McKinsey: Moda Tutkunları Sürdürülebilir Markalar İstiyor

McKinsey & Company, moda endüstrisini mercek altına aldı. COVID-19 sürecinden yoğun şekilde etkilenen giyim, takı ve aksesuar sektörlerinde yeni normale geçiş için ipuçları sunan araştırma, tüketicilerin değişen alışkanlıkları ve beklentilerine odaklanıyor. Buna göre, COVID-19 salgını, tüketicilerin moda endüstrisinde sürdürülebilirlik beklentilerine ivme kazandırdı. Tüketiciler çevre dostu ürünlere yönelmenin yanı sıra daha az ürün satın alıyor ve online kanalları daha fazla tercih ediyor.

Yönetim danışmanlığı firması McKinsey & Company, COVID-19 salgının küresel etkilerinden en çok etkilenen endüstrilerden biri olan moda alanında bir araştırma yayınladı. Avrupa’dan 2.000’i aşkın tüketicinin paylaştığı görüşlere dayanan bu araştırmaya göre, moda endüstrisi, yeni normale hazırlanırken tüketicilerin sürdürülebilirlik alanında artan hassasiyetini göz ardı etmemesi gerektiği ortaya çıktı. Araştırmaya katılan tüketicilerin üçte ikisi salgın sonrası iklim değişimine dair çalışmaların her zamankinden daha fazla önem taşıdığına inanıyor, yüzde 88’i ise çevre kirliliğinin azaltılması için daha fazla emek verilmesi gerektiğini belirtiyor.

Artan hassasiyete paralel olarak tüketiciler, çevresel etkilerini azaltmaya özen gösteriyor. Araştırma katılımcılarının yüzde 57’si çevreye daha duyarlı bir yaşam biçimi için alışkanlıklarında ciddi değişimler gerçekleştirdiklerini, yüzde 60’tan fazlası ise geri dönüşüm ve çevre dostu paket kullanımına öncelik verdiklerini ifade ediyor. Bu durum tüketicilerin satın alma tercihlerine de yansıyor. Tüketicilerin yüzde 67’si sürdürülebilir malzemeden yapılmış ürünleri tercih ederken, yüzde 63’ü de markaların sürdürülebilirlik yaklaşımlarının satın alma kararlarında etkili olduğunu belirtiyor. Tüketiciler markaların farklı coğrafyalardaki tedarikçilerinin çalışanları da dahil olmak üzere tüm çalışanlarına etik davranmalarının da önem taşıdığını vurguluyor.

COVID-19 alışkanlıkları kalıcı olabilir

McKinsey araştırması gösteriyor ki moda endüstrisinin etik ve sürdürülebilir bir duruş kazanmasının yanı sıra değişen tüketim alışkanlıklarına da uyum göstermesi gerekiyor.

Genel olarak ekonomide yavaş bir iyileşme öngörülüyor. Bu durum, tüketicilerin moda harcamalarına da yansıyor. Araştırma katılımcılarının yüzde 60’ından fazlası kriz sırasında modaya daha az harcama yaptığını söylerken, yaklaşık yarısı kriz geçtikten sonra bu eğilimin devam edebileceğini ifade ediyor. Bununla birlikte, tüketicilerin giyim ve ayakkabı harcamalarını azaltmadan önce aksesuar, takı ve diğer isteğe bağlı kategorilerdeki harcamalarını azaltmaları muhtemel görünüyor. Satın alma davranışında değişiklik yapma söz konusu olduğunda, genç tüketici segmentleri normalde satın aldıkları ürünlerin daha ucuz versiyonlarını satın almaya hazır olduklarını belirtiyor.

Öte yandan COVID-19 krizi, online kanallara yeni tüketiciler kazandırdı. Krizden önce moda ürünlerini online kanallardan satın almayan tüketicilerin yüzde 43’ü bu kanalları kullanmaya başladı. Tüketicilerin yaklaşık yüzde 28’i bundan sonraki dönemde de fiziksel mağazalardan daha az alışveriş yapacaklarını öngörüyor dolayısıyla online alışveriş trendi COVID-19 sonrası kalıcı bir eğilime dönüşebilir.

Araştırma aynı zamanda, moda tutkunlarının ‘yeni sezon’ beklentilerinde de değişim olduğunu gösteriyor. Ankete katılan tüketicilerin yüzde 65’i, COVID-19 krizinin bir sonucu olarak yeni koleksiyonların lansmanını geciktiren moda markalarını destekliyor. Katılımcıların yüzde 58’i ise krizle birlikte önceliklerinin değiştiğini ve ‘yeni moda’ kriterinin kendileri için önemsiz hale geldiğini belirtiyor.

Bununla birlikte COVID-19 krizinin bir sonucu olarak, katılımcıların yüzde 65’i daha dayanıklı moda ürünleri almayı ve yüzde 71’i zaten sahip oldukları eşyaları daha uzun süre saklamayı planlıyor. Ayrıca, katılımcıların yüzde 57’si kullanım süresini uzatmak için eşyalarını tamir etmeye hazır olduklarını belirtiyor. Özellikle genç tüketiciler arasında, COVID-19 krizinden sonra ikinci el ürünleri satın alma eğilimi arttı.

