Endüstriyel Depo Raf Sistemleri Lideri Temesist’ten Satınalma Cep Fırsat Paketi

Temesist, Satınalma Cep İş Ortakları arasında…
İhtiyaçlarınız İçin Endüstriyel Depo Raf Sistemleri Lideri Temesist’ten Satınalma Cep Kullanıcılarına Yönelik Fırsat Paketi.

Temesist Endüstriyel Depo Mühendisliği firmasının Satınalma Cep üyeleri için sunduğu fırsatlar:

1 – Ücretsiz Keşif ve Proje Çizimi

2 – Proje Sonrası Ücretsiz Deprem Hesaplamaları

3- Bakım Desteği

Satınalma Cep Mobil Uygulama ilk ayında 1.000 sektör profesyoneli tarafından telefonlara indirildi. Kurumsal pazarda iş ortaklığı ve firma üyelikleri ile ticareti telefona taşıyan uygulama ile hızlı teklif toplama, teklif verme, güncel alımları ve fırsatları (kampanyaları) görebilirsiniz. E-öğrenme modülü, her hafta yayınlanan kısa testler, satınalma check-up uygulaması ile firma gelişime büyük katkı sağlıyor.

Satınalma Cep Üyesi şirketler;

  • Firma Sayfası (logo, bilgiler)
  • Ürünler
  • Kampanyalar
  • Hızlı Teklif Alma özellikleri ile ticaret ağını zenginleştiriyorlar. Satınalma Cep firma üyeliği ve iş ortaklığı için tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza indirmek ve ilgili formları doldurmaktır. Kurumsal pazarda (B2B) yeni müşterilere erişim ve satış için yeni kanal, Satınalma Cep-Akıllı Satınalma Asistanınız.

Proses Emniyeti için 3 Milyon Dolarlık Yatırım Gerekiyor

Proses emniyetini sağlamak ve büyük endüstriyel kazaları önlemek amacıyla hayata geçirilecek Seveso III Direktiflerine uyum için kimya sektörü firmalarını yaklaşık 2-3 milyon dolarlık yatırım bekliyor. Sektörün alması gereken önlemleri finanse etmesi için Zorunlu Deprem Sigortası (DASK) modelinin kullanılabileceği tartışıldı

Kocaeli Sanayi Odası tarafından iş sağlığı ve güvenliğine dikkat çekmek üzere düzenlenen Proses Emniyeti Sempozyumu ve Sergisi 14 -15 Mayıs 2018 tarihinde The Green Park Pendik Hotel ve Kongre Merkezi’nde gerçekleşti. Sektörün tüm paydaşlarını buluşturan etkinliğin gündeminde, Temmuz 2018’de güncellenerek Seveso III Direktiflerini kapsayacak Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi ve Etkilerinin Azaltılması Hakkındaki Yönetmelik yer aldı.

“Proses Emniyeti: Faydalar, Zorluklar ve Çözüm Önerileri” başlıklı panelde; kamu, özel sektör ve sivil toplum temsilcileri sektörü etkileyecek bu yönetmeliği masaya yatırdı.

Bloomberg HT TV Haber Koordinatörü Ali Çağatay’ın moderatörlüğünde gerçekleşen panele, T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Müfettişi Abdurrahman Akman, T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Büyük Endüstriyel Kazaların Kontrolü ve Denetimi Şube Müdürü Özlem Yıldırım, T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Uzmanı Fatih Şen, Kocaeli Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Çınar Ulusoy, Kimya İşverenler Sendikası (KİPLAS) Başkanı Feridun Uzunyol, TÜPRAŞ İzmit Rafineri Müdürü Metin Tüfekçioğlu katıldı.

Ali Çağatay, Seveso Direktiflerinin özel sektör, kamu, çalışan, sivil toplum ve akademisyenler gibi tüm tarafların üzerinde ittifak oluşturduğu bir konu olduğuna dikkat çekerek paneli açtı.

Sanayinin 2 milyar dolarlık kaynak ihtiyacı var

Kocaeli Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Çınar Ulusoy, konuşmasına çarpıcı bir örnekle başlayarak şunları söyledi: “Güney Afrika’da 1970’lerde kapatılmış bir elmas madeni var. 200 yıl faal işletilen bu elmas madeninde 4,5 milyon insan çalışmış ve bunların yüzde 99’ı köleymiş. Bu 4,5 milyon kişiden bir kişi bile iş kazası nedeniyle ölmemiş. Ülkemizde ise 1400’ün üzerinde ölümü iş kazası olduğunu biliyoruz. Sanayiciler olarak biz durumun farkındayız ve bu nedenle I. Proses Emniyeti Sempozyumu ve Sergisi’ni kendimiz ön ayak olup düzenledik.”

Çınar Ulusoy, Türkiye’de şu an Seveso II Direktiflerinin yürürülükte olduğunu, Temmuz ayında ise Seveso III’ün devreye girmesinin beklendiğini ifade ederek, sanayinin henüz güvenlik raporu düzeyini aşamadığını, yönetmelik gerekliliklerini yerine getirebilen firma sayısının çok az olduğunu bildirdi. Firmaların çok ciddi yatırımlarla bu yükümlülükleri yerine getirebileceğini ifade eden Ulusoy, tesisin büyüklüğü ve bu güne kadar aldığı güvenlik tedbirlerine göre değişiklik gösterse de yaklaşık 2-3 milyon dolar düzeyinde bir yatırımın firmaları beklediğini bildirdi. Şu anda öncelikle 641 firmanın bu tedbirleri alması gerektiğini bildiren Ulusoy, sanayinin 2 milyar dolar düzeyinde bir kaynak ihtiyacı olduğunun görüldüğünü açıkladı.

Horizon Projeleri yatırım desteği için kullanılabilir

Ülke güvenliği için kısa sürede yol alınması gerektiğini ifade eden Ulusoy, kamu ile sanayi kuruluşlarının birlikte hareket etmesi gerektiğini açıkladı. Teşvik desteğinin kritik önem taşıdığının altını çizen Ulusoy, Avrupa Birliği Horizon Projeleri desteklerinin alınabileceğini vurguladı. Ulusoy, kimyasal depolama tesislerine ek olarak enerji nakil hatlarının da Seveso III kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.

DASK modeli ile finanse etmek mümkün

Kimya İşverenler Sendikası (KİPLAS) Başkanı Feridun Uzunyol, gerekli tedbirleri almak için işverenin sermaye ihtiyacı olduğuna dikkat çekerek, sigortaların en önemli sermaye aracı olabileceğine vurgu yaptı. Uzunyol, sigortanın geleceğinizde olmaması gereken bir konunun önceden finanse edilmesi için toplanan paranın değeri olduğunu bildirerek, “Geçmişte bazı kanun yapıcılar sigortaları yanına alarak bazı sigortalar yaptı, örneğin DASK gibi. Aynı model proses emniyeti yatırımları için uygulanabilir. Ödenen bu paranın bir kısmı koruyucu olarak farklı kalemlerde kullanılabilir. Böylelikle 2 milyon dolarlık yatırım finanse edilebilir” dedi.

Mühendislik müfredatı sıkıntılı

TÜPRAŞ İzmit Rafineri Müdürü Metin Tüfekçioğlu ise proses emniyetinin olmazsa olmaz olduğunu belirterek, “Çalışanınıza, ürettiklerinize ve çevreye sahip çıkmak istiyorsanız proses emniyetinin hayata geçirilmesi son derece önemli” dedi. Tüfekçioğlu, mühendislik müfredatının sıkıntılı olduğunu, mezunların bu konuda hiçbir fikri olmadan işe başladıklarını ifade etti. Özellikle üretimde çalışacak mühendislerin proses emniyeti eğitimi almasının önemli olduğunu vurgulayan Tüfekçioğlu, kendilerinin özellikle genç nesile de hitap edebilmek için VR gözlüklerle simülasyon eğitimleri düzenlediklerini bildirdi. Yeni nesilin görsellikle öğrendiğine dikkat çeken Tüfekçioğlu, kazaların yaşanarak öğrenmesi mümkün olmayan şeyler olduğunu bunun için en ideal yöntemin simülasyon olduğunu söyledi.

