Yönetici? Lider?

Yöneticilik ve liderlik çoğu zaman birbirine karıştırılıp eşanlamlı olarak kullanılsa da birbirinden farklı rollerdir. Bunlardan hangisinin daha üstün olduğuyla ilgili bir seçim yapmak boş bir çaba olacaktır çünkü bu ikisi birbirlerinin tamamlayıcısıdır ve bir organizasyonun başarısında hem yöneticilere hem de liderlere ihtiyaç vardır .

Yönetici, bir organizasyonun başında bulunan, bir grup insanı istenilen hedeflere ulaşabilmek için yönlendiren kişidir. Önceden belirlenen hedeflere ulaşmak için başkaları aracılığıyla iş gören; kaynakların en etkin ve verimli şekilde planlanmasını, organize edilmesini, yönlendirilmesini, koordine ve kontol edilmesini sağlamayan yine yöneticidir. Dolayısıyla çalışanlar, üretim, finans, pazarlama gibi birçok konuda bilgi sahibi olmak ve bunları anlamak zorundadır.

İyi bir yönetim iyi planlamayla başlar. Belirli bir hedefe nasıl ulaşılacağını planlarken bunu gerçekleştirmek için gereken bütçe, insan gücü, çeşitli senaryolar ve olası olumsuzluklar karşısında atılacak diğer adımlar yönetici tarafından belirlenir. Daha sonra bu planı hayata geçirmek için yapılacakları organize etmek gerekir. İşi yapacak kişiler planın kendilerine düşen bölümünü yerine getirmeye hazır mı, bunun için gereken malzemeler doğru zamanda hazır olacak mı, belirlenen zamanda işler bitecek mi gibi sorular organizasyonun başarılı olmasında önemli rol oynar. Çalışanları planlanan hedef doğrultusunda organize edilen sorumluluklar doğrultusunda yönlendirmek ve bu süreci gözlemleyip ortaya çıkan problemlere çözüm üretmek de yöneticinin sorumluluğu altındadır.

Yazar: Simge ERDAĞ

Yukarıda özeti yayınlanan bu yazının tümünü Satınalma Dergisi Haziran 2014 sayısında bulabilirsiniz.!

Satınalma dergisinin tüm sayılarını Apple Gazetelik (Iphone, Ipad) uygulaması içerisinde bulabilirsiniz!

Uygulamaya erişmek için tıklayınız… 

 

BÜYÜK problemlere sistem çözümleri sağlamak

Yılın YYH (Yurtdışında Yerleşik Hintli) ödülü sahibi Chandrashekar Natarajan, PepsiCo ve Coca-Cola’dan sonra şimdi de Walt Disney Co.’da, Üçlü Kar Hanesi –Kar, Gezegen ve İşgücü’nü en uygun seviyeye getirmek için sistemik planlama kullanıyor.

Çevre kirliliği, gelir dengesizliği ve geniş çaplı endüstriyel kazalar, çoğunlukla küresel ekonomik gelişmenin istenmeyen ancak kaçınılmaz sonuçları olarak gösterilmektedir. Bu senenin başlarında Mumbai’de ICICI Bankası’nca Yılın YYH ödülleri sayesinde dikkati çeken küresel üst düzey yöneticilerden Chandrashekar Natarajan bu yaklaşımı ‘anlamsız’ olarak nitelendirmektedir.

Natarajan, “Bu olumsuz sosyal şartlar, sistemleri ve sistemlerin ikinci ve üçüncü derecedeki etkilerini anlamakta tekrarlanan hataların bir sonucudur.” şeklinde açıklamış ve bütün bunları değiştirme kararlılığında olduğunu belirtmiştir. Tedarik Zincirine yaptığı olağanüstü katkılarından ötürü Natarajan, Arz & Talep Zinciri Yöneticilerince yakın bir zamanda ‘Dikkate Değer Tedarik Zinciri Uygulayıcısı’ olarak ödüllendirilerek dikkati çekmiştir. Natarajan bu onura beşinci kez layık görülmüştür.

