Uluslararası Yatırımcılar Türkiye’nin Ekonomik Zaferlerine Katkı Sağlamaya Devam Edecek

Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) Başkanı Ayşem Sargın, 30 Ağustos Zafer Bayramı nedeniyle yayınladığı açıklamada, “30 Ağustos zaferinin 98’inci yılında başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere cumhuriyetimizin kurucularını saygı ve minnetle anıyoruz. YASED olarak, ülkemizin sürdürülebilir kalkınma ve rekabetçiliğini geliştirerek, elde edeceği ekonomik zaferlere katkı sunmaya devam edeceğiz” dedi.

Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) Başkanı Ayşem Sargın, 30 Ağustos Zafer Bayramı nedeniyle yazılı bir açıklama yayınladı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atılmasını sağlayan büyük zaferin 98. yılını kutlarken, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Kurtuluş Savaşı şehit ve gazileri ile cumhuriyetin kurucularını saygı ve minnetle andıklarını söyleyen Ayşem Sargın, şöyle devam etti:

“Bugün de ülkemizin ekonomik zaferlere yenilerini eklemesi gerekiyor. YASED olarak, ülkemizin sürdürülebilir kalkınma ve rekabetçiliğini geliştirerek, elde edeceği ekonomik zaferlere katkı sunmaya devam edeceğiz. Türkiye’nin uluslararası yatırımcıları olarak, ülkemizin potansiyeline inanıyoruz ve her zaman olduğu gibi bugün de uzun vadeli başarımıza odaklanıyoruz.”

Yeni Mezunlara İlk İş Deneyimi Sağlayan İlk Fırsat Programı’na Büyük İlgi

İşverenler tarafından daha az bilinen devlet üniversitelerinden yeni mezun gençlere ilk işlerine geçişte fırsat vermeyi hedefleyen İlk Fırsat Programı’nın 2020 dönemi için 112 üniversiteden üçbini aşkın genç başvuru yaptı.

Esas Holding’in sosyal yatırım birimi olan ve ülkemizin kalkınmasına katkıda bulunmak amacıyla Şevket Sabancı ve ailesinin hayırseverlik vizyonu ile 2015 yılında kurulan Esas Sosyal, dünyada mevcut olan sosyal etki yatırımı anlayışının Türkiye’deki örneğidir.Ülkemizin sorunlarını ve toplumun ihtiyaçlarını anlayıp çözümler üretmeyi amaçlayan EsasSosyal’inilk yatırım alanı, “gençlik ve istihdam” olarak belirlendi. Üniversite mezunu olup fırsat eşitsizliği nedeni ile işe giremeyen gençlerin işsizlik sorununa çözüm modeli oluşturmak amacıyla 2016 yılında “İlk Fırsat Programı” başlatıldı.

2020 yılı başvuruları 7 Ağustos’ta tamamlanan İlk Fırsat Programı, gençlere sivil toplum kuruluşlarının kurumsal iletişim, muhasebe & finans, insan kaynakları, idari işler, satın alma, bilgi teknolojileri ve kaynak/iş geliştirme gibi özel sektörde de karşılığı olan fonksiyonel departmanlarında, 12 ay tam zamanlı ve maaşlı çalışarak iş deneyimi kazanma fırsatı sunuyor. İlk Fırsat katılımcılarının STK’larda çalıştıkları süre boyunca maaşları, Esas Sosyal ve Esas Sosyal’invizyonunu paylaşan Kurumsal Destekçiler tarafından karşılanıyor.

İlk Fırsat Programı ile gençler bir yandan sivil toplum kuruluşlarında çalışarak deneyim kazanırken bir yandan da İlk Fırsat Akademisi kapsamında 250 saatten fazla eğitim ve gelişim desteği alıyorlar. Katılımcılar, İngilizce ve Office Programları’nın yanı sıra planlama ve organize etme, ilişki yönetimi, sonuç odaklılık, takım çalışması, zaman yönetimi, yaratıcılık ve yenilikçilik, iletişim ve ikna, karar alma ve stres yönetimi gibi Dünya Ekonomi Forumu’nun 21. Yüzyıl Becerileri olarak adlandırdığıpek çok eğitime katılıyorlar. Yine bu gençler önemli kurumların yöneticilerinden mentorluk ve mülakat becerilerini geliştirecek destekler de alıyorlar.

