Türkiye Hazır Beton Birliği 2020 Yılı Hazır Beton Sektör Raporu’nu açıkladı

Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB), ülkemiz ekonomisine önemli katkılar sunan hazır beton sektörünü 2020 yılı özelinde bilimsel olarak analiz eden “Hazır Beton Sektör Raporu”nu açıkladı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), T.C. Merkez Bankası, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) verileri ile THBB ve üyelerinin sağladığı veriler ve bilgiler ışığında hazırlanan Rapor, Türkiye ekonomisi, inşaat sektörü ve hazır beton sektörüne yönelik detaylı analizler, değerlendirmeler ve projeksiyonlar içeriyor. Son yıllarda hazır beton sektörünün ciddi oranda küçüldüğünü ortaya koyan Rapor, ülkenin sürdürülebilir kalkınması için “İnşaat Sektörü Strateji Belgesi” hazırlanması gerektiğine dikkat çekiyor.

Türkiye hazır beton üretiminde Avrupa’nın lideridir

Türkiye’de standartlara uygun beton üretilmesi ve inşaatlarda doğru beton uygulamalarının sağlanması için 33 yıldır çalışan THBB, kalite, çevre, sürdürülebilirlik ve iş güvenliği uygulamalarıyla inşaat, hazır beton ve ilgili sektörlerin gelişimine büyük katkı sağlamaktadır.

THBB’nin temsilcisi olduğu hazır beton sektörü, 2019 verilerine göre yıllık 77 milyon metreküpü bulan üretimi, 17 milyar Türk lirasını aşan cirosu, 31 bini aşan istihdam hacmi ile Türkiye ekonomisi ve inşaat sektörü açısından çok önemli bir yerde durmaktadır. Ülkemiz beton üretiminde 2009’dan bu yana Avrupa’nın lideridir. Sektörümüz, inşaat sektörüne ve buna bağlı olarak ülke ekonomisine büyük katkı sağlamaktadır. Bu durum, hazır beton sektörünün inşaat sektörünün en temel kolu olduğunu göstermektedir.

Hazır beton sektörü, 2017 yılına kadar istikrarlı bir büyüme trendi göstermiş ve 2017 yılında yıllık 115 milyon metreküp üretim ile zirvesine ulaşmıştır. 2018 yılında inşaat sektörünün daralması ve bunun devam etmesi ile 2019 yılında keskin bir düşüş yaşanmıştır. Hazır beton sektörü 2019 yılındaki üretim değeri ile 10 yıl geriye dönmüştür. Hacimsel düşüş ile beraber firma ve tesis sayılarında da belirgin bir azalma meydana gelmiştir.

Hazır beton fiyatı hem ÜFE hem de TÜFE’nin oldukça gerisinde kalmıştır

2020 yılında TÜFE %14,6 ve ÜFE %25,2 artış gösterirken, Hazır Beton Fiyat Endeksi sadece %11,3 oranında artmıştır. Hazır beton fiyatı hem ÜFE hem de TÜFE’nin oldukça gerisinde kalmıştır. TÜİK tarafından yayımlanan bu bilgiler ışığında hazır beton fiyatının 2020 yılında anormal artış gösterdiği ile ilgili haber ve basın açıklamalarının gerçekçi olmadığı görülmektedir. Ham madde fiyatlarındaki artış, faizlerin yükselmesi ve talepteki dalgalanma gibi birçok olumsuz gelişmeye rağmen hazır beton üreticileri, hazır beton fiyatını olması gereken seviyede tutamamıştır. 2016-2020 yılları arasında ÜFE %128, dolar kuru ise %158 artış göstermiştir. Bu artış hazır beton fiyatında %78 olarak kalmıştır. Kısacası ÜFE’ye oranla %50’lik bir kayıp yaşanmıştır.

Ham madde fiyatlarındaki ani ve yüksek artışla hazır beton üreticisini mağdur etmiştir

2020 yılında talebin dalgalı olması, çok hızlı değişen koşullar ve belirsizlikler nedeniyle sektörün maliyet ve fiyatlandırma (maliyet odaklı) politikasında sorunlar yaşanmıştır. Özellikle sabit fiyatlı sözleşmeler, ham madde fiyatlarındaki ani ve yüksek artışla hazır beton üreticisini mağdur etmiştir. Nakit akış yönetimi, alacak ve risk takibi ve pazar analizi de firmaların sorun yaşadığı konular olmuştur. Bazı firmalar tesislerini kapatmış veya azaltmış ve ekipmanını Afrika ve Orta Doğu ülkelerine satarak nakde dönmek zorunda kalmıştır. Ancak, pandemi sonrası beklenmedik seviyede gerçekleşen ani talep, firmaları ekipman ve personel yönetimi konularında hazırlıksız yakalamıştır. Yüksek rekabet seviyesi üreticileri olumsuz etkileyen bir başka unsur olmuştur.

Sektörün 2020 yılında %17-%22 arasında bir büyüme gerçekleştirdiği tahmin ediliyor

2020 yılında inişli ve çıkışlı bir süreç yaşayan hazır beton sektörü tüm olumsuzluklara rağmen büyümeyi başarmıştır. Elbette bu büyümenin ana nedeni, konut talebini arttırmak ve buna bağlı olarak yeni projelerin başlamasını kolaylaştırmak adına konut kredisi faizlerinin haziran-ağustos döneminde düşük seviyelerde kalması olmuştur. Ancak, daha sonra faizlerin artması ile yakalanan ivme azalmıştır. Hazır beton sektörünün 2020 yılında %17-%22 arasında bir büyüme gerçekleştirdiği tahmin edilmektedir.

Yapılan sektör araştırması kapsamında 2021 yılında hazır beton sektörünün kötümser senaryoda 2020 yılı ile aynı kalacağı, iyimser senaryoda ise %9 kadar büyüyebileceği tahmin edilmektedir. Sonuç olarak; bu iki farklı senaryo ortak bir noktada buluştuğunda 2021 yılı için sektörel büyüme beklentisinin %5 civarında olduğu söylenebilir.

Hazır beton sektörü yeterli desteği alamıyor

Hazır Beton Sektörü Raporu ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Türkiye Hazır Beton Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Işık, inşaat sektöründe son yıllarda yaşanan iflas ve konkordatolar, vadelerin uzaması, talebin öngörülemez olması, ham madde fiyatlarındaki ani artışlar, yüksek rekabet seviyesi, yatırım kalemlerinin döviz kuruna bağlı olması gibi birçok neden üreticileri küçülmeye, risk almamaya ve günü kurtarmaya doğru sürüklediğine dikkat çekti. Bunlara ilave olarak hazır betonun, üretimden sonra iki saat gibi kısa bir süre içerisinde taşınarak yerine yerleştirilmesi gereken son derece hassas ve kritik bir yapı malzemesi olduğunu ifade eden Yavuz Işık, sektörün yasak saatler, istiap haddi, tesisler için şehre yakın yer tahsisi, imar durumları gibi sorunlardan da olumsuz etkilendiğini ve hazır beton sektöründen çok şey beklendiğini ancak bunu başarması için sektörün yeterli destek alamadığının altını çizdi.

İnşaat Sektörü Strateji Belgesi” bir an önce hazırlanmalı ve uygulanmalıdır

Ülkemiz özelinde inşaat sektörü ve hazır beton sektörü için yeni normalde birtakım zorluklar ortaya çıksa da büyük resme bakıldığında oluşabilecek fırsatlar görüldüğünü ifade eden Yavuz Işık, “İnşaat ve inşaat sektörüne hizmet eden diğer sektörlerin sürdürülebilir büyümesi, ancak bütüncül bir kalkınma modeli ile hayata geçebilir. Bu model ülkenin sürdürülebilir kalkınması için de gereklidir. Bu nedenle, ‘İnşaat Sektörü Strateji Belgesi’ bir an önce hazırlanmalı ve uygulanmalıdır. Bu stratejiye uygun olarak da hazır beton sektörü ve diğer ilgili tüm sektörler kendi stratejilerini ve yol haritalarını belirlemelidir.” dedi.

2020 Yılı Hazır Beton Sektör Raporu’na Türkiye Hazır Beton Birliği web sitesinden (https://www.thbb.org/sektor/hazir-beton-sektor-raporu/2020-yili-hazir-beton-sektor-raporu) ulaşabilirsiniz.

Ordu, 1 milyar dolarının peşinde

Türkiye Ekonomiyi Konuşuyor’un bu haftaki konuğu Ordu Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Servet Şahin oldu.

“Ordu’nun muhteşem üçlüsü fındık, kivi ve bal olacak”

Türkiye’den ihraç edilen 3 milyar dolarlık fındığın üçte birini üreten Ordu, 280 milyon dolarlık ihracatını katma değer yükseltecek hamlelerle 1 milyar dolara çıkarmayı hedefliyor.

Ordu Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Servet Şahin, “Ulaşım altyapısındaki eksiklerimizin giderilmesini bekliyoruz. Bununla birlikte fındık, bal, kivi üçlüsüyle ihracatta hak ettiğimiz seviyeye yükseleceğiz” dedi.

