EY Türkiye Girişimci Kadın Liderler Programı’nın 2019 Sınıfı Belli Oldu

Küresel çapta 12. yılını kutlayan, Türkiye’de ise dördüncüsü düzenlenen EY (Ernst & Young) Girişimci Kadın Liderler Programı kapsamında bağımsız jüri, programın 2019 sınıfında yer alacak girişimleri belirledi. Kadın girişimciler program kapsamında EY Türkiye’nin desteğiyle hiçbir ücret ödemeden 1 yıl boyunca eğitim, mentorluk, iş geliştirme ve networking desteği alırken yatırımcı, danışman ve başarılı girişimcilerin bilgi ve birikimlerinden yararlanabilecekleri küresel bir ağın parçası olacaklar.

Uluslararası danışmanlık ve denetim şirketi EY Türkiye’nin (Ernst & Young) bu yıl dördüncüsünü düzenlediği EY Girişimci Kadın Liderler Programı kapsamında yer alacak girişimler belli oldu. Vizyon sahibi girişimci kadınların iş dünyasında yükselmeleri ve küresel pazarda rekabet edebilmelerini desteklemek amacıyla yürütülen programda bağımsız jüri değerlendirmesi sonucu belirlenen kadın girişimciler EY Türkiye Girişimci Kadın Liderler Programı’nın 2019 sınıfında yer almaya hak kazandı. Kadın girişimciler program kapsamında EY Türkiye’nin desteğiyle hiçbir ücret ödemeden 1 yıl boyunca eğitim, mentorluk, iş geliştirme ve networking desteği alacak; yatırımcı, danışman ve başarılı girişimcilerin bilgi ve birikimlerinden yararlanabilecekleri küresel bir ağın parçası olacaklar.

Küresel çapta düzenlenen EY Girişimci Kadın Liderler (Entrepreneurial Winning Women) Programı; Amerika, Kanada, Rusya, Brezilya, Güney Afrika ve Asya Pasifik ülkelerinin içinde bulunduğu 65 ülkede 12. yılını kutluyor. Programın ilk üç yılında toplam 30 kadın girişimciye destek veren EY Türkiye; bu yıl da işini büyütme hedefi, tutkusu ve potansiyeli olan kadın girişimcileri destekleyerek, uluslararası pazarlarda etkin faaliyet göstermeye ve rekabet etmeye hazırlamayı amaçlıyor. Kadın girişimci sayısının her yıl arttığını belirten EY Türkiye Ülke Başkanı Metin Canoğulları, girişimlerin doğması, gelişmesi ve başarıya ulaşabilmesi için girişimci ruhların teşvik edilmesinin kritik bir öneme sahip olduğunu söyledi. Canoğulları, “Program katılımcılarını dünyadaki belirsizlik ortamını bile fırsata çevirecek liderlik becerileri ile donatıyoruz. Programımız kapsamında koçluk ve mentorluk uygulamaları, yönetsel yetkinliklerini artıracakları eğitimler ve iletişim ağlarını geliştirecekleri fırsatlar sunuyoruz. Kadınların kendi işlerini büyütmeleri ve işlerinde belli bir yere gelmeleri bizim için en büyük kazanç. Girişimci kadınların program sonlandıktan sonra bakış açılarının değiştiğini ve vizyonlarının genişlediğini görmek bizi gururlandırıyor” dedi.

Programın Türkiye Liderliğini yürüten EY Türkiye Vergi Hizmetleri Şirket Ortağı Müge Tan Belviso ise “EY olarak, Türkiye’de kadın girişimciliğinin henüz tamamı kullanılmamış dev bir ekonomik potansiyel barındırdığını biliyoruz. Kadın girişimcilerin karşılaştıkları zorlukları araştırmak ve bu zorluklara çözüm yolları bulmayı hedefliyoruz. Kadın girişimcilere hedefledikleri uluslararası pazarların kapılarını açan bu özel programla, onların işletmelerini büyütmelerine yardımcı olmak ve Türkiye ekonomisine sağladığımız katkıyı artırmak en büyük amacımız. Ekonomik ve sosyal sorumluluk olarak gördüğümüz bu proje kapsamında şimdiye kadar 30 kadın eğitim, mentorluk ve koçluk aldı. Programın bu denli yararlı olduğunu ve her bir katılımcımızın kendi sektörlerinde birer öncü haline gelme yolunda ilerlediğini görmek bizim için gurur verici” dedi.

Programa katılan şirketler büyüyor

Bağımsız jüri değerlendirmesi sonucu EY Türkiye Girişimci Kadın Liderler Programı’nın 2019 sınıfına katılmaya hak kazanan kadın girişimciler; “İşte Proje Yönetimi ve Mimarlık Hizmetleri” Kurucusu Alev Akın, “Futa Halı ” Kurucusu Derya Özgür Kader, “Ottoman Grup İmplant” Kurucusu Dilek Yurtseven, “Denebunu Bilgi Teknolojileri ” Kurucusu Duygu Akbudak, “Myoffice Mobilyaları” Kurucusu Fatma Önal Önlen, “Nora Fine Foods” Kurucusu Gülçin Erdeniz, “Burpol Polimer” Kurucusu İlkay Yıldırım, “Epsa Yalıtım” Kurucusu Nurcan Özdemir, “Sezgin İç ve Dış Ticaret” Kurucusu Reyhan Sezgin, “Dese Gıda Ürünleri (Juico)” Kurucuları Sedef Dördüncü ve Deniz Derman oldu. Programın 2019 jürisinde, KAGİDER Başkanı Emine Erdem, Sanko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Zeki Konukoğlu ve Bozlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı yer aldı.

Editöre Not:

Program kadın girişimcilere ne sağlıyor?

