir insanlık felaketi ve uluslararası güvenliğe bir tehdit olarak sunulmaktadır.

Küresel göçler incelendiğinde, 1950 ve 2015 yılları arasında, Avrupa, Kuzey Amerika ve Okyanusya en çok göç alan yerlerdir. Diğer taraftan Afrika, Asya, Latin Amerika ve Karayipler en çok göç veren ülkelerdir. 2000-2015 yılları arasında; Avrupa, Kuzey Amerika ve Okyanusya yılda ortalama 2,8 milyon göç alarak, dünyadaki en büyük göçün olduğu yerler olmuştur. 2000-2015 yılları arasında, yüksek gelirli ülkeler, düşük ve orta gelirli ülkelerden, yılda 4,1 milyon göç almışlardır.

2030’un sonlarına gelindiğinde, uluslararası göçten daha yüksek seviyelerde gerçekleşecek iç göç, gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı şehirleşme, bazı ülkelerde ise iklim değişikliği ve çevresel faktörler tarafından yönlendirilecektir. İklim değişikliği kaynaklı göç, Afrika ve Asya’nın bazı bölgelerinin tarıma bağımlı olması ve Asya’nın olağanüstü hava olaylarına karşı duyarlı olması nedeniyle Afrika ve Asya’yı, diğer ülkelerden daha çok etkileyecektir. Kuraklığın neden olduğu göçler, dünyada artan bir sorun olacaktır.

Küresel göç sorunlarının çözümü için küresel iş birliği en önemli konudur. Günümüzde göç ve göçmen politikaları, ülkelerin milli çıkarları etrafında şekillenmektedir. Göç olgusu, uluslararası yasal bir rejimin kapsamadığı bir alanda yer almaktadır. Ülkeler, küresel ve bölgesel düzeyde oluşturulan platformlar aracılığıyla, göçe ilişkin sorunlara çözüm aramaktadır. Ancak bu çabaların daha küresel ve tutarlı bir çerçeve içinde yapılması gereklidir.

Bütün insanların, yoksulluktan uzak ve istedikleri ekonomik olanaklara eşit olarak sahip olma talebi mevcuttur. Birleşmiş Milletler raporlarına göre; hala 700 milyondan fazla insan, büyük bir fakirlik içinde yaşamaktadır. Refah düzeyinin düşük olması; yiyeceğe, suya, eğitime, enerjiye, sağlığa erişime de engel olmaktadır. Teknolojik gelişmeler ise bunlara ulaşmayı kolaylaştırmaktadır. Teknoloji; dikey tarım, dijital tarım, kültür et üretimi gibi yöntemlerle, daha kolay ve ucuz gıda üretimine imkân sağlamaktadır. Bu tür kolaylıklar ise tüm insanların refah seviyesini artırmakta ve sağlıklı tüketimi teşvik etmektedir. Rüzgâr, güneş gibi temiz ve yenilenebilir enerjiye, teknolojik gelişmeler ile ulaşılabilmektedir.

Küreselleşme, ekonomi açısından ticaretin ve yatırımın önündeki engellerin kaldırılmasını ifade etmektedir. Küreselleşmenin öncelikle dış ticareti ve iktisadi büyümeyi artırmasından dolayı, iç ve dış piyasalara erişim imkânını artacağından, verimlilik ve ortalama gelir artmaktadır. Küreselleşme hem yurt içinde hem de ülkeler arasındaki gelir farklılıklarını artırmaktadır. Dünyadaki gelir dağılımı, gittikçe eşitsiz bir hale gelmektedir. Bu durum ise sürdürülemezdir. Günümüzde küreselleşme, ülkelerde ve ülkeler arasında dengesiz sonuçlar yaratmaktadır. Zenginlik yaratılıyor fakat birçok ülke ve birçok halk, bunun yararlarına ortak olamıyor. Bu sürecin şekillenmesinde halk seslerini ya hiç veya çok az duyurabiliyor. Bu küresel dengesizlikler, ahlaki yönden kabul edilemez olduğu gibi, politik yönden de sürdürülemez durumdadır. Küresel düzeyde siyasal ve ekonomik istikrar için; ülkeler arasındaki gelir farklılıklarının minimize edilmesi önemlidir. Dünyada gelir dağılımındaki bu farklılıkları gösteren (Gini katsayısı), aşağıdaki tabloda belirtilmektedir. Gini katsayısı arttıkça, gelir dağılımındaki fark artmaktadır.

Tablo 1. Gini Katsayısı ve Ülkeler Sıralaması

1 Danimarka 24,7 70 Türkiye 40,0
2 Japonya 24,9 76 ABD 40,8
3 İsveç 25,0 89 Çin 44,7
4 Belçika 25,0 106 Arjantin 52,2
5 Çekya 25,4 117 Brezilya 59,3
14 Almanya 28,3 120 Orta Afrika 61,3
25 Rusya 31,0 121 Sirere Leone 62,0
34 Fransa 32,7 122 Botsvana 63,0
37 Kanada 33,1 123 Lesoto 63,2
48 Yunanistan 35,4 124 Namibya 70,7
52 İngiltere 36,0      


Gelir dağılımında artan bu eşitsizlikler, finans piyasalarında oluşan değişmelerle birleşince, krizleri oluşturmaktadır. Michael Porter; “Yaygın kanaat olarak büyük şirketlerin, yerel toplumun aleyhine zenginleştiklerini” ifade etmektedir. Küreselleşmenin etkisini homojen ve standart olarak düşünmek doğru değildir. Tablo 2’de dünya genelinde günde 1.25 $ gelirle yaşayan insanların oranı gösterilmektedir.