Görüntülü platformda her hafta yayınlanan ‘Türkiye Ekonomiyi Konuşuyor’ programlarına devam eden Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin (EGD) bu defaki gündemi Karadeniz’in ‘bal kenti’ Ordu oldu. Moderatörlüğünü EGD Başkanı Celal Toprak ve EGD Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Uluğtürkan’ın birlikte gerçekleştirdikleri programın konuğu olan Ordu Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Başkanı Servet Şahin, ekonomi gazetecilerinin sorularını yanıtladı.

LİMAN BEKLENTİSİ

Ordu’nun tarımdan turizme, hayvancılıktan sanayiye kadar birçok alanda Türkiye ekonomisine daha fazla değer sağlayabileceğini, şehirden gerçekleştirilen ihracatın ilk etapta 1, orta vadede 5 milyar dolara yükselebileceğini belirten Ordu TSO Başkanı Şahin, “Yaklaşık 45 ilin Ordu’ya çıkışını sağlayacak ‘Karadeniz-Akdeniz Yolu’ projesinin tamamlanmasını bekliyoruz. Yanı sıra gerek Ordu’nun gerekse yol projesiyle Karadeniz’e bağlanacak şehirlerimizin dış ticaretini artıracak bir konteyner limanı beklentimiz var. Bize en yakın liman 85 kilometre uzağımızda, Ünye’de. Ordu-Giresun Havalimanı yakınına yapılacak bir liman başta Karadeniz ülkeleri olmak üzere birçok ülkeyle dış ticaretimizin gelişmesine katkı sağlayacak” dedi. Samsun Sarp Demiryolu’nun Ordu ve Giresun’u da kapsamasını istediklerini belirten Şahin, “Kafkaslara ulaşımımızı sağlayacak bu projeye dâhil edildiğimizde, Karadeniz-Akdeniz Yolu tamamlandığında ve limanımız yapıldığında Ordu, Türkiye’nin önemli lojistik merkezlerinden biri olacak. Bu da şehrimizin üretim desenini renklendirecek” diye konuştu.

ÖRNEK ÇİKOLATA ATÖLYESİ

Ordu’nun fındıktaki gücünü artırma çerçevesinde çalışma yaptıklarını anlatan Şahin, “Bir AB projesiyle odamız bünyesinde çikolata atölyesi kurarak faaliyete geçirdik. Girişimciler için örnek teşkil etmesini istedik. 30 liraya sattığımız fındığı, yaylalarımızın leziz sütüyle buluşturup 150 liraya çikolata olarak satma arzusundayız. Bu yönde önemli adımlar atıyoruz. Çikolatada belki Avrupa şirketleriyle rekabette zorlanabiliriz ama Uzakdoğu pazarı bizi bekliyor. Bu çerçevede yönümüzü yurtiçi pazarın yanı sıra Hindistan ve Çin’e çevirmiş durumdayız. Yakında güzel sonuçlar alacağımıza inanıyoruz. Hükümetimize teşekkür ediyoruz. Ordu içerisindeki yolların tamamını büyük ölçüde tamamladık. Bugün en uzak noktadan Ordu merkezine bir saatte ulaşılabiliyor. Bu hem tarımın hem hayvancılığın hem de son yıllarda artış trendindeki turizmimizin gelişimine önemli katkı sağladı” dedi.

DENETİMSİZLİK BALI VURUYOR

Ordu’da fındıktan sonra gelen bir başka değerin bal olduğuna dikkat çeken Şahin, “Türkiye bal üretiminin yüzde 16’sı Ordu’dan sağlanıyor. Bu alanın birincisiyiz. En fazla kovana ve en büyük kapasiteli Arıcılık Araştırma Enstitüsü’ne sahibiz. Ancak bu alanda da marka çıkaramıyor olmaktan ve denetimsizlikten dolayı arzu ettiğimiz gelir sağlanamıyor. Analiz edilmiş bal da edilmemiş bal da aynı fiyata hırdavatçıdan eczaneye kadar her yerde satılıyor. Denetimsizlik bal gibi değerli bir ürünü değersizleştiriyor, dolayısıyla üreticisi de şehir de kazanamıyor. Bal ve arı ürünlerinden 500 milyon dolarlık ihracat potansiyelimiz varken bu sorunlardan dolayı 15 milyon dolarda kalıyoruz” ifadelerini kullandı.

KİVİ SUYU YATIRIMCISINA ÇAĞRI

Son yıllarda kentte kivi yetiştiriciliğinin artışına dikkat çeken Ordu TSO Başkanı Servet Şahin, “Türkiye kivi üretiminin yüzde 12’sini üretiyoruz. Ancak bu ürünü de işleyecek tesislerimiz yok. Ordu’da kivi suyu üretmek isteyen yatırımcılara sizler aracılığıyla çağrı yapıyorum. Gelin, Ordu’da kivi suyu fabrikası kurun” diye seslendi. Kentte üretimin güçlendirilmesi çerçevesinde TOBB ve Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğiyle Ordu’ya 52 derslik ve 40 atölyeye sahip Karadeniz’in en büyük endüstri meslek lisesini kazandırdıklarını anlatan Şahin, 24 bin metrekare kapalı alana sahip bu okulda yetişenlerin bölgenin üretim tesislerinde çalışacak nitelikli elemanlar olacağını söyledi.

YÖNETİCİLER UYUM İÇERİSİNDE 

Uzun süre Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı görevinde bulunmuş Hilmi Güler’in Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı olmasının şehrin ekonomik büyümesine de önemli katkı sağladığını hatırlatan Şahin, “Başkanımızın projeleriyle birçok alanda üretimi artırmış durumdayız. Bitti denen yumurta ve manda sütü üretimimiz son iki yılda birkaç kat artı. Şu an ülke yönetiminde önemli görevler üstlenen hemşerimiz Numan Kurtulmuş, Giresunlu Nurettin Canikli, uyum içerisinde çalıştığımız Valimiz Tuncay Sonel’i şans olarak değerlendiriyoruz” diye konuştu.

CANNES VE NICE GİBİ SAHİLLER 

Ordulu olan EGD Başkanı Celal Toprak da, Ordu-Giresun Havalimanı’nın faaliyete geçmesiyle kentte turizm gelirlerinin arttığına vurgu yaparak, “Yaylaları, dağları, dereleri, kültürü, tarihi, Fransa’nın Cannes ve Nice bölgelerini kıskandıracak sahilleri bulunan Ordu’nun bu alandaki gelirlerini artırabilmesi için tanıtıma ihtiyacı var. Örneğin, Perşembe sahili ‘yavaş yaşam’ olarak tabir edilen alanın dünyadaki en iyi örneklerinden biri olabilir. Gazeteciler olarak biz de Ordu’nun tanıtımına katkı sağlamaya devam edeceğiz. Pandemi koşulları esnerse mayıs ayında Ordu’yu ziyaret etmeyi planladık” dedi.

Avrupa’da En Büyük 7. Rüzgar Ülkesiyiz

AVRUPA’DA TÜRK RÜZGARI ESİYOR

Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği (WindEurope) 2020 raporuna göre, AB ülkeleri geçen yıl elektrik ihtiyaçlarının %16’sını rüzgar enerjisinden elde etti. Türkiye’nin rüzgar enerjisinden elde ettiği elektrik üretimi ise 2020’de artış göstererek %9’a yaklaştı. 2020 yılında Türkiye’de yeni 1.224 MW kurulu rüzgar enerjisi gücünün devreye alındığını belirten Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın’a göre, potansiyel rüzgar enerjisinin henüz 5’te 1’ine erişen Türkiye gelecek yıllarda rüzgar ülkesi olarak anılacak.

WindEurope tarafından Avrupa Birliği ve çevre ülkelerinde yapılan Avrupa Rüzgar Enerjisi araştırmasının 2020 raporu yayınlandı. Araştırmada AB ülkelerinin geçen yıl elektrik ihtiyaçlarının %16’sını rüzgar enerjisinden elde ettiği raporlandı. Pandeminin zorlu şartlarına rağmen 2020’de 1,2 GW kurulum gerçekleştiren Türkiye ise elektrik ihtiyacının yıl toplamında %8,44’ünü rüzgar enerjisinden karşıladı. Avrupa’da kurulu rüzgar gücü bakımından 7. sıradaki konumunu koruyan Türkiye’nin rüzgar arenasında kendinden emin bir şekilde gelişme kaydettiğini aktaran Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın, 2020 yılında Avrupa’da devreye alınan kurulu rüzgar enerjisi gücünde Türkiye’nin 6. sırada olduğuna da dikkat çekiyor.

2020’de Avrupa’da Yaklaşık 15 GW Rüzgar Enerjisi Kuruldu

Avrupa’da, geçen yıl 14,7 GW kapasitede yeni rüzgar enerjisi santrali kuruldu. Yeni kurulumlarla birlikte Avrupa 220 GW kurulu rüzgar gücüne ulaştı. Yeni devreye alınan rüzgar çiftliklerinin kapasitesinde 2019’a kıyasla %6 oranında düşüş gösteren Avrupa’nın COVID-19 salgını karşısında yara aldığı görülüyor. Geçen yıl Avrupa’daki tüm elektrik ihtiyacının %16’sını rüzgar enerjisi karşılarken, Türkiye ise yaklaşık 10 milyon hanenin elektrik ihtiyacını rüzgar enerjisinden temin etti. Pandeminin şartlarına bağlı olarak Türkiye’nin 2020 yılındaki rüzgar enerjisi yatırımlarının yüksek olduğuna dikkat çeken Ali Aydın’a göre, yapılan yatırımlar ve gösterilen üstün gayretlerle Türkiye’nin 2025 yılına kadar kurulu rüzgar enerjisi gücünde 20 GW’ye ulaşabilir.

