Sosyal İnovasyonlar

Son yıllarda insanlık tarihinin en önemli değişimlerinden biri; pandemiyi yaşadık. Pandemi beraberinde finansal sorunları getirdi. Öte yandan yaşadığımız iklim krizi, doğal afetler, savaşlar ve diğer birçok olumsuzluğun ise hala ardı arkası kesilmiyor. Geldiğimiz noktada artık dünyanın en zorlu ekonomik, çevresel ve sosyal sorunlarına çözüm bulacak yeni yaklaşımlara ve stratejilere ihtiyacımız olduğu açık.

Girişimciler, çözümlerin bulunmasında, ekonomik büyümenin sağlanmasında,  teknik altyapının geliştirilmesinde, uluslararası, ulusal, bölgesel ve yerel yeteneklerin geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesinde, zor durumdaki bölgelere yatırım sermayesi sağlanmasında; kısaca dünya çapında tüm insanlığa yardım edilmesinde etkin bir rol üstlenir. Diğer yandan sosyal girişimcilik faaliyetlerinde başarılı olunduğunda; sadece ekonomik değil, toplumsal bağlamda da verimli bir sosyal döngü oluşturulur.

Geleneksel girişimlerde olduğu gibi, sosyal sorunlara fayda sağlayan sosyal girişimlerin elde ettiği gelir ne kadar yüksek olursa, sosyal girişimlerin etki alanı da o ölçüde genişler ve sosyal girişim başarılı olur. Gönüllü sosyal çabalar ise karşılıksız kalmaz. Sosyal girişimciler, ne kadar çok kişiye ulaşıp ne kadar çok toplumsal sorunun hafifletilmesine yardımcı olurlarsa, küresel tüketicilerin topluma duyarlılığı da o kadar çok artar ve sosyal girişimciliğin ana akımına daha fazla birey dahil olur.

Sosyal girişimler yaygınlaştırılırken yeni kurulan şirketler ve yeni açılan pazarlar için başarısızlık oranları yüksektir. Söz konusu başarısızlık gelişmekte olan ekonomiler de dahil olmak üzere hemen hemen dünyanın her ülkesinde geçerlidir. Başarısızlık nedenleri arasında çoğunlukla ekonomik piramidin tabanında yer alan mal ve hizmetlerin üretilmesi ve pazarlanmasıyla ilgili yönetimsel zorluklar, kusurlu piyasa düzenleri, belirsiz fiyat ve maliyet stratejileri, güçlü olmayan piyasa altyapısı, teknoloji uygulamalarında geri kalmışlık ve öngörülemeyen rekabet stratejileri gibi nedenler yer alır.

Sosyal girişimciler tüm bu olumsuzluklardan etkilenmeden, karşılarına çıkan fırsatlardan yararlanarak başarı elde etmek için; sosyal kalkınmayı en hızlı sağlayan sosyal inovasyonlardan faydalanır. Sosyal inovasyonlar sosyal ve çevresel sorunlara etkili ve sürdürülebilir çözümler geliştirme ve uygulama sürecini ifade eder. Amaç her alanda toplumsal değişimi anlamak ve sağlamak olduğunda geleneksel girişimcilik buna tam olarak hitap etmeyebilir. Sosyal inovasyon kalıcı sosyal değişimi anlama ve üretmede başarılı olduğundan, sürdürülebilir sosyal ve çevresel çözümler geliştirme amacına sosyal inovasyonların geleneksel girişimlerden daha çok hizmet etmesi beklenir.

Sosyal inovasyonlar herhangi bir örgütsel ya da yasal yapının tekelinde değildir. Sosyal inovatif çözümler genellikle sosyal sorunları dert edinen devlet, şirketler, kar amacı gütmeyen kuruluşlar vb. paydaşların işbirliği kurmasıyla geliştirilir. Sosyal inovasyonlarla ortaya çıkan değer, bireylerden ziyade öncelikle bir bütün olarak topluma tahakkuk eder. Sosyal inovasyonların bu niteliği, günümüzün yenilikçi sosyal çözümlerinin çoğunun neden geleneksel sınırları aştığını ve sosyal inovasyonu sosyal bir soruna mevcut geleneksel çözümlerden ya da girişimlerden daha etkili kabul ettiğini açıklar.

