İlk çağlardan beri Aşçılık ve Aşçılar sevilmiş ve her zaman takdir görmüştür. Ateşin bulunması ile başlayan aşçılık otçul olan ilk çağlardaki insanlarda av hayvanlarının özellikle çevirme yolu ile pişirmesi ile başlamıştır. Buradan da yola çıktığımızda ilk pişirme tekniğinde korlu ateşte çevirme olmuştur. O zamanlarda kabilelerde bu işlemi en iyi yapan kişi sorumlu tutulmuş her zaman bu kişi ve kişiler pişirme görevini üstlenmişlerdir. Yani kabilenin aşçısı olmuşlardır.
Aşçılık besinlerin çeşitli yöntemlerle yemeye hazır duruma getirilmesine denir. Aşçılığın en temel yöntemi pişirmedir. Ama “aşçılık” terimi pişirmenin yanı sıra kurutma isleme dondurma ya da salamura gibi başka yöntemleri de kapsar. Besinler birkaç nedenden dolayı pişirilir. Bazı besinleri çiğ yeme düşüncesinden hoşlanmayız. Belirli besinleri pişirerek yemeye alışık olduğumuzdan pişirmenin besinlere iyi bir tat kazandırdığına inanırız. Öte yandan pişirildiklerinde besinlerde değişiklikler oluşur ve bu da bazı besinlerin yenmesini ve sindirilmesini kolaylaştırır.
Besinleri pişirmenin başka nedenleri de vardır. Pişirilen besinler uzun süre bozulmadan saklanabilir. Örneğin besinlerde bulunabilecek birtakım parazit ya da bakteriler pişirmenin etkisiyle ölür ya da etkilerini bir süre yitirir. Ama bunun için gıda sanayinde başka yöntemler de kullanılmaktadır.
Yaşayan her varlığın doğduğu andan itibaren beslenmeye başladığı görülür. İlk çağlarda insanların beslenmeleri çok ilkeldi. Beslenme işi o zamanlarda içgüdüsel olarak yerine getiriliyordu. Zamanla, yanlış beslenme ve iyi beslenememe neticesinde ortaya çıkan pek çok sorun ve sıkıntı beslenmenin insan yaşamında ne kadar önemli olduğu gerçeğini ortaya çıkardı.
Beslenmenin doğru ve bilinçli olabilmesi için konuyla ilgili bilgi sahibi olmak gerekir, Niçin yapıldığı bilinen herhangi bir iş mutlaka bilinçsiz ve rastgele yapılandan çok daha farklı ve verimli olur. Bu nedenle neden beslendiğimizin sebeplerini kısa maddeler halinde inceleyecek olursak:
1-) Yaşamak için: Beslenmenin ilk amacı yaşamı devam ettirmektir.
2-) Gelişip büyümek için: Yaşamayı sürdürürken bunun normal ve arzu edilen düzeyde olabilmesi için beslenmenin büyümeyi ve gelişmeyi de sağlayabilecek özellikte olması gerekir.
3-) Sağlıklı kalmak ve yıpranan organların onarılmasını sağlamak için: Sağlığın yerinde olması, yaşamın sağlıklı devam etmesi, vücudun kendini yenileyebilmesi için beslenme işinin titizlikle yapılması gerekmektedir.
4-) Hastalıklardan sonra sağlığa kavuşup yaşamı devam ettirmek için: Hastalıklardan henüz yeni iyileşmiş fakat zayıf düşmüş bir insanın tam anlamıyla sağlığına yeniden kavuşabilmesi için yine bazı esaslara dikkat ederek beslenmesi gerekir.
5-) Çeşitli işleri yapabilmek için: İnsanların yaptıkları işlere göre beslenmeleri gerekir.
Bütün bunlardan sonra beslenmeyi şu şekilde tanımlayabiliriz. Canlıların yaşamlarını sürdürebilmesi, büyümesi ve sağlıklarını koruyabilmesi ve gereken hareket ve işleri yapabilmeleri için besinlerin yeterli ve dengeli olarak kullanılmasıdır.
‘’ Sevdiğim Sözler ‘’
Altmışlık ünlü ressam, bir lokantaya girer. Gerçi cebinde parası yoktur ama aldırmaz.
Lokantacıya yapacağı portresine karşılık yemek yemek istediğini söyler. Güzelce karnını doyurur.
Sonra bir çırpıda lokantacının portresini çizerek masaya bırakır.
Lokantacı resme bakar ve beğenir.
Sonra da “Güzel ama bir dakikada yaptınız bunu, oysa bir saattir yiyorsunuz” der.
Ressam: “Bir dakika değil, 60 yıl ve bir dakika” diye karşılık verir.
Bugünkü Dünyada Ülkemiz Nasıl İvedilikle Ekonomik Gücü Yaratabilir!
Gülderen SOMAR
Bu başarının yolunu StartUp ve KOBİlerle oluşturmak en etkin yoldur!
Küresel rekabetin yoğunlaştığı ve değişimin hızının durmak bilmediği bir çağda, ulusal ekonomik gücün gerçek motoru giderek artan bir şekilde yerleşik küresel markaların hakimiyetinde değil, yeni başlayanların ve küçük ve orta ölçekli işletmelerin (KOBİ’ler) dinamik manzarasında yatmaktadır. Bu kuruluşlar, ekonomileri büyük şirketlerin genellikle eşleştiremeyeceği çeviklik, yeni fikirler ve yerelleştirilmiş çözümlerle besler. Ülkeler, odağı bir sonraki çok uluslu devi beslemekten yeni başlayanlar ve KOBİ’lerden oluşan canlı ekosistemi güçlendirmeye kaydırarak, toplumun her katmanında dayanıklılık ve inovasyon geliştirebilir.
Startup’lar belirsizlik ve hızlı değişimle tanımlanan ortamlarda faaliyet gösterirler. Başarı sadece sorunları çözme yeteneğine değil, daha da önemlisi, çözülmesi gereken doğrusorunları bulma ve bunlar hakkında açık ve dürüst bir şekilde iletişim kurma yeteneğine bağlıdır. İki yönlü iletişim ve problem bulma bir girişimin kültürünün bir parçası haline geldiğinde, birbirlerini güçlendirerek öğrenme, adaptasyon ve yenilik döngülerini güçlendirirler. Bu uygulamaları benimsemek, durgunluk ve atılım, başarısızlık ve kalıcı başarı arasındaki farkı belirleyebilir.
Küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ’ler) de bu ilkeleri benimseyerek önemli ödüller kazanabilirler. Kaynakların ve hata paylarının genellikle büyük şirketlere göre daha dar olduğu KOBİ’ler için, samimi bir diyalog kültürünü ve ihtiyatlı sorun bulmayı beslemek oyunun kurallarını değiştirebilir. KOBİ’ler, iletişim ve sorun belirleme eğitimine yatırım yaparak, ekiplerinin sorunları maliyetli aksiliklere dönüşmeden önce erkenden ortaya çıkarmasını sağlar.
Psikolojik güvenliğin teşvik edilmesi, her seviyedeki çalışanları endişelerini dile getirmeye, deneyler yapmaya ve korkusuzca iyileştirmeler önermeye teşvik ederek daha sağlam ve esnek operasyonlara yol açar. İlk başta ne kadar basit veya sınırlı olursa olsun, verilerden yararlanmak, KOBİ’lerin bilinçli kararlar almasına ve pazar veya operasyonel sinyaller ihtiyacı gösterdiğinde hızla yön değiştirmesine olanak tanır.
En önemlisi, sadece çözümlerini değil, sorunların keşfini kutlamak proaktif bir zihniyet geliştirir. Sürekli gelişime ve meraka değer verildiğinin sinyalini vererek KOBİ’lerin rekabetçi ortamlarda çevik ve yenilikçi kalmasına yardımcı olur. KOBİ’ler bu alışkanlıkları benimseyerek kendilerini sadece belirsizlikten kurtulmak için değil, aynı zamanda bu belirsizlikte başarılı olmak için de konumlandırırlar.
İyi Fikirler Nereden Doğar Popüler Kültürden Girişimciliğe Uzanan Yaratıcı Düşüncenin Yolculuğu
İnovasyonun hikâyesi çoğu zaman “bir anda gelen ilham” anlatısıyla çerçevelenir: Sisler içindeki bir tren garında aklına çözüm gelen mühendis, gece yarısı laboratuvarda hatayı doğruya çeviren bilim insanı ya da bir not kağıdına karalanan çizimin zamanla küresel ölçekte etkili bir fikre dönüşmesi… Ancak bu anlatılar, yaratıcı sürecin yalnızca son adımına odaklanır; oysa iyi fikirler çoğunlukla zaman içinde biriken parçalı sezgilerin, bağlantıların ve etkileşimli ortamların ürünüdür.
Popüler bilim yazarı Steven Johnson, bu tür bireysel dâhilik anlatılarına mesafeli yaklaşır:
“İyi fikirler, tek bir anlık ilhamın sonucu değil; zaman içinde yavaş yavaş biriken parça parça sezgilerin ürünüdür.”
Johnson, Where Good Ideas Come From (Parlak Fikirler Nasıl Doğar?) adlı kitabında, yaratıcı düşünceninyalnızca bireysel içgörüyle değil; fikirleri besleyen ortamlar, etkileşimli yapılar ve teşvik edici sistemlerle geliştiğini savunur. Ona göre inovasyonun temel sorusu “nasıl olur?” değil, **“nerede olur?”**dur.
Bu yazı, Johnson’ın sunduğu kavramsal çerçeveden esinlenerek, yaratıcı sürecin doğasına dair anlayışımızı derinleştirmeyi ve ilhamı destekleyen yapıları hem bireysel hem kurumsal düzeyde nasıl inşa edebileceğimizi tartışmayı amaçlıyor.