Önleyici teftiş anlayışı geldi

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Müfettişi Abdurrahman Akman, İtalya’da 1976 yılında yaşanan kazanın tüm dünyanın kaderini değiştirdiğine dikkat çekerek yeni kazanın olmadığını tekrar eden kazanın olduğunu, bu nedenle geçmişteki kazalardan ders alınması gerektiğini bildirdi. Akman, Teftiş Kurulu’nun 2011 yılında paradigma değişikliğine giderek tepkisel denetimler yerine önleyici teftiş anlayışına geçtiğini de sözlerine ekledi.

18 Temmuz’a kadar tehlikeli madde beyanları yapılmalı

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Büyük Endüstriyel Kazaların Kontrolü ve Denetimi Şube Müdürü Özlem Yıldırım ise Bakanlığın kuruluşları kayıt altına almak için bir sistem kurduğunu belirtti. Kurulan BEKRA Bildirim Sistemi aracılığıyla şirketlerin bulundurdukları tehlikeli maddeleri beyan etiklerini söyleyen Yıldırım, tehlikeli madde oranına göre şirketlerin alt ve üst seviye olarak ayrıştıklarını aktardı. Yıldırım, Bekra II kayıtlarına göre Türkiye’de 350 civarında üst, 350 civarında da alt seviye kuruluş olduğunu, Bekra III kayıtlarına göre ise bunlara ilave 79 üst, 61 alt seviye kuruluşun yeni kayıt yaptırdığını ifade etti. Yıldırım, firmaların 18 Temmuz 2018 tarihine kadar formlarını güncellemesi gerektiğinin de altını çizdi. Web tabanlı uygulanabilir bir sistem geliştirdiklerini ifade eden Yıldırım, saha denetimlerine ilişkin de denetim modüllerini geliştirdiklerine dikkat çekti.

Riskleri azaltmak gerekiyor

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Uzmanı Fatih Şen ise endüstriyel kazaların bir heyelandan daha fazla zarar verebileceğini belirterek önceden tedbir almanın kritik önem taşıdığına dikkat çekti. AFAD’ın uyguladığı Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP) hakkında da bilgiler veren Şen, TAMP ile afetler konusunda risk azaltma, hazırlık, müdahale ve afet sonrası iyileştirme çalışmalarının bir bütünlük içinde yürütülebilmesini sağlayacak çalışmalar yürüttüklerini belirtti.

SEVESO Direktifleri Hakkında:

Büyük endüstriyel kazaların önlenmesi ve etkilerinin azaltılması için geliştirilen Seveso Direktifleri, 1976 yılında İtalya’nın Seveso kasabasında gerçekleşen kazanın ardından, Avrupa Birliği tarafından benzer kazaların önlenmesi ve kontrolü amacıyla kabul edildi. Ülkemizde de ilk olarak 2010 yılında yayımlanan ve 2013 yılında revize edilen, Seveso Direktiflerini içeren Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi ve Etkilerinin Azaltılması Hakkındaki Yönetmelik, Temmuz 2018’de bir kez daha güncellenecek. Böylelikle Seveso III Direktifleri yürürlüğe girmiş olacak.

6. Gıda Güvenliği Kongresi Sonuç Bildirgesi

Gıda Güvenliği Derneği koordinatörlüğünde, Uluslararası Gıda Güvenliği Kurumu (IAFP-International Association for Food Protection) ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı işbirliği ve meslek odaları, sektör dernekleri, üretici birlikleri, tüketici örgütleri gibi gıda zincirinin her aşamasını temsil eden 31 kurumun varlıkları ve katkıları ile düzenlenen ve böylece gıda sektörünün tüm paydaşlarını bir araya getiren Gıda Güvenliği Kongresi’nin 6.sı 3- 4 Mayıs 2018 tarihlerinde 550 kişinin katılımı ile gerçekleşti. Kongrede gıda zincirinde sorumluluk alan tüm mesleklerden temsilciler, kamu kurumları ve özel sektör temsilcileri, akademisyenler, öğrenciler, tüketiciler ve basın temsilcileri hazır bulundu. 3 paralel halinde gerçekleştirilen toplam 19 oturumda 23 yabancı ve 52 yerli olmak üzere 75 konuşmacı sözlü sunum yaptı ve 91 poster sergilendi.

Her kongrede gıda güvenliği ile ilişkili farklı temaların ele alındığı Gıda Güvenliği Kongresinin 6.sında yeni gıda işleme teknolojileri, gıda güvenliği analizlerinde yenilikçi yaklaşımlar, gıda güvenliğinde dijitalleşme ile iklim değişikliği ve gıda güvenliği ilişkisi öne çıkan konular oldular. Tüketicilerin gıda güvenliği ile ilgili doğru bilgilere ulaşmalarının, gıda güvenliğini sağlamak kadar önemli olduğu yaklaşımı ile basının sorumluluğu; gıda ile sağlık arasındaki etkileşim nedeniyle gıda ve sağlık ilişkisi kongrede öne çıkan diğer başlıkları oluşturdular.

Gıda güvenliği konusunun çok farklı yönleriyle değerlendirildiği 6. Gıda Güvenliği Kongresi’nin sonuç bildirgesi aşağıda yer almaktadır. Kongre sunumlarına, fotoğraflarına ve ayrıntılı bilgiye www.gidaguvenligikongresi.org adresinden ulaşmak mümkündür.

