Salgın Döneminde Online Yöneticilik ve Etkili Liderlik

Kurumsal Zindelik Uzmanı Sibel Yücesan, yeni düzen yöneticiliğinde etkili liderlik için 3 olguya vurgu yapıyor: Empati, Şeffaflık, Motivasyon.

Global koronavirüs salgını her alanda etkisini gösterdiği gibi iş dünyasını ve çalışma sistemlerini de etkiledi. Bu süreçte altyapısı ve çalışma şartları uygun olan şirketler “home office” düzenine geçtiler. Değişen çalışma düzeni, çalışanların olduğu kadar yöneticilerin iş yapma şekillerini de yeniden biçimlendirirken yeni yöntemler devreye girmeye başlıyor.

Covid-19 pandemisinin şirketlerin çalışma sistemlerinde değişikliklere yol açabileceğini ve burada yöneticilere büyük iş düştüğünün altını çizen Size Bütünsel Yaklaşım Kurucu Ortağı Sibel Yücesan; “Benzeri olmayan bir kriz ortamından geçiyoruz.Otuz senelik iş hayatımda sayısı onu bulan küçük büyük kriz görmüş ve yöneticilik yapmış biriyim ama hiç böyle bir şey yaşamamış olmak beni de sarstı diyebilirim. Her şeyin küresel anlamda durması, bulanık, sisli puslu bir ufuk sunuyor hepimize. Unvanımız, yaşımız ne olursa olsun aynı kaygı, korku, üzüntü, tedirginliği hissediyoruz. Çoğumuz için ev ofis yaşamımız düzenimiz değişti. Yeni alışkanlıklar edinmemiz, yeni düzene ayak uydurmamız, tüm bunları hızlı dinamik bir şekilde yapmamız gerekiyor. Önem listeleri farklılaştı, ofis arkadaşlarımızla ayrı düştük ve belki de bu iş yapış tarzlarımızı da zorlayabiliyor. Hele ki şirket olarak buna hazırlıklı değilsek, altyapı eksikliğimiz var ise, kültürümüz uzaktan çalışma, iş birliği ve iletişimi çok kabullenmemişse daha da kapsamlı bir zorlanma içine girmiş olabiliriz.

Salgın sonrası şirketlerin değer sistemleri de farklılaşacak gibi. Çalışanı insan olarak görmek, onun kırılgan olabileceğini bilmek ve desteklemek, resilience olgusu, çevikliğin önemi, rekabet yerine işbirliğinin öne çıkması, geliştiren, destekleyen iletişim ve çalışan için anlam yaratan liderlik bu krizin bize öğretecekleri olabilir. Çalışan için anlam yaratmak, çalışanın “benim katkım hangi büyük amaca hizmet ediyor?” sorusunun cevap bulmasını sağlamak demek.Bu da günümüz liderliğini önemli kılıyor. İnsan odaklılık ve anlam yaratmak liderliğimizi farklılaştıracak iki önemli unsur.

Salgın döneminde anladık ki, sadece kar etmek, hisse fiyatlarını yükseltmek değil önemli olan, yüksek bir amaç ve anlam yaratmak yoksa bunlar da maddi değerler de sürdürülebilir olmayacak gibi.” dedi.

Yeni Düzende Etkili Liderlik

Sibel Yücesan, yeni düzende yöneticiler için etkili liderlik adına neler yapılabileceğini üç temel olgu ile anlatıyor:

Empati

Çalışanlarımızın yeni düzene alışmakla ilgili uyum sıkıntısı yaşayabileceklerini öngörebiliriz. Herkesin evi hem iş hem sosyal hayatı sürdürmek adına olumlu şartlara sahip olmayabilir. Evin içinde günlük rutini oturtmak herkes için farklı bir zaman alabilir. Bazı çalışanlar buna daha kolaylıkla adapte olup, verimli olmada hızlı olabilirlerken, bazıları normal ofis içindeki üretkenliklerini hala yakalamamış olabilirler. Bunun yanı sıra duygusal ve zihinsel olarak zorlanma bugünlerin ortak teması. Kaygı duyma, öfkeli olma, endişeli düşüncelere sahip olma çalışanların işine odaklanması açısından zorlayan ortamlar sunacaktır. Sosyal mesafelendirme, sosyal yaratık olan insana sağlık için iyi olmakla birlikte ruhsal açıdan çok da iyi gelmeyebilir. Tüm bu koşulları düşünerek lider veya yönetici olarak empati kasımızı daha iyi çalıştırmamız gereken günlerden geçiyoruz. Anlamaya çalışmak, bunun için sorular sormak, her bireyin farklı olduğunu kabul etmek ve böyle yaklaşmak işimizi kolaylaştırabilir. Empati duymak, bunu yansıtmak çalışanlarımızla aramızdaki bağı şüphesiz ki güçlendirecektir.

Şeffaflık

Şu sıra medyanın tüm formatlarında iletişim çılgınlığı yaşıyoruz. Gerek salgın gerek ekonomik izdüşümleri konusunda makaleler, konuşmalar, tartışmalar, videolar her yerden bize ulaşmaya çabalıyor gibi. Hele ki kendimizi kaptırmışsak, haberlerden zihnimizi kurtaramayabiliriz. Bu aşamada tüm çalışanlarımızın kendi kurumlarından alacakları temiz bilgiye ihtiyaçları var. Onları nelerin beklediğini, kurumun ne gibi tedbirler aldığını, ufuktaki planların neler olduğunu şeffaflıkla ve açık net bir dille paylaşmak bugünlerin en değerlisi. Elimizdeki bilgi neyse, çarpıtmadan, bilemediklerimizi de bilmediğimizi belirterek çalışanlarımızın güvenlerini kazanma ve devam ettirme stratejimizin olması pek yerinde olmaz mı?

Motivasyon

Bugünlerden hangimizin motivasyona ihtiyacı yok ki? İster yönetici ister takım üyesi hepimiz zorlanıyoruz. Her ne kadar bireysel motivasyonumuzdan sorumlu isek de bağlı olduğumuz yöneticinin bu konuda bizi desteklemesi paha biçilmez. Öncelikle sanki ofisteymişiz gibi her gün çalışanlarla düzenli haberleşmek, iletişimde bulunmak, takım üyelerinin birbirleriyle haberleşmesinin düzenini kurmak herkese iyi gelecektir. Ayrıca evdeki diğer kişiler dahil olmak üzere, duygu, zihin ve ruhsal durumlarını bilmek ihtiyaçları olan lojistik desteği sağlamak da bugünlerde önemli değil mi? Kişisel gelişimlerini destekleyecek online eğitimleri listelemek, erişim sağlamak, katılmalarını motive etmek de olumlu bir adım olacaktır.Takımda zaman zaman iyi haberleri paylaşmak, hoşça vakit geçirmeye olanak sağlayacak mizaha yer vermek, takımın birbirini hangi konularda destekleyebileceğine karar vermek, takım üyelerine farklı roller atamak çözümlerimiz olabilir.

Uzun zamandır tekrarladığım bir mottom var: Gerçek lider, bugünün çalışanının zihniyle, duygusuyla, bedeniyle, ruhuyla para kazandığını bilerek, bunu sağlıklı tutmaya destek olmanın esas rekabet avantajını getireceğin bilen ve görendir. Ve bu ister ofis içi ister ofis dışı her ortam için yerinde ve geçerlidir. Orta vadede liderlik kasımızı güçlendirmek için çalışanımızın insan olduğunu ve kırılgan olduğunu hiç ama hiç unutmamalıyız.