Popüler kültürden girişimciliğe uzanan bu yolculukta, ilhamın nasıl filizlendiğini ve hangi koşullarda yeşerdiğini birlikte keşfetmeye davet ediyoruz.
Bu kapsamda Johnson’ın kitabında özetlediği yedi temel ilkeden ilham alıyoruz: yavaş kuluçka, likit ağlar, komşu olasılıklar, serendipite, hatanın gücü, eski fikirlerin yeniden işlevlendirilmesi ve platform inşası. Gelin, bu yedi yaklaşımın fikir dünyamıza ve özellikle girişimcilik ile popüler kültür etkileşimine nasıl ışık tuttuğuna birlikte bakalım.
1. Yavaş Kuluçkalar: Zamanla Olgunlaşan Düşünceler
Johnson’a göre, çoğu yaratıcı fikir “birden bire” ortaya çıkmaz. Genellikle belirsiz, tamamlanmamış bir sezgi olarak başlar ve zaman içinde gelişir. Johnson, bu sürece “slow hunch” adını verir: Zihnin derinliklerinde yıllarca varlığını sürdüren sezgisel başlangıçlar, başka fikirlerle temas ettikçe anlam kazanır.
Günümüzde hız kültürünün baskınlığı, her fikrin hızla uygulamaya konulması gerektiği algısını güçlendiriyor. Oysa bazı fikirlerin yalnızca zamanla, farklı bağlamlarla kesişerek olgunlaşabileceğini anlamak önemlidir. Not alınmış ama rafa kaldırılmış bir düşünce, yıllar sonra başka bir ihtiyacın içinde dönüşebilir. İşte bu nedenle, Johnson’nun “yavaş kuluçka” modeli günümüz girişimciliğine önemli bir perspektif sunar.
2. Likit Ağlar: Fikirler Temas Ettikçe Gelişir
İnovasyon, bireysel bir eylemden çok, fikirlerin karşılaşarak evrildiği ağsal bir süreçtir. Johnson’ın “liquid networks” (likit ağlar) kavramı, bu sürecin açık, geçirgen ve çok sesli ortamlarda gerçekleştiğini savunur. Tıpkı bir mercan kayalığında olduğu gibi, farklı türlerin bir arada bulunması, fikirlerin gelişimini tetikler.
Bu perspektifle bakıldığında; inovasyon merkezleri, yaratıcı şehirler, disiplinlerarası ofisler veya dijital topluluklar başarıya daha yatkındır. Çünkü bu ortamlarda fikirler beklenmedik biçimlerde karşılaşır; kimi zaman çatışır, kimi zaman birbirini tamamlayarak yepyeni bir düşünceye kapı aralar. Kahve molasındaki bir sohbet ya da sosyal medyadaki bir tartışma, yıllardır zihinde bekleyen bir fikrin tetikleyicisi olabilir.
3. Komşu Olasılıklar: Evrimsel Adımların Gücü
“Adjacent possible” (komşu olasılıklar) kavramı, mevcut sistemlerin sınırlarında beliren; henüz gerçekleşmemiş ama bir sonraki adımda gerçekleşmesi muhtemel ihtimalleri ifade eder. Yaratıcı sıçramalar genellikle bilinmeyen uzak diyarlardan değil, var olanın hemen kıyısında filizlenir.
Bir fikrin başarılı olması yalnızca özgünlüğüne değil, aynı zamanda çevrenin bu fikri karşılamaya ne kadarhazır olduğuna da bağlıdır. Örneğin YouTube’un 1995 yerine 2005’te ortaya çıkması, sadece teknolojik yeterliliğe değil; kullanıcı alışkanlıklarının ve dijital kültürün olgunlaşmış olmasına dayanır. O dönemde internet altyapısı, bireysel içerik üretimi ve video tüketimi, bu tür bir platform için verimli bir zemin sunuyordu.
Bu çerçeve, girişimciler için önemli bir hatırlatma içerir: En etkili fikirler bazen radikal atılımlarda değil,hemen yanı başımızda duran ama henüz keşfedilmemiş çözümlerde yatar. Köklü dönüşümler, çoğuzaman küçük, dikkatli ve stratejik adımlarla gerçekleşir. Bu evrimsel ilerleyiş, sürdürülebilir ve sağlam yeniliklerin temelini oluşturabilir.
Yaratıcılığın tarihine baktığımızda birçok buluşun arkasında bir tür tesadüf yer alır. Ancak bu tesadüfler, rastgeleliğin değil, hazırlıklı bir zihnin ürünüdür. “Serendipite”, yalnızca şansa değil, uygun ortama da bağlıdır. Beklenmedik karşılaşmalar ancak onları fark edecek açıklıkta ve hazırlıkta bir zihin varsa yaratıcı fırsatlara dönüşebilir. Bu yaklaşım, Johnson’ın serendipiteye yüklediği yaratıcı tetikleyici rolüyle de örtüşür.
Bu nedenle yaratıcılığı beslemek isteyen kurumlar, “plansız temaslara” da alan açmalıdır. Açık toplantılar, rastgele eşleştirmeler, farklı disiplinlerin aynı projede yer alması gibi yöntemler bu ortamı zenginleştirir. Aynı şekilde bireyler de sosyal etkileşimlerini daraltmak yerine genişletmeli, ilgisiz görünen alanlarla temas kurmalıdır.
5. Hatalar: Yanlışlar Doğruya Giden Alternatif Yollar
Johnson’a göre, birçok yenilik hataların sonucu olarak doğmuştur. Penisilinin keşfi, mikrodalga fırının icadı ya da yapay kalp pilleri… Hepsi bir tür “yanlışın doğruya dönüşmesi” hikâyesidir. Hatalar, yaratıcı sürecin dışlanmaması gereken bir parçasıdır.
İnovasyonun gelişebildiği ortamlarda hatalar, cezaya değil öğrenmeye açılan bir kapı olarak görülmelidir. Hatalar, alışılmış düşünme biçimlerini bozar, yeni yollar açar. Girişimcilik dünyasında da başarısızlıklar, özgüven kırıcı bir etiket yerine, gelişim için önemli bir araç olarak görülmelidir.
6. Uyarlama (Exaptation): Amaç Dışı Kullanımın Dehası
Bazı icatlar, ilk amaçlarının çok dışında kullanıldıklarında gerçek potansiyellerini ortaya koyar. Johnson, bu durumu “exaptation” kavramıyla açıklar: Bir fikir ya da araç, tasarlandığı bağlamdan çıkarak bambaşka bir probleme çözüm sunabilir.
Örneğin, GPS teknolojisi başlangıçta askeri amaçlarla geliştirilmişti. Bugün ise cep telefonlarımızda konum takibi, reklam hedeflemesi, rota planlama ve sosyal medya etiketlemeleri gibi pek çok sivil uygulamada vazgeçilmezdir.
Bu durum girişimciler için önemli bir ders barındırır: Bir ürün ya da fikir, ilk haliyle beklenen etkiyi yaratmasa bile, esnek bir şekilde yeniden konumlandırıldığında büyük fark yaratabilir. Esas mesele, fikrin sabit değil, çevik ve yeniden yorumlanabilir olmasıdır.
İnovasyonu besleyen en güçlü yapılardan biri, Johnson’ın ifadesiyle, platformlardır. Bu yapılar yalnızcatekil bir ürün sunmakla kalmaz; aynı zamanda başkalarının üzerine inşa edebileceği verimli bir zemin oluşturur. Bir fikirden çok, fikirlerin gelişebileceği ortamlar üretirler.
Örneğin YouTube, sadece bir video paylaşım sitesi değildir. Aynı platform, içerik üreticileri, reklamcılar, eğitimciler ve yazılımcılar gibi çok farklı kullanıcı profilleri için çeşitli işlevler ve anlamlar barındırır. Benzer şekilde, açık kaynaklı yazılım altyapıları da yaratıcı sektörlere yeni fikirler üretmek ve geliştirmek için esnek, katılımcı bir zemin sunar.
Bu nedenle inovasyonu sürdürülebilir kılmak isteyen girişimler, yalnızca nihai ürün üretmeye odaklanmak yerine; başkalarının katkı sağlayabileceği, birlikte üretime açık alanlar yaratmayı da düşünmelidir.
Popüler Kültürün Yaratıcılıkla İlişkisi
Johnson’a göre, yaratıcı fikirlerin yalnızca akademik veya teknik alanlarda doğduğunu düşünmek, potansiyel kaynakların önemli bir kısmını göz ardı etmektir. Ona göre, karmaşık anlatılar barındıran diziler, çok katmanlı strateji gerektiren oyunlar ya da sosyal medyadaki kolektif davranış biçimleri, zihinsel esneklik ve bağlantı kurma becerilerini geliştirerek yaratıcı düşünceyi besler.
Johnson’ın yaklaşımında, popüler kültür hem ayna hem de besin kaynağıdır. Bu perspektiften bakıldığında, günümüzün başarılı girişimlerinin çoğunun kültürel kodları çözümleyerek yeni ürün ve hizmetler geliştirdiği görülür. Canva, Coursera ve Notion gibi platformlar, Johnson’ın modelinde yer alan “platformlar” ilkesiyle de örtüşecek şekilde, yaratıcı üretim ve öğrenmenin desteklendiği dijital ekosistemlerin çarpıcı örnekleridir.