  • Türkiye’nin en iyi girişimcileri ve yüksek büyüme göstermiş şirketlerinin liderlerinin de dahil olduğu seçkin bir ağa katılma imkanı,
  • Güncel sektör haberleri, araştırmalar, işletme stratejileri ve uygulamaları hakkında bilgi alışverişi ile bilgi birikimini artırma fırsatı,
  • Potansiyel ortaklıkları, stratejik işbirliklerini, yeni müşteri ve tedarikçiler ile muhtemel sermaye kaynaklarını keşfetme olanağı,
  • Üst düzey danışmanlar ve tanınmış girişimcilerle diyaloglar kurarak liderlik, yöneticilik ve işletme becerilerini geliştirme imkânı,
  • Kendilerinin ve şirketlerinin kurumsal yöneticiler, yatırımcılar ve medya karşısındaki görünürlüğünü artırma şansı.

Kimler katılabilir?

EY Girişimci Kadın Liderler Programı’na katılmak isteyen girişimci kadınların şirketlerinin Türkiye merkezli ve en az 3 yıldır faaliyette olması, son 2 yılda en az yıllık 3 milyon TL ciroya sahip olması gerekiyor. Kadın girişimcinin şirkette en az yüzde 25 hisse sahibi olması ve ana karar vericiler arasında yer alması da koşullar arasında yer alıyor.

EY (Ernst & Young) Hakkında

EY, denetim, vergi, kurumsal finansman ve danışmanlık hizmetlerinde bir dünya lideridir. Dünya genelinde toplam 260.000 çalışanımız, ortak değerlerimizi ve kaliteyi ön planda tutan kararlı tutumumuzu hep birlikte paylaşmaktadır. Daha fazla bilgi için, lütfen www.ey.com adresini ziyaret ediniz. EY; her biri ayrı bir tüzel kişiliğe sahip Ernst & Young Global Limited’e üye firmalardan oluşan global bir organizasyon olup tüm hizmetlerini bu üye firmalar tarafından sunmaktadır.

KPMG Türkiye ve SAS İş Birliğine İmza Attı

Uluslararası denetim, vergi ve danışmanlık şirketi KPMG Türkiye, müşterilerinin analitik ihtiyaçlarını karşılarken en gelişmiş çözümlerle katma değer sunabilmek amacıyla ileri analitik ve yapay zekada dünya lideri olan yazılım devi SAS ile iş birliği gerçekleştirdi.

KPMG Türkiye ve SAS’ın imza attığı iş birliği, KPMG’nin uluslararası yapısı altında SAS’ın analitik ve yapay zeka konusundaki kapsamlı teknolojileriyle katma değerli analitik çözümler üretmeyi amaçlıyor.Sektördeki yenilikçi işbirliği sayesinde son kullanıcılar, KPMG Türkiye aracılığıyla iç pazardaki taleplerine cevap verebilecek yeni iş çözümlerine ulaşabilecek. KPMG Türkiye ofisinde oluşturulacak Yapay Zeka Laboratuvarı ile finanstan sigortaya, üretimden perakendeye ve enerjiye kadar birçok farklı endüstride SAS teknolojisi ve KPMG uzmanlığıyla şirketlerin dijital yol haritalarını veri odaklı bir temele oturtan sektörel çözümler sunulacak.

İş birliği anlaşmasına imza atan KPMG Türkiye Başkanı Murat Alsan, analitik çözümleriyle dünya devi olan SAS’la yapılacak çalışmaların, iş dünyasının yolunu aydınlatacağını söyledi. KPMG Türkiye’nin SAS Global Sistem Entegratörü olduğunu ve globalde de iş birliği yaptıklarını belirten Alsan, “Bu ortaklık gereği hem SAS hem de KPMG Türkiye olarak; iş modellerini kurmak, teknik ve iş ekiplerini eğitmek ve geliştirmek ve pazarlama desteği sağlamak için önemli oranda kaynak ayırmayı planlıyoruz. KPMG’nin uzmanlığını SAS teknolojileri, SAS global deneyimi ve servis yetenekleri ile tamamlayan bu projeyle müşterilerimize ve Türkiye pazarına değer katacak zengin analitik çözümleri sunacağız” dedi.

SAS’ın Türkiye ve Orta Asya Bölgelerinden Sorumlu Genel Müdürü Tayfun Topkoç ise şunları söyledi: “Gerçekleştirdiğimiz iş birlikleriyle hem iş ortaklarımıza hem de müşterilerimize önemli katma değerler sunuyoruz. Dünyanın önde gelen denetim, vergi ve danışmanlık hizmetleri şirketinden biri olan KPMG ile yaptığımız ortak çalışmada da bu değişmedi. SAS olarak KPMG ile sektördeki en yenilikçi çözümleri güçlendirerek ve yeni nesil girişimcilere yarının teknolojisinin ötesinde düşünmeleri için ilham vereceğimiz bir çalışmaya imza attık. Bu sayede Türkiye pazarına yeni girişimlerle iş birliği yapma niyetindeyiz. Bu kapsamda yine KPMG ile genç veri bilimcilerini geliştirmek için ortak bir staj programı ve Yapay Zeka alanında çalışmaları güçlendirmek için Co-Innovation Lab (“COIL”) kurmayı planlıyoruz.”

Sabancı Holding Çimento Grubu İş Ortakları “Cement Day”de Buluştu

Sabancı Holding Çimento Grubu, Akçansa ve Çimsa ile temsil ettikleri çimento sektöründeki vizyon ve misyonunu iş ortaklarıyla paylaşmak için bu yıl ilk kez “Cement Day” isimli bir toplantı düzenledi. Toplantı, Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Sabancı Holding CEO’su Cenk Alper ve Sabancı Holding Çimento Grup Başkanı Dr. Tamer Saka’nın ve 400 iş ortağının katılımıyla gerçekleşti.