Türk Rüzgarı Esmeye Devam Ediyor

WindEurope’nin yayınladığı rapora göre, Avrupa’daki kurulu rüzgar enerjisi gücü 220 GW iken, kara rüzgarı kurulu gücü yaklaşık 195 GW, açık deniz rüzgarı kurulu gücü ise 25 GW durumunda. Almanya 55 GW, İspanya 27 GW, İngiltere 14 GW, Fransa 18 GW ve İtalya 11 GW kara rüzgarı gücüne sahip. Türkiye’nin önünde bulunan İsveç 9,8 GW kurulu güce sahipken, Avrupa genelinde sıralamasını koruyarak 7. sırada bulunan Türkiye’nin sahip olduğu kurulu kara rüzgarı enerji gücü ise 1.224 MW artışla 9.305 MW oldu. Raporda özellikle Türkiye’nin pandemi ve kısıtlamalara rağmen büyük oranda sıçrama göstermesinin ve 2020 yılında en çok kurulum gerçekleştiren 6. ülke olmasının olumlu görüldüğüne dikkat çeken Ali Aydın, rüzgar enerjisinde Türkiye’nin parlayan bir yıldız olduğunu dile getiriyor. Bunlara ek olarak da Aydın, sektörde YEKDEM desteğinin getirdiği yeni soluk sayesinde 2021 yılında kurulacak santrallerin Türkiye’yi sıralamada yukarılara taşıyacağından emin olduklarının altını çiziyor.

5 Yıllık Projeksiyonda Türkiye Büyük Sıçrama Yapacak

Raporda en dikkat çeken noktalardan biri de Avrupa’nın gelecek 5 yıllık rüzgar enerjisine dair belirtilen öngörüler. Önümüzdeki 5 yıl içinde yaklaşık 105 GW yeni rüzgar enerjisi kapasitesinin kurulacağını öngören raporda, İngiltere’nin en fazla kurulumu gerçekleştireceği, Türkiye’nin ise yaklaşık 20 GW’ye ulaşacağı tahmin ediliyor. Potansiyel rüzgar enerjisi gücünün Türkiye’de yaklaşık 48 GW olduğuna dikkat çeken Ali Aydın, hedeflere ulaşmada doğru planlamaların ve gayretli çalışmaların başarıyı getireceğini ve Türkiye’nin rüzgar enerjisi sektörünün her alanında marka ülke olabilmesi için uygun şartlara sahip olması gerektiğini vurguluyor.

Yaş meyve sebze sektöründen tarladan çatala gıda güvenliği için küresel çağrı 

Birleşmiş Milletler, Gıda ve Tarım Örgütü-FAO tarafından 2021 yılı “Uluslararası Meyve ve Sebze Yılı” olarak ilan edildi. FAO verilerine göre Türkiye dünya sebze üretiminde dördüncü, meyve üretiminde ise beşinci sırada yer alıyor.

Tarım Gazetecileri ve Yazarları Derneği (TAGYAD), yaş meyve sebze sektörünün temsilcilerini, meyve ve sebze insan sağlığı açısından taşıdığı önemin yanı sıra, sektörün tüm dünyada ve Türkiye’de sahip olduğu ekonomik değere dikkat çekmek için bir araya getirdi.

Ege Yaş Meyve ve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, Uluslararası Meyve ve Sebze Yılı‘nda uluslararası bir manifesto hazırlanması gerektiğini vurguluyor.

“Meyve ve sebzelerin insan sağlığı ve vücut direncine etkileri uluslararası bir platformda net bir şekilde ortaya konulmalı ve ana hatları ile meyve ve sebzelerin etkileri ve insan sağlığı için gerekliliği, günlük tüketim önerileri uluslararası bir manifesto hazırlanarak yayınlamalı. Doğru bilinen yanlışlar, yanlış bilinen doğrular düzeltilmeli. İnsanların bir daha unutmaması, unutmaya başladığı zaman açıp okuması için uluslararası imza altına alınmış bir manifesto olmalı. Hazırlanan manifesto da mümkün olunabilecek her platformda dile getirilerek tüm insanlık arasında yaygınlaştırılmalı.”

Tarım alanları korunmalı, betonlaşmaması için önlemler alınmalı

Meyve, sebzeler ve insanlığın ihtiyacı olan tüm gıdaların nasıl üretildiği, nasıl dağıtıldığı ve tüketildiğini uluslararası bir masada düşünülmesi ve konuşulması gerektiğini söyleyen Hayrettin Uçak, “Bu masadan çıkacak sonucun uluslararası ortak akıl olmalı.” diyor.

“Bu masanın görevi, gıdanın üretiminden tüketimine kadar geçen süredeki hataların tespit edilmesi ve ortadan kaldırılması için gerekli önlemlerin alınması olmalı. Dünya üzerindeki verimli tarım arazilerinin korunması, bu alanların sanayiye ve konut yapımına kaymaması, betonlaşmaması için önlemler alınmalı. Tüm insanların sağlıklı yaşamı için, gerekli gıdaya ulaşmasındaki tüm engeller ortadan kaldırılmalı ve dirençli, sağlıklı bir dünya için çalışılmalıdır. Sağlıklı beslenmenin, gıdanın hayatımızdaki en temel ihtiyaç olduğu, tarımın gıdanın insanlar için, ülkeler için ne kadar stratejik bir öneme sahip olduğu bir kere daha hatırlandı.”

2020’de taze meyve sebze ihracatında yüzde 21, mamulde yüzde 8’lik artış 

Uçak, tarım sektörünün pandemi sürecini, geçtiğimiz yılın Mart-Mayıs aylarında devletin aldığı tedbirlerin de katkısıyla avantaja çevirerek, bazı tarım-gıda sektörlerinin ihracatında %25-35 oranlarında artışlar yaşandığını açıkladı.

“2020 yılında Türkiye geneli taze meyve sebze ihracatımızda 2019’a kıyasla %21 artış yakaladık ve 2 milyar 700 milyon ihracat yapma başarısı gösterdik. Meyve sebze mamullerinde ise yine aynı dönemimiz bir önceki yıla göre %8’lik bir artışla 1 milyar 540 milyon dolarlık bir ihracat getirisi sağlandı. Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği olarak 2020 yılında taze meyve sebzede 346 milyon dolar, meyve sebze mamullerinde ise 693 milyon dolar olmak üzere toplam 1 milyar 40 milyon dolarlık ihracat yaptık. 2020 yılı hedefimiz olan 1 milyar dolar ihracatı hedefini de aşmış olduk.”

Dikili Tarım İhtisas OSB ihracata 1 milyar dolar katkı sağlayacak

Hayrettin Uçak, “Dikili Tarım İhtisas OSB’si bölgemiz, üreticilerimiz, ihracatçı firmalarımız için önemli bir avantaj yaratacak. Tarım İhtisas OSB’lerin devreye girmesi ile birlikte, Ege Bölgesi’nden yapılan tarım ürünleri ihracatının Türkiye tarım ürünleri toplam ihracatına 1 milyar dolarlık ilave bir katkı sağlayacağını düşünüyorum. Dikili’de jeotermal seracılık, 2900 dönüm üzerine faaliyet gösterecek. Burada sadece domates değil, çilek, şeftali, kayısı, nektarin, erik başta olmak üzere tropikal meyveler gibi katma değerli ürünler üretilip ihraç edilecek.” diye konuştu.

Gıda güvenliği için “Kullandığımız Pestisitleri Biliyoruz” projesi

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği’nin 2021 yılında “Gıda Güvenliği”ne dikkati çekmek amacıyla başlattığı ‘Kullandığımız Pestisitleri Biliyoruz’ projesine de değinen Uçak sözlerini şöyle devam etti:

“Proje, ihracat miktarının yoğun olduğu ‘çekirdeksiz sofralık üzüm, kiraz, nar, şeftali, mandalina, çilek, domates, hıyar ve asma yaprağı’ ürünlerine yönelik pestisitlerin üretici aşamasında analiz edilmesiyle ilgili. Bu ürünlerin, üretiminin yoğun olarak gerçekleştiği bölgelerden belirli sayılarda numune toplayarak, akredite olmuş laboratuvarlarda analizi gerçekleştirileceğiz. Analiz sonrası çıkan sonuçlarda, hangi üründe hangi pestisitlerin ne kadar kullanıldığını belirlenecek. Bu sonuçlara göre en büyük pazarımız olan Avrupa Birliği ve Rusya ile 83 milyon vatandaşımızın sağlığı için istenilen MRL (Maksimum Rezidü Limiti) değerlerinin sağlanmasında ne ölçüde başarı sağlandığı, yasaklı olan pestisitlerin kullanılıp kullanılmadığını öğrenebilecek ve bu konuda hem üreticilerimize hem de ihracatçılarımıza gerekli bilgilendirmelerde bulunacağız.”