İlk Fırsat Programı’nı bugüne kadar 95 genç başarı ile tamamladı. Katılımcıların, program bitmeden yeni iş teklifi alma oranı %82 olurken programı bitirdikten sonraki 3 ay içinde istihdam oranları %93 ve 6 ay sonrasında 100% olarak gerçekleşti.2020 yılında 55 gencin daha programdan faydalanması hedefleniyor. Böylece toplamda 150 gence okuldan işe geçişlerinde destek verilerek kariyerlerini geliştirmeleri için fırsat sunulacak.

Esas Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Emine Sabancı Kamışlı İlk Fırsat Programı’na gösterilen yoğun ilgiden çok memnun olduklarını belirterek; “Gençlerin ülkemizin geleceği olduğuna inanıyoruz. 2016 yılında hayata geçirdiğimiz İlk Fırsat Programı ile gençlere okuldan işe geçiş süreçlerinde fırsat eşitliği sağlamayı hedefliyoruz. Genç işsizliği, tek bir kurumun tek başına çözebileceği bir sorun değil… Biz, gençlik ve istihdam alanında işbirliğine açığız. Esas Sosyal olarak kolektif etkinin yaratılması gerektiğineinanıyoruz. Bu nedenle,kurulduğumuz günden beri STK, özel sektör, eğitim kurumları gibi farklı sektörlerle yakın işbirliği içerisindeyiz. Genç işsizliğine çözüm yolları oluşturmak için kamuoyunda farkındalık yaratmayave misyonumuza inanan kurumlarla el ele vererek çalışmaya devam edeceğiz” dedi.

Sayılarla 2020 İlk Fırsat Başvuruları

Bu yıl 25 sivil toplum kuruluşunda gençlere ilk iş deneyimi fırsatı sunacakİlk Fırsat Programı’na, 112 farklı devlet üniversitesinden toplam 3.278genç başvuru yaptı.Yapılan başvuruların %74’ünü kadın, %26’sını erkek adaylar oluşturdu. Anadolu’daki üniversite mezunu gençlere ulaşmayı hedefleyen İlk Fırsat Programı’na gelen başvuruların %52’si İstanbul dışında ikamet eden gençler tarafından yapıldı.

2020 yılında da büyük ilgi gören İlk Fırsat Programı’na en çok işletme, iktisat ve sosyoloji bölümünden mezun olan öğrenciler başvurdu. En çok başvuru ise İnsan Kaynakları pozisyonlarınayapıldı.

Programın değerlendirme ve mülakat süreçlerinin 16 Ekim 2020’de tamamlanması planlanıyor. İlk Fırsat Programı’na kabul edilen gençler, yapılacak oryantasyonunardından 2 Kasım 2020 tarihinde STK’larda kabul edildikleri pozisyonlarda iş başı yapacaklar.

Program ile ilgili tüm detaylara www.ilkfirsat.org adresinden ulaşılabilir.

Uluslararası Pazar Stratejileri

Günümüz global dünyasında artık işletmelerde global bir vizyon üstlenme yoluna gitmektedirler; çünkü, ancak global bir vizyona sahip olan ve dünya trendlerine ayak uydurabilen işletmeler büyüme ve sürdürülebilirlik sağlamaktadırlar.

İşletmeler ticari amaç için oluşturulmuş örgütlerdir. İşletmeler yerelde faaliyet gösteren, ülke içinde ticaretini yapan işletmeler olabileceği gibi; ihracat, bayilik veya direkt olarak, yabancı ülkelere yatırım yoluyla uluslararası veya çok uluslu işletme statüsünde de olabilirler. Günümüz ekonomisine bakıldığında büyümenin en önemli yollarından birisinin ihracat olduğu görülmektedir. Gerek ihracat gerekse diğer yöntemlerle dış pazarlara açılma eğiliminde olan işletmelerin dikkat etmesi gereken noktalar, ulusal firmalara nazaran çok daha fazladır. Ayrıca uluslararası işletmelerin politika ve stratejilerini belirlerken göz önünde bulundurmaları gereken en önemli nokta çevresel faktörlerdir.

İşletmelerin politika ve stratejilerinin işletme yapısını destekler şekilde ve çevresel faktörleri göze alır biçimde oluşturulması gerekir. Çevresel faktörlere bakıldığında hukuki çevre, politik çevre, ekonomik çevre, yasal çevre, sosyokültürel çevre başta gelen faktörlerdir ve uluslararası pazarlara girerken çok detaylı analiz edilmesi gerekir. Çevrenin doğru bir şekilde analiz edilmemesi sonucunda sonuçlar çoğu zaman iflasa kadar gitmektedir ve bunun en yakın zamanda tanığı olduğumuz durum; 2015 yılında Rusya ile yaşadığımız uçak krizi ve bunun sonucunda, uygulanan ambargo ile iflasa sürüklenen binlerce şirkettir.