    1. Gıdalar, tarladan/çiftlikten çatala kadar olan süreçte sağlık riski yaratabilecek binlerce etkenle etkileşime açıktır. Bunlara ek olarak gıdaların doğal yapılarında da sağlık riski taşıyabilen unsurlar vardır. Yaşamın her alanında sıfır risk olmadığı gibi gıda risklerini de sıfıra indirmek mümkün değildir. Kendi yetiştirdiklerimiz, evimizde hazırladıklarımız da dahil olmak üzere, yeryüzünde sıfır risk taşıyan herhangi bir gıda mevcut değildir. Mikrobiyolojik bulaşanlar ve sayıları binleri aşan kimyasal kirleticiler, mikotoksinler, gıdaya yansıyan çevre kirleticileri, işlem bulaşanları, tarım ilacı kalıntıları bu risk etkenlerinin başında gelmektedir. Gelişmiş analiz teknikleri ve bilimsel gelişmeler yeni riskleri de gündemimize taşımıştır. Bu risklerin bir kısmı gıda var olduğundan bu yana var olan ancak son dönemlerde daha yakından tanınan risklerdir. Gıda üretimi sırasında yüksek ısıl işleme bağlı akrilamid oluşumu buna en iyi örnektir. Kimi riskler ise -iklim değişikliği bağlantılı senaryolarda olduğu gibi-yeni gündeme gelmektedir. Her nasıl olursa olsun; gıda risklerinin değerlendirilmesi, yönetimi ve iletişiminde bilim odaklı kurumsal yaklaşımlar ve uluslararası regülasyonlar temel alınmalıdır.
    2. Gıdaların güvenli üretimi, kontrolü ve analizinde yenilikçi yaklaşımlar vazgeçilmezdir. İleri teknoloji kullanımı ile sürdürülen çalışmalar bugün bizlere yepyeni bilgiler sunmaktadır. Kamu, üniversiteler ve özel sektör, yenilikçi çalışmalar ve araştırmalara gereken önemi vermeli, bu konuda farkındalığın arttırılmasından kaynak sağlanmasına kadar stratejiler geliştirilmelidir.
    3. Gıda güvenliği uygulamalarının yaygınlaşmasında ve daha verimli bir şekilde uygulanmasında bilişim teknolojileri ve dijitalleşmenin önemi her geçen gün daha fazla artmaktadır. Başta blockchain (Kayıt Zinciri) sensör teknolojileri, yapay zekâ gibi alanlarda olmak üzere gıda güvenliğinde dijitalleşme çalışmaları finansal olarak desteklenmeli, cazip hale getirilmelidir.
    4. Ülkemizdeki gıda zehirlenmelerinin vaka bazında tespit edilmesi ve etmenleri ile somut bağlantılarının kurulması yönündeki epidemiyolojik çalışmalarda metagenomik ve NGS (Next Generation Sequencing,-Yeni nesil dizileme) gibi DNA bazlı ileri teknolojilerin kullanılması gerekmektedir. Bu bakışla Sağlık Bakanlığı ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının ve üniversitelerin birlikte çalışmaları, sistematik biçimde bilgi paylaşımı ve iş birliği içinde olmaları gerekmektedir.
    5. Probiyotikler insan sağlığına olumlu etkiler yapmanın yanı sıra, hayvan hastalıklarının kontrolünde ve dolayısıyla antibiyotik kullanımının azaltılmasında ve de gıda işletmelerinde biyofilm oluşumunu önlemede çok büyük fırsatlar sunmaktadır. Bu konulardaki uygulamalı bilimsel çalışmaların desteklenmesine ihtiyaç bulunmaktadır.
    6. Her geçen gün daha yoğun biçimde uluslararası ticarete konu olan gıda maddelerinin üretimi, depolanması, dağıtımı ve satışında uyulması gereken kuralların tespitinde ve gıda ticaretinde yaşanan mevzuat uyumsuzluklarının giderilmesi amacıyla bütünsel bir yaklaşım benimsenmelidir. Gıda güvenliği uluslararası bir alandır.
    7. Gıda güvenliği ve sağlık ayrılmaz bir bütünün parçalarıdır. Bu alanda veri paylaşımı, daha fazla iş birliği ve daha fazla disiplinler arası çalışma yapılması bir zorunluluk haline gelmiştir.
    8. Yaşanmakta olan küresel iklim değişikliği gıda zincirinin birçok noktasında yeni gıda güvenliği tehditlerinin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Bu konuda olası değişimlerin önceden tahmini ve iklim değişikliği ile ilişkili farklı senaryolar karşısında alınması gereken önlemler konusunda hazırlıklı olunması, iklim değişikliğine yol açan etmenler ile bu etmenlerin yaratacağı gıda güvenliği riskleri karşısında alınabilecek önlemler ve stratejiler konusunda bilinç geliştirilmesi ve disiplinler arası ve ülkelerarası iş birliği gerekmektedir.
    9. Gıdaların üretimi, tüketimi, tüketiciye ulaştırılması, gıda üzerine araştırmalar, yasal düzenlemeler, medya kanalıyla verilen bilgiler aynı zamanda etik açıdan yaklaşılması gereken konulardır. Etik sorumlulukların gıda zincirinin tüm aşamalarında gereği gibi tartışılması, ortak ilkeler benimsenmesi yönünde disiplinler arası çalışmalar yapılması gerekmektedir.
    10. Günümüzde gıdayla ilgili uluslararası regülasyonlar insan sağlığını bilim odaklı koruma amaçlı ve “kabul edilebilir risk” esaslıdır. Ülkemizde de gıdalar bu regülasyonları temel alarak oluşturulan ulusal mevzuatla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yönetilmektedirler. Ulusal mevzuata uygun olarak yapılan üretimler sonucunda elde edilen gıdalar insan sağlığına uygun, güvenli gıdalardır. Ancak, sınırlı sayıda akademisyen hiçbir bilimsel veriye dayanmadan akıllarına gelen her konuda gıda ile ilgili bilim dışı iddialarda bulunarak gıda güvenliğinde öncelikleri ters-yüz edebilmektedirler. Gıdanın herhangi bir alanında uzman olmayan, kendi alanlarında bilimsel izleri olduğu tartışılan bu akademisyenler ülkemizde ünlenmekte ve tüketiciler tarafından gıda otoritesi olarak algılanmaktadırlar. Medya da bu kişilerin yarattığı sansasyonel ortamdan nemalanmaktadır. Bilim dışı iddialarla tüketicilerin dikkatinin gıda güvenliğinin gerçek riskleri yerine, gerçek olmayan konulara yönlendirilmesi, sonuçta toplum sağlığına zarar vermektedir. Gıda, kendi alanlarında bilimsel bir varlık gösteremeyenlerin toplumda isim yapmak için istismar ettikleri bir alan haline gelmiştir. Kamu yönetiminin verdiği izinle yine onun belirlediği koşullarda ve denetiminde üretilen gıdalar hakkında yapılan bilim dışı iddialar karşında, bu izni veren ve denetimini yapan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın sessiz kalması, bilgi kirliliği veya bilginin istismarı olarak adlandırılan gelişmeyi hızlandırmaktadır. Bu durum sürdürülebilir değildir. EFSA örneğinde olduğu gibi toplum ile interaktif risk iletişiminde bulunabilecek ve inandırıcılığını bilimsel ağırlığından alan bir yapılanma içine girilmesi en geçerli çözüm olarak görülmelidir.
    11. Tüketicilerin her şeyden önce risk olgusuyla tanışması ve ardından da gıdalardaki riskler ve güncel sorunlar konusunda doğru bilgiye ulaşmalarının sağlanması en temel hedef olmalıdır. Ancak bu şekilde, gerçek riskleri değerlendirebilecek ve seçimlerini doğru yapabileceklerdir. Bu amaca yönelik olarak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na, üniversitelere, özel sektöre ve basına büyük bir sorumluluk düşmektedir: Ülkemizde gıda güvenliği standartlarının tabana yayılmasında hem üreticiler hem de lokanta, büfeler bazında küçük ve orta ölçekli işletmelerin geliştirilmesine büyük ihtiyaç bulunmaktadır. Bu konuda projeler geliştirilerek küçük ve orta ölçekli işletmelerin gıda güvenliği ve hijyen durumlarının gelişimi sağlanmalıdır.
    • – Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı sahteciliklerde olduğu kadar, gıda güvenliği ile ilgili denetim sonuçlarının ve risk değerlendirme süreçlerinin paylaşımında da şeffaflığı sağlamalıdır.
    • – Gıda endüstrisi kendi üretim süreçlerinde oto kontrolü sağladığı gibi bu süreçleri sektörel sivil toplum örgütleri kanalıyla paydaşların izlemesini de sağlamalıdır.
    • – Medya, tüketicilere sansasyonel ve gerçeklikten uzak bilgileri sunmanın engellenmesi için gereken çalışmaları yapmalıdır. Ülkemizde basın kanalıyla körüklenen bilgi kirliliğinin pek çok ülkede bir benzeri bulunmamaktadır.
    12. Ülkemizde gıda güvenliği standartlarının tabana yayılmasında hem üreticiler hem de lokanta, büfeler bazında küçük ve orta ölçekli işletmelerin geliştirilmesine büyük ihtiyaç bulunmaktadır. Bu konuda projeler geliştirilerek küçük ve orta ölçekli işletmelerin gıda güvenliği ve hijyen durumlarının gelişimi sağlanmalıdır.
    13. Gıdalarla ilgili yasal düzenlemelerin yapılma biçimi son derece önemlidir. Son derece karmaşık ve çok yönlü bir süreç olan yasal düzenlemelerin mutlaka bilimsel bir temele dayandırılması gerekmektedir. Düzenlemelerin kamu yararına, bilimsel temelli, katılımcı ve şeffaf yapılması kadar; bu alandaki güncel hukuki kuralların bilinmesi ve hukuk süreçlerinde zaman kaybetmeden uygulanabilmesi de çok önemlidir. “Gıda Hukuku” bir özel hukuk alanı olarak görülmeli ve bu yönde çalışmalar yapılmalıdır.

 

Girişimcilik Vakfı Fellow 2018 başvuruları başladı

Türkiye’de girişimcilik ekosistemini geliştirmek ve genç girişimcilere ilham vermek üzere kurulan Türkiye Girişimcilik Vakfı, Fellow 2018 Programı için başvuruları almaya başladı. 23 Haziran 2018 tarihine kadar Fellow Programı’na başvurarak girişimcilik potansiyeli taşıdığını gösterebilen üniversite öğrencileri, girişim elçileri olarak farklı etkinlik ve projelerde yer alma, 1 yıl boyunca 500 TL burs alma, girişimcilik alanında ilham kaynağı olan rol modellerle tanışma ve uluslararası girişim ağına katılma şansına sahip olacak. 