Üretici bilinçlendirilmeli

Uçak, birçok üründe hasat sırasında yüzde 30’lara varan oranlarda kayıplar yaşandığını üreticilere her ürünün hasadı öncesinde bilgilendirme yapılması gerektiğinin de altını çizdi.

“Bu konudaki farkındalık son dönemde biraz daha arttı, bu da sevindirici bir gelişme. İsrafın ve kayıpların önlenmesi amaçlı proje çağrıları artmaya başladı, kurum ve kuruluşların konuya ilgisi ve farkındalığı gözle görülür bir şekilde arttı. Bizim de Ege İhracatçı Birlikleri olarak bu alanda desteklediğimiz projeler var. Bu konuda teknolojiyi yanımıza almak önemli, ama asıl önemli olan eğitim ve bilinçlendirme.”

TAGYAD Başkanı İsmail Uğural, “Tarım Gazetecileri ve Yazarları Derneği (TAGYAD) olarak gerek dünyada gerekse Türkiye’de meyve ve sebze sektörünün artan öneminin farkındayız. Bu çerçevede ülkemizde sektörün önde gelen temsilcileri ile bir araya geldik. Bundan sonra da her vesile ile meyve ve sebze sektörünü desteklemeye devam edeceğiz.” dedi.

Türkiye Yaş Meyve ve Sebze İhracatçı Birlikleri Sektör Kurulu Başkanı Ali Kavak, İstanbul Yaş Meyve ve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Melisa Tokgöz Mutlu, Akdeniz Yaş Meyve ve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Nejdat Sin de sektöre dair değerlendirmelerde bulundu.

E-ihracat küresel pazar yerleriyle yükselişte  

Online shopping / ecommerce and delivery service concept

Pandemiyle birlikte tüm dünyada etki alanını genişleten ve Türkiye’ye de hacmi giderek artan e-ticaret, e-ihracata ilgiyi de geliştiriyor. Uzak pazarlara hızlı erişimi kolaylaştırarak uluslararası rekabette varlık göstermeyi sağlayan sınır ötesi e-ticaret, dijital ortamdaki küresel pazar yerlerinin satıcılara sunduğu fırsatlarla da yeni nesil bir ticari kanal olarak sahnedeki yerini alıyor. Türkiye’de e-ticaret yapan ve yapmayı düşünen kişi ve kurumlar için kapsamlı bir yazılım seti ve analitik araçlar sunan NeSatilir.com, dünyanın en büyük e-ticaret platformlarından olan AliExpress entegrasyonuyla, e-ihracat girişimcilerini de destekliyor.

Dünyada Çin’in tedarik zincirini kırabilecek çok fazla ülke yokken, lojistik anlamında Türkiye’nin çok özel bir yeri var. Yaklaşık 4 saatlik uçuş mesafesinde 1 milyarlık nüfusa erişebilen ve çok ciddi bir müşteri potansiyeli olan ülkemiz, küresel yatırımcıları da kendisine çekerek yeni pazarlara açılıyor. Dünyanın en büyük 5. Şirketi olan Alibaba grubunun B2C girişimi olan AliExpress ise dünya genelinde 200’ün üzerinde ülkeye satış gerçekleştiren, tek bir panel üzerinden 38 ayrı para birimi ile 18 dilde otomatik çeviri imkanıyla aksiyon alan çok önemli bir pazar yeri.

2019 yılında Türkiye’ye giren Aliexpress’e e-ihracata yönelen girişimcilerimizin ilgisi giderek yoğunlaşırken AliExpress entegrasyonuyla gelişmiş bir yazılım ağı sunan NeSatilir.com, satıcılara rehberlik etmeyi sürdürüyor.

“Türkiye’nin e-ihracat potansiyeline destek veriyoruz””

AliExpress’in 2019’a kadar sadece Çinli satıcıların satış yapabildiği bir platformken 2019 itibariyle global bir proje çerçevesinde Türkiye’den satıcı aldığını söyleyen NeSatilir.com Ekip Lideri Yiğit Tuna, ülkemizdeki e-ihracat potansiyelini destelemek adına platformla işbirliği kararı aldıklarını belirtiyor:

“Aliexpress’te sadece Türk ve Çinli satıcılar dünyaya satış yapabiliyor; Çinli satıcılar Çin hariç her ülkeye, Türk satıcılar ise Çin ve Türkiye hariç her ülkeye satabiliyor. Dolayısıyla burada e-ticaretin ihracat kanadı devreye giriyor. NeSatilir.com olarak Türkiye’de sınır ötesi satışa eğilimin farkındaydık ve desteğimizi sürdürülebilir kılmak hedeflerimiz arasındaydı Farklı pazar yerleriyle de bu bağlamda işbirliklerimiz devam ediyordu. 2020 Haziran’da ise AliExpress’le resmi iş ortaklığı kurarak AliExpress entegrasyonumuzu geliştirdik ve devreye aldık. Halihazırda yaklaşık 1000 satıcı aktif olarak entegrasyonu kullanıyor. Toplamda 425.000’den fazla ürün yüklenmiş, 65.000’den fazla sipariş alınmış ve tutarsal olarak 3.5 milyon dolar aşılmış durumda.  AliExpress üzerinden dünyaya satış yapan Türk markalarının, satıcıların ve KOBİ’lerinin e-ihracat performansı giderek yükseliyor. Bu hareketlilik, bir başarı göstergesi olup platforma olan talebi de artırıyor.”

“NeSatilir.com, satış optimizasyonu sağlayan analitik bir araç”

NeSatilir.com’un satıcıların entegrasyon, optimizasyon, ürün bulma ve yükleme noktasında destek aldığı analitik bir araç, gelişmiş bir yazılım olduğunu ifade eden Yiğit Tuna,  temel prensibinin yazılıma her geçen gün yeni modüller ekleyerek sisteme entegre olan satıcıların satış oranlarını artırmak olduğu bilgisini veriyor. Tuna,  NeSatilir.com üzerinden AliExpress’te e-ihracat yapan veya yapmayı planlayan girişimciler için şu bilgileri veriyor:

“NeSatilir.com AliExpress entegrasyonu, her şeyden önce ücretsiz bir entegrasyon. Saniyeler içinde ürün yükleyebilme ve ürünleri hızla ve ücretsiz olarak entegre edebilme fonksiyonu dışında NeSatilir.com üzerinden sipariş, kargo ve fatura yönetimi de ücretsiz gerçekleştirilebiliyor. Bizi farklı entegratörlerden ayıran bir diğer özellik ise sayıcıların son derece kolay bir arayüz üzerinden süreci yönetebilmeleri. Bu entegrasyon ile rekabeti düşük, fiyatı en uygun ürün arayışında olan satıcılar, çok geniş bir yelpazede, istedikleri özellikteki ürünü rahatlıkla bulabiliyor, böylece pazara girerken en iyi ürün ve fiyat avantajıyla işe başlayarak rekabet avantajı kazanıyorlar. Bu açıdan bakıldığında, işin temel prensibinin doğru ürünü seçmek ve doğru ürün listesi oluşturmak olduğunu vurgulamak isterim. Türkiye’de son kullanıcılardan ziyade satıcılara hizmet veren AliExpress’te kimi kategorilerde ciddi bir rekabet avantajımız bulunuyor. Aslında elektronik hariç her kategoride şanslı olduğumuzu söyleyebiliriz fakat otomotiv yan sanayi, giyim ve ayakkabı başta olmak üzere küçük ev aletleri (çay kahve makinası cezve) aksesuar, sağlık, güzellik, ev tekstili ve petshop ürünleri en fazla talep gören kategoriler. Yanı sıra yurt dışında yaşayan Türkleri hedefleyerek ürün listesi oluşturmak da değerlendirilmesi gereken bir alternatif.”

AliExpress Türkiye ve Ortadoğu Ülke Müdürü Yaman Alpata ise “NeSatilir, ücretsiz entegrasyon ve ürün yükleme sayesinde sadece AliExpress satıcılarına büyük kolaylık sağlamakla kalmıyor; Türkiye’de e-ihracatın tabana yayılmasının önünü açıyor ve ülke ekonomisine önemli bir katkıda bulunuyor” açıklamasından bulundu.

Bir ayda 70 bin 587 konut satıldı

Konut satışlarında İstanbul lider, Hakkari sonuncu

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Ocak ayına ilişkin konut satış istatistiklerini açıkladı. Verilere göre, Türkiye’de Ocak ayında 70 bin 587 konut satıldı. İstanbul 13 bin 666 konut satışı ile en yüksek paya sahip olurken, onu 6 bin 635 konut satışıyla Ankara izledi.

TÜİK’in konut satış istatistikleri Ocak 2021 verilerine göre, Türkiye genelinde konut satışları bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 37,9 azalarak 70 bin 587 oldu. Konut satışlarında yüzde 19,4 ile en yüksek paya sahip olan İstanbul’da 13 bin 666 konut satışı gerçekleşti. 6 bin 635 konut satışı ve yüzde 9,4 pay ile Ankara en çok konut satışı yapılan ikinci şehir konumunda. 4 bin 63 konut satışı ve yüzde 5,8 pay ile İzmir üçüncü sırada yer aldı. Konut satış sayısının düşük olduğu iller ise sırasıyla 10 konut ile Hakkari, 16 konut ile Ardahan ve 31 konut ile Bayburt oldu.