GirişimcilikİçinYolHaritası
Bu yazı boyunca, yaratıcı süreçleri romantize eden “ani ilham” anlatısının ötesine geçerek, Steven Johnson’ın modeline dayanan daha gerçekçi ve uygulanabilir bir düşünme sistemini inceledik. Johnson’ın ortaya koyduğu kavramlar—yavaş fikirler, bağlantısal ortamlar, tesadüflere açıklık, hatalardan öğrenme, platform inşası ve popüler kültürün içgörü potansiyeli—yalnızca bireysel yaratıcılığı değil, aynı zamandakurumsal inovasyonu da destekleyen temel yapıtaşlarıdır.
Johnson’a göre, bu yaklaşım girişimciler için yalnızca ürün geliştirmeye değil; aynı zamanda düşünme biçimlerini yeniden yapılandırmaya yönelik bir davet niteliği taşır. Ve bu davet, kısa vadeli çözümlerden ziyade, uzun vadeli ve sürdürülebilir bir yaratıcılık anlayışını işaret eder.
Sonuç: Fikirleri Besleyen Ortamlar İnşa Etmek
Johnson’ın bakışına göre, “Yavaş sezgi istisna değil, kuraldır” (“The slow hunch is the rule, not the exception.”). Yaratıcılık, onun modelinde ani parıltılarla değil; zamanla olgunlaşan düşünceler, verimli etkileşimler ve doğru koşulların birleşimiyle gelişen bir ekosistem olarak tanımlanır.
Johnson’ın metaforuyla, inovasyonun hızla ticarileştiği bir dünyada hâlâ geçerliliğini koruyan şey, fikirlerin doğasıdır. Ve bu doğa, tek bir çiçeğin aniden açması değil; mevsimlerin geçişiyle büyüyen bir ormandır. Fikirler zaman ister. Bağlantılar, sürtünmeler, yanlış anlamalar, kahve sohbetleri, gece notları ve sabah yürüyüşleri… Hepsi bu ormanın iklimini oluşturur.
Bu yazıda, Steven Johnson’ın modelini temel alarak, yaratıcı düşüncenin yalnızca bireysel yeteneklerle değil; çevresel koşullar, kültürel geçişkenlik ve sosyal etkileşimle geliştiğini göstermeyi amaçladık. Bu kavramsal çerçeve yalnızca teorik bir ilham değil; aynı zamanda iş dünyası için pratik bir yol haritası olarak da değerlendirilebilir.
Günümüzde dijitalleşme, sürdürülebilirlik ve toplumsal uyum gibi çok katmanlı dönüşüm alanları, yalnızca teknik çözümlerle değil; yaratıcı fikirleri teşvik eden ortamların varlığıyla ilerleyebilir. Bu nedenle kurumların da yaratıcı düşünceyi besleyen ortamlar tasarlaması ve sürdürülebilir inovasyonu destekleyecek şekilde kendini yapılandırması gerekir. Yöneticiler ve girişimciler için büyük fikirler yalnızca bireylerin zihinlerinde değil; onları teşvik eden yapılar içinde gelişir.
Ofis düzeninden iletişim kültürüne, hata karşısındaki tutumdan ekip içi çeşitliliğe kadar birçok unsur, inovasyonun kaderini belirler. Başarılı olmak isteyen şirketlerin, tek bir dâhiyi öne çıkarmak yerine, Johnson’ın önerdiği gibi, bir fikir ekosistemi inşa etmeye odaklanması gerekir. Çünkü geleceği değiştirecek fikirler, çoğu zaman önce birbirine dokunur; sonra büyür.
Not:
Bu yazı, Steven Johnson’ın Where Good Ideas Come From adlı eserinde sunduğu kavramsal çerçeveden esinlenerek hazırlanmıştır. Yazının içeriği, Johnson’ın modelinden ilham almakta; ancak özgün bir yorum ve sentez sunmaktadır.
Laboratuvar Hizmet Alımı İhalesinde Teknik Şartnamede Bilimsel Yayın İstenmesi?
İtirazen Şikayet Konusu; Başvuru sahibinin dilekçesinde özetle; Teknik Şartname’nin 30’uncu maddesinde yer verilen “…yurtdışında yapılmış ve bilimsel olarak değerli yayınlarda en az 2 çalışmayla belgelendirilmelidir” ve Teknik Şartname’nin 31’inci maddesinde yer verilen “…en az 5 bilimsel olarak kabul gören yurtdışında yapılmış yayınlarla beyan edilmelidir” düzenlemeleri ile Teknik Şartname’de spesifik konularda yayınların talep edildiği, söz konusu hususun teknik bir kriter olarak kabul edilemeyeceği iddialarına yer verilmiştir.
Güncel Kamu İhale Kurulu Kararına Göre;
Yapılan inceleme ve tespitler neticesinde; 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun “Temel ilkeler” başlıklı 5’inci maddesinde “İdareler, bu Kanuna göre yapılacak ihalelerde; saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenirliği, gizliliği, kamuoyu denetimini, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasını ve kaynakların verimli kullanılmasını sağlamakla sorumludur…” hükmü, “Şartnameler” başlıklı 12’nci maddesinde “…İhale konusu mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin teknik kriterlerine ihale dokümanının bir parçası olan teknik şartnamelerde yer verilir. Belirlenecek teknik kriterler, verimliliği ve fonksiyonelliği sağlamaya yönelik olacak, rekabeti engelleyici hususlar içermeyecek ve bütün istekliler için fırsat eşitliği sağlayacaktır. Teknik şartnamelerde, varsa ulusal ve/veya uluslararası teknik standartlara uygunluğu sağlamaya yönelik düzenlemeler de yapılır. Bu şartnamelerde teknik özelliklere ve tanımlamalara yer verilir. Belli bir marka, model, patent, menşei, kaynak veya ürün belirtilemez ve belirli bir marka veya modele yönelik özellik ve tanımlamalara yer verilmeyecektir. Ancak, ulusal ve/veya uluslararası teknik standartların bulunmaması veya teknik özelliklerin belirlenmesinin mümkün olmaması hallerinde “veya dengi” ifadesine yer verilmek şartıyla marka veya model belirtilebilir.” hükmü,
Hizmet Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “Teknik Şartname” başlıklı 16’nci maddesinde “(1) İşin teknik ayrıntılarını ve şartlarını gösteren bir teknik şartname hazırlanarak ihale dokümanına dahil edilir. Teknik şartnamelerde belirlenecek teknik kriterlerin, verimliliği ve fonksiyonelliği sağlamaya yönelik olması, rekabeti engelleyici hususlar içermemesi ve bütün istekliler için fırsat eşitliği sağlaması zorunludur. Bu şartnamelerde yerli isteklilerin katılımını engelleyici düzenlemelere yer verilemez. (2) Teknik şartnamede, varsa ulusal ve/veya uluslararası teknik standartlara uygunluğu sağlamaya yönelik düzenlemeler de yapılır. Bu şartnamede teknik özelliklere ve tanımlamalara yer verilir. Belli bir marka, model, patent, menşei, kaynak veya ürün belirtilemez ve belirli bir marka veya modele yönelik özellik ve tanımlamalara yer verilemez. Ancak, ulusal ve/veya uluslararası teknik standartların bulunmaması veya teknik özelliklerin belirlenmesinin mümkün olmaması hallerinde “veya dengi” ifadesine yer verilmek şartıyla marka veya model belirtilebilir. (3) Teknik şartnamenin idare tarafından hazırlanması esastır. Ancak, işin özelliğinin gerektirdiği hallerde ihale yetkilisi tarafından onaylanması kaydıyla teknik şartname, Kanun hükümlerine uygun olarak danışmanlık hizmet sunucularına hazırlattırılabilir. (4) İhale konusu işte kullanılacak malzeme, araç, teçhizat, makine ve ekipmanın teknik özellikleri, öncelikle yerli malının da kullanılmasını sağlayacak şekilde belirlenir. Bunlara ilişkin kullanım kılavuzlarına yönelik teknik şartnamede düzenleme yapılabilir.” hükmü,
Teknik Şartname’nin “C. Genel İstek ve Özellikler” başlığı altında yer alan 6’ncı maddesinde “4. Cihazlara aynı anda en az 20 Lam yüklenebilmelidir. 20 lam yüklenebilen cihazdan en az 1 adet kurulmalıdır, ihtiyaç duymaları halinde firmadan ikinci cihaz kurma talebinde bulunabilirler. Firma bunu karşılamakla yükümlü olacaktır. Sistemler saatte 48 adet yayılmış ve boyanmış lam hazırlayabilme kapasitesine sahip olmalıdır. Teklif edilecek cihaz aynı anda yayma boyama yapmıyorsa, yüklenici firma sisteme ek bir boyama cihazı ve sistemle aynı marka boyayı temin edecektir. Nihai karar, en az bir tıbbi patoloji uzmanının da hazır bulunacağı demo sonrası verilmelidir.
…
Cihaz yabancı menşeili ise uluslararası kalite standartlarından FDA onayına sahip olmalıdır.
…
Sistem materyal içinde mevcut mukus, kan ve debris gibi maddeleri ayrıştırmak ve suboptimal veya yetersiz materyal gibi tekrar gerektiren durumları minimize edebildiği yurtdışında yapılmış ve bilimsel olarak değerli yayınlarda en az 2 çalışmayla belgelenmelidir.
Sistem ile hazırlanan yaymalardan, gerekli görüldüğünde histokimyasal boyama yöntemlerin yanı sıra in-situ hibridizasyon, İFA ve Nükleik asit Amplifikasyon yöntemleri (HPV, C.trachomatis, N.gonorrhoeae vb.) içinde uygun olmalı ve bu sistemle hazırlanan materyaller ile en az 5 bilimsel olarak kabul gören yurtdışında yapılmış yayınlarla beyan edilmelidir.” düzenlemesi yer almaktadır.