Mikrofinans, finansal kaynakları olmayan gelir düzeyi düşük bireylere kredi, tasarruf, sigorta ve diğer finansal hizmetler sağlayan başarılı bir sosyal inovasyonun örneğidir. Sosyal inovasyonlara bir başka örnek ise çevresel sorunların başında gelen hava kirliliği sorununa yönelik emisyonları azaltmak için geliştirilen sosyal inovatif bir çözüm, bir hava kirliliği ölçümü yapan yazılım olabilir.

Hava kirliliği ölçüm yazılımıyla toplanan gerçek veriler bir veri tabanına aktarılır ve sonrasında denetleyici kurumların kullanımına sunulur. Denetleyici kurumlar hava kirleticilerin salabilecekleri emisyon miktarı için bir üst sınır belirler ve bu yazılımı sistemlerine entegre etmeleri mecbur tutulur. Emisyon sınırını aşanlara cezai yaptırımlar uygulanır ya da sınırı aşan kirleticiler, sınırın altında kalan kirleticilere belli bir ödeme yaparak onların kullanmadıkları atıl hakları satın alır. Böylelikle kontrollü emisyon sağlanır. Bu sayede hava kirliliğinin ise azaltılması mümkün olur.

Sosyal İnovasyon, kalıcı sosyal etki oluşturan değişim sürecini, stratejileri, plan ve teorileri keşfetmeyi yönelik analiz ve yöntemleri geliştirmeyi ve ayrıca sosyal girişimcilerin yenilikçi yönlerini keşfetmeleri için onları eğitmeyi kapsar. Sosyal inovasyonlarla amaç, toplumsal ve çevresel sorunların çözümlerini yenilikçi yaklaşımlarla geliştirmektir. Sosyal inovasyonlar; sosyal bir sorunu gidermek için geliştirilen etkili, verimli, sürdürülebilir sosyal değerin bireylerden ziyade öncelikle bir bütün olarak topluma tahakkuk ettiği yenilikçi sosyal çözümlerdir.

İnsanların mevcuttan daha adil bir şekilde ulaşabildiği yenilikçi sosyal çözümler bir ürün, üretim yöntemi, süreci veya teknoloji olabileceği gibi, bir ilke, fikir, mevzuat, aktivist bir hareket veya bunların tamamını kapsayan bir kombinasyon da olabilir. Sosyal inovasyonları geliştirmek genellikle bir inovasyon geliştirmekten daha zordur. Sosyal inovasyonların başarılı olması için en önemli kriter ise; bütünün sahiplenebildiği yaygın sosyal etkiyi oluşturabilecek kalıcı yenilikçi sosyal çözümü bulmaktır. Yani özetle, sosyal inovasyonun ne kadar inovatif bir çözüm sunduğu tek başına yeterli değildir; sunulan çözümün toplum tarafından ne ölçüde kabul gördüğü de oldukça önemlidir.

Doç. Dr. Duygu HIDIROĞLU

Kamu İhaleleri Açısından 2023 Yılı SGK ve Vergi Borcu Sınırları

Kamu İhaleleri Açısından 2023 Yılı SGK ve Vergi Borcu Sınırları belli olmuştur. Bilindiği üzere, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümleri gereği belli limitlerin üzerinde SGK ve Vergi borcu olan kişiler ihale dışında bırakılmaktadırlar.

İhaleye katılan istekliler SGK ve Vergi borcu olmadığına ilişkin taahhütnameyi teklif mektuplarının ikinci maddesinde vermektedirler. Sözleşme imzalamaya davet edilen firmalar, sözleşme aşamasında söz konusu belgeleri idarelere sunmak zorundadırlar. SGK borcu sınırı her sene brüt asgari ücret ile orantılı olarak değişmektedir. Vergi borcu sınırı ise Yönetmeliklerde düzenlenmiş olup uzun yıllardır sabittir.

Kamu İhale Tebliği 17/3.1.2 ve 17/3.1.3 maddelerinde belirtilen SGK borç limitlerini hesaplamak için; aşağıdaki 2 parametre gerekmektedir.