Sabancı Center’da gerçekleştirilen “Cement Day” de alanında uzman konuşmacılar da iş ortakları ile bir araya getirildi.Toplantıda Bloomberg HT Genel Yayın Yönetmeni Gökhan Şen “Dünya ve Türkiye Ekonomisi” başlıklı konuşmasında değişen ekonomi koşullarında başarının sırrının değişime hızla adapte olmak ve sinerji yaratabilmek olduğuna değindi. Son oturumda KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır ise “Değişen Toplum Dinamikleri” üzerine yaptığı konuşması ile çimento sektöründeki değişimin hızına ve tüm sektörlerde olduğu gibi çimento sektöründe de değişime uyum sağlama gerekliliğine dikkat çekti.

Bugün Türkiye’de en fazla çimento üretim tesisine Sabancı Holding Çimento Grubu’nun sahip olduğunu belirten Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı yaptığı açılış konuşmasına şunları söyledi: “Sabancı Topluluğu olarak 50 yıldır çimento işindeyiz. Çimento üretiminin yüzde 18’inde Sabancı markası var ve ihracat lideri konumundayız. Artık dünya markalarıyla rekabet ederek 65’ten fazla ülkeye kendi markamızla satış yapıyoruz. Yıllık 1 milyar TL’nin üzerinde ihracat gerçekleştiriyoruz. İspanya Bunol Fabrikası satın almasıyla da beyaz çimentoda bir Türk markası olarak dünya lideri konumuna gelmeyi hedefliyoruz” dedi.

Sabancı Holding CEO’su Cenk Alper, Cement Day’de yaptığı konuşmada dünyanın hızlı bir dönüşümden geçtiğini, tarihte ilk kez dünya nüfusunun %50’sinin artık kentlerde yaşadığını, bu rakamın 2020’ye kadar yaklaşık %56’lara ulaşacağını ve Türkiye’de kentsel dönüşüm ile birlikte büyük alt yapı ve yeniden inşa projelerinin çimento sektörünün gelişmesinde önemli fırsatlar sunduğunu belirtti.

Sabancı Holding Çimento Grubu olarak Ar-Ge ve inovasyon yatırımları, ürünleri ve hizmetleri ile rekabette her zaman öncü olduklarını ve geçen sene üç yeni yatırım devreye aldıklarını belirten Cenk Alper sözlerine şöyle devam etti: “Yavuz Sultan Selim Köprüsü, 1915 Çanakkale Köprüsü gibi ülkemizin değerli projelerinin harcında da yine biz varız.Çanakkale’de inşa ettiğimiz Güzel Sanatlar Lisemizi birbirinden yetenekli gençlerimize armağan ettik. Fabrikalarımızın bulunduğu illerde, sosyal yatırımlarımız da hep devam etti. Fabrikalarımızla ve öğütme tesislerimizle yaklaşık yirmi ilde istihdam olanağı yarattık. Bulunduğumuz her iş kolunda olduğu gibi, çimentoda da her zaman yeninin peşinden koşuyoruz. İş ortaklarımızın desteği ve gücüyle çimento sektöründe büyümeye Türkiye ekonomisinin gelişimine katkı sağlamaya devam edeceğiz” dedi.

Sabancı Holding Çimento Grup Başkanı Dr. Tamer Saka ise konuşmasında şunları söyledi: “Sabancı Holding olarak çimento sektöründe 50 yılı geride bırakıyoruz. Akçansa ve Çimsa’nın sektördeki öncülüğü topluluğumuz için önemli bir güç. Bu gücü ortaya çıkaran uzman çalışan kadrolarımızın yanı sıra inovasyon ve AR-GE ile sektöre yön veriyor, liderlik ediyoruz. Ama bizim tüm sektörden çok önemli bir farkımız var. Arkamızda Sabancı Topluluğu’nun vizyon ve strateji gücü bulunuyor” dedi.

Otomotiv Endüstrisini Geleceğe Taşıyacak 10 Parametre

Turkish Cargo ve Turkishtime’ın birlikte düzenlediği Sektörler Uluslararası Rekabet Stratejileri Ortak Akıl Toplantıları’nın ilki, otomotiv sektörü temsilcilerini bir araya getirdi. SEDEFED’in de ev sahibi olarak yer aldığı toplantıda; Türkiye’nin otomotivde iç ve dış stratejisi, sektörün Ar-Ge yatırımlarında geldiği nokta, Sanayi 4.0’ı ele alış biçimi, kurdaki dalgalanmalardan nasıl etkilendiği ve tedarik zincirini oluşturan halkaların sektör için yarattığı değer tüm yönleri ile ele alındı.

Turkishtime’ın geleneksel bir kimliğe büründürerek düzenlemeye devam ettiği “Ortak Akıl Toplantıları”, 18 Eylül Çarşamba günü otomotiv sanayicilerini aynı masa etrafında topladı. Prof. Dr. Emre Alkin’in moderatörlüğünde düzenlenen Otomotiv Sektörü Ortak Akıl Toplantısı’na; Türk Hava Yolları Genel Müdür (Kargo) Yardımcısı Turhan Özen, TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı / SEDEFED Yönetim Kurulu Başkanı Ali Avcı, Otomotiv Sanayi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi /Anadolu Isuzu Otomotiv San. ve Tic. A.Ş. Genel Müdürü Yusuf Tuğrul Arıkan, TOSB Otomotiv Yan Sanayi İhtisas Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkan Vekili / Eku Fren ve Döküm San. A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Mehmet Dudaroğlu, Bosch Sanayi Ticaret A.Ş. Mobilite Çözümleri İlk Donanım Satış Direktörü Gökhan Tunçdöken, HyundaiAssan Otomotiv San. ve Tic. A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kibar, Arfesan İcra Kurulu Üyesi Fuat Burtan Arkan, Pimsa Adler Otomotiv A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Ömer İltan Bilgin, Farplas Genel Müdürü Ali Rıza Aktay, Tofaş Dış İlişkiler Direktörü Güray Karacar, Hema Endüstri Genel Müdürü Osman Tunç Doğan, Autoliv Cankor Otomotiv Emniyet Sistemleri San. ve Tic. A.Ş. Genel Müdürü Özgür Özdoğru, Kırpart A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Genel Müdürü Şahin Saylık, Anar Metal Ltd. Şti. Yönetim Kurulu Başkanı Yılmaz Sarıhan, TÜRKONFED Ekonomi Danışmanı Pelin Yenigün ve Turkishtime Yönetim Kurulu Başkanı Filiz Özkan katıldı.

