Serbest Bölgelerin Misyonu

SERBEST BÖLGELERİN TANIMI VE MİSYONU

Serbest Bölgenin tanımı genel olarak; serbest bölgeler; ülkede geçerli ticari, mali ve iktisadi alanlara ilişkin hukuki ve idari düzenlemelerin uygulanmadığı veya kısmen uygulandığı, sınai ve ticari faaliyetler için daha geniş teşviklerin tanındığı ve fiziki olarak ülkenin diğer kısımlarından ayrılan yerlerdir. Ülkemiz sınırları içerisinde yer alan ancak üstlendikleri misyon itibariyle gümrük hattı dışında kalan serbest ticaret alanlarıdır. Serbest bölgelere giriş ve çıkışlar düşünüldüğü gibi tamamen serbest olmayıp, serbest bölge gümrük kapısından giriş, serbest bölge gümrük kapısından çıkışlar belirli kontroller dahilinde yapılmaktadır.

Serbest bölgelere gerek girişler, gerekse çıkışlar kontroller dahilinde yapılmaktadır. Giriş ve çıkışlar serbest bölgelerin kontrole tabii gümrük kapılarından yapılmaktadır ve bölge kapılarında hem x-ray kontrolü, hem de gümrük yetkilileri görev yapmaktadır.

SERBEST BÖLGELERDE FİRMA KURMAK VE FAALİYETTE BULUNMAK

Kaynak: https://ticaret.gov.tr/data/5b9b666013b8761cc09f9bad/Faaliyet_RB.pdf

Serbest bölgelerde faaliyette bulunmak için Dış Ticaret Müsteşarlığı Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğünden Faaliyet Ruhsatı alınması gerekmektedir.

Faaliyet ruhsatı almak üzere;

  • Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü, Serbest Bölge Müdürlüğü veya serbest bölgenin işletici/kurucu-işletici şirketinden temin edilecek Faaliyet Ruhsatı Müracaat Formu ve bir fotokopisi.
  • Müracaatçı ve serbest bölgede yapacağı faaliyet hakkında tanıtıcı bilgi,
  • İmza sahibinin yetki belgesi ve imza sirküleri ile (varsa) firma temsilcisinin yetki belgesi ve imza beyannamesi,
  • Müracaatçı firmanın kuruluş ilanı ile son sermaye ve ortaklık yapısının yayımlandığı Türkiye Ticaret Sicil Gazeteleri ve Ticaret ve/veya Sanayi Odası kaydı (Yabancı firmalar için kendi ülkelerinde geçerli olan kuruluş belgesinin Türkiye’nin o ülkedeki temsilciliğince onaylı örneği),
  • Firmanın son üç yıla ilişkin bilânçosu, kar ve zarar cetveli,
  • Müracaat ücretinin Merkez Bankası’na yatırıldığını gösterir banka dekontunun aslı ve bir fotokopisi,
  • (Varsa) Son üç yılda Türkiye’ye getirilen döviz tutarını gösterir belgeler,

bir dilekçe ile birlikte iadeli taahhütlü olarak doğrudan Dış Ticaret Müsteşarlığı Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü 06510 Emek / ANKARA – TÜRKİYE adresine gönderilebileceği gibi ilgili Serbest Bölge Müdürlüğüne de teslim edilebilir. Genel Müdürlükçe yapılan inceleme sonucu Faaliyet Ruhsatı alması uygun görülen firmalar 30 gün içinde; açık alan kiralayacak iseler serbest bölge işletici/kurucu işletici firması ile, hazır işyerlerinden birini kiralayacak iseler bölgede kiralama ruhsatına sahip herhangi bir kuruluş ile kira sözleşmesi yaparlar.

Arazisi özel sektöre ait bazı serbest bölgelerde ise firmaların arazi veya işyeri satın alması da mümkün bulunmaktadır. Genel Müdürlükçe yapılan inceleme sonucu Faaliyet Ruhsatı alması uygun görülen firmalar 30 gün içinde; arazi veya işyeri satın alacak iseler, serbest bölge işletici/kurucu işletici firması ile satış sözleşmesi yaparlar.

İlgili Serbest Bölge Müdürlüğünce onaylanmış sözleşmenin bir sureti Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü’ne iletilir. Genel Müdürlükçe verilen süre içerisinde kira/satış kontratı yapanlar adına Faaliyet Ruhsatı düzenlenir. Yatırımcı kullanıcılar, Faaliyet Ruhsatını aldıktan sonra, Bölge Müdürlüğüne müracaat ederek, hazırlatmış oldukları inşaat projelerini uygulamak üzere “İnşaat Ruhsatı” alırlar. İnşaat çalışmalarını bitirdikten sonra “İskân Ruhsat”larını alarak ticari faaliyetlerine başlarlar.

Faaliyet Ruhsatı alması uygun görülmeyenlere ise, Faaliyet Ruhsatı için ödedikleri müracaat ücretleri iade edilir. Serbest bölgelerde faaliyette bulunacak bütün gerçek ve tüzel kişiliğe sahip Türkiye’de faaliyet gösteren firmaların, serbest bölgedeki faaliyetlerini oluşturacakları şubeleri aracılığı ile yapmaları zorunludur. Bu durumda merkez firmanın son üç yıla ait bilânçolarının incelenmesi sırasında sermaye yapısı ve karlılık durumu gibi hususlar göz önünde bulundurulacaktır.

Serbest bölgede faaliyet gösterecek şubenin ticari faaliyete başlayabilmesi için mutlaka sermaye tahsis edilecek ve işletme gideri öngörülecektir. Serbest bölgelerde faaliyette bulunacak bütün gerçek ve tüzel kişiliğe sahip firmaların faaliyet alanlarının serbest bölgeler ile sınırlı olması halinde bile, ticaret sicili kayıtlarının bulunması zorunludur.

KAYNAKÇA: https://ticaret.gov.tr/serbest-bolgeler/genel-tanitim

SERBEST BÖLGELER

Ülkemizde temel olarak ihracata dayalı yatırım ve üretimi teşvik etmek amacıyla 1987 yılından bu yana;

  • Akdeniz kıyısında, Mersin, Antalya ve Adana-Yumurtalık Serbest Bölgeleri,
  • Ege Bölgesinde Ege (İzmir), Denizli ve İzmir Serbest Bölgeleri,
  • Marmara Bölgesinde, İstanbul Atatürk Havalimanı, İstanbul Endüstri ve Ticaret, İstanbul Trakya, Avrupa, Kocaeli, Tübitak-Mam Teknoloji ve Bursa Serbest Bölgeleri, Karadeniz kıyısında, Trabzon, Rize ve Samsun Serbest Bölgeleri,
  • Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Gaziantep Serbest Bölgesi,
  • İç Anadolu Bölgesinde, Kayseri Serbest Bölgesi faaliyete geçmiştir.

ÜLKEMİZ SERBEST BÖLGELERİNİN KURULUŞ AMACI

  • İhracata yönelik yatırım ve üretimi teşvik etmek,
  • Doğrudan yabancı yatırımları ve teknoloji girişini hızlandırmak,
  • İşletmeleri ihracata yönlendirmek,
  • Uluslararası ticareti geliştirmek. Serbest Bölgelerin İşlevi Serbest bölgeler;
  • Ülkeye yabancı sermaye ve teknolojilerin getirilmesine imkân sağlayacak uygun zemin yaratılması,
  • Sanayicinin ihtiyaç duyduğu bazı hammadde ve ara malların kolaylıkla, istenilen miktarda ve zaman kaybı olmadan temin edilebilmesi,
  • Sağlanan teşvik ve avantajlarla düşük maliyetli mal üretimi ve ihracı,
  • Türkiye dışından gelen malların transit olarak diğer ülkelere satımı,
  • Yeni istihdam olanaklarının yaratılması,
  • Türk ihraç ürünlerinin ihracatını kolaylaştırmak ve hızlandırmak bakımından bir basamak olması işlevlerini görmektedir.