Başvuruya konu ihalenin …….. Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından açık ihale usulüyle ve birim fiyat teklif alınmak suretiyle 26.05.2025 tarihinde gerçekleştirilen “Otomatik Sıvı Bazlı Jinekolojik ve Non-Jinekolojik Sitoloji Preperat Hazırlama Sistemi Cihazı Laboratuvar Hizmet Alımı (Puan Karşılığı 24 Aylık)” ihalesi olduğu, söz konusu ihalede 4 adet doküman indirildiği, ihaleye 1 istekli tarafından teklif verildiği, inceleme tarihi itibarıyla ihale komisyonu kararı alınmadığı,
Başvuru sahibinin iddiasının Teknik Şartname’nin 4, 16, 30 ve 31’inci maddelerinin rekabeti engellediği ve yine 4’üncü maddenin sadece belli markayı işaret ettiği bu açıdan Kamu ihale Kanunu’nun 12’nci maddesine aykırılık teşkil ettiği yönünde olduğu,
İdare tarafından 08.05.2025 tarihinde EKAP üzerinden gönderilen şikayete cevap yazısında Teknik Şartname’nin 4’üncü maddesinde belirtilen saatlik kapasitenin (48 lam) düşürülmesinin laboratuvarın iş yükünü ve sonuçların zamanında çıkmasını etkileyeceğinin, Şartname’nin 16’ncı maddesinde istenilen FDA onayının ürünlerin güvenliği ve hasta sonucunun doğru, güvenli ve zamanında raporlanmasına destek sağlayacağının, Şartname’nin 30’uncu ve 31’inci maddelerinde istenilen belgelerin sitolojik tanıda kullanılan sıvı bazlı sitoloji hazırlama sistemlerinin, doğrudan tanı doğruluğunu etkileyen cihazlar olması nedeniyle güvenli ve doğru raporlama için önem arz ettiğinin ifade edildiği anlaşılmıştır.
13.05.2025 tarihli zeyilname ile başvuruya konu edilmeyen Teknik Şartname’nin 28’inci maddesinde değişiklik yapıldığı, ayrıca 32 maddeden oluşan Teknik Şartname’nin 31 madde olarak güncellenmesi sonucunda, başvuruya konu olan 30 ve 31’inci maddelerin içeriklerinde herhangi bir değişiklik yapılmaksızın madde numaralarının sırasıyla 29 ve 30 olarak değiştirildiği tespit edilmiştir. Bu açıdan inceleme tespit ve hukuki değerlendirme açısından başvuru sahibinin iddialarının Teknik Şartname’nin 4’üncü, 16’ncı, 29’uncu ve 30’uncu maddelerine yönelik olduğu değerlendirilmiştir.
Başvuru sahibi isteklinin ihale dokümanı düzenlemelerine ilişkin iddiasına yönelik yapılan incelemede; Kamu İhale Genel Tebliği’nin “Mal alımlarında dikkat edilecek diğer hususlar” başlıklı 62.5’inci maddesinde “Sağlık hizmetlerine ilişkin mal alımı ihalelerinde, ihale dokümanında, “Ürün tıbbi literatüre girmiş klinik çalışmalarla desteklenmelidir.” veya “Teklif edilen ürünle ilgili olarak uluslararası hakemli dergilerde makale yayımlanmış olmalıdır.” gibi hususlar ihaleye katılımda yeterlik kriteri olarak belirlenmeyecektir. Konuya ilişkin ayrıntılı açıklama, Kamu İhale Kurulunun 2/7/2010 tarihli ve 2010/DK.D-98 sayılı Düzenleyici Kurul Kararında yer almaktadır…” açıklamasının yer aldığı, ayrıca 02.07.2010 tarihli ve 2010/DK.D-98 sayılı Düzenleyici Kurul Kararının gündem konusunun “4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamında bulunan sağlık idarelerince anılan Kanun kapsamında gerçekleştirilen sağlık hizmetlerine ilişkin mal alımı ihalelerinde, ihale dokümanında, “Ürün tıbbi literatüre girmiş klinik çalışmalarla desteklenmelidir.” veya “Teklif edilen ürünle ilgili olarak uluslararası hakemli dergilerde makale yayımlanmış olmalıdır.” gibi düzenlemeler yapılıp yapılmayacağı hakkında.” olduğu görülmüştür.
Yukarıda bahsi geçen Tebliğ maddesi ile 02.07.2010 tarihli ve 2010/DK.D-98 sayılı Düzenleyici Kurul Kararı konusun “sağlık hizmetlerine ilişkin mal alımı ihaleleri” olduğu görülmekte ise de ilgili açıklamaların doğrudan sağlık hizmetlerine ilişkin alımları da kapsayacak şekilde değerlendirilebileceği, nitekim başvuruya konu ihale hizmet alımı ihalesinde, iddia konusu Teknik Şartname maddelerinin hizmetin gerçekleştirilmesinde kullanılacak ürün ve ya cihazlara yönelik olduğu, ayrıca 02.07.2010 tarihli ve 2010/DK.D-98 sayılı Düzenleyici Kurul Kararında da bahsi geçen“…Farklı dillerde yayın yapan dergilerdeki makalelerin Türkçeye çevrilmesi ve bu çeviri sırasında sorunlar yaşanabilme olasılığı; ihale komisyonu üyelerinin alım konusu mala ilişkin klinik çalışmalar ve bilimsel yayınlar konusunda farklı değerlendirmelerde bulunabileceği; bilimsel bir yayında ürün lehine veya aleyhine hususların birlikte yer alabileceği; bu çalışmaların kişisel bilimsel görüşler olması; üretici desteği ile bilimsel yayın yaptırılabilme olasılığı” gibi gerekçelerin başvuruya konu Teknik Şartname maddeleri için de geçerli olduğu anlaşılmıştır.
Bu tespit ve değerlendirmelerin yanında Teknik Şartname’nin “C. Genel İstek ve Özellikler” başlığı altında yer verilen “…yurtdışında yapılmış ve bilimsel olarak değerli yayınlarda en az 2 çalışmayla belgelenmelidir…” ya da “…en az 5 bilimsel olarak kabul gören yurtdışında yapılmış yayınlarla beyan edilmelidir.” düzenlemelerinin “bilimsel değer” ya da “bilimsel kabul” açısından ölçülebilir ifadeler içermediği gibi verimliliği ve fonksiyonelliği sağlamaya yönelik belirlenmesi gereken teknik kriterleri de somut olarak ortaya koyamayabileceği,
Bu açıdan 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunun “Şartnameler” başlıklı 12’nci maddesinde “… İhale konusu mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin teknik kriterlerine ihale dokümanının bir parçası olan teknik şartnamelerde yer verilir. Belirlenecek teknik kriterler, verimliliği ve fonksiyonelliği sağlamaya yönelik olacak, rekabeti engelleyici hususlar içermeyecek ve bütün istekliler için fırsat eşitliği sağlayacaktır. …” hükmü gereğince, idarelerce hazırlanacak olan teknik şartnameler, alım konusu hizmetin teknik tanımlanmasına ilişkin belirlenen teknik kriterler, verimliliği ve fonksiyonelliği sağlamaya yönelik olmalı, ihaleye teklif sunabilecek isteklilere fırsat eşitliği sağlamalı ve rekabeti engelleyici hususları içermeyecek şekilde düzenlenmesi gerektiği anlaşılmıştır.
Netice itibariyle “yurtdışında yapılmış ve bilimsel olarak değerli yayınlarda” gibi ifadeler ile muhtelif sayıda yayın istenmesine ilişkin düzenlemelerin mevzuata aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
Tedarik İlişkilerinde Uzun Vadeli Sadakatin Anatomisi
Tedarik İlişkilerinde Uzun Vadeli Sadakatin Anatomisi
M.Efsun Yüksel Tunç Eğitmen ve Yönetim Danışmanı
Yaşam ve Yönetici Koçu
Satın alma dünyasında güven, en az fiyat, kalite ve zamanlama kadar belirleyici bir unsurdur. Ancak çoğu zaman bu kelime, bir niyet göstergesi olarak konuşmalarda yer bulur; oysa pratikte güven, sadece sözde değil, davranışta ve sistemde karşılığı olan bir yapıdır.
Tedarik İlişkilerinde Uzun Vadeli Sadakatin Anatomisi
Tedarik zinciri literatürüne göre, güven temelli ilişkiler kuran kurumların operasyonel verimliliği %18 oranında artıyor. Üstelik bu artış sadece hızdan değil, belirsizliğin azalmasından, kriz anında iş birliğinin gücünden ve stratejik dayanıklılıktan kaynaklanıyor. Kısacası; güven, yalnızca bir duygu değil, somut bir performans unsurudur.
Çoğu zaman “Biz tedarikçilerimize güveniyoruz” demek kolaydır. Asıl soru şudur: Tedarikçimiz de bize güveniyor mu? Bu sorunun cevabı, tedarikçi davranışlarında gizlidir. Acil taleplere verdikleri tepki süresi, esneklik oranları, bilgi paylaşma gönüllülükleri, hata sonrası sorumluluk alma düzeyleri gibi göstergeler bize o güven ilişkisini anlatır.
Harvard Business Review’ın “Trust in Supply Chains” araştırmasına göre, karşılıklı güvene dayalı ilişkilerde kriz dönemlerinde yanıt hızı %42 daha yüksek olurken, gecikme ve hata oranı %25 daha düşüktür.