2023 prime esas aylık kazanç üst sınırı= 75.060,00 TL

2023 yılı aylık brüt asgari ücret tutarı = 10.008,00 TL

 

Bu değerlere göre SGK ve Vergi borcu Sınırları 2023 yılı için aşağıdaki gibidir;

İstekli Firma Özelliği Borç Sınırı
4-a Kapsamında Sigortalı Çalıştıran (Alt İşvereni olmayan Tüzel Kişi) 2023 prime esas aylık kazanç üst sınırı * 3 225.180,00 TL
4-a Kapsamında Sigortalı Çalıştıran (Alt İşvereni olan Tüzel Kişi) 2023 prime esas aylık kazanç üst sınırı * 6 450.360,00 TL
4-a ve 4-c Kapsamında Sigortalı Çalıştıran (Tüzel Kişi ve Sadece 4-a Kapsamındaki Sigortalılar İçin) 2023 prime esas aylık kazanç üst sınırı * 3 225.180,00 TL
4-a ve 4-c Kapsamında Sigortalı Çalıştıran (Tüzel Kişi ve Sadece 4-c Kapsamındaki Sigortalılar İçin) 2023 prime esas aylık kazanç üst sınırı * 3 225.180,00 TL
4-a Kapsamında Sigortalı Çalıştıran (Alt İşvereni olmayan Gerçek Kişi ve 4-b Kapsamında Sigortalısı) 2023 prime esas aylık kazanç üst sınırı * 3 225.180,00 TL
4-a Kapsamında Sigortalı Çalıştıran (Gerçek Kişi ve 4-b Kapsamında Sigortalısı / 4-b Sigortalılığı İçin) 2023 yılı aylık brüt asgari ücret * 3 30.240,00 TL
4-b Kapsamında Sigortalı veya Sosyal Güvenlik Destek Primi Ödeme Yükümlüsü ve Genel Sağlık Sigortası 2023 yılı aylık brüt asgari ücret * 3 30.240,00 TL
2023 yılı vergi borcu sınırı 5.000,00 TL

 

Mehmet ATASEVER

Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi/ Akademisyen

Sürdürülebilir Mavi Ekonomi Ortaklığı

Sürdürülebilir Mavi Ekonomi Ortaklığı, kısa adıyla SBEP, Ufuk Avrupa Programı kapsamında desteklenmiş olup temel gayesi, iklim nötr, sürdürülebilir, üretken ve rekabetçi bir mavi ekonomiye adil ve kapsayıcı bir geçiş tasarlamak, yönlendirmek ve desteklemektir.

Ortaklığın resmi açılışı yapılmış olup ilk ortak uluslararası çağrısı için planlanan taslak tarih 13 Şubat 2023 olarak ilan edilmiştir. “The way forward: a thriving sustainable blue economy for a brighter future” başlıklı çağrıya ilişkin bilgi ve taslak tarihler aşağıda yer almaktadır;

Çağrı Öncelik Alanları:

Eş finansmanlı bu ilk çağrı ile aşağıda yer beş öncelikli alandan birini ele alan uluslararası araştırma ve yenilik projelerinin (36 ay) desteklenmesi hedeflenmektedir;

  1. Bölgesel düzeyde deniz kullanımının planlanması ve yönetimi
  2. Mavi ekonomiyi desteklemek için açık denizde çok kullanımlı altyapıların geliştirilmesi
  3. İklim nötr, çevresel açıdan sürdürülebilir ve kaynak verimliliği yüksek mavi gıda ve yem
  4. Mavi Gıda üretimi için yeşil dönüşüm
  5. Atlantik Okyanusu ve AB deniz havzalarında Okyanus Dijital İkiz (ODT) test kullanım örnekleri

Taslak Çağrı Takvimi:

Çağrı açılış tarihi (henüz kesinleşmemiştir): 13/02/2023, 15:00 CET

Ön proje teklif tarihi ( henüz kesinleşmemiştir ) : 14/04/2023, 15:00 CET

Detaylı proje teklif tarihi (henüz kesinleşmemiştir): 13/09/2023, 15:00 CET

Ortaklık Yapısı

23 farklı ülkeden 37 araştırma ve fonlama kuruluşunun bir araya geldiği ortaklıkta Ülkemizi temsilen TÜBİTAK yer almaktadır.