Walt Disney Co. İş Süreci ve Teknolojisi, Bütünleşik Tedarik Zinciri Yönetimi Başkan Yardımcısı Natarajan, geçtiğimiz Mart ayında gerçekleşen ödül töreninde “Tutkum, yaşamları küresel tedarik zincirinden bir şekilde etkilenen herkesin hayatını etik, tehlikesiz, güvenli ve sürdürülebilir bir çalışma ortamında kazanma olanağına sahip olmalarıdır.” şeklinde konuşmuştur. Natarajan’ın bütünleşik küresel stratejisi, modern endüstri mühendisliğinde yeni ufuklar açan katkılarından biri olan, problemlerin analiz edilmesinde sistemik yönteme dayanmaktadır.

Natarajan konuşmasını, “Bu dünyada, iş aracılığı ile sosyal değişimin lokomotifi olarak iz bırakmaya karar verdim. Çalışmalarımı, ana müşterilerinden binlerce kilometre uzakta olan fabrikalar, satıcılar ve tedarikçilerin ürünlerini üretip nakletmeleri, yani küresel tedarik zincirinin işleyişi üzerinde yoğunlaştırmış durumdayım.”, şeklinde sürdürmüştür.

Ortak Satınalmaların Firmalara Etkileri

Teknolojinin gelişmesi ile Dünya pazarlarına ulaşmak çok daha kolay hale gelmiştir. Satınalma fonksiyonunun önemi günden güne artmakta ve rekabetin  iyice kızıştığı bir ortamda asıl değerin alımlarda yaratılacağı bilinmektedir.

Şirketlerin satınalma departmanlarının  son zamanlarda üzerinde en çok durduğu konulardan biri ortak satınalmalar olmuştur.Global şirketlerin kendiliğinden gelişen bu yapıları ciddi maliyet avntajları, kalite avantajı, tedarikçi üzerinde bir güç haline dönüşmüş, ciddi bir hareket alanı kazadırmıştır. Tedarikçilerin yüklü satışlar yaptığı ve alıcılarında fayda sağladığı bu organizasyon yapısı her iki tarafıda memnun eden bir yapıdır.

Firmalar, Maliyet avantajı yakalamak,güvenilir tedarikçiler ile çalışmak,tedarikçiler üzerinde yaptırım sahibi olabilmek,fazla personel maliyetine katlanmak istememek, kaliteli hizmet almak  gibi faydalardan yararlanmak isteyen firmalar ortak satınalım arayışlarına girmişlerdir.

Şirketlerin satınalma departmanlarının özellikli ürünleri üzerinde ortak satınalım yapabilecekleri gibi

genel yönetim giderleri gibi ciddi maliyet avantajı sağlayacak konular üzerindede ortak satınalım yapıp, özellikli ürünler üzerinde daha fazla zaman ayırıp, tüm dikkatlerini bu kouya verebilirler..Bir platforma üye olmadan tanışık bir çok şirket benzer faydalar  için ortak alımlar yapabilmektedirler.

Ortak yada  Outsourcing satınalmaların sağlayacağı birçok yarar olmasına karşın dikkat edilmesi gereken hususlarda vardır;

Yararları;

  • Onaylı tedarikçi tanımlamaları meşaketli süreçlerdir.Uygun tedarikçi bulmak vede güvenilir olması için bir çok test, iyi sözleşmeler vede ciddi zaman ayırmak gerekir.Ortak satınalımlarda sizin için bu detayların çoğu süzgeçten geçmiş olacaktır.İyi bir sözleşme ile uygun çalışma ortamı sağlanabilir.
  • Tedarikçi riski azalır.
  • Birçok firmanın katılımıyla,Ürün sayısı arttıkça ciddi maliyet avantajları sağlanacaktır.
  • Tedarikçi üzerinde ciddi bir yaptırım gücü olacaktır(aracı firma varsa, bu avantajı kullanacak sözleşmeler yapılmalıdır)
  • Zaman ve personel avantajı sağlayacaktır. Sizin katlanacağınız bir çok operasyonel yüke aracı firmalar katlanacaktır.Kendi çekirdek işlerine daha fazla yönelinebilecektir.
  • Kaliteli ürün, hizmet alma avantajı doğacaktır.

….

Yazar: Cihan KABAN

 

Yukarıda özeti yayınlanan bu yazının tümünü Satınalma Dergisi Temmuz 2014 sayısında bulabilirsiniz.!

Satınalma dergisinin tüm sayılarını Apple Gazetelik (Iphone, Ipad) uygulaması içerisinde bulabilirsiniz!