Güvenin Anatomisine baktığımızda 3 katman görürüz. Güven inşasını bir ev gibi düşünebiliriz. Her katman, yapının sağlamlığını belirler; ilk katman İtibar Katmanıdır, tedarikçinin markasına, piyasadaki duruşuna, geçmişine duyulan saygıdır. İkinci katman Tutarlılık Katmanıdır; söz verilenin tutulması, zamanlama, kalite, iletişim gibi tekrar eden alanlarda süreklilik demektir. Son katman İlişki Katmanıdır; zor zamanlarda ortaya çıkan sadakat, krizde yalnız bırakmamak, empati göstermek, birlikte çözüm üretmek gibi konuları kapsamaktadır. Güven bu üç katmanın birlikte var olmasıyla kurulur. Biri eksikse yapı zayıflar.
Güvenin sınavı, kriz anıdır. 2020 pandemi süreci, tedarik zinciri ilişkileri için gerçek bir sınavdı. Bazı firmalar, krizin ilk ayında tedarikçileriyle sözleşmeleri iptal etti; bazıları ise “önce konuşalım” diyerek tedarikçileriyle ortak plan yaptı. Birçok vaka gösterdi ki: Uzun vadeli sadakat, kriz anındaki tutumla başlar. Tedarikçileriniz, sizinle sadece iyi günlerde çalışıyorlarsa, bu bir güven ilişkisi değil; bir alışveriştir. Oysa güven, karşılıklı olarak risk alabilmeyi gerektirir. Bu nedenle kurumlar olarak güvene dayalı sistemler kurmalı ve bu ilişkileri tek tek inşa etmeliyiz.
Sistemsiz güven, geçicidir. İyi niyetli sözler güveni başlatır fakat sürdüremez. Kurumlar olarak güveni kurumsallaştırmalıyız. Nasıl mı?
Şeffaflık protokolleri oluşturabiliriz: Bilginin saklanmadığı, kritik gelişmelerin açıkça paylaşıldığı yapılar oluştururuz. Bu, sürprizlerin azalmasını sağlar.
Uzun vadeli sözleşmelerde esneklik payı tanımlayabiliriz: Belirsizliğe karşı iş birliği alanları yaratırız. Sabit kurallar değil, uyarlanabilir maddeler belirleriz.
Tedarikçi geri bildirim mekanizmaları kurabiliriz: Sadece biz değil, tedarikçimiz de bize not verir. Bu çift yönlü öğrenme sağlar.
Kilit tedarikçilerle ortak gelişim planları hazırlayabiliriz: “Ne alıyoruz?” değil, “ne birlikte büyütüyoruz?” sorusunu sorarız. Bu bir ortaklık bakış açısıdır.
Değerleri uyuşan iş birliklerine yatırım yapabiliriz: Uyum sadece süreçte değil, kültürde aranmalı. Güvenin uzun vadeli sürmesi için bu kritiktir.
Güvenin yatırım getirisi sadece maddi değildir. Aynı zamanda zaman kazancı, kriz dayanıklılığı, çalışan bağlılığı, hatta kurumun itibarına kadar uzanan bir dizi pozitif etki yaratır. McKinsey’nin 2023 tarihli bir çalışması, güven temelli tedarik ilişkilerine sahip kurumların:
Yıllık maliyet sapmasını %35 azaltabildiğini,
Acil durum adaptasyon süresini %47 hızlandırabildiğini,
Tedarikçilerden gelen inovasyon öneri oranını %60 artırdığını ortaya koyuyor.
Çünkü güven varsa, bilgi akar, iş birliği çoğalır, ortak çözüm üretilir. Bizler, sadece ürün ya da hizmet satın almıyoruz. Aslında bir ilişki inşa ediyoruz. Ve bu ilişkinin temelinde “anlık fayda” değil, uzun vadeli güven yer alıyor.
Her satın alma kararı, tedarikçimize “Sana güveniyorum” deme biçimimizdir. Bu yüzden güveni yalnızca sözle değil; süreçle, sistemle ve davranışla göstermeliyiz. Çünkü güven satılmayan fakat satın almanın kalitesini belirleyen en kritik değerdir.
Sürdürülebilir Şeffaf Kaynak ESG ile Satınalma Gücünü Artırmak
Sürdürülebilir & Şeffaf Kaynak: ESG ile Satınalma Gücünü Artırmak
Olgar Ataseven Girişimci, İş İnsanı, Yazar, Konuşmacı
Sürdürülebilir Şeffaf Kaynak ESG ile Satınalma Gücünü Artırmak
Son 2-3 yıldır duymaya başlamış olabilirsiniz ya da yeni duyuyor olacaksınız ama bugün hayatımıza etki edecek bir kavramı irdeleyeceğiz. 2020’lerden bu yana küresel tedarik zinciri, yalnızca düşük maliyet ve yüksek hız hedefiyle değil; şeffaflık, çevresel etki ve etik sorumlulukla yeniden tanımlanıyor. Artık sadece “ne aldığın” değil, “nasıl ve kimden aldığın” da kritik önemde. İşte bu dönüşümün merkezinde ESG (Environmental, Social, Governance) kriterleri var.
Satınalma birimi, ESG uygulamaları ile sadece maliyet avantajı değil, aynı zamanda uzun vadeli dayanıklılık ve marka itibarı kazanıyor. Bu yazıda, sürdürülebilir ve şeffaf kaynak bulma becerisinin, satınalma gücünü nasıl artırdığına ve ESG’nin nasıl bir kaldıraç etkisi yarattığına odaklanacağız.
ESG ile Uyumlu Tedarik Zincirinin Yükselişi
Dünya Ekonomik Forumu’na göre şirketlerin %60’ı 2025 yılına kadar ESG uyumlu tedarik zinciri oluşturmayı hedefliyor. Bu sadece çevreci bir niyet değil; aynı zamanda yatırımcıyı, müşteriyi ve regülasyonları tatmin etmenin bir yolu.
McKinsey & Co. 2024 raporuna göre, ESG performansı güçlü olan şirketler %10-20 oranında daha düşük sermaye maliyetiyle borçlanabiliyor. Satınalma profesyonelleri açısından bu, sadece etik değil aynı zamanda finansal olarak da akılcı bir yol haritası anlamına geliyor.
İki örnek vermek gerekirse, ilki; Apple, tedarikçilerinden karbon emisyon verilerini düzenli olarak raporlamalarını ve 2030’a kadar %100 yenilenebilir enerjiye geçmelerini istiyor. Uyumsuzluk, iş ilişkisinin sona ermesine neden oluyor. Bu baskı, tedarikçilerde de dönüşümü tetikliyor. İkincisini Türkiye’den verelim. Arçelik benzer şekilde tedarikçilerinden sürdürülebilirlik taahhütleri alıyor. 2023 itibariyle, tedarikçi değerlendirme sürecinde ESG puanlaması %40 ağırlıkla değerlendirme kriterlerine dahil edilmiş durumda.
ESG Perspektifiyle Satınalma: Yeni Bir Güç Alanı
Satınalma, şirketin en görünmeyen ama en stratejik kaslarından biri. ESG ile bu kas, artık şirketin sürdürülebilirlik reflekslerinin de taşıyıcısı haline geliyor. Peki ESG bakış açısı satınalmaya nasıl katkı sağlıyor?
1. Risk Azaltımı
Geleneksel tedarik zinciri analizleri, çoğu zaman yalnızca fiyat, teslimat süresi ve kalite gibi metriklerle sınırlıydı. Ancak bu yaklaşım, tedarikçinin çocuk işçi çalıştırıp çalıştırmadığını ya da atık yönetimini düzgün yapıp yapmadığını görmezden geliyordu.
ESG ile birlikte satınalma ekipleri, bu “görünmeyen” riskleri de değerlendiriyor. 2021 yılında Almanya merkezli bir perakende zinciri, Bangladeş’teki bir tekstil tedarikçisinin karbon salım sınırlarını ihlal ettiğini fark edemediği için kamuoyunda ciddi bir itibar kaybı yaşadı. ESG skorlama sistemi kurulmuş olsaydı, bu durum erken tespit edilebilirdi.
2. Yatırımcı ve Finans Kuruluşlarıyla Uyum
Bankalar ve yatırım fonları, kredi ve fon sağlarken tedarik zinciri sürdürülebilirliğini değerlendiriyor. BlackRock, yönettiği 10 trilyon dolarlık portföyün büyük kısmında ESG kriterlerine uyumlu şirketleri tercih ediyor. Satınalma ekibi, sürdürülebilir kaynakları tercih ederek şirketin bu yatırımcılarla uyumunu artırıyor ve finansmana erişimini kolaylaştırıyor.
3. İtibar ve Marka Değeri Kazanımı
Müşteriler, ürünün çevresel ayak izini artık sorguluyor. Bir tekstil markası, pamuk tedarik ettiği çiftliğin su kullanım politikasını şeffaf biçimde açıklayabiliyorsa, bu doğrudan marka değerine katkı sağlıyor. H&M, dijital olarak her giysi etiketi üzerinden tedarik bilgilerini görünür kılarak bu konuda öncülük ediyor.
Şeffaflık: ESG’nin Kalbindeki Dinamizm
Sürdürülebilir kaynak sadece “yeşil” olmakla ilgili değil. Aynı zamanda şeffaflık demek. Bun hızlıca şirketlerdeki tüm birimlerin aklına kazıması gerekiyor. Şeffaf olmayan bir tedarik zinciri, ne kadar düşük maliyetli olursa olsun risklidir.
Blockchain Teknolojisi ile İzlenebilirlik
Nestlé, kakaodan kahveye kadar birçok ürününde blockchain ile izlenebilirlik uygulaması başlattı. Son kullanıcı, satın aldığı çikolatanın hangi çiftlikten, hangi taşıma rotasıyla geldiğini görebiliyor. Bu sadece bir teknoloji şovu değil. Tedarik zinciri boyunca ESG yükümlülüklerinin yerine getirilip getirilmediğini denetlemenin en etkin yolu.