Konut satışları yüzde 38 azaldı

Türkiye genelinde ilk defa satılan konut sayısı 2020’nin Ocak ayına göre yüzde 38,2 azalarak 22 bin 268 oldu. Yabancılara yapılan konut satışları bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 31,5 azalarak 2 bin 675 oldu. İran vatandaşları Türkiye’den 459 konut satın alırken; Irak vatandaşları 385 konut, Rusya Federasyonu vatandaşları 260 konut, Afganistan vatandaşları 168 konut, Yemen vatandaşları ise 88 konut satın aldı.

Vatandaş alternatif arıyor

Ev sahibi olmak isteyenlere ödeme sistemini bütçelerine göre belirledikleri modeller sunduklarını söyleyen YENİEVİM Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Çalış, “Ev sahibi olmak isteyenlerin mevcut şartların haricinde yeni arayışları var. YENİEVİM olarak ev sahibi olmak isteyenlere cazip modeller sunuyoruz. Ev sahibi olmak isteyenler bütçesine, ödeme gücüne ve kendi belirlediği ödeme sistemine göre dilediği eve maddi zorluğa düşmeden, faiz kıskacında ezilmeden sahip olabiliyor. 2021 sonuna kadar şube sayımızı 50’ye çıkaracağız. Konut piyasasındaki 40 yıla yakın tecrübemizle faizsiz ve peşinatsız finansman yöntemlerimizi vatandaşlarla buluşturmaya devam ediyoruz.” ifadelerine yer verdi.

Bugün Saat 14:00 Transit Konvansiyonları ve Transit Rejimi Webinari

“Transit Konvansiyonları ve Transit Rejimi “ konulu webinarımıza davetlisiniz.

Eğitmen: Ünsped YK Üyesi Sn. Cahit SOYSAL
Tarih 27.02.2021 Saat 14:00 – 16:00

  • Taşıma Modlarının Evrimi
  • TIR Sözleşmesi
  • Ortak Transit Sözleşmesi
  • Transit Rejiminin İşleyişi

Ünsped Gümrük Müşavirliği ve Lojistik Hizmetler

Etkinlik Linki: Ugm.webex.com

Etkinlik Numarası: 181 827 6264

Etkinlik Parolası: 1020

Eğitimlerimizin % 70 ine katılan misafirlerimize sertifika verilecektir.

İş Görenlerle Hızlı İletişimde Emoji Kullanmanın Etkisi

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT
Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi
İsletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

Günümüz örgütlerinin temel hedeflerinden biri, çalışanların amaçları ile örgütün amaçlarını bir araya getirebilmek ve bütünleştirebilmektir. Örgütlerin hedeflerine ulaşmada çalışanlarından beklentileri olabildiği gibi, çalışanların da örgüt ve yöneticilerden beklentileri olabilmektedir. Motivasyonun kaynağını oluşturan bu beklentilerin örgüt içerisindeki doğal ve daimî olarak gerçekleşen bir iletişim ile sağlanabilmesi mümkün olabilmektedir. İletişim ile çalışanların örgütün temel değerleri üzerinde bir araya gelmesi sağlanarak, çalışanın örgüte olan uyum süreci hızlandırılmakta ve çalışanın verimi artırılabilmektedir. Bulunduğu örgüte uyum sağlayan çalışanın aidiyet duyguları ile birlikte iletişim algıları artmakta ve motivasyon süreci hızlanabilmektedir. Teknolojinin gelişmesinin sonucu olarak dijital araçların kullanımı da yaygınlaşmaktadır. Bireyler teknolojinin artan bir hızla gelişmesiyle ve bağımlılıklarının artmasıyla, iletişim alanında duygu ve düşüncelerini ifade etmede emojilerden yararlanmaktadır [1]. Bununla beraber dijital yazılı mesajlar da günlük hayatın bir parçası olmuştur. Bu mesajlarda gönderenin düşünce ve fikirlerinin doğru bir şekilde alıcıya iletebilmesinde emoji kullanımının sıklıkla tercih edildiği görülmektedir.

Geçmişten günümüze toplum, özellikle teknoloji alanında büyük değişimler yaşamıştır. İlkel iletişim yöntemlerinin kullanıldığı zamanlardan, anlık mesajlaşma olanaklarına uzanan süreçte birey, yaşamdaki eylemlerini teknoloji temelinde gerçekleştirebilmektedir. İş ortamında teknoloji kullanımının yaygınlaşması da iş görenler arasındaki iletişimin daha etkili olmasını, verimliliğin ve motivasyonun artmasını sağlamıştır.

Gelişen teknoloji ile birlikte dijital uygulamaların yaygın olarak kullanılmasıyla beraber emojilerin kullanımı da artmıştır. Bu süreç içerisinde kullanılan emojilerin, kelime ve deyimlerin yerini aldığı da görülmektedir. Buna bağlı olarak, özellikle yeni nesil tarafından emoji kullanımı daha popüler bir hale gelmiştir. Emojilerin duyguların ifade edilmesinde ve duyguların daha kolay anlaşılmasını sağlaması nedeniyle insanlar tarafından etkili olan bir iletişim aracı olarak kabul edilmektedir. Kullanılan emojiler, simgelerden farklı şekilde insan yüzünün ifadelerini yansıtabileceği duyguları gösterebilen ve bu yolla insani özellikleri iletişiminin içine dahil ederek dijital uygulamalardaki bilgi aktarımına antropomorfolojik öğeleri de katma gücüne sahiptir.

Bir olay, duygu ya da yaşanan durumu hızlı bir biçimde aktarmaya olanak sağlayan emojiler, iletişim kurmanın en kısa yoludur. Önceleri ise yaşanan olay, duygu veya durumlar klavyedeki noktalama işaretleriyle sağlanmaktaydı. Bu noktalama işaretlerinin kullanılması ise “emoticon” olarak belirtilmektedir. Günümüzde ise bir şekli ve rengi olan ifadelerle duygu ve düşünceler emojilerle aktarılabilmektedir. Mesajlaşmanın çok yoğun olduğu iş hayatında ise, çalışanın ifade etmek istediği düşünce ve duyguları birkaç sembol ile anlatmak, gönderdiği mesajın ya da paylaştığı içeriğin onlarca mesaj arasından fark edilip okunmasını kolaylaştırmaktadır.

Emojiler, iş ortamında da çalışanların iletişim ortamını yönetmelerini, bununla birlikte benliklerini oluşturma ve ifade etmelerini de sağlamaktadır. Bu yönüyle emojilerin, duygusal ifadeler içermesi; iyi ilişkiler kurma ve sürdürmenin sağlanmasında etkili bir yol olabilmektedir. Çalışanlar duygularını yönetmekte ve seçilen emojilerle sosyal olarak uygun duygu durumlarını aktarabilmektedir. Bu durum, kendilerindeki ve etkileşim sağladığı çalışanlarla ilgili duyguları bilmesine ve ayarlamasına yardımcı olur. Aynı zamanda doğru emojilerin kullanılarak, duyguların yönetilebilmesi verimli bir iletişim ortamına da katkı sağlar. Emojilerin duygusal ifadelerinin yanında estetik bir ifade olarak da kullanıldığı bilinmektedir. Kullanılacak emoji uygun zaman ve yerde, uygun miktarda ve dikkatli bir şekilde yerleştirerek, çalışanlar duygu ve düşüncelerini ifade etmektedir ve böylece fikir ve tercihlerini de belirtebilmektedirler [2].

İş ortamında emojileri kullanmanın iletişimi güçlendirdiği ve motivasyonu artırdığı bilimsel olarak incelenmektedir. 1996 yılında New Mexico Üniversitesi’nin yaptığı deneyde 12 kişiden oluşan bir takımı, iki eşit gruba ayırmakta ve bu iki grup iletişimlerini bilgisayar ile sağlamaktadır. Bu iki gruba tamamlamaları için birer proje verilmiştir. Gruplardan biri emoji kullanarak anlaşmaktayken, diğer grup ise emoji kullanmamıştır. Deney sonucunda; emoji kullanan grupta daha kısa zamanda daha verimli çalışıldığı ve iş yapılırken de eğlenildiği ve olumlu motivasyon sağladığı bulgusuna ulaşılmıştır [3].

Şekil 1. Cinsiyete Göre En Çok Kullanılan Emojiler [4]

Kadınların erkeklere göre daha çok emoji kullandıklarını gösteren çalışma raporlarının sonuçlarına göre; kadınlar, sembolik iletişimin dilinin daha da zenginleştirdiğini düşünmektedirler (Şekil 1). Yani, kadınlar duygularını emojilerle ifade etmenin daha olumlu olacağını düşünürken; erkekler emojileri daha çok alay ya da iğneleme amaçlı kullanmaktadırlar. Masa başı çalışanların iletilerinde emoji kullanımının daha sık görüldüğünü belirten araştırmacılar; aktif çalışanların iletilerinde emojilerin negatif kullanımda olduğunu söyleyerek; emoji kullanımında ilk sırayı halkla ilişkiler uzmanlarıyla birlikte tasarımcıların aldığını belirtmektedirler.