Uygulamaya erişmek için tıklayınız… 

Perakende… Alışveriş Merkezi…. Bayram….

Alışveriş Merkezleri, Tüketicilere keyifli alışveriş imkanı veren, Perakende Sektörüne katma değer yaratan, kent ile bütünleşen ve dünya standartlarında mekanlardır. Türkiye ‘nin modern alışveriş kavramı ile tanışması 26 yıl önce Galleria Alışveriş merkezi ile başlıyor. 1988 yılında hizmete açılan merkez tüketici alışkanlığının gelişmesine öncülük etmenin yanı sıra alışveriş arasında eğlenceli zaman geçirilecek alanları da bünyesinde bulunduruyor. Galleria sayesinde kalite kavramı ve dünya markaları ile buluşmaya başlıyoruz.

İlk yıllarda Galleria   İstanbul’un her bölgesinden ziyaretçi kitlesine ev sahipliği yapıyor. Hatta hatırlayanlarınız olur, giriş kapılarında kuyruklar oluşur, özellikle hafta sonları içeride yürümek zorlaşırdı. Yemek katında oturacak boş masa dahi bulunmazdı.

Tüketici AVM içerisinde sinerji ve hareketlilik ile karşılaşıyor, her bölgeden değişik insanlar görebiliyor, tarzına uygun olanı arayıp seçebiliyor, her istediğini avm ortamında bulabildiği için zaman kazancı sağlayabiliyor. Bu gibi nedenlerle alışveriş noktaları, cadde mağazaları, mahalle pazarları, semt çarşılarıyken Galleria ‘nın halkı çok katlı mağaza merkezi ile tanıştırması ile AVM   sayıları arttı ve bazı lokasyonlarda ihtiyaç haline geldi.

Türkiye ‘de son 12 yılda AVM sayısı %400 oranında artış göstermiştir. Mayıs 2014 verilerine göre   İstanbul’ da 97 olmak üzere 57 kentte toplam 329 AVM bulunmaktadır. AVM’ ler  şehir insanlarının yaşam merkezleri olarak konumlandırılmakta ve daha onlarca AVM projeleri bulunmaktadır.

Alışveriş ve eğlence unsurlarını bir arada sunması nedeniyle kadın, erkek, genç, yaşlı her grup ve kesimden büyük ilgi gören AVM’ler, artık bayramlarda da cazibe merkezlerine dönüştüler.

Ve bir Ramazan Bayramı daha… hedef belli… Bir önceki özel günden hatta bir önceki Ramazan Bayram’ından daha yüksek ciro sağlanmalı, daha çok tüketiciye ulaşılmalı.

Rekabet bu denli büyük olunca alışveriş merkezleri de daha çok kişiye ulaşmak için reklam ve PR çalışmalarına fazlasıyla ağırlık vermeye başladı. Mağazalar ciro artışı sağlamak için gerekli bütün hazırlıklarını bitirdi. Daha çok müşteri çekmek adına yapılan sezon indirimleri, yeni sezona geçiş hazırlıkları, Bayram hediyesi adı altında cazip kampanya duyuruları görsel medya, sosyal paylaşım siteleri ve markların kendi web sitelerinde boy göstermeye başladı. Stok hazırlıkları var gücü ile devam etmekte, Bayramda mesai yapacak personel shiftleri tamamlanmakta, vitrin görselleri yenilenmekte. Markaların merkezlerinde günlük toplantılar sıklaştırılmakta, geçmiş dönem verileri ile bu bayram sonundaki veri tahminleri analiz edilmekte. Elde edilen tahmin sonuçlarına istinaden ürün yönetimi yapılmakt  ve mağaza raflarına ürün transferleri sağlanmaktadır. Mağaza personeline gerekli eğitim tamamlanmış olup, Bayramdan önceki hafta personel yeni bilgileri ile sahada yerini almaktadır.

….

Yazar: Eda EKİNCİOĞLU

Yukarıda özeti yayınlanan bu yazının tümünü Satınalma Dergisi Temmuz 2014 sayısında bulabilirsiniz.!

Satınalma dergisinin tüm sayılarını Apple Gazetelik (Iphone, Ipad) uygulaması içerisinde bulabilirsiniz!