“Moda markaları tüketicilerin beklentilerini göz önüne alarak yeni normale hazırlanmalı”

Yapılan araştırmaları değerlendiren McKinsey & Company Türkiye Ülke Direktörü Can Kendi; “COVID-19 küresel salgını tüketicilerin odağını sağlığa ve ekonomik önceliklere kaydırdı. Bu durumdan en çok etkilenen sektörlerin başında moda endüstrisi geliyor. Yeni normale salgının yoğun yaşandığı dönemde kazanılan alışkanlıklar taşınıyor. Online kanallara yönelim, daha az tüketme eğilimi ve döngüsel modellerin kullanımının yanı sıra çevre odaklı adımlar atmak da tüketicilerin ana gündeminde. Salgının küresel etkilerinin yoğunlaştırdığı hassasiyetle birlikte tüketiciler çevre dostu markalara yöneliyor, iklim değişimine yönelik aksiyonlar alan firmaları destekliyor. Dolayısıyla bugün giyim, ayakkabı ve lüks ürünler sektörlerindeki oyuncular, ancak sürdürülebilirlik taahhütlerini güçlendirerek ve değişen tüketici alışkanlıkları doğrultusunda etik, döngüsel ve yenilikçi modeller geliştirerek yeni normale hazır hale gelebilecekleri düşünüyoruz. Bunu başaran kurumların daralan pazar şartlarında dahi güçlü başarılar elde etmeleri mümkün. Bu kapsamında ülkemizde de moda ve tekstil endüstrisinden kurumların rekabette kalabilmek, yeni pazarlara açılabilmek ve yeni normale sağlam bir giriş yapmak için bu trendleri göz önüne alarak stratejik davranmaları gerektiğine inanıyoruz” şeklinde konuştu.

 

 

Hürriyet Emlak’ta Çalışanların %92’si Evden Çalışmayı Verimli Buldu

Emlak arayanları ve ilan verenleri tek bir çatı altında buluşturan Hürriyet Emlak, iş hayatındaki koşulların değiştiği bugünlerde, çalışanlara yönelik yaptığı verimlilik çalışmalarını güçlendirdi. Son yapılan araştırmaya göre çalışanların %92’si evden çalışmayı verimli bulduğunu belirtti.

Mart ayının ikinci yarısından itibaren tüm dünyada pandemi ilan edilmesiyle birlikte çalışma koşulları oldukça değişti. Bazıları tüm altyapıyı evden çalışma üzerine yeniden inşa ederken, bazıları da ofisten çalışmak konusunda çaba gösterdi. Tüm dünyada pandemi ilan edilmesinin ardından evden çalışma sistemine yönelen Hürriyet Emlak, iş hayatındaki koşulların değişmesi üzerine, mevcut durumu analiz eden bir anket çalışması gerçekleştirdi. Dinamo Danışmanlık’a yaptırılan anketin sonuçları, çalışanların %92’sinin evden çalışmayı verimli bulduğu sonuçlarını gösterdi. İşleri daha anlamlı ve motive edici hale getirerek, yaratıcı ve özgür bir kurum kültürünün oluşturulmasına önem veren Hürriyet Emlak, çalışanlarının nezdinde de bir adım öne geçti.

Dinamo Danışmanlık tarafından yapılan anket sonucunda ankete katılan çalışanların;

  • %90.6’sı Hürriyet Emlak’ı, tanıdığı ve yetkinliklerine güvendiği birine önerdiğini paylaştı.
  • Çalışanların %92’si, teknolojik altyapının yeterli olması ve yöneticilerin yakın ilgi göstermeleri nedeniyle evden çalışma modelini verimli buldu.
  • Covid öncesine göre %68,2 oranla çalışanların deneyimi olumlu yönde değişti.
  • Çalışanların %87’si Hürriyet Emlak’ın Covid sürecini başarılı ile yönettiğini paylaştı.
  • Doğan Grubu’nun tüm şirketlerinde ve Hürriyet Emlak’ta da uygulamaların ardındaki temel felsefe kurum kültürü, onun temel ilkelerini ise değerler oluşturuyor.Bu değerlerin tek tek sorulduğu çalışanların %85.9’u ‘kıymet biliriz’ derken, %82,4’ü ‘yenilik katarız’, %77,7’si ‘sorumlu ve şeffaf davranırız’, %83,5’i ‘tutkuyla sahipleniriz’ ve %84,7’si ‘birlikte başarırız’ cevabını verdi. Şirketin değer ortalaması %85’e ulaştı.

İthalat Akreditifinin Postfinansmanı

AKREDİTİF VE TEMİNAT

İthalatçıların yurt dışından satın almak istedikleri mallara karşılık, ithalatçının talebi ile bankalarca alınan teminat karşılığında yurt dışına açılan şartlı bir ödeme garantisi niteliğinde olan akreditifler vasıtasıyla satın alınan malların bedelinin bankalarca ödenmesi akreditiftir.