Emoji kullanımını etkileyen en önemli etkenlerden biri de kişinin demografik özelliğidir. 35 yaşın üzerindeki kişiler, yani X jenerasyonu arasında, emoji kullanımı pek yaygın olmamakta ve iş hayatında da tercih edilmemektedir. Diğer bir önemli etken ise şirket kültürü olmaktadır. Yeni oluşmakta olan şirketler, startuplar, daha küçük ve hiyerarşinin daha az olduğu yapılardaki çalışanlar yoğunluklu olarak genç olduğu için ve yapıların daha esnek olması emoji kullanımına yöneltebilmektedir [5].

Eylül 2015-Eylül 2017 yılları arasını kapsayan dönemde Brandwatch tarafından “Emoji Raporu” hazırlanmıştır. Rapora göre emoji kullanımı kadınlarda %61 iken bu oran erkeklerde %39 seviyesindedir. Araştırma sonucunda ayrıca kadınların negatif emoji kullanma oranları erkeklere göre %6,83 daha fazla gerçekleşmiştir [6].

İş ortamında emoji kullanımlarına ilişkin en kapsamlı araştırma; Ben Gurion Üniversitesi’nde Glikson tarafından yapılmıştır. Araştırmacılar, yaptıkları deneyde emojilerin kurum içi yazışmalardaki etkisini iletişim ve motivasyon açısından incelemiştir. Deneyde; 29 ülkeden 549 katılımcıya, bir kısmı gülen emoji bulunan e-mailler okutulmuştur. Sonrasında ise bu okurlara e-maili gönderen kişiler hakkında arkadaş canlısı olup-olmadığı ve işindeki uzmanlıkları konusundaki fikirleri sorulmuştur. Katılımcılar, kişilerin arkadaş canlısı olup-olmadığı yönünde bir fikir beyan edemezken; emoji kullanarak iş yazışması gönderen insanların işlerinde iyi olmayabileceği algısında olduklarını belirtmişlerdir. Araştırmaya katılan kişilerden e-maile cevap vermeleri istenmiştir. Emoji kullanılmayan e-maillerde katılımcılar daha detaylı cevaplar yazmışlardır. Glikson, elde ettiği sonuçlara göre; çalışanların, iş ortamında ve yazışmalarında, emoji kullanmadan önce dikkatli ve özenli olmaları gerektiğini belirtmektedir. Deney sonuçlarından biri de gerçek bir gülümsemenin aksine, dijital ortamdaki özellikle iş hayatındaki yazışmalarda gülen surat emojilerinin e-maili okuyan tarafta arkadaş canlısı bir etki yaratmadığı, çalışanın işindeki uzmanlığından da şüphe duyulduğunu ifade etmektedir [7].

İskandinavya’da yapılan bir araştırmaya göre, emojilerin maillere duygu katmak yerine çok farklı amaçlarla kullanıldığını göstermektedir. Araştırma sonuçlarına göre en yaygın kullanımların pozitif durumları göstermek, şakaları belli etmek ve sert söylemleri yumuşatmak için kullanıldığı belirlenmiştir. Amerika’daki başka bir çalışmada ise yine aynı şekilde emojilerin negatif yanlış anlaşılmaları azalttığını göstermektedir [5].

2019 yılında Adobe gerçekleştirdiği emoji araştırmasının sonuçlarını Emoji Trend Raporu’nda yayınlamıştır. Rapora göre, kullanıcıların %62’si iş ortamında emoji kullanımlarının en temel nedenini ortamı ve konuşmalarını daha eğlenceli hale getirmek olarak ifade etmektedir. %42’si ise emojilerin duygu ve düşüncelerini kelimelerden daha iyi ifade ettiğini belirtmektedir. %31’i de yazışmalarında emoji kullanmanın daha hızlı bir iletişim imkânı sağladığını vurgulamaktadır [3].

İşletme içinde kurulan iletişim sistemi, hazırlanan program ve alınan kararların uygulanması konusunda, iş görenlere bilgi verme amacını taşımaktadır. İletişim sistemi aynı zamanda iş görenlerin psikolojik yapılarını işletme amaçlarına uyarlamak ya da değiştirmek amacı da gütmektedir. Personellerin tercihlerini ve davranışlarını yöneltmek, çizilen amaçların gerçekleştirileceğine inandırmak ve nihayet onları, belirlenen hedeflere sürekli olarak motive etmek gibi çok yönlü yararlar getirmektedir.

İşletmeler için, örgüt içi iletişimin kalitesi yalnızca örgütün başarısını etkileyen bir etken değil, aynı zamanda örgütte çalışan iş görenlerin psikolojik durumlarını da etkileyen bir süreçtir. Bu sürecin çalışanların motivasyon düzeyi üzerinde de oldukça önemli bir etkiye sahip olduğu düşünülmektedir.

Örgütlerde etkili iletişim kanalları kurulamadığı takdirde iş görenlerde bu durumun olumsuz psikolojik yansımaları gözlemlenmekle birlikte motivasyonel olarak kırılmalar yaşayabildikleri bilinmektedir. Ayrıca personelin performans düzeylerinin üstleri tarafından nasıl karşılandığı anlamaları ve bu doğrultuda kendilerini geliştirmek için izlemeleri gereken yolu bilmeleri, çalışan motivasyonuna olumlu olarak etki etmektedir.

Kaynaklar:

[1] Mert, G. (2020). The Role of Use of Emoji in Business on Communication and Employment Motivation, International Journal of Disciplines Economics & Administrative Scienves Studies, Vol:6, Issue:18; pp:397-406.

[2] Sugiyama, S. (2015). Kawaii Meiru and Maroyaka Neko: Mobile Emoji for Relationship Maintenance and Aesthetic Expressions Among Japanese Teens. First Monday peer-reviewed Journal on the Internet, 20 (10). 25.02.2021 tarihinde https://firstmonday.org/ojs/index.php/fm/article/view/5826/4997 adresinden erişildi.

[3] İletişim Çağının Vazgeçilmez Dili: Emoji. (2014). 25.02.2021 tarihinde  https://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hayat/iletisim-caginin-vazgecilmez-dili-emoji-26688391, adresinden erişildi.

[4] Pehlivan, B. (2018). Dijital Dünyada Emoji Kullanımı ve Analizi, 25.02.2021 tarihinde https://www.socialbusinesstr.com/2018/08/10/dijital-dunyada-emoji-kullanimi-ve-analizi/ adresinden erişildi.

[5] Hiç Patronunuza Emoji Gönderdiniz Mi?. (2016). 25.02.2021 tarihinde https://medium.com/@Revolvia/hi%C3%A7-patronunuza-emoji-g%C3%B6nderdiniz-mi-4bec70eadae9 adresinden erişildi.

[6] Emoji Raporu: Dijital Pazarlamada Emoji Kullanımı. (2018). 25.02.2021 tarihinde https://www.marketingturkiye.com.tr/haberler/emoji-raporu-dijital-pazarlamada-emoji-kullanimi/ adresinden erişildi.

[7] İş Yazışmalarında Emoji Kullanmalı Mısın?. (2018). 25.02.2021 tarihinde https://www.kariyer.net/kariyer-rehberi/is-yazismalarinda-emoji-kullanmali-misin/ adresinden erişildi.

 

Türkiye ekonomisi kendisini tamir edebilen bir ekonomidir

İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, pandemi sürecinde karşılanamayan ihtiyaçların ve ertelenmiş taleplerin devreye girmesinin söz konusu olduğunu ifade ederek, “Pandemi sürecinde olumlu gelişmelerle ve aynı zamanda risklerin başarılı bir şekilde yönetilmesi,  yabancı sermaye hareketlerinin de hızlanması suretiyle daha yüksek büyümelere ulaşmak mümkündür” dedi. 

Bugün BloombergHT TV’de katıldığı canlı yayında ekonomiye ve bankacılık sektörüne dair açıklamalarda bulunan Bali, Türkiye’de artık parasal politikalarda bir normalleşme, sadeleşmenin görüldüğünü, doğrudan politika faizinin enstrüman olarak benimsendiği, yerli, yabancı bütün paydaşların nelerin uygulandığını gördüğü bir tablonun ortaya çıktığını söyledi.  Merkez Bankası’nın da bu konuda özellikle Bakanlık ile koordinasyon içinde enflasyonda kalıcı bir düşüş görülmeden parasal duruşun değiştirilmeyeceği, gevşetilmeyeceği yönündeki beyanlarının önemli olduğunu vurgulayan Bali, “Bu sadece beyanda da kalmadı. Bana göre önemli olan kısmı o. Sadece söylem değildi, eyleme de döküldü. Nitekim politika faizi, Kasım ayında %15, Aralık toplantısıyla %17 ile bir noktaya getirildi. Bunlar piyasalarda, yatırımcılarda ve piyasa göstergelerinde olumlu bir hava yarattı. TL’nin çok hızlı değer kaybından sonra, bu kayıpların bir kısmını geri almasıyla etkilerini görmeye başladık” diye konuştu.

Merkez Bankası’nın zorunlu karşılık oranlarını 200 baz puan artırmasıyla ilgili de Bali, bunun da Merkez Bankası’nın açıklamalarına paralel bir gidişatın sürdüğünü göstermesi açısından önemli olduğunu söyledi. Bali, “ Ben bunun, daha çok, benimsenmiş olan politika setinin içinde uygun tarzda seçilmiş enstrüman olduğunu görüyorum. Tutarlılık devam ediyor” yorumunu yaptı.