Uygulamaya erişmek için tıklayınız… 

Tehlikeli Madde Faaliyet Belgesi Hakkında

Bildiğimiz gibi Türkiye 22 Mart 2010’dan bu yana Tehlikeli Maddelerin Karayolu ile Taşınmasına İlişkin Sözleşme’ye (ADR) taraftır. Türkiye’de tehlikeli madde taşımacılığının yıl içerisinde yirmi iki milyon ton seviyelerine ulaşmış olması ve bu taşımaların yaklaşık yüzde doksanlık bölümünün karayolu ile gerçekleşmesi sebebiyle Türkiye’nin ADR Anlaşması’na taraf olmasının önemi rahatlıkla anlaşılabilir (Uzel & Durdağ, 2014).

Türkiye, ADR Anlaşması’na taraf olduktan sonra ulusal mevzuatını ADR anlaşmasına uygun hale getirmek ve anlaşmanın kendisine yüklediği sorumlulukları karşılamak amacıyla çalışmalara başlamıştır. Türkiye’nin ulusal mevzuatını ADR Anlaşması’na uygun hale getirme çalışmalarının önemli adımlarından biri de 10 Nisan 2014 tarih ve 15341 sayılı Bakanlık Makam Onayı ile yürürlüğe girmiş olan Tehlikeli Madde Faaliyet Belgesi Düzenlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönerge’dir.

Hangi işletmelerin Tehlikeli Madde Faaliyet Belgesi’ne ihtiyaçları var …

Genel olarak tehlike madde taşımacılığı ile ilgili yürürlüğe girmiş olan tüm yönetmelik genelge ve yönergelerde olduğu gibi bu yönergenin amacı da güvenliği artırmak ve her faaliyeti kayıt altına alabilmektir. Bu yönerge ile öncelikli olarak tehlikeli madde gönderen ve alanlar başta olmak üzere tehlikeli madde elleçleyen her işletmeyi kayıt altına almak ve bu işlerde güvenliğe yeterli önemi vermeyenlerin önünü kesmek amaçlanmıştır. Yönergenin amacı; Tehlikeli Maddelerin Karayoluyla Taşınması Hakkında Yönetmelik kapsamında; dolduran, paketleyen, yükleyen, gönderen, alıcı, boşaltan ve tank-konteyner/taşınabilir tank işletmecisi olarak bu faaliyetlerden biri veya birden fazlasıyla iştigal eden işletmelerin, almak zorunda oldukları Tehlikeli Madde Faaliyet Belgesi’nin düzenlenmesine ilişkin usul ve esasları belirlemektir. Bu yönergeye göre; yönetmelik kapsamındaki tehlikeli maddelerden bir takvim yılı içerisinde net elli ton ve üstü miktarlarda işlem yapan; dolduran, paketleyen, yükleyen, gönderen, alıcı, boşaltan ve tank konteyner/taşınabilir tank işletmecisi olarak bu faaliyetlerden biri veya birden fazlasıyla iştigal eden işletmeler, Tehlikeli Madde Faaliyet Belgesi almak zorundadırlar.

Ya taşıma yapanlar ?

Yönerge yürürlüğe girdiğinden itibaren tehlikeli madde alanında faaliyet gösteren tüm taraflar kendilerinin bu yönergenin kapsamında olup olmadıklarını sorgulamaya başladılar. Özellikle tehlikeli madde taşıyanlar bu yönergenin kapsamı içinde olup olmadıklarını netleştirmekte güçlük çektiler. Bunun başlıca sebebi yönergenin ikinci maddesinin b bendinde yazan “Karayolu Taşıma Yönetmeliğine göre C1, C2, K1, K2, L1, L2, R1, R2 yetki belgesine sahip olup, Tehlikeli Maddelerin Karayoluyla Taşınması Hakkında Yönetmelik kapsamında sadece taşımacılık faaliyetinde bulunanları kapsamaz” cümlesidir.

Yazar: Ezgi UZEL

Yukarıda özeti yayınlanan bu yazının tümünü Satınalma Dergisi Temmuz 2014 sayısında bulabilirsiniz.!

Satınalma dergisinin tüm sayılarını Apple Gazetelik (Iphone, Ipad) uygulaması içerisinde bulabilirsiniz!