Akreditif açılacağında bankalar mutlak suretle akreditif amiri olan ithalatçıdan;

• Teminat (nakdi veya gayri nakdi)
• Akreditif açma teklif mektubu

Almak sureti ile gayrinakdi kredi tesis ederek akreditifi açarlar. Akreditifin açılması demek bir banka için geri dönülemez bir akidtir. Akreditifte istenen malların zamanında yüklenmesi, talep edilen evrakların zamanında ve tam olarak bankaya sunulması ve banka tarafından da uygun bulunması halinde ödeme, akreditifi açan bankanın asli bir borç yükümlülüğü haline gelir. Bankalar bu ödemeyi teminata aldıkları nakit blokaj hesabından veya kredi hesabını işleterek ithalatçı firmaya kredi kullandırmak sureti ile akreditif bedelini ödemek zorundadır.

AKREDİTİF VE POSTFİNANSMAN

Yurtdışına açılacak akreditiflerin para ödeme aşamasında ithalatçının mal bedelini ödemesi yerine, ithalatçının bankasının yurt dışındaki muhabir bankalar nezdinde yapacağı araştırmalar sonucunda postfinansman kredisi de sağlanabilir. Postfinansman kredisi ithalatçı için, ithalatçının bankası tarafından yurt dışındaki bir bankadan sağlanan kredi çeşididir.

Akreditif açılış aşamasında bilinçli ithalatçılar bankasına postfinansmanlı akreditif açtıracaklarını söylemesi veya çalıştıkları bankalar tarafından ithalatçıya postfinansmanlı akreditif açabileceklerini teklif edilebilir. Postfinansmanlı açılacak akreditifte öncelikle yurt dışından postfinansman kredisini sağlayacak bir muhabir bankanın bulunması gereklidir. Bu bankayı araştıracak olan banka; ithalatçının bankasıdır. İthalatçının bankası akreditif hazırlıklarını tamamlar, sonrasında postfinansman kredisi sağlayacak yurt dışı bankasını da bulur, postfinansman sözleşmesi yapılır ve sözleşme sonrası akreditif bilinen usuller çerçevesinde ihracatçının bankasına açılır. Genellikle postfinansman bankası ile ihracatçının bankası aynı olabilmekle birlikte farklı bankalar hatta farklı ülkelerden postfinansman bankalarını devreye koymak da mümkündür. İhracatçı tarafından akreditif koşullarına uygun mallar yüklenir, evraklar hazırlanır ve ihracatçının bankasına ibraz edilir. Akreditif evraklarını inceleyen ihracatçının bankası evrakları akreditif koşullarına uygun bulursa, akreditifin ödeme kısmı devreye alınır. Akreditifin ödeme kısmında ithalatçının bankasından mal bedeli alınmayıp, postfinansman anlaşması yapılan ihracatçının bankası tarafından mal bedeli ihracatçıya ödenir, aynı zamanda ithalatçının bankasına da vade tanımış olur. Bu ödeme ile postfinansman kredisi kullandırılmış olur. İthalatçının kasasından hiçbir ödeme yapılmadan yurt dışından mallar ithalatçıya ulaşır çünkü ödemeyi postfinansman bankası yapmıştır.

POSTFİNANSMAN VE GERİ ÖDEME

Postfinansman kredileri ortalama bir yıl vadelidir. Yurt dışındaki postfinansman bankasına postfinansman borcu ödeneceği vakit ana para + faiz ve masraflar olarak ödeme yapılması gerekmektedir. Ödeme ithalatçının hesabı borçlandırmak sureti ile yurt dışındaki postfinansman bankasına paranın transferi şeklinde yapılır.

Postfinansman kredi olanakları oldukça cazip olup, yurt içinden kullanılacak kredi faizlerinden daha düşük bir faizle borçlanılabilir.

İşçi, Covid-19 Gerekçesiyle Görevlendirildiği İş Seyahatinden Kaçınabilir Mi?

İşçi iş görme borcu altındadır ve yüklendiği işi özenle yapmak ve işverenin haklı menfaatinin korunmasında sadakatle davranmak zorundadır (TBK m.393,396). Ayrıca, herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz (TMK. m.2).

6098 sayılı Türk Borçlar Kanuna göre, “İşveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve işyerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür (m.417/1). İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür (m.417/2). İşverenin yukarıdaki hükümler dâhil, kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabidir(m.417/3).

6331 sayılı Kanuna göre, “işveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede; mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmaları” yapmakla yükümlüdür (m.4/1).

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı- İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan İşyerlerinde Koronavirüsten (Covıd-19) Korunma Tedbirleri kapsamında, işyerlerinde iş seyahatleri ve iş toplantıları ile ilgili uygun tedbirler öngörülmüş ve ülke genelinde faaliyet gösteren tüm işyerlerinin bu tedbirlere uygun hareket etmesi istenilmiştir. Bu kapsamda, yurtiçi ve yurtdışına düzenlenecek iş seyahatleri, konferans, kongre vb. etkinlikler mümkün olabildiğince ertelenmeli, yapılmasının zaruri olduğu hallerde öncelikle sesli ve görüntülü iletişim imkânları kullanılmalıdır.

