Pazarlık Usulü ile Yapılan İhalede İsteklinin Son Teklifini Vermemesi

Anahtar Kelimeler; pazarlık ihale usulü, ilk teklif, son teklif, rekabet, ihalenin iptali,

İtirazen Şikayet Konusu; İhaleye katılan bir isteklinin son teklifini vermemesi sebebiyle iki geçerli teklif kaldığından dolayı rekabetin oluşmadığı gerekçesiyle ihalenin iptal edilmesinin yerinde olmadığı iddia edilmiştir.

Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti;  29.09.2021 tarihli ve  2021/UY.II-1817 sayılı Kamu İhale Kurulu kararına göre; Başvuruya konu ihalenin “2021 Yılı Muhtelif Mahallelere Sıcak Asfalt ve Sathi Kaplama Yapılması Yapım İşi” olduğu, bahse konu işin idare tarafından 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 21’inci maddesinin (b) bendinde yer alan hüküm gereğince, pazarlık usulü ile ihale edildiği, EKAP üzerinden yapılan tebliğ ile 9 firmanın ihale dokümanını indirmeye ve ihaleye teklif vermeye idarece davet edildiği, ihaleye 5 isteklinin katıldığı, söz konusu ihaleye ilk fiyat teklifini sunan 3 isteklinin, EKAP üzerinden tebliğ edilen yazı ile son fiyat tekliflerini sunmaya davet edildiği, ihale komisyonu kararıyla ihaleye katılan F.. A..’ın idareye yapmış olduğu şikayet başvurusunun değerlendirilmesi neticesinde son teklif aşamasında 2 isteklinin kalması sebebiyle 4734 Sayılı Kamu İhale Kanun’un 5’nci maddesi gereğince gerekli rekabet koşullarının oluşmadığı gerekçe gösterilerek bütün tekliflerin reddedilmesi ve ihalenin iptal edilmesine karar verildiği tespit edilmiştir.

Mevzuat hüküm ve düzenlemelerinden; 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 21’nci maddesinde belirtilen haller halinde idarelerin pazarlık usulü ile ihaleye çıkabileceği, anılan maddenin (b) (c) ve (f) bendi kapsamında yapılacak ihalelerde ilan yapılmasının zorunlu olmadığı, ilan yapılmayacak hallerde idarece en az üç istekli davet edilerek yeterlik belgeleri ve fiyat tekliflerini birlikte sunmalarının isteneceği, isteklilerin ilk fiyat tekliflerini aşmamak üzere ihale kararına esas olacak son fiyat teklifleri alınarak ihalenin sonuçlandırılacağı, son yazılı fiyat teklifini sunmayan isteklilerin ise ilk fiyat tekliflerinin son yazılı fiyat teklifi olarak kabul edilerek değerlendirileceği,

Bunun yanı sıra, idarelerin ihalelerde saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenirliği, gizliliği, kamuoyu denetimini, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasını ve kaynakların verimli kullanılmasını sağlamakla sorumlu oldukları, ihale komisyonu kararı üzerine idarenin, verilmiş olan bütün teklifleri reddederek ihaleyi iptal etmekte serbest olduğu, ancak bu takdir yetkisinin sınırsız olmayıp kanunun temel ilkelerine uygun olarak kamu yararı ve hizmet gerekleri ile sınırlı olarak kullanılması gerektiği, ihalenin iptal edilmesine ilişkin idarenin takdir yetkisinin, idarece gerekçe belirtilmek suretiyle kullanılması ve ihalenin iptal edilmesi durumunda isteklilere iptal gerekçeleri belirtilmek suretiyle bildirim yapılması gerektiği anlaşılmaktadır.

İhalenin iptal gerekçeleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; idarenin isteklilere tebliğ ettiği ihale komisyonu kararında ihalenin iptal gerekçesinin F.. A..’ın son fiyat teklifini sunmaması sonucunda tekliflerin değerlendirilmesi aşamasında 2 isteklinin kalması nedeniyle ihalede rekabet ortamının oluşmadığı olarak ifade edildiği, ancak bahse konu isteklinin ihaleye ilk fiyat teklifini sunduğu, anılan isteklinin son fiyat teklifi sunmaması nedeniyle ilk fiyat teklifinin son fiyat teklifi olarak değerlendirilmesi gerektiği, diğer bir ifadeyle; pazarlık usulü ile gerçekleştirilen ihalelerde ilk fiyat teklifini sunan isteklilerin son yazılı fiyat teklifini sunmamasının, ilk fiyat teklifi ile bağlı olmasını engellemeyeceği, bu çerçevede, başvuruya konu ihalede 3 geçerli teklifin sunulduğu ve söz konusu tekliflerin yaklaşık maliyetin altında bir bedelde olduğu dikkate alındığında; idarenin iptal gerekçesinde ifade edilen ihalede rekabet ortamının oluşmadığına ilişkin gerekçesinin yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.

 

Mehmet ATASEVER                                                                       Sinan ÖZESEN

Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi/ Akademisyen                          Kamu İhale Uzmanı

Sağlık Sektöründe Sürdürülebilirlik

Sağlık sektörü sürdürülebilirlik konusunun derinlemesine değerlendirilebileceği alanlardan biri. Doğrudan insan hayatını ilgilendirdiğinden öncelik elbette insan sağlığı olsa da bu sektörde insan sağlığından ödün verilmeden sürdürülebilir hale getirilebilecek çok sayıda ürün, hizmet ve süreç var. Başta çevresel konular olmak üzere sosyal ve ekonomik anlamda sürdürülebilir bir sağlık sektörü inşa etmek mümkün. Bugün baktığımızda nasıl ki moda, kültür, sanat, çevre, finans, askeriye, siyaset, güvenlik; kısacası hayatın her alanında sürdürülebilirlik ortak hedef olabiliyorsa sağlık uygulamaları için de aynı şey geçerli. Sürdürülebilir tedarik, etkin atık yönetimi, altyapı ve planlama, enerji verimliliği, düşük karbon ve su ayak gibi tüm konular sağlık hizmetleri içerisinde kendisine yer bulabilir. Bu konuda başta hükümetler olmak üzere sağlık kuruluşları işletmecileri, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, sektörde yer alan üreticiler, sağlık hizmetlerini alan bizler ve diğer tüm taraflar bu sektörün sürdürülebilir hale gelmesinde etkin rol oynayabilir.