Uygulamaya erişmek için tıklayınız… 

Kargo Sorunları: Alım Saatleri Hakkında

Kargo firmalarının ciro kazanmak adına yapması gereken ilk aşamalardan biri kargo alımı yapmaktır. Adresten alım, şubeden alım gibi aksiyonlar ile bu operasyonlar gerçekleştirilerek alım operasyonları yapılmaktadır. Kargo firmalarının alım saatleri genellikle, (bireysel, kargoyu şubeye getiren müşteri hariç)15.00 ile 18.00 saatleri arasındadır. Alım süreci bittikten sonra birde olayın, faturalandırma süreci vardır. Bu süreç aldığı tüm kargoların en kısa sürede faturalarının kesilip, koli barkotlarının yapıştırılıp, aktarma merkezine gidecek araca yükleyerek sevkini gerçekleştirmektir. Yani işin özü kargo şubeleri alım ve dağıtım olmak üzere iki ana unsur üzerinden tüm operasyonu yaparlar.

 

Şimdi gelelim olayın kargo veren firma boyutuna. Türkiye’de ki firmaları temel aldığımızda büyük bir çoğunluğu sabah 08.30 ile 18.00 saatleri arasında çalışmaktadır. Bu zaman diliminde ürünlerini üretir, hazırlar ve sevk ederler. Lakin tüm firmalar, ürünlerinin akşam saat 17.30 ile 18.00 saatleri arasında kargo firmaları tarafından alınmasını isterler. Sebebi ise mesai bitimine kadar en son müşteri siparişini bile hazırlayıp kargoya vermektir.

 

Bir empati kuralım. Diyelim ki; bir kargo firmasının İstanbul/Kartal şubesi var. Bu şubenin dağıtım ve alım hinterlandında toplamda 500 firma bulunmakta. Bu firmaların %40’ına bu kargo şubesi hizmet versin. Buda 200 firma eder. Bu şubenin,200 tane firmadan aynı anda, “yani saat 18.00’da” kargo alması için 200 tane aracının olması gerekmektedir. Böyle bir şey imkânsız olduğu için bu şube, firmalarının hepsinin kargosunu saat 18.00’da alamaz.

….

Yazar: Halit KAYA

Yukarıda özeti yayınlanan bu yazının tümünü Satınalma Dergisi Temmuz 2014 sayısında bulabilirsiniz.!

Satınalma dergisinin tüm sayılarını Apple Gazetelik (Iphone, Ipad) uygulaması içerisinde bulabilirsiniz!

Uygulamaya erişmek için tıklayınız… 

Hedef Belirlemenin Altın Kuralı

Hedefler, hepimizin hayatında önemli bir yere sahip. İlk başta kulağa garip gelse de hedeflerle daha bebeklik çağlarımızda tanışırız.  Nasıl mı? Ebeveynler, emeklemeyi öğrenmiş bebeklerini yürüme mertebesine yükseltmek için odanın diğer ucuna bir oyuncak koyar ve yere düşmeden hedefe ulaşması için çaba gösterir, eğer belirlenen hedefe düşmeden ulaşılırsa bebeğe sarılma ve duygusal bağlamda ödül verilir, ebeveynler de başarma hazzıyla mutlu olurlar. Peki ulaşamamışsa nedeni nedir? Bebeğin yürüme zamanı daha gelmemiş olması, oyuncağın bebeğin yürüyebileceği mesafeden daha uzağa konmuş olması, bebeğin o mesafeye ulaşması için ebeveynlerin teşvikte yetersiz kaldığı gibi çeşitli nedenler sıralanabilir.

Aslında gerek iş hayatında gerekse bireysel yaşantımızda hedef konusu bebeklikte yaşanandan çokta farklı değildir. Bir üst seviyeye yükselmek için bir çok uğraşlar verilir. Bir şirketin hedefi; daha fazla ciro elde etmek, maliyetleri düşürmek, en iyi ürün ya da hizmeti verebilmek hedef olabilir. Bireyin hedefi ise; kariyerinde daha üst pozisyonlara gelmek, daha zengin olmak, en iyi okullarda eğitimler almak olabilir.