E-Ticaret ve Ötesi: 2020 ve Sonrası için Trendler (Sunum ve Toplantı Kaydı)

E-Ticaret ve Ötesi: 2020 ve Sonrası için Trendler temalı Webinar, Startupvadisi.com ve Buyer Network ev sahipliğinde, 8 Nisan 2020 tarihinde saat 19.30 – 21.30 arasında gerçekleşti. Etkinlik, Buyer Network Kurucu Ortağı ve İstanbul Üniversitesi Arş. Gör. Adil Ünal moderatörlüğünde, Kitapevinde.com Kurucusu ve İstanbul Kültür Üniversitesi Öğr. Gör. Burak Öçlü’nün sunumu ile sürdürüldü. E-ticaretteki en yeni uygulamaları örneklerle aktaran Burak Öçlü, e-ticaret özelinde uygulanabilecek tüm teknolojik uygulamalardan bahsetti. Toplantıda Startup Vadisi.com Teknokent İlişkileri Yöneticisi Sedat Boyacıoğulları ve Buyer Network İş Geliştirme Yöneticisi Serkan Uygur‘da hazır bulundu.

Toplantı ve Sunum Kaydını İzlemek için Tıklayınız.

Koronavirüs Pandemisi Sürecinde Evden Çalışanlar Ddos Saldırılarına Karşı Savunmas

Ddos saldıırları evden çalışanlara ve oyun sektörüne yöneldi

Koronavirüs pandemisi sürecinde ddos saldırılarında artış bekleniyor

Koronavirüs pandemisi nedeniyle, şirketler ofislerini evlere taşırken, siber suçlular ise hız kesmeden saldırılarına devam ediyor. Pandemi sürecinde DDoS saldırılarının artış gösterdiğini ve sadece evden çalışanları değil, online oyun sektörünü de hedef aldığını belirten Bitdefender Türkiye Genel Müdürü Barbaros Akkoyunlu’ya göre bu durum, şirketlerin, DDoS saldırılarına karşı yatırımlarının artmasına neden oldu.

Çalışanları evlerine hapseden ve ofislerin boş kalmasına neden olan Koronavirüs pandemisi, siber saldırganların ekmeğine yağ sürüyor. Şirketlerin en çok mücadele ettiği saldırılardan biri olan DDoS saldırılarının özellikle kolay lokma olan evden çalışanlara yöneldiğini ve ciddi artış gözlemlediklerini aktaran Bitdefender Türkiye Genel Müdürü Barbaros Akkoyunlu, evden çalışanların şirket VPN ağını her zamankinden daha fazla kullanması nedeniyle de bir sonraki hedefin VPN ağları olabileceğini belirtiyor.

Pandemi Sürecinde DDoS Saldırıları Artış Göstermeye Devam Ediyor

Neustar’ın yayınladığı son rapora istinaden 2019’daki DDoS saldırılarının yoğunluğunun saniye başına 5 gigabit ve altında gerçekleştiğini hatırlatan Barbaros Akkoyunlu, pandemi sürecinde de DDoS saldırılarındaki yükselen grafiğe dikkat çekerek bu durumun evlerinde çalışan milyonlarca şirket çalışanını ve doğal olarak şirketleri de etkilediğini belirtiyor.

Online Oyuncular da DDoS Saldırılarına Maruz Kalıyor

Pandemi ile birlikte evlerine çekilen birçok insan, çalışma süreleri dışında da dijital dünyada vakit geçiriyor. Özellikle online oyun oynamanın artış gösterdiği bu süreçte en çok DDoS saldırısı oyun sektöründe görülüyor. Birçok DDoS saldırısının oyun endüstrisini ciddi derecede hedeflediğini aktaran Barbaros Akkoyunlu, online oyun mücadelelerinde kullanıcıların sayıca fazla bot kiralayarak rakibinin internetini yavaşlatmaya çalıştığına ve bunun da DDoS saldırı yoğunluğunun oyun sektöründe artmasına neden olduğuna da dikkat çekiyor.

DDoS Saldırılarına Karşı Yatırımlar Artış Gösteriyor

Saldırganların DDoS saldırılarını artırması ve şirketlerin durumla mücadele etme sıklığının artması, saldırılara karşı savunmayı da önemli kılıyor. Evden çalışanların şirketlerin VPN ağını her zamankinden daha fazla kullanması ise bir sonraki hedefin VPN olabileceğini gösteriyor. Özellikle pandemi sürecinde DDoS saldırılarını azaltma hizmetinin artış gösterdiğine dikkat çeken Barbaros Akkoyunlu, şirketlerin ayrıca ağ güvenlik donanımlarında ileri düzey güvenlik çözümleri kullanarak yaşadıkları sorunları kullanıcılara aktarmadan çözmeleri gerektiğini de belirtiyor.

Kâr Payı Dağıtım Kısıtlaması Ancak Kanunla Mümkün

Distribution center warehouse storage shelving system
Distribution center warehouse storage pallet racking systems

Ticaret Bakanlığı’nın Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne gönderdiği yazıda, “kâr payı dağıtımı yasaklandı mı” sorusunu şirketlerin gündemine taşıdı. Yazıda, şirketlerin 2019 öncesi yıllara ilişkin dağıtılmamış kârlarını dağıtamayacakları ve 2019 yılı net faaliyet kârının ise azami yüzde 25’inin dağıtılmasına karar verildiği belirtiliyor. Söz konusu açıklamayı değerlendiren LBF Partners Ortağı Avukat Tarık Güleryüz, anonim ortaklıkların kâr dağıtımlarının idare tarafından sınırlandırılmasının anayasal mülkiyet hakkını ihlale gireceğini hatırlatarak, sınırlamanın ancak kanunla mümkün olacağını belirtti.

Ticaret Bakanlığı’nın Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne 31 Mart 2020 tarihinde gönderdiği tebliğ ile şirketlerin 2019 öncesi yıllara ilişkin dağıtılmamış kârlarını dağıtamayacakları ve 2019 yılı net faaliyet kârının ise azami yüzde 25’inin dağıtılmasına karar verildiği duyuruldu. Yönetmeliğin, Covid-19 salgını nedeniyle, sermaye şirketlerinin öz-kaynaklarının korunması amacıyla yayınlandığı belirtildi.

28.11.2012 tarihli ve 28481 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları ile Bu Toplantılarda Bulunacak Gümrük Ticaret Bakanlığı Temsilcileri Hakkında Yönetmeliği“nin 13/5inci maddesi uyarınca yapılan duyuruda şu ifadelere yer verildi:

Kamunun iştiraki olan şirketler hariç olmak üzere, sermaye şirketlerinin 2019 yılı hesap dönemine ilişkin olarak bu yıl gerçekleştirilecek genel kurul toplantılarında gündeme alınacak nakit kâr payı dağıtımı kararlarında, geçmiş yıl kârlarının dağıtıma konu edilmemesi ve dağıtım tutarının 2019 yılı net dönem karının yüzde 25’ini aşmaması ile yönetim kuruluna kâr payı avansı dağıtımı yetkisi verilmemesi…”

Öte yandan, Hazine ve Maliye Bakanlığı da sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamayla “Covid- 19’un ekonomiye etkisiyle mücadele kapsamında, Ticaret Bakanlığı koordinasyonunda firmaların kâr dağıtımlarını 2019 kârının yüzde 25’i ile sınırlandırdık” şeklinde bir duyuru yaptı.