İş nedeniyle seyahat edilmesi mecburi durumlarda Sağlık Bakanlığı’nın önerilerine mutlaka uyulmalıdır. Mümkünse muhtemel COVID-19 maruziyetini önlemek adına toplantıları ertelenmeli veya tele/video konferans olarak yapılmalıdır. Bunların gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığı durumlarda, toplantı daha az katılımcı ile gerçekleştirilmelidir. Toplantı veya etkinliğin düzenlenmesinin planlandığı çevredeki yetkililerden gelen tavsiyeler kontrol edilmeli ve uygulanmalıdır. Toplantı veya etkinlikte enfeksiyonu önlemek için bir hazırlık planı geliştirilmelidir. Toplantı öncesinde, sırasında ve sonrasında temizlik ve havalandırma yapılması sağlanmalıdır. Tüm katılımcılar için mendiller ve el dezenfektanı da dâhil olmak üzere yeterli malzeme tedarik edilmelidir. Katılımcılardan herhangi birisinde belirti olması halinde veya kendilerini iyi hissetmedikleri takdirde toplantıya katılmamaları gerektiği söylenmelidir.

Etkinlikteki tüm organizatörlerin, katılımcıların, hazır yemek servislerinin (mümkünse kumanya tipi) ve ziyaretçilerin iletişim bilgileri (cep telefonu numarası, e-posta ve kaldıkları adres vb.) kayıt altına alınmalıdır. Herhangi bir katılımcı şüpheli bir bulaşıcı hastalığa yakalanırsa, ayrıntılarının halk sağlığı yetkilileri ile paylaşılacağı açıkça belirtilerek, eğer bunu kabul etmezlerse, etkinliğe veya toplantıya katılımları engellenmelidir. Toplantı başlarken el sıkışmadan selamlaşma yapılması sağlanmalıdır. Toplantıda veya etkinlikte tüm katılımcıların düzenli el yıkama veya alkollü dezenfektan kullanımı sağlanmalıdır. El dezenfektan cihazları toplantı yerlerinde herkes tarafından kolaylıkla görülebilecek ve kullanılabilecek şekilde yerleştirilmelidir. Katılımcılar arasında uygun mesafe olacak şekilde bir oturma düzeni ayarlanmalıdır. İşyeri ortamının iyi havalandırıldığından emin olmak için mümkün olduğunca pencere ve kapılar açılmalıdır. Toplantı bitiminde tokalaşmadan veda edilmesi ve toplu fotoğraf çekilmemesi önerilmelidir.

Nihayetinde işveren yönetim hakkı kapsamında işçisini yurtiçinde ya da yurtdışında iş seyahati için görevlendirebilir. İş seyahati ve iş toplantısı için özellikle yurdışına görevli gidilecek ülkenin istatistiki verileri baz alınarak yüksek risk içermesi veya güvenli olmadığı kabul edilen yerlerde (örneğin uçuş yasağı olan bir ülkede) gerçekleşecek olması durumunda, işçi bu toplantıya katılmayı reddedebilir. Yurtiçinde görevlendirilecek bölgede Covid-19 salgın hastalığı kapsamında ciddi ve yakın bir tehlike söz konusu ise, örneğin salgının yoğun yaşandığı bir bölgeye görevlendirilecek işçinin, özellikle psikolojik olarak zarar görmemesi açısından iş seyahatine gitmesi için zorlanmaması gerekir. Elbette ki işçinin görevlendirilen bölgede ciddi ve yakın bir tehlike söz konusu ise, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun “Çalışmaktan Kaçınma Hakkı” başlıklı 13’üncü maddesi gereği, iş seyahatine veya toplantıya gitmeme hakkı vardır. Ancak işçinin iyiniyet kuralları çerçevesinde hareket etmesi gerekir. Covid-19 salgın hastalığını bahane ederek güvenli bölgeye seyahati ve toplantıyı reddetmemesi iş görme borcu kapsamında değerlendirilmelidir.

Örneğin işverenin yurtiçindeki başka bir ilde bulunan işyerine bir organizasyon kapsamında görevlendirdiği işçisini eğer mümkünse uçak ve tren yerine araç tahsis etmek suretiyle gönderilmesi, tahsis edilen aracın Covid 19 salgın hastalığına karşı dezenfekte edilmesi, işçinin maske ve alkollü el dezenfektan malzemesinin temin edilmesi, görevlendirildiği diğer ildeki işyerinde Covid-19 kapsamında alınması gereken tedbirlerin alınmış olması durumunda, işçinin iş seyahatini reddetmesi iyiniyet kuralları ile bağdaşmaz ve iş görme borcuna aykırılık teşkil eder.

Sonuç olarak, iş görme borcu altında bulunan işçi, yüklendiği işi özenle yapmak ve işverenin haklı menfaatinin korunmasında sadakatle davranmak zorundadır (TBK m.393,396). Ayrıca, herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz (TMK. m.2). Diğer yandan, işveren, işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve işyerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almakla yükümlüdür (TBK m.417). İşveren tarafından yurtiçinde iş seyahati için görevlendirdiği işçisinin kaçınabilmesi için seyahat edeceği şehirde Covid-19 açısından ciddi ve yakın bir tehlikenin olması gerekir. Örneğin yüksek risk içeren ve salgının yoğun olduğu bir bölgeye görevlendirilen işçi, iş seyahatinden kaçınabilir.

Yetiştirilmek Üzere “5 Yıl Deneyimli” Personel Aranıyor!

Türkiye’de bilhassa genç işsizliği göz ardı edilemeyecek durumda. İşsizlik konusunda tek taraflı değil, çok taraflı hatalar var. İstihdam yetersizliği konusunda devlet, kendini geliştirmedikleri için öğrenciler ve yeni mezuna alan açmadıkları için de şirketler suçlanıyor. Ben bugün bu yazımda şirketlerle ilgili kısmı irdelemek istiyorum.