ÜLKEMİZ SERBEST BÖLGELERİ KURULUŞ TARİHLERİ

  • 1 MERSİN SERBEST BÖLGESİ 1985
  • 2 ANTALYA SERBEST BÖLGESİ 1985
  • 3 EGE SERBEST BÖLGESİ 1987
  • 4 İST. AHL. SERBEST BÖLGESİ 1990
  • 5 TRABZON SERBEST BÖLGESİ 1990
  • 6 İST. TRAKYA SERBEST BÖLGESİ 1990
  • 7 ADANA YUMURTALIK SERBEST BÖLGESİ 1992
  • 8 İST ENDÜSTRİ VE TİCARET SERBEST BÖLGESİ 1992
  • 9 SAMSUN SERBEST BÖLGESİ 1995
  • 10 AVRUPA SERBEST BÖLGESİ 1996
  • 11 RİZE SERBEST BÖLGESİ 1997
  • 12 KAYSERİ SERBEST BÖLGESİ 1997
  • 13 İZMİR SERBEST BÖLGESİ 1997
  • 14 GAZİANTEP SERBEST BÖLGESİ 1998
  • 15 TÜBİTAK-MAM SERBEST BÖLGESİ 1999
  • 16 DENİZLİ SERBEST BÖLGESİ 2000
  • 17 BURSA SERBEST BÖLGESİ 2000
  • 18 KOCAELİ SERBEST BÖLGESİ 2000

Gelecek haftaki yazımızda serbest bölgelerdeki ithalat ve ihracat işlemlerinin gerçekleşmesi ve Türkiye gümrüklerinden yapılan ithalat ve ihracat işlemlerinin arasındaki farklılıklar konu edilecektir.

Dijital girişimler firmaları Endüstri 4.0 sürecinde nasıl etkiliyor?

Endüstriyel nesnelerin interneti (IIoT), dijital ikiz, enerji verimliliği, Endüstri 4.0’la ilgili Türkiye ve Almanya’da son yıllarda yaşanan gelişmeler ve yeni uygulamalar Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği organizasyonu Ticaret Bakanlığı ve Türkiye İhracatçılar Meclisi katkılarıyla gerçekleşen dijital forumda konuşuldu.

Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası, Bayern International ve Bavyera Ekonomi Bakanlığı iş birliğindeki webinara Türk ihracatçı firmalar ve kurum temsilcileriyle Alman firma ve kurum yetkilileri katıldı.

Aynı zamanda 14-15 Ekim tarihlerinde Concept Laser, AUDİ Ingolstadt Fabrikası ve Endüstri 4.0 fabrikası olarak da bilinen Siemens Amberg Fabrikasına sanal ziyaret gerçekleştirildi.

Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği Başkanı Yalçın Ertan, Endüstri 4.0’ın Ticaret Bakanlığı’nın 2023 ihracat hedefleri doğrultusunda, küresel piyasalarda daralma yaşanan bugünlerde firmalara rekabet avantajı sağlayacağı görüşünde.

“Endüstri 4.0 üzerine çalışmaya 2017’de Almanya’nın Bavyera Bölgesi’ne gerçekleştirdiğimiz teknik heyetle başladık. Dünya çapında lider otomasyon teknolojisi tedarikçisi Festo, dünya otomotiv devlerinden BMW fabrikası ve MAN Diesel&Motors firmalarını ziyaret ettik. Endüstri 4.0’ın ne olduğunu, işletmelerde nasıl uygulandığını anlamak ve iyi uygulama örneklerini yerinde ziyaret ederek inceleme fırsatı yakaladık. Bavyera Ekonomi Bakanlığı ile bir araya gelerek bölgelerinde yapılan çalışmalar hakkında bilgi aldık, iş birliği fırsatlarını değerlendirdik. İlk etkinliğimizin devamı niteliğindeki bu etkinliğimizle iki yıl içerisinde Endüstri 4.0 konusunda yaşanan gelişmeleri takip edebilmeyi, Almanya’da ve Türkiye’de konusunda uzman firma ve kurum temsilcilerinin ağzından dinleyerek sektörümüze yeni bir bakış açısı katmayı hedefliyoruz.”

Bavyera dünyanın en önemli endüstri 4.0 bölgesi

Ertan’a göre 2018’den beri devam eden korunmacı uygulamalar ve pandeminin küresel tedarik zincirlerini etkilemesiyle zorlu zamanlar geçiren ihracatçı firmaların, rakiplerinin bir adım önüne geçmelerinde Endüstri 4.0 ve dijitalleşmenin önemi çok büyük.

“Bavyera Bölgesi Endüstri 4.0 konusunda dünyada lider konumunda bulunduğu için ayrıca öneme sahip. 2020 yılı Ocak-Eylül dönemi demir ve demirdışı metaller ihracatı Türkiye genelinde değer bazında 14,8 milyar dolar olurken Birliğimiz üzerinden gerçekleştirilen ihracat ise 976 milyon dolar oldu. Hem Türkiye genelinde hem de Ege Bölgesi ihracatında Almanya ilk sırayı aldı. Bizim en büyük ihracat partnerlerimizden olan Almanya ile hem ticari hem de teknolojik ilişkilerimizi geliştirmemiz ve sağlamlaştırmamız iki ülke için de fayda sağlayacak.”

“Türkiye bizim için önemli bir ortak”

Bavyera Ekonomi Bakanlığı Uluslararasılaştırma ve Sanayi Bölüm Müdürü Dr. Markus Wittmann, Endüstri 4.0’ın uluslararası rekabet açısından şirketler için çok önemli olduğunu söyledi.

“2017’de Bavyera’ya delegasyon geldi ve Almanya’da neler olduğuna dair fikir alışverişi yapıldı. Biz bunu devam ettirmek istiyoruz. Bavyera ile Türkiye arasında 5 milyar euro’luk ticaret hacminden bahsediyoruz. Gelecek yıl bu yıldan daha iyi olacağına eminiz. Bavyera endüstrinin dönüşüm geçirdiği bir yer. Tüm bunlar uluslararası alana yayılmalı ve Türkiye bizim için çok önemli bir ortak. Doğu’da ve Batı’da işbirliğimizi artırırsak rekabeti artırabiliriz. Almanya’da otomotiv ve makine sektörü güç zamanlardan geçiyor. Dönüşüm ve işbirliği yapma fırsatlarına bakmalıyız.”

“Projelerimizle dijital devrimi gerçekleştiriyoruz”

Ticaret Bakanlığı Davranışsal Kamu Politikaları ve Yeni Nesil Teknolojiler Daire Başkanı Muhammed Emin Torunoğlu, “Dijitalleşme iş yapma şekillerini değiştiriyor. Bakanlık olarak projelerimizle dijital devrimi gerçekleştiriyoruz. Teknolojileri günlük prosedürlere dahil etmeliyiz. Dış ticarette blockchain teknoloji çok önemli bir çözüm. Mevzuat kolaylaştırıcı olmalı ve teknolojinin etkilerini düşünmemiz gerek. Şirketleri teşvik etmek için gerekli mekanizmalarımız var. Bu sayede rekabetçi avantaj kazanabilirler. Dijital dönüşüm veri toplamada yardımcı olacak ve kamu-özel sektör arasındaki işbirliğini destekleyecektir. Kişisel güvenliğe özen gösterilmesi gerekiyor.” dedi.

Yüzde 1 ek büyüme, yüzde 15’e varan verimlilik artışı sağlanacak

Daha esnek üretim süreçleriyle daha uygun maliyetlerle ürün üretiminin mümkün olduğundan bahseden Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı İsmail Gülle şöyle devam etti:

“Ürünlerin tasarım ve üretim süreçlerinin tamamen dijital süreçlerde tamamlanabilmesi sayesinde üretimde optimizasyon ve kaynak verimliliğinde artışlar sağlanmıştır. Bulut bilişim gibi imkânları kullanarak teknolojiye ulaşmada ve rekabet etmede artık KOBİ’lerin büyük firmalarla aynı imkânlara daha kolay ulaşabildikleri gözlenmektedir. Endüstri 4.0 ile birlikte ürünlerin pazara çıkış süreleri yüzde 25 ile yüzde 50 arasında azalabilecek ve yüzde 70’e kadar enerji tasarrufu sağlanabilecektir. Türkiye’nin ise Endüstri 4.0 teknolojilerini üretim sürecine dahil etmek için önümüzdeki 10 yıllık süreçte, yılda yaklaşık 10-15 milyar TL yatırım yapması gerektiği tahmin edilmektedir. Bu yatırımların ülkemiz ekonomisinde yıllık yüzde 1’in üzerinde ek büyüme ve toplam üretim ile dönüşüm maliyetleri açısından yüzde 15’e varan verimlilik artışı sağlaması beklenmektedir.”

Dijitalleşme ne kadar fazlaysa ciro o kadar fazla

Fraunhofer IGCV’den Dr. Andrea Hohmann ise Endüstri 4.0 sürecinde önemli olan unsurları “Verilerin alışverişi ve paylaşılması, talep tahminini iyileştirme, makinaların insanlarla bağlantısı, sistemler ve akıllı sensör ağları, ürünlerin üretim sistemlerinin sanallaştırılması.” diyerek sıralıyor.