Türkiye’de girişimcilik alanında farkındalık yaratmak, girişimcilik kültürünü yaymak ve gençlere girişimciliğin bir kariyer seçeneği olduğunu aşılamak isteyen Türkiye Girişimcilik Vakfı, girişimci adaylarına ilham vermeye devam ediyor. Vakıf, üniversitede okuyan gençlerin girişimcilik ruhunu keşfetmelerini sağlamak ve onlara bu süreçte rehberlik etmek amacıyla düzenlediği Girişimcilik Vakfı Fellow Programı’na başvuru sürecini 9 Nisan’da başlattı. “Farkınız özgürlüğünüz, cesaretiniz girişiminiz olsun” mottosu ile yola çıkan Girişimcilik Vakfı, adayların motivasyonunu ve girişimcilik potansiyelini ölçen seçim süreci sonucunda Türkiye’nin genç girişimci adaylarını belirleyecek.

Programa katılma koşulları
Fellow Programı’na katılmak isteyen öğrencilerin, 23 Haziran’a kadar http://gvfellowprogrami.com/ adresindeki başvuru formunu doldurup Girişimcilik Vakfı’na göndermeleri gerekiyor. Başvuru formunun ardından motivasyon videosu çeken öğrenciler bir sonraki aşamaya geçme hakkı kazanıyor. Altı adımdan oluşan seçim sürecinin devamı, yenilikçi ve bilimsel yöntemler aracılığıyla adayların motivasyonunu ve girişimcilik potansiyelini ölçen özel kişilik testlerinden ve seçim komitesiyle yapılacak online ve yüz yüze mülakatlardan oluşuyor. Programa başvurabilmek için T.C. vatandaşı olmak, Türkiye’de ikamet etmek, Türkiye’de bir üniversiteye girmeye hak kazanmış ve kayıt yaptırmış olmak, ekim ayından itibaren Türkiye’deki üniversitelerin 1, 2.,3. Ve 4. sınıflarında okuyor olmak gerekiyor.

Geleceğin girişimci adayları ne kazanacak?
Fellow Programı’na katılma şansı bulan gençler, program kapsamında ulusal ve uluslararası bir ağın parçası oluyor. Her iki ayda bir rol model alabilecekleri başarılı girişimcilerle bir araya gelerek onların hikâyelerinden ilham alma fırsatını yakalayacak olan başarılı girişimci adayları, üniversitelerinde girişim elçileri olarak görev alıyor. Seçilen Fellow’ların en önemli misyonları arasında kendi çevrelerinde girişimcilik kültürünü yaymak, çarpan etkisi yaratmak ve Girişimcilik Vakfı’nın “giveback” felsefesi doğrultusunda toplumdan aldıkları destekle kazandıkları başarıyı yine toplumla paylaşarak başarıyı çoğaltmak bulunuyor. Seçim sürecini başarıyla tamamlayan Fellow’lar aynı zamanda program kapsamında 1 yıl boyunca aylık 500 TL burs almaya hak kazanıyor.

“Genç girişimci adaylarının sayısı her geçen yıl artıyor”
2014 yılından bu yana Fellow Programı’na 191 bin 400 başvuru yapıldığını ve 2017’nin 94 bin başvuru ile en yüksek başvuru aldıkları yıl olduğunu ifade eden Girişimcilik Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Sina Afra, “Programımıza başvuru yapan genç girişimci adaylarının sayısı her geçen yıl artıyor. Yalnızca ilham mekanizmasını kullanarak yetenekli gençleri girişimciliğe teşvik etmek çok önemli. Girişimcilik kültürünü geliştirmek için altyapı oluşturmak gerekiyor ve bunun için en doğru başlangıç noktası da üniversiteler” diye konuştu.

“Girişimcilik; yenilik, AR-GE ve istihdam demek” // “Kadın adaylardan aldığımız başvuru sayısında artış var”
Bu yıl Fellow Programı’na 120 bine yakın başvuru beklediklerini ifade eden Afra, sözlerine şöyle devam etti: “Önceki yıllarda Fellow seçim süreçlerinde binlerce üniversite öğrencisi, 81 ildeki 190’dan fazla üniversiteden başvurdu. Girişimcilik ekosistemine katkısının büyük olacağını öngördüğümüz gençlerle Fellow Programı aracılığıyla bir araya gelmekten dolayı son derece mutluyuz. Girişimcilerle buluşmaların yanı sıra Fellow’larımızı Türkiye ve dünyadaki önde gelen konferanslara ve yurtdışındaki girişimcilik anlamında örnek teşkil eden merkezlere götürmeyi sürdüreceğiz. Girişimcilik önümüzdeki yıllarda Türkiye’yi en çok kalkındıracak ekosistemlerden biri çünkü girişimcilik; yenilik, AR-GE ve istihdam demek. Türkiye’de girişimcilik kültürünü geliştirmek ve bu yolla sosyal ve ekonomik kalkınmayı hızlandırmak amacıyla çıktığımız bu yolda dördüncü senemizde Fellow 2018 Programı ile bu heyecanımıza ortak olacak gençleri bekliyoruz. Kurulduğumuz günden bu yana, direkt ve dolaylı olarak 2 buçuk milyondan fazla gence dokunduk. Şu anda Türkiye’nin her bölgesinden, Diyarbakır’dan Sakarya’ya, 80 Fellow’umuz ve 96 mezunumuz var. Şu anda Girişimcilik Vakfı üniversite öğrencilerinin yanında tüm ekosisteme ve özel sektörü, akademisi ile ülkedeki tüm kurumlara ilham veriyor. Fellow Programı’ndaki gençler kurumsal şirketlerle yaptığımız inovasyon projeleriyle şirketleri girişimcilik anlamında dönüştürüyor, şirketlerin spesifik sorunlarına inovatif çözümler üretiyorlar. Geçen yılın rakamlarıyla karşılaştığında bizi çok sevindiren bir bilgiyi de paylaşmak istiyorum. 2017 yılında özellikle kadın adaylardan aldığımız başvurularda artış yaşandığı görülüyor.”

İMSAD Nisan Ayı İnşaat Malzemeleri Sanayi Birleşik Endeksi Yayınlandı

İnşaat Malzemeleri Sanayi Bileşik Endeksi Nisan 2018 sonuçlarına göre; son üç aydır iyileşme eğiliminde olan endeks, Nisan ayında 0,5 puan geriledi. Bileşik Endeks’teki beklenmedik gerilemede; faaliyetlerdeki yavaşlama, erken seçim sürecinde güven ve beklentilerdeki azalma etkili oldu. Nisan ayındaki bu gelişmelere rağmen Bileşik Endeks, geçen yılın Nisan ayına göre 6,39 puan daha yüksek gerçekleşmeyi başardı. Tüm alt endeksler, geçen yılın aynı döneminin üzerinde gerçekleşti.

Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (Türkiye İMSAD) tarafından her ay düzenli olarak yayınlanan İnşaat Malzemeleri Sanayisi Bileşik Endeksi’nin Nisan 2018 sonuçları açıklandı. Nisan ayında 0,5 puan düşerek 100,82 puan olarak gerçekleşen Bileşik Endeks’te şu bilgiler yer aldı:

Faaliyetlerde, beklentilerin altında bir performans yaşandı

İnşaat malzemeleri sanayisinde faaliyetler, Nisan ayında, bir önceki aya göre artmaya devam etti. Ancak artışın sınırlı olduğu faaliyetler, beklentilerin altında bir performans gösterdi. Bu performansta, inşaat işleri talebindeki mevsimsel artışın zayıf kalması belirleyici ana unsur oldu. Yani mevsimselliğin inşaat faaliyetlerine katkısı azaldı. Faaliyet Endeksi, Nisan ayında Mart ayına göre 1,5 puan arttı. Ayrıca Nisan ayındaki faaliyet seviyesi, geçen yıl aynı dönemin 13,1 puan üzerinde gerçekleşti. Yurtiçi satışlar, Nisan ayında önemli ölçüde artarken, ihracat da istikrarlı yükselişini sürdürdü. Üretim artışının yavaşladığı Nisan ayında cirolar, iç ve dış satışlardaki artışa bağlı olarak büyüdü.