Çiçeği burnunda, taze bir üniversite mezunu olarak mezun olduğum lojistik bölümü ile ilgili iş ilanlarını aranan nitelikler hususunda bilgi sahibi olmak için inceliyorum. Çoğunda “Beyanname yazmayı bilen, X programını kullanabilen, forklift ehliyeti olan; depo,  lojistik ve stok yönetimi konusunda en az 2 yıl deneyimli” şeklinde nitelikler aranıyor. Nedense kimse eleman yetiştirmek istemiyor. Herkes adeta “Armut piş, ağzıma düş” mantığı ile hazır paket eleman bekliyor. Ama atlanılan bir nokta var! Yeni mezunu o almazsa, bu almazsa, şu almazsa mezun nasıl deneyim kazanacak?

Elbette ki her şirket kendi kârını düşünmek zorunda. Fakat ülkemize karşı da sorumluluklarımız unutulmamalı. Bazı büyük firmalar özel programlar düzenleyerek üniversitelerin zorunlu staj programlarını kendileri için avantaja çevirip yetenekli stajyerleri şirket bünyesine aldıklarını biliyoruz. Hatta buna bir örnek olarak; günümüzün büyük firmalarından birinde stajyerlerin birçoğu ile staj sonunda iş anlaşması yapılıp firma bünyesine katıldığı ve bir makamın boşalması durumunda da firmanın kendi içerisinde eğittiği ve ilerleme kaydettiğini gözlemlediği personeller içerisinden bu makama atama yapıldığı biliniyor. Fakat biraz gerçekçi olmak gerekir ki; bütün mezunları aynı şirketlere yönlendiremeyiz. Her mezun bu kadar şanslı olamaz.

Oysaki; deneyim, program bilme gibi durumlara bakılacağına öğrenme merakına ve iş ahlakına bakılsa daha firmalar doğru kişileri eleman olarak seçebilirler. Sürekli aynı kalıp üzerinden açılan iş ilanları yerine, yenilikçi ve yetiştirici bir mantıkla açılan iş ilanının birçok firmanın prestijini arttıracağını da düşünmekteyim.

Bu yazımda yazdıklarımı birkaç cümle ile özetlemek gerekirse; Türkiye’de halihazırda var olan genç işsizliği probleminin nedenlerinden birinin de çoğu firmanın deneyimli personel almak için iş ilanı açtığından, yetiştirmek üzere eleman alımının az olduğundan bahsettim.

Bu sorunun bir çözümü olarak şirketlerin staj dönemlerini “Yetenek avı” dönemi olarak görüp, öğrenmeye meraklı gençleri şirket bünyesine katacağı programlar düzenlemesinin faydalı olacağı kanaatindeyim.

Bir sonraki yazımda görüşmek üzere. Esen kalın.

Uluslararası Yatırımcılar Türkiye’nin Ekonomik Zaferlerine Katkı Sağlamaya Devam Edecek

Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) Başkanı Ayşem Sargın, 30 Ağustos Zafer Bayramı nedeniyle yayınladığı açıklamada, “30 Ağustos zaferinin 98’inci yılında başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere cumhuriyetimizin kurucularını saygı ve minnetle anıyoruz. YASED olarak, ülkemizin sürdürülebilir kalkınma ve rekabetçiliğini geliştirerek, elde edeceği ekonomik zaferlere katkı sunmaya devam edeceğiz” dedi.

Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) Başkanı Ayşem Sargın, 30 Ağustos Zafer Bayramı nedeniyle yazılı bir açıklama yayınladı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atılmasını sağlayan büyük zaferin 98. yılını kutlarken, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Kurtuluş Savaşı şehit ve gazileri ile cumhuriyetin kurucularını saygı ve minnetle andıklarını söyleyen Ayşem Sargın, şöyle devam etti:

“Bugün de ülkemizin ekonomik zaferlere yenilerini eklemesi gerekiyor. YASED olarak, ülkemizin sürdürülebilir kalkınma ve rekabetçiliğini geliştirerek, elde edeceği ekonomik zaferlere katkı sunmaya devam edeceğiz. Türkiye’nin uluslararası yatırımcıları olarak, ülkemizin potansiyeline inanıyoruz ve her zaman olduğu gibi bugün de uzun vadeli başarımıza odaklanıyoruz.”

Yeni Mezunlara İlk İş Deneyimi Sağlayan İlk Fırsat Programı’na Büyük İlgi

İşverenler tarafından daha az bilinen devlet üniversitelerinden yeni mezun gençlere ilk işlerine geçişte fırsat vermeyi hedefleyen İlk Fırsat Programı’nın 2020 dönemi için 112 üniversiteden üçbini aşkın genç başvuru yaptı.