Proje teklifleri katılımcı ülke listesinde yer alan en az üç farklı ülkeden 3 farklı kurum/kuruluşun yer aldığı konsorsiyumlar tarafından yapılmalıdır. Projeler, ortaklıkta yer alan ülkelerin kendi ulusal/bölgesel Fonlama Ajansı tarafından (Türkiye için TÜBİTAK-1071 Programı) finanse edilmeye uygun olmalıdır.

İletişim

Çağrıya ilişkin diğer detaylar henüz yayınlanmamıştır.

Gelişmeleri projenin web sitesinden (https://bluepartnership.eu/news ) ve Ufuk Avrupa web sitemizden takip edebilirsiniz.

*Proje koordinatörü İtalya, Ministry of University and Research, İletişim adresi sbep[@]mur.gov.it 

*Çağrıya ilişkin detaylar için iletişim adresi sbep.call-secretariat[@]agencerecherche.fr

Finansal Tabloların Analizi

Finansal Tabloların Analizi
M. Vefa TOROSLU

  1. Finansal Tablo Kavramı

Finansal tablolar, işletmelerin bir faaliyet döneminde yaptığı işlemlerin genel kabul görmüş muhasebe ilkelerine uygun olarak kaydedilmesi sonucunda faaliyet sonuçlarının bir arada görüldüğü sonuç tablolarıdır. İşletmenin tüm paydaşları işletmenin faaliyet sonuçları ile ilgilenmekte ve bu konuda sağlıklı ve güvenilir bilgi sahibi olmak istemektedirler.

Finansal tabloların amaçları aşağıdaki şekilde sıralanabilir.

  • Yatırımcılar, kredi verenler ve diğer ilgililer için karar almada yararlı bilgiler sağlamak,
  • Gelecekteki nakit akımlarını faydalı şekilde değerlendirmek için yararlı bilgiler sağlamak,
  • Varlıklar, kaynaklar ve bunlardaki değişiklikler ile işletmenin bir dönemdeki faaliyet sonuçları hakkındaki bilgi sağlamak.

Finansal tabloların genel özellikleri aşağıdaki şekilde sıralanabilir.

  1. Uyumlu Olma: Finansal tablolar kullanıcıların ihtiyaçları dikkate alınarak hazırlanmalı ve bunlar arasında bir uyum sağlanmalıdır.
  2. Doğrulanabilir Olma: Finansal tablolardaki bilgiler, objektif belgelere dayandırılmış ve belirli kurallara göre üretilmiş olmalıdır.
  3. Tarafsız Olma: Finansal tablolar tüm kullanıcıların doğru yargılara varabilecekleri biçimde düzenlenmiş olmalıdır.
  4. Anlaşılır Olma: Finansal tablolar kullanıcılar tarafından anlaşılır olmalıdır.
  5. Zamanında Sunulabilir Olma: Finansal tablolar taşıdığı bilgilerin geçerliliği açısından zamanında sunulmalıdır.
  6. Karşılaştırılabilir Olma: Finansal tablolar birden fazla döneme ilişkin işlemlerin benzerlik veya farklılıklarını ortaya koyabilmelidir.
  7. Tam Olma: Finansal tabloların yukarıda sayılan özelliklerin tamamını birden taşıması gerekir.

İşletmeler tarafından düzenlenen finansal tabloların kullanıcıları aşağıda gösterilmiştir.

  1. Finansal Tablo Setleri

Ülkemizde Tekdüzen Muhasebe Sistemi kapsamında ve Türkiye Muhasebe/Finansal Raporlama Standartları (TMS/TFRS) kapsamında olmak üzere iki temel muhasebe seti bulunmaktadır.

2.1. Bilanço

Bilanço, belirli bir anda işletmenin sahip olduğu varlıklar ile bu varlıkların elde edildiği kaynakları belirli bir düzen içerisinde gösteren mali tablodur. Bilanço durağan bir tablo olup, işletmenin belirli bir andaki mali durumunu gösterir. Bu tablonun varlıkları gösteren tarafına aktif, kaynakları gösteren tarafına pasif denir.

Bilançonun aktif tarafı, dönen varlıklar ve duran varlıklardan oluşur ve likidite esasına göre sıralanır. Dönen varlıklar, likit değerler ve gelecek hesap dönemi içinde paraya çevrilmesi veya tüketilmesi beklenen varlık unsurlarından oluşur. Buna karşılık duran varlıklar, gelecek hesap dönemi içerisinde paraya çevrilmesi veya tüketilmesi beklenmeyen varlık unsurlarından oluşur.