Sektördeki dönüşüm iyi ele alınmalı

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye ekonomisi için de kaldıraç görevi üstlenen otomotiv sektörü, gerek büyüklüğü, gerekse etki alanı açısından en önemli sanayi dallarından biri konumunda yer alıyor. Son yüzyılda otomobil kültürü, dünya geneline yayılırken sektör, dünya ekonomisine yön vermenin yanında; insanların nerede ve nasıl yaşadıkları noktasında da önemli değişimleri beraberinde getiriyor. Dünya otomotiv sektöründeki köklü dönüşümlerin yanında, dünya ticaretindeki korumacı politikalar ve Brexit sürecinin, Türk otomotiv sektörünü önümüzdeki dönemde daha da zorlayacak unsurlar olabileceğinden endişe ediliyor. Sektör temsilcileri, esas bakılması gereken konunun; otomotiv sanayindeki dönüşüm olduğuna dikkat çekerken bu dönüşümün çok iyi ele alınıp, stratejilerin buna göre belirlenmesi gerektiğini ifade ediyor. Sektör çevreleri, şirketlerin bugünkü problemler üzerine çalışıp, kârlılıklarını ve işlerini sürdürülebilir kılarken, buna paralel olarak global pazarın gittiği bu alanda mutlaka bir şeyler yapması gerektiğini belirtiyor.

Otomotiv, küresel değer zincirinde yerini sağlamlaştırıyor

Otomotiv sektörü yarattığı yüksek katma değer, istihdam ve küresel ticaretten aldığı pay ile Türkiye ekonomisi açısından önemli bir yerde duruyor. Türkiye ihracatının beşte birini, tek başına gerçekleştiren sektörün, Ocak-Ağustos 2019 döneminde gösterdiği performansa bakıldığında; 20 milyar dolarlık bir ihracat rakamına imza atarak, üretiminin yüzde 85’ini yurt dışı pazarlara aktardığı görülüyor. Otomotiv ana sanayindeki güçlü küresel oyuncular ve dünyadaki diğer otomotiv üreticilerinin tedarikçisi konumundaki yerli yan sanayi üreticileri de son dönemde kurdaki dalgalanmadan kaynaklı düşüşle birlikte, küresel değer zincirinde yerini sağlamlaştırmaya çalışıyor. Otomotiv sanayinin tedarik sanayi ile birlikte 32 milyar dolarlık ihracatla ciddi anlamda liderliği devam ediyor. Ama sektör için aynı zamanda bazı tehditler de söz konusu. Bu tehditlerin başında, ihracat pazarlarındaki gelişmeler geliyor. Dünyada özellikle Çin’de bir duraklama söz konusuyken, ABD’de de yerinde sayıyor. Sektörün en büyük pazarı olan Avrupa’da bir gerileme kendini gösterirken, bu durum sektörün ihracatına gölge düşürüyor. Bu noktada sektör temsilcileri, yeni pazarlar bulup, ihracatın artırılması gerektiğini ifade ediyor.

Gelinen son noktada dünyanın gittiği yer, artık insan eli değmeden kendinden otomasyonlu ve bol bulutlu sistemlerle devam eden bir üretim şekline evrildi. Bu anlamda sektörün; iç pazarını canlandıracak, ihracatını artıracak, dünyaya entegre edecek, dijital dönüşüme, Endüstri 4.0’a daha fazla puan yaratacak küçük dokunuşlara ihtiyacı söz konusu. Burada esas bakılması gereken konunun otomotiv sanayindeki dönüşüm olduğunu belirten uzmanlar; bu dönüşümün çok iyi ele alınıp, stratejilerin buna göre belirlenmesi gerektiğine dikkat çekiyor.

Otomotiv endüstrisini geleceğe taşıyacak 10 parametre

Toplantıda, iç pazarı canlandıracak, ihracatı artıracak, sektörü dünyaya entegre edecek bir tablonun oluşabilmesi için sektör temsilcilerinin katılımıyla aşağıdaki 10 parametrede görüş birliğine varıldı.

1- Uzun vadeli strateji programı yapılmalı

Sektörün Ar-Ge teşviklerindeki düzenlemeden tutun birçok kritik noktada uzun dönemli bir yol haritasına ihtiyacı var. Sektörün iklimi, birçok sektörde olmayan uzun dönemli planlamaya müsait. Bu kadar uzun soluklu bir sektörde, yeni nesil araçlarla ilgili çok daha uzun vadeli yol haritalarının çıkması gerekiyor. Bu anlamda paydaşların devleti de yanına alarak uzun vadeli bir otomotiv sektörü stratejisi ortaya koyması bekleniyor.

2 -Vergilerle ilgili sadeleşme ve rasyonelleşmeye ihtiyaç var

Devreden KDV’ler ve MTV’nin daha rasyonel bir hale getirilmesi gerekiyor. KDV Kanunu’nun 29’uncu maddesi; “Devreden KDV’ler iade edilemez” diyor, yani nakit olarak ödenemez. Bu nedenle devreden KDV’ler, sektörün sırtında bir yük olarak duruyor. Bir çözüm önerisi olarak; bu alacaklar devlet garantili poliçeye dönüştürülebilir veya sektör aldığı kredilerde bunları teminat olarak gösterebilir.