Türkiye’de özellikle ihracat yapan firmalarda bu şeffaflık talebi hızla artıyor. AB’nin “CBAM” (Carbon Border Adjustment Mechanism) gibi karbon düzenlemeleri, tedarik süreçlerini daha görünür hale getirmeyi zorunlu kılıyor. KOBİ düzeyinde birçok tedarikçi henüz bu hazırlığı yapmamış olsa da, büyük şirketler bu konuda dijital dönüşüm projeleriyle öncülük ediyor.
ESG ile Satınalma Süreçlerinin Yeniden Tasarımı
Birçok satınalma yöneticisi için ESG hâlâ “ek bir iş yükü” gibi görünebilir. Ancak bu, doğru bir organizasyonla tam tersine stratejik bir avantaja dönüşebilir. Bunun için üç temel adım atılmalı:
1. Tedarikçi Segmentasyonu Yeniden Yapılandırılmalı
Tüm tedarikçiler ESG açısından sınıflandırılmalı. Bu sınıflandırma sadece çevresel değil; iş gücü politikaları, şeffaflık ve yönetişim kriterlerini de içermeli.
2. Satınalma Sözleşmelerine ESG Maddeleri Dahil Edilmeli
Tedarikçi sözleşmeleri artık çevre, sosyal haklar ve yönetişim konularında somut taahhütler içermeli. Bu maddelerin takibi için dijital altyapı kurulmalı.
3. ESG KPI’larıyla Performans İzlenmeli
Tedarikçiler yıllık değil, 3 aylık ESG performans göstergeleriyle değerlendirilmeli. Gerekirse bu ölçüm dış kaynaklı ESG denetim firmalarıyla yapılmalı.
ESG ile satınalma yalnızca daha sürdürülebilir değil, aynı zamanda daha güçlü, daha hazırlıklı ve daha itibarlı hale geliyor. Artık fiyat tek başına karar belirleyici değil. Geleceği şekillendiren satınalma profesyonelleri, değer zincirini sadece satın alarak değil, dönüştürerek inşa ediyor olacaklar.
Ve tam burada, “Bitersem Bitersin” kitabımda da vurguladığım gibi, kurumların sürdürülebilirlik yolculuğu bireyin etik kararlılığıyla başlıyor. Şeffaf kaynak yönetimi yalnızca bir iş modeli değil; bir bilinç, bir ahlak anlayışı, bir ortak yaşam ilkesi. Bugünün satınalma gücü, gelecekteki gezegen hakkındaki pozisyonumuzu belirliyor. Unutmayın bu gezegen biterse, hepimiz biteriz.
KJ Power Generator, IDEF 2025’te Yeni Nesil Enerji Çözümleriyle Göz Doldurdu
Enerji sektörünün öncü markalarından KJ Power Generator, 22-27 Temmuz tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezinde gerçekleştirilen IDEF 2025 Uluslararası Savunma Sanayi Fuarı’na 9. Hol C03 numaralı standıyla katılım sağlayarak, yeni nesil jeneratör ve aydınlatma çözümlerini tanıttı. 1996’dan bu yana enerji sektöründe küresel çapta faaliyet gösteren KJ Power Generator, fuarda sergilediği beş yeni ürünle savunma ve endüstri dünyasının yoğun ilgisini topladı.
Yüksek Mühendislik, Yerli Üretim Gücüyle Buluştu
Türkiye merkezli üretimini ISO 9001:2015, 27001:2022, 10002:2018, 14001:2015, 45001:2018 gibi uluslararası kalite belgeleriyle sürdüren KJ Power Generator, 10 kVA’dan 3000 kVA’ya kadar dizel jeneratör setleri üretmekte; kamu kurumlarından savunma sanayine, telekomdan sağlığa kadar geniş bir yelpazeye hizmet vermektedir. Üretiminin %90’ını 120’den fazla ülkeye ihraç eden firma, Fransa, Hollanda, İspanya, İngiltere ve İskandinav ülkeleri gibi pazarlarda da önemli başarılara imza atmıştır.
IDEF 2025’te Tanıtılan Yeni Ürünler
1. KJR20 Ranger: Çoklu Yakıt Seçenekli Yeni Nesil Hibrit Güç
KJR20 Ranger, doğalgaz, LPG ve benzinle çalışabilen çoklu yakıtlı yapısı, 35 beygir Vanguard motoru, PMG alternatörü ve ECO modu sayesinde yüksek verimlilik, düşük emisyon ve sessiz çalışma özellikleriyle öne çıktı. Hafif alüminyum şasesi ve elektronik kontrol sistemleri ile hem mobil hem de profesyonel kullanımda maksimum esneklik sunmaktadır.
2. KJR9 Ranger: Kompakt, Dayanıklı ve Yüksek Performanslı
13 kVA Yanmar dizel motoruyla donatılan KJR9 Ranger, hafif yapısı, taşıma kolaylığı ve kompakt tasarımı sayesinde zorlu saha koşullarında dahi güvenilir bir çözüm sunmaktadır. Korozyona dayanıklı alüminyum gövdesi ile uzun ömürlü kullanım vaat ediyor.
3. Cube Işık Kulesi: Akıllı Aydınlatmada Yeni Seviye
Cube Işık Kulesi, 13 kVA Yanmar motoru, 4x400W LED aydınlatma, elektrikli pan-tilt mekanizma, entegre dome kamera ve otomatik kapanan anemometre gibi ileri düzey özellikleriyle güvenlik, kontrol ve verimliliği bir arada sunmaktadır. Opsiyonel siren sistemi, römork, pan-tilt motor ve hibrit batarya gibi ek donanımlarla çağın ihtiyacı, farklı uygulamalara adapte edilebilmektedir.
4. Plug-in Işık Kulesi: Otomasyon, Dayanıklılık ve Yüksek Maliyet Avantajı Bir Arada
192.000 lümen ışık çıkışı, 6500K gün ışığı aydınlatması ve motorlu teleskopik direği ile Plug-in Işık Kulesi, zorlu iklim koşullarında bile tam performans sergiliyor. IP67 koruma sınıfı, LDR sensörü, astronomik zamanlayıcı gibi akıllı kontrol özellikleriyle öne çıkan bu model, sahada hızlı kurulum ve kolay taşınabilirlik sunuyor.
KJ Power Rental Jeneratör: Güvenilirlik ve Dayanıklılıkta Sınır Tanımayan Çözümler
Avrupa pazarında önemli bir pazar payına ulaşan Rental Jeneratör serisi, IDEF 2025’teki sergilenişiyle büyük ilgi gördü.
Yüksek performansı, çevre dostu enerji kullanımı ve gelişmiş teknolojiyle donatılan bu jeneratör; acil durumlar, büyük organizasyonlar, açık alan etkinlikleri ve yoğun enerji gerektiren projeler için ideal bir çözüm olarak öne çıktı.
Kullanıcı dostu kontrol arayüzü, güvenilirliği ve sürdürülebilirliği ile dikkat çeken bu jeneratör, sektörde yeni bir standart belirlemeye aday.
KJ Power Generator’dan Savunma Sanayine Güçlü Mesaj
KJ Power Generator, IDEF 2025 kapsamında sergilediği yenilikçi ürünlerle, yerli üretim gücünü, mühendislik yetkinliği ve çevre dostu çözümlerle birleştirerek, savunma sanayinin geleceğine yönelik güçlü bir mesaj verdi. Hem mobil jeneratör hem de ileri düzey aydınlatma sistemleri ile özellikle askeri, sınır güvenliği ve acil müdahale alanlarında yüksek talepler için tasarlanmış ürünler dikkat çekti.
KJ Power Hakkında KJ Power Generator, enerji çözümlerinde global ölçekte güvenilir bir marka olmayı başarmış; müşteri odaklı yaklaşımı ve mühendislikteki inovasyon gücüyle sektörün ihtiyaçlarına özel çözümler sunmaktadır. Jeneratör kabinlerinden kumanda panolarına, senkronizasyon sistemlerinden “Gentruck” gibi özel tasarımlara kadar her üründe kalite ve sürdürülebilirlik ön planda tutulmaktadır.
Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi ve Yeşil Satınalma Eğitimi
SÜRDÜRÜLEBİLİR TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ
VE YEŞİL SATINALMA MAKALELERİ
Dış ticarette tarafların (gönderen, alıcı, banka, hat, taşıyıcı, acente, forwarder, liman, gümrük, antrepo) rol ve sorumluluklarını yeterince anlamadığınızda maliyetlerine katlanırsınız.
Eksik ve hatalı planlama ve aksiyonların maliyetleri (para ve zaman) sizi odağınızdan koparır. Problemler motivasyonunuzu ve enerjinizi alır.
Şirketinizi geriye götürür.
Taraflar her olaya sulh ile yaklaşım göstermeyebilir. Maliyetin kendisinin değil sizin şirketinizin üstlenmesini bekleyebilir.
Uygulanabilir bir çözüm, bir yol haritası olmadığında işler sarpa sarar. Çıkış yolu bulmakta zorlanırsınız. Hakkınızı sonuna kadar aramak istersiniz. Davacı ya da davalı tarafta yer alabilirsiniz.
Sonrasında düzeltme maliyetleri zarar + zarar şeklinde gelişebilir.
Uzun hukuki süreçler (ilk derece mahkemesi, istinaf mahkemesi, yargıtay) sizi yorduğu gibi mahkeme masrafları, avukatlık masrafları ve bilirkişi masrafları gecikme faizi ile katlanarak büyür.
Çok geç olmadan ekibinize önce Dış Ticarette Lojistik Sözleşme eğitimini aldırın. Bütçeye bu eğitimi ekleyin. Göreceksiniz bu yatırım ile yukarıdaki risk ve dönülemez harcamaların önüne geçeceksiniz.