Bilançonun pasif tarafı, kısa vadeli yabancı kaynaklar, uzun vadeli yabancı kaynaklar ve özkaynaklardan oluşur ve istenebilirlik esasına göre sıralanır. Yabancı kaynaklar işletmenin her türlü borç ve taahhütlerini gösterir. Yabancı kaynakların vadesi bir yıldan kısa olan kısmı Kısa Vadeli Yabancı Kaynaklar, vadesi bir yıldan uzun olan kısmı ise Uzun Vadeli Yabancı Kaynaklar olarak sınıflandırılır.

Özkaynaklar ise bilanço tarihi itibariyle işletmenin net aktifinin ne kadarının ortaklar tarafından karşılandığını bir başka deyişle ortakların işletme üzerindeki sahiplik haklarını gösterir.

2.2. Gelir Tablosu (Kâr-Zarar Tablosu)

Gelir tablosu, işletmenin belirli bir hesap dönemi içerisinde elde ettiği bütün gelirler ile bu gelirleri elde edebilmek için aynı hesap dönemi içerisinde katlandığı bütün maliyet ve giderleri ve dönemin sonunda oluşan kârı veya zararı belirli bir düzen içerisinde gösteren mali tablodur.

Belirli bir hesap dönemi içerisinde, işletme sahibinin haklarında artış yaratan olaylar gelir, azalış yaratan olaylar ise gider niteliğindeki olaylardır. Gelir tablosu dinamik bir tablodur. Gelir tablosu bilançonun aksine belirli bir anı değil, bir süreci gösterir.

  1. Finansal Tablolar Analizi

3.1. Finansal Tablolar Analizinin Tanımı

Finansal tabloların analizi, finansal tablolarda yer alan çeşitli hesaplar arasındaki ilişkilerin, ilgili hesap tutarları üzerinden yapılan matematiksel işlemler aracılığı ile ortaya konulmasıdır. Hesaplamalar sonucunda elde edilen bulgular yorumlanır ve işletme ile ilgili anlamlı sonuçlara ulaşılmaya çalışılır.

Finansal tabloların analizi, matematiksel işlemlerin uygulandığı mekanik bir süreçtir. Önemli olan, analiz edilmiş olan finansal tabloların yorumlanmasıdır. Bir işletmede, finansal planlama ve kontrol faaliyetlerinin yapılması için finansal tabloların analizi gerekir. Finansal analiz sonuçları, işletmeyle ilgili çeşitli menfaat grupları tarafından kullanılır.

Finansal tablolar analizin önemi aşağıdaki şekilde sıralanabilir.

  • Finansal analiz işletme yöneticileri için pusula işlevi görür. Finansal analiz işletme hedeflerine ulaşmada yöneticilere yol gösterir.
  • Alınan kararların işletmenin piyasa değeri üzerindeki etkilerinin ölçülmesine yardımcı olur.
  • Faaliyet sonuçlarının değerlendirilmesi geleceğe yönelik planların yapılmasında yol gösterici olur.
  • Bu nedenlerle işlemenin faaliyet sonuçlarının analiz edilmesi ve işletme performansının ölçülmesi gerekir.

Finansal tablolar analizi ile işletme yönetimine verilecek mesajlar aşağıdaki şekilde sıralanabilir.

  • Şirketin borç ödeme gücünün gösterilmesi.
  • Şirket varlıklarının hangi kaynak ile finanse edildiğinin gösterilmesi.
  • Şirketin varlıkları ne kadar etkin kullanıldığının gösterilmesi.
  • Şirketin faaliyet sonuçlarının kârlılık göstergeleri ile gösterilmesi.
  • Şirketteki büyüme/küçülme göstergelerinin belirlenmesi.

3.2. Finansal Tablolar Analizi Teknikleri

Finansal tablolar analizinde kullanılan teknikler aşağıda belirtilmiştir.