3- Lojistik altyapısı ile ilgili eksikliklerin acilen giderilmesi

Türkiye’nin lojistik ile ilgili özellikle de demir yollarının hem geometrisi hem de vardığı noktalarla ilgili eksiklikleri söz konusu. Demir yolu taşımacılığına dair alanların genişletilmesi gerekliliği su götürmez bir gerçek olarak sektörün karşısında duruyor. Yüzde 75 oranında Avrupa ile çalışan sektör, mal giriş çıkışının hiç birinde demir yolu üzerinden akış sağlayamıyor. Türkiye’de özellikle lojistik merkezleri, demir yolu bağlantıları ile güçlendirilerek sektörün rekabet kabiliyeti artırılabilir.

4- Dijital altyapı ve otomasyon alt yapısındaki açıklar kapatılmalı

Dünyanın gittiği yer, artık insan eli değmeden kendinden otomasyonlu ve bol bulutlu bir sistemle devam eden bir üretim şekli. Hele ki bir de elektrikli araçlardan bahsediliyor. Burada daha az insan ama daha fazla dijital altyapı gerektiren bir üretime doğru gidiliyor. Bu konuda dünyaya entegre olmakla ilgili bir eksikliğimiz yok fakat alt yapıya dair eksiklerimiz var ve bunları bir an önce tamamlamamız gerekiyor.

5-Ar-Ge desteklerinin belirlenmesi

1000 tane Ar-Ge merkezinin olduğu Türkiye’de Ar-Ge merkezlerine verilen teşvikler, işletme sermayesine dönüyor. Katma değer yaratan aynı seviyede ya da artan katma değerlere mutlaka teşvik paketlerinin değişmesi gerekiyor. Yüzde 70 ithalat yaparak pazara mal sağlayan bir işletme ile yüzde 30 ithalat yaparak pazara mal sağlayanlar günün sonunda yine aynı oranlarda vergi ödüyor. Teşvik mekanizmasının bu anlamda regüle edilmesi gerekiyor.

6- Uzun vadeli proje bazlı kredi beklentisi

Yatırım ortamının da gelişebilmesi için sektörün uzun vadeli kredilere ihtiyacı söz konusu. Ticari bankalarda hala kredi faizleri yüksek olduğu için sektör uzun vadeli kredi almakta zorlanıyor. Zaten düşük kârla çalışan bir alan oldukları için sektör temsilcileri, yüksek kredi faizleri ile kredi alınmasını mantıklı görmüyor. Bu nedenle uzun vadeli bir proje için ana sanayiyle yapılan kontratlar gösterilerek, uygun ekonomik krediler verilerek uzun dönemde sektöre soluk aldırılabileceği öngörülüyor.

7- Yeni pazarlar için mutlaka diplomasinin devreye girmesi

Enerji satın aldığı yerlere peşin ödeme yapan Türkiye, konu kendi mallarını satmaya geldiğinde diplomasiyi hiç kullanamıyor. Burası devletin devreye girmesi gereken bir alan.

Pazar bu kadar hızlı gelişirken, sektörün de bir yandan yeni pazarlar bulup, buradaki ihracatı artırması gerekiyor. Sektör temsilcileriyle birlikte bu konuya eğilerek, nelere dikkat edilmesi ve nelere ihtiyaç olduğu ile ilgili beyin fırtınası yapılmalı.

8- Yatırım mallarının yerlileştirilmesi

Sektör yıllardır üretim yapıyor ama üretimini yaptığı malların makinesini yurt dışından alıyor. Aslında çok pahalı makinelere gerek duyulmadan başarılı üretimler yapılabilir. Eğer otomotiv sanayi katma değerli ürünler üretmek istiyorsa, her şeyden önce makine üretim kabiliyetini kullanmalı. Ezcümle ile sektör bu pazarda ilerleyen zamanlarda ayakta kalmak istiyorsa, bu ülkenin kendi makinesini kendisinin üretmesi gerekiyor.

9- Fikri ve mülkiyet hakkı ve patentler

Türkiye’de tüketicinin korunması, sanayi ürünlerinin güvenliği anlamında önemli kanunlar var fakat bunlar yeterince harekete geçirilebilmiş değil. Ne Türkiye’de üretilen ürünlerin ne de ithal edilenlerin lisans anlaşması bulunmuyor. Bu, çok ciddi bir güvenlik unsuru. Özellikle otomotivdeki güvenlik parçaları sadece şekli itibarıyla bir testten geçirilerek satışı yapılıyor. Bu konu ile ilgili denetimin hem devlet hem de firma bazında daha titiz yapılması bekleniyor.

10- Yapısal reformlara duyulan ihtiyaç

Özellikle hukuk reformu önemli. Yurt dışındaki müşteriler arasında güvenilirliğimizi sorgulayıp, fabrikaya kadar gelenler var. Bu nedenle hukuk ve yapısal reformların yapılması gerekiyor.

Bilinçsiz Önyargılar İş Dünyasında Kadınları Engelliyor

Üst düzey yönetici araştırma şirketi Egon Zehnder’in kıdemli ortağı, toplumsal cinsiyet eşitliği savunucusu, “Eyvah CEO Doğuruyor” kitabının yazarı Murat Yeşildere, kadın istihdamının önündeki en büyük engelin bilinçsiz önyargılar olduğunu söylüyor. Murat Yeşildere, Türkiye’de kadın istihdamının artması konusunda öncelikli yapılması gerekenler hakkında bilgi verdi. 

İş dünyasında kadın istihdamının artmasının aslında kadın konusu değil bir erkek konusu olduğunu vurgulayan Murat Yeşildere, “Sorun arzda değil talepte. Kadın istihdamının önündeki en büyük engel karar vericilerin bilinçsiz önyargılarında… Kadın yönetim kurulu üyesi atayarak yetkinlikten fedakarlık edeceğini düşünen üst düzey erkek yöneticilerin olması bu konunun önünde yer alan en büyük engel. Bu anlayışın değişmesi gerekiyor. Kadınla yetkinliği aynı cümlede kullanmakta zorlananlar var. O yüzden konu aslında kadın konusu değil erkek konusu. Şiddeti yaratan da erkekler, cinayet işleyen de erkekler, önyargıya sahip olan da erkekler. Konu aslında tamamen erkeklerle alakalı” diyor.