Unutmayın, mevzuat ve operasyon / uygulama sürekli değişiyor. Ekibinize yeni katılımlar olurken aynı zamanda da ayrılanlar oluyor. Bu eğitimi göstermelik olarak sadece bir defa değil her sene tekrarlayarak devam ettirin. Olası risk ve zorlukları birlikte tartışalım. Dersler çıkartın. Önlem alın. İyileştirmelerde bulunun. Yeni vakalarla güncel eğitimi alın. Şirketinizde sağlam bir operasyon kültürü yaratın.
RİSKLERİ ÖNGÖREBİLME ve YÖNETEBİLME ADINA TİCARET MAHKEMELERİNDEN DOSYA / BİLİRKİŞİ İNCELEMELERİ / EMSAL KARAR ÖRNEKLERİ VERİLMEKTEDİR.
UYGULAMA AĞIRLIKLIDIR.
RİSKLERİ ÖNGÖREBİLME ve YÖNETEBİLME ADINA TİCARET MAHKEMELERİNDEN DOSYA / BİLİRKİŞİ İNCELEMELERİ / EMSAL KARAR ÖRNEKLERİ VERİLMEKTEDİR.
UYGULAMA AĞIRLIKLIDIR.
Eğitmen Hakkında: Prof. Dr. Murat ERDAL
İstanbul Üniversitesi
Tedarik Zinciri Yönetimi Bilim Dalı Başkanı
Prof. Dr. Murat ERDAL
Dr. Erdal, Ticaret Mahkemelerinde “bilirkişilik” yaptı. Sektörel sözleşmeler ve ticari ilişkilerde yaşanan problemleri kaynağında inceleme fırsatı buldu.
Prof. Dr. Murat Erdal, lojistik, kombine taşımacılık, satınalma ve tedarik zinciri yönetimi alanlarında dersler vermektedir.
Sektörel çalışmalarını sürdürülebilir tedarik zinciri yönetimi, rekabet ve büyüme stratejileri odaklı sürdürmektedir.
Kitaplar:
Uluslararası Taşımacılık (M.Erdal, M. Çancı) UTİKAD
Lojistik Yönetimi (M.Erdal, M. Çancı) UTİKAD
Depo Yönetimi, (M. Erdal, Ö. Görçün, M. Saygılı) UTİKAD
İşçiye Hak Ettiği Tazminatların Derhal Ödeneceğini Söyleyerek İstifa Dilekçesi Alınması İşveren Feshi midir?
İşçiye Hak Ettiği Tazminatların Derhal Ödeneceğini Söyleyerek İstifa Dilekçesi Alınması İşveren Feshi midir?
Lütfi İNCİROĞLU
İşçiye Hak Ettiği Tazminatların Derhal Ödeneceğini Söyleyerek İstifa Dilekçesi Alınması İşveren Feshi midir?
Genel olarak iş sözleşmesini fesih hakkı, karşı tarafa yöneltilmesi gereken tek taraflı bir irade beyanı ile iş sözleşmesini derhal veya belirli bir sürenin geçmesiyle ortadan kaldırabilme yetkisi veren, bozucu yenilik doğuran bir haktır. İşçinin haklı nedenle iş sözleşmesini derhal feshi 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24’üncü maddesinde düzenlenmiştir. İşçinin önelli fesih bildiriminin normatif düzenlemesi ise aynı Kanun’un 17’nci maddesinde düzenlenmiştir. Bunun dışında 4857 sayılı Kanunda işçinin istifasını düzenleyen bir hüküm bulunmamaktadır.
Konuyla ilgili Yüksek Mahkemenin verdiği karara göre, “İşçinin haklı bir nedene dayanmadan ve bildirim öneli tanımaksızın iş sözleşmesini feshi, istifa olarak değerlendirilmelidir. İstifa iradesinin karşı tarafa ulaşmasıyla birlikte iş ilişkisi sona erer. İstifanın işverence kabulü zorunlu değilse de, işverence dilekçenin işleme konulmamış olması ve işçinin de işyerinde çalışmaya devam etmesi halinde gerçek bir istifadan söz edilemez. Bununla birlikte istifaya rağmen tarafların belirli bir süre daha çalışma yönünde iradelerinin birleşmesi halinde, kararlaştırılan sürenin sonunda iş sözleşmesinin ikale yoluyla sona erdiği kabul edilmelidir.
Şarta bağlı istifa ise kural olarak geçerli değildir. Uygulamada en çok karşılaşılan şekliyle, işçinin ihbar ve kıdem tazminatı haklarının ödenmesi şartıyla ayrılma talebi istifa olarak değil, ikale (bozma sözleşmesi) yapma yönünde bir icap olarak değerlendirilmelidir.
Uygulamada işçinin istifa dilekçesindeki iradesinin fesada uğratılması da sıkça karşılaşılan bir durumdur. İşverenin tazminatların derhal ödeneceği sözünü vermek ve benzeri baskılarla işçiden yazılı istifa dilekçesi vermesini talep etmesi ve işçinin buna uyması halinde, gerçek bir istifa iradesinden söz edilemez. Bu halde feshin işverence gerçekleştirildiği kabul edilmelidir.
İşverenin baskı uygulaması sonucu düzenlenen istifa dilekçesine değer verilemez. Dairemizce bu gibi hallerde feshin işverence gerçekleştirildiği, bununla birlikte işveren feshinin haklı olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmektedir (Yargıtay 9.HD. 3.7.2007 gün 2007/14407 E, 2007/21552 K.).
İstifa iradesinin bulunmadığına yönelik olarak irade fesadı iddiası tanık dahil her türlü delil ile ispatlanabilir.
Somut uyuşmazlıkta davacı işçilik alacaklarını alabilmek amacıyla istifa dilekçesi verdiğini ileri sürmüş, davalı işveren ise davacının istifa ettiğini savunmuştur. Mahkemece davacının istifa iradesinin fesada uğratıldığının ispatlanamadığı gerekçesi ile dava konusu kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin reddine hükmedilmiş ise de bozma sonrası dinlenen davacı tanığı S.A.’nın “Tarafıma gösterilen istifa dilekçesi ile ilgili bilgim vardır. Kendisine iki üç gün içerisinde tazminatların ödeneceği söylenerek bu belge imzalatılmıştır.” şeklindeki beyanları, gerekçesiz istifa beyanı, davalı tanık söylemleri ve dosya kapsamına göre, davacının 26/05/2014 tarihli istifa dilekçesinin irade fesadı ile malul olduğu ve davacının gerçek istifa iradesinin bulunmadığının anlaşılmasına göre dava konusu kıdem ve ihbar tazminatının kabulü gerekirken reddi hatalıdır”[1].
Yargıtay konuyla ilgili başka bir kararında da isabetli olarak, “ işçinin iradesinin fesada uğrayıp uğramadığının kanıtlanması çok kolay değildir. Yargıtay, bu güçlüğün bilincinde olarak, işçinin gerçek iradesini araştırırken, işçi lehine yorum ilkesinden isabetli şekilde yararlanmaktadır. Yüksek Mahkeme, işçinin istifa dilekçesi incelendiğinde kullandığı sözcüklerden, işverenin çelişkili ifade ve davranışlarından veya tanık ifadelerinden, istifa dilekçesinin başkası tarafından yazılmış ya da dikte ettirilmiş olduğu anlaşılıyorsa, istifanın işçinin gerçek iradesini yansıtmadığını kabul etmektedir”[2].
Sonuç olarak, işçinin iradesinin işveren tarafından fesada uğramasına ilişkin uygulamada sıkça rastlanılan örneklerden biri de işverenin bazı taahhütlerde bulunarak, işçiden istifa dilekçesi almasıdır. Örneğin hak ettiği tazminatlarının derhal ödeneceğini söylemesi veya benzeri baskılarla işçiden yazılı istifa dilekçesi vermesini talep etmesi ve işçinin buna uyması işçinin iradesinin fesada uğratılması anlamına gelir. Yargıtay, yerleşik içtihadıyla uyumlu ve isabetli olarak, bu gibi durumlarda, işçinin iradesinin fesada uğradığını, gerçek bir istifa iradesinden söz etmenin olanaklı olmadığını, bu halde yapılan feshin işverence gerçekleştirildiğinin kabul edilmesi gerektiğine hükmetmiştir.
[1] Y.9.HD., 01.10.2020 T., 2020/3079 E., 2020/10129 K.; Y.22.HD.,12.3.2019 T., E. 2016/6262, K. 2019/5766, Legalbank.
[2] Y.9.HD., 30.9.2020 T, E., 2016/25451, 2020/10097 K., Legalbank.
JENDER, 1. Yılını AKSA Jeneratör Ev Sahipliğinde Kutladı
JENERATÖR SANAYİCİLERİ VE GÜÇ SİSTEMLERİ DERNEĞİ (JENDER)
JENDER, 1. Yılını AKSA Jeneratör Ev Sahipliğinde Kutladı
EGSA’nın Amerika Pazarı Sunumu ile Zenginleşen 10. Genişletilmiş Yönetim Kurulu Toplantısı, Üyelerimiz ve Sponsorlarımızın Yoğun Katılımıyla Gerçekleşti!
JENDER, 1. Yılını AKSA Jeneratör Ev Sahipliğinde Kutladı
İstanbul, 22 Temmuz 2025 – Türkiye jeneratör ve güç sistemleri sektörünün çatı kuruluşu olan JENERATÖR SANAYİCİLERİ VE GÜÇ SİSTEMLERİ DERNEĞİ (JENDER), kuruluşunun birinci yılını kutlamanın gururunu yaşarken, 10. Genişletilmiş Yönetim Kurulu Toplantısını sektörün öncü markalarından AKSA Jeneratör ev sahipliğinde başarıyla gerçekleştirdi.