Esas Holding’in sosyal yatırım birimi olan ve ülkemizin kalkınmasına katkıda bulunmak amacıyla Şevket Sabancı ve ailesinin hayırseverlik vizyonu ile 2015 yılında kurulan Esas Sosyal, dünyada mevcut olan sosyal etki yatırımı anlayışının Türkiye’deki örneğidir.Ülkemizin sorunlarını ve toplumun ihtiyaçlarını anlayıp çözümler üretmeyi amaçlayan EsasSosyal’inilk yatırım alanı, “gençlik ve istihdam” olarak belirlendi. Üniversite mezunu olup fırsat eşitsizliği nedeni ile işe giremeyen gençlerin işsizlik sorununa çözüm modeli oluşturmak amacıyla 2016 yılında “İlk Fırsat Programı” başlatıldı.

2020 yılı başvuruları 7 Ağustos’ta tamamlanan İlk Fırsat Programı, gençlere sivil toplum kuruluşlarının kurumsal iletişim, muhasebe & finans, insan kaynakları, idari işler, satın alma, bilgi teknolojileri ve kaynak/iş geliştirme gibi özel sektörde de karşılığı olan fonksiyonel departmanlarında, 12 ay tam zamanlı ve maaşlı çalışarak iş deneyimi kazanma fırsatı sunuyor. İlk Fırsat katılımcılarının STK’larda çalıştıkları süre boyunca maaşları, Esas Sosyal ve Esas Sosyal’invizyonunu paylaşan Kurumsal Destekçiler tarafından karşılanıyor.

İlk Fırsat Programı ile gençler bir yandan sivil toplum kuruluşlarında çalışarak deneyim kazanırken bir yandan da İlk Fırsat Akademisi kapsamında 250 saatten fazla eğitim ve gelişim desteği alıyorlar. Katılımcılar, İngilizce ve Office Programları’nın yanı sıra planlama ve organize etme, ilişki yönetimi, sonuç odaklılık, takım çalışması, zaman yönetimi, yaratıcılık ve yenilikçilik, iletişim ve ikna, karar alma ve stres yönetimi gibi Dünya Ekonomi Forumu’nun 21. Yüzyıl Becerileri olarak adlandırdığıpek çok eğitime katılıyorlar. Yine bu gençler önemli kurumların yöneticilerinden mentorluk ve mülakat becerilerini geliştirecek destekler de alıyorlar.

İlk Fırsat Programı’nı bugüne kadar 95 genç başarı ile tamamladı. Katılımcıların, program bitmeden yeni iş teklifi alma oranı %82 olurken programı bitirdikten sonraki 3 ay içinde istihdam oranları %93 ve 6 ay sonrasında 100% olarak gerçekleşti.2020 yılında 55 gencin daha programdan faydalanması hedefleniyor. Böylece toplamda 150 gence okuldan işe geçişlerinde destek verilerek kariyerlerini geliştirmeleri için fırsat sunulacak.

Esas Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Emine Sabancı Kamışlı İlk Fırsat Programı’na gösterilen yoğun ilgiden çok memnun olduklarını belirterek; “Gençlerin ülkemizin geleceği olduğuna inanıyoruz. 2016 yılında hayata geçirdiğimiz İlk Fırsat Programı ile gençlere okuldan işe geçiş süreçlerinde fırsat eşitliği sağlamayı hedefliyoruz. Genç işsizliği, tek bir kurumun tek başına çözebileceği bir sorun değil… Biz, gençlik ve istihdam alanında işbirliğine açığız. Esas Sosyal olarak kolektif etkinin yaratılması gerektiğineinanıyoruz. Bu nedenle,kurulduğumuz günden beri STK, özel sektör, eğitim kurumları gibi farklı sektörlerle yakın işbirliği içerisindeyiz. Genç işsizliğine çözüm yolları oluşturmak için kamuoyunda farkındalık yaratmayave misyonumuza inanan kurumlarla el ele vererek çalışmaya devam edeceğiz” dedi.

Sayılarla 2020 İlk Fırsat Başvuruları

Bu yıl 25 sivil toplum kuruluşunda gençlere ilk iş deneyimi fırsatı sunacakİlk Fırsat Programı’na, 112 farklı devlet üniversitesinden toplam 3.278genç başvuru yaptı.Yapılan başvuruların %74’ünü kadın, %26’sını erkek adaylar oluşturdu. Anadolu’daki üniversite mezunu gençlere ulaşmayı hedefleyen İlk Fırsat Programı’na gelen başvuruların %52’si İstanbul dışında ikamet eden gençler tarafından yapıldı.

2020 yılında da büyük ilgi gören İlk Fırsat Programı’na en çok işletme, iktisat ve sosyoloji bölümünden mezun olan öğrenciler başvurdu. En çok başvuru ise İnsan Kaynakları pozisyonlarınayapıldı.

Programın değerlendirme ve mülakat süreçlerinin 16 Ekim 2020’de tamamlanması planlanıyor. İlk Fırsat Programı’na kabul edilen gençler, yapılacak oryantasyonunardından 2 Kasım 2020 tarihinde STK’larda kabul edildikleri pozisyonlarda iş başı yapacaklar.

Program ile ilgili tüm detaylara www.ilkfirsat.org adresinden ulaşılabilir.

Uluslararası Pazar Stratejileri

Günümüz global dünyasında artık işletmelerde global bir vizyon üstlenme yoluna gitmektedirler; çünkü, ancak global bir vizyona sahip olan ve dünya trendlerine ayak uydurabilen işletmeler büyüme ve sürdürülebilirlik sağlamaktadırlar.