 

·      Türkiye’de güçlü bir kararlılık ve takip yok

2011 yılında SPK (Sermaye Piyasası Kurulu)’nın hazırladığı kurumsal yönetim mevzuatında bağımsız yönetim kurulu üyelerinin getirilmesine ek olarak kadın üye olması konusuna da değinildiğini söyleyen Yeşildere: “Maalesef  o dönemde bu öneriye hiç kimse uymadı. Kamuoyu Aydınlatma Platformu’na yolladıkları açıklamalarda, birçok halka açık şirket ‘Çok istedik ama hiç yetkin kadın yönetim kurulu üyesi bulamadık’ diyebildi. Geçen sekiz yılda farkındalık önemli ölçüde arttı. Ancak bu da yeterli değil ve olamadı. Biz Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu ile birlikte Bağımsız Kadın Direktörler inisiyatifini kurduğumuzda, halka açık şirketlerde yönetim kurullarındaki kadınların oranı yüzde 10 civarındaydı, geldiğimiz noktada, sekiz senede, oran yüzde 14’ün biraz üzerine çıktı. İngiltere bizimle eş zamanlı yola çıktı şimdi geldikleri oran yüzde 30’un üzerinde. İngiltere kota olmadan bu gelişmeyi sağlayan tek ülke. Ancak İngiltere’de bakan halka açık ve yönetim kurulunda kadın üye olmayan her şirketin Yönetim Kurulu Başkanı’na kişisel mektup yazarak, “bu utancı yaşayacak son şirket siz mi kalmak istiyorsunuz” diye sordu, tek tek takip etti. Türkiye’de ise böyle güçlü bir kararlılık ve takip maalesef yok. İngiltere’de 2-3 sene önce yeni bir mevzuat çıkardılar; buna göre, artık 250’den fazla çalışanı olan her şirket kadın ve erkek yöneticilerin ücret farklılığını raporlamak mecburiyetinde” dedi.

 

·      Değişim için şirketlerde kota şart

İstihdamda, özellikle yönetim kademesinde kadın sayısını arttırmak için pozitif ayrımcılığın çok fazla işe yaramadığının altını çizen Murat Yeşildere: “İnsanı konuşuyoruz, iki insan aynı  değil ki.. Değişim için şirketlerin yönetiminde  kota şart. Türkiye gibi ülkelerde iş dünyasında kadın yönetici oranının artması için kotalardan başka çözüm de yok gibi görünüyor. Dünyaya bakın, kadınların sayısını arttıran ülkeler hep kotayla çözmüş bu sorunu. Onun için ben pozitif ayrımcılık tarafında değilim; çok net regülasyonların, hedeflerin, kotaların yanındayım. Ancak kota konusuna da kadınlar temkinli bakıyor. Şöyle diyorlar, ‘Ben kota ile o yönetim kuruluna gireceksem, girmeyeyim, kadın olduğum için değil yetkinliğim için oraya girmem lazım’ diyor. Saygı duyuyorum söylediklerine, kadının bu cesur duruşuna ama erkek öyle bakmıyor. Bu önyargı değişmediği için yöneticiler de kendisine benzeyen erkekleri içeriye almaya başlıyor. Kadınların da daha pragmatik bakıp normalleşmeyi sağlaması lazım. Biz Türkiye’de bu işi yüzde 50-50’ye getirdikten sonra, yani normalleşmeyi sağladıktan sonra kotaları kaldırmayı düşünebiliriz” diye ekliyor.

Sözleşme yönetim süreçlerinde en çok sorun yaşadığınız konular neler?

Sözleşme yönetimi, hukuku ilgilendirdiği kadar farklı bir çok teknik yönü olan karmaşık bir süreçtir. Sözleşme ilişkileri sadece hukuku ya da başka uzmanlık alanlarını ilgilendiren teknik bir konudan ibaret de değildir aslında. İşin içine sosyoloji, psikoloji, dini inançlar ve hatta kültürel alışkanlıklar dahi girer.

Sözleşmelerin müzakere aşamasından imza aşamasına, yükümlülüklerin ifası aşamasından sözleşmenin sonlandırılması, ilişkinin tasfiyesi aşamasına kadar yaşanan zorlu süreçlerde en sıkıntılı noktalar hangileri sizce ?

Bu sıkıntıları aşmak için ürettiğiniz çözümler neler ?