Güven Endeksi 5 ay sonra ilk kez geriledi

Güven Endeksi, Nisan ayında 5 ay sonra geriledi. Faaliyetlerdeki yavaşlamanın yanı sıra erken seçim süreci, güvendeki kademeli iyileşmeyi kesintiye uğrattı. Güven Endeksi, 2017 yılı Kasım ayından sonra ilk kez geriledi. Nisan ayında faaliyetlerdeki yavaşlayan performansa ilave olarak beklentilerdeki bozulma da güven kaybında etkili oldu. Güven seviyesi bir önceki aya göre 1,5 puan düştü. Böylece güven seviyesi geçen yılın aynı ayının güven seviyesinin sadece 0,6 puan üzerinde kalabildi. Türkiye ekonomisi ile inşaat sektörüne ilişkin Mart ayında başlayan güven kaybı Nisan ayında hızlandı. Yurtiçi pazarlarda da Nisan ayında uzun süre sonra güven kaybı gerçekleşti.İhracat pazarlarına yönelik güven ise Nisan ayında da artışına, yavaşlayarak devam etti. Tek güven artışının yine ihracat pazarlarına yönelik olduğu Güven Endeksi’ndeki gerileme, iyileşmenin kırılgan olduğunu gösterdi.

Beklentilerde 4 aydır süren iyileşme kesintiye uğradı

Beklentilerdeki artış eğilimi de Nisan ayında, gerilemeye döndü. Faaliyetlerdeki yavaş artışa ilave olarak, erken seçim süreci, güvenin yanı sıra beklentileri de olumsuz etkiledi.Beklenti Endeksi Nisan ayında bir önceki aya göre 0,8 puan düştü. Böylece Aralık ayından beri süren iyileşme kesintiye uğradı. Buna rağmen Nisan ayı beklenti seviyesi, geçen yılın aynı dönemine göre halen 7,1 puan daha yukarıda gerçekleşti. Türkiye ekonomisi ve inşaat malzemeleri sanayisine ilişkin beklentiler Nisan ayında düştü. Önümüzdeki üç aya ilişkin alınan yurtiçi siparişlerdeki gerileme, en önemli gelişme olarak ortaya çıktı. Gelecek üç aya ilişkin ihracat siparişlerindeki artış ise Nisan ayında yavaşlayarak sürdü. Erken seçim sürecinin etkisine rağmen, önümüzdeki 3 ayın üretim, yatırım ve istihdam beklentilerinde ise sınırlı iyileşmeler devam etti.

İnşaat Malzemeleri Sanayi Bileşik Endeksi’nde son olarak, Ramazan ve Bayram döneminin etkileri ile önümüzdeki 2 ayın faaliyetlerinde yavaşlamanın beklendiği; güven ve beklentileri ise seçime ilişkin öngörülerin şekillendireceği belirtildi.

Türkiye İMSAD Hakkında

Kuruluşundan bu yana geçen 34 yılda, Türk inşaat sanayisini gerek yurt içinde gerekse yurt dışında temsil eden bir sivil toplum örgütü olan Türkiye İMSAD’ın, 35 sektör derneği, 80 sanayici firma ve 15 paydaş kurum üyeleriyle birlikte, pazarda 32 binden fazla noktaya etkin bir şekilde ulaşmaktadır. Sürdürülebilir büyüme için yurt içinde ve yurt dışında işbirlikleri geliştiren Türkiye İMSAD, iç pazardaki gelişmeleri yakından izlemekte ve ihracatta ulaşılan başarının artarak sürdürülebilmesi için, dış pazarları yakından takip etmektedir. Türkiye İMSAD, inşaat sektörünün çok önemli grupları olan 31 farklı alt sektörü temsil etmektedir. 2011 yılında Brüksel, 2015 yılında ise Kamerun temsilciliğini kuran, sektörel projeler yürüten, raporlar yayınlayan Türkiye İMSAD, Avrupa Komisyonu’nun fonladığı birçok projeye de liderlik etmektedir.

Kadının İşgücüne Katılım Oranı Neden Düşük?

Gayrimenkulde Kadın Liderler Platformu Başkanı Av. Pınar Ersin Kollu, UNIQ İstanbul’da düzenlenen GYODER 16.Gayrimenkul Zirvesi’nde yaptığı konuşmada kadının işgücüne katılım oranının düşük olmasının kök nedeninin nesilden nesile aktarılan bilinç altımıza yerleşmiş toplumsal cinsiyet kodlamaları olduğunu söyledi ve sorunun çözümünün işe insan alırken liyakat ve yetkinliklerine göre karar almak olduğunu belirtti.

Gayrimenkulde Kadın Liderler Platformu(GKLP), sektörün çatı örgütü Gayrimenkul ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği tarafından ‘Türkiye Gayrimenkul Sektörünün DNA’sı Mercek Altında’ temasıyla, düzenlenen GYODER 16.Gayrimenkul Zirvesi’nde gayrimenkul sektöründe kadının yerini anlattı. UNIQ İstanbul’da düzenlenen Zirve’de “Kadın Kromozomu XX Sektörde Nerede?” başlıklı oturumda söz alan Gayrimenkulde Kadın Liderler Platformu Başkanı Av. Pınar Ersin Kollu konuşmasına 16 yıldır düzenlenen Gayrimenkul Zirvesi serisinde ilk kez kadına özel bir seans yer aldığına dikkat çekerek başladı.

Yaptığı sunumda Cumhuriyet döneminde kadının işgücüne katılımının yüzde 25 olduğunu günümüzde ise yüzde 26-33 aralığında seyrettiğini özetle değişen fazla bir şey olmadığı belirten GKLP Başkanı Av. Pınar Ersin Kollu, dünyadan ve ülkemizden çarpıcı rakamlar verdi. Av.Kollu, Dünya Ekonomik Forumu’ nun Küresel Cinsiyet Eşitsizliği 2017 Endeksi’ nde Türkiye’nin, 144 ülke arasında 131’ inci sırada yer aldığını söyledi ve 2017 TÜİK verilerine göre ülkemizde işgücüne katılmaya hazır kadın oranının 37.5 iken erkeklerde bu oranın yüzde 77.4 olduğunu belirtti.

‘Kadının işgücüne katılım oranı neden düşük?’

1988 yılında Lisans mezunu kadınların yüzde 82,5’u çalışırken, 2016 yılında bu oran yüzde 71,6’ya geriledi, 2007 yılında kadınların yüzde 18’i orta ve üst yönetici iken eğitim seviyeleri yükselmesine rağmen 10 yıl sonrasında bu oran 16,7’ e düştü” diyen GKLP Başkanı Av. Pınar Ersin Kollu, “Kadının işgücüne katılım oranı neden düşük?” sorusunun cevabına yönelik şunları söyledi; Aslında tüm dünya bu sorunun cevabını arıyor ve çok çeşitli araştırmalar yapılıyor. Elimizde bazı veriler, sebepler, faktörler var belirlenen ve genelde ekonomik ve sosyal faktör olmak üzere iki başlık üzerinde duruluyor. Kadın çalışanların kayıt dışı istihdam edilmeleri, düşük ücretle çalıştırılıyor olmaları, eğitim fırsatlarından yararlanamıyor olmaları onları biraz ligin dışına atıyor. Sosyal faktörlerde de yine kadına karşı tutum, evlilik, çocuk, göç ve camdan tavan gibi nedenler var” dedi.

‘Üst yönetim pozisyonlarında en az yüzde 30 kadın lider bulunan şirketlerin net karı; diğer şirketlere göre yüzde 6 oranında artış gösteriyor.’