University Of Washington’da yapılan bir araştırmada “Yüksek hedefler vermek genellikle performansı artırsa da, ahlak dışı davranışları da tetiklediği de oluyor”. Zor matematik problemleri çözmesi istenen katılımcıların ortalama %84’ü kopya çekmeye daha meyilli olduğu ortaya çıkmış. Yani Zorlu görevlerin insanların özdenetim kaynaklarını zamanla tükettiğini, art arda gelen çetin hedeflerin negatif sonuçlar ortaya çıkardığını gösteriyor1.

Bu araştırma sonucu biz profesyonellere şunu söylüyor; “Hedeflerinizin yüksek olması, o hedefe daha çok ulaşacağınız anlamına gelmiyor, bundan daha önemli olan o kişilerin bu hedefi gerçekleştirebilme ihtimaleridir. Eğer ulaşılamayacak hedefler verilirse, kişi hedefi tutturabilmek adına etik olmayan yollara da başvurabilir”.  Örneğin; asıl işinizin satış olduğunu düşünün, satış ekiplerinize aylık satış hedefleri veriyorsunuz ve gerçekleştirmesi oranında prim ödemesi yapıyorsunuz. Verdiğiniz hedefin ayın ortasında gerçekleşmeyeceğini anlayan satışçının hedefine odaklanması ilk günküyle aynı mıdır? Genelde aynı olmaz. Kişi, ilk başlarda hedefine ulaşmak için yüksek efor sarfeder ve bir noktadan sonra verilen hedefi gerçekleştiremeyeceğini anladığı anda, performansı düşer ve “zaten ulaşamam” düşüncesiyle, tabiri yerindeyse, “erken havlu atar”. Böyle bir durumda kazanan kim olmuştur? Şirket mi, çalışan mı? Tabi ki burada kazanmaktan çok kaybetmekten söz edilir. Şirket ciro kaybederken, çalışan da kazanç ve motivasyon kaybetmiş olabilir.

Yazar: Kamil Bayar

Yukarıda özeti yayınlanan bu yazının tümünü Satınalma Dergisi Temmuz 2014 sayısında bulabilirsiniz.!

Satınalma dergisinin tüm sayılarını Apple Gazetelik (Iphone, Ipad) uygulaması içerisinde bulabilirsiniz!

Uygulamaya erişmek için tıklayınız… 

Gelecekteyiz

AKTOB (Akdeniz Otelciler Birliği) 2012 yılında düzenlediği “Geleceğin Turizmi,Turizmin Geleceği” konulu kongrede, turizmin ve konaklama sektörünün sürekli olarak geleceği bugünden yaşadığını,sürekli olarak geleceğe hazırlandığını vurguladı.Ekonomik,sosyal, teknolojik gelişimlerin Türkiye’deki konaklama ve turizm sektörüne hızla yansıyacak olan olumlu sonuçlardan bahsetti.

Fabrika ve üretim yerlerindeki 12 yıllık satınalma hayatıma son verdim bir süre önce…

Artık hizmet ve turizm sektöründeyim… “ Satınalma satınalmadır, sektör fark etmez” diyerek başladım. Zira benim için her sektörün satınalmadaki hedefi aynı idi: Para Kazanmak! . Satın alma faaliyeti işletmenin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik faaliyetlerin bütünü… Bunu biliyoruz. Bizler, ihtiyaçların doğru ve mantıklı olarak saptanması, en uygun ve yeterli/gerekli kalitede ve miktarda malzemenin alınmasını ve nakit akışının kontrolünü, işletmenin hedeflerine ulaşmasına yardımcı olan departmanız. Turizm ve otelcilik sektöründe deyim yerindeyse, iğneden ipliğe kadar her şeyi satın alıyoruz. Bu sektörde maliyetlerini, stoklarını kontrol altına alacağınız SKU sayısı çok yüksek. Konaklayan, hizmet alan Misafirimiz patronumuz…

