Dış Ticaret Operasyonun Bir Adı “Sorun” ise Diğer Adı “Çözüm”dür

Sorun çıkmayan bir ithalat -ihracat işlemi hemen hemen yok gibidir. Tıkır tıkır işleyen bir operasyon sürecine pek rastlanılmaz. Bu da, departman çalışanları için oldukça yıpratıcı bir durumdur. Yani dış ticaret operasyon personeli, aynı şirketteki başka bir departman çalışanından belki on kat daha fazla stres yüklenir.

Ne gibi sorunlardır bunlar?
İlk aklıma gelenleri altta sıralayayım;

Tedarikçide mal hazırdır, ama nakliyeci o hafta aracı organize edemez.

Malzemeler deniz aşırı bir yerden alınacaksa,  ilgili tarihlerde uygun gemi bulunamaz, bulunsa hava şartlarından dolayı limandan çıkamaz, varışı gecikir.

Malzeme Türkiye gümrüğüne vardığında nakliyecinin özet beyanı hatalı vermesinden dolayı ithalat işlemine başlanamaz.

Gümrükte TSE sürecinde evrakların bazıları kabul görmez.

Tedarikçinin gönderdiği evraklarda ATR veya Menşe Belgesinin eksik çıkar, öngürülenden daha fazla vergi ödenmek zorunda kalınır

Gümrükte sistemler gider ve o gün ithalat tamamlanamaz.. … vesaire…vesaire.

İşin kötüsü de depoya girmesi geciken malzeme de genelde üretim için çok kritiktir.

Bu tip sorunlardan onlarca sayılabilir.

Siz ne kadar planlı çalışırsanız çalışın öngörülemeyen bir aksiliğin vuku bulması hep muhtemeldir. Zira bu iş zamanla yarışılan bir iştir.

Peki sonra ne olur?

Dış Ticaret Operasyon personelleri bu sorunları aşmak için yoğun fiziksel, zihinsel emek harcar. “Yiğit düştüğü yerden kalkar” atasözündeki gibi tüm tarafları harekete geçirerek, süreci minimum zararla atlatmanın yolunu arar. Düzine ile telefon görüşmesi, desteyle mail yazışması ve sonunda beyanname kapanıp ve malzeme depoya getirilince iş, başarı ile sonuçlanmış olur.

Bu süreç gerçekten hep böyle midir?

Maalesef genelde böyledir. Ben kaleciliğe benzetirim. Yani daha önce yüzlerce gol kurtarsanız bile, bir tane talihsiz gol yediniz mi tüm bakışlar size çevrilir. Beni Lojistik eğitimi veren okullara öğrencilerle sohbet için davet ettiklerinde onlara ilk sözüm hep şöyle olmuştur; “Bu işi meslek olarak seçeceğim diyenler, stresi de yaşam tarzı olarak seçmek durumundadır.” Buradaki amacım kimseye pembe tablo çizmeden, işin doğrusunu anlatmak olmuştur.

Yani işin özeti; içinde nakliye yönetimi ve gümrükleme işlemlerini barındıran “dış ticaret operasyon” olgusunun sorun ve çözüm adında iki ismi bulunur ve ömür boyu hep bu iki ismiyle birlikte anılmak durumundadır.

1 Milyardan Fazla Android Cihaz Tehlike Altında

Google’nin yayınladığı son rapora göre Android cihazların %42,1’i hala Marshmallow olarak bilinen 6.0 veya daha önceki sürümlerle çalışıyor. Sayısı 1 milyardan fazla olan bu Android cihazlar, artık güvenlik güncellemeleri almadığı için kötü amaçlı yazılımlara maruz kalma veya virüs bulaşma riski altında. Bu nedenle 2012 yılından önce piyasaya sürülen Android cihazları kullananların özellikle endişe duyması gerektiğini belirten Bitdefender Türkiye Genel Müdürü Barbaros Akkoyunlu, artık güvenlik güncellemesi almayan telefon sahiplerine 5 uyarıda bulunuyor.

Google’nin yayınladığı son rapora göre dünya genelinde aktif olarak kullanılan Android cihazların %42,1’i hala Marshmallow olarak bilinen 6.0 veya daha önceki sürümlerle çalışıyor. Sayısı 1 milyardan fazla olan bu Android cihazlar, artık güvenlik güncellemeleri almadığı için kötü amaçlı yazılımlara maruz kalma veya virüs bulaşma riski altında. Bitdefender Türkiye Genel Müdürü Barbaros Akkoyunlu, geçen Eylül’de yayınlanan Android 10 ile birlikte Android 9.0 Pie ve Android 8.0 Oreo sürümlerine sahip Andorid cihazların güvenlik güncellemeleri alabildiğini ancak daha eski sürüme sahip telefonların bu güncellemelerden mahrum kaldığını belirterek Andorid kullanıcılarını uyarıyor.

Güncelleme Almayan Telefonlarda Öne Çıkan 3 Güvenlik Açığı

2012’den önce piyasaya sürülen Android telefonları kullananların özellikle endişe duyması gerekiyor, çünkü bu cihazlar Google’nin yayınladığı güvenlik geliştirmelerinden mahrum kalmış durumdalar ve aşağıdaki 3 tehlikeli güvenlik açığına karşı savunmasızlar.

1. BlueFrag: Verileri çalmak ve kötü amaçlı yazılım yaymak için cihazın güvenliğinin aşılmasına olanak verebilecek kritik bir güvenlik açığı.

2. Stagefright: ilk olarak 2015 yılında keşfedilen bu açık, MMS mesajı yoluyla kötü amaçlı yazılımları bulaştırmak için kullanılıyor.