Kadının işgücüne katılım oranının düşük olması ile ilgili bir kavram karmaşasının ortasında olduğumuzu düşünüyorum diyen GKLP Başkanı Av. Pınar Ersin Kollu, “Biz kadın ve erkek istihdamı dediğimizde gerçekten cinsiyetten mi yani XX kromozomundan mı bahsediyoruz; yoksa toplumda kadına yüklenen cinsiyet rolleri ile ilgili bir meselemiz mi var? Bu sadece bizde değil büyün dünyada böyle aslında. Bunu nasıl dengeleyebilirize bakmak lazım. Toplumsal cinsiyet kodlamaları nesilden nesile aktarılan, bilinç altımıza yerleşmiş kodlar. Bunun çözümü işe insan alırken liyakat ve yetkinliklerine göre karar almak. Ernst&Young’ın araştırmasına göre; üst yönetim pozisyonlarında en az yüzde 30 kadın lider bulunan şirketlerin net karı; diğer şirketlere göre yüzde 6 oranında artış gösteriyor” dedi.

‘Cam tavanı kırmayı başaran kadınlar aynı fedakarlıkları diğer kadınlar da yapsın düşüncesiyle bazen acımasız olabiliyorlar’

Sözlerine “Cam tavanları inşaa edenleri de konuşalım” şeklinde devam eden Av.Pınar Ersin Kollu, “Öyle bir tavan ki bu baktığınızda görmüyorsunuz. Ama tam onun seviyesine geldiğinizda kadın çalışansanız kafanızı çarpıyorsunuz. Kırabilirseniz biraz yaralanma pahasına ilerliyorsunuz, kıramıyorsanız ya duruyor ya da vazgeçerek eve dönüyorsunuz. Bu cam tavanı kim inşaa ediyor? Bir noktada çuvaldızı kendimize batıralım. Bu cam tavanı kırmayı başaran kadınlar aynı fedakarlıkları diğer kadınlar da yapsın düşüncesiyle bazan acımasız olabiliyorlar. Bu konuda sadece erkekler üzerinden politika geliştirmeyelim. Biz GKLP’de düzenlediğimiz mentorluk programında kadın yöneticilerimizi bu yönde bilgilendiriyoruz. Erkek yöneticiler ise toplumdaki cinsiyet roller kaynaklı herhalde kadınların başarısıyla ilgili güven sorunu yaşıyorlar.Daha çok kendi aralarında erkekler klübü oluşturuyorlar. Bunlar da bizim karar alınan masalara oturmamızı engelliyor, ligin dışına atıyor “dedi.

Gayrimenkulde Kadın Liderler Platformu’nun, Türkiye’de gayrimenkul sektöründe çalışan kadınlara yönelik olarak ilk kez yapılan ‘Gayrimenkulde Kadın Araştırması’ sonuçlarına da değinen Kollu, Araştırmaya göre; gayrimenkul sektöründe çalışan kadınlar 36 yaşında genç bir profile sahip, yüksek düzeyde eğitimli, üst düzey yönetim kademelerinde görev almaya hazırlar ve bunun için adalet ve tarafsızlık ilkesiyle yönetmeyi ve yönetilmeyi talep ediyorlar” dedi.


Gayrimenkulde Kadın Liderler Platformu Hakkında

Gayrimenkulde Kadın Liderler Platformu’nun tohumları Mayıs 2016’da ULI Türkiye’nin düzenlediği Gayrimenkulde Kadın Girişimi etkinliğinde atıldı. Güniz Çelen ile ULI Türkiye Başkanı Ayşe Hasol Erktin’in fikir anneliğiyle ivme kazanan platform, resmi olarak 08 Mart 2017 Dünya Kadınlar Günü’nde faaliyete geçti.Av.Pınar Ersin Kollu başkanlığında 20 kişilik Danışma Kurulu’ndan oluşan Platform, kısa ve uzun vadede gayrimenkul sektörünün her alanındaki kadın çalışanların ihtiyaçlarını doğru tespit edebilmek amacıyla kadın çalışanlara özgü istatistiklerin oluşturulması ve raporların hazırlanması üzerinde çalışıyor. Ayrıca alanında deneyimli kadın ve erkek yöneticilerin meslek hayatına henüz başlayan kadın çalışanlara rehber olabilecekleri bir Mentor-Menti Programı yürütüyor. Sektörde kadın görünürlüğünü artırmak üzere paneller, konferanslar düzenlemek kaydıyla tüm platformlarda kadınların temsiline yer verilmesini ve periyodik toplantılarla ve genel katılımlı çalıştaylarla duyarlılığın ve ortak akıl çalışmalarının gündemde tutulmasını hedefliyor.

KPMG Siber Farkındalık Araştırması 2018

Fidye yazılım saldırısında Avrupa birincisiyiz

KPMG’nin hazırladığı Bireysel Siber Farkındalık Araştırması’na göre, fidye yazılım saldırıları geçen yıl bireysel kullanıcılar ve şirketlere 5 milyar dolara mal oldu. ‘WannaCry’, ‘BadRabbit’ gibi saldırılarda Avrupa’da en büyük zararı Türkiye gördü. KPMG Türkiye Bilgi Sistemleri Risk Yönetimi Bölüm Başkanı Sinem Cantürk, fidye yazılım saldırılarına karşı en etkili tedbirin yedekleme olduğunu söyledi. Cantürk, “Dünya okul müfredatlarına siber güvenlik dersleri eklenmesini konuşuyor. Türkiye de bunu gündeme almalı” dedi.

Teknoloji ve dijitalleşme bir yandan hayatı beklenmedik kadar hızla kolaylaştırırken diğer yandan da banka hesaplarından kişisel sağlık verilerine, trafik güvenliğinden şirket sırlarına pek çok şeyi tehdit ediyor. KPMG’nin yaptığı Bireysel Siber Farkındalık Araştırması, hayatın vazgeçilmez bir parçası olan siber dünyanın taşıdığı riskleri ortaya koydu. Rakamlar, siber suçluların en kolay para kazandıkları yöntem olan fidye yazılım saldırısına uğrayan ülkeler arasında Türkiye’nin ilk sırada yer aldığını gösteriyor.

KPMG Türkiye Bilgi Sistemleri Risk Yönetimi Bölüm Başkanı Sinem Cantürk, araştırmayla ilgili çarpıcı bilgiler aktardı. Cantürk, “Ocak 2018’de yayımlanan Google Tüketici Barometresi’ne göre yeni teknolojilerin risklerden daha fazla fırsat yarattığına inananların oranı yüzde 70. Oysa internet kullanımının getirdiği riskler dijital dünyamızın yanı sıra, günlük hayatımızı da tehdit ederek ciddi kayıplara neden oluyor. Siber suçların dünya genelinde verdiği zararların 2021 yılına kadar 6 trilyon dolara ulaşacağı tahmin ediliyor. Siber saldırıların yaratacağı risklerin en aza indirilmesi için çalışanların siber farkındalığının yüksek olması hiç bu kadar kritik öneme sahip olmamıştı” dedi.

Okullara siber güvenlik dersi

Bireylerin siber saldırılardan korunmasında eğitimin önemli olduğunu vurgulayan Cantürk, “Büyüklük, sektör ve coğrafyadan bağımsız olarak siber suçlar sınır tanımıyor. Kullanıcıların eğitilmesi ve farkındalıklarının artırılması siber riskleri fark etmelerini, engellemelerini ve kendilerini siber saldırılara karşı korumalarını sağlayacaktır. Internet kullanımının 9 yaşına kadar indiğini göz önünde bulundurursak, okul müfredatlarına siber güvenlikle ilgili dersler konulması tedbir için katkı sağlayabilir. Dünyanın gündemindeki bu önlemi biz de tartışmalıyız” diye konuştu.