FED Bilançosunu Küçültmeye Hazırlanıyor

Piyasalar yarın Amerika Merkez Bankasının (FED) sonlandıracağı para politikası toplantısını bekliyor. FED’in bu toplantıda iki ana başlığı ele almasını bekleyebiliriz. Birincisi FED’in varlık alım programı sonrası yaklaşık 5 trilyon dolara ulaşan bilançosunu yavaş yavaş küçültme sürecine başlaması olacak. Muhtemelen FED bilanço küçültme sürecinin nasıl olacağını daha detaylı bir şekilde açıklayacak ve ilk azaltma sürecine Ekim ayında başlayacaktır. Bilanço küçültme süreci piyasalar tarafından beklenen bir gelişme olduğu için büyük bir sürpriz olmayacaktır. Ancak, bu sürecin ne kadar hızlı veya yavaş olacağı piyasaları ilgilendiriyor. Eğer bilançosunu hızla küçültmek isteyen bir FED ile karşılaşırsak Doların bir miktar değer kazandığını görebiliriz. Genel anlamda FED’in bilanço konusunda daha yavaş adımlar atması bekleniliyor. İkinci ana başlık ise bu yıl ve önümüzdeki yıl kaç adet faiz artışı olacağını gösteren nokta tahminler (dot-plots) takip edilecek. Eylül ayı toplantısında açıklanan nokta tahminlerde 2017 yılı içinde bir adet daha faiz artışı olabileceğini görmüştük. Eğer FED bu beklentisini korursa Aralık ayında 25 baz puan faiz artışıyla karşılaşabiliriz. Bu ve Ekim ayında yapılacak toplantıda faiz artışı ihtimalinin oldukça düşük olduğunu söyleyebiliriz. 2018 yılında ise FED üyeleri üç adet faiz artışı bekliyordu. Bu beklentilerinde değişiklik olacak mı onu da takip edeceğiz. Genel olarak FED’in şimdilik öngörülebilir adımlar attığını ifade edebiliriz. Ancak, bu toplantıda nokta tahminler, büyüme ve enflasyon oranları güncellenecek özellikle enflasyon oranında yukarı yönlü revizeler gerçekleşirse piyasaların fiyatlama davranışları değişebilir. Yani daha “şahin” bir FED ile karşılaştığımız anlamına gelecektir. Böyle bir senaryo düşük olsa da gerçekleşmesi halinde Dolar varlıklarında değer kazanım sürecinin hızlanabilir. Aksine nokta tahminlerde değişiklik olmaz ve bilanço küçültme süreci yavaş olacağına yönelik mesajlar doları zayıflatabilir. Dolar TL paritesinin teknik görüntüsüne baktığımızda ise 3.3880 seviyesine gerilemesi sonrası tepki alımlarını hızlandırdığını görüyoruz. Dana öncesinde önemli destek olan 3.5150 seviyesi rol değişimine uğrayarak direnç olarak takip edilebilir. Bu seviyenin geçilmesi halinde yukarı yönlü hareketlerin hız kazandığını görebiliriz. Aksi halde olası geri çekilmelerde 3.4850 – 3.4540 bölgesi destek olarak izlenebilir.

 

Satınalma Dergisi Üyelik Paketleri

Pazarlamada Dijital İnovasyona Hazır Mıyız?

Günümüzde Pazarlama ve Satış kavramı ve uygulamaları hızla değişime uğramakta, yeni bir çok teknolojik uygulamalar devreye girmektedir. Özellikle dijital pazarlama uygulamalarına  her gün bir yenisi eklenmekte, yeni bir çok uygulama ise piyasaya sürülmeyi beklemektedir.

Facebook, Instagram, Pinterest, Youtube gibi  bu uygulamalar yeni pazarlama uygulamalarının başlıcalarıdır. Bu hızlı değişime sizce şirketler ve kişiler ne oranda ayak uydurmakta ve başarılı olabilmektedir? Acaba günümüzde bu kadar çok yeni teknolojik uygulamalar devreye girdikçe bizler tüm bu uygulamalara yeteri kadar adapte olup, başarılı sonuçlar elde edebilmekte miyiz? Bu teknolojilere ve uygulamalara insan ve finans kaynaklarımızı yeteri kadar ayırabilecek miyiz?

Tedarikçi Analizleri

Bir önceki yazımda sizlerle tedarik zinciri yönetimi bölümünün şirketler için olan stratejik öneminden bahsetmiştim bu kez ise tedarikçi pazar analizleri, tedarikçilerin seçilmesi, değerlendirilmesi, sınıflandırılması ve denetlenmesi hususlarına kısaca değinmek isterim.
Açıkçası mal ve hizmet aldığımız pazarlar içinde faaliyet gösteren şirketleri ne kadar tanıyoruz, yanlızca yıllardan beri süre gelen alışkanlıklarımıza istinaden tanıdığımız şirketlerle çalışmaya devam mı ediyoruz, yoksa toplam satınalma hacmimizin çoğunluğunu oluşturan mal ve hizmetlere yönelik tedarikçi araştırması sürekli olarak ve sınır tanımaksızın tedarikçi ağımızın geliştirilmesi maksadıyla yapılmaktamıdır. Pek tabiidir ki bir tedarikçi ile sürdürülebilir bir şekilde çalışmak zayıf noktaları, fırsatları, güçlü ve çekinilecek yönlerin bilinmesi açısından son derece faydalıdır, bunun dışında güzi fiyat ve performans farklılıklarından dolayı yeni tedarikçilere yönelinmesinin maliyeti çok fazla olabilir.

Yazar: Tuğrul GÜNAL

Yukarıda özeti yayınlanan bu yazının tümünü Satınalma Dergisi Mart 2015 sayısında bulabilirsiniz.!

 

  • – –  > Bu makale ilginizi çekebilir:  

Tedarikçi Günü Nasıl Planlanır? Organizasyon ve Yürütme için Yol Haritası 

Eğitim: TEDARİKÇİ PERFORMANS DEĞERLENDİRME ve TEDARİKÇİ İLİŞKİLERİ EĞİTİMİ
Teklif almak için: egitim@satinalmadergisi.com

Tedarikçi Performans Değerlendirme Eğitimi
Tedarikçi Performans Değerlendirme Eğitimi içeriğini incelemek için: https://satinalmadergisi.com/egitim-programlari/

 

CAM YENİDEN CAM PROJESİ’NE “SOSYAL ETKİ” ÖDÜLÜ

Şişecam Topluluğu Cam Yeniden Cam Projesi ile Sürdürülebilir İş Ödülü’nü kazandı

Türkiye’nin en köklü kuruluşları arasında yer alan Şişecam Topluluğu, Türkiye’nin en kapsamlı sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk projelerinden biri olan “Cam Yeniden Cam” projesiyle alanında büyük prestije sahip olan “Sürdürülebilir İş Ödülleri” töreninde “Sosyal Etki” kategorisinde ödüle layık görüldü.