3. Joker: Google Play mağazasında resmi bir uygulama olarak görünen, ancak indirilip kullanıldığında cihazlarda bulunan adres defterine izinsiz erişilmesini sağlayan bir güvenlik açığı.

Eski Model Telefon Kullananlara 5 Uyarı

Dünyada 500 milyondan fazla kullanıcıyı koruyan Bitdefender Antivirüs’ün Türkiye Genel Müdürü Barbaros Akkoyunlu, güvenlik güncellemesi almayan Android cihaz kullanıcılarına 5 uyarıda bulunuyor.

1. Google Play dışındaki 3. taraf uygulamaları indirirken dikkatli olun. Andorid cihazlardaki en büyük riskler resmi uygulama mağazası olan Google Play dışındaki kaynaklardan indirilen uygulamalardır.

2. Güncellemeleri kontrol edin. Eğer mevcut bir güvenlik güncellemesi varsa telefonunuzda gerekli yer açarak güncellemeyi yükleyin.

3. Mobil antivirüs yazılımı kullanın. Telefonunuzu güncel tüm tehditlerden koruyabilecek Bitdefender Mobile Security gibi mobil bir antivirüs yazılımı kullanın.

4. Tıkladığınız bağlantılara dikkat edin. SMS ve MMS mesajlarıyla gelen linklere çok dikkat edin.

5. Sürekli yedekleme yapın. Her ihtimale karşı tüm verilerinizi düzenli yedekleyerek olası bir kötü senaryoda önemli verilerinizi kaybetme riskini ortadan kaldırın.

İthalatçının İmzaladığı Poliçelerde Bankaların Sorumluluğu Nedir?

POLİÇE (DRAFT, BILL OF EXCHANGE)

Poliçenin tanımını yapalım öncelikle, sonrasında bankaların ne kadar taraf olup olmadıklarını inceleyelim.

Poliçe belli bir miktar paranın hamile ödenmesi hususunda kayıtsız ve şartsız havale emrini taşıyan, özel şekil şartlarına tabi kıymetli evrak niteliğinde senettir. Poliçede üç taraf vardır.

Bunlar:

  1. Keşideci,
  2. Lehtar
  3. Muhataptır

Keşideci; senedi tanzim eden ve lehtara muayyen bedelin ödenmesi hususunda muhataba emir ve izin veren kimsedir.

Muhatap; poliçenin ödeyicisidir.

POLİÇEDE KABUL

Üzerine poliçe çekilen şahıs, poliçede gösterilen borcu ödeyeceğini belirttiği ve imzasıyla da bunu teyit ettiği zaman bu beyan kambiyo hukukunda “kabul beyanı” olarak adlandırılır.

Kabul ticari senetlerden yalnızca poliçe için geçerlidir.  Muhatabın imzasının bulunmadığı, poliçe bedelini ödemek zorunda değildir, ancak muhatap, poliçe üzerine kabul şerhini koyduktan sonra bu beyanı dolayısı ile poliçe bedelinin sorumlusu olur. Her ne zaman ki imzasını poliçe üzerine borçlu sıfatı ile koyan muhatap, poliçe üzerindeki yazılı tutarı poliçe vadesinde ödeyeceğini kabul etmiştir.

BANKALAR POLİÇENİN ÖDENMEMESİNDEN SORUMLU MUDUR?

Poliçe yukarıdaki anlatıldığı şekilde sadece muhatap tarafından imzalanmış ve başkaca imza yok ise, bu poliçenin ödenmesinden sadece muhatap (borçlu) sorumlu olup, bankaların ödemeye ilişkin herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Diğer bir ifade ile bankalar poliçeye aval vermemişse, poliçenin ödenmemesinden bankalar asla sorumlu tutulamazlar, tüm sorumluluk muhatap / borçluya aittir.

COVID-19 Salgınına Karşı Türkiye’nin Direncini Artırmak

Glass facades of modern skyscrapers at business district
Modern skyscrapers glass facades. Contemporary office buildings at business district at gray sky background. Economy, finance and real estate concept, copy space

TSKB Ekonomik Araştırmalar son raporunda COVID-19 salgınının dünya genelinde yarattığı ekonomik sonuçlara ve önümüzdeki döneme ilişkin değerlendirmelerini paylaştı. “COVID-19 Salgınına Karşı Türkiye’nin Direncini Artırmak” başlıklı rapor, finansal kaynaklar dahil tüm imkanların esnek bir şekilde kullanılmasının önemine dikkat çekerken, hızlı bir iktisadi iyileşme ve sağlıklı bir finansman dengesi için çözüm önerileri sunuyor.

Bir sağlık sorunu olarak başlayan COVID-19 salgını, iktisadi, finansal ve sosyal yönleri olan çok boyutlu bir küresel krize evrildi. Böylesi kuvvetli bir belirsizliğin nasıl yönetileceği sorusunun önemi ise gün geçtikçe artıyor. Hazırladığı raporlarla Türkiye ekonomisine yol haritası çıkaran Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB), son raporunda COVID-19 salgınını ele aldı. Ekonomik Araştırmalar departmanı tarafından hazırlanan “COVID-19 Salgınına Karşı Türkiye’nin Direncini Artırmak” başlıklı rapor, salgının derinleşen ekonomik etkilerini ortaya koyarken, gelecek döneme de ışık tutuyor.

Feridun Tur, Şakir Turan, Cem Avcıoğlu ve Gül Yücel tarafından hazırlanan çalışma, Uluslararası Para Fonu’nun (IMF), 14 Nisan’da yayınladığı ve ilk hasarı ortaya koyan raporu hatırlatarak, 2020 içerisinde 170 IMF üyesi ülkede, kişi başına milli gelirin daralacağı beklentisine dikkat çekiyor.