Tablo 2. Dünya Genelinde Günde 1,25$ Gelirle Yaşayan İnsanların Oranı (%)

  1990 2010 2015
Gelişmekte Olan Ülkeler (Çin Hariç) 41 26 20,5
Gelişmekte Olan Ülkeler 47 22 23,5
Sahra Altı Afrika 56 48 28
Güney Asya 51 30 25,5
Güney-Doğu Asya 45 14 22,5
Dünya 36 18 18

 

Geçici teminat mektubunda “…haczedilemez ve üzerine ihtiyati tedbir konulamaz.” ibaresinin yer almaması

Anahtar Kelimeler; Geçici teminat mektubu, hacz, ihtiyati tedbir

İtirazen Şikayet Konusu; İhale üzerinde bırakılan isteklinin teklifi kapsamında sunduğu geçici teminat mektubunda mevzuat hükümleri gereği yer alması gereken “Her ne suretle olursa olsun, idarece alınan teminatlar haczedilemez ve özerine İhtiyati tedbir konulamaz.” ibaresinin yer almadığı, bu sebeple geçici teminat mektubunun standart forma uygun olmadığı iddiasına yer verilmiştir.

Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti; Hizmet Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “Teminatlar” başlıklı 55’inci maddesinde “(1) İhalelerde, teklif edilen bedelin yüzde üçünden az olmamak üzere, istekli tarafından verilecek tutarda geçici teminat alınır.

(4) Teminat mektuplarının kapsam ve şeklinin, bu Yönetmeliğin ekinde yer alan standart formlara uygun olması zorunludur. Standart formlara uygun olarak düzenlenmemiş teminat mektuptan geçerli kabul edilmez, istekli tarafından sunulacak geçici teminatın Elektronik İhale Uygulama Yönetmeliğinin 21’inci maddesinin ikinci fıkrasına uygun olarak alınması durumunda, mektuba kuruluş tarafından verilen ayırt edici numaranın sunulmayacak belgeler tablosunda belirtilmesi yeterlidir. …” hükmü,

Başvuruya konu ihaleye ait İdari Şartname’nin “İhaleye katılabilmek için gereken belgeler ve yeterlik kriterleri” başlıklı 7’nci maddesinde “7.1. İsteklilerin ihaleye katılabilmeleri için aşağıda sayılan belgeleri teklifleri kapsamında sunmaları gerekir:

ç) Bu Şartnamede belirlenen geçici teminata ilişkin standart forma uygun geçici teminat mektubu veya geçici teminat mektupları dışındaki teminatların Saymanlık ya da Muhasebe Müdürlüklerine yatırıldığını gösteren makbuzlar,

sunmaları gerekmektedir.” düzenlemesi yer almaktadır.

Yukarıda aktarılan hüküm ve düzenlemelerden; fiziki ortamda gerçekleştirilen ihalelerde, isteklilerin teklifleri kapsamında ihale dokümanı ekinde yer alan standart forma uygun geçici teminat mektubu sunmaları gerektiği anlaşılmakla birlikte standart formda yer alan “… 4734 sayılı Kanunun 34’üncü maddesi uyarınca, bu teminat mektubu her ne suretle olursa olsun haczedilemez ve üzerine ihtiyati tedbir konulamaz.” ibaresinin sunulan geçici teminat mektubunda yer almamasının, söz konusu geçici teminat mektubunun geçerliliğini etkileyemeyeceği anlaşılmaktadır.

İhale İşlem dosyası incelendiğinde; ihale üzerinde bırakılan isteklinin teklifi kapsamında sunmuş olduğu geçici teminat mektubunda “4734 Sayılı Kanun’un 34’üncü maddesi uyarınca, bu teminat mektubu her ne suretle olursa olsun haczedilemez ve üzerine ihtiyati tedbir konulamaz.  ”ifadesinin yer aldığı tespit edilmiştir.

Yapılan tespitler çerçevesinde; geçici teminat mektubuna ilişkin standart formda yer alan ibarenin, isteklilerin teklifleri kapsamında sunduğu geçici teminat mektubunda yer almamasının sunulan teminat mektubunun geçerliliğini etkilemeyeceği anlaşılmakla birlikte, başvuru konusu edilen isteklinin sunduğu geçici teminat mektubu incelendiğinde söz konusu ibarenin teminat mektubunda yer aldığı tespit edildiğinden, başvuru sahibinin iddiası yerinde bulunmamıştır.