“Parasal sıkılaştırma işlevini görüyor” 

Bankalar olarak, bu politika setinin uygulamalarında, ekosistemin doğal sorumlu bir parçası gibi hareket etmek durumunda olduklarının altını çizen Bali, şöyle konuştu: “Bizim birlikte hareket etmeyi başarabiliyor olmamız lazım. Bu koordinasyonun şu ana kadar ziyadesiyle var olduğunu düşünüyorum. Şu anda ben şahsen uygulamaların, verilen mesajların sadece sözel düzeyde değil, bizzat uygulamalarının da bu paralelde yürüdüğünü görüyorum. Ama şurası önemli; ciddi sorunlarımız da var. Bunların çözülebilmesi için biraz da hızlı başarılara, çabuk elde edilmiş kazanımlara ihtiyacımız var ki hem kredibilitemizi koruyalım hem cesaretimiz daha fazla artsın hem de bu politikaların sürdürülebilirliği oluşsun. Çünkü pandemi dahil birçok zorlayıcı faktör bir arada. Onun için özellikle bu yılın ikinci yarısındaki performansı önemli görüyorum.”

Kurlarda iki gündür yaşanan hareketliliğe ilişkin de Bali, “Ben bunun biraz düzeltme ihtiyacıyla da örtüştüğünü düşünüyorum. Çünkü kolay değil, 8,50’lerden buraya geldik.  %18-20 civarında değer kazandı. Onun için buradaki hareket biraz normal. Piyasalarda bunlar olur. Günlük hareketler üzerine de bu kadar çok görüş bina etmememiz gerektiğini düşünüyorum. Bu tür hareketlerin, reel bir ekonomik bozulmaya işaret edip etmediği ya da ondan kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair bir kanaat veya tespit önemli. Ben şu anda öyle bir şey görmüyorum. Şu ana kadar parasal sıkılaştırma işlevini görüyor” ifadelerini kullandı.

Kasım 2020 sonrasında özellikle gerçek kişilerin döviz satmaya başladıklarını, satma eğilimine girdiklerini, tüzel kişilerin döviz alımında bir yataylaşmanın söz konusu olduğunu belirten Bali, “Dolayısıyla normalleşmeyi görüyoruz” dedi.

“Ekonomik aktivitede toparlanma devam ediyor”

Öncü göstergelerden şu anda ekonomik aktivitedeki toparlanmanın devam ettiğinin görüldüğünü vurgulayan Bali, kurum olarak %3,5 düzeyinde bir büyüme öngördüklerini aktardı. Pandemi sürecinde karşılanamayan ihtiyaçların ve ertelenmiş taleplerin devreye girmesinin söz konusu olduğuna dikkat çeken Bali, “Pandemi sürecinde olumlu gelişmelerle ve aynı zamanda risklerin başarılı bir şekilde yönetilmesi, yabancı sermaye hareketlerinin de hızlanması suretiyle daha yüksek büyümelere ulaşmak mümkündür” dedi.

“Serbest piyasa ilkelerinden sapmamalıyız”

Kontrollü bir şekilde ekonomik aktivite ivmelendiğinde sorunların çözüleceğinin altını çizen Bali, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Biz bunları yönetebilecek seviyelerdeyiz. Yeter ki operasyonel ortam, finansal istikrar, iş yapma biçimimizi etkileyen ortam kötüleşmesin, kontrol edilemez halde olmasın. Burada da en önemli şey, kurum ve kurallara dayalı çalışmayı, sürekli prensip haline getirmek ve serbest piyasa ilkelerinden asla sapmamak. Serbest piyasa ilkelerinden saptığınız zaman, kısa sürede sonuç verdiğinde, bir takım olumlu şeyler oluyor gibi düşünebiliriz. Ama o sapmalar, uzun dönemde tahrip edicidir. Esas önemli olan şudur; kısa süre içerisinde sonuç vermiyor diye yargılamaksızın tahammüllü bir şekilde uygulamalarımızı sürdürebilmek. Şu anda içinde bulunduğumuz tablo bu. Hep beraber bunları çözebilmek için akıl koymalıyız ve bu ilkelerden de sapmamalıyız.”

“Faiz epey yan etkileri olan enstrümandır, hiç ihtiyaç olmamasını temenni etmek lazım”   

Adnan Bali, faizle ilgili değerlendirmesinde de faizin tek başına bütün sorunları çözecek sihirli bir enstrüman olduğunu düşünmediğini ifade ederek, şu yorumu yaptı: “Hatta epey yan etkileri olan bir enstrümandır. Faizin, ihtiyaç olmamasını hep temenni etmek lâzım. Finansman maliyetlerini artırıyor, yatırım saikini azaltıyor, yatırımların fizibilitesini zayıflatıyor, hane halkının, güçlük içinde olan KOBİ’lerin, büyük işletmelerin ödeme kabiliyetleri üzerinde olumsuz etkiler yapıyor. Hatta bankacılık sistemine de büyük bilanço zararları veriyor. Bizim yüksek faizi benimsediğimiz ve istediğimiz gibi yaygın bir düşünce var. Aslında hiç de öyle değil. Çünkü şu gerçek unutuluyor; biz sadece faiz tahsil etmiyoruz, aynı zamanda faiz ödüyoruz. Yüksek faiz, bizim maliyetlerimizi de yükseltiyor. Net faiz marjımızın en genişlediği dönem, faizlerin düştüğü dönemdir. Zaman zaman faiz konusunda iş dünyasıyla, reel kesimle bankacılık sistemi arasında bir çıkar çatışması var gibi anlaşılır ama aslında yoktur. Sanayici, faiz artışı karşısında bizim durumumuzu anlamak istiyorsa, en çok kullandığı hammaddenin ya da girdinin fiyatı kısa süre içinde yükseldiğinde ne hâle geliyorsa, biz de bilançoda o hâle geliyoruz. Dolayısıyla arzu etmemiz mümkün değil. Bize tek zararı bu da değil. Kredi verdiğimiz tarafların ödeme gücünü zayıflattığı oranda, bilançomuza oradan da bir tahribat geliyor. Ağustos 2018’de faizi kemoterapiye benzetmiştim. Keşke almak zorunda kalmasanız ama vücudun bağışıklık sistemini dahi tehdit edecek şekilde sağlıklı hücrelere zarar vermeyi göze alabiliyorsunuz. Keşke bunları alma gerekleri doğmasa, biz de hep beraber finansal istikrarın içinde işlerimizi daha iyi yapabilme imkânı bulabilsek.”

“Kısa vadeli bilanço gereklerimizle çelişse de bu döneme özgü yapıcı tarzda hareket etmeliyiz” 

Bu dönemde bankaların da kredi, mevduat ve fiyatlama politikalarında yapıcı bir tarzda ve parasal sıkılaştırmaya uygun hareket etmesi gerektiğinin altını çizen Bali, “Bundan kastım şu; kısa vadeli bilanço gereklerimizle çelişse dahi bunu yapabilmek lazım. Özellikle yılın ilk yarısı için, ikinci yarıyı riske etmemek için… Peki, bu, bilanço gerekleriyle çelişse dahi hissedar değeriyle çatışır mı? Hayır, çatışmaz. Bir çeyrek, iki çeyrek ekonomik faaliyet yürüten müesseseler değiliz. Bizim için önemli olan kısa vadeli bilanço gerekleri uğruna orta, uzun vadeyi riske etmemektir. Asıl o kısa perspektiflilik demektir. Onun için de hissedar değeriyle hiç çelişmez” diye konuştu.  Bali, iç talebi canlandıracak ve enflasyonist etki yapabilecek olan kredi türlerinde kontrollü bir gidişatı benimsemek gerektiğini belirtti.

“Önemli olan sorunları çözebilme kabiliyeti, dinamizmi” 

Adnan Bali, yabancı yatırımcıların Türkiye’ye bakış açısına dair de şu değerlendirmeyi yaptı: “Epey bir süreden bu yana açıkçası, yabancılarla olan temaslarımızda geçmiş yıllarda olduğu kadar sağlam, tutarlı, rahat, özgüvenli bir tablo sunamıyorduk. Gerçekçi konuşmak lazım. Bunun bir kısmı uluslararası konjonktürde ortaya çıkan problemlerden kaynaklanıyordu. Buna ilave olarak, bizim Türkiye olarak bazı uluslararası mutabakatsızlıklarımız var.  Bunlar bir sorun değil,  bunlar bu ülkenin iddiası. Netice olarak onların bedeli olmak durumunda ve olacak. Siz de zaten o nedenle o mücadeleyi veriyorsunuz. Bu mutabakatsızlıkların da yarattığı zorlayıcı unsurlar var. Bütün bunların üzerine pandemi geldi. Bir de tabii bizim yaptığımız yanlışlar var. Bütün resim, bizim yanlışlarımızla birleşince durumu sıkıntılı hale getirdi. Ama biz hep şunu anlattık; Türkiye ekonomisi kendisini tamir edebilen bir ekonomidir. Bunun çok önemli bir hadise olduğunu düşünüyorum. Her durumda sorunlar olabilir. Önemli olan sorunlar çıktığında çözebilme kabiliyetinin, çözebilme dinamizminin olmasıdır. Türkiye’de bu dinamizm vardır. Bu defa geçmiştekilerden farklı olarak maalesef pandemi, Türkiye’nin kendi ekonomik dinamizmiyle bu süreçleri tamir etme imkânını elinden aldı. Onun için bundan sonraki aşılama süreci dâhil pandemi sürecindeki gelişmeleri çok kritik görüyorum. Bu, bize yeniden o tamirat sürecine imkân verecek diye düşünüyorum.”