Türkiye için uygun fonlama imkânlarıyla risklerin sınırlandırılması mümkün

Rapora göre; Türkiye ekonomisinin, ihracat ve turizmden dolayı COVID-19 kaynaklı gelişmelere duyarlılığına paralel olarak, büyüme görünümü üzerindeki aşağı yönlü riskleri de artıyor. Ancak uygun fonlama imkânlarıyla finansal kanalların güçlendirilebilmesi, dolayısıyla risklerin sınırlandırılması mümkün.

Raporda ayrıca önümüzdeki dönemde, şirketlerin arz ve talep taraflı sorunların yanı sıra küresel değer zincirindeki bozulmadan kaynaklı sorunlarla da karşılaşmaya devam edeceğine işaret edilirken, şu ifadelere yer veriliyor: “Bu nedenle şirketlerin mevcut işgücü ve üretimlerini koruması, işletme sermaye ihtiyaçlarını makul maliyetlerle karşılayabilme kabiliyetlerine bağlı olacaktır. Finansal kriz dönemlerinde, şirketler işletme sermayesi yönetimlerini iyileştirerek, dış finansman ihtiyaçlarını azaltmaya çalışırlar. Ancak Covid-19 salgınının tüketici güvenini kırılganlaştırırken tüm sektörlere yaygın biçimde olumsuz etki etmesi, işletme sermayesi yönetimindeki hedeflerin önünde engel teşkil ediyor. Bu nedenle, şirketlerin somut bir ekonomik toparlanma gerçekleşene kadar likidite sorunlarının çözümünde dış finansmana başvurmaları olası görünüyor.”

COVID-19 öncesi dünyanın gerçeklerinin, COVID-19 sonrası dünyanın ihtiyaçları ile uyumlu hale getirilmesinin gerekliliğine işaret edilen raporda, bu yöntemin uygulanması gereken üç temel alan ise şöyle sıralanıyor: “Değer zincirinin yaşanan küresel şokun getirdiği olumsuz etkiden korunması, işgücü piyasasının korunması ve desteklenmesi ve sanayi ve hizmetler sektörlerinin dönüşümünün kurgulanması.”

Sıralanan bu alanlara uyumlu olarak şu prensiplerin de planlama sürecine katılması öneriliyor:

  • Her sektör ve sektör oyuncusu için sürdürülebilir yatırım duruşunun desteklenmesi,
  • Kapsayıcılık prensibi gereği en çok ihtiyacı olan gruplara, en çok ihtiyaçları olan dönemde destek verilmesi,
  • Toplumsal cinsiyet dengesini gözeten ve iyileştiren adımların atılması,
  • Proaktif bir şekilde, iklim risklerini dikkate alan bir duruşla planlamaların yapılması.

COVID-19 Salgınına Karşı Türkiye’nin Direncini Artırmak başlıklı raporda öne çıkan diğer satır başları ise şöyle:

  • Pandeminin doğrudan ve dolaylı etkileri karşısında, hükümetlerin şirketlere destek olmak için attığı adımlar üç başlık altında toplanabilir. Firmaların nakit akımlarını iyileştirmek adına, hükümetlerin %65’i finansal koşullarda gevşemeye giderken, %26’sı firmaların mal ve hizmetlerine talebi canlandırdı. Hükümetlerin %53’ü ise istihdam ve maaşlara yönelik destek paketleri açıkladı ve devlete ilişkin ödemelerde azaltıma ya da iptale gitti.
  • Dünya çapında COVID-19’un etkilerini azaltmaya yönelik çok sayıda finansman fırsatları sunuldu. Bu fırsatlar, genel olarak işgücünün korunmasına ve desteklenmesine ve küresel değer zincirindeki bozulmanın olumsuz etkilerinden sakınılmasına odaklanıyor.
  • Türkiye ekonomisinin, dış talep ve turizm faaliyetlerine olan duyarlılığı artarken, COVID-19 kaynaklı gelişmelerin büyüme görünümü üzerindeki aşağı yönlü riskleri artırdığı görülüyor. Bununla birlikte, uygun fonlama imkânlarıyla finansal kanalların güçlendirilmesi suretiyle bu risklerin sınırlanabilmesi mümkün.
  • Türkiye imalat sanayi katma değerinin %5’i Çin’den gelen girdilerle yaratılmakta. AB ülkelerinin imalat sanayi sektöründeki payı %6 dolayında. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde imalat sanayinin %10’undan fazlasının tedarik zincirlerindeki aksamadan kaynaklı olarak girdi arzında sorun yaşama riskiyle karşı karşıya kaldığı görülüyor.
  • UNCTAD’a (2020) göre Çin’den ürün tedarikinde sorun yaşanması durumunda Türkiye’de en çok etkilenecek sektörlerin tekstil, giyim ve otomotiv olduğu görülmekte.
  • Konu iklim sorumlu bir perspektiften değerlendirildiğinde kalkınma bankalarının COVID-19 sonrası dönemin kurgulanmasında daha fazla ön plana çıkabileceği görülüyor. Aynı bakış açısı, yerel ve uluslararası kalkınma kuruluşları işbirliği ile pek çok sektörde yeşil patika ile uyumlu yeniden yatırım ihtiyacının var olduğuna da işaret ediyor.
  • Tüm iktisadi oyuncuların iş yapış şekillerini ve karar alma mekanizmalarını yeniden gözden geçireceği bu dönemde, sektörler için de dönüşüm kaçınılmaz olacak. Bu dönüşümü düşünürken, iki nokta öncelikli olarak karşımıza çıkıyor: Firmaların, yeni döneme uyum sağlamak için yelpazelerini genişletmeleri ve bugüne kadar uyguladıkları iş pratiklerini dönüştürmeleri.