Amaç misafiri mutlu mesut yolcu etmek ve yeniden bizi tercih etmesini sağlamak. Bunun için tek kriter hizmet kalitesidir. Bu kriter en pahalı ürünü alacağımız ya da almayacağımız anlamına gelmiyor. Önemli olan bulunduğumuz konum, kaç adet yıldızınız olduğuna bağlı olarak beklentileri karşılamamızdır. Bir turizm işletmesinin odasından, restaurantına, lobisinden sağlık kulübüne, mutfağından, park alanlarına kadar, her türlü malzemenin satınalmasında pek çok kriter bulunuyor. Sabit ve günlük tüketimleri denetim altına almak ve giderleri minimum seviyelere çekmek ciddi ince hesaplar gerektiriyor. Günlük market list ürünleri, yiyecek – içecek, hizmet, demirbaş, teknik malzeme, kırtasiye ve matbaa ürünleri, temizlik malzemeleri, kimyasallar, buklet malzemeleri, tekstil ürünleri ve diğer tamamlayıcı tüm ürünlerin satın alımları ciddi bir disiplin gerektiriyor. Bu nedenle otelinin mali yıl içinde harcayacağı toplam miktarın neredeyse yarısını bilfiil kontrol eden Satınalma Departmanının, süreçlerin daha verimli çalışması için aldığı kararlar otelin nefes alıp vermesini sağlıyor. Hayati önem taşıyor. Turizm sektöründe hizmet işletmelerinde paranın kazanılması veya kaybedilmesi satın alma işleminin nasıl çalıştığına bağlıdır Buradaki en hassas nokta ve başarı yalnızca çok ve doğru çalışmakla ilgili… Hizmet ve konaklama sektöründe doğru satınalmanın en kritik tarafı ihtiyaçların doğru tespit edilmesidir. Satınalma departmanının etkili satın alma yapabilmesi için ‘NE?’ sorusunun iyi irdelenmesi gerekiyor: İşletme “NE?” istiyor, Satınalma “NE?” alıyor?

Yazar: Selda Yüksekbaş

Yukarıda özeti yayınlanan bu yazının tümünü Satınalma Dergisi Temmuz 2014 sayısında bulabilirsiniz.!

Satınalma dergisinin tüm sayılarını Apple Gazetelik (Iphone, Ipad) uygulaması içerisinde bulabilirsiniz!

Uygulamaya erişmek için tıklayınız… 

Fiyat Rekabetinin Sonucu Eksik Ücret Bildirimi

Ülkemizin kronik problemlerinin birisi de kayıt dışı istihdam ve bunun ekonomimizde yarattığı negatif etkidir.  Kitlesel algısı sigortasız veya kaçak çalışmak olan kayıt dışı istihdamın uygulamada karşılaşılan en yaygın şekli ise sigortalı primlerinin eksik gösterilmesi yoluyla oluşturulan kayıt dışı ücret sistemidir. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun en önemli gelir kalemi olan sigortalı primlerine esas kazancın eksik bildirilmesi Kurumun aktüeryal dengesini bozarak; uzun vadede bireylerin elde edecekleri emeklilik maaşlarında büyük hak kayıplarına neden olmaktadır. Son verilere baktığımızda; SGK 2014’ün ilk çeyreğinde 31.426.580 TL prim geliri elde ederken 32.649.498 TL emekli aylığını ve 14.075.578 TL sağlık harcamasını finanse etmiştir. Ülkemizde çalışma hayatında yer alan kayıtlı sigortalıların yaklaşık olarak %60’ının kazançlarının asgari ücret seviyesinden SGK’ya bildirildiği gerçeği ile bu verileri yan yana analiz ettiğimizde sosyal güvenlik bütçesi açığının büyük bir kısmını sistemdeki kayıp ve kaçakların oluşturduğunu söyleyebiliriz. Oluşturulan kayıt dışı sistem kısa ve uzun vadede sadece SGK’yı değil işçi ve işverenleri de zarara uğratmaktadır.