Üzerinde durulması gereken konu: işletmeler bu tarz çevresel sorunlara karşı nasıl hazırlıklı olabilir, politika ve stratejilerin belirlenmesinde, çevresel faktörlerin rolü ve olası krizde, yukarıda bahsettiğim Rusya- Türkiye arası politik krizi gibi bir durumla nasıl başa çıkılabilir, ne tür politikalar ve stratejiler izlenebilir.

Stratejik planlama çeşitli şekil ve kapsamlarda yapılabilmekle beraber, hepsi şu temel bileşenler üzerinden şekillenir:

Vizyon: Firmanın önündeki 5 yıl veya daha fazla sürede ne noktada olacağını anlatır. İfade şunları içerebilir; fiziksel görünüş, işletme boyutu, yapısı, ölçeği vb.

Misyon: Firmanın zamandan bağımsız amacını ve arzusunun nasıl yerine getirileceğinin ifadesidir. Organizasyonun neden var olduğunun deklarasyonudur.

Değerler: Firmanın devamlı, tutkulu, ayırt edici temel inanışları. Yönlendirici prensipleridir.

SWOT: Firmanın şu anki pozisyonun gücü ve zayıflıkları, dışarıdaki fırsat ve tehditlerinin özetidir.

Rekabet avantajı: Rekabet ortamında en kuvvetli olduğunuz alandır.

Uzun dönem stratejik amaçlar: Yaklaşık 3 yıllık sürede vizyonunuzu gerçekleştirmek için neye odaklandıklarınızdır.

Kısa dönem amaçlar/öncelikler: Stratejik amaçların bir iki yıllık performans hedefleri haline dönüşmesidir.

Aksiyon planları: Hedefin nasıl gerçekleşeceğinin planıdır. Stratejinin operasyona dönüştürülmesidir.

Skorkart: Ana performans göstergeleri üzerinden aylık düzende performans takip etmeyi sağlar.

Finansal değerlendirme: Geçmiş kayıtlara ve gelecek öngörülere göre yapılan değerlendirme ile gelecek planı yapıp, firmanın gelecek finansal performansının daha kontrol altında tutulmasıdır.

Görüldüğü üzere  öncelikle ulusal temelde ve daha sonra uluslar arası pazardaki yerimizin analizi titizlikle ve objektif bir şekilde yapılmalı. Yukarıda sayılan unsurlar stratejinin temel yapı taşlarını oluşturmakta ve olası bir felaketin öncesinde önemli ölçüde yol gösterici olmaktadır. Durumu şu şekilde bir örnekle pekiştirecek olursak: ulusal pazarda çok güçlü olan bir firma, uluslararası pazara ihracat yoluyla açılma kararı verdiğini varsayalım. Birçok firmanın uyguladığı klasik bir büyüme şekli olan ihracat, iyi bir planlama ve strateji yapılmadığı takdirde hezeyanla sonuçlanması kaçınılmazdır. Pazar araştırması yapan firma örnek verecek olursak Almanya ve Rusya’da büyük bir potansiyel gördü ve bu ülkelere ihracat yapmaya karar verdi. Bu iki ülke için Pazar analizi yapılırken, ekonomik çevreden, politik çevreye kadar, hukuki yapıdan sosyokültürel yapıya kadar birçok çevre unsuru titizlikle ele alınmadır; çünkü aynı ürünü satacağın bu iki ülke, para biriminden tutunda, sosyokültürel yapıya kadar, politik çevreden hukuk sisteminin güvenirliğine kadar her şeyiyle çok farklıdır. 2015 yılında Rusya ile yaşanan uçak krizinde görülmüştür ki; Rusya’ya vadeli veya açık hesap çalışan firmaların büyük çoğunluğu, Rusya’daki oturmayan hukuk sisteminden dolayı alacaklarını tahsil edememişler ve iflasın eşiğine gelmişlerdir. Aynı örnek Almaya ile yaşanmış olsaydı muhtemelen daha gelişmiş ve güvenilir yasal düzenlemeler dolayısıyla aynı son yaşanmazdı.

Türk Oyun Sektörü 2,4 Milyar Dolar Yatırım Aldı

Team of Professional eSport Gamers Playing in Competitive MMORPG/ Strategy Video Game on a Cyber Games Tournament. They Talk to Each other into Microphones. Arena Looks Cool with Neon Lights.

Türk oyun sektörü yabancı yatırımcı çekmeye devam ederken, sektöre sağlanan teşvikler de artıyor. 2015’ten bu yana çeşitli yatırımlarla büyüyen sektöre toplam yapılan yatırım 2,4 milyar doları buldu.