“Bu süreçler verimliliği artırıyor ve materyal akışını optimize ederek atıkları minimize ediyor. 2014’teki araştırmaya göre bu sayede Almanya’da satış büyümesi yüzde 2 artışa geçti. Dijitalleşme sayesinde üretimde dijital önlemler de uygulanıyor. Tedarikte fazla enerji kullanan, çok fazla enerji tüketimi olan şirketlere yönelik algoritmalar geliştirilerek büyük oranda tasarruf sağlanıyor. Üretimde uygulanan birçok süreçle aynı zamanda verimlilik de artıyor. Dijitalleşmenin verimliliğe ve imalat maliyetlerine çok etkisi var. Dört dijital olgunluk derecesi var. Üçüncü derece ve sonrasında şirketler yarı otonom olarak ilerliyor. Dijital ikizler var. Siparişten üretime kadar her şey birbirine bağlı ve kontrol altında üretim planlaması gerçekleşiyor. Şirketlerin yüzde 20’si üçüncü dijital olgunluk düzeyinde. Dijitalleşme ne kadar fazlaysa ciro o kadar fazla. Bavyera, Almanya’ya göre yüzde 2 kadar daha ilerde.”

Pandemi sürecinde geliştirdikleri yazılım sayesinde Çin’deki müşterilerine 24 saat uzaktan destek verdiklerini anlatan Grenzebach Digital GmbH Satış Müdürü Martin Zanker, “Operatöre mesaj atılıyor ve müşterimiz linke tıklıyor, doğrudan bizle iletişime geçiyor. Hızlı bir şekilde müşteriye ulaşıyoruz ve operatörlerden biri iletişimi başlatıyor. Anında destek alınabiliyor.” dedi.

Vestel Siber Güvenlik ve Çözüm Entegasyonu Grup Müdürü Gürhan Gür ise 2,5 milyar dolarla pazarda lider olduklarını, ürünlerini İngiltere’den sonra en çok ihraç ettikleri ikinci ülkenin Almanya olduğunu sözlerine ekledi.

“Dijital dönüşümde lokomotifiz ve bu dönüşümlerin merkezi olmak istiyoruz. IIoT ve yapay zekayı kullanarak ev aplikasyonları, mobil uygulamalar, akıllı izleme, akıllı ev çözümleri projelerini gerçekleştiriyoruz. Gizlilik ve güvenlikle ilgili ayrı bir IIoT güvenlik sistemi oluşturduk, tehdit ve risk analizi, uçtan uca güvenlik testleri yapıyoruz.”

Enerji verimliliğine yönelik projeler yaptıklarından bahseden HAWE Hydraulik SE’den Andreas Glinhammer ise, “Led teknolojisine ek olarak gün ışını akıllı yazılımlarla bir araya getirerek yüzde 30 enerji tasarrufu sağlıyoruz. Sanayi binalarının mimarisini yüzde 18’lik gün ışığını üretim salonlarının içine tavan pencereleriyle dahil ederek dizayn ediyoruz. Yüksek oranda tasarruf sağlandı.” diye konuştu.

“Firmaların yüzde 68’i Endüstri 4.0’ı öncelik olarak görüyor ancak yüzde 29’u uyguluyor.” diyen SAP Türkiye’nin Tedarik Zinciri Çözüm Yöneticisi Melih Çamlıoğlu’na göre 5 yıl içinde çok dikkatli olmak ve en kısa vadede önlemleri almak gerekiyor.

“Akıllı ürünler, fabrikalar, akıllı varlıklar, robotik gibi çözümler yüzde 40’lık maliyet tasarrufu sağlıyor. Endüstriyel nesnelerin interneti, blockchain ve dijital ikizlerin uygulanmasıyla veriler toplanıyor ve büyük bir veri platformu oluşturuluyor. Bir sürü veriden oluşturulan simülasyonla daha iyi tahminler çıkıyor, geçici analiz yapılabiliyor, ne tür sapmalar var buna bakıyorlar. Elektrik kullanımı ve sapmalara bakıp gerçek bir karşılaştırma yapabiliyoruz. Böylelikle verimlilik artıyor. Online olarak güvenli bir şekilde her şey izlenebiliyor.”

Siemens AG Nürnberg Global Satış Müdürü Dominik Zettler, dijital ikiz uygulaması sayesinde yüzde 10’luk üretim artışı sağlandığını şu sözlerle anlatıyor:

“Sanal dünyada yapay zeka ve otonom sistemlerle hangi ürünün hangi rafa koyulup nasıl optimize edileceği, çalışma akışının daha iyi planlanması mümkün. Üretim makinaları, aksamların, montajların, tüm tesislerin dijital ikizleri var. Fizikselden gelen verileri bilmek istediğimiz verilerle bir araya getirip gerçek üretimde bir ikiz yapıyoruz. Üretimde esneklik ile kaynak verimliliği yani insan, malzeme, zaman kaynağı çok önemli. Böylelikle yüzde 98’e kadar süreçler iyileştirilebilir.”

Farplas Otomotiv A.Ş. Proje ve Mühendislik Direktörü Murat Peker de yapay zeka teknolojisini kullanarak akıllı taşıma projeleri gerçekleştirdiklerini, verileri üretim yerinden toplayıp ürün ve hizmetlerini dijitalize ettiklerini anlattı.

Digit4Turkey Association Kurucu Başkanı Ali Rıza Ersoy ise pandeminin dijitalleşmede katalizör olduğunu ve şirketlerin uzaktan hizmetleri devreye sokarak süreci iyi yönettiklerini söyledi.

İşveren, işçiye yaptırım uygulamadan önce hangi hususları gözetmelidir?

İş ilişkisinde, işverenin düzenleme yapma, yönetim ve disiplin yetkileri bulunmaktadır. İşverenin geniş anlamdaki yönetim yetkisinin en uç noktası olan disiplin yetkisi, belirli koşullarda, kurallara uymayan işçilere disiplin yaptırımları uygulama yetkisi olarak ortaya çıkar. Disiplin uygulama yetkisinin kötüye kullanılma ihtimalinin yüksek olması nedeniyle bu yetkinin sınırlandırılmasına dair hukukumuzda yeterli bir pozitif düzenlemenin varlığından söz edilemez. Bu nedenle sözleşmenin sona erdirilmesine ilişkin 4857 sayılı İş Kanunu m.18/1 ve m.25/II hükmü ile işverenin toplu iş sözleşmesi ve iş sözleşmesinde gösterilen nedenler dışında işçiye ücret kesme cezası verilemeyeceği öngörülen İşK. m.38 dışında İş Kanunlarında bir hüküm bulunmadığından, genel hükümler bu konuda önem arz etmektedir (GÜZEL, Ali, UGAN ÇATALKAYA, Deniz, İş Sözleşmesinin Uygulanmasında ve İşverenin Yönetim Yetkisinin Sınırlanmasında Dürüstlük  (Objektif İyiniyet) Kuralının İşlevi Üzerine, Ali Rıza OKUR’a Armağan, Marmara Üniversitesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, İstanbul Yıl 2014, C.20 S.1 ).

Bununla birlikte, 4857 sayılı İş Kanunda belirtilen haller dışında işçiye disiplin cezası uygulanabilmesinin hukuki dayanağı olabilecek olan işyeri iç yönetmeliği ile getirilecek düzenlemelerin denetiminin ise, öğretide, 6098 sayılı Trük Borçlar Kanunu m.20 ve devamında öngörülen genel işlem koşullarına ilişkin hükümlere göre yapılması gerektiği belirtilmektedir (SÜZEK, Sarper, İş Hukuku, İstanbul 2016).

Öte yandan işverence verilen disiplin cezalarının mahkemelerce iptal edilerek, işvereni bu yönde bir işlem yapmaya zorlanması Türk Hukuku’nda düzenlenmiş değildir.  Nitekim Yargıtay’a göre, “Hukukumuzda açık bir düzenleme bulunmadığı için iş mahkemesince işverenin verdiği disiplin cezasının iptali ve işvereni bir işlem yapmaya zorlayıcı nitelikte karar verilmesi mümkün değildir. Mahkemece işlemin hatalı olduğunun belirtilmesi ile yetinilmeli, işverenin yönetim hak ve yetkisinin kısıtlanması veya ortadan kaldırılması anlamına gelecek şekilde hüküm kurulmamalıdır. (Y9HD. 06.12.2010 T., E.2010/33308., K.2010/36162 Legalbank.).