“Kâr dağıtım sınırlandırması anayasal hak ihlalidir”

Söz konusu açıklamaların işletmeler tarafından net olarak anlaşılmadığını ve özellikle yabancı sermayeli şirketlerde endişe yarattığını ifade eden LBF Partners Ortağı Avukat Tarık Güleryüz, “Bakanlık yazısında atıf yapılan yönetmelik hükmü Anonim Ortaklık genel kurullarının gündeminde bulunması zorunlu içeriğe ilişkindir. Bu durumda Bakanlığın, anonim ortaklıklardan yukarıdaki içeriği genel kurullarında tartışmaya almalarını istediği sonucuna varmak mümkündür” dedi.Bakanlık yazısının bir tavsiye kararı mı yoksa bir yasaklama mı olduğunun açık olmadığını vurgulayan Güleryüz, “Bu yönetmelik hükmüne göre anonim ortaklıkların kâr dağıtımları idare tarafından sınırlanması mümkün değildir. Bu duyuru ile idari bir makamın şirketlerin kâr dağıtmasına veya ne ölçüde dağıtacağına ilişkin uyulması zorunlu bir karar almış olduğu yorumu, anayasal hak ihlali olduğu gibi anayasa altı düzeyde kanunlara da aykırılık yaratır” şeklinde konuştu.

Güleryüz, sözlerine şöyle devam etti: “Kuşkusuz tarihi açıdan tanık olunmamış bir deneyim olan salgın sebebiyle hukuken şirketlerin kar dağıtması kısıtlanabilir ve hatta yasaklanabilir. Anayasa bu ve benzeri katastrofik hadiselere ilişkin dahi hükümler ve belli usuller öngörmektedir. Bu sebeple, Covid-19 pandemisi nedeni ile deneyimlediğimiz fevkalade şartlar dahi, anayasal güvencelerin askıya alındığı şeklinde düşünülmemelidir. Ayrıca Türk Ticaret Kanunu’nun da kar dağıtımına ilişkin emredici hükümlerinin olduğu hatırdan çıkartılmamalıdır. Bakanlık kararı uyarınca karar alınması ileride yani post-pandemi döneminde, kâr dağıtmama yönündeki kararların hükümsüzlüğüne yahut yönetim kurulu üyelerinin şahsi sorumluluğuna dahi neden olabilir.”

Karar ancak kanunla getirilebilir

Ortaklıklarda kâr dağıtımına karar verme yetkisinin genel kurulun devredilmez yetkilerinden biri olduğunu hatırlatan Güleryüz, “Bu durum en başta anonim ortaklık pay sahibinin anayasal koruma altındaki mülkiyet hakkını ihlal eder şeklinde yorumlanabilir. Gerçekten de şirket payı, paysahibinin malvarlığında yer alan devir ve intikal eden haklardan biridir ve mülkiyet hakkının nesnesi olarak kabul edilmelidir. Bu husus şirket hissesinin semeresi olan kar payı için de geçerlidir” dedi.

Güleryüz, “Bu sebeple kâr dağıtımına ilişkin karar verme yetkisinin idari makam tarafından kullanılması mülkiyet hakkına müdahale olarak düşünülmelidir. Öyleyse bu türde bir düzenleme ancak kamu yararı amacıyla ve hakkın özüne dokunmadan kanunla getirilebilir” şeklinde konuştu.

“Bizatihi bu kararın şekli anlamda bir kanun olarak kendisi göstermesi gerekir” diyen Güleryüz, şöyle devam etti: “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yeni yasama enstrümanı olarak getirdiği Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile de bu konuda bir düzenleme getirilemeyeceği kanaatindeyiz. Çünkü Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile temel haklara ilişkin düzenleme yapılamayacaktır. Bu Anayasa’nın buyurucu bir hükmüdür.”

Şirketler kararı bir tavsiye olarak almalıdır

Anayasa’nın mülkiyet hakkına ilişkin koruma normlarının pandemi süresince de uygulanmaya devam ettiğini ve kısıtlamanın yalnızca kanunla yapılabileceğini kaydeden Güleryüz, “Şirketler açısından Bakanlık yazısını bir tavsiye kararı olarak değerlendirmek en isabetli tercih olacaktır” dedi.

Limanlarımızın Sürdürülebilirliği Türkiye için Hayatȋ

Freight port
In a sea industrial freight port

Türkiye Liman İşletmecileri Derneği (TÜRKLİM) COVID-19 küresel salgını ile ilgili olarak limanların sürdürülebilirliği yönünde çalışmalar başlattıklarını bildirdi. TÜRKLİM Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Genç, Türkiye’nin, sağlık ürünleri ve gıdanın da aralarında bulunduğu tüm temel gereksinimlerine ve üretim girdilerine erişimi bakımından limancılık faaliyetlerinin kritik bir işlevi olduğuna dikkat çekti.

TÜRKLİM Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Genç, dünya ekonomisini sarsan COVID-19 pandemisinin olumsuz etkilerine rağmen ülkenin hayati ihtiyaçlarını karşılamak üzere 7 gün 24 saat çalışan limanların faaliyetlerine devam edebilmesi için gerekli sağlık önlemlerini almanın yanı sıra limanlarımızın hayata geçirmesi gereken ekonomik ve finansal tedbirler üzerinde de çalışıldığını belirtti. Türkiye’nin ithalat ve ihracatının yüzde 85’ini gerçekleştirildiği limanların bu dönemde sorumluluğunun çok büyük olduğunu ifade eden Genç, limancılığın tüm ekosistemi ve paydaşlarıyla birlikte kısa, orta ve uzun vadeli sürdürülebilirliği için yoğun ve teknik bir çalışma yürütüldüğünü bildirdi.

Ocak-Şubat 2020 döneminde geçen yılın aynı dönemine göre tonaj bakımından fazla bir kayba uğranmadığını, önceden yapılmış olan sözleşmeler nedeniyle Mart 2020 ayı sonu itibarıyla tonajda da fazla bir düşüş beklenmediğini belirten Genç, Nisan 2020’den itibaren ise dünya ticaretindeki daralmanın etkisiyle kısmi kayıplara hazırlıklı olmak gerektiğini ifade etti. Bu öngörüye dayanarak, COVID-19’un yarattığı ekonomik sıkıntıların aşılması ve ekonomik hayatın devamlılığını sağlamak üzere açıklanan destek paketlerine, kolaylaştırıcı tedbirlere, programlara, vergi ve diğer yükümlülüklerin ertelenmesiyle ilgili uygulamalara, faiz ve diğer giderlerde yapılacak iyileştirmelere, kısa dönem çalışma desteğine durumu gereği ihtiyaç duyan liman işletmelerimizin başvuracağını söyledi.

Deniz ticaretinin gereklilikleri nedeniyle limanların pazar günleri ve resmî tatillerde de çalışmak durumunda olduğunu belirten Genç, şöyle devam etti: “TC. Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hayata geçirilen “Kısa Dönem Çalışma Ödeneği” her ne kadar pazar günleri ve resmî tatillerde çalışılmamasını, fazla mesai yapılmamasını şart koşsa da işin gereği olarak gemilerin limana varışları itibarıyla pazar günleri ve resmî tatillerde de çalışmak durumunda kalan limanlarımızın da bu uygulamadan yararlanabilmesi önemlidir. Bu konuyla ilgili girişimlerimiz başlamıştır. Bunun dışında limanlarımız açısından önemli olan diğer bir maliyet te dolgu alanları ve iskeleler için Milli Emlak Müdürlüğü’ne ödenen kira bedellerinin yeniden belirlenmesi ile ilgili de girişimlerimiz olacaktır.”