Sağlık sektörü dediğimiz zaman aklınıza tam olarak ne geliyor? Doktorlar, hastaneler, eczaneler ve ilaçlar mı sadece? Bu saydıklarımız kritik derecede önemli olsa da sektör sadece bu unsurlardan ibaret değil elbette.

  • İlaçlar ve diğer tıbbi malzemelerin satın alınması, depolanması ve kullanılması gibi süreçler
  • Hastalara kaliteli ve güvenli bir hizmet sunabilmek için hastanelerin inşa edilme, devreye alma ve hizmet verme süreçlerinin planlanması ve hayata geçirilmesi
  • Sağlık personellerinin (doktor, hemşire, laborant, eczacı, fizyoterapist ve diğer tüm çalışanlar) tamamına kendi alanlarında yetkinlik kazandırılması ve bireysel gelişimlerinin desteklenmesi
  • Bir sağlık kuruluşunun ya da uygulamanın çevresel etkilerinin analiz edilmesi
  • Sağlık hizmetinin sunulduğu bölgedeki yerel halkların haklarının korunması ve görüşlerinin değerlendirilmesi
  • Sağlık sektörünün sürdürülebilir istihdam hedefinin etkin bir parçası haline getirilmesi (Kamu ve özel sağlık kuruluşları hizmet verebilmek için alanında yetkin personelleri işe almak zorunda; işin istihdam boyutu asla gözden kaçırılmamalı)
  • Sağlık hizmeti sonrası hastalık önleme ve sağlık iyileştirme gibi hedeflerin konulması

Bu saydıklarımız sağlık sektörünü doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilendiren konulardan sadece birkaçı. Bu nedenle, sürdürülebilir bir sağlık sektörü inşa etmek istiyorsak bunların tamamına ve daha fazlasına odaklanmamız gerek. Sektörün tüm unsurları sürdürülebilirlik özelinde ele alınmalı, yönetilmeli ve sürekli olarak iyileştirilmelidir. Bunların tamamı ayrı birer yazının konusu olabilir. Biz şimdi sağlık sektöründe sürdürülebilirlik denilince ilk olarak akla gelen ve üzerinde en fazla durulması gereken konuları inceleyelim.

  • Atık Yönetimi

Sağlık kuruluşları, faaliyet alanına bağlı olarak çok çeşitli atıklar üretmektedir. Tek kullanımlık tıbbi malzemeler, hasta odalarında kullanılan ürünler, çeşitli ambalajlar, kontamine olmuş sıvı ve katı maddeler ve daha birçok atık doğru bir şekilde yönetilmediği zaman çevre üzerinde olumsuz etkiler oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra, birtakım tehlikeli kimyasalların da tıbbi prosesler sonucunda hava, toprak ve su ekosistemine doğrudan ve dolaylı olarak karışma ihtimali mevcuttur. Bu noktada sadece medikal malzemeleri veya ilaçları değil sağlık uygulamaları sonucunda oluşan başta plastik olmak üzere her türlü atığı, atık yönetimi kapsamında ele almak gerekir. Zira, bu atıklar kontrol altına alınmadığı takdirde ortaya çok büyük bir karbon, su ve ekolojik ayak izi çıkacaktır. Sürdürülebilir bir sağlık sistemi ve sektöründen bahsetmek istiyorsak sağlık kuruluşlarının her birinin etkin bir atık yönetim sistemi kurması gerekmektedir. Atık üretme potansiyeli çok yüksek olan bu kuruluşların döngüsel ekonomi araçları ile atık miktarını en aza indirmesi ve uzun vadede sıfır atık politikası benimsemesi sürdürülebilir bir sağlık sektörü için en büyük adım olacaktır.

  • Enerji Verimliliği

Enerji, her sektörde olduğu gibi sağlık sektörü için de en önemli ve gerekli kaynaklardan biridir. Sağlık kuruluşları; ısıtma, soğutma, havalandırma, iklimlendirme, aydınlatma, sıcak su eldesi, elektronik tıbbi cihazların çalıştırılması, sıcak gıda hazırlama, temizlik / sanitasyon vb gibi amaçlardan ötürü yoğun miktarda enerji kullanmaktadır. Bu enerji, doğrudan doğal gaz veya elektrik cinsinden tüketilmektedir. Ayrıca, jeneratör kullanımı nedeniyle akaryakıt tüketimine de ihtiyaç duyulabilmektedir. Sağlık kuruluşlarının faaliyetlerini kurumsal sürdürülebilirlik çizgisinde yürütmesi ve büyük resimde sürdürülebilir bir sağlık sektörü yaratmak için enerji tüketiminde de verimliliğin esas alınması gerekmektedir. Hastanelerde enerji tüketen tüm makine ve cihazların olabildiğince enerji tasarruflu seçilmesi, enerji ihtiyacının mümkün olduğu kadar yenilenebilir enerji kaynaklarından (rüzgar, güneş, jeotermal vs) sağlanması, kuruluşun enerji verimliliği ile ilgili somut hedef ve politikalarının olması bu konuda atılabilecek en temel adımlar olmalıdır. Böylelikle kurumsal karbon ayak izinde de zamanla kaydadeğer azalmalar gözlenecektir.

  • Koruyucu Sağlık Hizmetleri

“Dünyanın en büyük hastanelerinin sizin ülkenizde olması, ülkenizde çok fazla hasta olduğunun göstergesidir.” derdi kıymetli bir hocamız. Büyük hastaneler, gelişmiş tıbbi imkanlar, son teknoloji cihazlar vs elbette ki olmalı. Fakat sağlık ifadesinden anladığımız mutlaka bir hastalığın iyileşme hali olmamalı. Sağlıklı yaşam davranışlarını benimsemek, bu sayede hastalıklara daha az yakalanmak daha iyi bir hedef ve sonuç değil midir? Bu bağlamda, sürdürülebilir sağlık uygulamalarının hayata geçirildiği bir ülkede hasta sayılarının daha düşük olması süpriz bir durum değildir. Bu ülkelerde, koruyucu sağlık kampanyaları, sağlıklı davranış ve seçimlerinin teşvik edilmesi, bu konuda her kesimden insana eğitimler verilmesi, başta gıda olmak üzere insan sağlığını ilgilendiren tüm ihtiyaçların temiz ve sürdürülebilir kaynaklardan sağlanması vs ile hastalıklarla daha ortaya çıkmadan mücadele edilmektedir. Bu sayede sağlık sistemi ve kuruluşları üzerindeki çevresel ve finansal yükler en aza indirilerek daha sürdürülebilir bir sağlık sektörü inşa edilebilir.

