EGİAD Ekonomiyi Masaya Yatırdı

city square
The city square in the evening

Ege Genç İş İnsanları Derneği EGİAD, Covid19 salgınının ekonomiye etkilerini tartışmak ve değerlendirmek üzere “Salgınla Mücadelede Makro Ekonomik Görünüm” konulu bir web semineri düzenledi. EGİAD üyelerine yönelik olarak Genel Sekreter Prof. Dr. Fatih Dalkılıç’ın moderatörlüğünde gerçekleşen seminere TÜSİAD Baş Ekonomisti Zümrüt İmamoğlu konuşmacı olarak katıldı. TÜSİAD Baş Ekonomisti Zümrüt İmamoğlu’nun ayrıntılı bir sunumuna yer verilen seminerin açılışını EGİAD Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Aslan yaptı. Aslan, yeni büyüme tahminlerinin salgının kontrol altına alınacağı varsayımıyla yüzde 0-2 bandında seyretmesini beklediklerini kaydederek, ekonomiyi korumanın sağlığı korumakla eşdeğer olduğunu ifade etti. Covid-19 kaynaklı ekonomik yavaşlamanın, bütün sektörleri aynı şekilde etkilemediğini belirten Aslan, “Bazı sektörler ciddi şekilde yavaşlayıp kayba uğrarken bazı sektörlerde artış gözlenmektedir. Örneğin, hava ve kara ulaşımı, eğlence ve otelcilik gibi turizme dayalı birçok sektör ciddi hasar görürken, temizlik maddeleri, maske yapımı, online alışveriş, uzaktan eğitim sistemleri gibi sektörlerde artış görülmektedir. Bu değişmeler, ithalat ve ihracata da benzer şekilde yansıyacaktır. Toplamda ekonomik faaliyetlerde ciddi bir yavaşlama söz konusu olduğu için genel olarak net bir makroekonomik kayıp yaşanacaktır” dedi.

Dünya Eşi Benzeri Görülmemiş Derinlikte Bir Ekonomik Krizle Yüz Yüze

Covid-19’dan sağlığımızı olduğu kadar ekonomiyi de korumanın yolları olması gerektiğini vurgulayan EGİAD Başkanı Mustafa Aslan, “Toplumsal refah maksimizasyonu için sağlık ve ekonomi birbirinden ayrılmaz bir bütünün parçalarıdır. Salgının tıbbi boyutları kadar dünya ekonomileri üzerinde oluşturduğu riskler, bugünlerin en çok konuşulan gündem maddelerinden biridir. Salgın nedeniyle üretim faaliyetleri dünya genelinde ciddi yavaşlama göstermiş, birçok sektör ağır hasar almış durumdadır. Global düzeyde olduğu gibi Türkiye ekonomisi de salgından olumsuz bir şekilde etkilenmektedir. Türkiye ve dünya, hem ölümlere yol açan bir salgınla hem de milyarlarca insanın refahını olumsuz etkileyecek eşi benzeri görülmemiş derinlikte bir ekonomik krizle yüz yüzedir. Bu yüzden, salgının kontrolü için alınacak tıp ve halk sağlığı tedbirleri kadar, bu tedbirlerin ekonomik etkilerinin de dikkate alınması gerekmektedir” dedi.

Türkiye Ekonomisi Daralma Yaşama Riski İle Karşı Karşıya

Ekonomideki toplam üretimin başlıca; hizmetler, sanayi, inşaat ve tarım sektörlerinde gerçekleşmekte olduğunu ifade eden Aslan, “Salgın, şirketlerde gelir kaybına ve borç geri ödeme sıkıntılarına yol açarken, azalan ihracat ve turizm gibi gelir kalemleri dengeli büyüme hedefini sekteye uğratıp cari açığın artmasına ve kur üzerinde baskıya neden olabilecektir. Küresel piyasalarda yaşanan likidite sıkışıklığı da kur üzerinde baskı yaratacak bir diğer etken olarak karşımıza çıkacaktır. Bu durum da döviz cinsinden yükümlülüklerin yerine getirilmesinde zorluklar doğuracaktır. Özel sektörün devlet bankalarının garantörlüğü ile büyük yatırımların finansmanında kullandığı dış borcun geri ödemeleri de bu anlamda risk altında görülmektedir. Türkiye ekonomisi söz konusu olası etkiler altında kısa süreli bir ekonomik daralma yaşama riski ile karşı karşıya kalabilecektir” dedi.

Türkiye Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Baş Ekonomisti Dr. Zümrüt İmamoğlu ise, Türkiye’de ve diğer ülkelerde virüs salgınına dair istatistiklerle başladığı sunumunda, mevcut ulusal ve küresel ekonomik durum ile açıklanan destek paketlerine dair değerlendirmelerde bulundu. Türkiye’nin pandemi sürecini iyi yönettiğini belirten İmamoğlu, “Türkiye kartlarını iyi oynamalı. Türkiye’nin şu anda elinde sağlık sisteminden ötürü iyi bir hikâye var. Yeni dalgalar gelse bile diğer ülkelere göre üstesinden gelebileceği daha iyi bir sağlık sistemi ve tedarik zinciri bulunmakta. Bu bir fırsattır. Çünkü şu anda tüm dünya ülkelerinin gündeminde sağlık sistemi var. Bu yeni fırsatları iyi görüp, Avrupa’nın Türkiye’ye bakış açısını yumuşatabiliriz. Bu fırsatı iyi kullanabiliriz” dedi. İmamoğlu, toplantının son bölümünde ise katılımcıların sorularını da yanıtladı.

Covid-19 Nedeniyle Tahsili Geciken İhracat Alacakları için İhracatçılara Alacaklarınızı Sigorta Ettirin Çağrısı

container wharf in nightfall, international import and export trade background
container wharf in nightfall, international import and export trade background

Türk ihracatçısının kara gün dostu Türk Eximbank’tan Covid-19 salgınının pandemiye dönüştüğü, ihracatta tahsilatlarda gecikmelerin yaşandığı bugünlerde, Türk Eximbank tarafından sunulan hizmetlerden biri olan alacak sigortası hatırlatması geldi.

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği tarafından düzenlenen video konferans toplantısında konuşan Türk Eximbank Ege Bölge Müdürü Gülom Timurhan, ihracatçıların Eximbank’ın uygun fonlamalarının yanı sıra; alacak sigortasını da kullanmalarını tavsiye etti.

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Hayrettin Uçak’ın moderatörlüğünde düzenlenen video konferansa Birlik üyesi 30’dan fazla ihracatçı firma yetkilisi katılırken, Türk Eximbank Ege Bölge Müdürü Gülom Timurhan ve Türk Eximbank İzmir Şube Müdürü Hüseyin Egemen Kılıç, Eximbank’ın ihracatçılara sağladığı krediler ve alacak sigortası hakkında bilgi verdiler.

Uçak: “Covid-19 sürecinde tarım sektöründe işçi, üretici, ihracatçı herkese teşekkür borçluyuz”

Toplantının açılış konuşmasını yapan Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Hayrettin Uçak, Covid-19 sürecinde; Tarım sektöründe ihracatçı ve üreticilerin sokağa çıkma kısıtlamasının olduğu günler dahil, gece – gündüz işletme ve bahçelerde özveriyle işlerini devam ettirdiklerini, hem vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını karşıladıklarını, hem de yaş meyve sebze ve mamulleri ihracatının kesintisiz artarak devamını sağladıklarını dile getirerek, tarım sektöründe çalışan üreticilere, işçilere, ihracatçılara teşekkür etti.

Tarım sektörü ihracatçılarının son dönemde işleri sürdürmek için çok büyük emekler sarf ettiğinin altını çizen Uçak, “İhracatçılarımızın en önemli sorunu ve ihtiyacı olan finansmana erişim son dönemde çok daha fazla önem kazandı. Pandeminin ilk gününden itibaren Türk Eximbank Ege Bölge Müdürümüz Gülom Timurhan ile hep istişare içinde olduk. Üyelerimizin pek çok sorununu çözüme kavuşturduk. Bu toplantı Eximbank ile üyelerimizi doğrudan görüştürmeyi, sorunlara çözümleri en yetkin ağızdan mercilere aktarmayı amaçladık” diye konuştu.