İşletmeler ticari amaç için oluşturulmuş örgütlerdir. İşletmeler yerelde faaliyet gösteren, ülke içinde ticaretini yapan işletmeler olabileceği gibi; ihracat, bayilik veya direkt olarak, yabancı ülkelere yatırım yoluyla uluslararası veya çok uluslu işletme statüsünde de olabilirler. Günümüz ekonomisine bakıldığında büyümenin en önemli yollarından birisinin ihracat olduğu görülmektedir. Gerek ihracat gerekse diğer yöntemlerle dış pazarlara açılma eğiliminde olan işletmelerin dikkat etmesi gereken noktalar, ulusal firmalara nazaran çok daha fazladır. Ayrıca uluslararası işletmelerin politika ve stratejilerini belirlerken göz önünde bulundurmaları gereken en önemli nokta çevresel faktörlerdir.

İşletmelerin politika ve stratejilerinin işletme yapısını destekler şekilde ve çevresel faktörleri göze alır biçimde oluşturulması gerekir. Çevresel faktörlere bakıldığında hukuki çevre, politik çevre, ekonomik çevre, yasal çevre, sosyokültürel çevre başta gelen faktörlerdir ve uluslararası pazarlara girerken çok detaylı analiz edilmesi gerekir. Çevrenin doğru bir şekilde analiz edilmemesi sonucunda sonuçlar çoğu zaman iflasa kadar gitmektedir ve bunun en yakın zamanda tanığı olduğumuz durum; 2015 yılında Rusya ile yaşadığımız uçak krizi ve bunun sonucunda, uygulanan ambargo ile iflasa sürüklenen binlerce şirkettir.

Üzerinde durulması gereken konu: işletmeler bu tarz çevresel sorunlara karşı nasıl hazırlıklı olabilir, politika ve stratejilerin belirlenmesinde, çevresel faktörlerin rolü ve olası krizde, yukarıda bahsettiğim Rusya- Türkiye arası politik krizi gibi bir durumla nasıl başa çıkılabilir, ne tür politikalar ve stratejiler izlenebilir.

Stratejik planlama çeşitli şekil ve kapsamlarda yapılabilmekle beraber, hepsi şu temel bileşenler üzerinden şekillenir:

Vizyon: Firmanın önündeki 5 yıl veya daha fazla sürede ne noktada olacağını anlatır. İfade şunları içerebilir; fiziksel görünüş, işletme boyutu, yapısı, ölçeği vb.

Misyon: Firmanın zamandan bağımsız amacını ve arzusunun nasıl yerine getirileceğinin ifadesidir. Organizasyonun neden var olduğunun deklarasyonudur.

Değerler: Firmanın devamlı, tutkulu, ayırt edici temel inanışları. Yönlendirici prensipleridir.

SWOT: Firmanın şu anki pozisyonun gücü ve zayıflıkları, dışarıdaki fırsat ve tehditlerinin özetidir.

Rekabet avantajı: Rekabet ortamında en kuvvetli olduğunuz alandır.

Uzun dönem stratejik amaçlar: Yaklaşık 3 yıllık sürede vizyonunuzu gerçekleştirmek için neye odaklandıklarınızdır.

Kısa dönem amaçlar/öncelikler: Stratejik amaçların bir iki yıllık performans hedefleri haline dönüşmesidir.

Aksiyon planları: Hedefin nasıl gerçekleşeceğinin planıdır. Stratejinin operasyona dönüştürülmesidir.

Skorkart: Ana performans göstergeleri üzerinden aylık düzende performans takip etmeyi sağlar.

Finansal değerlendirme: Geçmiş kayıtlara ve gelecek öngörülere göre yapılan değerlendirme ile gelecek planı yapıp, firmanın gelecek finansal performansının daha kontrol altında tutulmasıdır.

Görüldüğü üzere  öncelikle ulusal temelde ve daha sonra uluslar arası pazardaki yerimizin analizi titizlikle ve objektif bir şekilde yapılmalı. Yukarıda sayılan unsurlar stratejinin temel yapı taşlarını oluşturmakta ve olası bir felaketin öncesinde önemli ölçüde yol gösterici olmaktadır. Durumu şu şekilde bir örnekle pekiştirecek olursak: ulusal pazarda çok güçlü olan bir firma, uluslararası pazara ihracat yoluyla açılma kararı verdiğini varsayalım. Birçok firmanın uyguladığı klasik bir büyüme şekli olan ihracat, iyi bir planlama ve strateji yapılmadığı takdirde hezeyanla sonuçlanması kaçınılmazdır. Pazar araştırması yapan firma örnek verecek olursak Almanya ve Rusya’da büyük bir potansiyel gördü ve bu ülkelere ihracat yapmaya karar verdi. Bu iki ülke için Pazar analizi yapılırken, ekonomik çevreden, politik çevreye kadar, hukuki yapıdan sosyokültürel yapıya kadar birçok çevre unsuru titizlikle ele alınmadır; çünkü aynı ürünü satacağın bu iki ülke, para biriminden tutunda, sosyokültürel yapıya kadar, politik çevreden hukuk sisteminin güvenirliğine kadar her şeyiyle çok farklıdır. 2015 yılında Rusya ile yaşanan uçak krizinde görülmüştür ki; Rusya’ya vadeli veya açık hesap çalışan firmaların büyük çoğunluğu, Rusya’daki oturmayan hukuk sisteminden dolayı alacaklarını tahsil edememişler ve iflasın eşiğine gelmişlerdir. Aynı örnek Almaya ile yaşanmış olsaydı muhtemelen daha gelişmiş ve güvenilir yasal düzenlemeler dolayısıyla aynı son yaşanmazdı.