Şişecam Topluluğu gerçekleştirdiği iletişim çalışmaları, çeşitli etkinlik ve farkındalık aktiviteleriyle toplumsal geri dönüşüm bilinci oluşturulmasını amaçladığı Cam Yeniden Cam Projesi kapsamında 1,2 milyon tondan fazla cam atığını geri dönüşüme kazandırdı.

18.10.2019 – Cam sektörünün global oyuncusu Şişecam Topluluğu, cam atıkların geri dönüşümünde farkındalığı artırmak ve gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak amacıyla hayata geçirdiği “Cam Yeniden Cam” projesiyle Sürdürülebilir İş Ödülleri’nden ödülle döndü. Cam Yeniden Cam Projesi, Sürdürülebilirlik Akademisi tarafından bu yıl 6’ncısı düzenlenen Sürdürülebilir İş Ödülleri kapsamında “Sosyal Etki” kategorisinde finale kalan 23 proje arasından ödülü almaya hak kazandı. Şişecam Topluluğu adına ödülü, İnsan Kaynakları ve Kurumsal İletişim Başkanı Şengül Demircan ve Kurumsal İletişim Direktörü Hale Elif Ergün aldı.

Sürdürülebilirlik Akademisi tarafından 2014 yılından bu yana hayata geçirilen Sürdürülebilir İş Ödülleri, toplum ve çevreyi odak noktasına alan uzun vadeli hedef ve strateji sahibi projeleri ödüllendiren en prestijli yarışmalar arasında yer alıyor. Kurumların ekonomik, çevresel ve sosyal etkilerini proaktif olarak ele alıp yöneterek önemli etkiler yaratmış projelerini öne çıkarmak ve geniş kitleler ile paylaşmak hedefinden yola çıkan yarışmada değerlendirme çoğu akademisyenlerden oluşan 37 jüri üyesi tarafından yapıldı. İlk değerlendirme sonucunda Sosyal Etki kategorisinde finale kalan 23 proje arasına girmeyi başaran Cam Yeniden Cam, finalde ödülü almaya hak kazanan proje oldu.

Şişecam Topluluğu, camın en sürdürülebilir ambalaj malzemesi olmasından hareketle 2011 yılında hayata geçirdiği Türkiye’nin en kapsamlı sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk projelerinden biri olan Cam Yeniden Cam projesi aracılığıyla bugüne kadar 1,2 milyon tondan fazla cam atığını geri dönüşüme kazandırılarak, yeniden hayat verdi. Böylece 6,5 milyar adet cam şişenin çöpe gitmesinin önüne geçen proje kapsamında gerçekleştirilen çeşitli etkinlik ve farkındalık aktiviteleriyle bugüne kadar 3 milyon kişiye ulaşarak, cam geri dönüşümünün önemi konusunda bilincin artması sağlandı. Sadece geçen yıl basın iletişimiyle 4 milyon ve sosyal medya hesapları üzerinden de 3,5 milyon kişiye erişim sağlayan proje kapsamında 250 binin üzerinde ilköğretim öğrencisine de eğitim verildi.

Şişecam Sürdürülebilirlik Stratejisi: Koru, Güçlendir ve Geliştir

Üç kıtada 13 ülkede, 22 bin çalışanıyla faaliyet gösteren Şişecam Topluluğu hammaddeden nihai ürüne giden tüm süreçlerini “Care for Next” olarak adlandırdığı sürdürülebilirlik yaklaşımı doğrultusunda yürütüyor. Sürdürülebilirlik stratejisini “Koru”, “Güçlendir” ve “Geliştir” yaklaşımları doğrultusunda oluşturan ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne de destek veren Şişecam Topluluğu, “Cam Yeniden Cam” projesini de “Koru” yaklaşımı içinde ele alıyor.

Etkin bir atık yönetiminin döngüsel ekonominin temeli olduğu inancından yola çıkan Şişecam, geri dönüşümün ilk adımının toplumsal geri dönüşüm bilinci oluşturulmasından geçtiğine inanıyor. Cam Yeniden Cam projesi aracılığıyla cam geri dönüşümü konusunda farkındalık yaratmayı ve toplumun bilinçlendirilmesini hedefleyen Şişecam Topluluğu, cam ambalaj atıklarının toplama altyapısının geliştirilmesi, cam ambalaj atıklarının toplanarak işlendiği tesislerin modernize edilmesi ve evsel atıklara karışan cam ambalaj atıklarının düzenli depolama öncesinde ayrıştırılması gibi konularda da önemli çalışmalar yapıyor.

Bir adet cam şişe geri dönüştürerek, bir bilgisayarı 25 dakika çalıştırmak mümkün

Geri dönüşüm toplumuna geçiş hedefinden yola çıkan Cam Yeniden Cam projesi 2011 yılından bu yana yapılan çalışmalar sonucunda çevreye önemli katkılar sağladı. Bu süreçte dönüştürülen cam atıklar sayesinde 34 milyon ağacın bir yılda temizlediği havaya eşdeğer karbondioksit salınımı önlenirken, 49 bin konutun bir yıllık ısınma ve sıcak su ihtiyacını karşılayacak seviyede enerji tasarrufu sağlandı.

Cam üretiminde yüzde 10 oranında cam kırığının girdi olarak kullanılması, hammaddenin yüzde 12, enerjinin yüzde 2,5 ve karbon emisyonlarının ise yüzde 5 oranında azaltılmasını sağlıyor. Hiçbir kalite kaybına uğramadan sonsuz kez ve yüzde 100 geri dönüştürülebilen bir ambalaj malzemesi olan cam ile bir adet cam şişe üretmek için girdi olarak bir adet cam şişe atığı kullanmak yeterli oluyor. Sadece bir adet cam şişe geri dönüştürerek, bir bilgisayarı 25 dakika, bir televizyonu 20 dakika çalıştırmaya yetecek kadar da elektrik tasarrufu elde ediliyor.