KAYITDIŞI ÜCRETİN İŞVERENLER YÖNÜNDEN ETKİSİ

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu uyarınca işverenler SGK’ya her ay aylık prim hizmet bildirgesi adında bir belge düzenleyerek çalıştırdıkları sigortalı işçilerin kazançlarını Kurum’a bildirirler. Ayrıca bu bilgileri doğrulayacak şeklide aylık ücret tediye/ödeme bordrosu düzenlerler. Genellikle kayıt dışı ücret sistemi uygulayan işverenler SGK’ya verilen belgelerdeki ücret tutarlarına göre ücret bordrolarını düzenler, ücret bordrolarında gösterilen tutarları banka kanalıyla işçilerine öder; geri kalan kazancı ise elden ödemek suretiyle sistemi ayakta tutarlar. Kısa vadede karlı gözüken bu sistemde işçinin SGK’ya başvurması yoluyla başlatılacak inceleme neticesinde veya İş Mahkemesinin yapacağı bir soruşturma neticesinde eksik bildirilen kazançlara ilişkin tespitler işverenlere yüklü bir fatura çıkması sonucunu doğurur. Sosyal güvenlik denetmenleri veya müfettişlerinin yapacağı incelemeler sonucu işçilerinin kazancını Kuruma eksik bildirdiği tespit edilen işverenlere eksik bildirim yapılan her bir ay için asgari ücretin iki katı tutarında idari para cezası uygulanmakta ve eksik bildirilen ücretlerin tamamlanması sağlanmaktadır. Bunun yanı sıra geçmiş dönemlere ilişkin prim farklarına ait gecikme zammı ve faizi de birlikte talep edilmektedir. Ayrıca işçinin inceleme sonrası talep etmesi halinde hesaplanacak yeni kıdem/ihbar tazminatı ve ücrete bağlı alacaklarının yeniden hesaplanması sonucu oluşacak farka ilişkin ödemeler de işverenin cebinden çıkmaktadır.

Yazar: Sertaç Sedat KÖKSAL, Denetmen,Sosyal Güvenlik Kurumu

 

Yukarıda özeti yayınlanan bu yazının tümünü Satınalma Dergisi Temmuz 2014 sayısında bulabilirsiniz.!

Satınalma dergisinin tüm sayılarını Apple Gazetelik (Iphone, Ipad) uygulaması içerisinde bulabilirsiniz!

Uygulamaya erişmek için tıklayınız… 

Zaman Yönetimi – I

Tarih boyunca insanlar zamanı bilimsel, felsefi ve dinsel olarak tanımlamaya ve ölçmeye çalışmıştır. Zaman, olayların geçmişten günümüze ve geleceğe sıralandığı bir boyuttur ve olaylar gerçekleştiği süre aralıklarını ölçer.

Zaman, en değerli hazineniz olabilir ve harcadığınız zamanı tekrar kazanabilmek gibi bir şansınız yoktur. Fakat John Lennon’un da dediği gibi “Harcarken eğlendiğiniz zaman harcanmış değildir”.  Yine de söz konusu iş hayatı olunca zamanı etkin kullanmak, sizi günlük streslerden uzak tutabilecek bir araç olabilir.

Zamanınızı neye harcadığınızı takip etmeye başlayınca, aslında zamanınızın çoğunu önemsiz şeylere harcadığınızı görebiliriz. Bu da genellikle mesaiye kalmanıza, yetişmesi gereken işlerin vaktinde tamamlanmamış olmasının oluşturduğu strese ve bekleyen diğer işlerin de gecikmesine neden olur.

“Zaman yönetimi” mantıksız bir kavram olarak görülebilir çünkü aslında yönettiğiniz “zaman” değil, “hareketleriniz”dir; fakat yine de size verilen zaman içinde istenilen hedeflere ulaşabilmek için zamanı etkin kullanmaya yönelik yaptığımnız veya yapmadığınız hareketlerden bahsederken “zaman yönetimi” denir.

Genel olarak ele alındığında zaman yönetimi, özellikle verimliliği ve üretkenliği arttırmak için belirli aktivitelere harcanan zamanı planlayıp kontrol altına almaktır.  Zaman yönetimi, değişim konusunda kararlı olmakla başlar ve planlanan adımlara sadık kalmakla devam eder. Sonuçta istediğiniz kadar organize olun, zaman değişmeyecektir ve bir gün 24 saat olarak kalacaktır; dolayısıyla yaptığınız planlara bağlı kalmanız sizi zamanı etkin kullanma konusunda başarıya götürecektir.

Zaman yönetimi belirli görevleri, projeleri ve hedefleri belirlenen sürelerde gerçekleştirirken bir takım beceri ve tekniklerle desteklenebilir. Öncelikle zamanı neye harcadığınızı bulmalısınız.

Yazar: Simge Erdağ

Yukarıda özeti yayınlanan bu yazının tümünü Satınalma Dergisi Temmuz 2014 sayısında bulabilirsiniz.!

Satınalma dergisinin tüm sayılarını Apple Gazetelik (Iphone, Ipad) uygulaması içerisinde bulabilirsiniz!

Uygulamaya erişmek için tıklayınız…