Abdi İbrahim 2020’de Türkiye Ekonomisinde 645 Milyon Dolarlık Değer Yarattı

Abdi İbrahim Dünyaya, Ekonomiye ve Topluma Katkısını İki Yeni Raporla Açıkladı

 

Abdi İbrahim, Türk ilaç sektörüne ve ülke ekonomisine katkısını ortaya koyduğu sosyoekonomik etki raporunu açıkladı. Deloitte tarafından hazırlanan ve şirketin 2020 yılı Türkiye faaliyetlerini kapsayan “Değişen Dünyanın İyileştiren Gücü Abdi İbrahim’in Türkiye’deki Sosyoekonomik Etkisi” isimli rapora göre Abdi İbrahim Türkiye ekonomisine 645 milyon dolarlık katma değer sağlarken, doğrudan ve dolaylı olarak toplam 20,000 kişiye istihdam yaratıyor. Abdi İbrahim sosyoekonomik etki raporu ile eşzamanlı olarak, “Geçmişten Geleceğe İyileştirmYolculuğu” başlıklı 2019 -2020 dönemini kapsayan 5. Sürdürülebilirlik Raporunu da kamuoyu ile paylaştı. Tüm iş süreçlerini toplum sağlığının, gezegenimizin sağlığına bağlı olduğu bilinciyle yürüten Abdi İbrahim’in hedefi, 2030 yılına kadar karbon nötr bir şirket olmak

TAM 109 yıldır hayatı ve geleceği iyileştirmek için çalışan, Türkiye’nin 19 yıldır kesintisiz lider şirketi olan Abdi İbrahim, Türk ilaç sektöründe bir ilke daha imza atarak, Deloitte tarafından hazırlanan “Değişen Dünyanın İyileştiren Gücü Abdi İbrahim’in Türkiye’deki Sosyoekonomik Etkisi” isimli raporunun sonuçlarını kamuoyu ile paylaştı. 2020 yılını kapsayan sosyoekonomik etki analizine göre Abdi İbrahim, Türkiye’deki operasyonları sonucunda, sağladığı istihdam, yaptığı yatırım, gerçekleştirdiği ihracat hacmi ve ödenen vergiler sonucu ülkeye yaklaşık 645 milyon dolarlık katma değer yarattı. 2020 yılında Abdi İbrahim’in ekonomiye doğrudan etkisi 287 milyon dolar, dolaylı etkisi 63 milyon dolar oldu. Tetiklenen ekonomik değer ise 295 milyon dolar olarak gerçekleşti.

 

Her iki rapor 28 Eylül 2021’de Abdi İbrahim CEO’su Dr. Süha Taşpolatoğlu, Abdi İbrahim Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. M. Oğuzcan Bülbül ve Deloitte Danışmanlık Şirket Ortağı, Strateji, Analitik ve M&A Lideri Elif Düşmez Tek’in katıldığı toplantıda kamuoyu ile paylaşıldı.

 

Tedarik Zinciri Dahil 20 Bin Kişilik İstihdam

Abdi İbrahim, 3.918’i Türkiye’de olmak üzere dünyada doğrudan 4.452 kişiye istihdam sağlarken, dolaylı olarak tedarik zinciri üzerindeki etkileri de dahil olmak üzere toplam 20 bin kişiyi istihdam ediyor.  Kadınların iş hayatına katılımını artırma çalışmaları kapsamında, kadın çalışanlar Abdi İbrahim’in Türkiye’de sağladığı doğrudan istihdamın yüzde 31’ini, yönetim ekibinin ise yüzde 37’sini oluşturuyor.

 

Yıllık etkinin 2023 itibariyle yaklaşık 2 kat büyümesi öngörülüyor

Şirketin yerel operasyonları sonucunda ekonomiye 25 milyon dolarlık vergi katkısı sağlayan Abdi İbrahim, küresel pazar liderleriyle ortaklık kurarak ülkemize 70 milyon dolar doğrudan yabancı yatırım yapılmasını sağladı. Uluslararası pazarlardaki etkin dağıtım ağı üzerinden de 60’tan fazla ülkeye yurt dışı satışlar hariç olmak üzere 70 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdi.  Yerli ve sürdürülebilir tedarik zinciri çalışmaları ve yeni yatırım planları ile bu yıllık etkinin 2023 itibariyle yaklaşık 2 kat büyümesi öngörülüyor.

Bütünsel sağlık konusunda da Abdi İbrahim önleyici ilaçlardaki 21 ürünü ve toplam 128 farklı tedavi alanındaki ilaçları ile piyasanın öncüsü oldu. 30’dan fazla lisansörle iş birliği kurarak Türkiye’de ihtiyaç sahiplerinin kritik tedavi alternatiflerine ulaşmasını sağladı. Abdi İbrahim’in 2019 – 2021 döneminde Türk ilaç pazarına sunduğu sadece üç ilk eşdeğer ilacı ile 2018 yılında onkoloji alanındaki ilk biyobenzer ilacı sayesinde ülkenin sağlık harcamalarında 80 milyon dolar tasarruf sağladı. Sadece 2020 yılında kullanılan Abdi İbrahim ilaçlarıyla önümüzdeki 20 yılda toplam 15 milyon sağlıklı yıl kazandırılmıştır.  