  • Karşılaştırmalı Tablolar Analizi (Yatay Analiz)
  • Yüzde Yöntemi ile Analiz (Dikey Analiz)
  • Eğilim Yüzdeleri Yöntemi ile Analiz (Trend Analizi)
  • Oran Analizi (Rasyo Analizi)

3.2.1. Karşılaştırmalı Tablolar Analizi (Yatay Analiz)

Bir işletmenin iki ya da daha fazla döneme ait finansal tablolarının, birbirini izleyen dönemlerde karşılaştırılmalı olarak analiz edilmesidir. Bir işletmenin birden fazla dönemlerine ait finansal tablolar karşılaştırmalı olarak düzenlenir. Karşılaştırmalı tablolar analizinin yapılabilmesi için düzenlenen finansal tabloların en az iki dönemi kapsaması gerekmektedir.

Önce farklı faaliyet dönemlerine ait bilançolar bir arada gösterilir. Analizi yapılacak olan finansal tabloların aynı dönemleri kapsaması gerekir. Bu yöntemin sağlıklı sonuç verebilmesi için dönemler itibariyle bilançoların düzenlenmesinde aynı esas ve ilkelere uyulmuş olması gerekir.

Yatay analizde en az iki döneme ait finansal tablolar yan yana getirilerek hesap kalemlerindeki tutarların değişimleri tutar ve yüzde olarak hesaplanır. Karşılaştırmalı tablolar analizi yapılırken gerek bilançoların, gerekse gelir tablolarının karşılaştırılmasından doğan farklar (değişim) aşağıda gösterilen şekilde hesaplanır.

3.2.2. Yüzde Yöntemi ile Analiz (Dikey Analiz)

Yüzde yöntemi ile analizde, işletmenin bilanço ve gelir tablosu yüzde değerleri ile ifade edilir. Bu yöntemde tek bir yılın veya birden fazla yılın finansal tabloları kullanılabilir. Yüzde yöntemiyle hesaplanan değerler, geçmiş dönem verileriyle veya aynı sektördeki diğer işletmelerin finansal tablolarıyla kıyaslanabilir.

İşletmenin bilançosundaki toplam varlıklar 100 olarak kabul edilir. Her bir varlık kalemi toplam varlıkların yüzdesi olarak ifade edilir. Aynı şekilde toplam kaynaklarda 100 olarak kabul edilir ve borçların ve öz kaynakların toplam kaynaklardaki payı belirlenir. Gelir tablosunda ise net satışlar 100 kabul edilir, diğer gelir tablosu kalemleri buna göre belirlenir.

Yüzde yöntemi ile analizde, yüze indirgenmiş finansal tabloların, her kalemin kendi grup toplamı ve genel toplam içindeki ağırlığının uygun olup olmadığı incelenir.

3.2.3. Eğilim Yüzdeleri Yöntemi ile Analiz (Trend Analizi)

Trend analizinde finansal tablolarda yer alan hesap kalemlerinin zaman içerisinde göstermiş oldukları eğilimler incelenir. Bu yöntemde, finansal tablolarda incelenecek dönemlere ait bir yıl esas alınır. Bu yıla ait tutarlar 100 kabul edilerek, diğer dönemlere ait değerler yüzde yöntemine göre oranlanır. Bu şekilde, finansal tablolarda yer alan kalemlerin dönemler arasında göstermiş olduğu artış veya azalışlar tespit edilir. Baz alınan yıldan sonraki dönemlere ait değerlerin 100’ün altında olması bu değerin baz alınan değerden daha düşük olduğunu, 100’den fazla olması daha yüksek olduğunu gösterir.

2.3.4. Oran Analizi (Rasyo Analizi)

Oran analizi yönteminde finansal tablolardaki hesap veya hesap grupları arasında matematiksel ilişkiler kurularak, işletmenin ekonomik ve mali yapısı ile kârlılık ve faaliyetleri hakkında bir sonuca ulaşılmaya çalışılır. Oran analizi yönteminde amaç iki hesap kalemi arasındaki matematiksel ilişkinin ortaya konularak bunun ne anlama geldiğinin yorumlanmasıdır.

Hesaplanan oranların değerlendirilmesinde ve yorumunda; genel kabul görmüş ideal oranlar, işletmenin geçmiş faaliyet dönemlerinde yer alan oranlar, benzer işletmelerin oranları veya işletmenin faaliyet gösterdiği sektör ortalamaları ile karşılaştırılması gerekir.