Türk oyun sektörü, 2015’ten bu yana yurt dışından 2,4 milyar dolar yatırım aldı. We Are Social’ın “Digital in 2020” raporuna göre, dünya genelinde 4,54 milyar yani toplam nüfusun yüzde 59’u kadar internet kullanıcısı bulunuyor. Bu kullanıcılar, internette ortalama 6 saat 43 dakika geçiriyor. Bunun 1 saat 10 dakikasını da oyun oynama oluşturuyor.

Oyun Pazarı 160 Milyar Dolara Erişti

Oyun pazarı için analizler yayımlayan Newzoo International BV’ye göre, oynaması kolay, yüklenebilir oyunların pazar payı bu yıl dünya genelinde yüzde 9,3 büyüyerek 160 milyar dolara yükseldi. Türkiye Oyun Geliştiricileri Derneği (TOGED) verilerine göre, sektörün 2015’te 400 milyon dolar olan ihracat rakamı 2016’da 500 milyon dolara, 2017’de 700 milyon dolara, 2018’de 1 milyar 50 milyon dolara ulaşmış durumda. Türkiye’de oyun geliştiriciler son 10 yılda 426,7 milyon dolarlık çeşitli destek aldı. İlgili bakanlıklar, reklam, tanıtım, dijital pazarlara giriş, yazılım, istihdam gibi başlıklarda detaylı desteklerle oyun geliştiricilere destek veriyor.

Türk Oyun Geliştirici Şirket Sayısı 239’u Buldu

Türk oyun geliştiricilerin son beş yılda aldığı büyük yatırıma dikkat çeken IFASTURK Eğitim Ar-Ge ve Destek Kurucusu Mesut Şenel, büyük yatırımların paralelinde Türk oyun geliştirici şirket sayısının 239’u bulduğunu ifade etti. Devlet tarafından ciddi şekilde destek alma potansiyeli olan bu geliştiricilerin, “store” olarak adlandırılan oyun dağıtım mecralarına yönelik komisyonlar için destek alabildiğine dikkat çeken Şenel; şu bilgiyi verdi: “Oyun sektörü, ülkemize yabancı sermaye çekmeye devam ediyor. Oyun geliştirmek isteyen girişimciler veya profesyoneller teşviklerle destekleniyor. Desteklerden doğru şekilde faydalanan girişimler, kısa sürede daha hızlı yol alarak, işlerini büyütebiliyor. IFASTURK olarak bu girişimlere uzman kadromuzla destek olarak ülke ekonomisine katkı sağlıyoruz.”

Antalya Teknokent ve Buyer Network Marka Ailesi İşbirliği Toplantısı Geniş Katılımla Yapıldı.

Antalya Teknokent ev sahipliğinde düzenlenen etkinlikte teknokent firmaları, akademisyenler ve Buyer Network Marka Ailesi yöneticileri bir araya geldi.

Çok sayıda firmanın katıldığı toplantıda Antalya Teknokent Genel Müdürü Sn. İbrahim Yavuz son dönemde gerçekleştirilen faaliyetler, işbirlikleri ve bölge ekonomisinin gelişimi hakkında bilgi verdi. Sn. İbrahim Yavuz, yurtiçi ve uluslararası kapsamda yürütülen çalışmalarla teknokentin bölgede bir cazibe merkezi haline dönüştüğünü söyledi.

İbrahim YAVUZ – Antalya Teknokent Müdürü

Buyer Network Marka Ailesi kurucu ortağı Prof. Dr. Murat Erdal, Startup Vadisi ve Satınalma Dergisi hakkında kapsamlı bilgi verdi. Prof. Dr. Murat Erdal konuşmasında, “tüm girişimcilerimiz üç platformu pazarlama, markalama, satış geliştirme ve satış ortaklığı kapsamında kullanabilirler. Firmalarımızın yanındayız. Kurumsal (B2B) pazarda tüm işletmelerimiz ürün ve hizmetlerini güçlü bir kanal içerisinde tanıtabilirler. Bugün 9.000 üyemizle büyük bir aile olduk. Her yeni işbirliği yeni bir iş fırsatı demektir. Bize katılın. birlikte güçlü projeler geliştirelim” dedi.

Prof. Dr. Murat ERDAL – Buyer Network Marka Ailesi

Koronavirüs Medyayı Yeniden Dizayn Etti

 

Koronavirüs, her sektörde olduğu gibi medyayı da etkiledi. Gazeteciler, PR şirketleri ve firmalar pandeminin ilk döneminde bocalama yaşarken bu sürece uyum sağlamaları kısa sürdü. İletişim uzmanı, eğitim ajansı yazarı Arzu Kalaylı, “Koronavirüs, medyayı yeniden dizayn etti. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” dedi.