  • Sürdürülebilir Tedarik

Tedarik zinciri süreçleri, tüm sektörler için en önemli araçlardan biridir. Fakat dış mal ve hizmetlerin satın alınması, sağlık sektörünün sürdürülebilirliğini doğrudan etkileyen bir unsur olduğundan mutlaka değerlendirmeye alınmalıdır. Zira, tedarik ağı ve tedarik edilen ürün portföyü oldukça geniştir. Sağlık sektöründe tedarik denilince akla doğrudan ilaçlar, medikal malzemeler, tıbbi cihazlar vs gelmemeli. Hastane odalarında kullanılan mobilya ve yatak örtülerinden tutun da hastane girişlerinde danışman bölümlerinde kullanılan bilgisayarlara kadar her türlü ekipman sağlık sektörünün tedarik zinciri süreçleri kapsamında değerlendirilmelidir. Sağlık kuruluşları, hükümetlerin gözetimi ve teşviki ile kullandığı her türlü malzeme ve donanımın sürdürülebilir malzemelerden imal edilmiş olmasına, sürdürülebilir tedarik zinciri süreçleri (paketleme, depolama, taşıma vs) ile temin edilmesine, mümkün olduğunca geri dönüştürülen kaynaklardan tedarik edilmesine, yaşam döngüsü boyunca düşük karbon emisyon değerlerine sahip olmasına vs mutlaka dikkat etmelidir.

  • Yapı ve Altyapı

Sağlık sektörünün çevresel anlamda sürdürülebilir olmasını sağlayacak bir diğer alan da sağlık kuruluşlarının ve sistemlerinin tasarım ve inşa süreçleridir. Bir sağlık kuruluşu düşünün ki gelişmiş imkanları ile insanların tedavi olup sağlığına kavuşmasına yardımcı oluyor; kaliteli ve güvenilir bir hizmet veriyor. Fakat öte yandan, daha önce yeşil alan olarak kullanılan bir araziye kurulmuş, sera gazı emisyonı yüksek ve atıkları ile temiz su kaynaklarını kirletiyor. Aynı zamanda, etkin bir enerji tasarrufu politikası yok ve enerjisini doğrudan fosil yakıtlarla elde ediyor. Ne düşünürdünüz? Yani sağlık hizmetleri anlamında kalite standartları çok iyi ama öte yandan çevresel etkileri de çok yüksek. Alanında tecrübeli ve bilgili doktorlar, son teknoloji tıbbi cihazlar, yeterli düzeyde medikal ürün ve sarf malzemeler vs yok ise bunlar bir şekilde temin edilebilir; finansal kaynak yaratılır, devletten teşvik alınır, kredi kullanılır vs. Fakat çevreye verilen zararların ne yazık ki çoğu zaman telafisi yoktur; olsa da bu zararı yok etmek çok uzun yıllar alabilir. Bu nedenle, sürdürülebilir bir sağlık sektörü için ufak bir semt polikliniğinden bir hastane kompleksine kadar her türlü kuruluşun daha altyapı planlama ve inşa aşamasında sürdürülebilirlik ilkeleri esas alınmalıdır.

  • Dijitalleşme

Son yıllarda gelişen teknoloji sağlık sektörünü de doğrudan etkiledi. Özellikle bilgisayar teknolojisinin gelişmesi sağlık hizmetlerini çok daha güvenli, kolay ve hızlı hale getirdi. Bu sağlamda adı konulsa da konulmasa da yeni bir sağlık uygulamasının başladığını söyleyebiliriz: E-sağlık. Dikkat ettiyseniz artık doktor randevusu alma, test sonucu öğrenme vb gibi işlemlerin birçoğunu hastaneye gitmeye gerek kalmadan yapabiliyoruz. Fakat mevcut teknoloji bundan daha fazla yapılmasına imkan tanıyor aslında. Sadece doğru bir planlama ve yönetim yapılabilsin. Canlı veri paylaşımı ve telekonferans vb gibi araçlar sağlık sektöründe aktif olarak kullanılabilir. Bu sayede zaman, iş gücü, enerji, tıbbi malzeme vb gibi kaynaklardan çok ciddi tasarruf sağlanabilir. Dijitalleşme, sağlık sektöründe sağlık alanları ve sağlayıcıları arasında entegrasyon ve koordinasyonun sağlanması, teşhis doğruluğunun artırılması ve etkili iletişim prosedürlerinin uygulanması gibi kolaylıklar da sunabilir. Tüm bunlar sağlık sektörünün sürdürülebilir hale getirilmesinde aktif rol oynayacaktır.

 

 

 

REHAU, Sevkiyatlarında Intermodal Taşımacılığına Dönmeyi Tercih Etti

Sevkiyatlarında intermodal taşımacılığına dönmeyi tercih eden REHAU, sadece bu yıl birkaç lokasyondaki değişiklik ile 8 futbol sahası büyüklüğünde yeşil alan koruyor.

Lojistik faaliyetlerinde intermodal taşımacılık sistemini de uygulamaya başlayan REHAU Türkiye, bu yeni sistemi ile 19 bin 143 litre yakıt tasarrufu gerçekleştirmiş oldu. Böylece; REHAU Türkiye yılda 2 bin 324 ağacın, yani 8 futbol sahası yeşil alanın korunmasını sağladı. 2022 için intermodal taşımacılığını arttırarak daha fazla ağaç kurtarmayı planlamaktadır.

REHAU Türkiye, manyetik şerit yüklemelerinin büyük çoğunluğunu Almanya 95. bölgede bulunan fabrikasından Bilecik’teki fabrikasına supalan yani araç değiştirmeden intermodal olarak sevk etmeye başladı. Bu yöntem ile sadece 7 ay gibi bir sürede CO2 gazı salınımını azaltarak REHAU Türkiye çevre dostu bakış açısını bir kez daha göstermiş oldu.