Likidite Oranları

Likidite oranları, işletmenin parasal durumunu göstererek, vadesi gelen borçların, ödenme olanaklarını saptamaya yardım eden oranlardır. Ödeme gücünün saptanmasında, işletmenin dönen varlıkları ile kısa vadeli yabancı kaynakları arasında bir ilişki kurularak işletmenin kısa vadeli borçlarını ödeyebilme kapasitesi belirlenmeye çalışılır.

Finansal Yapı Oranları

Finansal yapı oranları, işletmenin yabancı kaynakları ile özkaynaklarının bileşimine ilişkin finansman politikalarını değerlendiren oranlardır. Finansal yapı oranları işletmenin kaynak yapısının ve uzun vadeli borç ödeme gücünün ölçülmesinde kullanılan oranlardır. Bu oranlar işletmenin uzun vadeli borçlarını ödeme gücünü göstermektedir. Yabancı kaynaklar ile özkaynaklar arasındaki ilişkiyi gösteren bu oranlar işletmenin olumlu bir şekilde finanse edilip edilmediği, kredi verenlerin emniyet payının yeterli olup olmadığı sorularına yanıt aramaktadır.

Faaliyet Oranları

Faaliyet oranları, işletme varlıklarının etkin bir şekilde kullanılıp kullanılmadıklarının analizinde kullanılan oranlardır. Varlıkların ne denli etkin kullanıldığını gösteren bu oranlara aynı zamanda verimlilik oranları veya devir hızı oranları da denilmektedir. Faaliyet oranları ile işletmenin alacaklarını etkin bir şekilde tahsil edip edemediği, yeterli miktarda stok ve çalışma sermayesi bulundurup bulundurmadığı, borçlarını etkin bir şekilde ödeyip ödeyemediği gibi konular analiz edilir.

Kârlılık Oranları

Kârlılık oranları, işletmenin sahip olduğu özkaynak ve yabancı kaynakların, verim derecesinin ölçülmesinde kullanılan oranlardır. İşletmelerin bir bütün olarak tüm faaliyetlerinde kârlı çalışıp çalışmadığının belirlenmesinde bu oranlar kullanılır. Kârlılık oranları işletmenin faaliyetleri sonucunda ulaştığı başarı seviyesinin tespit edilmesinde kullanılır. Bu oranlar ile daha çok ortaklar ve potansiyel yatırımcılar ilgilenir.

  1. Sonuç

Finansal analiz, bir işletmenin finansal durumunun ve finansal yönden gelişmesinin yeterli olup olmadığını tespit etmek için, finansal tablo kalemlerindeki değişikliklerin, kalemler arasındaki ilişkilerin, finansal tablo kalemlerinin zaman içinde göstermiş oldukları değişimlerin incelenmesi ve finansal tablo kalemlerinin belirlenen standart oranlar ve sektör ortalaması ile karşılaştırılarak yorumlanması faaliyetlerini kapsamaktadır. Ancak, finansal tablolar analiz edilirken, gerçekleştirilen analiz sonuçlarının bize belirli ölçülerde bilgi verebileceği, ayrıca analiz sonuçlarının ülkeler arasında ve sektörler arasında farklılık gösterebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca, finansal tablolarının analizi ile elde edilecek bulguların yorumlanmasında işletmenin içinde bulunduğu ekonomik ortamın özelliklerinin de dikkate alınması gerekir.

Vefa TOROSLU

Serbest Muhasebeci Mali Müşavir

Bağımsız Denetçi

vefa.toroslu@gmail.com

Kadın İşçinin İşe Alım Aşamasında Hamileliğini Gizlemesi Fesih Sebebi midir ?

4857 sayılı İş Kanunu’nun 5 inci maddesine göre, “iş ilişkisinde dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasal düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım yapılamaz. “İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kısmî süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz.

İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz.

Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz.

İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanması, daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmaz.

İş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir”.

Dikkat edilirse, 4857 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin 3 üncü fıkrasında, “İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz” denilerek sözleşmenin kurulması aşamasında “biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça” yani “çalışma yeri ve işin özelliği haklı göstermiyorsa”, hamilelikle ilgili soruların sorulması ve bu gerekçe ile kadın işçinin işe kabul edilmemesi ham cinsiyete dayalı ayrımcılık hem de özel hayata müdahale teşkil edecektir.