Timurhan; “Ege Bölgesi’nde İzmir, Denizli ve Manisa şubelerimizle ihracatçılarımızın hizmetindeyiz”

Türk Eximbank’ın Türkiye’de 20, Ege Bölgesi’nde İzmir, Manisa ve Denizli’de olmak üzere 3 şubeyle ihracatçılara hizmet verdiğini dile getiren Türk Eximbank Ege Bölge Müdürü Gülom Timurhan, ihracatçılarımız kendilerine en yakın Eximbank şubesine başvurarak ihracat kredileri ile ilgili bilgi almaya davet etti.

Eximbank olarak kredi limitlerini belirlerken öncelikli olarak firmaların yapmış olduğu ihracat rakamlarını dikkate aldıkları bilgisini veren Timurhan, “Tabii ihracata geçmiş yıllara bağlı olarak bakabildiğimiz için eğer firmalarımızın ellerinde yapmış olduğu sözleşmeler var ve hacimlerinde bir artış olacak ise o siparişleri de ilave olarak alıp o siparişleri de limit belirlemede esas alabiliyoruz. Bizim limit tesis ederken ana kriter ihracat hacmi. Akabinde bilançolara bakıyoruz değişik kredilerle ilgili olarak” diye konuştu.

Kadın girişimci kredisi veriyoruz

Kadın ihracatçılara özel kadın girişimci kredisi verdiklerine de değinen Timurhan, bununla ilgili olarak İş Bankası, Denizbank, Finansbank, Garanti BBVA ve TEB ile protokol imzaladıklarını, kadın ihracatçıların bu bankalarla iletişime geçerek, bu bankaların kendilerine oluşturacağı limitler çerçevesinde Eximbank’tan kadın girişimci kredisi kullanabileceklerini kaydetti.

Covid-19 nedeniyle ihracatçı firmaların alacaklarını vadesinden geç aldıklarına işaret eden Timurhan, sigortalı ihracatçılara vadesi geçmiş alacaklarıyla ilgili bildirimde bulunmalarını istedi.

Satınalma Dergisi’nde Gelecek Ay Satınalma Evi Temasını İşliyoruz.

Her ay ayrı bir tema ile yayınlanan Satınalma Dergisi’nin gelecek sayısında Satınalma Evi temasını ele almak istiyoruz.

Yazar ve yöneticilerimizle webinar, röportaj ve aylık makaleler planlamaktayız.

İşletme satınalma çevresinde; insan kaynaklarından bilişim teknolojilerine, tedarikçi ilişkilerinden, stratejik kaynak teminine, satınalma organizasyonlarından günlük operasyonel faaliyetlere kadar kadar bir takım gündemler oluşturduk.

Bu gündemlerdeki tüm trendleri birlikte değerlendirelim.

Akreditifin İskontosu ve Temliki

Öncelikle akreditif ve iskonto kelimelerinin açıklamalarının ne olduğuna göz atalım;

AKREDİTİF;

AKREDİTİF NEDİR?

Bir nevi şartlı havaledir. Belli şartların yerine getirilmesi ile bankaların birbirlerine ödeme taahhüdü vermeleridir.

Adı ve tanımlaması nasıl olursa olsun, amir bankanın uygun bir ibrazı karşılayacağına ilişkin kesin yükümlülüğünü oluşturan dönülemez nitelikte herhangi bir düzenleme anlamına gelir

Bir nevi şartlı havaledir. Bir ithalat işleminde ithalatla ilgili koşullar olan;

  • Yükleme vadesi,
  • Ödeme şekli,
  • Malın cinsi,
  • Kalite ve fiyatı gibi

Konuları içeren akreditif mektubunun ithalatçının bankası tarafından yurt dışındaki ihracatçının bankasına gönderilmesi ile mal bedelinin, mal Türkiye’ye gönderilmesinin ardından ödenmesini taahhüt etmektedir.

İSKONTO NEDİR?

İskonto, bir finansal varlığın (vadeli akreditif, poliçe, senet, P/N)  vadesinden önce paraya çevrilmesi  halinde vade sonuna kadar oluşacak zaman için hesaplanacak faizin, peşin olarak tahsili ve bakiyenin lehtara vade sonunu beklemeden ödenmesidir. İskonto etmek de gelecekte elde edilecek bir paranın bugünden elde edilmesi karşılığında yapılan indirimdir.

AKREDİTİF İSKONTOSU HANGİ KOŞULLARDA YAPILABİLİR?

İskonto tanımından da anlaşılacağı üzere bir akreditifin iskonto edilebilmesinin şartı vade içermesidir. Akreditif bedelinin ödenmesi belli bir vadeyi içeriyorsa iskontonun yapılması söz konusu olabilir.

Akreditif iskontosunda gerekli koşullar ana başlıklar olarak şöyle özetlenebilir;

  • Akreditif vadeli olmalıdır. “By deferred payment letter of of credit” .
  • Akreditifle ilgili yüklemenin yapılmış,
  • Akreditifte talep edilen vesaikin eksiksiz ve zamanında bankaya teslim edilmiş,
  • Akreditifte talep edilen vesaikin teyid veya ödeme bankası veya amir banka tarafından incelenmesi sonrasında evrakların kabul edildiğinin,
  • Evraklarda rezerv olmaması,
  • Evrakların kabulünü müteakip, amir / teyid / ödeme bankası tarafından ödeme vadesinin şifreli bir swift mesajı ile ihracatçının bankasına teyid edilmiş olması,
  • Akreditif üzerinde ödemeyi kısıtlayan veya bloke altına alan bir temliğin bulunmaması

gereklidir.

İskontoyu yapacak finansal kuruluşlar; faktoring, forfaiting veya bankalar iskonto edecekleri akreditifin;

  • Vade uzunluğunu,
  • Akreditif / teyid bankasının kim olduğunu,
  • Ülke riskinin neler olabileceğini,
  • Güncel faiz / iskonto oranlarının ne olacağını
  • Tutarın ne olacağını

göz önünde bulundururlar.

Riski fazla olan (akreditifin sadece amir bankanın taahhüdünü taşıması)  veya ülke riski var olan akreditifi iskonto etmekten kaçınırlar.

AKREDİTİFİN TEMLİKİ

Bir akreditiften doğan hak ve alacağın bir başkasına devredilmesine akreditif temliği denir. Temliknameler gayrikabilirücu olarak noterler aracılığı ile yapılır ve hakkını temlik ettirmek isteyen menfaatdar bu talebini noter aracılığı ile gerçekleştirir ve noterler temliknameleri üç nüsha olarak;

  • Bir temlik nüshası temlik talebini veren kişiye,
  • Bir temlik nüshası temliği alacak olan nihai hak sahibine,
  • Bir temlik nüshası akreditifin bulunduğu bankaya gönderilmek üzere

tanzim edilir.

SKD Türkiye Covıd-19 ve İş Dünyası Sohbetleri Başladı !

Businessman with computer sitting at desk, working late in office. Financial crisis concept
Mature businessman with face mask and computer sitting at desk, working late in office. Financial crisis concept.

Yeni Dünya Düzeni Sürdürülebilir Bir Temel Üzerine Kurulmalı

İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye), “COVID-19 ve İş Dünyası Sohbetleri”ni başlattı. İlk webcast-sohbetin konuşmacısı SKD Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Dildar Edin, “COVID-19 salgınından sonra kurulacak yeni düzende, önceliğimiz sürdürülebilirlik olmalı” mesajını verdi

İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye, tüm dünyayı etkisi atına alan COVID-19 salgını sonrası ortaya çıkacak yeni dünya düzenini konuşmak amacıyla webcast üzerinden “COVID-19 ve İş Dünyası Sohbetleri” düzenlemeye başladı. Düzenlenen ilk toplantıda, salgın ile sekteye uğrayan dünya düzeninin yeniden kurulması gerektiğinin altı çizilerek, bu yeni düzende önceliğin sürdürülebilirlik olması gerektiğine dikkat çekildi. Toplantıda, bu süreçte tüm kaynakların eski ekonomiye dönüş için seferber edilmesi yerine yeşil ekonomiye geçiş fırsatı olarak değerlendirilmesi üzerinde durulurken, “Daha sağlam ve iklim dostu ekonomilerle daha iyi bir dünya için çalışılması gerektiği vurgulandı.