Intermodal sistem ile yaklaşık 7 ay gibi bir sürede 606 bin 837 kg polimer taşıyan REHAU Türkiye, ulaşımını 56 bin 304 km azaltarak 19 bin 143 litre yakıt tasarrufu sağladı. Bu da 51 bin 132 kg CO2 azalımı anlamına geliyor. Bu yeni sistem ile REHAU Türkiye yıllık olarak bakıldığında ise yılda 2 bin 324 ağacın yani 8 futbol sahası yeşil alanı korumuş oldu.

Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan REHAU Türkiye Stratejik Satınalma Uzmanı Alkan Karahan, “Biz marka olarak çevreye ve sürdürülebilirliğe büyük önem veriyoruz. Geçtiğimiz yıllarda Sürdürülebilirlik ve İklim Liderliğindeki 50 Şirket’ten biri seçildik. Ayrıca şirketlerin sürdürülebilirlik performansını çevre, çalışma, insan hakları, etik ve sürdürülebilir satın alma kategorilerinde değerlendiren bağımsız derecelendirme kuruluşu olan EcoVadis’ten de altın ödül aldık. Döngüsel ekonomiler söz konusu olduğunda şirket olarak her zaman öncü ve lider olmak istiyoruz.  Zaten 2025 yılına kadar grup genelinde geri dönüşüm oranını yüzde 15’in oldukça üzerine çıkarmayı ve aynı zamanda CO2 emisyonlarını en az yüzde 30 azaltmayı planlıyoruz. Bu nedenle çevre ve sürdürülebilirlik konusu REHAU Türkiye olarak iş hedeflerimizin öncelikleri arasında yer alıyor” dedi.

REHAU Türkiye bu yöntem ile sadece doğaya katkıda bulunmakta kalmayarak, bütçesel olarak ciddi miktarda tasarruf sağladı.

İşçi hangi durumlarda görev tanımı dışında çalıştırılabilir?

İşçinin kendi pozisyonunda çalıştırılması esastır. İş sözleşmesinde belirlenen ve görev tanımında detaylandırılan işçinin fiilen yapacağı iş, benzer ya da muadil bir iş olmadığı sürece tek taraflı olarak değiştirilemez. Aksi halde, bu durum işçi açısından İş Kanunu m.25/II-f bendi gereğince haklı nedenle fesih nedenidir. Başka bir deyişle, işverenin bu konuda ısrarı işçiye kıdem tazminatı talepli fesih yetkisi verir.

Yargıtay’a göre, “4857 sayılı İş Kanunu’nun 22. maddesi uyarınca “işveren, iş sözleşmesiyle veya iş sözleşmesinin eki niteliğindeki personel yönetmeliği ve benzeri kaynaklar ya da işyeri uygulamasıyla oluşan çalışma koşullarında esaslı bir değişikliği ancak durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle yapabilir. Bu şekle uygun olarak yapılmayan ve işçi tarafından altı işgünü içinde yazılı olarak kabul edilmeyen değişiklikler işçiyi bağlamaz. İşçi değişiklik önerisini bu süre içinde kabul etmezse, işveren değişikliğin geçerli bir nedene dayandığını veya fesih için başka bir geçerli nedenin bulunduğunu yazılı olarak açıklamak ve bildirim süresine uymak suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir. İşçi bu durumda 17 ila 21. madde hükümlerine göre dava açabilir.” Getirilen bu düzenleme ile işçinin iş şartlarında esaslı değişikliği kabul etmemesi halinde işveren ya bu değişikliği yapmamak ya da iş sözleşmesini feshetmek zorunda kalmaktadır. Böylece işçi sadece kıdem tazminatı değil, sözleşmenin işveren feshine bağlanan bütün haklarını isteyebilmekte, iş güvencesi hükümlerinden yararlanma koşulları varsa feshin geçersizliğini ve işyerine iadeyi talep edebilme olanağını elde etmektedir. Başka bir anlatımla, işverenin iş sözleşmesinde esaslı bir değişiklik yapmak istediği durumlarda işçinin feshe zorlanması yerine, sözleşmeyi fesih riski işverene yüklenmektedir”[1].

İş Kanunu’nun 22/2 nci maddesinde, çalışma koşullarının tarafların karşılıklı rızasıyla değiştirilebilmesi her zaman mümkündür. Ancak çalışma koşullarında değişiklik konusunda çalışanın rızasının yazılı alınması yasa gereğidir. Aynı zamanda işverence değişiklik teklifinin de yazılı olarak yapılması gerekir.

Bu kapsamda işçinin sözleşme ile kararlaştırılan ve görev tanımında açıkça belirtilen görevinin değiştirilmesi, iş şartlarından esaslı değişik sayılmaktadır. Keza işçinin yaptığı işin niteliğindeki değişiklik de işçi açısından iş şartlarından esaslı değişik olarak kabul edilmektedir.

Ancak, işveren yönetim hakkı kapsamında, acil ve arızi durumlarda işçiyi görev tanımı dışında çalıştırabileceği gibi fazla çalışma da yaptırabilir. Örneğin, işyerinde yangın, sel baskını veya deprem gibi doğal afetler sebebiyle önleyici tedbirlerin alınması sırasında, işçinin işverenin göstereceği her türlü işi, iş güvenliği tedbirleri ve insanın dayanma gücü dahilinde yerine getirmesi beklenir. Öte yandan, İş Kanunu m.42 kapsamında zorunlu nedenlerle fazla çalışma işçinin kabulüne bağlı değildir ve yasal sınırlar gözetilerek işçinin işverence verilecek talimatlara uyması

[1] Y9HD.14.05.2014 T., E.2012/10583, K.2014/15693 Legalbank.

Hain Dolar 10 Lira Olur Mu?

10 Lira Hayal Mi?

Dolar 10 TRL olur mu? Hayal mi? Hiç de hayal değil Dolar bal gibi 10.- TRL olabilir. Tabii ki ne kadar zamanda doların TRL.10.- olması da önemlidir. Bir dövizin fiyatının alt ve üst noktası yoktur. Dövizin fiyatı, ekonomik koşullara göre, aşağı yönlü veya yukarı yönlü de hareket etmesi olasıdır.

TCMB’nin faiz indirimlerinde çekirdek enflasyonunu esas almaya başlamıştır. Çekirdek enflasyon; gıdadan ve enerjiden arındırılmış enflasyon.  İnsanların en temel ihtiyaçlarına gelirlerinin büyük bir bölümünü harcadıkları çekirdek enflasyonuna Eylül 2021 Ayı sonu itibariyle bakıldığında % 16.98 olduğu görülmektedir. TCMB’nin en son yaptığı PPK toplantısında aldığı karar gereğince % 19 olan faizleri % 18’e indirmiştir.  Burada TÜFE’nin aşağıya indiğinden değil, enerji ve gıdadan arındırılmış çekirdek enflasyonun% 16.98 olduğundan dolayıdır.