Türkiye: Yüzde 67, Dünya: Yüzde 53

Cantürk, araştırmadan çıkan başlıkları şöyle özetledi:

  • Hootsuite Dijital Raporu 2018 verilerine göre Ocak 2018 itibariyle Türkiye’de internet penetrasyonu yüzde 67 ile dünya ortalaması olan yüzde 53’ün üzerinde. İnternet kullanımı son 10 yılda inanılmaz bir hızla arttı ve her gün milyonlarca insan akıllı telefonlar, tabletler ve bilgisayarlar aracılığıyla güvenli varsaydığı bu alanı kullanıyor.
  • Ocak 2017-Ocak 2018 arasında internet kullanıcılarının sayısında yüzde 13 artış var. Bunda elbette bağlantı hızlarındaki artış da etkili oluyor. GSMA Intelligence Q4 2017 ve Google Tüketici Barometresi’ne göre ülke nüfusuna oranla Türkiye’de mobil bağlanabilirlik yüzde 90 ve dünya ortalaması da yüzde 112.
  • Günün üçte biri internette geçiyor
  • 16-64 yaş internet kullanıcıları arasında yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye’de ortalama günlük internet kullanım süresi 7 saat 9 dakika. Bunun 3 saat 24 dakikası ise mobil internet kullanımı (Global Web Index, Q2&Q3 2017). Yani günümüzün yaklaşık üçte birini internette geçiriyoruz. Bu kullanıma paralel olarak siber suç oranları da giderek artıyor.
  • Hacklenmeyi anlama süresi 299 gün
  • İstatistiklere göre saldırganlar başarılı bir siber saldırı sonucu girdikleri hedef sistemde 299 gün aralıksız erişimi sürdürüyor. Yani kurumlar ele geçirildiklerini ortalama 299 gün sonra fark edebiliyor ya da engelleyebiliyor.
  • Banka hesapları, e-posta adresleri ve online işlem yapılan her mecrada kullanılan parolalar siber suçlular açısından birer fırsat. Son yıllarda kamu kuruluşlarının sunucularının parolaları, bireysel kullanıcıların mobil bankacılık parolaları hatta oyun konsolu parolalarının bile hackerlar tarafından kırılmasıyla küresel krizler çıkıyor.
  • İstatistiklere göre internet kullanıcılarına yönelik saldırıların yüzde 91’i oltalama (phishing) e-postaları üzerinden gerçekleştiriliyor. Bunların başında hem bireysel kullanıcılara hem de şirketlere zarar veren fidye yazılımları geliyor. Siber suçluların para kazanmak için en çok tercih ettiği fidye yazılımları ile gerçekleştirilen saldırılarda suçlular ağ ve/veya ilgili cihaz üzerinde buldukları hassas dosyaları şifreleyerek para karşılığı parolayı çözmeyi talep ediyor.
  • Fidye yazılımın hedefi Türkiye
  • Trend Micro’nun 2017 Güvenlik Raporu’na göre, 2016’dan 2017’ye kadar yeni nesil fidye yazılımlarında yüzde 32’lik bir artış oldu. 2016 yılında fidye yazılım saldırısına maruz kalan ülkeler arasında Avrupa’da ilk sırada olan Türkiye, 2017’de de bölgesel birinciliği diğer ülkelere bırakmadı. Avrupa ülkelerinin toplam fidye yazılım saldırısına uğrama yüzdesi küresel rakamın yüzde 23,65’ini oluşturuyor. Türkiye yüzde 15,85’lik oranla, Avrupa ülkeleri arasında ilk sırada. Dünyada ise altıncı sırada.
  • Fidye yazılım saldırılarının yüzde 94’ü e-posta üzerinden gerçekleşti ve tüm dünyada 5 milyar dolara yakın maddi kayıp yaşandı.
  • Tek çare veriyi yedekleme
  • Fidye yazılımlarla düzenlenen saldırılara karşı alınabilecek en etkili önlem yedekleme. Saldırıdan sonra dosyaları serbest bırakmak için talep edilen ödemeyi gerçekleştirmekten başka alınabilecek iyi bir çözüm ne yazık ki yok. Ne kadar güvenlik önlemi alınırsa alınsın, bir saldırganın ağa sızarak dosyaları şifrelemesini engellemek hiçbir zaman yüzde 100 mümkün değildir. Ancak değerli verilerin yedeklerinin alınması halinde, dosyalar şifrelense bile en son yedekten geri dönüşü sağlanabiliyor.

Ege’den deri ve deri ürünleri ihracatında yüzde 26 artış var

Ege Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Erkan Zandar, Ege Bölgesi’nden yapılan deri ve deri ürünleri ihracatının 2018 yılının Ocak – Nisan döneminde, 2017 yılının ilk dört aylık dönemine göre yüzde 26’lık artışla 41 milyon 112 bin dolardan, 51 milyon 711 bin dolara yükseldiğini belirtti.

Ege Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği’nin İzmir Kültürpark Tenis Kulübü’nde düzenlediği, “İftar Yemeği”nde deri sektörünün ihracat performansı ile ilgili bilgi veren Zandar, “Deri ve deri mamulleri ihracatında ayakkabı ihracatı 24 milyon 183 bin dolarlık tutarla aslan payını alırken, deri ve post ihracatından 17 milyon 600 bin dolarlık döviz elde edildi. Deri konfeksiyon ürünleri ihracatı 6 milyon 10 bin dolar olurken, saraciye ürünleri ihracatı 3 milyon 918 bin dolar olarak kayıtlara geçti” diye konuştu.

Hedefimiz 320 olan ihracatçı sayımızı 500’e çıkarmak

Nisan ayında gerçekleşen Ege Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği Genel Kurul Toplantısı sonrasında 4 yıllığına yönetime seçildiklerini hatırlatan Zandar şöyle devam etti: ” Önümüzdeki 4 sene boyunca tüm sektörlerimizin ihracat potansiyellerini arttırmak ve bu alandaki olası sorunlarını çözmek için hep beraber durmadan, yorulmadan çalışacağız. Hedefimiz gerek ticaret odası temsilcilerimiz, gerek sektörel derneklerimizi ile birlikte hareket edip mevcut olan 320 ihracatçı firma sayımızı 500’e çıkarmaktır.”

Ege Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği’nin geçmiş dönem Yönetim Kurulu Başkanı Jak Galiko’ya birliğe verdiği hizmetlerden dolayı teşekkür eden Zandar, önümüzdeki 4 yıllık dönemde deri sektörünün alt sektörleri olan Ayakkabı/Deri/Deri Konfeksiyon ve Saraciye sektörlerimiz ile iletişimi hızlandırmak, onların sorunlarına daha çabuk çözüm bulabilmek için yönetim kurulundan birer sektör temsilcisi belirlediklerini, bu temsilcilerin üyeleri yerinde ziyaret edip, hem birliğin aktivitelerinden haberdar edeceğini, hem de çözüm isteyen konuları birliğe aktaracaklarını dile getirdi.

Deri sektöründe yer alan alt sektörlerin ihtiyaçlarının ve ihracat planlarının çok farklılıklar gösterdiğinin farkında olduklarını kaydeden Zandar, “Bu doğrultuda alt sektörlerimiz ile ayrı ayrı arama tarama toplantıları düzenleyeceğiz. Bunların ilki 31 Mayıs tarihinde deri konfeksiyon sektörümüz için yapılacak. Ayakkabı ve Saraciye konulu arama tarama toplantımız ise haziranın 3. haftasında düzenlenecek” diyerek sözlerini noktaladı.

Çimento sektöründe “alaylı çalışan” kalmayacak

Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası (ÇEİS) bünyesinde kurulan “ÇEİS Sınav ve Belgelendirme Merkezi” (ÇESBEM) ile Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) arasında Yetkilendirme Sözleşmesi imzalandı. Türk çimento sektörüne özgü nitelikli işgücünün gelişimini sağlamak amacıyla, 1 milyon TL yatırımla hayata geçirilen ÇESBEM, bundan böyle çimento sektöründe sınav yaparak mesleki yeterlilik belgesi verecek ilk kurum olarak faaliyetlerini yürütecek.

ÇEİS tarafından, “sektörde belgesiz çalışan kalmaması” hedefiyle hayata geçirilen “ÇEİS Sınav ve Belgelendirme Merkezi”, sınav ile mesleki yeterlilik belgesi vermek üzere Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) tarafından akredite edildikten sonra 16 Mayıs 2018 tarihinde imzalanan sözleşmeyle Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) tarafından yetkilendirildi.