Türk limancısı büyük bir sorumluluk taşıyor

Türk limancılarının üzerine düşeni fazlasıyla yaptığını bildiren Genç, “böylesi bir dönemde alışılmış yaşantılarımızı geride bırakmamız, mevcut koşulların öngördüğü kurallara uygun olarak yaşamamız kaçınılmaz bir gerçektir. Zorunlu protokolleri ve tedbirleri çok ciddi bir kararlılıkla limanlarımızda uyguluyoruz. Bu kararlılığımız sektörümüze ve ülkemize karşı duyduğumuz sorumluluğun, çalışanlarımıza, paydaşlarımıza ve ülkemiz insanına verdiğimiz büyük önemin bir sonucudur” dedi.

Kurvaziyer turizmi salgından olumsuz etkilendi

Türkiye’nin dış ticaretinin yani toplam ihracat ve ithalat yükünün tonaj olarak %85’i, değer olarak da %60’a yakını ile kurvaziyer turizminin tamamının limanlarımız üzerinden yapıldığına dikkat çeken Genç, hava, kara veya demiryolu taşımacılığı ile karşılaştırıldığında, deniz taşımacılığından başka hiçbir taşıma modunun Türkiye ekonomisi üstünde bu kadar belirleyici rolü ve etkisi olmadığını belirtti. Bu açıdan limanların ülkeler için hayati ve kritik önemde tesisler olduğunu ifade eden Genç şöyle devam etti: “Son günlerde başta Dünya Bankası, IMF, OECD, UNCTAD gibi kuruluşlar küresel çapta büyüme rakamlarını revize ederek ciddi oranlarda düşürmeye başladılar. Bu kurumlar bile salgının ne kadar daha süreceği ve ekonomik hayatın ne zaman normalleşeceği konusunda net bir öngörüde bulunamamaktadır. Bu sürecin döngüsünün U veya L şeklinde mi olacağına dair çeşitli senaryolar da üretilmektedir ama sonuçta görülen dünya ekonomisinde ve tek tek ülkelerde yaşanacak büyük çapta durgunluk ve küçülme sonucunda küresel çaptaki mal ve hizmet hareketinin de azalacağı, bu sürecin limanları da önemli oranda etkileyeceği yönündedir. Özellikle kurvaziyer limanlar tüm dünya genelinde durma noktasına gelmiş bulunmaktadır. Küresel ölçekte çalışan kurvaziyer gemi firmalarının tüm seferlerini belirsiz bir süre için askıya almış olmaları sonucunda ülkemizde de kurvaziyer turizmine hizmet eden limanlarımız bütünüyle faaliyetlerini durdurmak zorunda kalmıştır.”

Limanlarımızda Tüm Sağlık Önlemleri Alınıyor

Limanların COVİD-19 pandesiminin olumsuz etkilerine rağmen fedakârca çalıştığının altını çizen Genç, yaptığı açıklamada, başta TC. Sağlık Bakanlığı, TC. İçişleri Bakanlığı ve TC. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın yayınladığı kurallar, önlemler ve protokoller olmak üzere valilikler kapsamında görev yapan “Limanlar Koordinasyon Kurulları”nın ve liman başkanlıklarımızın COVID-19 ile ilgili yayınladığı tüm önlem ve tedbirlerin limanlarda harfiyen uygulandığını, liman çalışanlarının ve limanlarda görev yapan paydaşların sağlıklarını azami düzeyde koruyacak şekilde hayata geçirildiğini söyledi. Genç şöyle devam etti: “Başta ülkemizin temel ihtiyaçlarının sağlanmasına ilave olarak ülke ekonomisinin, ihracatının ve ithalatının hiçbir şekilde kesintiye uğramaması adına limanlarımız gerekli olan tüm tedbirleri alarak çalışırken limanları kullanan müşterilerinin sorunlarına da çözüm bulmak adına birçok kolaylaştırıcı uygulamalar da yapmaya başlamışlardır.”

Kişisel Veri İhlaline Karşı Atılması Gereken 2 Önemli Adım

ŞİRKET İÇİ TEHDİTLER KİŞİSEL VERİ İHLALİNİ TETİKLİYOR

Şirket içi tehditler, kişisel verilerin ihlaline yol açabiliyor. Yapılan son araştırmaya göre şirketlere ortalama maliyeti 10 milyon doları geçen şirket içi tehditlerde en çok zararın yaşandığı nokta ise kişisel veriler olarak görülüyor. Şirketlerde departmanlar arası veri akışı konusunda uyarılarda bulunan Siberasist Genel Müdürü Serap Günal’a göre, şirket içi tehditlerden kaynaklı kişisel veri ihlalinin yaşanmaması için 2 önemli adımın derhal atılması gerekiyor.

Ponemon Institute’nin 2020 yılı şirket içi tehdit raporuna göre, ortalama şirket içi tehdidin maliyeti şirketlere 10 milyon doların üzerinde oluyor. Kişisel verilerin sızdırılması ve ihlali ise şirket içi tehditlerin sıklıkla oluşturduğu zararların başında görülüyor. Şirketlerde departmanlar arası veri akışının sağlanmasının ve yetkisiz bir şekilde kişisel verilere erişimin olmasının kişisel veri ihlaline zemin hazırlayabildiğini aktaran Siberasist Genel Müdürü Serap Günal, şirket içi tehditlerden oluşabilecek kişisel veri ihlaline karşı yetki matrisi oluşturulması ve departmanlar arası veri akışına izin verilmemesi gerektiğini belirtiyor.

Departmanlar Arası Veri Akışına Dikkat

Başta sağlık, finans ve turizm sektörleri olmak üzere birçok sektör içerisinde yaşanan kişisel veri ihlalleri, şirketleri sorunun kaynağını araştırmaya yönlendiriyor. Dış tehditlere karşı idari ve teknik altyapılarını oluşturmaya başlayan şirketlerin gözden kaçırdıkları önemli noktayı şirket içi tehditler oluşturuyor. Şirket içi tehditlerin yaratacağı zararlara şirketlerin dikkat etmediğini aktaran Serap Günal, kişisel verilerin korunması adına atılması gereken önemli adımlardan birinin şirket içi kişisel verilerin korunması ve güvenliğine yönelik idari prosedürlerin uygulanarak departmanlar arası veri akışının gerçekleşmemesi olduğunu belirtiyor. KVKK uyumluluğu sürecinde analiz ettikleri şirketlerdeki genel hatanın elde edilen kişisel veriyi şirket içerisinde belirli kurallara göre koruyamama olduğunu tespit ettiklerini belirten Günal, açık rızası alınan ve belirli bir departmanın gözetiminde olması gereken kişisel verinin alakasız bir departmana aktarılması, sonucunu büyük bir krizin meydana getireceği süreci başlattığını belirtiyor.