Faiz Düşürüldü Hain Dolara Gün Doğdu

TCMB faizleri % 18’e düşürünce hain döviz yukarı yönlü hareketlendi. Gerçekte faizleri düşürmeye zemin var mıydı? Çekirdek enflasyonun esas alınarak faizlerin bu yönde düşürülmesi sorunu çözdü mu sizce? Çözmedi.

 

 

 

Yandaki tabloya bakıldığında, ÜFE’nin % 43.96, TÜFE’nin de % 19.58  olduğunu görmekteyiz. Biri bana anlatır mı acaba; Üretici firmalar ürünlerini % 43.96 maliyetle üretip, üretim maliyetini sübvanse edip % 19.58 oranla zararına mı satış yapıyor sizce? Üreticiler sürekli üretim maliyetlerinin altında bir fiyatla mı satış yapıyor? Gerçek enflasyon yukarıda görüldüğü tabloda olduğu gibi olsa da faizlerin düşürülmesi çok da doğru bir aksiyon değildir. Kaldı ki sokak enflasyonunun yangın yeri olduğu bir piyasada, çarşı Pazar, gıda enflasyonunun zirve yaptığı bir durumda faizlerin aşağı çekilmesi ile hain dövizin yukarı çıkacağı kaçınılmazdır.

Politika faizleri düşürüldüğünde, piyasada deprem etkisi yaratılmıyorsa, döviz coşmuyorsa, ürün ve hizmetlere yapılan zamlar durma noktasına geldiyse, işte o zaman faizlerin düşürülmesi için çok doğru zaman derim. Şu an yanlış bir zamandır.

FAİZLER TEKRAR DÜŞÜRÜLÜR MÜ?

Düşürülmemesi için bir sebep var mı? Yeter ki istenilsin. Faizlerin düşürülmesine mutlaka bir dayanak bulunacaktır. TCMB’nin PPK toplantısı 21 Ekim 2021 tarihinde yapılacak. Olası bir faiz indiriminde % 18 olan oranlar % 17’e gerileyecek. Bu durumda hain doların ilk etapta geleceği nokta 9.00 Türk Lirası’nı aşacaktır.

HATÇE TEYZE 5 LİRA’DAN DOLAR SATIN ALMAK DAHA ÇOK BEKLEYECEK.

Hatçe Teyzemi hatırlarsınız. Bir makalemde bahsetmiştim. Dolar 5 Lira’ya gerilediğinde Hatçe Teyze tekavüt maaşından biriktirdiği parayla dolar alacaktı ya. Gerçekleşen enflasyon görmezlikten gelinir, en azından TÜİK’in  TÜFE verileri de dikkate alınmayıp sadece gıda ve enerjiden arındırılmış çekirdek enflasyon dikkate alınarak faizler sürekli düşürülürse, çok üzgünüm ki Hatçe Teyze biriktirdiği tekavüt maaşı ile Dolar alamayacak.   Nasıl anlatırım ki Hatçe Teyze’ye piyasalarda fırtınanın estiğini.

Hatçe Teyze, bırakın Doların 5 Lira olmasını, bu hain Dolar 10 Lira olur mu? Bence olur.

REŞAT BAĞCIOĞLU

Satınalma Dergisi Ekim 2021, Yıl:9 Sayı:106

Değerli yöneticiler,

Ekonominin güçlenmesinde üretim ve ticaret vazgeçilmez. Sanayide kapasite kullanım oranları artıyor. Üretimin kalbi organize sanayi bölgelerin- de hareketlilik gözlemleniyor. Yeni çevreye duyarlı OSB yatırımları devreye giriyor. Yeşil OSB mantığı ile altyapısı ve çevre düzenlemeleri üretimciler için büyük imkanlar sağlıyor. İhracatın ve istihdamın artması bakımından önemli gelişmeler.

Girişimcinin moral ve motivasyonundaki süreklilik başarıyı getirir. Yatırımdaki dinamizm zincirleme pek çok sahayı tetikliyor. Üretim ve ticaretin canlılığı kuşkusuz satınalma ve tedarik zinciri dünyasını pozitif anlamda etkiliyor. Satıştan başlayarak planlama, tedarik, üretim ve lojistik bir bütünün parçaları. Canlılık tüm süreçlerin etkileşimini artırıp bir sinerji ve güç meydana getiriyor. Üretim ortamının kuvvetlenmesi şirketlerimizin kuvvetini yükseltiyor.

Yerli girişimler kadar yabancı girişimlerin de ülkemizde yer alması stratejik. Özellikle ar-ge, teknoloji transferi ve know how aktarımı önemli katma değer sağlıyor. Son yıllarda ise yabancı sermaye girişinde istenilen ivmeyi yakaladığımızı pek söyleyemiyoruz.

Otomotiv sektöründe beklenen haber açıklandı. Honda ülkemizden ayrıldı. Sadece Japonya’da iş çevrelerinde değil tüm dünyada bu konunun gündeme geleceğinden şüphemiz olmasın. Başarı hikayeleri kadar başarısızlık hikayeleri de popülerdir. Merak uyandırır ve sorgulanır. Yatırım çıkışlarını bir iki nedene indirgeyip hızlıca geçiştiremeyiz. Yabancı sermaye yatırımlarının ülkemize daha fazla gelmesini istiyor ve bölgemizde cazibe merkezi olma düşüncemiz var ise yatırım çıkışlarını ciddi ciddi sorgulamamız gerekiyor.

Ekonomide dövizdeki dalgalanmalar ve enflasyon rakamları ise dikkat çekmeye devam ediyor.

E-Kitaplar ve Sektörel Araştırma Raporları

Bu ay iki önemli yayınla karşınızdayız. Üretmeye devam ediyoruz.

Lojistik ve tedarik zinciri gündemi takip etmek isteyen kişilere özel Lojistik Spotlight artık yayında. Diğer taraftan Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri e-kitabımızı yine BuyerNetwork.net Öğrenme Merkezi’nden erişebileceksiniz.