“Oluşan tahribatları tamir edeceğiz, çare budur”

Geçmişte Türkiye ekonomisini birçok bakımdan koruyan önemli özellikler bulunduğunu ve bunların Türkiye’yi kendi ülke gruplarında olumlu yönde ayrıştırdığını vurgulayan Bali, “O dönemlerde biz reytingimizin gerektirdiğinden daha düşük CDS seviyelerine erişebiliyorduk. Ya da daha yüksek reytingli ülkelerin CDS seviyeleri ile aşağı yukarı aynı durumdaydık. Yatırımcılar bizi, masa başındaki reytingcilerin değerlendirdiğinden daha kıymetli değerlendiriyordu. Mesela global dalgalanma olduğunda biz bundan iskontolu etkileniyorduk, gelişmekte olan ülkelere sermaye akışı, fon akışı varsa biz bundan çarpan etkisiyle etkileniyorduk” diye konuştu.

Bütün bunları sağlayan; bütçe açığının GSYİH’ya oranının düşük tutulması, Avrupa Birliği tanımlı borç stokunun GSYİH’ya oranı, enflasyon ve sağlam bankacılık sistemi olmak üzere dört değişken bulunduğunu ifade eden Bali, “Biz bu dört unsurda oluşan bazı tahribatları tamir edeceğiz. Çare budur, yapılması gerekenler budur. Yapılmaya çalışılanların da bu olduğunu düşünüyorum. Bu sadece otoritenin işi değil. Bu işin paydaşı olan her tarafın kendi faydaları, kendi çıkarları, kendi doğruları ve bu ülkenin doğrusu açısından da olması gereken budur” dedi.

“Donuk alacaklar ve yakın izlemedeki kredilerin tamamının zarar olduğunu söylemek bu işten anlamamak demektir” 

Bankacılık sektöründe donuk alacaklar rakamının toplam 152 milyar TL olduğunu, yakın izlemedeki 382 milyar TL ile birlikte donuk alacaklar ve yakın izlemenin toplamda 534 milyar Türk Liralık bir büyüklüğe işaret ettiğini belirten Bali, “Bunların tamamının zarar niteliğinde olduğunu söylemek, bu işten anlamamak demektir. Uluslararası bankacılık standartlarına paralel bir şekilde kredi riskinde belirgin bir artışa işaret eden emareler ortaya çıktığında, biz bunları yakın izlemeye alıyoruz ve bunlara göre karşılık politikaları uygulanıyor. Şu anda yakın izlemeye alınan kredilerin yaklaşık yarısı yeniden yapılandırılmış vaziyette ve ödemeleri gecikmiş kısmı da sınırlı miktarda. Bunun önemli bir veri olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.

Şu anda sektör genelinde %75 olan donuk alacaklar için karşılık seviyesinin Avrupa’da %45 olduğunu, yakın izleme için Türkiye’de %15 olan oranın da Avrupa’da %6 seviyesinde bulunduğunu aktaran Bali, şöyle konuştu: “Tecrübe olarak geriye doğru data incelendiğinde, yakın izlemedeki kredilerin kabaca %20’sinin sorunluya intikal ettiğine dair projeksiyonlar var. Bunları düşündüğünüz zaman, ‘Biz böyle bir sorunla karşılaştığımızda ne yapacağız?’ diyeceğimiz durumda değiliz. Yapacağımızı yapmış durumdayız. Ben şahsen tecrübe olarak bunu yönetebileceğimize inanıyorum. Yeter ki ekonomik iklim, bunu bozabilecek bir etki yapmasın.”

Adnan Bali, Bankanın Mart ayı sonunda yapılacak Genel Kurulu’nda Genel Müdürlük görevinden ayrılacak olmasına dair de şunları söyledi: “İş Bankası, kurallarla yönetilen bir kurum. Bizde prensip olarak icrai görevlerde 35 yıl çalışma kuralı vardır.  Bu 35 yılı tamamladıktan sonra icrai göreve devam edemezsiniz. Varsa tecrübeniz, farklı şekillerde kuruma sunmaya devam edersiniz. Onun da bizde kuralları var. Yönetim Kurulu’nda benimsenmiştir. Bu çerçevede ben de, 1986 yılı Aralık ayında Bankaya girmiştim, 34 yılımı tamamladım, Genel Kurul’da ayrılmanın tarih olarak çok şık olacağını düşündüğümden, böyle bir tablonun felsefesine de inandığım için ayrılma kararı aldım. Genel Kurul’da uygun görülürse, takdir edilirse Yönetim Kurulu’nda görev yapmaya devam edeceğim. Kanaatimce günlük hayatın çok yoğun temposunun dışında ve daha üstten bir çalışma biçiminin imkânlarına eriştiğimde de kurumum için daha yaratıcı çalışmalar yapabilirim.”

3 Boyutlu Teknoloji Pazarında Türkiye’den Önemli Atılım

Teknoloji ve iş dünyasının başarılı ismi Dr. R. Erdem Erkul liderliğinde kurulan ve 20 Ocak’ta Cer Modern’de gerçekleştirilen çevrimiçi etkinlik ile hem marka lansmanını hem de Ankara, İstanbul, San Francisco, Londra ve Seul ofislerinin açılışını duyuran Cerebrum Tech, fütürist tasarım uygulamalarıyla öne çıkan GFDS – Global Future Designs &Solutions Inc. ile ortaklık kurdu.

İki şirketin ortaklığını heyecanlı ve ilham veren bir birleşme olarak değerlendiren Erkul, “İş birliğine bağlı bir dünyada yaşıyoruz. Güçlü iş birlikleri kuran kurumlar, hızla yollarına devam ederken, iş birliği konusunda sınıfta kalanların zor zamanlar geçirdiğine şahit oluyoruz. Bu durum, günümüzde sadece büyüklüğü fark etmeden hemen hemen tüm şirketler için böyle. Bu şekilde ele aldığımızda GFDS ile yaptığımız ortaklığın çok anlamlı olduğunu düşünüyorum. Cerebrum Tech’i kurarken ‘Bildiklerimizin değil, bilmediklerimizin peşindeyiz.’ demiştik. Bilmediklerimizin peşinde olduğumuz bu yolculukta GFDS ekibinin de sektör tecrübesiyle katma değeri yüksek teknoloji ihracatında ülkemizi yükseklere konumlandırmayı hedefliyoruz.” dedi.

Daha önce pek çok kez yollarının kesiştiğini ancak şu an doğru zaman olduğunu düşündüklerini ve beraber yeni bir yolculuğa başladıklarını belirten GFDS Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Mert Oğuzata “2013 yılında kurulduğumuzda, ‘Gelecek bizim; gelin onu birlikte tasarlayalım.’ misyonuyla yola çıktık. Amacımız teknoloji için teknoloji geliştirmek değil, insanlığa faydalı olacak teknolojileri geliştirmek. Eğer dünya gelecekte insanlık ile teknoloji arasındaki dengeyi düzgün şekilde kurabilirse aydınlık bir gelecek bizleri bekliyor. Bu birliktelikle dünya pazarına açılmış katma değeri yüksek teknoloji girişimlerinde de öncü olacağız. Cerebrum Tech’i iş ortaklığından ziyade aynı hedefe birlikte ilerleyen bir yol arkadaşı olarak görüyoruz. Şüphesiz bu birliktelik Türkiye’nin dijital dönüşümüne de yön verir nitelikte olacaktır.” diye konuştu.

3 Boyutlu Teknoloji Pazarı Büyüyor: 2024 Yılına Gelindiğinde 3 Boyutlu Teknoloji Sektörünün 72 Milyar Dolara Ulaşacağı Düşünülüyor

AR/VR çözümlerine bağlı teknoloji pazarının büyüklüğünün 2024 yılında 72 milyar dolar seviyelerine ulaşması bekleniyor. Önceki yıllarda üretim ve perakende sektöründeki teknoloji yatırımları daha ön plandayken, önümüzdeki yıllarda eğlence ve savunma sektörlerinin 3 boyutlu teknoloji pazarında lokomotif rolü üstleneceği düşünülüyor. Bu iki büyük sektör dışında 3 boyutlu teknolojilerin kullanımı, üretim, iş sağlığı ve güvenliği, biyoteknoloji ve inşaat alanlarında da önemli bir paya sahip.

3 boyutlu teknolojilerinin geliştirilmesinde Çin, ABD ve Japonya’nın önemli yatırımları bulunuyor. Türkiye’nin gün geçtikçe değer kazanan üretici rolüyle bu alanda potansiyelini artırması bekleniyor. Bu ortaklık sayesinde de Türkiye’nin bu potansiyele sahip uluslararası bir oyun kurucu olması hedefleniyor. Cerebrum Tech ve GFDS, pazarın önemli bir oyuncusu olmayı hedefledikleri AR/VR sektöründe büyük ölçekli Ar-Ge ve inovasyon çalışmaları üzerine de çalışıyor.