Şirketlerde Yetki Matrisi Oluşturulmalı, Erişim Logları Kayıt Altına Alınmalı

Kişisel Verilerin Korunması Kanununda mevcut ilkelere aykırılık riskini daha da artıran departmanlar arası veri akışına karşı şirketlerde veri segmentasyonu gerektiğini de hatırlatan Serap Günal, her departmanın sadece kendine özel tutulan bilgilere erişim sağlaması gerektiğini, aksi takdirde yetkisi olmayan kimselerin sağlayacağı yetkisiz erişimlerle ihlallerin yaşanmaması için bir nedenin kalmayacağını ifade ediyor. Şirketlerde paylaşılan her türlü dosya ve veri tabanı için kimin erişim yetkisi olduğu, kimin ne zaman ne şekilde hangi cihazdan erişim sağladığı ya da erişim yetkisinin olduğunu bilmenin ve belirlemenin gerekliliğini önemli bir adım olarak gören Günal, erişim yetkisi verilen kişilerin de ayrıca kaydının tutulmasını gerektiğini, bu yüzden oluşturulan yetki matrisinin işlevselliğini ve verilen yetkilerin kötüye kullanılıp kullanılmadığının da tutulan erişim logları ve log kayıtları ile ölçülebileceğini ifade ediyor.

Çimento İhracatı 2020 İlk Çeyrekte %54 Arttı

Tamer Saka, Kibar Holding

Türk çimento sektörünün uluslararası temsilcisi Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği (TÇMB), 2020 ilk üç ayında çimento ihracatının yüzde 54 arttığını açıkladı. TÇMB, sektörde 2019 yılında yaşanılan daralmadan sonra 2020’nin ilk ayında ise üretimin bir önceki yılın aynı ayına oranla %31, iç satışların %16,8 arttığını bildirdi.

Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği(TÇMB) Türk çimento sektöründe 2020 Mart ayı ihracat verileri ile 2020Ocak ayı üretim ve satış rakamlarını açıkladı.

Avrupa’nın 1’inci, dünyanın 6’ncı büyük üreticisi Türk çimento sektörünün üretimi Ocak ayında geçen yılın aynı dönemine göre %31’lik artışla, 3,6 milyon tona çıktı. Yılın ilk ayında çimento sektörünün iç satışları ise geçen yılın aynı dönemine göre %16,8’lik artışla 2,5 milyon tona yükseldi.

Sektörün toplam ihracatı ise yılın ilk üç ayında miktar olarak %54 oranında artarken, ihracat geliri %33 artışla 276 milyon dolar oldu. Yine aynı dönemde çimento ihracatı %57,1 artarak 3,8 milyon ton, klinker ihracatı ise %51 artarak 4,2 milyon ton olarak gerçekleşti. Çimento ve klinker ihracatı miktar bazında en çok ihracat yapılan ilk iki ülke ABD ve Gana oldu.

Konuyla ilgili değerlendirmede bulunan Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Tamer Saka, “Türk çimento sektörü, yaklaşık %30 daralma yaşadığı 2019 yılından sonra 2020 yılına umutlu başladı. 2020 Ocak ayında iç satışlardaki küçülme sona ererken, Mart ayında ihracatta artış yaşandı. Ancak yılın ilk aylarından itibaren tüm dünyada yaşanan Yeni Koronavirüs (COVID-19) pandemisi sebebiyle önümüzdeki dönemde satışların azalacağı tahmin ediliyor” şeklinde konuştu.

2019 yılında Vietnam’dan sonra dünyanın en büyük 2. çimento ve klinker ihracatçısı olan Türk çimento sektörünün ülkeye döviz girdisi ve ileriye dönük istihdam güvencesi sağlayabilmesi için desteklenmesi bu süreçte her zaman olduğundan daha fazla önem teşkil ediyor.

RFID – Teknoloji

Çelikten bir duvarı yıkmaktan daha zor olan şey, ön yargıları olan insanlarla anlaşmaya çalışmaktır.

Aile yönetimindeki şirketlerde, en çok duyacağınız iki kelime…
♦️Çok yoğunum, hiç vaktim yok…

♦️Benim işim değil…
Peki hep birlikte soralım bu kimin işi?

İş yerlerinde kurumsallaşmanın ilk adımı ben işimi en güzel nasıl yapmalıyım yarışı başlatılmalı, bunun yanı sırada “BİZ” nasıl oluruz arayışına sahip ekip ruhu oluşturulmalı.

Aynı geminin içinde bulunan insanların amaç birliği yapıp şirketi büyütmek ve kazanmak üzere ortak noktada birleşmesi gerekirken, çalışanlar neden bireysel başarı peşinde efor harcıyor diye düşündüğümüzde küçük hesaplar peşinde koşan insanların Egoları ile karşılaşırız.

Bireysel başarılar şirketlere hangi kazançları getirir diye düşünecek olursak, uzun soluklu işletmelerin günü kurtarma hedeflerinin olmadığını, yıllar sonrasına planlar yaptıklarını ve iş hayatında yukarılara asansör ile çıkılmadığını bilen yöneticilerden oluştuğunu ve asla bireysel başarının reelde gerçek olmadığını görürüz.

Aile şirketlerinde genelde O şunun adamı, bu Onun adımı kavramları geçerlidir ”Biz” olamayan Aile şirketleri kurumsal kimliklerini kazanmak için çok büyük bedeller öderler, bu bedel Patronların cebinden çıkmış gibi görünse de aslında çalışanların cebine giremeyen yitirilmiş kaynaktır, dolaylı olarak bu para Türkiye ekonomisini etkiler, sonuç olarak kayıplar bireysel değil tüm  toplumun sorunu olmasına rağmen neden sorunlara gözlerimizi kapatmaya devam ederiz sorusunun cevabını bulduğumuzda çalıştığımız şirketlerde kurumsal kimliğe bir adım yaklaşmışız demektir.

Özellikle üretim yapan şirketlerin en büyük sorunu yaptığı işi ölçememek’ tir, Ölçemediğimiz bir işte başarı nasıl daim olabilir?

Teknoloji 4.0 konuştuğumuz lakin bana göre teknoloji 1.0 ortalaması ile Türkiye’de RFID ne kadar biliniyor, ya da nerelerde kullanılıyor?

Gelin RFID nedir? Buradan devam edelim…
Radyo Frekansı Tanımlama (Radio Frequency Identification-RFID)
♦️RFID nerelerde kullanılır? Üretimden satışa kadar Canlı, cansız her türlü nesnelerin takibinde, belirli bir mesafeden tanınmasında ve el değmeden izlenmesinde kullanılır.
RFID teknolojileri, gün geçtikçe büyümek ve kurumsal kimliğe bürünmek isteyen işletmelerin ilgi odağı haline gelmeye devam ediyor.

Dünya genelinde ve ülkemizde özellikle otomotiv, akaryakıt, lojistik, perakendecilik, tarım, sağlık, ilaç, tekstil, finans, bankacılık, enerji, üretim, güvenlik, turizm gibi birçok sektörde geniş uygulama alanlarında aktif ve yaygın olarak kullanılabilir.

RFID teknolojiler operasyon el iş akışlarını hızlandırıp verimliliği ve karlılığı arttırdığı için operasyon el maliyetlerde şirketlere ciddi kazanımlar sağlamaktadır.

♦️RFID teknolojisi hangi bileşenden oluşur?
Etiket, Yazıcı, Okuyucu, Programlama
RFID etiket tanınmak istenen nesnelerin (ürün, paket, taşıt, insan, hayvan, vd.) üzerine veya içine doğrudan yerleştirilir.