Türk Oyun Sektörü 2,4 Milyar Dolar Yatırım Aldı

Team of Professional eSport Gamers Playing in Competitive MMORPG/ Strategy Video Game on a Cyber Games Tournament. They Talk to Each other into Microphones. Arena Looks Cool with Neon Lights.

Türk oyun sektörü yabancı yatırımcı çekmeye devam ederken, sektöre sağlanan teşvikler de artıyor. 2015’ten bu yana çeşitli yatırımlarla büyüyen sektöre toplam yapılan yatırım 2,4 milyar doları buldu.

Türk oyun sektörü, 2015’ten bu yana yurt dışından 2,4 milyar dolar yatırım aldı. We Are Social’ın “Digital in 2020” raporuna göre, dünya genelinde 4,54 milyar yani toplam nüfusun yüzde 59’u kadar internet kullanıcısı bulunuyor. Bu kullanıcılar, internette ortalama 6 saat 43 dakika geçiriyor. Bunun 1 saat 10 dakikasını da oyun oynama oluşturuyor.

Oyun Pazarı 160 Milyar Dolara Erişti

Oyun pazarı için analizler yayımlayan Newzoo International BV’ye göre, oynaması kolay, yüklenebilir oyunların pazar payı bu yıl dünya genelinde yüzde 9,3 büyüyerek 160 milyar dolara yükseldi. Türkiye Oyun Geliştiricileri Derneği (TOGED) verilerine göre, sektörün 2015’te 400 milyon dolar olan ihracat rakamı 2016’da 500 milyon dolara, 2017’de 700 milyon dolara, 2018’de 1 milyar 50 milyon dolara ulaşmış durumda. Türkiye’de oyun geliştiriciler son 10 yılda 426,7 milyon dolarlık çeşitli destek aldı. İlgili bakanlıklar, reklam, tanıtım, dijital pazarlara giriş, yazılım, istihdam gibi başlıklarda detaylı desteklerle oyun geliştiricilere destek veriyor.

Türk Oyun Geliştirici Şirket Sayısı 239’u Buldu

Türk oyun geliştiricilerin son beş yılda aldığı büyük yatırıma dikkat çeken IFASTURK Eğitim Ar-Ge ve Destek Kurucusu Mesut Şenel, büyük yatırımların paralelinde Türk oyun geliştirici şirket sayısının 239’u bulduğunu ifade etti. Devlet tarafından ciddi şekilde destek alma potansiyeli olan bu geliştiricilerin, “store” olarak adlandırılan oyun dağıtım mecralarına yönelik komisyonlar için destek alabildiğine dikkat çeken Şenel; şu bilgiyi verdi: “Oyun sektörü, ülkemize yabancı sermaye çekmeye devam ediyor. Oyun geliştirmek isteyen girişimciler veya profesyoneller teşviklerle destekleniyor. Desteklerden doğru şekilde faydalanan girişimler, kısa sürede daha hızlı yol alarak, işlerini büyütebiliyor. IFASTURK olarak bu girişimlere uzman kadromuzla destek olarak ülke ekonomisine katkı sağlıyoruz.”

Antalya Teknokent ve Buyer Network Marka Ailesi İşbirliği Toplantısı Geniş Katılımla Yapıldı.

Antalya Teknokent ev sahipliğinde düzenlenen etkinlikte teknokent firmaları, akademisyenler ve Buyer Network Marka Ailesi yöneticileri bir araya geldi.

Çok sayıda firmanın katıldığı toplantıda Antalya Teknokent Genel Müdürü Sn. İbrahim Yavuz son dönemde gerçekleştirilen faaliyetler, işbirlikleri ve bölge ekonomisinin gelişimi hakkında bilgi verdi. Sn. İbrahim Yavuz, yurtiçi ve uluslararası kapsamda yürütülen çalışmalarla teknokentin bölgede bir cazibe merkezi haline dönüştüğünü söyledi.

İbrahim YAVUZ – Antalya Teknokent Müdürü

Buyer Network Marka Ailesi kurucu ortağı Prof. Dr. Murat Erdal, Startup Vadisi ve Satınalma Dergisi hakkında kapsamlı bilgi verdi. Prof. Dr. Murat Erdal konuşmasında, “tüm girişimcilerimiz üç platformu pazarlama, markalama, satış geliştirme ve satış ortaklığı kapsamında kullanabilirler. Firmalarımızın yanındayız. Kurumsal (B2B) pazarda tüm işletmelerimiz ürün ve hizmetlerini güçlü bir kanal içerisinde tanıtabilirler. Bugün 9.000 üyemizle büyük bir aile olduk. Her yeni işbirliği yeni bir iş fırsatı demektir. Bize katılın. birlikte güçlü projeler geliştirelim” dedi.

Prof. Dr. Murat ERDAL – Buyer Network Marka Ailesi