Korona Virüs Sigorta Sektörünü Nasıl Etkileyecek?

A group of doctors talking about corona virus on conference.

Koronavirüs birçok sektörü etkiledi. Yeme içme ve turizm sektörleri daha çok göz önünde olsa da bu alanlarla bağlantılı olan pek çok iş kolu da olumsuz etkilendi. Bunlardan biri de sigorta sektörü. Sağlık sigortalarında salgın hastalıklar kapsam dışında olsa da kamu sağlık finansmanına destek amacıyla şirketler tarafından jest olarak kapsama alındı. Bunun da tazminat ödemelerinde şirket bilançolarını olumsuz etkilemesi bekleniyor. Benzer şekilde turizm sektörü ve onlara paralel olarak seyahat sigortaları da etkilendi. Demir Sağlık Genel Müdürü Yardımcısı Bülent Eren, bu dönemde sağlık sigortasının öneminin anlaşıldığını ve gelecekte özel ve tamamlayıcı sağlık poliçelerinin satışlarında bir talep artışı yaşanacağını düşünüyor.

Koronavirüs nedeniyle birçok sektör zor durumda kaldı. En belirgin olanlar yeme içme ve seyahat alanında faaliyet gösteren şirketler olsa da bu iş kollarına bağlı pek çok işletme ve sektör de etkileniyor. Bunlardan biri de sigorta sektörü. Sigorta sektörü, sağlık sigortalarında salgın hastalıkları kapsam dışı tutmuş olmasına rağmen ülkemizin kamu sağlık finansmanına destek olmak ve sigortalılarının kendilerini güvende hissetmelerini sağlamak amacıyla salgın hastalık nedeniyle oluşan sağlık harcamaları jest olarak bu döneme özel ödeme kapsamına alındı. Salgın hastalık giderleri için bir aktüeryal prim alınmamış olduğu için yapılan tazminat ödemelerinin şirket bilançolarını olumsuz etkileyeceğini belirten Demir Sağlık Genel Müdür Yardımcısı Bülent Eren, elementer şirketlerin bu dönemde trafiğin azalmasına bağlı olarak elde ettikleri kasko ve trafik branşı karlılıkları bu harcamalardan oluşan bilanço olumsuzluklarını dengelemek amacıyla kullanıldığını ifade ediyor.

Seyahat sağlık sigortaları da etkilendi

Sadece özel sağlık sigortaları değil seyahat sağlık sigortaları da olumsuz etkilendi. İçinde bulunduğumuz salgın hastalık riski nedeniyle gerek yurt dışı ve gerek yurtiçi seyahatler ertelendi, iptal edildi. Yabancı sağlık poliçeleri de yurt dışından gelen yabancı uyruklu kişilerin neredeyse olmaması sebebiyle en çok etkilenen ürünlerden oldu. Seyahat ve yabancı sağlık poliçeleri etkilenirken tüm branşlarda da aracıların sosyal temastan haklı olarak kaçınmaları nedeniyle yeni satışların oldukça azaldığını belirten Eren, yenilemede yaşanan fiziki zorluklar nedenli prim üretiminin de etkilendiğini, ancak teknolojik altyapısı güçlü olan sektörün bu alanda başarılı olduğunu söylüyor. Bir başka etki de prim tahsilatlarında yaşanan gecikmeler olarak öne çıkıyor.

Poliçe iptalleri söz konusu

Şu dönemde sağlık branşında yeni satışın neredeyse durmuş olmasının yanında, özellikle kasko gibi bazı branşlarda yenilemelerin de düştüğü, poliçe iptallerinin yaşandığını ifade eden Eren, “Tüm sigorta branşları önemli ve gereklidir. Sağlık sigortasının da önemi, yaşadığımız bu salgın hastalık nedeniyle daha belirgin olarak anlaşıldı. Bu nedenle gelecek dönemde özel ve tamamlayıcı sağlık poliçelerinin satışlarında bir talep artışı yaşanacağını düşünüyoruz” diyor.

Türktraktör, Sağlık Çalışanları için Entübasyon ve Biyolojik Numune Alma Kabinleri Üretiyor

TürkTraktör, yaşanan korona virüs salgını ile en ön saflarda büyük bir özveri ve emekle mücadele eden sağlık çalışanlarının ihtiyaç duyduğu ‘entübasyon ve biyolojik numune alma’ kabinlerini, Sakarya Erenler ve Ankara’daki fabrikalarında üretmeye başladı.

TürkTraktör’ün ürettiği kabinler Sakarya, Kocaeli ve Ankara’daki hastanelere teslim ediliyor.

Türkiye otomotiv sektörünün halen faaliyetteki en köklü üreticisi ve traktör pazarının kesintisiz 13 yıldır lideri olan TürkTraktör, yeni korona virüs salgını nedeniyle yaşanan zorlu süreçte, çiftçilerden sağlık çalışanlarına kadar farklı kesimlere dokunan çalışmaları hayata geçirmeye devam ediyor.

Salgınla mücadelede Koç Topluluğu’ndaki diğer şirketlerle birlikte koordineli bir şekilde çalışan TürkTraktör, süreçte büyük bir emek ve özveri gösteren sağlık çalışanlarının korunmasına katkı sağlamak için harekete geçti. İhtiyaç duyulan tıbbi malzeme bulunurluğuna destek olmak için, Tofaş tarafından tasarımları yapılan ‘entübasyon ve biyolojik numune alma kabinlerini’ Sakarya Erenler ve Ankara’daki fabrikalarında üretmeye başladı.