Etiketin içindeki çipe kaydedilmiş bilgileri okumak için gerekli iletişim, okuyucu ile etiket içinde bulunan anten aracılığıyla radyo frekans (RF) sinyalleriyle sağlanır.

RFID etiket, okuma alanına girdiğinde okuyucu tarafından algılanır ve çipinin kendi koduyla birlikte içinde kayıtlı bilgileri anteni vasıtasıyla okuyucuya kablosuz ve temassız olarak gönderir.

Enerjiyi alma yöntemine bağlı olarak, etiketler aktif, pasif ve yarı pasif olmak üzere üçe ayrılır. Aktif RFID etiketlerde, iletişim ve işlem için enerji kaynağı bulunurken, pasif RFID etiketler gerekli enerjiyi okuyucudan alırlar. Okuyucunun çiple haberleşmesini RFID etikette bulunan anten sağlar.

Etiketler fiziksel olarak birçok şekilde tasarlanabilir.

Plastik ve kağıt etiketler ihtiyaca göre değişik şekil, büyüklük ve ambalajlarla imal edilmektedir. Çiplerin kendilerine ait tekil bir kimlik kodu vardır Buna benzersizlik kodu diyoruz, içine tanınmak istenen nesnelerle ilgili her türlü bilgi kaydedilebilir.

RFID çiplerin bellek kapasiteleri uygulamaya göre belirlenebilmektedir. Nesnelerin ismi, ürün kodu, üretim aşaması gibi bilgiler en fazla 1K seviyesinde bellek kapasitesiyle çözülebilmektedir. Yüksek bellek kapasitesi, nesne hakkında çok fazla bilgi yüklenmek veya uygulamaya bağlı olarak nesneleri izleme veya takip bilgilerinin sürekli kaydedilmek istendiğinde gerekli olmaktadır.

Peki RFID çiplerini kopyalamak ya da teknolojiyi kullanarak firmalara zarar vermek mümkün olabilir mi?
RFID çiplerin kopyalanması oldukça zordur, her çipin üretici tarafından belirlenmiş bir tekil benzersiz kimlik numarası vardır. RFID etiketlere birden fazla koruma seviyesi ile güvenlik teknolojileri kullanılarak çip içindeki bilgilere erişim engellenebilmekte, çip kilitlenip veya kullanılamaz hale getirilebilmektedir.
Sonuç olarak ham madde, yarı mamul, mamul, depolama, sevkiyat ve mağaza satışına kadar olan tüm süreçleri takip edip ölçebilir istediğiniz seviyede bilgi eklemesi yapabilirsiniz.

Kurumsal kimliği kazanamamış firmalarda işler genelde telefon ve ikili ilişkiler ile takip edilmektedir, Kişilere bağlı olduğunuz bir ortamı ölçmek ve takip edebilmek aslında en pahalı yöntemlerden bir tanesidir, kişilerin dürüstlüğü, kişisel Egoları, ikili çıkar ilişkilerinin şirketleri atölye zihniyetinden çıkartmadığını hepimiz acı tecrübelerle deneyimlemiş olsak da bir takım nedensiz nedenlerden dolayı Kurumsal kimliğe bürünemiyor ve sistemsizlik içinde günü kurtarmaya devam ediyoruz.

Sonuç olarak şirket yönetiminin ne çelik sertliğinde nede lastik tadında eğilip bükülen ne tarafa çeksen o tarafa giden kurallarla yönetilemeyeceğini bilmeliyiz, kurumsallık terimine gelince yaptığı işi ölçebilen, sistem ve düzen içinde çalışan hesap ve mizanı doğru yöneten şirketlerin kurumsal olduğunu ve uzun yıllar kuşaktan kuşağa aktarıldığını ve kurumsallığın korkulacak bir şey olmadığını son olarak da RFID teknolojisinin pahalı olmadığını söyleyebiliriz.

Sevgiyle kalın…

Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu: “Çin İle İlk Kapışma Alanımız Avrupa Pazarı Olacak”

Koronavirüs salgınının küresel ticaret üzerindeki olumsuz etkisi nedeniyle, yılın ilk çeyreğinde makine ihracatı 4,3 milyar dolarda kalırken, ihracat artış oranı geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre gerileyerek yüzde 0,4 oldu. Sektörde faaliyet gösteren firmaların yüzde 80’inin Mart ayında sipariş kaybı yaşadığını, yüzde 50’sinin ise hiç sipariş alamadığını vurgulayan Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu, “İhracat rakamlarımıza hızla yansıyacak bu kaybı yılın ikinci yarısında telafi edebilmemiz için, kamu planlarında odak ve pilot sektör olarak seçilen makine sanayiinin mutlaka mücbir sebep kapsamına alınması gerekiyor. Çin ve Almanya, iki küresel güç olarak 2030 stratejilerine bağlı kaldılar ve normalleşme sürecinde asıl rekabet alanı olacak makine sektörlerine destek verdiler. Pandeminin kontrol altına alınmasıyla birlikte hızla sertleşecek küresel rekabette güçlü kalabilmemiz,firmalarımızın likidite ve kadrolarını korumalarıyla ancak mümkün olabilir. Çin ile ilk kapışma alanımız Avrupa pazarı olacak” dedi.

Dünya ticaretindeki duraksamadan ciddi şekilde etkilenen makine sektörünün ilk üç aydaki toplam ihracatı 4,3 milyar dolar olurken, bir önceki yılın ilk çeyreğine göre ihracat artışı yüzde 0,4 seviyesinde kaldı. En büyük pazarı AB’ye ihracatı daralan makine sektörü, buradaki kayıplarını ABD’de yüzde 6,2 Rusya’da da yüzde 31,7 olarak gerçekleşen ihracat artışıyla telafi etti. İhracatı yüzde 32,1 artan elektrikli motor ve jeneratörlerin en yüksek artış gösteren ürün grubu olduğu bu dönemde traktör, tarım ve ormancılık makineleri yüzde 15,6 türbin, turbojet ve hidrolik sistemler de yüzde 13,7 artış sağladı.

Virüsün etkileri ve alınan tedbirlerin yeterliliğine dair yaptıkları sektörel anketin makine imalatçısı firmaların yüzde 80’inin Mart ayında sipariş kaybı yaşadığını, yüzde 50’sinin ise hiç sipariş alamadığını belirlediğine dikkat çeken Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu şunları söyledi:

“Biz sipariş kaybı yaşarken, orta teknolojili makine imalatının en büyük merkezi Çin’in toparlandığını ve yeniden üretime başladığını görüyoruz. Çin şu an Avrupa’da yaşanan duraksamayı kendi lehine çevirmeyi amaçlıyor. Yaşadığımız ekonomik kaybı yılın ikinci yarısında telafi edilebilmemiz için, küresel entegrasyonumuzu güçlendirecek yeni bir planlama yapmamız gerekiyor.”