İlk sohbet toplantısının konuşmacısı SKD Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Dildar Edin, herkesin salgınının etkilerini çok yakından yaşadığına ve iş dünyasının karşı karşıya kaldığı zorlukların oluşturduğu baskıya dikkat çekerek, “Ama diğer yandan da çevre üzerindeki olumlu etkilerini konuşuyoruz. Salgın sonrası kurulacak yeni düzende önceliğimiz sürdürülebilirlik olmalı. Salgın dolayısıyla iş dünyası olarak çok zor günlerden geçiyoruz. Ancak bu zor dönemi atlatmak için tıpkı bilim insanları gibi iş insanları da küresel bir kenetlenme ve mücadele içinde” dedi. Salgınla birlikte gündemin ciddi anlamda değiştiğine dikkat çeken Ebru Dildar Edin, şu konulara değindi:

Ne yazık ki biz hayatın bir bölümünü durdurmuş olsak bile, insanlığı tehdit eden sorunlar durmuyor. Bugün sadece bu salgına odaklı kararlar alıyoruz ancak çevresel ve sosyal tehditlerin bize benzer krizleri çok daha sık yaşatacağını gözden kaçırıyoruz. Ekosistemle oynamanın şakası olmadığını anladık. İklim krizi halâ varlığını sürdüren acil bir durum olarak hayatımızın bir parçası. Aksiyon almak için zaten çok az zamanımız vardı, şimdi günü kurtaracağız diye bu alandaki yatırımları daha da erteliyoruz. Gezegeni ve sosyal kalkınmayı düşünmeden atılmış her kısa vadeli adım, aslında bizi benzer krizlere daha çok sürükleyecek.”

SOSYAL KRİZLERİN DERİNLEŞMESİ

Çevresel sorunların olduğu yerde durduğunu belirten Ebru Dildar Edin, salgının sosyal alanda yaşanan sorunları derinleştirdiğine dikkat çekerek, “Bu süreçte eşitsizlikler, eğitim ve sağlık gibi pek çok konuda tüm dünyanın sorunlarının arttığını gördük. Salgın yalnızca geleceği değil, 2015 yılından beri Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda yürütülen kolektif çabayı ve yıllardır edindiğimiz kazanımları da tehlikeye atıyor” dedi. Edin, bu tablonun tersine çevrilebileceğine belirterek, şunları söyledi:

“Eğer içindeki bazı unsurlar kalıcı olacaksa, bunun nedeni son hızla eski dünya düzenine dönmeye çalışmamız olacak. Bir de bunun başka bir alternatifi var, dünya üzerinde neredeyse sadece savaş sonrası dönemlerde gördüğümüz ölçekteki bu kaynağı, yeni ve daha iyi bir düzen kurmaya harcamak. Bu olağanüstü durumu bir fırsata dönüştürmemiz gerektiğini düşünüyorum. Hazır herkes kendi tercihlerini, dünyanın durumunu ve geleceğini sorguluyorken, şirketlerden ve bireylere kadar herkesin sürdürülebilir kalkınma ışığında hareket etmelerini talep etmeliyiz. Salgın sonrasında kuracağımız yeni düzen mutlaka sürdürülebilirlik odağında olmalı.”

DÖNGÜSEL EKONOMİNİN ÖNEMİNİ DENEYİMLİYORUZ

SKD Türkiye’nin uzun zamandır savunuculuğunu yaptığı Döngüsel Ekonomi’nin ne denli önemli olduğunun bu kriz sayesinde hep birlikte deneyimlendiğini belirten Edin, şu noktalara dikkat çekti:

  • Al-kullan-at dediğimiz lineer ekonomi modelinden, atıkların kaynak olarak ele alındığı, tekrar ekonomik bir fayda getirecek ürün veya hizmetlere dönüştürüldüğü döngüsel ekonomi iş modelleri geliştirilmeye ve yaygınlaştırılmaya başlandı.
  • Bu yılın başında yürürlüğe giren ve 2050’de Avrupa Birliği kapsamında karbon nötr olmayı hedefleyen Avrupa Yeşil Düzen anlaşmasında da en önemli başlıklardan biri döngüsel ekonomi oldu.
  • Yapılan son araştırmalardan biri, döngüsel ekonomiye geçiş ile 2030’a kadar AB’nin gayrı safi yurtiçi hasılasında mevcut projeksiyonlara ek olarak %0,5’lik bir artış getirebileceğini ve 700.000 kişi için yeni istihdam fırsatı sunacağını söylüyor.
  • Başka bir çalışma ise, Avrupa’nın kaynak verimliliğini 2030’a kadar %3 artabileceğine işaret ediyor. Bu artış, sayısal olarak yıllık neredeyse 600 milyar Euro’luk maliyet tasarrufu ve 1,8 trilyon Euro’luk ekonomik fayda anlamına geliyor.
  • Bu rakamlardan da anlaşılacağı gibi beraberinde muazzam fırsatlar getirecek olan bu yaklaşım, şu an içinde bulunduğumuz olağanüstü düzeni de göz önünde bulundurduğumuzda daha da kıymetli bir hal alıyor. Döngüsel ekonomi odaklı iş modelleri, şirketlerin, uzun vadede iklim, ekosistem ve kaynak risklerini minimize ettiği için, daha başarılı olma avantajı sunuyor
  • Ülkemiz ise döngüsel ekonominin yükselmesi için çok uygun bir ortam. Hammadde ve enerji başta olmak üzere dışa bağımlı bir endüstrimiz olduğu göz önüne alınınca, başka bir endüstrinin atıklarını girdi olarak kullanmak, dışa bağımlılığı azaltmak için çok önemli bir fırsat olarak karşımıza çıkıyor. Döngüsel ekonomi hem ham madde maliyetinden hem de enerji maliyetlerinden tasarruf etmemizi sağlıyor.

Pandemi Günlerinde Satınalma

Belirsizlik, Değişim ve Ölüm Korkusu

2019 yılının son günlerinde Çin’de ortaya çıkan ve kısa bir zaman diliminde tüm dünyayı etkisi altına alan yeni koronavirüs hastalığı (Covid-19), insanları yaşam tarzlarında aşina olmadıkları bir değişime zorlarken, elbette şirketlerin de bu durumdan nasiplerini almaları kaçınılmaz olmuştur. İnsanlar bir yandan aralarına sosyal mesafeler koyarken, diğer taraftan şirketler ise müşterilerine her zamankinden daha fazla nasıl yakınlaşabileceklerinin yollarını aramaya başladılar. Çalışanların ve toplumun, vücut ve ruh sağlığı ile üretim ve ticaretin sürdürülebilirliği arasındaki hassas dengeyi tutturmaya çalıştığımız bu zor dönemde, insanoğlu en çok korktuğu duyguların tam da ortasında yapayalnız kaldı. İnsanı çevreleyen bu duygusal Bermuda şeytan üçgeninin köşeleri, aslında hep aşinası olduğumuz fakat kapitalist miyopluğumuz nedeniyle kendimizden uzak tutmaya çalıştığımız belirsizlik, değişim ve ölüm korkularından ibaretti. Ta ki virüs bu korkularımızı gün yüzüne çıkarıp, her birimize panik atak yaşatana değin…

Korkularımız ile yüz yüze geldiğimiz bu dönemde bir taraftan onları baskılayıp, diğer taraftan da iş yapış tarzlarımızı değiştirerek, çalıştığımız şirketlerde üretim ve/veya ticaretin sürdürülebilirliği için çaba sarf etmemiz gerekmektedir. Bunun için şirketlerin çalışanlarını virüsten koruyacak fiziki şartları sağlamalarının yanında, uzaktan çalışma, dönüşümlü çalışma gibi farklı çalışma şekillerini de uygulamaya başladıklarını görmekteyiz. Virüsün çalışma hayatımıza getirdiği negatif etkilerden ve bu etkilere karşılık geliştirilen yeni çalışma tarzlarını içeren proaktif tepkilerden elbette tüm organizasyon etkilenmektedir. Özellikle de şirketler arasında rekabetin belirleyici unsuru olan tedarik zinciri ve satın alma departmanlarının bu değişimleri ilk elden ve de en yoğun şekilde hissedecekleri su götürmez bir gerçektir. Peki pandemi günlerinde satın alma faaliyetleri nasıl yürütülmeli?