Medya Tarihinde İlk

Gazetecilerin en kötü zamanlarda dahi görevlerini sürdürdüğünü belirten Kalaylı, “Depremler, seller, darbeler, savaşlar… En kötü olaylarda bile gazeteciler görevlerine devam ederlerdi. Ancak koronavirüs belki de gazetecilik tarihinde ilk defa gazetecileri de evlere kapattı. Gazeteciler, görevlerini evlerde yapmak zorunda kaldılar. Bu süreçte haber merkezlerinin çoğunda gazetecilerin üçte ikisi evden çalıştı. Hatta bazı kurumlarda tüm gazeteciler, evden çalışma düzenine geçti. Şüphesiz bazı haber merkezleri, koronavirüs bitse de evden çalışmaya devam edecek” diye konuştu.

Sağlık Haberciliğinin Önemi Arttı

Arzu Kalaylı bir değişimin ise gazetelerin sağlık servisleri ile sağlık dergilerinde yaşandığını belirtiyor. Kalaylı, “Koronavirüs öncesinde çoğu gazetenin sağlık servisleri kapatılmış, uzman sağlık muhabirleri farklı haberlere yönlendirilmişti. Koronavirüsün başlamasıyla sağlık muhabirlerinin, sağlık dergilerinin önemi daha da net anlaşıldı. Okurlar uzman muhabirlerin elinden çıkmış haberler okumak istedi” dedi.

Online Toplantılarla Tanıştık

Pandeminin ilk dönemlerinde medya sektöründe birçok sorun yaşandığını belirten Kalaylı, “Koronavirüsün ilk dönemleri PR sektöründe de bir bocalama yaşandı. İlk dönemde markalar, medya yatırımlarını kesmeye başladı. Fakat bunun yanlış bir hamle olduğunu kısa süre içerinde anladılar ve bu sürece ayak uydurmaya başladılar” diye konuştu. Koronavirüs öncesinde basın toplantılarının çok nadir bir şekilde online yapıldığını belirten Kalaylı “Toplantılarımızı online yapmaya başladık. İlk etapta verim konusunda şüpheler bulunuyordu. Fakat hem gazeteciler hem de firmalar çok memnun kaldı. Çünkü zamandan büyük bir tasarruf sağlarken, daha çok insana ulaşma ve masraftan kurtulma imkânı da sağlıyor” ifadelerini kullandı.

Dijitale Yatırım Yapan Kazandı

Medyada dijitalleşmenin son yıllarda hızlandığını koronavirüsle de bunun zirve yaptığına dikkat çeken Arzu Kalaylı, “Gazetelerin son yıllarda internet üzerinden takibi artmıştı. Birçok medya kuruluşu dijitale yatırım yapıyordu. Koronavirüsle beraber özellikle gazete tirajları düşmüş, okurlar dijitale yönelmişti. Bu süreçte dijitali güçlü olan gazeteler kazandı. Aynı şekilde markalar da dijital yayın organlarıyla müşterilerine direkt ulaşma imkânı yakaladı” dedi.

Güvenilir Kaynak Arandı

Kalaylı’ya göre pandemi güvenilir haber kaynaklarının da önemi artırdı. Kalaylı, “Salgın döneminde sosyal medyada dolaşan asılsız haberler, WhatsApp’taki ses kayıtları derken büyük bir bilgi kirliliği vardı. Bu noktada okurlar, doğru habere ulaşmanın önemini daha net fark etti. Bu nedenle gazeteler, TV’ler ve gazetecilerin takip edilme oranı arttı” dedi.

Dijital Pazarlama İle Gelirler Yüzde 20 Artıyor!

 

Boston Consulting Group (BCG) tarafından yapılan araştırmaya göre, dijital pazarlama yeteneklerini geliştiren işletmeler, gelirlerini yüzde 20 artırırken maliyetlerini yüzde 30 azaltabiliyor.

 

Boston Consulting Group’un gerçekleştirdiği “Veriye dayalı pazarlamadaki dönüşümle güçlü büyümeyi sağlama” araştırmasına göre, dijital pazarlama yeteneklerini geliştiren işletmeler, yüzde 20’lere kadar gelir artışı ve maliyetlerde de yüzde 30’a varan tasarruflar elde edebiliyor. Araştırma aynı zamanda, kurum kültürü gelişiminin en az dijital pazarlama araçları kadar önemli olduğuna da işaret ediyor. Araştırmada kurum kültürünün ve insan faktörünün dijital pazarlama üzerindeki yüksek etkisi ortaya koyuluyor.