Abdi İbrahim sosyoekonomik etki raporu ile eşzamanlı, ilkini 2013 yılında yayınladığı “Geçmişten Geleceğe İyileştirme Yolculuğu” başlıklı 2019 -2020 dönemini kapsayan 5. Sürdürülebilirlik Raporunu da tamamladı. Abdi İbrahim’in 5. Sürdürülebilirlik Raporu, Küresel Raporlama Girişimi’nin (Global Reporting Initiative-GRI) SKA Haritalama Hizmetinden (SDG Mapping Service) geçen Türkiye’nin ilk kurumsal sürdürülebilirlik raporu olma özelliğini taşıyor. Rapor, aynı zamanda, UNGC 11. İlerleme Bildirimi, Kadının Güçlenmesi Prensipleri (WEPs) İlerleme Bildirimi ve UNGC CEO Water Mandate kapsamındaki ilerlemeyi de içeriyor. Abdi İbrahim’in genel merkezi, Türkiye’deki üretim tesisleri ve saha iş birimlerini kapsayan kalitatif ve kantitatif verilerin yer aldığı raporda, şirketin iç ve dış paydaşlarıyla gerçekleştirdiği sistematik ve kapsamlı projeler ve hedeflerle ilgili detaylı bilgiler bulunuyor.

Sürdürülebilirlik alanındaki çalışmalar sonucu Abdi İbrahim, hem şirket merkezinde hem de üretim kompleksinde %100 yenilenebilir enerji kullanarak elektrik tüketiminden kaynaklı karbon ayak izini sıfıra indirdi. Tüm faaliyetlerinde ise karbon ayak izinde sadece 1 yılda yüzde 53 oranında azaltım sağladı.

Dr. Süha Taşpolatoğlu: ‘’Uzun vadeli hedefimiz dünyanın en büyük 100 ilaç şirketinden biri olmak’’

Toplantıda konuşan Abdi İbrahim CEO’su Dr. Süha Taşpolatoğlu, “Değişen dünyanın iyileştiren gücü” olma misyonu doğrultusunda dünyadaki değişime iyi yönde katkı sunmak istediklerini belirtti. ‘’Dünyamızı ve toplumumuzu iyileştirmek için sorumluluk duyuyoruz. İşimize dört elle sarılıyoruz. Bunun sadece şirketimize değil ülkemize, toplumumuza ve dünyamıza iyi geleceğine yürekten inanıyoruz’’ dedi. Sorumlu bir kurumsal vatandaş olma çabasıyla attıkları adımları bugüne kadar düzenli bir şekilde yayınlanan Sürdürülebilirlik Raporları ile kamuoyuyla paylaştıklarını vurgulayan Süha Taşpolatoğlu, bu yıl bir adım daha atmaya ve Deloitte ile birlikte “Değişen Dünyanın İyileştiren Gücü Abdi İbrahim’in Türkiye’deki Sosyoekonomik Etkisi” isimli etki raporunu yayınlamaya karar verdiklerini açıkladı. ‘’Etki raporunu hazırlama kararı, esasında şirketimizin 2025’e kadar büyüme stratejisinin esaslarını ortaya koyan VISION 2025’in doğal bir sonucu oldu’’ diyen Taşpolatoğlu, şöyle devam etti: ‘’Şirketimizin beş yıllık geleceğine yön verecek 2025 vizyonumuz doğrultusunda Türkiye’de pazardan daha fazla büyüyerek liderliğimizi sürdürmeyi, uluslararası alanda da güçlü ve iddialı büyüme ile iki kat daha güçlü bir Abdi İbrahim olmak için var gücümüzle çalışıyoruz. İşte bu noktada, pandemi döneminin en zor günlerinde gündemimize aldığımız VISION 2025 stratejimizde topluma katkı konusuna da daha geniş bir perspektiften bakarak, etki kavramı üzerinde durduk. 109 yıldır ilaç üretiyoruz. Ama yaptığımız işi sadece ilaç üretmek olarak görmüyoruz. Biz 109 yıldır her gün milyonlarca insana daha iyi ve sağlıklı bir yaşam sunmak için çalışıyoruz. Köklü ve yenilikçi yapımız en büyük gücümüz. Ar-Ge’ye, teknolojiye yatırım yapıyor, uluslararası standartlarda tesisler kuruyor, üretimimizi artırıyor, ihracat bölgelerimizi genişletiyor ve istihdama katkımızı her geçen yıl daha da artırıyoruz. Uzun vadeli hedefimiz, dünyanın en büyük 100 ilaç şirketinden biri olmak. Abdi İbrahim, 19 yıldır sektörün lideri konumunda. Uluslararası devlerle rekabet edilen bir pazarda yüzde yüz yerli bir şirket olarak kesintisiz 19 yıllık liderlik zannederim azımsanmayacak bir başarı ve önemli bir güç. Ama daha da önemlisi; bu ekonomik aktivitenin yarattığı çok yönlü pozitif etki. İşte bu etkinin gücüne inanıyor ve sosyo-ekonomik etkimizi kuvvetlendirmeyi çok önemsiyoruz.‘’

Abdi İbrahim’in etki raporunda yer alan istihdam, yatırım, ihracat hacmi ve vergiler ile yarattığı 645 milyon dolarlık katma değere dikkat çeken Dr. Süha Taşpolatoğlu, ‘’Yarattığımız katma değerin yeni yatırım planlarımız ile 2023 itibariyle yaklaşık 2 kat büyüyeceğini öngörüyoruz. Bu misyonla yola çıkarak, ‘2030 Etki Hedeflerimiz’ ile hem bugün hem de yarın, Türkiye’nin sürdürülebilir refahını şekillendirmeye kararlıyız’’ dedi.