TürkTraktör üretim kapasitesi ve çalışanlarının gösterdiği hassasiyet sonucu kısa sürede üretilen kabinler, Sakarya, Kocaeli ve Ankara’da, Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen hastanelere teslim edildi.

Kabin üretimleri, koruyucu önlemler altında gerçekleştiriliyor

Sağlık Bakanlığı’nın ve Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) yayınladığı önlemlerin tamamı uygulanarak üretimi yapılan entübasyon ve biyolojik numune alma kabinleri, doktorlar ve sağlık çalışanları tarafından yapılan geri bildirimler de dikkate alınarak TürkTraktör mühendis ekibi tarafından geliştirilmeye devam ediliyor.

Bugüne kadar Sakarya, Ankara ve Kocaeli’nde 25 farklı hastanede kullanıma sunulan entübasyon ve biyolojik numune alma kabinlerinin hastanelere sağlanması önümüzdeki günlerde de sürecek.

Tekstil Sektörü İçin Çıkış Formülü Döngüsel Ekonomi ve İnovasyona Dayalı Yeni Nesil Tekstilde

Yaşadığımız sıkıntının finansal bir kriz olmadığını, tüm dünyayı etkisi altına alan, sosyal ve ekonomik etkileri olan çok boyutlu bir süreç olduğunu söyleyen Zorlu Tekstil Grubu Başkanı Necat Altın, bu süreçten ancak işbirliği, dayanışma ve birlikte değer yaratmanın gücünün farkına vararak çıkılabileceğini söyledi.

Zorlu Tekstil, Avrupa’nın en büyük entegre polyester iplik üreticisi Korteks ve ev tekstili üretiminde global liderlerden biri olan Zorluteks başta olmak üzere 12 şirketiyle Türkiye’nin tekstilde en büyük gruplarından ve ihracatçılarından biri olarak, koronavirüs sürecinde de ekonomi için katma değer yaratmayı sürdürüyor.

Döngüsel ekonomi tabanlı inovasyona dayalı yeni nesil tekstil yatırımlarıyla, salgın sonrasında tekstil sektörü için çıkış formülünün ipuçlarını veren Zorlu Tekstil, anti bakteriyel çarşaf ve nevresim gibi akıllı tekstil ürünleriyle uzun süredir sağlık sektörünü de desteklemeyi sürdürüyor.

Zorlu Tekstil’den korona destek komitesi

Tüm dünyanın mücadele ettiği koronavirüs salgını sürecinde Zorlu Tekstil’in tüm imkânlarını seferber ettiğini söyleyen Necat Altın ‘Yaşadığımız bu salgın süreci bize doğa ile uyumlu, sadece kendimiz için değil dünya için iyi olan bir ekonomik modele ihtiyacımız olduğunu bir kez daha gösteriyor. Biz Zorlu Tekstil olarak bunu erken dönemde keşfederek döngüsel ekonomi tabanlı inovasyona dayalı yeni nesil tekstillere uzun yıllardır yatırım yapıyoruz. Yaşadığımız süreçte kıymetini çok daha anladığımız ve kendilerine minnettar olduğumuz sağlık çalışanlarımızın kullandığı kıyafetler bile, yeni nesil tekstilden geliyor. Hava geçirgenliği yüksek, terletmeyen, nem ayarını sağlayan bu iplikler akıllı tekstil endüstrisinin sayesinde sağlık çalışanlarına ulaşabiliyor. Biz de Zorlu Tekstil olarak ülkemizin koronavirüsle mücadelesine katkıda bulunmak amacıyla, Şirketimiz bünyesinde kurduğumuz ‘Korona Destek Komitesi’ ile Türkiye genelinde pek çok sağlık kuruluşuna yastık, yorgan, nevresim ve güneşlik kumaş bağışında bulunduk. Bir süre önce de sağlık çalışanlarımız için cerrahi maske ve koruyucu tulumlar üretmeye başladık. Her türlü imkânımızla başta sağlık çalışanlarımız olmak üzere tüm halkımızın yanında olmayı sürdüreceğiz. Bu süreci dayanışma ruhu içinde ve birbirimizden güç alarak atlatacağımıza inancım tam’ dedi.

Buradan çıkışın yolu döngüsel ekonomi ve inovasyon odaklı yeni nesil ekonomide

Korononovirüs salgını sürecinde sosyal ve ekonomik olarak bilinen tüm yöntemlerin fazlasıyla zorlandığını ve sınandığını, bugün artık yeni bir paradigma değişikliğine ihtiyaç duyulduğunu dile getiren Altın“Tüm dünya gibi ülkemiz de yaşanan bu salgın ile birlikte bir sınavdan geçiyor. Bu süreçte en öncelikli görevimiz; toplum sağlığını ve bizim için varını yoğunu ortaya koyan doktorlarımız, hemşirelerimiz ve sağlık çalışanlarımızı korumaktır. Fakat bununla birlikte ekonomide ve toplumsal hayatta artık bilinen yöntem ve modellerle yolumuza devam etmemiz pek mümkün görünmüyor. Gün artık yeni bir şey söylemenin de öteside yeni olanı, insan ve gezegen için gerekeni yapmanın günüdür. Bu salgın bize tüm sektörleri baştanbaşa değiştirecek yeni bir ekonomi çağının ayak seslerinin duyulduğunu hissettirdi. Ülke olarak buna göre kendimizi yenilemeliyiz. Biz bu süreçte tüm bilgi birikimimizi ülkemizin hizmetine sunmaya hazırız” dedi.