0.Çalışan Sağlığı ve Yeni Çalışma Düzeni

Satın alma birimi yöneticilerinin kendi ailelerinin sağlıkları ile birlikte birim çalışanları ve onların ailelerinin sağlık durumlarını da kontrol etmelerinde ve kriz sürecinde çalışma arkadaşları ile yakın iletişimde olmalarında fayda olacaktır. İlk şokun etkisi atlatıldıktan sonra durum tespiti ve akabinde mevcut işgücü ile çevik bir eylem planı yapılması, kaybedilen sürenin telafisi için iyi bir başlangıç olacaktır. Yöneticiler bir taraftan çalışanlarının ihtiyaçları ve moral seviyeleri ile yakından ilgilenirken, diğer taraftan birimlerinde uzaktan çalışma, dönüşümlü çalışma vb. yeni çalışma düzenini kurgulamalıdırlar. Bu dönemde devamsızlıktan ötürü oluşacak işgücü kaybı için alternatif aksiyonlar ve yedeklemeler planlanmalıdır. Mobilite azaltılmalı, dijitalleşme artırılmalıdır. Seyahatler zorunlu haller dışında ertelenmelidir. Uzaktan çalışma için gerekli teknolojik altyapı desteği şirketlerin bilgi işlem birimlerinin kontrolünde verilmeli ve bu dönemde hassasiyetin şüphesiz daha da artacağı siber risklere karşı eğitimler verilerek, gerekli uyarılar yapılmalıdır. Yöneticiler, çalışma arkadaşlarının kafalarındaki işten çıkarılma korkularını bertaraf edecek olan iş garantisini verebilmeli ve bu sayede onların yeni çalışma düzenine en kısa sürede konsantre olmalarını sağlamalıdırlar. Mevzu bahis yeni çalışma düzeni çerçevesinde yöneticiler, tüm çalışma arkadaşlarıyla günlük görüşmeler yaparak, günlük ajanda ve kriz konularını takip etmeli, gereken noktalarda onlara destek vermelidir.

Satın alma birim çalışanlarının ise kendilerinin ve ailelerinin sağlığına ilişkin kurallara riayet etmeleri öncelikli gündem maddeleri olmalıdır. Akabinde mesai ciddiyetini zedelemeyecek şekilde evde rahat bir çalışma ortamı oluşturulmalı ve bunun için kişisel hazırlık yapılmalıdır. Çalışma masası, koltuk vb. oturma düzeni vücut ergonomisine uygun olarak sağlanmalı ve mümkünse evin gürültülü olmayan, ışık alan, havalandırılabilecek ve rahatsız edilmeyecekleri bir köşesi salgın çalışma ofisine çevrilmelidir. Her 1 saatlik konsantre çalışma sonunda 20 dakikalık molalar verilerek dinlenilmeli ve ev ahalisi ile ilgilenilmelidir. Dinlenme esnasında çalışma ofisinin havalandırılmasına özen gösterilmelidir. Her sabah hazırlayacakları kendi çalışma planları üzerinden yöneticileri ile görüşerek, günlük çalışma planlarını netleştirip, görev takiplerini yapmalıdırlar. Krize konu tedarikçilerle gerekirse görüntülü görüşmeler yapılarak, tedarikçi üzerindeki ilginin onlara hissettirilmesi yerinde olacaktır. Plan dışı olaylar ve oluşabilecek aksaklıklarda yönetici ve iç müşteriler derhal haberdar edilip, revize plan yapılması için yeterli süre tanınmalıdır. Analiz ve detay hesaplama gibi dikkat gerektiren konuları, vücudun biyolojik saatine göre en verimli olduğu belirtilen 07:00-10:00 arasında planlamak, oluşturulan günlük plan çerçevesinde görüşme gerektiren aksiyonlara 10:00’dan sonra başlamak daha üretken olunmasını sağlayacaktır. Bu süre tedarikçilerin kendi planını yapmaları ve önceki güne ait aksiyonların sonuçlarını toparlamaları için de yerinde olacaktır. Günün sonunda veya ertesi sabah, sonraki günün planı hakkında görüşülürken, durum raporunun yöneticiye geri bildirim olarak verilmesi, iletişimin güçlendirilmesi adına yararlı olacaktır.

1.Tedarik Zincirinde Kırılmalar Nedeniyle Oluşan Krizleri Yönetmek

Kriz dönemlerinde önce tedarik zincirlerinde kırılmalar başlar. Nitekim içinde bulunduğumuz salgın döneminde de hastalığın çıkış noktasının Dünya’nın fabrikası olarak gösterilen Çin olması, hemen hemen tüm sektörlerdeki tedarik zincirlerinde ciddi kırılmalara sebebiyet vermiştir. Sıkı karantina tedbirleri ile Çin’deki hayatın normale dönmesi diğer ülkelere nazaran daha erken olsa da, Çin yılbaşı tatilinin de etkisiyle üretimlerde ciddi kayıplar oluşmuş ve beklenen yüklemeler yapılamamıştır. Çin’de başlayan bu tedarik zincirindeki kırılmaların benzeri, hastalığın Avrupa’ya sıçraması ile Avrupa kaynaklı tedarik zincirlerinde de ikinci bir dalga olarak baş göstermiştir. Tedarik zincirindeki bu kırılmaların her biri satın alma birimlerinin gündemlerine müdahil olmaları gereken acil ve de önemli birer tedarik krizi olarak gelmektedir.

İşte bu nedenle, kriz dönemleri satın alma birimleri için sahaya (yalın üretimdeki tabiriyle Gemba’ya) inilmesi ve mümkünse zamanının çoğunu orada geçirmesi gereken hassas dönemlerdir. Fakat sokağa çıkmaya çekindiğimiz ve de çıkmamızın kısıtlandığı salgın günlerinde sahaya inmenin nasıl mümkün olacağını sorguladığınızı tahmin ediyorum. Aslında sahaya inmekten kasıt, iç müşterilere ve tedarikçilere yakın olmaktır. Planlama, malzeme lojistiği, üretim, kalite ve ar-ge birimlerinden oluşan iç müşteriler ile yakın çalışıp, bu birimlerden gelen revizyon planı veya ihtiyaç bildirimlerine göre tedarikçileri verimli ve çevik yönetmek, alınması gereken kısa vadeli aksiyonların en etkilileri arasında gelmektedir. Bu kapsamda tedarikçiler ile iç müşteriler arasındaki zincirin zayıfladığının gözlemlendiği her halkaya müdahale edip, zinciri koparmadan üretimin sürdürülebilirliğini sağlamak, satın alma birimleri için kriz dönemlerinin önemli gündem maddesini oluşturmaktadır. Satın alma birimleri tedarik zincirinde, tedarikçilerin alt tedarikçilerinden (Tier 2) ve hatta onların da hammadde tedarikçilerinden, ana sanayi üretimine kadar tıkanan süreçleri açıcı kritik bir rol oynamaktadır. Belki de süreçler kontrol altına alınana kadar her gün birden fazla krizi yönetmek zorunda kalacak olan satın alma birimlerinin, bu krizleri başarılı şekilde yönetebilmesi ve süreci mümkün olan en az kayıpla (üretim duruşu, maliyet artışı vb.) atlatabilmesi için aşağıdaki aksiyonları devreye almaları yerinde olacaktır.

Satınalma birimi kontrol kuleleri ve acil müdahale ekipleri kurun.

Malzeme lojistiğinde meydana gelen tedarik krizlerini en kısa sürede mevcut alternatif kaynaklarla çözebilecek ve üretim duruşuna sebebiyet vermeden müdahale edebilecek şekilde Tedarik Sürekliliği Kontrol Kulesi kurun. Bu kulenin bir görevi olarak da, tedarikçi bitmiş ürün, yarı mamul ve hammadde stoklarını görünür kılınmasını sağlayın. Bu süreçte hammadde bağlantılarına dahi müdahil olup, destek vermeniz gereken kritik noktalar olacaktır. Sadece birinci seviye tedarikçilerinizi değil (Tier-1), onların da alt tedarikçilerinin (Tier-2) stok seviyelerini ve de problemlerini görünür kılın. Zincirde problemin kaynağına inene kadar geriye gitmeniz gerekebilir. İyi bir doktor gibi teşhisi doğru koyup, tedaviye geç olmadan başlayabilmek için beş kere neden diye sorup, gerçek problemi bulmaya ve iyileştirici tedaviyi en kısa zamanda hayata geçirmeye özen gösterin. Çünkü kaybedeceğiniz her bir dakika, üretemeyeceğiniz ürünler ve dolayısıyla ihtiyaçları karşılanamayacak mutsuz müşterilere sebep olabilecektir.