 

Dr. M. Oğuzcan Bülbül: ‘Hedefimiz 2030’da karbon nötr bir Abdi İbrahim” 

Toplantıda konuşan Abdi İbrahim Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. M. Oğuzcan Bülbül, Abdi İbrahim’in çevresel, toplumsal ve yönetişimsel (“ESG”) ayaklar üzerine oturtulmuş sürdürülebilirlik stratejileri ile iş stratejilerini birbirini tamamlayan ve besleyen bir bütünün parçaları olarak gördüklerini, ülkemize her anlamda katkı yapmaya ve amaç odaklı bir şirkete dönüşme yolculuğunu hız kesmeden sürdüreceklerini belirterek şöyle devam etti: “Hedefimiz 2030 yılında karbon nötr bir şirket olmak. Bu hedefimizin, Sayın Cumhurbaşkanımızın 21 Eylül’de Birleşmiş Milletler’in 76. Genel Kurulu görüşmelerinde yaptığı konuşmasında Paris Anlaşması’nın Ekim ayında Meclis onayına sunulacağını belirtmesinin ardından çok daha önemli ve anlamlı hale geldiğini düşünüyoruz. Tüm faaliyetlerimizde çevrenin korunmasını, doğal kaynakların verimli kullanılmasını, atıkların kaynağında azaltılıp ayrıştırılmasını ve geri dönüştürülmesini, çevre politikamızın ve geleceği iyileştirme hedefimizin temel dayanağı olarak görüyoruz. İnsan sağlığının, gezegenimizin sağlığına bağlı olduğu bilinciyle tüm iş süreçlerimizi, karbon ayak izimizi en aza indirme hedefimizi gözeterek gerçekleştiriyoruz. Sürdürülebilirlik odaklı yaklaşımımızın en somut adımlarından birini 2020’de attık. İstanbul’daki Esenyurt Üretim Kompleksimiz ve Genel Müdürlük’teki elektrik ihtiyacını, güneş ve rüzgâr enerjisi santrallerinden karşılayarak, yüzde 100 yenilenebilir enerji kullanımına geçen ilk Türk ilaç şirketi olduk.

 

Dr. M. Oğuzcan Bülbül: “Sağlık çalışanları gözünde sürdürülebilirlikte en iyi ilaç şirketi ve akıllara gelen ilk şirket Abdi İbrahim”

Abdi İbrahim’in faaliyetlerinde sadece ekonomik değil, toplumsal ve çevresel etkilere de önem verdiğini vurgulayan Bülbül, “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ile uyumlandırdığımız stratejimiz doğrultusunda, ‘hayatı iyileştirme’ misyonuyla yürüttüğümüz tüm faaliyetlerimizin paydaşlarımız üzerindeki etkisini ölçümlemeyi, faaliyetlerimizle ürettiğimiz toplumsal etkiyi görmeyi ve elde ettiğimiz sonuçlara bakarak etkimizi daha ileriye taşımayı hedefliyoruz’’ dedi. Abdi İbrahim’in, ekonomik faaliyetlerini sürdürürken, topluma ve içinde yaşadıkları dünyaya ‘iyi’ iz bırakmayı daima öncelik olarak gördüğünü aktaran Bülbül, ‘’Sürdürülebilirlik çalışmalarımız kapsamında Karbon Saydamlık Platformu’na iklim değişikliği ve su güvenliği kategorilerinde bildirim yapan ve not alan Türkiye’deki tek ilaç şirketi olduk. Karbon emisyonu azaltma hedeflerinin verildiği ve takip edildiği Bilimsel Temelli Hedefler Girişimi’nin (SBTi) Türkiye’den imzacısı olan tek ilaç şirketi olma unvanı da yine Abdi İbrahim’e ait. Ayrıca Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi girişimi CEO Water Mandate imzacısı olan, şirketin ürettiği ürünlerin hammaddelerinin elde edilmesinden başlayarak, üretim, kullanım, yaşam sonu ve bertarafına kadar geçen tüm yaşam döngüsü boyunca çevresel etkilerinin hesaplandığı yaşam döngü analizlerini tamamlayan ve Paris Anlaşması’nın öngördüğü hedefler ile paralel olarak değer zincirinin her bir aşamasındaki karbon ayak izini azaltacak projeleri hayata geçirmeye başlayan tek Türk ilaç şirketi de yine Abdi İbrahim. Tüm bu çabalarımızla hem sektörümüze hem iş dünyasına ilham veren bir model olmayı hedefliyoruz’’ dedi.

Dr. M Oğuzcan Bülbül konuşmasında 2021 yılında yaptıkları bir araştırmadan da bahsetti ve şunları söyledi: ‘’Abdi İbrahim olarak bu yıl bir sürdürülebilirlik araştırması gerçekleştirdik. Araştırma sonuçları sağlık çalışanları gözünde sürdürülebilirlikte en iyi ilaç şirketi ve akıllara ilk gelen şirket olduğumuzu gösteriyor. Yapacak çok işimiz, iyileştirilecek çok alan olduğu bilinciyle çalışmalarımıza devam edeceğiz.” 