Veriyi kullanan gelirini yüzde 33 artırıyor

BCG tarafından açıklanan araştırma, veriye dayalı ileri teknolojilerin kullanımının dört ile altı haftada etki ettiğini gösteriyor. Reklam verenler bu sayede hedef kitlelerine dokunan aksiyonlarını yüzde 50 oranında artırabiliyorlar. Bu artış, işlem başına maliyette yüzde 44 oranında tasarruf ve reklam harcamalarından elde edilen gelirde yüzde 33’e varan artış avantajı sunuyor.

İK Profesyonellerinin radarında dijital pazarlama var

Şirketler için dijital pazarlamanın artık alternatif değil ana strateji olduğuna dikkat çeken EG Bilişim Teknolojileri CEO’su Gökhan Bülbül: “Bu alanda yeterince uzmanlaşmak, faklı satış kanalları hakkında bilgi sahibi olmak ve yetkinlik alanını geliştirmek, ciddi ve derin bir bilgi birikimi gerektiriyor. Dijital pazarlamada başarılı stratejiler oluşturmak isteyen şirketler, kurum kültürlerine yatırım yaparken bu alanda yetkin insan kaynaklarına ulaşmak ve mevcut pazarlama takımına yeni yetenekler kazandırmak için çaba harcıyor. Yetişmiş insan kaynağı, şirketlere yüzde 20’lere varan ek kazançlar sağlıyor. Maliyetlerde ise yüzde 30’lara varan bir tasarruf sağlanabiliyor” dedi. EG Bilişim’in her büyüklükteki işletmenin dijital pazarlama teknolojilerinden kolayca yararlanabilmesini sağladığını kaydeden Bülbül, sözlerini şöyle noktaladı: “İşletmelere dijital pazarlama alanında oluşturduğumuz bilgi birikimimizi aktararak bu alanda varmak istedikleri hedefe yönelik stratejilerini belirliyor ve onlarla birlikte bu hedefe emin adımlarla ilerliyoruz” dedi.

Akreditiflerin Teyidi Koşulsuz Garanti Midir?

AKREDİTİF TEYİDİ NEDİR?

İhracat ve ithalat yapanların şahsi itibarlarının yerine bir bankanın itibarının yer alması olup, sevk sırasında ihraç edilen mal bedelinin ihracatçının eline emniyetle geçmesini sağlayan bir taahhüttür. Esas olarak, hem ithalatçıyı hem de ihracatçıyı koruyan bir işlemdir. İhracatçı, malların sevkini müteakip şartlara uygun vesaiki bankasına ibraz ettiği takdirde, ödemenin kendisine yapılacağının garantisi altındadır. Öte yandan ithalatçı ise, sevkiyat gerçekleştirilmeden ödemenin yapılmayacağını ve ihracatçıya ancak uygun vesaik ibrazı karşılığında ödemenin yapılacağını bilir.

İhracatçının akreditifle ilgili mallarını yükleyip uygun evrakları bankasına verdiğinde, fatura bedelinin ödeneceğinin garanti edilmesi desek de, ülkeler arası, hatta kıtalar arası yapılan ticarette ithalatçının bankasının akreditifte ödeme garantisi vermesi ihracatçıyı pek ikna edememektedir. İhracatçı firma kendi bankasına güvenmesi ve kendi bankasının güven vermesi yerine neden akreditifi açan bankaya güven etsin ki? İşte bu yüzden ihracatçı gönderdiği mallara ait uygun fatura bedelinin ödenmesi için garantinin kendi bankası tarafından verilmesini ister ve buna bağlı olarak basit bir ifade ile akreditifi ihbar eden ihracatçının bankası, uygun şartlar ve uygun evrakların ibrazı halinde ödemeyi kendi bankası tarafından yapılacağının garanti etmesine teyid denir.

Teyid; iki bankanın birbirlerine kefil olmasıdır. Aralarında her hangi bir ilişki, hukuki ve bağ olmayıp sadece akreditif işleminden dolayı kefil olunması anlamındadır. Akreditifin koşullarına bağlı olarak akreditif bankası tarafından açılan ve lehtara ihbar edilirken akreditife teyidini ilave eden bankadır. Teyid bankası, akreditif bankası ile aynı yükümlülüğü üstlenir.

AKREDİTİF TEYİDİ KOŞULSUZ GARANTİ MİDİR?