Ekim 2021 dergimize katkı veren değerli öğretim üyesi ve yöneticilerimize teşekkür ederim.

Keyifli okumalar,

Prof. Dr. Murat Erdal
Editör
editor@satinalmadergisi.com

Hibrit İş Kimliği

Dr. Mehmet KAPLAN
Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi

Bir insanın toplum içinde doğup büyüyüp gelişmesine yansıması olarak ifade edilen kimlik kavramı; insanın kim olduğunu, ne iş yaptığını ve sosyolojik bağlamını ifade eden bir karşılayıcı kavramdır. Sosyoloji, biyoloji, psikoloji, antropoloji ve felsefe gibi bilim dallarının farklı şekillerde ele aldığı kimlik kavramı muğlak ve tanımlanması zor bir kavramdır. İş kimliği ise bireyin karakterini, yaşam şartlarını ve çevresinin ona bakış açısını ifade eden bir bağlam olarak düşünülür. Birey çalışırken kendine işe yönelik bir kimlik inşa etmekte ve bu kimlik bireyin çalışma yaşamındaki görüntüsü olmaktadır. Dolayısıyla iş kimliğine bağlı olarak bireyden beklenen davranışlar bulunmaktadır. İşte bu noktada bireyin iş kimliğini farklı rollerde ve/veya yeteneklerde ele alması ile yaptığı iş ile mesleki birikimleri bir araya gelmekte ve hibritleşmektedir.

Hibrit iş kimliği bireyin farklı yetenekleri ve rolleri kendisinde barındırarak hareket etmesini ifade eder. Hibrit iş kimliği ile birey sahip olduğu meslek yeterlilikleri ve bilgileri iş dünyasında kendisine biçilen görevler ile birleştirmekte ve kendisine yeni bir kimlik inşa etmektedir. Hibrit iş kimliği sahibi olan kişinin iki farklı yönü bulunmaktadır. Bu yönlerin birincisi profesyonel kimliği ikincisi ise görevsel kimliği ifade etmektedir.

Yön 1-Profesyonel Kimlik: Bu kimlik bireyin eğitim aldığı ve eğitim sonucunda ortaya çıkan mesleki kimliğini ifade eder. Bu kimlikle birey eğitim aldığı ve/veya uzmanlaştığı alanda bilgi sahibidir ve bu yönde çalıştığı ya da çalışacağı varsayılır.

Yön 2-Görevsel Kimlik: Bu kimlik ise bireyin çalışırken kendisine verilen görevlerden kaynaklanan kimliktir. Bu görevler mesleki yeterliliklerinin dışında yer alabilecek görevlerdir. Herhangi iş için mesleki yeterliliğinden farklı bir görev de olabilir, yöneticilik görevi de olabilir.

Günümüz iş/işletmecilik koşullarında artık bireyler profesyonel rollerinin dışında hareket etmek ve yetenek geliştirmek zorundadırlar. Bu zorunluluk dikkate alındığında profesyonel ve görevsel kimliği birlikte barındıran hibrit iş kimliği önemli bir çalışan performans göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Kaynak ve ayrıntılı okuma önerisi: Aşağıdaki eserl(er) konu ile ilgili kaynak ve bilgilendirmeyi artırmaya yöneliktir.

  • Öge, S. (2021). İnsan Kaynakları Yönetimi. Konya: Eğitim Kitabevi.

Kültürel ve Sosyal Yapıdaki Bozulma: Yolsuzluk

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT
Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi
İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

“Karanlık, cehalet, yolsuzluk ve yönsüzlüğün yıkımı, savaşın yıkımından çok daha büyüktür.” Yaşar Nuri Öztürk

Yolsuzluklar, az gelişmiş veya gelişmiş tüm ülkelerde temel problemler arasında yer almaktadır. Ülkelerde geniş bir alanda görülen ve birçok nedeni olan yolsuzluk, ekonomide kültürel ve sosyal yapıda ciddi bozulmalara sebep olmaktadır. Yolsuzluk problemi, ülkelerde çözüm bekleyen temel problemlerden birisidir. Çünkü hem gelişmiş hem de az gelişmiş ülkelerde görülen yolsuzluklar ekonomide yatırım, büyüme ve gelir dağılımı gibi makroekonomik büyüklükleri olumsuz etkilemektedir. Yolsuzluklar, her toplumda farklı şekillerde görülebilmektedir.

Soğuk Savaş sonrası dönemde, ticaretin gelişmesi ve neo-liberal politikalarla, daha önce emsali görülmemiş yolsuzluklar görülmeye başlamıştır. Demokrasi öncesi toplumlarda yöneticilerin faaliyetleri meşru görüldüğü için yolsuzluk belirgin bir problem olmamıştır. Ancak günümüzde siyasetçilerin gücünün kamuoyunun desteğine dayalı olması, yolsuzluğa yeni bir boyut kazandırmış, yolsuzluktan kurtulmak gerektiği kabul görmüştür. Yolsuzluk; feodalizm, kapitalizm, sosyalizm, komünizm gibi tüm sistemlerde ortaya çıkmaktadır. Yolsuzluk, toplumun tüm sınıflarını, tüm durumları (barış veya savaş), tüm yaş grubunu, tüm zaman dilimini (antik, orta çağ, modern) etkilemektedir. Yolsuzluk; kamu gücünün özel menfaatler için kötüye kullanılmasıdır. Buna göre kamu görevlisinin kişisel menfaati için rüşvet istemesi veya kabul etmesi durumunda bir kamu görevi istismar edilmektedir. Sadece ırksal, etnik ve dini gruplarla ilişkili olmayan yolsuzluk kavramı, ülkeden ülkeye hatta ülkenin bir bölgesinden başka bir bölgesine büyük farklılıklar gösterir.

Yolsuzluğun dinamiklerini açıklamak için basit bir model geliştirilmiştir.