Yaşadığımız sıkıntının finansal bir kriz olmadığını, tüm dünyayı etkisi altına alan, sosyal ve ekonomik etkileri olan çok boyutlu bir süreç olduğunu dile getiren Necat Altın, bu süreçten ancak işbirliği, dayanışma ve birlikte değer yaratmanın gücünün farkına vararak çıkılabileceğini söyledi. Sektörün değişim ve dönüşüm ihtiyacının hiç olmadığı kadar arttığını ifade eden Altın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Üretimden tedarik zincirine, ücretli çalışanlardan, esnaf ve KOBİ’lere kadar reel sektörü ciddi şekilde zorlayan bir süreç yaşıyoruz. Fakat önce sağlık diyerek gereken tedbirleri alır ve işlerimizin de sürdürülebilirliği sağlarsak bu sıkıntıyı en makul sürede atlatabiliriz. Biz Zorlu Tekstil olarak bu süreçte öncelikli olarak çalışanlarımız ve müşterilerimiz başta olmak üzere tüm paydaşlarımızın sağlığını düşünerek iş süreçlerimizi yeniden düzenledik. Bu kapsamda fabrika ve tesislerimizde hijyen standartlarını en üst düzeye çıkararak yaptığımız dezenfektan uygulamalarını daha da sıklaştırdık. Bunun yanı sıra yakın teması önlemek adına, başta T.C Sağlık Bakanlığı olmak üzere tüm yetkili kurumların uyarılarını dikkate alarak mesafeli ve dönüşümlü çalışma düzenine geçtik. Bununla birlikte yaptığımız yeni sevkiyat planlamalarıyla tedarik zincirinde aksamalar olmamasını sağladık. Yine yakın temas ihtimalini ortadan kaldırmak üzere; ciddi yatırımlar yaptığımız online mağazalarımızı ve diğer online kanalları çok daha aktif bir şekilde kullanmaya başladık. Çalışanlarımıza yönelik birçok uygulamayı da hızlı bir şekilde devreye aldık. Özellikle sosyal hayatımızın kısıtlandığı, sevdiklerimizden uzak kaldığımız ve ister istemez duygusal olarak zorlandığımız bu günlerde, Psikolojik Danışma Hattımızı, tüm Zorluteks çalışanları için devreye aldık. Zorlu Tekstil olarak uzun süredir tüm şirketlerimizde başlattığımız akıllı dönüşümün olumlu etkilerini bugün çok daha açık bir şekilde görüyoruz. Bugün çokça konuşulan dijitalleşme ve teknolojiye yıllar öncesinden yapmaya başladığımız yatırımla; yurt dışındaki birçok müşterilerimiz fabrikalarımıza online olarak sipariş bile girebiliyor. Bu sayede seçkin dünya perakende devlerinin inovatif iş ortağı olmaya devam ediyoruz. Önümüzdeki dönemde özellikle ticaret kanalımızı daha da akıllandırmak istiyoruz. Yeni işler, yeni kanallar, e-ticaret ve uluslararası işbirlikleri ile büyümeye devam edeceğiz. Zorlu Tekstil Grubu olarak çalışanlarımız, tedarikçilerimiz ve iş ortaklarımızla birlikte bu süreçten de güçlenerek çıkacağız”

COVİD Biz Bize Etkinliğine Engel Olamadı

People clapping in the window in support of people who fight against the coronavirus
People in Spain clapping in the window in support of people who fight against the coronavirus

EGİAD Biz Bize Etkinliği Online Yapıldı

COVİD Biz Bize Etkinliğine Engel Olamadı

Ekonomi Bilim Kurulu Kurulmalı

EGE Genç İş İnsanları Derneği’nin (EGİAD), deneyim ve misyonunu aktarmak için fahri üyelerle, yeni üyeleri biraraya getirdiği ve en önemli faaliyetleri arasında yer alan ‘Biz Bize’ etkinliği Covid-19 salgını sebebiyle online platformda düzenledi. EGİAD geçmiş dönem başkanları Bülent Şenocak ve Temel Aycan Şen’in de yer aldığı etkinlikte, salgın ve krize ilişkin değerlendirmelerde bulunuldu. Ayrıca şirketlerin beklenti ve talepleri de görüşülerek birliktelik ve dayanışma pekiştirildi.

Amacımız Üyeler Arası Dayanışma

Zoom üzerinden gerçekleşen ve 50’yi aşkın üyenin katılım gösterdiği online Biz Bize etkinliği 105 dakika sürdü. Etkinliğin açılış konuşmasını yapan EGİAD Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Aslan, Endüstri 4.0 ile gündeme gelen dijitalleşme sürecine, salgın sebebiyle tüm dünyanın hızlı bir geçiş yapmak durumunda kaldığına dikkat çekti. Covid 19 salgının ülkemizde görülmesiyle birlikte kurulan EGİAD Kriz Masasının, üyeler arası dayanışma sürecini tepe noktaya ulaştırdığını ifade eden Aslan, “Sizlerle irtibat kurmaya ve elimizden geldiğince bu süreçte destek olmaya çalıştık. Bugün de burada geniş bir katılımla beraberiz; amacımız yine birlikte olmak, birbirimize destek olabilmek” dedi.