Türkiye çapında 17 bin 500 kişiye istihdam sağlayan çimento sektöründe mesleki yeterlilik sınav ve belgelendirme sistemini oluşturan ilk kurum olan ÇEİS, 1 milyon TL yatırımlahayata geçirdiği ÇESBEM ile çimento fabrikalarının üretim bölümlerinde yardımcı işçi, işçi ve usta olarak görev yapan çalışanların tamamının mesleki yeterlilik belgesi sahibi olmasını hedefliyor.

ÇESBEM çimento sektöründe ilk

Vereceği hizmet dolayısıyla ÇESBEM’in sektörde ilk olma özelliği taşıdığının altını çizen ÇEİS Yönetim Kurulu Başkanı Tufan ÜNAL, bu yatırımın önemini şu sözlerle ifade etti:

“Gelecek dönemdeki nitelikli işgücü ihtiyacımızın sağlanması için eğitim temel sorunumuz. Türk çimento sektörü olarak bu sorunu aşmak ve sektöre nitelikli çalışanlar kazandırmak amacıyla, son 10 yılda eğitime 30 milyon TL’nin üzerinde harcama yaptık. Sektörün çatı kuruluşu ÇEİS olarak ise bu yatırım ve faaliyetlerin hızlanarak artırılması için yoğun bir çalışma yürütüyoruz. Gelecekte üretim alanında istihdam edilecek herkesin Mesleki Yeterlilik Belgesi sahibi olarak işbaşı yapabilmesi için ÇEİS bünyesinde faaliyete geçirdiğimiz ÇEİS Sınav ve Belgelendirme Merkezi’nin (ÇESBEM) yetkilendirilmesini sağlayarak, bu hedefimize doğru çok büyük bir adım atmış olduk. Yaklaşık 1 milyon TL yatırım ile faaliyete geçirdiğimiz ÇESBEM’in, nitelikli işgücünün tescil edilmesi bakımından sektörümüze hizmet edecek olmasından büyük mutluluk duyuyorum; Türk çimento sektörüne hayırlı olsun.”

ÇEİS eğitim ve istihdam seferberliğini hızlandırdı

Kısa zaman önce Kocaeli Meslek Yüksek Okulu ile işbirliği protokolü imzalayan ÇEİS, mevcut Meslek Yüksek Okulu programlarının ilgili dalların müfredatında, Merkezi Kumanda Operatörü-Fırın, Merkezi Kumanda Operatörü-Farin, Merkezi Kumanda Operatörü-Çimento, Makine Bakımcı, Kimya Laboratuvar Analisti ve Çimento Test Elemanı Ulusal Mesleki Yeterliliklerini temel alarak oluşturulmuş seçmeli dersler verilmesini sağlamıştı.

ÇEİS, Kocaeli Üniversitesi Meslek Yüksekokulu ile gerçekleştirdiği anlaşmayla, hem istihdama katkı sağlamayı hem de sektördeki nitelikli eleman sayısını artırmayı amaçlıyor.

Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası (ÇEİS) Hakkında

Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası (ÇEİS), üyelerinin çalışma ilişkilerinde; ortak hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek, üyelerinin verimli çalışmalarına destek olmak, toplu iş sözleşmesi süreçlerini yönetmek, iş sağlığı ve güvenliğini geliştirmek amacıyla 1964 yılında kurulmuş bir işveren sendikasıdır. ÇEİS, endüstri ilişkileri ve insan kaynakları faaliyetleriyle birlikte, iş sağlığı ve güvenliği, mesleki eğitim, meslek standartları ve mesleki yeterlilikler ile istatistik faaliyetlerini yürütmektedir. Çimento sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin %95’inin üyesi bulunduğu ÇEİS, bugün, 33 kuruluşa bağlı 64 tesisi yurtiçinde ve yurtdışında çok sayıda platformda temsil etmektedir.

SEAT Üretim Merkezinde 2 Bin Robotun Dansı

SEAT’ın Martorell’deki üretim merkezinde 2 bin robot, 24 saat boyunca mükemmel bir uyum içerisinde hareket ediyor. Kaynak yapmak, cıvata sıkmak, cila kaplamak ve milimetrenin onda ikisi oranındaki hassasiyette sapmaları tespit etmek, robotların görevlerinin yalnızca bir kısmı. Robotlardan bazılarının boyu 6 metreye ulaşıyor ve bunlar 700 kilogram yük taşıyabiliyor. 1.700 personelle koordine çalışan bu robotlar, 68 saniyede bir otomobil şasisi üretebiliyor.

Bir SEAT otomobil üretmek yoğun çaba gerektiriyor. Üstelik buna sabahın ilk ışıklarıyla başlayan dans gösterisi de dahil. Burada 2 bin robot ve 1.700 fabrika işçisi, mükemmel bir uyum içerisinde çalışarak, bir dakikadan biraz daha uzun sürede bir otomobil şasisi üretiyor. İşte, Endüstri 4.0 sayesinde gerçekleşen bu dans koreografisinden bazı ayrıntılar:

Günde 2 bin 300 parça üretiyor

Senkron halinde hareket eden binlerce robot, günde 2 bin 300 parça üretiyor. Robotlar, tüm gün boyunca uyum içinde hareket ederek; farklı gövde parçalarını birleştirmek, kapıları monte etmek ve şasi geometrisi ölçümü gibi uygulamalarda bulunuyorlar.

Farklı ölçülerde mekanik dansçılar

Robotlar arasında, farklı özelliklerde mekanik dansçılar yer alıyor. En ufak robotların boyu bir metrenin biraz üzerindeyken, en büyükleri ise altı metreden daha yükseğe ulaşıyor. Bazı robotlar turuncu renkteyken, bazıları ise sarı olabiliyor. Bazılarında tutucu kollar, diğerlerinde sensörler yer alıyor. Ortak noktaları ise, hepsinin hafif ve çok yönlü olması. Ağırlığı 700 kilograma varan parçaları bile sağlam bir şekilde kavrayıp işleyebiliyorlar.

16 bin noktaya kaynak için 720 derecelik dönüşler

Çoğu robot, altı adet eksen üzerinde hareket etme kabiliyetine sahip. Bu da yükselip alçalma, raylar üzerinde yatay hareket etme ve bulundukları noktadan 720 derece dönebilme dahil olmak üzere sayısız hareket olanağı sağlıyor. Her robot, bu dans sırasında üretim bandındaki otomobillerin gövdesi üzerinde günde 16 bin birleşme noktasına kaynak yapabilme kapasitesine sahip.

Robotların hareketleri bir orkestra şefinin kontrolünde

Tesisin ihtiyaçlarıyla ilgilenmek ve robotların faaliyetlerini denetlemek, 390 kişiden oluşan bir ekibin sorumluluğunda. Ekip, kontrol odasından gerçek zamanlı olarak robotların yaptığı işi ve diğer işçilerle olan koordinasyonlarını izliyor.

Milimetrenin onda ikisi oranında hassasiyet

Endüstri 4.0 devriminin sağladığı bu koreografi sayesinde robotlar yalnızca sık tekrarlanan işleri ve ağır yükleri devralmakla kalmıyor, giderek daha hassas görevleri de yerine getirmeye başlıyor. Parçaları üretim bandı üzerindeki farklı konumlar arasında aktarabildikleri gibi, robotlar ayrıca kaynak yapıyor, cıvataları sıkıyor, cila kaplama yapıyor ve hassas sensörleri sayesinde milimetrenin onda ikisi oranındaki sapmaları bile tespit edebiliyorlar.

Fabrika işçileriyle uyum içinde

Son adımda ise robotların dansı, fabrika işçilerinin emekleri ile buluşuyor ve üretilen gövdeler üzerindeki nihai kontroller, işçiler tarafından gerçekleştiriliyor. Birlikte uyum içerisinde çalışan insan ve robotlar, her 68 saniyede bir otomobil gövdesi üretiyorlar.