Yolsuzluk (C) = Tekel Gücü (M) + Takdir Yetkisi (D) – Hesap Verebilirlik (A)

Diğer bir deyişle; yolsuzluğun kapsamı kamusal bir işlemdeki tekel gücünün ve takdir yetkisi gücünün miktarına bağlıdır. Tekel gücü, gelişmiş ülkelerde yüksektir ancak takdir yetkisi gücü, idari kuralların ve düzenlemelerin zayıf olduğu gelişmekte olan ülkelerde ve geçiş ekonomilerinde yüksektir. Hesap verebilirlik ise; zayıf bir yönetim ve mali sistemin, kamu hizmetlerinin yetersiz etik standartlarının bir sonucu olarak zayıf olabilir. Yolsuzluk sıklıkla gizli yapıldığı için ölçülmesi zordur. Artan yolsuzluk, ilk olarak ekonomik büyümeyi azaltmakta, gelir dağılımında adaletsizliği artırmakta ve yoksulluk artmaktadır. Aynı zamanda, ilk olarak yönetişim faktörlerini etkilemekte, yönetişim kapasitesini azaltmakta ve yoksulluk artmaktadır.

Günümüzde ülkelerde görülen temel problemler arasında yolsuzluk olgusu ön sıralarda yer almaktadır. Yüksek boyutlara ulaşan yolsuzluklar, ülkelerin iktisadi ve sosyal yaşamlarında telafisi mümkün olmayan sonuçlar ortaya çıkarmıştır ve çıkarmaya da devam etmektedir. Yolsuzluk; kamu görevlilerinin aldığı rüşvet, kamu yönetimine emanet edilen kaynakların kamu görevlilerince zimmete geçirilmesi, dolandırıcılık gibi farklı şekillerde kendini göstermektedir. Ülkeden ülkeye hatta ülkenin bir bölgesinden başka bir bölgesine büyük farklılıklar gösteren yolsuzluklar; sağlık, ulaştırma, eğitim gibi geniş bir alanda görülmektedir. Yolsuzluklarla birlikte ülkelerin ekonomik büyümesi düşmekte, kamu sektörünün verimliliği azalmakta, gelir eşitsizliği artmakta, hükümet harcamalarının bileşimi bozulmaktadır. Buna benzer birçok etkiyle, halkın devlete olan güven duygusu sarsılmaktadır. Yolsuzlukların ülkelere mali, ekonomik, sosyal birçok yönden zarar verdiği belirtilmektedir. Yolsuzlukla mücadelede, kamu yönetiminde daha fazla şeffaflık ve hesap verebilirlik sağlanmalı, etik değerler özümsenmeli, yasal, idari vb. önlemlerin alınmasıyla halk-devlet bütünleşmesi en iyi şekilde sağlanmalıdır.

Rüşvetin, küresel ekonomiye yıllık maliyetinin 1,5 ile 2 trilyon dolar arasında olduğu belirtilmektedir. IMF Raporuna (2016) göre bu rakam Gayri Safi Global Hasıla’nın %2’sini oluşturmaktadır. Sermayenin yurtdışına kaçışı, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde rüşvetçi kamu memurları ve kurumları tarafından zimmete geçirilen kamu fonlarının, vergi cennetlerine kaçırılmasını ifade etmektedir. Bu ülkelerde sadece devletin rüşvetçi üst kesimi tarafından zimmete geçirilen ve ihraç edilen fonlar, son birkaç on yılda, milyarlarca dolara ulaşmıştır. Yolsuzluk, ulus devletin sorunu olmaktan çıkıp, küresel bir şekle dönüştürmüştür. Küresel sistemde bir ülkedeki yolsuzluk, aslında bütün ülkeleri etkilemekte küresel kamusal olarak tüm sosyal, siyasal ve ekonomik sisteme zarar vermektedir. Bu nedenle günümüz piyasa ekonomisinde yolsuzluk problemleri konusunda devletlerin düzenleyici görevlerinin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Yolsuzluğun çok çeşitli olumsuz sonuçları bulunmaktadır. Her şeyden önce, piyasalar rekabetçi niteliğini, siyasi liderler de otoritelerini kaybederler. Yolsuzlukta gizlilik esas olduğundan, medyayı kontrol eden yolsuzluğa bulaşmış gruplar, kamuoyunun “doğru” bilgilendirilmesini engelleyerek, açık ve demokratik toplumu zedelerler. Hukuk devletine güven azalırken, yasaların uygulanması güçleşir. Özellikle, gelişmekte olan ülkelerde, ulusal, toplumsal, ekonomik ve siyasal gelişim yavaşlar. Bu koşullarda, yatırımlar için gerekli yabancı sermaye bulunamaz, başlayan projeler tamamlanamaz, üretim kapasitesi düşer, idari verimlilik azalır ve siyasi düzen meşruiyeti kriziyle karşılaşır. Kamu yönetiminin işlerliği açısından daha da kötüsü, çok yaygın yolsuzluk olgusu içinde bulunan, ancak bu olumsuzluğa karşı çıkan kamu yöneticileri de zamanla yolsuzluk sürecine katılmaktadırlar. Yolsuzluğun önlenmesinde, sosyal ve ahlaki sistemin rolü ile yaptırım uygulanması çok önemlidir.

Küreselleşme, yolsuzluğu bir veya birkaç ülkenin problemi olmaktan çıkarmış küresel bir sorun haline dönüştürmüştür. Bulaşma etkisi ile herhangi bir ülkedeki yolsuzluk, o ülke ile ekonomik veya siyasi ilişki içindeki diğer ülkelere de yayılabilmektedir. Bu nedenle yolsuzlukla mücadele küresel bir çabayı gerektirmektedir.

Danışmanlık Hizmet Alımı İhalelerinde Teknik Teklif Puanlaması

Anahtar Kelimeler; Yapımla ilgili hizmet alımı, danışmanlık hizmeti, teknik teklif, puanlama, alt kriter

İtirazen Şikayet Konusu; İhale komisyonu tarafından yapılan değerlendirme sonucu ham teknik puan kriterinden 97 puan alındığı, ancak teklif dosyasında sunulan belgelerin İdari Şartname’nin 31.1’inci maddesinde belirtilen kriterlere göre değerlendirilmesi durumunda herhangi bir puan kaybının mümkün olmadığı, idareye yapılan şikayet başvurusu üzerine idarece verilen cevapta teknik puanlamaya ilişkin detaylara ve açıklamalara da yer verilmediği,

Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti;  29.09.2021 tarihli ve 2021/UH.II-1815 sayılı Kamu İhale Kurulu kararına göre; Danışmanlık Hizmet Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin 63’üncü maddesinde, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 10’uncu maddesine uygun olarak benzer nitelik ve ölçekteki sözleşmeleri yerine getirme deneyimi, iş için önerilen yöntem, organizasyon yapısı, yönetici kadrosu ile işi yürütecek teknik personelin eğitim seviyesi ve mesleki nitelikleri esas alınarak teknik değerlendirme kriterlerinin idarece tespit edileceği,