Stratejik Buluşma, Geniş Katılım
Toplantıya jeneratör ve güç sistemleri sektörünü temsil eden JENDER üye firmalarının tamamı, yeni üyelerimiz ve sponsorlarımız yoğun ilgi gösterdi. Katılımcılar, sektörün geleceğini şekillendirecek önemli konuları değerlendirme fırsatı buldu.
1. Yıl Coşkusu
Kuruluşunun üzerinden yalnızca bir yıl geçmiş olmasına rağmen JENDER; ulusal ve uluslararası birçok projeye imza atarak, sektörün sesi ve yönlendirici gücü olma yolunda önemli bir mesafe kat etti. Bu özel yıl dönümü, üyelerin dayanışmasını ve ortak vizyonunu pekiştiren bir atmosferde kutlandı.
Amerika’dan Global Perspektif: EGSA Sunumu
Toplantının en dikkat çeken bölümü, Sektörde Dünyanın en büyük Derneği olan Amerika merkezli EGSA – Electrical Generating Systems Association CEO’su Mr. Mir Mustafa JD, CAE tarafından gerçekleştirilen özel sunum oldu. Mir bey, Amerika jeneratör pazarı, sektörel teknik standartlar ve EGSA–JENDER kardeş dernek iş birliği hakkında kapsamlı bilgiler paylaştı. JENDER ’in EGSA ile birlikte yürüttüğü sertifikasyon programlarının Türkiye’ye adaptasyonu, tüm katılımcılar tarafından heyecanla karşılandı.
Yeni Üyelerimizle Güçleniyoruz
Organizasyon sırasında JENDER’e katılan yeni üyelerimiz tanıtıldı ve ailemiz daha da büyüdü. Derneğimizin sektördeki kapsayıcılığı ve temsiliyeti hızla artarken, güçlü ve organize bir sanayi yapısına ulaşma vizyonumuz daha da güçlendi.
JENDER ÜYE FİRMALARI (Alfabetik Sıralı Liste ve Web Siteleriyle)
JENDER – Jeneratör Sanayicileri ve Güç Sistemleri Derneği, yaklaşık 1,7 milyar USD üretim hacmine sahip, 180’e yakın ülkeye ihracat yapan ve dünyanın önde gelen üreticilerini bünyesinde barındıran Türkiye jeneratör ve güç sistemleri sanayisini temsil eden tek ulusal kuruluştur. JENDER üyeleri 575.000 m2 den fazla fabrika sahasında üretim yapmaktadır. Yıllık 102.000 adetten fazla jeneratör üretim kapasitesine sahiptir.
75–375 kVA güç aralığında Türkiye, dünya sıralamasında 2. sıradadır.
20’den fazla ana üretici:
10.000 kişiye doğrudan,
40.000 kişiye dolaylı istihdam sağlamaktadır.
1.000’in üzerinde tedarikçi ve taşeron ile toplam istihdam 100.000’in üzerindedir.
Dizel jeneratör ihracatı, Türkiye’nin toplam ihracatının %2,4’ünü oluşturmaktadır.
Sektörün küresel pazardaki payı %5, toplam iç ve dış satış hacmi ise 800 milyon USD düzeyindedir.
JENDER ‘in Misyonu:
200 ülkeye Sürdürülebilir bir şekilde “Türk Malı” Jeneratörleri ihracat hedefi olan JENDER, şu alanlarda faaliyet gösteren şirketleri ulusal ve uluslararası düzeyde tek bir çatı altında bir araya getirmeyi hedeflemektedir:
Jeneratör setleri
Kojenerasyon ve trijenerasyon sistemleri
Yenilenebilir enerji ile entegre hibrit çözümler
Gazlı ve hidrojenli güç sistemleri
Veri merkezi güç çözümleri
Enerji depolama sistemleri
Alternatörler, kabin ve konteyner sistemleri
Kontrol sistemleri ve diğer tüm tamamlayıcı bileşenler
1. YILDA GERÇEKLEŞEN STRATEJİK FAALİYETLERDEN BAZILARI
JENDER, kuruluşunun ilk yılında jeneratör ve güç sistemleri sanayisi adına birçok önemli adım atarak sektörel kapasiteyi büyütmüş, yerli üretimi desteklemiş ve uluslararası alanda Türkiye’nin sesi olmuştur. Aşağıda, ilk yılımızda öne çıkan bazı stratejik faaliyetler yer almaktadır:
Kamu Kurumlarıyla Stratejik İlişkiler Kuruldu
Başta T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, T.C. Ticaret Bakanlığı, T.C. Millî Eğitim Bakanlığı ve Türk Standartları Enstitüsü (TSE) olmak üzere çok sayıda kamu kurumu ile doğrudan temaslar ve stratejik iş birlikleri tesis edildi.
TSE ile Tarihi İş Birliği: Sektörel İlk Protokol
JENERATÖR sektörü adına bir ilk olan TSE–JENDER iş birliği protokolü imzalandı. Bu protokol sayesinde Türkiye’de jeneratör sistemleri ile ilgili test ve belgelendirme süreçlerinin uluslararası standartlara uyumlu hale gelmesi hedeflendi.
Türkiye’nin İlk Büyük Jeneratör Test Merkezi Kuruluyor
TSE–JENDER–İŞBİR protokolü ile Türkiye’nin ilk ve en büyük jeneratör test merkezi kurulması onaylandı. 2025 yılı sonunda faaliyete geçecek bu merkez, LYB (Yerli Malı Belgesi) dahil olmak üzere birçok ulusal ve uluslararası sertifikasyon sürecine ev sahipliği yapacak.
Sürdürülebilirlikte Bakanlık Destekli İlk Adım: RESPONSIBLE
T.C. Ticaret Bakanlığı ile birlikte yürütülen çalışmalarla, jeneratör sektörü için özel olarak hazırlanan “Responsible – Sorumlu Üretici” programı devreye alındı. İlk belgelendirmeler 2025 yılında başladı.
JENDER GREENPASSPORT Dünyada İlk!
JENDER Sürdürülebilirlik Komitesi öncülüğünde, dünyada ilk kez bir sivil toplum kuruluşu tarafından oluşturulan “JENDER GREENPASSPORT” uygulama ve belgelendirme programı hayata geçirildi. 2025 yılında belge verilmeye başlandı.
Avrupa’da Güçlü Temsil: EUROPGEN Üyeliği
JENDER, Avrupa jeneratör üreticilerinin üst birliği olan EUROPGEN’e tam üye ve Yönetim Kurulu Üyesi olarak kabul edildi.
Avrupa’dan Onur: Yılın Temsilcisi Ödülü
JENDER Başkanı, EUROPGEN tarafından verilen “Yılın Başarılı Sektör Temsilcisi” ödülünü, derneğin hızlı yapılanma ve etki gücü nedeniyle kazandı.
EGSA ile Kardeşlik Protokolü: Bir İlk
Amerika’nın 60 yıllık jeneratör sanayicileri derneği EGSA, tarihinde ilk kez bir uluslararası dernek ile kardeş protokol imzaladı. Bu önemli adım JENDER ile gerçekleşti.
EGSA CEO’su Avrupa’da İlk Kez JENDER ile Konuştu
EGSA CEO’su Mr. Mir Mustafa JD, CAE, Avrupa’da ilk kez JENDER davetlisi olarak bir sunum gerçekleştirdi. Bu sunum, EGSA–JENDER iş birliğinin sembol anı oldu.
TMB – Türkiye Müteahhitler Birliği ile Sektörel İş Birliği Görüşmesi
JENDER ve TMB arasında potansiyel iş birliği konularının değerlendirildiği özel bir toplantı gerçekleştirildi.
Sanayi Genel Müdürlüğü Komitesi’ne Gözlemci Üyelik
JENDER, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü’nün teknik komitelerine gözlemci üye olarak dahil edildi.
PGD Kontrol Listesi JENDER ile Hazırlandı
Türkiye jeneratör sektörü için ilk kez Piyasa Gözetimi ve Denetimi (PGD) Kontrol Listesi, JENDER Teknik ve Mevzuat Komitesi tarafından hazırlanarak Bakanlık onayına sunuldu.
Uluslararası Fuar Katılımları
JENDER ve üyeleri;
Middle East Energy Dubai 2025
Bauma Münih 2025
fuarlarında güçlü şekilde temsil edildi.
Çin’den Davet: Hunan Eyaleti Konferansı
JENDER, Çin’in Hunan Eyaleti tarafından düzenlenen Sürdürülebilir Enerji Konferansı’na konuşmacı olarak davet edildi.
Amerika’nın En Büyük Fuarı: CONEXPO-CON/AGG 2026 Desteği
JENDER, Amerika’da 2026 yılında düzenlenecek CONEXPO-CON/AGG fuarının resmi destekleyici kuruluşu olarak seçildi.
SURİYE – BUILDEX Kongre ve Fuarına Katılım
Suriye’nin yeniden yapılandırma süreci kapsamında düzenlenen BUILDEX Suriye kongre ve fuarına, JENDER ve üyeleri özel davetle katıldı.
Milli Eğitim Bakanlığı ile Mesleki Eğitim İş Birliği
T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü ile ara eleman yetiştirme amacıyla protokol taslağı oluşturuldu.
JENDER Eğitim Komitesi Kuruldu
JENDER bünyesinde oluşturulan Eğitim Komitesi, teknik eğitimler, sektörel sertifikasyonlar ve mesleki standartlar üzerine kapsamlı çalışmalar yürütmeye başladı.
Faruk AKSOY – Genel Sekreter ve Yönetim kurulu üyesi