Sürdürülebilir üretimin kaynağını teşkil eden sürdürülebilir tedarik operasyonunun sağlanması için Risk Yönetim Kulesi kurun. Bu yönetim kulesi yapacağı tedarikçi risk analizleri ve modellemeleriyle, riskli tedarikçileri tespit edip radarınızda tutarak, alacağınız proaktif aksiyonlarla henüz kaynağında krize gebe birçok probleme müdahale edebilme, oluşacak kriz sayısını azaltabilme, süreci kontrolünüz dahilinde yönetebilme ve bu şekilde tasarruf edilebilecek zamanla acil olmayan önemli işlere gereken vakti ayırabilme şansını satın alma birimine verecektir.

Mevcut kaynaklarla çözülemeyecek tedarik zinciri kırılmalarında hızlıca devreye alınabilecek Alternatif Tedarik Yönetim Kulesi kurun. Daha önce görüşülüp de, ajanda da bekleyen tedarikçileri hızlıca devreye alacak şekilde eylem planlarınızı kalite ve planlama birimleri ile koordine etmeniz yerinde olacaktır. Zira riskli gördüğünüz tedarik sürecinde henüz kriz oluşmadan, yeni alternatif tedarikçinin fiyat anlaşması, sözleşme ve numune onay süreçlerinden geçerek üretime hazır olması iyi bir yedekleme aksiyonu olacaktır.

Maliyet ile ilgili olağandışı değişiklikleri kontrol edebilmek ve minimize artışlarla süreci devam ettirebilmek için Maliyet Kontrol Kulesi kurun ve her bir çalışma arkadaşınızın sorumlusu olduğu tedarikçi maliyetlerindeki değişimleri kontrol altına alın. Bunun için detay analizlere hakim olmanız kaçınılmazdır. Unutmayınız ki ölçemediğiniz bir süreci kontrol de edemezsiniz ve hakimi olamadığınız konularda açılan otorite boşlukları başkaları tarafından doldurulur. Bu durumda maliyetleriniz başkaları tarafından kendi çıkarlarına göre yönlendirilir, rüzgarda savrulan bir yaprak misali…

Piyasadaki değişimlerde baz alınan endeksleri kontrol etmek ve bu sayede dinamik maliyet kontrolünü sağlamak için Emtia ve Piyasa İndeksleri Takip Kulesi kurun. Bu kulenin,

  • Piyasadaki genel eğilimlerin kontrolü için satın alma yöneticileri indeksini (PMI),
  • Hammadde fiyatlarındaki değişimlerin kontrolü için demir ve demir dışı metal (LME vb.), plastik, kimyasal emtia indekslerini,
  • Yurt içi nakliye maliyetleri değişimlerini kontrol altında tutmak için OPEC varil petrol fiyat indeksini,
  • Yurtdışı navlun maliyetlerini kontrol altında tutmak için Baltık Kuru Yük Endeksi (BDI)’ni,
  • Tedarik kaynaklarınızda geçerli olan döviz değişimlerini,
  • Kira, lojistik hizmet ve işçilik fiyat değişimlerinde baz alınan enflasyon ve faiz oranlarını içeren temel ekonomik göstergeleri ve enerji fiyat indekslerini takip etmesini sağlayın.

Bu kulenin önemi, yukarıda açıkladığımız Maliyet Kontrol Kulesi’ne girdi oluşturmasından kaynaklanmaktadır.

2.Talep-Üretim Düşüşüne Hazırlık

Kriz dönemlerinde tedarik zincirlerindeki kırılmalardan sonra satın alma birimlerinin, etkisi krizin süresi ile doğru orantılı olan tüketici kaynaklı talep daralmalarının ve/veya işgücü yetersizliğinin oluşturacağı krizle mücadele etmek zorunda kalması muhtemeldir. Talepteki bu daralmanın sebep olacağı üretim düşüşü, ikinci dalga kriz etkisi oluşturacaktır ki, bu durumda satın alma birimlerinin aksiyonlarının yönünü tersine çevirmeleri gerekecektir. Yani bu safhaya kadar tedarik zincirindeki kırılmaları aşarak tedarikçilerden ana sanayiye doğru alınan aksiyonların akış yönü, şimdi de talep kaynaklı üretim düşüşü nedeniyle ana sanayiden tedarikçilere doğru işleyecektir. Akışın terse döndüğü bu aşamada sipariş teslimat ertelemeleri ve hatta sipariş iptallerine varan aksiyonların alınması satın alma birimlerinin gündeminde olabilecektir. İç müşteri ve tedarikçiler arasında daha önce tedarikçi tarafında yaşanan kriz, bu sefer de aşırı stok birikmesi ve depo alanı sıkıntısı nedeniyle ana sanayide yaşanacaktır. Bu aşamada satın alma birimi, bir taraftan ana sanayideki yığılmaları önlemeye çalışırken, diğer taraftan çekilemeyen malzeme stokları, ötelenen ve iptal edilen siparişler nedeniyle finansman açısından sıkıntı yaşayabilecek tedarikçilerin durumunu yakından takip etmelidir. Bu şekilde her iki cephe arasında dengenin sağlanabileceği paylaşımcı politika izlenebilecektir. Unutulmamalıdır ki, sürdürülebilir üretim ve ticaretimizin en kilit ve dışa bağımlı noktası sürdürülebilir tedarik olup, bu hizmeti sağlayan tedarikçilerin varlıklarını sürdürmeleri ise sadece kendilerinin yönetimine bırakılmayacak derecede önemli bir süreçtir.

3.Ani Talep Artışına Hazırlık

Krizin etkisinin azalmaya başlamasıyla tüketimlerde yaşanacak artış ile, talep eğrisi V diyagramının dibinden yukarıya doğru yükselme eğilimine geçecektir. Süreç boyunca önce tedarik sıkıntısı, sonra üretim düşüşü kaynaklı baş gösteren krizlerin ardından, satın alma birimleri iyi planlanamadığı takdirde şimdi de ani talep artışı nedeniyle oluşacak yeni bir kriz ile mücadele etmek zorunda kalacaklardır. Talep daralması nedeniyle tedarikçi tarafında azaltılan üretim kapasiteleri ve hammadde alımlarının, ana sanayiden gelen taleplerin artışı ile tekrar arttırılması gerekecektir. Nasıl ki hareket halindeki bir nesneyi yavaşlatmak için güç sarf etmek gerekiyorsa, yavaş giden bir nesneyi hızlandırmak için de güç sarf etmeniz gerekecektir. Satın alma birimleri bu zorlukların üstesinden kolaylıkla gelinebilmesi için krizdeki talep durumunu sembolize eden V eğrisinde dibe gelmeden önce muhtemel kapasite artışlarına göre tedarikçilerini organize etmeye başlamalı, gerekli gördüğü zamanda tedarikçi çalışma vardiyalarını artırmalı ve bu minvalde artan hammadde ihtiyaçlarının tedariğinde tedarikçilerine destek vermelidir. Bunun için iç müşterilerden tedarikçilere olan bilgi akışının yakından takibi kritik derecede önemlidir.

4.Belirsizliğin Normalleşmesi ve Yeni Normal’e Hazırlık

Talep seviyesinin eski seyrine doğru döndüğü ve tedarik krizlerinin büyük oranda çözüldüğü normalleşme evresinde artık satın alma birimleri, günlük krizlerden kurulu gündemler yerine yakın vadeli yeni krizleri bertaraf edecek stratejik aksiyonlara odaklanmalıdır. Öncelikle tüm ekip ile yaşanılan kriz bir vaka çalışması gibi ele alınıp, birimin hangi konularda daha iyi olması gerektiği üzerine tartışılmalıdır. Bu analiz sonucunda, yaşanılan krizde hazırlıksız yakalanılan veya yeterli olunamayan ve bu nedenle kurumların zarar gördüğü alanlardaki zayıf yönlerin geliştirileceği aksiyonları içeren ve satın alma birimini yeni bir küresel krize hazırlayacak stratejik satın alma planlarının oluşturulması önem arz edecektir.