İşverenlerce hukuka uygun bir yaptırım uygulanabilmesi için öncelikle, işçinin belli bir kuralı ihlal etmiş olduğu kesin olarak tespit edildikten sonra işlem yapılmalıdır. Yeterli delil olmaksızın önyargı ya da zan ile işçilere yaptırım uygulanması hukuka aykırılık teşkil edebilecektir. Örneğin iş arkadaşına hakaret ettiği kamera kaydı, ses kaydı ya da tanık ifadeleri ile kesin olarak tespit edilememiş bir işçinin iş sözleşmesinin feshi gerçekleştirilmemelidir. İkinci olarak, öngörülen yaptırımın, ihlal ile ölçülü olması gerekir. Yani kusurun ağırlık derecesine göre ceza öngörülmelidir. Örneğin işyeri iç yönetmeliğinde ayda iki defa işe geç kalan işçinin üç yevmiyesinin kesilmesi ölçülülük ilkesine aykırılık oluşturabilecektir. Üçüncü olarak,  işçiye verilen cezanın, parasal nitelikte, ayrımcılık teşkil eden ya da iç yönetmelikte öngörülmeyen hukuka aykırı bir ceza olup olmadığı gözetilmelidir. İşçinin, işyerinde disiplinsiz hareketleri ancak uyarma, kınama, aylıktan kesme, işten uzaklaştırma ve iş sözleşmesinin sona erdirilmesi şeklinde gerçekleştirilebilir. Bunun dışında işçinin disiplinsiz davranışlarının cezası, işverence hakarete uğramak, darp edilmek ya da kişiliğinin rencide edilmesi olamaz. Son olarak, işveren, yaptırımı uygularken yasada öngörülen prosedüre uygun hareket etmelidir. Örneğin işçinin ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırı bir davranışının haklı feshi gerektirmesi halinde, işverenin haklı feshe neden olan olayı öğrendiği günden itibaren 6 işgünü içinde feshi gerçekleştirmelidir. Olayı öğrenme günü hesaba katılmaksızın, takip eden iş günleri sayılarak altıncı günün bitiminde haklı fesih yetkisi sona erer. Disiplin kurulunun bulunduğu işyerlerinde, olayın öğrenildiği günden itibaren 6 işgünü içinde disiplin kuruluna sevk edilmeli ve işçiye savunma hakkı tanınmalıdır. Disiplin kurulunun işçinin iş sözleşmesinin haklı nedenle sona erdirilmesine karar vermesi durumunda,  disiplin kurulu feshe yetkili kılınmışsa kurulca, yoksa feshe yetkili kişi tarafından karar tarihten itibaren 6 iş günü içinde fesih gerçekleştirilmelidir.

İşveren, yönetim hakkına dayanarak disiplin uygulama yetkisini kullanırken objektif iyiniyet kurallarına uygun hareket etmesi gerekir. Aksi halde, hukuka aykırı yaptırım uygulamasının hukuki ve cezai sonuçlarıyla bağlı olur.

Sonuç olarak, işverenin yönetim yetkisine dayanarak işçilere yaptırım uygulama yetkisi bulunmaktadır. Ancak uygulanacak yaptırımın hukuka uygun olması gerekir. Bu bakımından aşağıdaki dört hususun işverence yaptırım uygulanmadan önce gözetilmesi gerekir.

1.İşçinin belli bir kuralı ihlal etmiş olduğu kesin olarak tespit edilmelidir.

2.Öngörülen yaptırımın, ihlal ile ölçülü olması gerekir.

3.Verilen cezanın, parasal nitelikte, ayrımcılık teşkil eden ya da iç yönetmelikte öngörülmeyen hukuka aykırı bir ceza olup olmadığına bakılmalıdır.

4.İşveren, yaptırımı uygularken yasada öngörülen prosedüre uygun hareket etmelidir.

Lojistik Sektöründe Hedef 100 Milyar Doları Aşmak

UTİKAD 38. Seçimli Olağan Genel Kurulu’nda yönetime aday olan “Geçmişten Geleceğe” ekibi, seçildikleri takdirde hayata geçirecekleri projelerini düzenledikleri basın toplantısıyla açıkladı. Dr. Kayıhan Özdemir Turan, ekip adına yaptığı konuşmada, dünya ölçeğinde yapılan çalışmalarda lojistik sektörünün GSYH içerisindeki payının ortalama yüzde 13 olarak kabul edildiğini belirtti.

Bu varsayımdan hareketle Türkiye’deki lojistik sektörünün ekonomik büyüklüğünün 100 milyar doları aşması için çaba harcayacaklarını kaydetti. Turan, drone ile yük taşımacılığından sektörde kadın iş gücünün artırılmasına ve Türkiye’nin dış ticarette tercih ettiği ticari terimlerin değiştirilmesinden lojistik maliyetlerinin düşürülmesine kadar birçok konudaki projelerini paylaştı.

Lojistik sektörünün lider sivil toplum kuruluşu Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenleri Derneği (UTİKAD), 38. Seçimli Olağan Genel Kurulu’na hazırlanıyor. Aralık ayında gerçekleştirilmesi planlanan Genel Kurul için UTİKAD tarihinde ilk defa, mevcut yönetim kadrosunda yer almayan üyeler bir araya gelerek oluşturdukları liste ile seçime girme kararı aldı.

Geçmişten Geleceğe” adı verilen oluşum, projelerini Beşiktaş’taki Point Otel’de düzenlenen basın toplantısıyla duyurdu.

Oluşumun Yönetim Kadrosu adaylarının da katıldığı toplantıda ekip adına söz alan Dr. Kayıhan Özdemir Turan, UTİKAD için hayata geçirmeyi hedefledikleri projelerini anlattı.

Türkiye’de Sektör

Turan, lojistik sektörünün büyüklüğüne dair yapılan çalışmalarda Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içerisindeki payının ortalama yüzde 13 olarak kabul gördüğünü dile getirdi. Bu varsayımdan hareketle Türkiye’deki lojistik sektörü büyüklüğünün 100 milyar doları aşması için çaba harcayacaklarını söyledi.

İnsansız Hava Aracı Mevzuat Çalışmalarında Yer Alacağız”

Turan, “Geçen yıl tonaj bazında ithalatın yüzde 85,41’lik kısmı ülkemizde teslim alınmış, ihracatın da yüzde 37,49’luk kısmı ülkemiz teslim satılmıştır. Bu durum sektörümüz için asla kabul edilemez. Bu oranları sektörümüz ve paydaşlarımız lehine değiştirecek bir bakış açısı en kısa zamanda tesis edilmelidir.” diye konuştu.

Drone ile yük taşımacılığı yakın gelecekte yaygınlaşacağından insansız hava aracı mevzuat çalışmalarında etkin şekilde rol alacaklarını kaydeden Turan, daha gerçekçi bilgi ve değerlere dayalı yeni bir Lojistik Performans Endeksi hazırlanmasına dikkati çekti.

Geçmişte Yapılamayanlara Değil Gelecekte Yapmak İstediklerimize Odaklanacağız”

Turan, “Geçmişten Geleceğe, Birlikte El Ele” sloganı ile çok çalışacaklarını belirterek, şunları söyledi: “Bir araya gelerek bir başlangıç oluşturduğumuzu, ancak bir arada kalarak ilerleyebileceğimizi ve başarılı olmak için bir arada çok sıkı çalışmamız gerektiğini biliyoruz. Hedeflediğimiz başarının ‘almak ile değil vermek ile’ gerçekleşebileceğine inanıyoruz. Bugüne kadar yapılanların değerini biliyoruz. Bu süreçte görev yapan her bir kişiye gönülden teşekkür ediyoruz. Buradan hareketle geçmişte yapılamayanlara değil gelecekte yapmak istediklerimize odaklanacağız.”

Lojistik Maliyetlerinin Düşürülmesi İçin Çalışılacak

Lojistik sektöründe kadın iş gücünün destekleneceğini ifade eden Turan, ‘Geçmişten Geleceğe’ ekibi olarak diğer bazı hedeflerini ise şöyle sıraladı:

Kağıtsız işlem için e-konşimento, e-irsaliye gibi uygulamalar desteklenecek, e-awb değişiklik ücretinin kaldırılmasına yönelik çalışmalar yapılacak.

Yurtiçi lojistik masraf kalemlerini dünyadaki muadilleri ile karşılaştırıp ürün maliyetindeki payının düşürülmesi için çalışmalar yapılacak.

Ordino” Uygulamasının Tüm Taşıma Modları İçin Gerekliliği Sanayicilere Anlatılacak

İhracatçılar tarafından kullanıldığında ticari kayıplara, ithalatçılar tarafından kullanıldığında potansiyel maliyetlere neden olan EXW incoterms uygulamasının kaldırılması için çalışılacak.

İthalat ve ihracat yapan firmaların, lojistik sektörünün büyümesine katkı sağlayacak şekilde uygun incoterms kullanması sağlanacak.

Ordino” uygulamasının tüm taşıma modları için gerekliliği sanayicilere anlatılacak.

İntermodal taşımacılığın gelişmesi adına 44 ton taşıma limitinin mevzuatta sektör lehine güncellenmesi için çalışılacak.