Teknik değerlendirmede, işin kapsamı, karmaşıklığı ve önem derecesi dikkate alınarak anılan Yönetmelik’in eki Tablo 1’de verilen aralıklarda tam puanların belirleneceği, idarelerce hangi kriterlere ve alt kriterlere ne şekilde puan verileceği ile puanlama yönteminin ihale dokümanında somut ve anlaşılabilir olarak açıklanacağı,

Anılan Yönetmelik’in 64’üncü maddesinde, isteklilerin teknik teklif belgelerinin her üye tarafından tek tek incelenerek İdari Şartname’de belirtilen kriterlere göre her istekliye gerekçeli olarak ayrı ayrı puan verileceği ve bu teknik puanlar ile gerekçelerinin “Teknik Teklif Üye Değerlendirme Standart Formu”na yazılarak imzalanacağı, üyelerin doldurduğu bu formlar bir araya getirilerek verilen puanların “Teknik Teklif Komisyon Değerlendirme Standart Formu”na geçirileceği, her istekli için komisyon üyelerinin verdiği puanların toplanarak üye sayısına bölünmek suretiyle isteklilerin ayrı ayrı teknik puanlarının bulunacağı hüküm altına alınmıştır.

İhaleye ait İdari Şartname’nin 31’inci maddesinde, teknik değerlendirmede kullanılacak kriterlere ve kriterlere ilişkin olarak belirlenen puanlara yönelik düzenlemelere yer verildiği, anılan düzenleme ile isteklilerin “Benzer Nitelik ve Ölçekteki İşlerde Deneyimleri” kriteri için 20 puan, “İş İçin Önerdikleri Yöntem (Metodoloji) ve Çalışma Planı İle Organizasyon Yapısının İş Tanımına Uygunluğu” kriteri için 40 puan ve “Yönetici Kadrosu ve Teknik Personel” kriteri için 40 tam puan alacaklarının belirtildiği,

Ayrıca “İş İçin Önerilen Yöntem (Metodoloji) ve Çalışma Planı İle Organizasyon Yapısının İş Tanımına Uygunluğu” ve “Yönetici Kadrosu ve Teknik Personel” kriterlerinin dört alt kritere ve alt kriterlere ilişkin belirlenen puanlara ayrıldığı görülmüştür.

İhale komisyonu kararı incelendiğinde, ihaleye teklif sunan isteklilerin teknik ve mali tekliflerinin ihale komisyonunca değerlendirilmesi neticesinde, ihale üzerinde bırakılan isteklinin itibari teknik değerlendirme puanının 100 olduğu, başvuru sahibi isteklinin ise itibari teknik puanının 98,98 olduğu,

Teknik Teklif Komisyon Değerlendirme Formu incelendiğinde, isteklilerin teknik tekliflerinin beş komisyon üyesi tarafından ayrı ayrı puanlanmak suretiyle değerlendirildiği ve ekinde yer alan Teknik Teklif Üye Değerlendirme Formunda her üye tarafından isteklilere verilen puanlar ile puanların verilme gerekçelerine yer verildiği tespit edilmiştir.

Teknik Teklif Üye Değerlendirme Formları incelendiğinde, İdari Şartname’de alt kriterleri de belirlenen “Benzer Nitelikli İşlerde İş Deneyim”, “İş İçin Önerilen Yöntem ve Çalışma Planı İle İş İçin Taahhüt Edilen Organizasyon Yapısı” ve “İş İçin Taahhüt Edilen Yönetici Kadrosu ve Teknik Personel” başlıklı teknik kriterlere her bir üye tarafından puan ve gerekçe belirtmek suretiyle isteklilerin teknik tekliflerinin değerlendirmeye alındığı, isteklilerin teknik tekliflerinin değerlendirilmesi aşamasında İdari Şartname’de belirlenen teknik kriterlerin genel başlıkları dikkate alınarak üyeler tarafından puanlamanın gerçekleştirildiği, ancak “İş İçin Önerilen Yöntem (Metodoloji) ve Çalışma Planı İle Organizasyon Yapısının İş Tanımına Uygunluğu” ve “Yönetici Kadrosu ve Teknik Personel” kriterleri altında düzenlenen dört alt kritere ilişkin puanlamanın ayrı ayrı gerçekleştirilmediği tespit edilmiştir.

Danışmanlık Hizmet Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin 63’üncü maddesi hükmü uyarınca idarelerce hangi kriterlere ve alt kriterlere ne şekilde puan verileceği ile puanlama yönteminin ihale dokümanında somut ve anlaşılabilir olarak açıklanacağı dikkate alındığında, idarece teknik tekliflerin değerlendirilmesi aşamasında, komisyon üyelerinin hangi kriterlere ve alt kriterlere hangi gerekçeli puanı verdiğinin, puanlama yönteminin ve gerçekleştirilen teknik değerlendirmelerin somut ve anlaşılabilir olması gerektiği anlaşılmaktadır.

Teknik Teklif Üye Değerlendirme Formları düzenlemeleri dikkate alındığında,  ihale komisyonu üyelerince “İş İçin Önerdikleri Yöntem (Metodoloji) ve Çalışma Planı ile Organizasyon Yapısının İş Tanımına Uygunluğu” ve “Yönetici Kadrosu ve Teknik Personel” kriterinin genel başlığı dikkate alınarak gerekçeli puanların verildiği, halbuki İdari Şartname düzenlemelerinde, anılan kriterlerin her birinin dört alt kriterinin bulunduğu, ihale komisyonu üyelerince alt kriterler ve alt kriterlere ilişkin belirlenmiş puanlar dikkate alınmadan gerçekleştirilen teknik değerlendirmelerin somut ve anlaşılır olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Yukarıda yer verilen tespit ve değerlendirmeler dikkate alındığında, ihale komisyonu üyelerince sadece teknik kriterlerin genel başlıkları dikkate alınarak gerçekleştirilen değerlendirmeler ve puanlamaların somut ve anlaşılır olmadığı anlaşıldığından, İdari Şartname’nin 31’inci maddesinde düzenlenen teknik kriterler ve alt kriterleri dikkate alınarak gerekçeli puanlamanın ihale komisyonu üyelerince ayrı ayrı gerçekleştirilmesi gerekmektedir.