Elbette ki hayır? Akreditif teyidi akreditif koşullarına uygun şartlar oluşması halinde ödemenin garanti edilmesi olduğuna göre, ya koşullar akreditif koşullarına uygun değilse bu durumda teyid yine garanti verecek midir? Mesela akreditif evrağında bir rezerv olması durumunda akreditifteki o yüce garanti diye bildiğimiz teyid de ortadan kalkar. O halde teyid ihracatçıya sadece olumlu koşullarda garanti vermekte, olumsuzluk halinde yani akreditif evrağında rezerv olması halinde akreditifte yer alan tüm bankaların yükümlülükleri ortadan kalktığı gibi teyid bankasının da ödeme garantisi ortadan kalkar.

Akreditifin teyidi uygun koşulların sağlanmasına bağlıdır.

HER TEYİD VEREN BANKAYA GÜVEN ETMEK YERİNDE MİDİR?

Asla yerinde değildir. Teyid veren bankanın mali gücü, ülke riski ve taahhütlerine ne kadar bağlı olduğu konusunda riskleri göz önünde bulundurmak yerinde olur. Teyid veren bankanın riski göz önüne alındığında teyid veren bankanın iflası halinde akreditifimiz teyidten yoksun kalır, akreditifi açan bankanın ödeme güvencesiyle baş başa kalınır. Her teyid veren bankaya sonsuz bir şekilde güvenilmemeli ve her adımda bir riskin var olduğu hatırlanmalıdır.

Buyer Network Marka Ailesi ve Tüsayder İşbirliğine İmza Attı

Satınalma ve tedarik zinciri mesleklerinin ülkemizde gelişimine büyük katkı sağlayan Buyer Network ve Türkiye Satınalma Profesyonelleri ve Yöneticileri Derneği – Tüsayder işbirliğine imza attı. Mesleğin gelişimi için ortak projelerin üretilmesi, konferans, eğitim ve webinarların düzenlenmesinde mutabakata varıldı.

İşbirliği ile ilgili Buyer Network Marka Ailesi kurucu ortağı Prof. Dr. Murat Erdal şunları söyledi:

Buyer Network İş ve Ticaret Platformu olarak sektörel ve mesleki işbirliklerine büyük önem veriyoruz. Ülkemizde B2B ticaretin gelişiminde önemli bir mesafe aldık. Bugün kurumsal pazarda 9.000 üyemizle ilişki geliştirmek isteyenler için stratejik bir platform haline geldik. Satınalma Dergisi olarak 8. senemizdeyiz. Tüsayder ve Dernek Başkanımız Sn. Murat Altun büyük bir özveri ile ülkemizde satınalma mesleğin gelişimi için büyük çaba harcıyor.
Birlikte çok yönlü çalışmalar yapacağımızdan eminim. İşbirliğimiz hayırlı olsun.

Tüsayder Başkanı Sn. Murat Altun ise şu değerlendirmeleri yaptı:
Ülkemizde satınalma mesleğinin gelişimi için önemli projelere imza attık. Dijital çalışmaları ve dayanışmayı her zaman önemsedik. Aynı amacı ve ortak hedefleri olan iki büyük kurumun birlikteliğini önemsiyoruz. Buyer Network kurucusu Prof. Dr. Murat Erdal ile birlikte mesleğin gelişimine büyük katkılar sağlayacağımızı düşünüyorum.

 


Tüsayder | Satınalma Profesyonelleri ve Yöneticileri Derneği

www.tusayder.org

İşçinin, İşyerinde Maske Takmaması, Sosyal Mesafe Kuralına Uymaması Haklı Fesih Nedeni Sayılır Mı?

İşçinin, işyerinde maske takmaması, sosyal mesafe kuralına uymaması haklı fesih nedeni sayılır mı?

4857 sayılı İş Kanunu Geçici m.10 hükmü uyarınca, aynı Kanunun 25/II hükmü ve belirli süreli iş sözleşmelerinde sürenin sona ermesi nedeniyle ya da işyerinin herhangi bir sebeple kapanması ve faaliyetinin sona ermesi dolayısıyla işçi çıkarılması dışında, işverenler, 17.04.2020 tarihinden 17/9/2020 tarihine kadar iş sözleşmelerini sağlık sebepleri (m.25/1), zorlayıcı nedenler (m.25/III), işçinin gözaltına alınması veya tutuklanması (m.25/IV), veya geçerli nedenlerle (m.18) sona erdiremeyeceklerdir. İş sözleşmesinin feshinde sözleşmenin belirli-belirsiz-tam-kısmi, deneme süreli ya da mevsimlik olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Ayrıca, fesih yasağı sadece 4857 sayılı Kanuna tabi çalışanları değil, 854 sayılı Deniz İş Kanunu, 5953 sayılı Basın İş Kanunu ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanuna göre çalışanları da kapsamaktadır (İşK. Geçici m.10).