 

Elif Düşmez Tek: ‘’Abdi İbrahim’in etki raporu bir kilometre taşı özelliği taşıyor’’

Deloitte Danışmanlık Şirket Ortağı, Strateji, Analitik ve M&A Lideri Elif Düşmez Tek, hazırladıkları etki raporu ile Abdi İbrahim’in sektöre, topluma ve Türkiye ekonomisine etkilerini sürdürülebilirlik bakış açısıyla ortaya koyduklarını söyledi. Tek, çalışmayı yaparken Abdi İbrahim’in Türkiye faaliyetlerinin  sadece 2020 yılında oluşturduğu doğrudan katma değer ile tedarik zinciri ve çalışan maaşları aracılığıyla yaratılan dolaylı ve tetiklenen etkileri, katma değer ve istihdam  açısından hesaplandığını aktardı. Elif Düşmez Tek, değerlendirmesinde şunları söyledi: “Nicel faydaları temel alarak ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA’lar) doğrultusunda; Abdi İbrahim’in ekonomik kalkınma, bütünsel sağlık, yıkıcı inovasyon, yerel bağlılık ve uçtan uca sürdürülebilirliğe ilişkin daha geniş etkilerini vurgulamaya yönelik faaliyetlerinin analizini gerçekleştirdik. Rapor, Deloitte’un küresel sağlık ve yaşam bilimleri sektörüne yönelik 2025 öngörülerinden ve sağlığın geleceği bakış açısından yola çıkarak Abdi İbrahim’in geleceğe yönelik hedeflerinin altını çizerek, 2030 Etki Taahhüdünü ortaya koymaktadır. Ayrıca sektör geneline bakıldığında bu raporun özellikle Türkiye faaliyetlerine odaklanan ve kamuya açık ilk çalışmalardan biri olduğunun altını çizmek gerekir. Pandemi sonrası beklenen küresel zorluklar göz önüne alındığında, Türkiye’nin ulusal ilaç sektörünün ülkenin gelecekteki refahında artan rolünü ortaya koyması açısından Abdi İbrahim 2020 Sosyo-Ekonomik Etki Raporu önemli bir kilometre taşı özelliği taşımaktadır.”

DIŞ TİCARETTE “ARANAN İNSAN” SORUNU ÇÖZÜLÜYOR…

UGM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Gürbüz Hocaoğlu, İstanbul Üniversitesi iş birliğiyle yürütülecek ‘Uygulamalı Gümrük ve Dış Ticaret Uzmanlığı’ sertifika programında ilk yüzde 20’lik gruba girenlere iş garantisi verdiklerini ifade ediyor. 60 saatlik programla, “dış ticaret, lojistik ve e ticaret firmaları, gümrük müşavirlik şirketleri ve firmaların dış ticaret departmanları” için nitelikli insan gücü yetiştirilmesi amaçlanıyor.

SÜLEYMAN SAMİ ALTINKAYA – UGM Danışmanı

Ekonomi muhabirliğine başladığım günden bugüne sürekli konuşulan konulardan biri de işe uygun insan bulunamaması. Vasıflı iş gücü eksikliği ve eğitim kurumlarından mezun olan öğrencilerin yetersizliği. Türkiye’nin eğitim sisteminin üretim ve ihtiyaçlarına uygun olarak planlanmaması sonucu bu sorun yıllardır çözülemiyor.

Bir yanda iş arayan milyonlarca genç, diğer yanda çalıştıracak insan bulamayan iş insanları. İşte eğitimde fizibilite ve planlama bunun için önemlidir. Hangi sektörlerde nasıl bir iş gücüne ihtiyaç duyuluyor? Sonra buna uygun okullar açılıyor mu? Açılan okullarda bu ihtiyaca uygun eğitim veriliyor mu? Bu sorular yanıtsız kaldığı sürece biz bunu ileriki yıllarda da tartışmaya devam ederiz.

Durum böyle olunca özel sektörde şirketler aynı zamanda birer okul gibi çalışıyor. Mezun olan gençleri alıyor ve onlara uygulamalı olarak işi öğretiyor. Bir anlamda şirketler adeta yüksek lisans yapılan kurumlar gibi eğitime katkı sağlıyor. Organize sanayi bölgelerinde açılan meslek okullarının sayısı son yıllarda artıyor. Sanayiciler ihtiyacı olan insanları bu okullarda ve fabrikalarında uygulamalı olarak yetiştiriyor.

UYGULAMALI GÜMRÜK VE DIŞ TİCARET UZMANLIĞI SERTİFİKA PROGRAMI

Şimdi yeni bir proje ile gündeme gelen ÜNSPED Gelişim Akademisi (UGA) bu birikimini İstanbul Üniversitesi (İÜ) ile birleştirip gençlere iş imkânı da sunuyor. TÜİK’in 2021 Haziran raporunda ülkemizdeki işsiz sayısının 3 milyon 399 bin, işsizlik oranının ise yüzde 10,6 olduğunun kaydedildiğini belirten ÜNSPED Gümrük Müşavirliği ve Lojistik Hizmetler A.Ş. (UGM) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Gürbüz Hocaoğlu,: “Bizim arzumuz bu işsizlik oranının düşürülmesine az da olsa bir destek sağlayabilmek. ÜNSPED Gümrük Müşavirliği ve İstanbul Üniversitesi’nin iş birliğinde katılımcılara iş imkânı sunan ‘Uygulamalı Gümrük ve Dış Ticaret Uzmanlığı’ sertifika programımızın amacı, katılımcıları gümrük ve dış ticaret mevzuat uygulamaları hakkında bilgilendirmek, örnek uygulamalar ile karmaşık sorunları çözebilecek kapsamlı bir anlayış kazandırmak ve dış ticaret işlemlerinin süreçlerinde gerekli olan bilgileri ve temel uygulamaları öğretmektir.” diyor.