Teknolojinin İşletmelerdeki Önemi

Kaspersky tarafından yaptırılan yeni araştırmaya göre, küresel olarak işletmelerdeki inovasyon liderlerinin %92’si projelerinin lansmandan önce başarısız olduğunu kabul ediyor. Bu inovasyonların çoğu geliştirme aşamasını bile geçemiyor (%37). BT Güvenlik departmanlarıyla iş birliği eksikliği, bir projenin asla yayınlanmama olasılığını artırıyor.
İşletmeler tarafından geliştirilen yeni ürünler genellikle başarılı olmayabiliyor. Nintendo’nun VR teknolojisini ilk kez kullandığı Virtual Boy oyun konsolu ve Nike FuelBand fitness cihazı buna örnek gösterilebilir. GE deneyiminin de gösterdiği üzere, dahili süreçlerin dönüşümü her zaman istenen sonuçları vermeyebiliyor.
Bununla birlikte, halihazırda halka açık olarak başlatılan projelerin başarısızlığı buzdağının sadece görünen kısmını oluştuyor. İnovasyon süreçlerine dahil olan 53 üst düzey karar vericinin katıldığı Kaspersky araştırmasına göre, geliştirme aşaması inovasyon yaşam döngüsünün en zorlayıcı aşamasına karşılık geliyor. Bu, kendi deneyimlerine dayanarak yanıt verenlerin üçte biri (%37) tarafından onaylandı.

Çoğu işletme için başarısız inovasyonun temel nedeni, katılımcıların beşte birinin (%19) net bir plana ve yapılanmaya sahip olmaması. Bu değerli bir içgörüyü kârlı ve makul bir çözüme dönüştürmede uygulama yeteneğinin parlak bir fikir bulmak kadar önemli olduğu anlamına geliyor. Yol haritası oluşturulduktan sonra, rakip faaliyetlerine, pazar eğilimlerine ve sektördeki dalgalanmalara ayak uydurmak için onu düzenli olarak gözden geçirmek gerekiyor.
Siber güvenlik, projelerin başarısız olmasının en önemli nedenleri arasında yer almıyor. Yine de sürecin başlarına bir Bilgi Güvenliği Direktörü (CISO) dahil etmeyerek işletmelerin inovasyonlarının başarılı olmama olasılığını artırdığına dair ortak bir inanç var (anketi cevaplayanların %55’i bu görüşe katılıyor). Bunun nedeni, projelerde çok katmanlı siber güvenlik kurallarının uyarlanamaması ve katılımcıların yarıdan fazlasının (%60) şirketlerinde BT güvenlik politikasının inovasyonu engellediğine inanılması olarak ortaya çıkıyor.

Kaspersky İşletme Yöneticisi Alexander Moiseev, “Bir işletmenin yenilik yapması için risk alması ve bu süreçte bazı başarısızlıklara hazır olması gerekir” diyor. “Gerçekten yeni bir şey ortaya koymak istediğinizde bunlar kaçınılmazdır. Bununla birlikte, ortaya çıkan bir teknolojinin veya ürünün sonuca ulaşmasını sağlamak için atılabilecek bazı pratik adımlar hala var. Siber güvenlik kurumsal bir engel olmak zorunda değildir, ancak projenin ayrılmaz bir parçası olmalıdır. Şirketiniz için bir sonraki teknolojik atılımı planlarken CISO’yu erkenden bu işe dahil ettiğinizden emin olun.”

 

Turizmin 2021’de büyümeye katkısı 27 milyar dolara ulaşabilir!

Uluslararası denetim ve danışmanlık şirketi EY (Ernst & Young), Türkiye’nin turizm ve konaklama piyasasına ilişkin hazırladığı Turizm Sektörü Değerlendirmesi raporunun sonuçlarını açıkladı. Tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 pandemisinin en çok etkilediği sektörlerin başında gelen turizm, ülkemizde de salgınla ilişkili gelişmelerle yön bulmaya devam ediyor. Raporda; Haziran ayından itibaren uçuşların açılmaya başlaması ve Ağustos ayında Rusya’dan turistlerin gelmeye başlamasının etkisiyle turizm sektörünün Türkiye’nin gayrisafi milli hasılasına doğrudan katkısında yıl sonuna kadar toparlanma yaşanacağı öngörülüyor. Turizmin Türkiye’nin gayrisafi milli hasılasına doğrudan katkısının 2020 yılında 15 milyar dolar civarında gerçekleşmesi beklenirken, 2019 yılına göre yaklaşık %60 düşüş görülebileceği belirtiliyor. 2021 yılında ise bu rakamın 20 – 27 milyar dolar arasında gerçekleşebileceği ifade ediliyor. Turizmin gayrisafi milli hasılaya doğrudan katkısı 2019 yılında ise 37,5 milyar dolar olarak gerçekleşmişti.

Turizm gelirleri 2021’de %35 yükselebilir
Rapora göre; salgının seyri mevcut şekliyle devam ettiği ve otellerin 2021 yılında Haziran-Temmuz aylarında aktif olarak ziyaretçi ağırlayabildiği durumda Türkiye’nin 2021 yılı turizm gelirlerinde bir önceki yıla göre %35 artış görülebilir. Daha hızlı bir toparlanma kaydedilmesi halinde ise Türkiye’nin turizm gelirlerinin 2021’de 2020’ye göre %60 yükseleceği öngörülüyor.

Sermaye yatırımlarının 15 milyar doları aşmayacağı öngörülüyor
Konaklama, yolcu transferi ekipmanları, restoran ve eğlence tesisleri gibi turizm varlıklarına sahip diğer sektörler tarafından gerçekleştirilen harcamaların dâhil olduğu sermaye yatırımlarının son 9 yıllık dönemde 15-20 milyar dolar aralığında olduğu belirtiliyor. 2019’da 16,2 milyar dolar olarak gerçekleşen sermaye yatırımlarının pandeminin etkili olduğu 2020’de 15 milyar dolar seviyesini aşmayacağı öngörülüyor.

Türkiye 2020’de 15 milyon turist ağırlayacak
Rapora göre; dünya genelinde seyahat yasağı uygulanmaması ve uçuşların mevcut haliyle devam etmesi durumunda 2020 yıl sonuna kadar Türkiye’ye yaklaşık 15 milyon turistin gelmesi bekleniyor. Türkiye’yi ziyaret eden turist sayısı 2019 yılında 51,7 milyon olarak gerçekleşti ancak 2020 yılında pandemi sebebiyle uçuşların kapatılması ve pandeminin devam etmesi sebebiyle turist sayısında ciddi düşüşler yaşandı. Bununla birlikte uçuşların açılmasıyla Haziran ayından itibaren bir toparlama olduğu görülüyor.

Türkiye’yi en çok Rusya ve Almanya’dan turistlerin ziyaret ettiğinin belirtildiği raporda, bu trendin devam edeceği öngörülüyor. 2020 yılının ilk 8 ayında gelen turistlerin ülkelerine bakıldığında ise 790 bin kişi ile ilk sırada Almanya, 773 bin kişi ile ikinci sırada Rusya yer alıyor.

“Türkiye yurtiçi talebin yüksek olduğu turizm ekonomilerinden biri”
EY Türkiye Yönetici Ortaklarından, Gayrimenkul, Turizm ve İnşaat Sektör Lideri, Avukat Mehmet Küçükkaya konu ile ilgili şu değerlendirmede bulundu: “Türkiye turizm sektöründe son birkaç yılda gerek global gerekse yakın coğrafyada yaşanan sorunlar sebebiyle dönem dönem düşüşler yaşandı. Ancak, Türkiye’nin bu gibi durumlarla daha önce karşılaşmış olmasının sektörde çeviklik oluşturduğunu ve bu durumun COVID-19 krizinde bir avantaj yarattığını görüyoruz. Bununla birlikte yurtiçi talebin yüksek olduğu turizm ekonomilerinden biri olan Türkiye’de sektörün diğer ülkelere göre kendini toparlamada daha başarılı olduğunu düşünüyoruz. Öte yandan COVID-19 pandemisinin gidişatına bağlı olmakla birlikte, turizmin 2023’ten önce 2019 ve öncesi seviyesine ulaşmayacağını öngörüyoruz. 2021 yılında Türkiye’ye 20-24 milyon arasında turist geleceği beklentisi içerisindeyiz.”

COVID-19 ve İş Dünyasının Geleceği Araştırması Yayınlandı!