“Uzak Asya ülkeleri Almanya ve Türkiye ile sert rekabet içinde olacak”

Salgın sebebiyle makine üretimini asgariye indiren Avrupa’nın sınırlı üretime geçmesinin Nisan sonunda gerçekleşmesinin beklendiğini belirten Karavelioğlu, “Bu süreçte başta İtalyan, İspanyol ve Fransız makine imalatçıları olmak üzere, pek çok Avrupalı KOBİ pazar kaybı yaşayacaktır. Daha erken üretime başlayan Uzak Asya ülkeleri de burada oluşacak boşluğu doldurmak için Almanya ve Türkiye ile sert rekabet içinde olacaktır. Dünyanın yeni normal arayışlarının odağında yine makine sektörü var. Türkiye’de üretim süreçlerinin planlaması, Avrupa yeniden üretime başladığında makine imalat sanayiimizin buradaki talebe hızlı yanıt verebileceği şekilde yapılmalı ve alınacak önlemlerin zamanlaması dikkatle planlanmalı” dedi.

“Çin ve Almanya 2030 stratejilerine bağlı kalıyor”

Geçtiğimiz yıl Türkiye’de kamu tarafından açıklanan strateji planlarında odak ve pilot sektör olarak seçilen makine sanayiinin, bu dönemde mutlaka mücbir sebep kapsamına alınması gerektiğine de dikkat çeken Karavelioğlu şunları ifade etti:

“Makine imalatçıları, üretim ekosisteminde sanayi, tarım ve hizmet alanlarındaki bütün sektörlerin tedarikçisidir ve biz bu ekonomik bütünsellik içinde hiçbir sektörün herhangi bir desteğin kapsamı dışında kalmaması gerektiğine inanıyoruz. Küresel makine ticaretinde rekabetin koşulları tamamen değişirken, kamu stratejilerinin merkezinde odak sektör olan makine sanayiinin ihtiyaçlarına da çok dikkatli ve özenli şekilde yaklaşılması gerektiğini savunuyoruz.”

Çin ve Almanya’nın iki küresel güç olarak 2030 stratejilerine bağlı kaldıklarını ve normalleşme sürecinde asıl rekabet alanı olan makine sektörlerine destek verdilerini belirten Karavelioğlu, “Uluslararası rekabet kızışıyor. Çin ile ilk kapışma alanımız Avrupa pazarı olacak. Bu süreçte kapasitelerini düşürmek zorunda kalan firmalarımızın esnek ve kısmi çalışma imkânlarından yararlanarak kadrolarını koruyacak olmaları önemlidir. Firmalarımızın elinde tamamlamaları gereken uluslararası taahhütler var. Mücbir sebep kapsamına alınmak, teslimatlarda yaşanmakta olan gecikmeler nedeniyle ileride doğacak hukuki süreçler için de gerekmektedir ”

“Tedarik zincirlerini gözden geçiren Almanya ile yakın temastayız”

Pandemi sonrası normalleşme sürecinde küresel makine ticaretinde Almanya’nın çok önemli bir rol oynayacağını belirten Karavelioğlu şöyle konuştu:

“Makine sektörünün teknolojik lideri Almanya tam kapasiteli üretime yeniden başladığı zaman, belli ürün gruplarındaki pazarını Çin’e kaptırmamak için re-export stratejisini güçlendirecek ve kendi üretmediği makine ürünlerinin ithalatına öncelik verecektir. Biz bu zincirde yer almanın önemine uzun zamandır dikkat çekiyoruz. Almanya’da tamamına yakını açık tutulan büyük işletmeler, tedarik zincirlerini gözden geçirmeye çoktan başladılar. Hangi ülkede, hangi tedarikçi, ne kadar sürede ihtiyacı karşılayabilir araştırması içindeler. Burada Türkiye adına önemli fırsatlar var. Almanya’daki temaslarımızı sürüyor, fuarların tamamına yakınının iptal edildiği bu yıl hedef mecralarda tanıtım çalışmalarına ve özellikle dijital etkinliklere büyük önem veriyoruz.”

McKinsey’den, Şirketleri COVID-19 Sonrası ‘Yeni Normale’ Hazırlayacak 5 Adım

McKinsey & Company, bir sağlık sorunu olmanın ötesinde küresel ekonomik ve toplumsal krize neden olan COVID-19’un ardından ‘yeni normal’in nasıl şekilleneceğine odaklanan bir çalışma yayınladı. 5 aşamadan oluşan bu rehber, koronavirüs salgını ile yaşanan değişimler ve deneyimler doğrultusunda, bugün alınması gereken kararlara ve gelecek için atılması gereken adımlara ışık tutuyor.

Yönetim danışmanlığı firması McKinsey & Company, COVID-19 salgının yarattığı toplumsal ve finansal şok ile kriz ortamından yeni ve gelişmiş sistemlerin yaratılmasına uzanan geçişi yönetmek üzere 5 adımdan oluşan bir aksiyon önerisi hazırladı: Çözümle, Direnç Kazan, Yeniden Başla, Yeniden Tasarla ve Reform Yarat. Şirket, böylece bu sürecin herkes için fayda sağlayacak bir yapıda kurgulanmasına rehberlik ediyor. McKinsey Global Yönetici Ortağı Kevin Sneader ve Global Sağlık Sektöründen Sorumlu Yönetici Ortağı Shubham Singhal’in uluslararası uzmanlıkları ile hazırladıkları yol haritası, sürecin getirdiği zorluklar kadar fırsatlara da işaret ediyor.

Paylaşılan her bir aşamanın ne kadar sürede tamamlanacağı ise, kurumların coğrafi konumları, yer aldıkları endüstri ve dinamiklere göre farklılık gösterebilir. Ayrıca kimi durumlarda kurumlar birden fazla etapta aynı anda aksiyon almak zorunda kalabilirler.

Çözümle

Neredeyse tüm ülkelerde kriz yönetimi çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor. Halk sağlığı için geniş çaplı çalışmalar yürütülüyor. Sağlık sistemleri personel, yatak ve medikal ihtiyaçların karşılanması konusunda çok yoğun çalışıyor. İşlerin devamlılığı, çalışan sağlığı ve güvenliği için çalışmalar yoğun bir şekilde sürüyor, evden çalışma yaygınlaştı. Çoğu şirketin operasyonlarında ciddi yavaşlamalar var, bununla birlikte bazı şirketler de gıda, temizlik ve kağıt ürünleri gibi kritik alanlarda talebi karşılamak üzere üretimi hızlandırmak için çalışıyor. Eğitim kurumları, online eğitim modeli ile çalışmalarını sürdürüyor. Bugün liderler bu aşamaya odaklanmış durumda. Ancak bir harekete geçememe, paralize olma durumu da söz konusu ki bu, alınması gereken kararları geciktiriyor; sokağa çıkma yasağı, izolasyon ya da karantina, fabrikaların kapatılması vb. Bu nedenle ‘Çözümle’ adı verilen bu aşamada liderlerin hem hükümet hem de kurumsal düzlemde gerekli aksiyonların ölçeğini, hızını ve derinliğini belirlemesi gerekiyor.

Direnç Kazan

Küresel salgın, halihazırda sorunlar yaşanan ekonomik ve finansal sistemin ‘metastaz’ yapmasına neden oluyor. Halk sağlığını korumak için alınan önlemler, ekonomik hareketliliği azaltırken, vatandaşların ve kurumların mali refahını riske edebiliyor. Hızla artan likidite ve borç ödeme gücündeki zorluklar, hükümetlerin ve merkez bankaların finansal sistemlerin işlerliğini sağlama çabalarına rağmen pek çok endüstriyi derinden sarsıyor. Bu sürecin GSYİH ve istihdam üzerindeki etkilerinin tamamen belirsiz olması, iş dünyasındaki güveni iyice zayıflatıyor ve bir sağlık krizi, mali bir krize dönüşüyor. McKinsey Global Enstitüsü’nün yapmış olduğu bir analize göre; virüse karşı alınan önlemler, kişilerin gelirlerinde son yüzyılın en büyük etkisini yaratacak. Avrupa ve Amerika’da, çeyrek dönemde ekonomik hareketliliğin azalması ile 1929’daki Büyük Buhran’da yaşanan gelir kaybından çok daha büyük bir gelir kaybı yaşanması bekleniyor.