YÜZDE 20’LİK GRUBA GİRENLERE UGM’DE İŞ GARANTİSİ…

İstanbul Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi Başkanı Prof. Dr. Nilgün Çil ile hazırlanan program hafta sonları 60 saat sürecek. Program sonunda tüm katılımcılara İstanbul Üniversitesi’nce e-devlet üzerinden sertifika verileceğini belirten Hocaoğlu, “İlk yüzde 20’lik gruba giren gençlerimize UGM olarak iş garantisi veriyoruz. Şirketimiz Türkiye genelinde 57 lokasyonda hizmet veren ve yaklaşık bin 400 çalışanı olan kurumsal bir firmadır. Bunun avantajı katılımcıların öncelikli tercihimiz olan İstanbul merkez ofisimizde istihdamının sağlanması olacaktır. Ancak ihtiyaç durumunda gençlerimizin yaşadığı şehirlerde yer alan ofislerimizde iş imkânı sunulması gibi bir fırsatta yaratması bu programın bir diğer önemli farklılığıdır. İlk yüzde 20’lik dilime girememiş ama sertifika almaya hak kazanmış olan gençlerimize bünyemizde veya müşteri portföyümüzdeki vasıflı insan ihtiyacı olması durumunda ek iş imkânı sunma şansımız olabilecek. Kabul edilen adaylar 3 ay içinde şirket bünyesinde istihdam edilecektir. Ayrıca dış ticaret yapan şirketlere de bu kişiler çalışmaları için önerilecektir. Sektöründe bir okul gibi faaliyet gösteren şirketimiz bugün bir ilki daha gerçekleştiriyor. Böylece bizim dışımızda müşavirlik hizmeti veren şirketler de vasıflı bir iş gücüne erişebilecek” bilgisini aktarıyor.

ÖRGÜN VE UZAKTAN KATILIM SEÇENEĞİ…

Sertifika programındaki dersler, İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri ve İstanbul- SEM tarafından onaylanmış eğitimciler tarafından verilecek. Onaylı eğitimciler prensip olarak ÜNSPED’in göstereceği deneyimli gümrük müşavir ve müşavir yardımcıları olacaktır. 60 saatlik eğitim programının 12 saatlik bölümü İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından, 48 saati ise ÜNSPED tarafından verilecek. Program, İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde örgün ve uzaktan katılım seçeneği ile sunulacak. Böylece dış ticaret, lojistik, e ticaret alanlarında faaliyet gösteren firmaların, gümrük müşavirlik şirketlerinin, firmaların dış ticaret departmanlarının ihtiyaç duyduğu nitelikli insan gücünün yetiştirilmesi sağlanacak.

Bu arada unutmadan yazayım. İnsanı değersizleştiren ara eleman kavramını kullanmaktan vazgeçelim ve artık “aranan insan” diyelim.

PROGRAM KİMLERE YÖNELİK?

-Dış Ticaret konusunda uzmanlaşmak isteyen ve bu alanda deneyimli olmayan üniversite mezunları.

-İthalat-İhracat işlemlerinde deneyime sahip olup uzmanlığını daha da geliştirmeyi arzu edenler.

-Başka sektörlerde de çalışıp Dış Ticaret alanın bilgi sahibi olmak isteyenler.

-Gümrük Müşavirliği sektöründe Gümrük Müşavirliği mesleğine ilk adımı atmayı planlayanlar.

-Bağımsız denetim şirketlerinde kariyer hedefleyenler.

Kayıt için: https://sem.istanbul.edu.tr/tr/content/uygulamali-gumruk-ve-dis-ticaret-uzmanligi-sertifika-programi/afis

Deneme süresi içinde işçinin hastalanması veya kazaya uğraması halinde deneme süresi uzatılabilir mi?

Yargıtay’a göre deneme süresi, iş sözleşmesine konulacak bir hükümle; işçinin çalışma şartlarını görmesi, sözleşme ile üstlenilen işin somut duruma uygunluğu ve işi yapabilme becerisini anlaması, işverenin ise işçinin sözleşme ile üstlendiği işi yapabilme yeteneğini verimini, ölçen bir süredir. Deneme süresinde işçinin ve işverenin şahsına bağlı özellikler test edilir. İş sözleşmelerinin taraflar arasında kişisel ve sürekli ilişkiler kuran özelliği, tarafların bu yönde bir ihtiyaç duymalarının haklı gerekçesini oluşturur[1].

İş sözleşmesi taraflar arasında karşılıklı güvene dayalı sürekli borç ilişkisi kurduğu için, işçinin meslekî bilgi ve becerisini, çalışma şekli ile işyerine uyumu ve davranışlarını öğrenme bakımından belli bir süre denenmesinde işverenin korunmaya değer bir menfaati bulunmaktadır. Bu süre içinde beklentilere ulaşılamaması halinde işveren bildirim süresi tanıma ve tazminat ödeme yükümü olmaksızın iş sözleşmesinden kurtulabilecektir[2].