ARMONK, New York, 15 Ekim 2020 / IBM İş Değerleri Enstitüsü (IBV) tarafından 20 ülke ve 22 sektörden 3800’ü aşkın üst düzey yöneticinin katılımıyla gerçekleştirilen “COVID-19 ve İş Dünyasının Geleceği” araştırması, çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. Her on kuruluştan neredeyse altısının, COVID-19 nedeniyle dijital dönüşüme geçiş süreçlerini hızlandırdığını gösteren araştırma ayrıca, teknolojinin yeterince gelişmiş olmaması ve çalışanların değişime karşı direnç göstermesi gibi dönüşüm yolundaki geleneksel ve algısal engellerin yavaş yavaş ortadan kalktığına işaret ediyor. Üst düzey yöneticilerin %66’sı, COVID-19 döneminde, önceden direnç gösterilen uygulamaları başarı ile tamamlayabildiklerini belirtti.

Araştırmaya katılan kuruluşlar, dijital dönüşümü hayata geçirme aşamasında insan faktörünün oynadığı kritik rolü daha net bir şekilde gördüklerini ortaya koydular. Liderler ise önümüzdeki iki yıl için üstesinden gelinmesi gereken en büyük engellerin organizasyonel karmaşıklık, yetersiz beceriler ve çalışan tükenmişliği olduğunu belirttiler. Araştırma, işletmelerin bu açıkları ne kadar etkili kapattıkları konusunda liderler ve çalışanlar arasında dikkate değer bir fikir ayrılığı olduğunu da ortaya koydu. Üst düzey yöneticilerin %74’ü, çalışanlarına yeni bir çalışma biçimi için gereksinim duydukları becerileri öğrenmeleri konusunda yardımcı olduklarını inanıyor. Çalışanların ise yalnızca %38’i buna katılıyor. Ayrıca üst düzey yöneticilerin %80’i çalışanlarının fiziksel ve ruhsal sağlığını desteklediklerini söylerken, katılan çalışanların yalnızca %46’sı bu desteği hissettiğini belirtiyor.

Araştırma, üst düzey yöneticilerin COVID-19 nedeniyle farklı konularda inisiyatif almaları gerektiğini ve odaklanmakta güçlük çektiklerini ortaya koyuyor. Buna rağmen ilerleme kaydedebilmek için önlem alınması gereken alanlarda iş gücü becerileri ve esnekliği gibi dahili ve operasyonel yeteneklere öncelik vermeyi planladıklarını belirtiyorlar.

IBM Services Kıdemli Başkan Yardımcısı Mark Foster konu ile ilgili şunları söylüyor: “COVID-19’un, dijital dönüşümün önünde duran engelleri yıktığına inanıyorum. Hız kazanan dönüşüm sayesinde liderler de yürüttükleri operasyonların kritik noktaları için teknolojiye giderek daha fazla güveniyorlar. Ancak geleceği düşünecek olursak, liderlerin hem çalışanlarına hem de iş planlarını güvence altına alan bu teknoloji altyapısına iki kat daha fazla odaklanmaları gerekiyor. Yaşanan krizin ortasında çalışanların güvenini, verimliliğini ve esenliğini artırma konusunda empati kuran bir liderliğin gücünü göz ardı edemeyiz.”

COVID-19 ve İş Dünyasının Geleceği araştırmasına göre, liderler konumlarını korumak ve alanlarında ilerlemek için üç proaktif adım atıyorlar:

Operasyonel ölçeklenebilirliğin ve esnekliğin artırılması
COVID-19’a bağlı olarak devam eden kriz, işletmelerin değişime açık bir şekilde inşa edilmesinin ne kadar önemli olabileceğini gözler önüne serdi. İçinde bulunduğumuz dönemde çok sayıda üst düzey yönetici talep dalgalanmalarıyla, uzaktan çalışan personeli destekleme konusunda yeni zorluklarla ve maliyetleri düşürme gereksinimleriyle karşı karşıya geldi.

Bu araştırma ayrıca, kuruluşların çoğunluğunun kuruluş stratejilerinde kalıcı değişikliklere gittiğini gözler önüne serdi. Örneğin, üst düzey yöneticilerin %94’ü 2022 yılına kadar platform tabanlı iş modellerine katılmayı planlıyor. Çok sayıda üst düzey yönetici ise ekosistemlere ve ortak ağlarına katılımlarını artıracaklarını belirtiyor.

Bu yeni stratejileri uygulamak, daha ölçeklenebilir ve esnek bir BT altyapısı gerektiriyor. Üst yöneticiler için bu aslında şaşırtıcı bir sonuç değil… Araştırmanın parmak bastığı bir diğer nokta ise, katılımcıların önümüzdeki iki yıl içinde bulut teknolojisine öncelik verme konusunda %20 oranında bir artış planlanması. Ayrıca üst düzey yöneticiler, önümüzdeki iki yıl içinde daha fazla iş fonksiyonunu buluta taşımayı planladıklarını ifade ederken, müşteri bağlılığı ve pazarlama, buluta taşınacak ilk iki fonksiyon olarak gösteriliyor.

İş akışlarını daha akıllı hale getirmeye yardımcı olmak için yapay zeka, otomasyon ve hızlı büyüyen diğer teknolojilerin uygulanması
COVID-19, birçok kuruluşun ana operasyonlarının merkezinde yer alan kritik iş akışları ve süreçlerini kesintiye uğrattı. Araştırmaya katılan yöneticiler genelinde, iş akışlarını daha akıllı, daha hızlı yanıt verebilir ve güvenli bir hale getirmeye yardımcı olabilecek yapay zeka, otomasyon ve siber güvenlik gibi teknolojilere verilen önceliğin arttığı görülüyor. Dolayısıyla, önümüzdeki iki sene için beklentiler de değişiyor. Yapay zeka teknolojisine verilen öncelik %20 oranında artacağı tahmin ediliyor. Üst düzey yöneticilerin %60’ı süreci hızlandırdıklarını, birçok üst düzey yönetici de tüm iş fonksiyonları genelinde giderek daha fazla otomasyon uygulayacaklarını söylüyor. Araştırmaya katılan üst düzey yöneticilerin %76’sı siber güvenliğe öncelik vermeyi planlıyor. Bu oran, günümüzde bu teknolojiyi devreye alan kuruluşların tam iki katına denk geliyor.

Üst düzey yöneticiler bulut, yapay zeka, otomasyon ve hızla büyüyen diğer teknolojilere yatırım yaparken IBM, liderlere bu teknolojilerin kullanıcılarını, yani kuruluşların çalışanlarını unutmamalarını öneriyor. Bu dijital araçların, tasarımları gereği olumlu bir çalışan deneyimine olanak sağlaması, insanların yenilik yapmalarını ve üretkenliklerini desteklemesi gerekiyor.

Çalışanların işverenlerinden beklentileri de değişiyor
IBM’in yeni araştırması, çalışanlar geleneksel ofis ortamlarının dışında işlerini sürdürüp artan kişisel stres ve belirsizliklerle boğuşurken, insanlara yepyeni bir şekilde odaklanmanın COVID-19 pandemisi sürecinde ne kadar önemli olabileceğini de ortaya koydu. Halen devam eden bir IBV tüketici araştırması, pandemi sürecinde çalışanların işverenlerinden beklentilerinin değiştiğini gösterdi. Artık çalışanlar, işverenlerinden hem fiziksel ve duygusal sağlıklarını hem de yeni çalışma biçimleri için ihtiyaç duydukları becerileri destekleme konusunda aktif bir rol oynamalarını bekliyor.

Bu açığı kapatmak için IBM, üst düzey yöneticilere, her açıdan çalışan esenliğini ilk sıraya koyarak onlara daha kapsamlı bir şekilde odaklanmalarını öneriyor. İçinde bulunduğumuz dönemde çalışanları kişisel sorumluluk almaya teşvik eden; tasarım odaklı düşünme, çeviklik ilkeleri, DevOps araçları ve tekniklerini uygulayan, kendi kendini yöneten ekipler halinde çalışmalarını destekleyen, empati kuran liderler bir adım önde olacak. Ayrıca kuruluşların, çalışanların yeni normalde ihtiyaç duydukları davranışsal ve teknik becerileri geliştirmelerine yardımcı olmaları gerekiyor. Bunun dışında sürekli öğrenme kültürünü teşvik etmek üzere bütünsel ve çok modlu bir beceri geliştirme modelini benimsemek de kuruluşların üzerine düşen başlıca görevler arasında yer alıyor.