Bu zorluklar karşısında direnç kazanmak hayati bir ihtiyaç. Likidite ve borç ödeme gücü gibi kısa vadeli konularda nakit yönetimi büyük bir önem taşıyor. Bununla birlikte iş dünyasının bu kısa vadedeki zorlukların ardından gelecek olan, sektör ve rekabet yapılarını altüst edebilecek şok dalgalarını yönetmek üzere çok daha kapsamlı direnç planlarına ihtiyaçları var. Nüfusun büyük çoğunluğu belirsizlikleri ve finansal baskıları hissedecek. Hükümetler, iş dünyası ve sivil toplumdan liderlerin koronavirüs öncesi de güçlüklerin yaşandığı toplumsal uyum ve bütünlüğün sağlanması için zorlu kararlar almaları gerekecek.

Yeniden Başla

Durdurulan işlerin yeniden başlatılması ve operasyonel sağlığın kazanılması, şu an Çin’de kurumların deneyimlediği üzere, oldukça zorlu bir süreç. Koronavirüs, pek çok coğrafyada birden küresel tedarik zincirlerinde yıkıcı etkiler yaratıyor, bu da çoğu endüstride şirketlerin tüm tedarik zincirini yeniden aktive etmeleri gerekeceği anlamına geliyor. Zincirin en zayıf halkası, başarının da belirleyicisi olacak, aksi takdirde şirketlerin yeni işe alımlar yapmak, eğitim vermek ve eski iş gücü verimliliğini sağlamak gibi bir sürece girmeleri gerekecek. Dolayısıyla şirketler, tüm iş sistemlerini yeniden değerlendirmeli ve işe yeniden başlama sürecini belirli bir hız ve ölçekte gerçekleştirerek efektif bir üretime geçmek üzere aksiyonlarını planlamalılar. Ayrıca kış dönemi de birçok ülke için krizin yeniden canlanması anlamına gelebilecek. Virüse karşı aşı ya da önleyici tedavinin olmaması durumunda COVID-19’un yeniden yaygınlaşması ciddi bir tehlike arz ediyor. Böyle bir durumda hükümetler, insanların yaşamlarını riske etmemek ile yeni bir ekonomik gerileme yaratmamak gibi ikisinin aynı anda elde edilemeyeceği yeni bir ikilem ile karşı karşıya kalacak. Dolayısıyla -kesin olmamakla birlikte- umulduğu üzere virüs yaz aylarında kuzey yarı kürede durma eğilimi gösterirse, bu dönemin testlerin yaygınlaştırılması, sağlık sistemi kapasitesinin artırılması ve aşı ve tedavilerin geliştirilmesine ayrılması kritik önem taşıyor.

Yeniden Tasarla

Böyle büyük çaplı bir şok, bireylerin bir vatandaş, çalışan ve tüketici olarak tercihleri ve beklentilerinde değişimler yaratacaktır. Bu değişimlerin yaşama, çalışma ve teknolojiyi kullanma biçimlerine olan etkileri ise gelecek birkaç hafta içerisinde daha net anlaşılacak. Bu beklenti ve ihtiyaçları kavrama ve öngörme yetenekleri güçlü olan şirketler, kendilerini yeniden tasarlayabilecek ve böylece çok güçlü büyüme ve gelişim fırsatları yakalayacaktır. Bugün online dünyada temassız ticaretin tüketici davranışlarını tamamen değiştirecek şekilde geliştirilebileceği ortada. Ancak verimlilik ihtiyacının dirençlilik ihtiyacına dönüşmesi ile birlikte bundan çok daha büyük değişimler gerçekleşebilir; örneğin, üretim ve tedarik çalışmaları son kullanıcıya daha yakın yerlere taşınırsa bu, tedarik zincirinde küreselleşmenin sonu olabilir.

Kriz, sadece kırılganlıkları değil, şirketlerin performanslarını artırmalarını sağlayacak fırsatları da beraberinde getirecek. Büyük çaplı iş durdurma çalışmaları nelerin ihtiyaç, nelerin ‘olsa iyi olur’ olduğunu ortaya çıkaracak, bu da liderlerin sabit ve değişken giderleri yeniden değerlendirmesine neden olacak. Aynı şekilde küresel üretimin durdurulması deneyimi, verimliliğin kaybedilmeden operasyonların ne kadar esnetilmesi gerektiğine dair kararlar hakkında öğretici bir dönem olacak. İş gücünün çalışamadığı bu dönemde, üretkenliği tetikleyecek teknoloji adaptasyon çalışmaları hızlandırılacak. Sonuçta ise iş dünyasının şoklara karşı nasıl daha dirençli, daha üretken ve müşteri ihtiyaçlarını daha iyi karşılayabilen bir yapıya kavuşabileceğine dair daha güçlü bir anlayış geliştirilecek.

Reform Yarat

Yaşanan bu şok, koronavirüsün yerel bir sorun yerine küresel bir krize dönüşmesine neden olan etkenlerin kısıtlanması ya da ortadan kaldırılmasına yönelik bir eğilim yaratabilir. Hükümetler ekonomik hareketliliği şekillendirmede daha aktif bir rol almak üzere vatandaşları tarafından cesaretlendirilebilir ve desteklenebilir. Toplumlar benzer bir sağlık krizinin yeniden yaşanmasının önüne geçmeyi teşvik edecekleri için iş dünyasının liderleri, politikalar ve regülasyonlardaki ilgili değişimleri öngörmeliler.

Çoğu ülkede sağlık sistemleri 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana çok az değişti. Ancak bundan sonra hızla artan vakaların karşılanması gibi zorluklar için yüz yüze ve sanal hasta bakımının başarıyla yönetilmesine odaklanılmalı. Halk sağlığı yaklaşımlarında, birbiriyle bağlantılı ve oldukça mobil bir dünyada yanıt verilmesi gereken hız ve küresel iş birliği yeniden değerlendirilmeli. Kritik sağlık altyapıları, temel sağlık ürünlerindeki stratejik stok yönetimi ve kritik medikal ekipmanların üretimi konularında politikalar geliştirilmeli.

Finans sistemi ve ekonominin yöneticileri, geçmiş küresel finansal krizden elde ettikleri tecrübeler ışığında, bu salgının etkilerinde olduğu gibi ani ve şiddetli oluşan küresel krizlere dayanacak şekilde sistemi güçlendirmeliler.

Eğitim kurumları sınıf içi ve uzaktan eğitim modellerini geliştirerek sistemlerini modernize etmeliler.

Salgın sonrası dönem ise evden çalışma gibi pek çok alanda sosyal inovasyon ve deneylerden öğrenme fırsatları yaratacak. Bu sayede hangi yeniliklerin ekonomik ve sosyal refaha katkı sağlayacağı, hangilerinin ise toplumun gelişimini engelleyeceğine dair bir anlayış geliştirilecek.