Esasen deneme süresi işçinin çıkarı için de öngörülmüş olabilir. İşçinin işyerindeki uygulamaları görerek uyum sürecini değerlendirmesi ve gerektiğinde sözleşmeden kolayca kurtulması amacına yönelik olarak da deneme süresi öngörülebilir.

İş sözleşmesinde bir deneme süresi belirlenmesi zorunlu değildir. Deneme süresi öngörülmeden de iş sözleşmesi yapılabilir. Ancak taraflar böyle bir deneme süresi öngörmüşlerse bunun süresi, uzatılması ve sonuçları Kanunda düzenlenmiştir.

4857 sayılı İş Kanununun 15 inci maddesinde düzenlenmiş olan deneme süresi, belirsiz süreli iş sözleşmelerinde olduğu gibi belirli süreli iş sözleşmelerinde de geçerlidir.

Deneme süresi 4857 sayılı Kanuna göre en çok iki ay olabilir. Deneme süresinin uzun bir süre olarak belirlenmesi işçinin aleyhine bir durumdur. Bunun için yasa koyucu deneme süresinin üst sınırını belirlemiştir. Ancak toplu iş sözleşmeleriyle en çok dört aya kadar uzatılmasına imkân tanınmıştır.

Deneme süresinin başlangıcı işçinin fiilen işe başladığı tarihtir. İşçi, iş sözleşmesinin yapıldığı tarihten sonraki bir tarihte işe başlamışsa, deneme süresinin başlangıcı sözleşme tarihi değil, işçinin fiilen çalışmaya başladığı tarih olmalıdır. Hastalık, grev gibi iş sözleşmesini askıya alan nedenler deneme süresinin işlemesine engel oluşturmaz.

Deneme süreli iş sözleşmesinin en önemli özelliği, tarafların deneme süresi içinde bildirim öneline uymaksızın ve tazminatsız olarak iş sözleşmesini feshedebilmeleridir. İlerde hesaplanacak olan kıdem süresi bakımından deneme süresi de dikkate alınacaktır.

Deneme süresi içinde taraflar sözleşmeden doğan borçlarını yerine getirmekle yükümlüdürler. İşçinin çalıştığı günler için ücret ve diğer hakları saklıdır. Bunun dışında bir iş karşılığı olmaksızın hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretine hak kazanılır. Maddede işçinin çalıştığı günler için ücret ve diğer haklarının saklı olduğu belirtilmişse de bu hüküm geniş yorumlanmalıdır.

Deneme süresi içinde fesih sebebiyle iş sözleşmesinde kararlaştırılmış olan sözleşmenin haksız feshine bağlanan cezaî şartın ödenmesi gerekmez. Ayrıca usulüne uygun olarak konulmuş bir deneme süresi içinde gerçekleşen fesih sebebiyle sözleşmenin kalan süresine ait ücret talebi de mümkün değildir.

Deneme süresi içinde işçinin sigorta priminin ödenmesi gerekir. İşçi deneme süresi içinde sendikaya üye olabilir, toplu iş sözleşmesinden yararlanır, grev hakkını kullanabilir. Deneme süresi içinde işverenin fesih hakkı da sınırsız değildir. Başka bir anlatımla deneme süresi içinde sendikal nedenlerle işçinin iş sözleşmesinin feshi halinde işçinin sendikal tazminat talep etme hakkı vardır. Aynı şekilde deneme süreli iş sözleşmesi, işverenin 4857 sayılı Kanunun 5 inci maddesinde öngörüldüğü üzere, fesihte eşit davranma borcuna aykırı davranması imkânını tanımaz.

Deneme süreli iş sözleşmesi yapma hakkının kötüye kullanıldığı durumlarda, deneme süreli iş sözleşmesinin varlığından söz edilemez. Deneme süresi, işçi ve işverene sözleşmeden daha kolay bir şekilde dönme imkânı sağlamaktadır. Amaç tarafların birbirlerini tanımalarıdır. Ancak salt işçinin haklarını ortadan kaldırmak için bu yola gidilmesi halinde, yasal bir hakkın kötüye kullanımından söz edilir. İşverenin işyerinde yıllarca çalışmış bir işçisiyle aynı işte çalışması için deneme süresi öngören yeni bir sözleşme yapması buna örnek olarak verilebilir. Yine, işverenin sürekli olarak 2 şer aylık deneme süresi öngörülerek işçi çalıştırması ve bunun genel bir uygulama halini alması durumunda kötüniyetin varlığından söz edilebilir[3].

İşçinin aynı işverene ait işyerinde çalışırken veya daha önce çalıştığı işyerine ikinci kez işe girişinde öngörülen deneme kaydı geçersizdir (Yargıtay 9.HD. 13.10.2008 gün, 2008/36062 E, 2008/26704 K).

Sonuç olarak, hastalık, grev gibi iş akdini askıya alan nedenler deneme süresinin işlemesine engel oluşturmaz.

 

 

[1] Y9HD.3.6.2013 T., E.2011/17043, K.2013/16871 Legalbank.

[2] Y9HD.3.6.2013 T., E.2011/17043, K.2013/16871 Legalbank.

[3] Y9HD.3.6.2013 T., E.2011/17043, K.2013/16871 Legalbank.