İçişleri Bakanlığı’nın 3 Nisan 2020 tarihli Korona tedbirleri ek genelgesi kapsamında, “Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulunun önerileri, Cumhurbaşkanının talimatları doğrultusunda, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11-C maddesi ile 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanununun 27’nci ve 72 nci maddesi kapsamında il valileri tarafından ek tedbirlerin alınması öngörülmüş ve  ülke genelinde il ve ilçelerdeki; pazar yeri, market ve toplu olarak çalışılan iş yerlerine vatandaşların ve çalışanların maske ile girecekleri, yine il ve ilçelerin meydan, sokak ve caddelerinde; vatandaşların sosyal mesafeyi gözetmeden toplu olarak yürümelerine veya bulunmalarına izin verilmeyeceği, yan yana yürüyen vatandaşların ise yine sosyal mesafeyi gözeterek yürümelerine dikkat etmeleri gerektiği belirtilmiştir. Alınan kararlara uymayan vatandaşlara Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 282 inci maddesi gereğince idari para cezası verilmesi başta olmak üzere aykırılığın durumuna göre Kanunun ilgili maddeleri gereğince işlem yapılması, konusu suç teşkil eden davranışlara ilişkin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 195 inci maddesi kapsamında gerekli adli işlemlerin başlatılması gerektiği de ayrıca belirtilmiştir.

Bununla birlikte, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı – İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan İşyerlerinde Koronavirüsten (Covid-19) Korunma Tedbirleri kapsamında, işyerlerinde maske-mesafe ve hijyen kurallarına uygun tedbirler öngörülmüş ve ülke genelinde faaliyet gösteren tüm işyerlerinin bu tedbirlere uygun hareket etmesi istenilmiştir.

6331 sayılı Kanuna göre, “işveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede; mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmaları” yapmakla yükümlüdür (m.4/1).

6331 Sayılı Kanun m.19/1’e göre, işveren gibi çalışanlar da iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitimler ve işverenin bu hususta verdiği talimatlar çerçevesinde; kendilerinin, hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşürmemekle yükümlüdür. Ayrıca m.19/2-c bendine göre iş yerinde sağlık ve güvenlik yönünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştığında durumu derhal işveren ve çalışan temsilcilerine bildirmekle yükümlü olan işçi, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için işveren ve çalışan temsilcisi ile iş birliği yapmak zorundadır.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.417/II’ye göre de, “İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür”.

Nihayetinde, 4857 sayılı Kanun’un 25/II- bendine göre de, “İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi…” işverene haklı nedenle derhal fesih hakkı verir. Elbette ki işverenlerin bu hakkı kullanırken objektif iyiniyet kurallarına uygun hareket etmesi gerekir. Örneğin dalgınlıkla ağzındaki maskesini düşüren işçisine hemen tutanak tutup haklı nedenle işten çıkarması doğru olmayacağı gibi işyerinde belirlenmiş olan sosyal mesafe kuralları ya da hijyen kurallarına bir kez aykırı davranan işçinin işten çıkarılması iyiniyet kuralları ile bağdaşmaz. Bununla birlikte, alınan tedbirlere defalarca yazılı ve sözlü uyarılara rağmen uymamakta ısrar eden işçilerin haklı nedenle işten çıkarılması 4857 sayılı Kanun m.25/II-ı gereğidir. Çünkü çalışanların hem kendi yaşamlarını hem de diğer çalışanların yaşamlarını tehlikeye atacak davranışlardan kaçınması ve işyerinde sağlık ve güvenliği tehlikeye düşürmemesi gerekir.

Sonuç olarak, işçinin, Covid-19 salgınına karşı işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine tüm uyarılara rağmen ısrarla uymaması işveren açısından haklı fesih nedeni sayılabilir. Nitekim işyerinde Covid-19 kapsamında alınan tedbirler kapsamında tüm uyarılara ve ısrarlara rağmen işçinin maske takmaması, sosyal mesafe ve hijyen kurallarına dikkat etmemesi işverene haklı nedenle fesih yetkisi verir (İşK. m.25/II-ı). Ancak işverenin bu kapsamda fesih yapabilmesi için aynı Kanun’un 26.maddesinde öngörülen hak düşürücü süreyi gözetmesi ya da varsa disiplin kurulu kararı doğrultusunda fesih yapması gerekir. Aksi halde yapılan fesih, fesih yasağı ihlaline yol açabilir.