Madencilikte Risk Yaratan 10 Başlık

KPMG, küresel ekonominin temel taşlarından biri olan madencilik sektöründeki risk raporunu açıkladı. Bu yıl pandeminin de etkisiyle keskinleşen ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşları risk listesine sekizinci sıradan girdi. 200 milyar dolarlık maden sektörü, küresel ısınma ve sürdürülebilirlik gündeminde regülasyonları da risk ajandasının en üstünde tutuyor.
KPMG’nin Küresel Madencilik Raporu’nda önümüzdeki dönemde sektörü bekleyen risk ve fırsatlar ele alındı. Sektörün risk listesinde ilk iki bu yıl da değişmedi ancak ticaret savaşları ve artan çevre hassasiyeti şirketlerin ajandalarındaki önemli başlıklar olarak öne çıktı. Ankete katılanların çoğunluğu başarının yeniden tanımlanması gerektiğini belirtirken, yıkıcı teknolojileri de tehdit değil fırsat olarak görüyor.
KPMG Türkiye Madencilik Sektör Lideri Orhan Turan, “Sektörde emtia fiyatları ve izin verme riski geçen yıl olduğu gibi bu yıl da sırasıyla ilk ikide yer aldı. Nakde erişim, topluluk ilişkileri ve operasyona başlamak için gereken sosyal lisans da risk listesinde yerlerini korudu. Bu sürekliliğe rağmen bu yıl katılımcıların yüzde 75’i endüstride daha iyi ölçümleme ve raporlama sağlayabilmek için başarının yeniden tanımlanması gerektiğine inanıyor. Paydaş ve hissedar değerlerini içine alan, finansal değerlendirmelerin ötesinde bütünsel bir sisteme geçilmesi gerektiğini düşünüyorlar” dedi.

“Çevre hassasiyeti yüksek”

Şirketlerin geçen yıldan farklı olarak çevresel, sosyal ve yönetişimsel (ESG) riskleri göz önünde bulunduran, daha bütünsel değerlendirmelere ihtiyaç duyduğunu da belirten Orhan Turan, “Geçen yıl risk listesinde yer almayan küresel ticaret savaşları bu yılki listeye sekizinci sıradan girdi. ABD ve Çin arasında gerilen ilişkiler, ticarette bu gerilimin uzun dönemli olarak devam edebileceğinin sinyallerini veriyor. Bu nedenle şirketler bu risk kolunu listeye aldı. Çevresel faaliyetler de önemli bir başlık. Şirketlerden beklenen şeffaflık ve izlenebilirlik arttı. Bu yıl ilk defa atık yönetimi katılımcıların risk lisesine girdi. Küresel ısınma ve sürdürülebilirlik göz önüne alınarak yapılan yeni regülasyonlar risk olarak görülüyor” diye konuştu.
Anketten çıkan bazı başlıklar şöyle:
⦁ Ankete katılanlara göre; makro-ekonomik faktörler bu yıl önemli riskler olarak görülüyor. Katılımcıların yüzde 66’sı emtia fiyatları, kredi ve kur risklerini endüstrideki en önemli riskler olarak değerlendirdi.
⦁ Katılımcıların yüzde 33’ü siyasi istikrarsızlığı, yüzde 32’si ekonomik belirsizliği ve yüzde 28’i küresel ticaret savaşını risk olarak görüyor.
⦁ Katılımcıların yüzde 33’ü madencilik şirketlerinin yeni iş modellerini kavraması gerektiğini düşünüyor.

Büyümenin anahtarı yıkıcı teknoloji

⦁ Katılımcılara göre; büyüme stratejileri arasında ilk sırada yine organik büyüme yer alıyor. Ancak teknoloji büyüme stratejileri arasında yerini sağlamlaştırıyor. Geçen yıl dördüncü sırada yer alan yıkıcı teknolojiler bu yıl ikinci sıraya yükseldi.
⦁ Katılımcıların yalnızca yüzde 6’sı yıkıcı teknolojileri tehdit olarak görüyor. Yüzde 75’ine göre tehdit değil büyümenin anahtarı. Yarısından azı ise şirketlerinin bu yıkımın içinde aktif oyuncu olduğunu düşünüyor.

Kauçuk Tedarik Zinciri Dijital Olarak İzlenebilecek

 

Continental ile Alman Federal Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı (BMZ) Endonezya’nın Borneo- Batı Kalimantan bölgesinde sürdürülebilir tarım alanında önemli bir pilot proje hayata geçirdi. Sürdürülebilir tarım yöntemleri ve dijital izleme sistemi ile doğanın yok olmasının durdurulması ve küçük yerel çiftçilerin gelirlerinin iyileştirmesi için 450 çiftçi eğitilecek. Dijital bir izleme sistemi ile tüm tedarik zinciri başarılı bir şekilde belgelendirilecek.

Dünyanın en büyük uluslararası lastik ve orijinal ekipman tedarikçilerinden Continental ve Alman Federal Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı (BMZ), kauçuğun Endonezya’da yetiştirilmesinden lastiğin üretimi için işlenmesine kadarki süreci izleyebilmek için bir proje hayata geçirdi. Endonezya’nın Borneo- Batı Kalimantan bölgesinde bir pilot bölge belirleyen iki kurum, küçük çiftçinin eğitilmesine, yüksek kaliteli doğal kauçuk üretimine ve geçim kaynakları ile ormanların korunmasına katkı sağlanacak. İlk kez bir kauçuk tedarik zinciri sorunsuz bir şekilde elektronik olarak izlenebilir hale gelecek.

“İş birliği kapsamında küçük yerel çiftçilerin gelirlerini iyileştirmeye yardımcı oluyoruz”

Konu özelinde açıklamada bulunan Federal Kalkınma Bakanı Gerd Müller, “Küresel ekonomide, insanları ve doğayı daha iyi korumak için yeniden düşünmemiz gerekiyor. Continental gibi öncülerin dijital çağda tedarik zinciri boyunca minimum sosyal ve ekolojik kriterlerin izlenebileceğini göstermesinden çok memnunum. Sürdürülebilir tarım yöntemleri ve dijital izleme sistemi ile doğanın yok olmasını durdurmaya ve küçük yerel çiftçilerin gelirlerini iyileştirmeye yardımcı oluyoruz” dedi.

Kötz: Amacımız, doğal kauçuk tedarik zincirlerimizde elektronik izlenebilirliği kademeli olarak artırmak

Continental AG Yönetim Kurulu üyesi ve Lastik Grubu Başkanı Christian Kötz ise “Sürdürülebilir ve izlenebilir tedarik zincirlerinin oluşturulması, Continental’in kapsamlı sürdürülebilirlik stratejisinin ayrılmaz bir parçasıdır. BMZ ile başarılı bir şekilde hayata geçirilen Endonezya’daki pilot proje kapsamında ilk kez bir kauçuk tedarik zincirini, ekim aşamasından Almanya’daki lastik fabrikamıza gelene kadar sorunsuz bir şekilde izleyebiliyoruz. Daha fazla şeffaflık sağlamak ve projeye dahil olan küçük çiftçilerin geçim kaynaklarının korunmasına önemli bir katkıda bulunmak için de iş birliği yapmaktayız. Amacımız, doğal kauçuk tedarik zincirlerimizde elektronik izlenebilirliği kademeli olarak artırarak doğal kauçuk sektöründe dünya çapında sürdürülebilirliğin gelişimine katkıda bulunmaktır” açıklamasında bulundu.

Çiftçiler sürdürülebilir tarım konusunda eğitildi

Continental, özellikle Endonezya’nın Borneo’daki Batı Kalimantan eyaletinde Alman Kalkınma Ajansı ile iş birliği yapıyor. Kapuas Hulu bölgesinde, UNESCO tarafından biyosfer rezervi olarak belirlenen büyük doğal ormanlara sahip iki adet milli park bulunuyor. Proje ortakları, tedarik zincirindeki tüm adımları dijital bir izlenebilirlik sistemiyle belgeliyor. Şimdiye kadar projeye dahil olan 450 küçük çiftçi, ürettikleri kaliteli doğal kauçuk için normalden çok daha yüksek satış gelirleri elde etti. Çiftçiler, üretimde olabildiğince fazla kauçuk elde etmek için ağaçların nasıl kesilmesi gerektiği gibi sürdürülebilir tarım ve teknolojik imkânlar konusunda eğitimler aldı. Aldıkları bu eğitim sayesinde, küçük çiftçiler topraktan aldıkları verimi önemli ölçüde artırarak ağaçları daha uzun süre kullanabiliyor.

Üretim alanları GPS ile haritalanıyor, ham kauçuk teslimatları ve satış fiyatları depoya giriş anında doğrudan sisteme giriliyor

Sistem, kauçuk üretim ve tedarik zincirinin detaylı bir şekilde değerlendirilmesine olanak sağlıyor. GPS ile haritalanan üretim alanları, ham kauçuk teslimatları ve satış fiyatları depoya giriş anında doğrudan sisteme giriliyor. Ayrıca sistem, teslim edilen ham kauçuk miktarını üretim alanına göre kontrol ediyor. Teslim edilen miktar, beklenen üretim hacmini aştığında kullanıcısına bunu da gösteriyor. Bu şekilde çalışanlar, kauçuğun yasadışı kesilen ormanlar gibi kayıt dışı alanlardan tedarik zincirine girmesini önleyebilir.