Normalin belirsizleşmeye başladığı ve hatta yakın gelecekte artık belirsizliğin normalleşeceği yeni döneme yani Yeni Normal’e hazır olmak, tüm satın alma birimlerinin en önemli gündem konusu olacaktır. Siyah kuğu etkisinin daha sık görülebileceği bu dönemlerde, artık tüm krizlerin küresel bir yansıması olacak ve etkisi de bu nazarda büyük olacaktır. Satın alma birimlerinin, frekansları ve etkileri daha çok artacak olan krizler nedeniyle hiçbir zaman eski normale dönülemeyecek bu yeni yaşama, yani her kriz sonrasında yeniden değişecek olan Yeni Normal ’e hazırlıklı olması, şirketlerinin sürdürülebilirliğinin sağlanmasında en önemli rekabet silahı olacaktır.

Bunun için satınalma birimlerinin yapacakları kendi vaka ve SWOT analizleri sonrasında, kendi öncelik durumlarına göre aşağıda tavsiye edilen aksiyonları hayata geçirmeleri yerinde olacaktır.

  • Sürekli öğrenmeye ve kendini geliştirmeye açık bireylerden oluşan vizyoner bir ekip kurmak,
  • Değişime ve değişen şartlara adapte olabilecek bir yapıda olmak ve değişime direnmekten kaçınmak,
  • Belirsizlik altında değişikliklere hızlı yanıt verebilme kabiliyeti olarak tanımlanan çeviklik kavramının prensiplerini benimseyip, satın ama birimlerinde hayata geçirici aksiyonlar almak,
  • Birim yönetiminde dikine giden piramit yapıdan ziyade, çevikliğin daha kolay uygulanabileceği matriks ve yatay hiyerarşik düzenin oluşturulmasını sağlamak,
  • Mekandan bağımsız çalışma koşullarının oluşturulmasına zemin hazırlamak,
  • Satın alma birimi operasyonlarının daha fazla dijitalleşmesi ve süreçlerin daha kolay takibini sağlayacak altyapı çalışmalarını hızlandırmak,
  • Tedarikçi ve satın alma birimi performans ölçümlerinin dijital olarak yapılması ve kolay erişilebilir olmasını sağlamak,
  • Kilit norm satın alma kadrosunu oluşturmak ve bu kadronun her bir üyesinin kendini geliştirme fırsatlarına zemin hazırlamak,
  • Kilit tedarikçi tespiti yapmak ve bu tedarikçilerle uzun vadeli anlaşmalar yaparak stratejik iş birlikleri geliştirmek,
  • Çevik tedarikçi geliştirme programları oluşturmak ve tedarikçilerin çeviklik seviyelerini düzenli ölçmek,
  • Tedarikçi risk analizleri yapılarak zayıf tedarik kanallarını yeni alternatiflerle güçlendirmek,
  • Küresel tedarik zinciri politikasının gözden geçirileceği çevik bir yapı kurmak,
  • Tüm tedarik zincirini görünür kılmak (Tier-1 tedarikçilerin de ötesine geçecek şekilde) ve dijital tedarik ağı modelleri geliştirmek,
  • Yerlileştirme çalışmalarını artırmak,
  • Tedarik ve kur risklerini hafifletecek alternatif tedarik stratejileri hazırlamak ve aksiyona geçirmek,
  • Değişen müşteri değer ve beklentilerini yakından takip ederek, gelecek yeni taleplere ve talep belirsizliğine hazır olmak,
  • Ürün ömür sürelerinin azalmasına, sipariş parti katsayısının düşmesine ve kişiselleştirilmiş dış müşteri taleplerini karşılamaya hazır olmak ve tedarik ağını bu çalışma şekline hazırlamak.

Şirketlerin rekabet kapasitelerinin en önemli belirleyici unsuru olan satın alma ve tedarik zinciri birimlerinin görevlerinin artık eskisi kadar kolay olmayacağını, insanlığın salgın hastalıkla imtihan edildiği bu zorlu süreçte bir kez daha tecrübe etmekteyiz. Hayatın daha da karmaşık hale geldiği VUCA dünyasında Yeni Normal olarak adlandırılan bu şartlara en kısa sürede hazırlanmanın ve tüm tedarik zincirini bu şartlara hazırlamanın artık satın alma biriminin en önemli stratejik aksiyonu olması gerektiği aşikardır. Şirket yönetimlerinin bu bilinçle satın alma birimlerini desteklemeleri ve hak ettikleri değeri şirket organizasyonlarında ve stratejik planlamalarında göstermeleri yerinde bir politika olacaktır. Unutmayınız ki bir zincir ancak en zayıf halkası kadar güçlüdür ve şirketler de ancak tedarik zincirlerinin mukavemeti ve rekabet kapasiteleri nazarında güçlü olabileceklerdir.

Yeni Normal’e yaşadığımız her yeni krizden ders alarak hazır olmak dileğiyle…

Koronavirüs kayıpları anısına…

Startup Şirketlerde İşe Alım Zorlukları

Start-up dediğimiz yeni bir girişim ile iş hayatında ilk kez faaliyet göstermeye başlamış firmalarda işe alım yapmanın birçok zorlukları vardır. Örneğin firmanın kısıtlı maaş bütçesine sahip olması ve işveren markasının henüz gelişme aşamasında olması gibi sebepler, firma için önemli yetenekleri firmaya çekmekte bazı sorunları ortaya çıkarabilir. Ayrıca start-up kapsamındaki şirketlerde yeni işe alım yaparken yanlış kişileri işe almış olmanın firmaya verdiği zarar, diğer kapsamda sayılan firmalara göre zaman kısıtı nedeni ile çok daha fazladır. Tüm bunları düşününce, nelere dikkat edilmesi gerekir beraber kısaca irdeleyelim.

Öncelikle şirketin kuruluşu itibarıyla, kendi yapısına ve vizyonuna bağlı şirket değerleri ve kurum kültürü oluşturulmalıdır. Buna paralel, işe alımlarda bu değerlere dikkat ederek bunlara uygun insanların işe alınması çok önemlidir. Aslında bu durum sadece start-up firmalarda değil, farklı yapıda olan tüm şirketlerde de dikkat edilmesi gereken bir noktadır. Ancak işe alımlarda, adaylarda aranan belli başlı yetkinlikler için birçok şirkette esneklik sağlanmaz, hatta çokça kullanılan STAR tekniği ile detaylı şekilde durum bazlı ve davranış odaklı olarak aday irdelenerek işe alımına karar verilmektedir. Tüm bunlara rağmen, gelişen şirketlere yönelik uygulanan Stanford Projesi kapsamındaki araştırmalarda; (2002 study by the Stanford Project on Emerging Companies (SPEC))  adayların değerleri ile şirket değerlerinin paralel olmasının adayların işe adanmışlıklarını arttırdığını ancak yeni faaliyete geçmiş şirketlerde ise bu durumun gerekli yetkinliklere sahip olmaktan daha büyük bir avantaj sağladığı belirtilmektedir. Aslında kısaca, bir anlamda şirketin dava yolunda emek verecek adayın, gerekli tüm yetkinliklere tam olarak sahip olan bir adaydan bir adım önde olması, startup firmalar için daha avantajlı bir durumdur.

Tüm bunların yanında Start-up firmalar, kurucu ortak veya ortaklar tarafından birçok fonksiyonunu bir noktaya kadar kendi deneyimleri çerçevesinde bir süre gerçekleştirdikten sonra işler detaylandıkça, maddi imkanları da henüz çok yüksek değilse bazı fonksiyonlar için konusunun uzmanı kişilerden kısa süreli veya kontrat bazlı destek alarak faaliyetlerine devam etmelidir. Ancak tüm bunların yanısıra, çok kritik olabilecek belli başlı görevler için bu alanda yetenek kabul edilen kişilerin maliyeti göze alınarak tam zamanlı istihdam etmekte de tereddüt edilmemelidir. Bu, kaçınılması gereken ek bir maliyet değil, önemli bir yatırım olarak görülmelidir. Tabi bu yetenekler büyük ihtimalle, yüksek maaş ve yan haklar ile kurumsal şirketlerde, iyi konumlarda çalışmakta olan kişiler olacaktır. Bu kişilere ulaşmak için, firmanız içinde bazı cezbedici, sürdürülebilir yönetim stratejileri oluşturmak, dijital alanda işveren markanızın tanıtımı amaçlı uygulamaları hızla devreye almak ve işinin uzmanı İnsan Kaynakları Danışmanlık firmalarından destek almak gibi adımlar atılabilir. Bu kişilerin işe alımı aşamasında firma yetkilisinin hem araştırmaya hem de görüşme sürecine kayda değer bir zaman ve enerji ayırması çok önemlidir.