Ekonomi Bilim Kurulu Kurulmalı

Krize ilişkin değerlendirmede bulunan EGİAD Başkanı Mustafa Aslan, salgının tam olarak ne kadar süreceğinin kestirilemediğini belirterek, “Krizin uzun sürmesi tüm dünyada yoksulluğun önemli ölçüde artmasına yol açabilir. Ülkemiz özelinde mesela beni işsizlik korkutuyor. Özellikle düşük gelir grubu için devlet desteği şart. Birkaç ay önce başlattığımız ekonomi sohbetlerinde Yeni Ekonomi Programı’nı ele almıştık ama şimdi tüm tahminlerin geçerliliğini yitirdiğini düşünüyorum. Açıkçası Sağlık Bakanlığı bünyesinde yürütülen çalışmaları çok başarılı ve yerinde buluyorum. Bilim kurulu bu anlamda ehil kişilerden oluşuyor ve etkin çalışmalar yapıyor. Önümüzdeki günlerde sağlık tarafından gelecek iyi haberlerle beraber belki ekonomi bilim kurulunu kurmak ve buna göre mali tedbirleri konuşmak yerinde olabilir. Ülkemizde nakit akışı bozulan işletmelere daha fazla destek gerekiyor. Tedarik zincirinin tek bir halkası zayıfsa herkes etkileniyor. Bu sadece ulusal değil uluslararası boyutta da bir sorun. Ülkelerin tek başına bu krizle mücadele etmesi yeterli değil. Uluslararası koordinasyona her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. KOBİ tarafında küçük ölçekte KGF ile sağlanan desteklerden faydalanmaya çalışılıyor. Bunların limitleri çok hızlı doluyor. Burada daha fazla desteğe ihtiyaç var. Özellikle KOBİ ve esnaf için bu krediler çok kritik. Tarım, gıda, ilaç ve sağlık sektörleri gibi temel ihtiyaçları karşılayan sektörlerin devamlılığı çok kritik. Bu sektörlerde faaliyet devam etse bile onlar da mevcut durumdan fazlasıyla etkileniyorlar ve önemli ölçüde zorluk çekiyorlar. Dolayısıyla bu alanlarda üretim ve hizmetlerin kesilmeden devam edebilmesi için ihtiyaç duyulan destekler verilmeli” dedi.

Dünya için adeta yeni bir dönemin başladığının dile getirildiği online toplantıda, söz alan üyelerin ortak değerlendirmesi ise, insanoğlunun tüm alışkanlıklarının, yaşam biçiminin ve mesleklerinin revize edileceği ve tartışmaya açılacağı oldu. Dünya’nın blokchain tabanlı dijital topluma dönüşmekte olduğuna işaret edilen etkinlikte, üye iş insanlarının çalışma biçimleri ve deneyimleri görüşüldü. Şirketlerin mevcut çalışanlarının yeterliliğinin sorgulanacağı bir süreçten geçildiğinin ifade edildiği Biz Bize etkinliğinde ayrıca yapılabilecek online etkinlikler de masaya yatırıldı.

Tedarik Zinciri Tüm Aşamalarıyla Denetlenmeli

Türkiye’nin dört bir yanında, başta istihdam olmak üzere birçok alanda katma değer yaratan market zincirlerini temsil eden Türkiye Perakendeciler Federasyonu (TPF) Koronavirüs pandemisi sürecinde sebze meyve, gıda ve temizlik maddelerinin fiyatlarına yapılan artışlara dikkat çekti. Federasyon başkanlığından yapılan açıklamada; yerel market zincirlerinin, ülkemizin geçtiği bu zorlu dönemde, halkı mağdur etmeyecek bir fiyat politikası uygulamaya çalıştıkları belirtildi. TPF, üretim-satış zincirinin son halkası olarak tüketici karşısında üretici ve aracı firmaların uyguladıkları zamların sorumlusu olarak görüldüklerini, tedarik zincirinde yer alan tüm aracıların oluşan fiyatlardaki gerçek payının anlaşılması için Ticaret Bakanlığı’na, Tarım ve Orman Bakanlığı’na, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı’na başvuruda bulundu.

Organize perakendenin en büyük çatı örgütü Türkiye Perakendeciler Federasyonu (TPF), Koronavirüs salgını nedeniyle yaşanan yoğun gündemde tüm yurtta alınan tedbirler doğrultusunda vatandaşların temel ihtiyaç ürünlerine hızlı ve kesintisiz erişim sağlaması ve alım gücünü olumsuz etkileyecek ürün fiyatlarındaki gereksiz artışlara yönelik tedbir çalışmalarını titizlikle sürdürüyor. Bu dönemde halkı mağdur etmeyecek bir fiyat politikası uygulamaya çalıştıklarını belirten TPF Başkanı Ömer Düzgün, üretim-satış zincirinin son halkası olarak tüketici karşısında üretici ve aracı firmaların uyguladıkları zamların sorumlusu olarak görüldüklerini, bu durumun incelenmesi için yetkili mercilerden araştırma talep ettiklerini belirtti.

Türkiye Perakendeciler Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Düzgün yaptığı açıklamada, şunları söyledi: “İçinde bulunduğumuz olağanüstü pandemi sürecinde, halkımıza en kaliteli ürünü ve en iyi hizmeti sunmakla mükellef olan üretici-satış zincirinin tüm halkalarını oluşturan paydaşlarımızla kenetlenerek bu amaç etrafında çalışmalarımızı sürdürmeyi arzu ediyoruz. Fakat, tedarik zincirinin ilk halkası olan üreticilerin, hallerin ve lojistik firmalarının ürün ve hizmet fiyatlarında artış gerçekleştirmesi, yerel marketlerimizi bu doğrultuda artan maliyetler sebebiyle fiyat düzenlemesi yapmaya zorunlu olarak yönlendirmektedir. Bu nedenle perakende mağazaları, tüketicinin gözünde fiyat artışlarının sorumlusu olarak algılanmaktadır. Oluşan bu algının gerçeği yansıtmadığı tedarik zincirinin tüm aşamalarında gerçekleştirilecek denetimlerle tespit edilebilecektir.