BMZ ve Continental, 2019 yılının mart ayında, doğal kauçuk sektöründe faaliyet gösteren ekonomi ve sivil toplumun en önemli oyuncularının bir araya gelmesiyle kurulan Küresel Sürdürülebilir Doğal Kauçuk Platformu’nun (GPSNR) üyeleridir. Diğer üyelerle birlikte, doğal kauçuk sektöründe sürdürülebilirliğin küresel gelişimi için çalışmalarda bulunmaktadırlar.

Navlun Sigortasında Dikkate Değer Hususlar

NAVLUN SİGORTASI

Dış ticaret işleminde, ihraç konusu malların ithalatçının ülkesine ulaştırılması sırasında, taşımadan kaynaklı riskler oluşabilir.

Bu riskler;

  • Malın ithalatçının deposundan, ithalatçının deposuna kadar oluşabilecek muhtemel riskleri kapsar.
  • Mallar nakliye aracına yüklenirken,
  • Malların konteynere yüklenmesi sırasında,
  • İhraç malı dolu konteynerin ihraç limanına kadar kat edeceği yolda,
  • İhraç malı dolu konteynerin gemiye yüklenirken,
  • İhraç malı dolu konteynerin gemiye yüklenirken vinç operatörü tarafından kaza ile
  • İhraç malı taşıyan konteynerin gemiye yüklenirken denize düşmesi,
  • İhraç malı konteynerin ihracatçının ülkesinde uğrayabileceği risklerle birlikte, ithalatçının ülkesinde liman sahasında konteynerin tahliyesi sırasında oluşabilecek,
  • Konteynerin yüklendiği geminin, yükleme sırasında limanda alabora olması,
  • Konteyneri taşıyan geminin açık sularda hava ihtilafı dolayısıyla oluşabilecek dalgalardan dolayı konteynerin ıslanması ve malların zarar görmesi,
  • Konteyneri taşıyan geminin açık sularda batması
  • Açık denizlerde seyir halinde olan geminin deniz korsanları tarafından gasp edilerek, soyulması

şeklinde sayılabilir.

Taşıma sırasında meydana gelebilecek muhtemel riskleri azaltmak için alıcı veya satıcı sigorta yapmak sureti ile taşımadan kaynaklı rizikoların bir nebze önüne geçmiş olabilecektir. Taşıma sigortası yaptırmak bu alandaki riskleri tamamen sıfırlayacak mı dersiniz? Taşıma sigortasına ne kadar hakim olunursa, kurallar ne kadar iyi bilinirse, taşıma sigortası kapsamındaki riskler de tamamen yok edilemese de ciddi anlamda azaltılabilir. Dış ticaret risklerinden bir tanesi olan taşıma riskini azaltan navlun sigortaları / sigorta belgelerinin ne olduğuna bakalım.

SİGORTA POLİÇESİ

Taşınan malların sigortalanması, malların taşınması ile başlar. Sigorta belgeleri malın istenilen riskler kapsamında sigorta edildiğini kanıtlar ve bu riskler oluştuğunda hasar tazminatının sigortacıdan tahsiline dayanak sağlar. Sigorta belgeleri arasında en yaygın ve hukuki açıdan en makbul olanı Sigorta Poliçesi’dir. (Insurance Policy)

Bu belge sigorta eden (Insurer) ile sigorta edilen (Insured) arasında yapılan bir sigorta sözleşmesi olup tarafların hak ve sorumluluklarını gösterir. Sigorta şartlarından yararlanacak olan şahsın adına, emrine veya sadece hamiline düzenlenir. Bir sigorta poliçesinin kapsamı olan haklar, ciro yolu ile bir başkasına devredilebilir.

Poliçede şu bilgiler bulunur:

  •  Sigorta edenin ve sigortalının adı, soyadı; tüzel kişilerde ticaret ünvanları, adresleri, sigorta edenin yetkili imzaları.
  •   Sigorta ettirilen değer, (alıcı belirli bir değer talep etmiş ise bu değer, aksi halde malın CIF değerinin %10 fazlası)
  •   Sigortanın konusu (malın tanımlanması)
  •   Sigorta süresinin başlangıç ve bitiş tarihleri
  •   Sigorta edilen riskler
  •   Taşıma aracının ismi/plakası, ait olduğu şirket ve aracın nereden nereye gideceği,
  •   Sigorta priminin tutarı ve ödeme ayrıntıları,
  •   Hasar halinde gözetim yapılması için başvurulacak acentenin ismi/adresi
  •   Hasar tazminatının nerede ve hangi para cinsi üzerinden ödeneceği,
  •   Yükleme güverte üzerine (on deck) yapılmışsa  ve container kullanılıyorsa bu hususların poliçede belirtilmesi
  •   Düzenleme tarihi

 

SİGORTA ŞİRKETLERİNİN ÖDEME YAPMAYACAĞI DURUMLAR

Ayrıca aşağıdaki durumlarda sigorta şirketleri kesinlikle hasar ödemesi yapmamaktadırlar;

  • Sigortalının bilerek yaptığı harekete yüklenebilen zıya, hasar veya masraflar,
  • Sigorta edilen emtianın kendi doğal özelliğinden kaynaklanan akması, olağan ağırlık veya hacim kaybı ya da aşınma ve yıpranması,
  • Sigorta edilen Emtianın ambalajlanma veya hazırlanmasındaki yetersizlik ya da uygunsuzluğun neden olduğu zıya, hasar veya masraflar,
  • Emtianın standartlara Uygun olmayan ambalajlama veya istiflenmesi,
  • Sigorta edilen şeyin gizli kusuru [ayıbı] veya niteliğinin neden olduğu ziya, hasar veya   masraflar,
  • Sigorta kapsamındaki bir tehlikeden olsa bile  yakın nedeni gecikme olan zıya, hasar  veya masraflar,
  • Gemi sahibi, gemi idarecileri, kiracıları veya işleticilerinin mali kusuru veya ödeme gücünü  yitirmesinden doğan ziya, hasar veya masraflar

SİGORTA POLİÇESİNDE ÖNEMLİ HUSUSLAR

All Risks sigortaları genelde sigortalılarca, akla gelebilecek tüm zararların karşılandığı bir sigorta türü olarak algılanır. Bu poliçeler risklere karşı bir çok teminatı yapısında bulundurmasına rağmen akla gelebilecek her türlü hasarı karşılamaz. Poliçe üzerinde belirtilen teminatlar, hasar durumunda poliçe genel şartları ve özel şartlarına göre sigortalının zararını karşılar. Bu nedenle poliçenizi yaptırırken, ödediğiniz prim karşısında hangi risklere karşı güvence satın aldığınızı bilmek, sonradan hayal kırıklığına uğramamanız için en sağlıklı yoldur. Bu sistem aslında satın aldığımız her ürün ve hizmet için geçerlidir.

Poliçelerimiz “ALL RISKS” olmalı. Nakliyat  “All Risks” sigortaları herhangi bir emtianın bir yerden, bir yere nakil vasıtasıyla taşınması sırasında meydana gelebilecek zararlara karşı oluşturulmuş bir sigorta türüdür. Emtiayı taşıyan nakil vasıtası, onu taşımaya uygun özelliklere sahip herhangi bir kara, hava, demiryolu veya deniz nakil vasıtası olabilir ve sigorta, malın sahibi, satıcısı veya o malda menfaati olan herhangi bir kimse tarafından sefer esasıyla yaptırılır.

Bu sigorta All Risks yani geniş teminat yapısıyla emtiayı kaza, hırsızlık, yükleme boşaltma sırasında olabilecek bir çok zarara karşı teminat altına alacak şekilde hazırlanmıştır. Harp, grev, kargaşalık ve halk hareketleri tehlikeleri isteğe bağlı olarak ayrıca sigorta edilebilmektedir

Nakliyat All Risks sigortalarında emtianın satıcının deposundan, alıcının deposuna ulaşmasına kadar olan tüm aşamalar teminat altındadır. Bu güvence “Warehouse to warehouse”, yani “depodan depoya”  diye tanımlanmaktadır.

Sigorta yapılırken tüm risklerin sigortalanması için;

  • depodan depoya “warehouse to warehouse”  yapıldığı taktirde açıkta kalan risk olmayacaktır.

Ancak;

  • limandan limana “port to port” sigorta

yapıldığı taktirde ihracatçının deposundan yükleme limanına, boşaltma limanından ithalatçının deposuna kadar olan tüm muhtemel riskler sigortalanmamış olacaktır ki dış ticarette gizli riskler ortaya çıkmış olur. Biz sigorta yaptırdığımızı düşünsek de riskler ortaya çıkmadıktan sonra olabilecek risklerin farkına varamayacağız.