Sonuçta, Start-up firmanıza aldığınız doğru kişilerle, uygun bir kurum kültürü ve doğru zamanlama sonrasında, sonuç, beklentinizi karşılayacak faaliyetleriniz sorunsuz yol alarak ilerleyecek ve firmanız rüzgarı arkasında almış olacaktır.

Bir şirketin temel organları; işgücü, süreçlerin sürdürülebilir ve sorunsuz işliyor olması, çalıştığınız iş ortaklarınızın sizinle aynı yönde ve aynı vizyonla hareket ediyor olmasıdır. Doğru işgücü, tüm bunların temini ve şirketin parlak geleceği için en önemli ilk adımdır.

B2B Webinar Serisi #11 – Turquality’nin Şirketlere Sunduğu Fırsatlar Konuşuldu.

Buyer Network, B2B Webinar Serisi’ne Albert Solino‘nun değerli yöneticileriyle devam etti.

7 Mayıs’ta 80 kişilik yüksek katılım ve ilgiyle gerçekleştirilen Turquality webinarında, “Turquality’nin Şirketlerden Beklentileri, Dünya Markası Olma yolunda Şirketlere Sunduğu Fırsatlar” hakkında Albert Solino Turquality ve Yönetim Danışmanlığı Yöneticileri Kadir Ayaz ve Fırat Yılmaz bilgilendirmelerde bulunuldu.
Turquality’nin şirketler için kurumsallaşma projesi olarak görülmesi gerektiği vurgulanan etkinlikte; stratejik plan, pazarlama planı, marka performansı, müşteri ilişkileri yönetimi, kurumsal yönetim, tedarik zinciri ve operasyon yönetimi, stratejik insan kaynakları, ürün portföy yönetimi, uçtan uca dijitalleşme süreçleri gibi birçok konuya değinildi.
Turquality kapsamında şirketlerin desteklendiği, 12 farklı başlık ve 165 alt destek kalemi hakkında bilgilendirmede bulunuldu. Katılımcıların tüm sorularının yanıtlandığı etkinlikte, Albert Solino’nun Turquality ve Kurumsal Dönüşüm Projelerinde izlediği yol ve yöntemler hakkında bilgi aktarıldı.
Etkinlik sonunda ilgisini ve beğenisini dile getiren Prof. Dr. Murat Erdal, Turquality’nin daha kapsamlı ele alınması ve izleyicilere sunulması için ilerleyen günlerde Albert Solino ile yeni bir etkinlik daha yapılması gerektiğini belirtti.
Etkinlik sunumlarını www.buyernetwork.net/turquality adresinde bulabilirsiniz.
Canlı yayını kaçıranlar için: webinar.buyernetwork.net/gecmis-yayinlar

ETKİNLİKLERDEN HABERDAR OLMAK İÇİN BİZİ SOSYAL MEDYADAN TAKİP EDİN:

Linkedin: Buyer Network
Instagram: buyernetworkpro

Tedarik Zincirinin Kriz Anı Görevi; Operasyonları Korumak!

Ocak ayı ortasından bu yana Çin’den başlayarak tüm dünyaya yayılan Covid-19 hem insani hem de ekonomik boyutta büyük kayıplara yol açtı. Etkilerinin devamına ilişkin birçok karamsar senaryoda konuşulmaya devam ediyor.

Tüm rapor ve analizler küreselleşmiş dünyadaki şirketlerin ( en küçük ithalatçıdan Fortune listesinin tepesindeki dev şirketlere kadar) tedarik zinciri süreçlerinde Çin’e ne kadar bağımlı hale geldiklerini ortaya koyuyordu ancak bugün tedarik zincirindeki bu kırılma herkesi büyük bir şaşkınlık ve çaresizlik içerisinde hissettiriyor.

Dünya genelinde en az 5 milyon şirketin Çin’in virüsten etkilenen bölgelerinden en az bir ya da daha fazla tedarikçiye sahip olduğu belirtiliyor.

Tedariğin, üretimin ve satışın tek bir coğrafyaya bağımlı olmadığı günümüz dünyasında, hammadde ve işgücü erişimindeki coğrafi çeşitlilik, gelişen lojistik alternatifler ve dijitalleşme tedarik zincirinin çok daha esnek olabilmesine imkân tanıyor.

Bugün yaşadığımız salgın gibi olağan dışı bir dönemde ise tüm tedarik zinciri yönetimlerini kısa ve orta vadede birçok yeni görev beklese de kriz anındaki öncelikli görev operasyonel sürekliliği sağlayabilmektir. İşletmenin üretimle ilgili taahhütlerini yerine getirebilmesi için en önemli koşul budur. Operasyonun böylesi bir kriz anında devamını sağlayabilmek için talep, tedarik, stok ve lojistik imkânlar mevcut koşullar içerisinde değerlendirilerek hızlı bir şekilde kriz anı yönetimine geçmek gerekmektedir.

Kriz anı yönetiminde;

  • Hammadde, yarı mamul ve mamullerin tedarik edildiği ülkelere bir ya da birden fazla yeni alternatif eklenmeli ve siparişler verilmelidir.
  • Yeni tedarikçilerin sisteme eklenmesiyle birlikte aynı süreçte taşımayı üstlenecek lojistik hizmet sağlayıcılar, gümrüklerdeki son durum, ülke mevzuatlarındaki güncel tedbirler vb. analiz edilerek karar verilmelidir.
  • Alternatif hammaddelerin kullanımı test edilmelidir, kritik hammaddeler için üretim kapasitesini garanti altına alacak ek sözleşmeler yapılmalıdır
  • Tedarik ağı dengelenmeli ve bu süreçten olumsuz etkileneceği öngörülen tedarikçiler desteklenmelidir, güçlü tedarikçiler ile şeffaf bir ilişki geliştirerek iletişim güçlendirilmelidir. Tedarikçilerin olası risk durumlarını önceden bildirmeleri konusunda cesaretlendirilmesi ve bu konuda desteğe açık olunduğu mesajı verilmelidir.
  • Stokları artırmak durumunda yeni stok ve depolama alternatifleri geliştirilmelidir. Stokların güvenli ve operasyonel yetkinliğe sahip depolarda tutulduğundan emin olunmalıdır.
  • Lojistik servis sağlayıcılar desteklenmeli ve tesis imkânlarından faydalanabilmeleri sağlanmalıdır
  • Müşterilerle, tedarik zinciriyle ilgili almış olduğunuz tedbirler ve olası gecikme ihtimalleri şeffaf bir şekilde paylaşılmalı ve gerektiğinde destek istemekten çekinilmemelidir

Kriz anında alınacak acil tedbirlerin ardından salgın sonrası dünya, tedarik zinciri yönetimlerinin kısa ve orta vadeli planlarını belirleyip uyguladıkları ve çıktılarının analiz edileceği yeni bir tedarik zinciri sürecini deneyimleyecektir.

Turquality ile İnovasyon Yolculuğu

TURQUALITY® programını inovasyon çerçevesinde harmanlayarak fikir ve ürün yönetimi gibi kritik noktalara değinilecek olan bu yolculukta, inovasyon uygulamalarını markalar açısından değerlendirerek TURQUALITY® programındaki karşılıklarını ve firmaların bu karşılıkları nasıl fırsata dönüştürebileceklerini yansıtacağım.

Kısaca bilgi vermem gerekir ise, TURQUALITY®, marka gücü yüksek potansiyele sahip firmaların uluslararası pazarlarda kendi markalarıyla global bir oyuncu olabilmeleri, bu markalar aracılığıyla olumlu Türk malı imajının yükseltilmesi ve yerleştirilmesi amacıyla oluşturulmuştur. Ticaret Bakanlığı tarafından yürütülen bu program, dünyada devlet destekli ilk ve tek markalaşma programıdır. Bu program kapsamında markaların inovasyon odaklı bir yapıda olması, küresel piyasada yer edinmesi açısından önemlidir.