Biz vatandaşlarımızın gereksinimlerini milli seferberlik ruhuyla karşılamaya gayret ederken tedarik zincirinde buz dağının altı olarak nitelendirdiğimiz, üretim, lojistik sektörleriyle birlikte sebze-meyve hallerinin ürün fiyatlarında keyfi artış yapması perakende sektörünü mağdur etmektedir. Tüketicinin tepkisinin doğrudan perakendecilere yönelmesi kamuoyunda bizlere yönelik olumsuz algılara sebebiyet vermektedir. Vatandaşımızın bütçesinden çıkacak haksız her kuruşun takipçisi olmak için perakendeciler olarak iç denetim mekanizmamızı sürecin ilk gününden bu yana takip ediyoruz. İç denetimde sağladığımız hassasiyeti bir manada çözüm ortaklarımız olan üreticilerden, lojistik firmalarından ve sebze meyve hallerinden de bekliyoruz. Ülke ekonomimizin ve vatandaşımızın refahı için tedarik zincirinin tüm aktörlerini milli birlik ve seferberliğe davet ediyorum. Devletimizin karar verici mekanizmasının da tedarik zincirinde fırsatçılık kollayanları ayıklamasını temenni ediyorum”.

Fahiş fiyat artışlarının takipçisiyiz

Başkan Düzgün yaptığı açıklamada sözlerine şöyle devam etti: “Topraktan ya da üretim hattından çıkan, bakliyat, ayçiçek yağı, taze sebze-meyve, gıda ve temizlik ürünleri dahil herhangi bir ürün, bizim raflarımıza gelene kadar pek çok aracı kişi/kuruluştan geçmektedir. Özellikle, yerel perakendeciler olarak, bu zincirin her halkasında bulunan ve bu işten para kazanan hal ve dağıtım şirketleri gibi aracı kuruluşları hiçbir zaman göz ardı etmeden, direkt üreticiden satın alma yapmak yerine sistemin tüm paydaşlarının işlevselliğini yitirmemesi adına devamlılığını sağlamaya özen gösteriyoruz. Biz işimize bu kadar hassasiyetle yaklaşırken, keyfi şekilde gerçekleştirilen fahiş fiyat artışlarının da takipçisi olacağız. Bizleri zor durumda bırakan ve kamuoyunda oluşabilecek “perakendecilerin krizi fırsata çevireceğine” yönelik olumsuz algının önüne geçmek adına, ürün fiyatlarına yönelik tedbir ve düzenlemelerin üretici ve lojistik sektörlerini de kapsayacak şekilde tedarik zincirinin tüm aşamalarında hayata geçirilmesini talep etmek üzere, Ticaret Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı’na başvurularımızı yaptık. Pandemi süreci devam ederken, önümüzdeki günlerde başlayacak mübarek Ramazan ayı öncesinde oluşan bu durum karşısında, başta ülke ekonomimiz olmak üzere vatandaşlarımızın ve perakendecilerin bu süreci en az zararla atlatmasını sağlamayı görev biliyoruz”.

Türkiye Perakendeciler Federasyonu’nun Türkiye’nin dört bir yanındaki üyesi yerel marketler, tüm Türkiye’de her gün milyonlarca müşterisini ağırlıyor.

Strateji Hedef ve KPI İlişkisi Işığında Stratejik Planlama

Bu yazımda; StratejiHedef ve KPI ilişkisini ele almak istiyorum.

Bir şirket için Stratejik Plan ve Kurumsal Performans Yönetimi yapmak günümüz dünyasında sürdürülebilirlik için hayati öneme ulaşmış durumdadır. Bu noktada, firmaların zorlandıklarını gözlemlediğimiz en önemli nokta stratejileralt stratejilerhedefler, ve KPI ( Anahtar Performans Göstergeleri ) arasındaki ilişkiyi ve kurgu sırlamasını oluşturma aşamasıdır. Bu yazımızda, StratejiHedef ve KPI ilişkisine dair dünyadaki iyi uygulama örneklerine ve Albert Solino metodolojisine dayanarak bir çözüm önermeyi hedeflemekteyiz:

Strateji Planlama Komitesi ile birlikte gerçekleştirilmesini önerdiğimiz strateji belirleme toplantısı sonucunda ortaya çıkan stratejik hedef ağacından  sonraki süreçte StratejiHedef ve KPI ilişkisinin doğru kurulmasına dair yapılması gerekenleri 2 aşamada özetlemek isterim:

Stratejik Planlama Yazılım Kullanımı

Bütün bu StratejiHedef ve KPI ilişkisini doğru yönetebilmek adına şirketlerin Stratejik Planlama ve Kurumsal Performans Yönetimi yazılımı kullanmaları günümüzün karmaşık iş hayatında; işlerini yönetilebilir, sürdürülebilir, ölçülebilir ve yalın kılmaktadır.

SAP, Oracle, Microsoft Power BI gibi dünya devi ve karmaşık yazılımlar bu alanda olduğu gibi yalın, etkin, basit kullanımlı ve ulaşılabilir bulut tabanlı Corvisio gibi yazılımlar da mevcuttur. StratejiHedef ve KPI ilişkisini doğru yönetebilmeniz adına bu işe dair stratejik planlama yazılımlarını da kullanmanız şirketinize önemli bir verimlilik katacaktır.