Peki nedir inovasyon? OECD ile Eurostat’ın birlikte yayınladığı Oslo Kılavuzuna göre inovasyon, “Yeni veya önemli ölçüde değiştirilmiş ürün (mal ya da hizmet) veya sürecin; yeni bir pazarlama yönteminin; ya da iş uygulamalarında, iş yeri organizasyonunda veya dış ilişkilerde yeni bir organizasyonel yöntemin uygulanmasıdır.” Tabii ki hayatı kolaylaştıran yeniliklerin, süreçlerdeki basit iyileştirmelerin de inovasyon olabileceği unutulmamalıdır. Bu yenilik, ürünün kendisinde veya müşteriye sunulan hizmette olabileceği gibi, ürünün pazarlama faaliyetleri sürecinde veya organizasyonel yapılanmada da olabilir.

Firmaların odağındaki inovasyon yalnızca pazarlamanın, insan kaynaklarının ya da Ar-Ge’nin değil, tüm departmanların dâhil olması gereken bir süreçtir. Şirkette üst düzey yöneticiler, inovasyona önem vermez, sabırla desteklemez ve teşvik etmezse programın başarılı olmasını beklemek çok iyimser bir senaryo olacaktır.

İşte bu birlikteliği ve sabrı gösterebilen, inovasyonu tüm süreçlerine adapte edebilen firmalar; yeni iş fırsatları geliştirme, yeni ürün oluşturma, mevcut ürünleri iyileştirme, yeni müşteri edinimi, mevcut müşterinin sadakati ve maliyet düşürerek karlılık artırma gibi kendilerini yenileyen ve canlı tutan mekanizmaları sürekli kılarlar.

TURQUALITY® açısından en önemli 2 şey nedir diye sorulduğunda, yanıtımız çok açık bir şekilde “Marka” ve “Strateji” olur. Kurum stratejilerinin hedef pazarlar (ülkeler) bazında olması beklendiği bir ortamda, şirketlerin ‘’İnovasyon Stratejileri’’ de önem taşır. İnovasyon stratejileri belirlenirken makroekonomik durum, pazar ihtiyaçları, sektördeki rakiplerin durumu, şirket stratejileri ile uyum, şirket içerisinde sahip olunan yetkinlikler gibi etmenleri dikkate almak gerekir.

İnovasyon faaliyetleri kapsamında kurum içinde; bazı firmalarda İnovasyon Direktörlükleri gibi organizasyonel yapılanmalar oluşturulurken; bazılarında ise Ar-Ge, Pazarlama, Finans, Tedarik Zinciri, İnsan Kaynakları, Bilgi Teknolojileri gibi tüm süreç sahiplerinin katılımını sağlamak amacıyla İnovasyon Komiteleri kurulabilir. Kurum içi girişimcilik programları ile çalışanlarından yeni ürün/hizmet veya süreçler ile ilgili fikir toplayabilir ve başarılı fikir sahiplerini ödüllendirerek teşvik etme yoluna gidebilir. Fikir yönetimini üstlenen İnovasyon Komitesi tarafından, fikirlerin kurum stratejik planına uyumu, tüketici beklenti ya da talepleri, rekabet avantajı, teknik ve operasyonel yapılabilirlik gibi metrikler göz önünde bulundurulmalıdır.

Yeni ürün/hizmet veya süreçler ile ilgili fikirlerin bir fikir platformu üzerinden toplanması, TURQUALITY® açısından en iyi uygulama olarak değerlendirilmektedir. Bazı şirketler bu fikirleri web siteleri üzerinden toplarken, bazıları da kurum içi iletişim platformları vasıtasıyla fikirleri toplar ve toplanan fikirleri bu platform üzerinden İnovasyon Komitesi tarafından değerlendirirler.

Ek olarak kurum dışında yürütülen inovasyon faaliyetlerine baktığımızda ise; start-up’lar (girişim), üniversiteler, KOBİ’ler, girişimcilik merkezleri, kamu kurumları ile işbirliğinde geliştirilen açık inovasyon alanları bulunur.

TURQUALITY® açısından inovasyon süreçlerini etkin kılan bir diğer önemli konu ise, ürün/hizmet portföy yönetimidir. Ürün/hizmet portföy yönetimi sürecini doğru yönetebilmek adına, performans değerlendirme sürecinin uygun metrikler ile ölçümlenmesi gerekir. Göz önünde bulundurulması gereken anahtar performans göstergelerinden (KPI) bazıları; ürünlerin satış performansı, müşteri memnuniyet oranı, ürün/hizmet karlılığı, satış sonrası ürün/hizmet maliyeti (garanti, satış sonrası hizmet vb.).

Bu ve bunlar gibi daha birçok KPI ile performansı değerlendirilen ürün/hizmetlerden hangilerinin satışına aynı şekilde devam edileceği veya tam aksi şekilde delist edileceği (satış listesinden çıkarılacağı) belirlenmelidir.

Biraz da inovasyonda söz sahibi ülkelerin bu noktaya nasıl geldiklerine değinmekte fayda görüyorum. Bloomberg İnovasyon Endeksi tarafından her yıl yayınlanan en inovatif ülkeler sıralamasında, Türkiye’nin 2020 yılında kendine, 35. sırada yer bulduğunu görüyoruz. Bu listenin ilk sırasında ise, 6 yıllık Güney Kore hegemonyasını yıkan Almanya yer alıyor. Almanya’yı ilk sıraya taşıyan, inovasyonu güçlendirmek ve uluslararası çerçevede uygulamak için 5 ana şehirde Alman Araştırma ve İnovasyon Merkezi kurması oldu. Kendi sektöründe trend belirleyici konumda bulunan önde gelen Alman markaları (BMW, Henkel gibi) sürekli inovasyona yatırım yapmaya devam ediyor.

Peki, markanın ülke ekonomilerine bu denli katkı sağladığı bu dönemde, devlet destekli bir marka programı olan TURQUALITY® firmalara inovasyon alanında ne gibi destekler sağlıyor?

Diğer tüm destek kalemlerinde olduğu gibi, firmaların Ar-Ge personelinin maaşını %50 oranında karşılıyor. 2006/4 sayılı tebliğ kapsamındaki üretim firmalarında, üst limit olmaksızın aynı anda azami 10 moda/endüstriyel ürün tasarımcısı, mühendisin maaşını 5 yıl süresince destekliyor. Hizmet sektöründeki firmaların tabi olduğu 2015/9 sayılı tebliğ kapsamındaysa, 3 aşçı, şef, yazılımcı, mühendis ve tercümanın brüt maaşları 4 yıl süresince destekleniyor.

TURQUALITY®’nin inovasyon altyapısını ve kültürünü firmalarda geliştirmek adına, 5 yıl süresince %50 oranında desteklediği, yönetim ve bilişim danışmanlıklarından bazıları şunlardır;

Yönetim Danışmanlıkları

  • Değişim yönetimi kapsamında, organizasyon ve süreç tasarımı danışmanlığı
  • İnsan kaynakları danışmanlığı
  • Mali işler dönüşümü danışmanlığı
  • Değer zinciri yönetimi danışmanlığı
  • Marka strateji belirleneme ve marka konumlandırma kapsamında, marka yönetimi danışmanlığı
  • Pazara giriş danışmanlığı
  • Tasarım danışmanlığı (endüstriyel, moda, ambalaj tasarımı)

Bilişim Danışmanlıkları

  • Sanayide dijital dönüşüm danışmanlığı
  • Kurumsal kaynak planlaması (ERP) danışmanlığı
  • Müşteri İlişkileri Yönetimi (CRM) danışmanlığı
  • Simülasyon ve tasarım yazılımları danışmanlığı

Kısacası, günümüz dünyasında inovasyona yatırım yapan firmaların sürdürülebilirlik açısından doğru adımları attığı çok net bir şekilde söylenebilir. Bu adımları atarken ise firmaların ayrı inovasyon stratejisi tasarlamaları önerilebilir. Bu stratejileri uygularken potansiyel iyi marka imajına sahip firmalar ise küreselleşme çabalarını TURQUALITY® desteği sayesinde taçlandırabilirler. Doğru zamanda uygulamaya geçirilen inovasyon stratejilerine yönelik faaliyetler, firmaların yerel ve küresel rakiplerinden öne çıkarak pazardaki paylarını artırmada büyük rol oynayacaktır.