6701 sayılı İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanununun 6/3 üncü maddesine göre de, “İşveren veya işveren tarafından yetkilendirilmiş kişi, istihdam başvurusunu gebelik, annelik ve çocuk bakımı gerekçeleriyle reddedemez” denilmek suretiyle kadın işçinin işe kabul edilmemesini cinsiyete dayalı ayrımcılık olarak nitelendirmektedir.

Öğretideki baskın görüşe göre, sözleşme görüşmeleri sırasında iş için başvuran kadın adaya, yapılacak iş için esaslı bir neden olarak değerlendirilmeyen, medeni durumu, hamile olup olmadığı, çocuk sahibi olmayı düşünüp düşünmediği hatta bekar ise, sevgilisi olup olmadığı gibi soruların sorulması özel yaşama müdahalenin yanı sıra cinsiyete dayalı ayrımcılık oluşturur[1].

Dolayısıyla, iş görüşmelerinde kadın adaya hamile olup olmadığının sorulması üzerine kadın adayın böyle bir soruya doğru cevap vermemesi kural olarak İşK. m.25/II anlamında bir yanılma sayılmaz. Çünkü Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ve İş Hukuku açısından çalışma yeri ve işin özelliği haklı göstermiyorsa, kadın adaya hamile olup olmadığını sorulması özel hayata müdahalenin yanı sıra cinsiyete dayalı ayrımcılık da oluşturur.

Ancak, sözleşmenin kurulması aşamasında hamile olan kadın işçi adayanın işyerinde yapacağı işin yeri ve özelliği kadın adaya böyle bir soru yöneltilmesini haklı gösteriyorsa başka bir deyişle biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılıyorsa, örneğin kadın işçi adayının sporculuk, mankenlik, sahne sanatçılığı gibi görevleri üstlenecek olması durumunda hamileliği ile ilgili sorulan soruya doğru cevap vermek zorundadır[2]. Çünkü dürüstlük kuralı bunu gerektirir (TMK. m.2). Aksi durum ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırılık oluşturur (İşK. m.25/II-a).

Sonuç olarak, 4857 sayılı Kanunu göre, işveren işçiye iş sözleşmesinin yapılmasında cinsiyet veya gebelik sebebiyle farklı işlem yapamaz (İşK. m.5/3). Bu bakımdan, kadın işçi adayına hamilelikle ilgili soru sorulması hukuka aykırılık oluşturur. Kadın işçi adayı bu tür sorulara cevap vermeyebilir. Yanlış bilgi vermesi de iş sözleşmesinin iptaline veya sözleşmenin geçerli ya da haklı nedenle feshine yol açmaz. Ancak hamilelikle ilgili soru sorulamayacağının, sorulsa bile bunun gizlenemeyeceğinin istisnasını işin niteliğine ilişkin sebeplerin zorunlu kılması olgusu oluşturur (İşK. m5/3). Nitekim işyerinde yapılacak işin özelliği kadın adaya böyle bir soru yöneltilmesini haklı gösteriyorsa, bu durum cinsiyete dayalı ayrımcılık olarak değerlendirilemez; adayın soruya doğru cevap vermesi gerekir. Kadın işçi adayı dürüstlük kuralı gereğince hamile olduğunu açıklaması gerekir. Aksi halde, bu durumun sonradan anlaşılması halinde, işverene gerçeğe uygun olmayan bilgiler verme ve işvereni yanıltma olarak değerlendirilerek haklı nedenle derhal fesih yapılabilir (İş K. m.25/II-a)[3].

Lütfi İNCİROĞLU

[1] YILDIZ, Gaye Burcu, İş Sözleşmesinin Feshinde Eşit İşlem Yapma Borcu ve Ayrımcılık Yasağı, MÜFHAD, Ali Güzel’e Armağan İstanbul 2010; SEVİMLİ, Ahmet, İşçinin Özel Yaşamına Müdahalenin Sınırları, İstanbul 2006; CENGİZ (URHANOĞLU) İştar, Kadın İşçilerin Hamilelik ve Analık Durumlarının İş Sözleşmesine Etkisi, Kamu-İş 2009.

[2] EYRENCİ, Öner/TAŞKENT, Savaş/ULUCAN, Devrim/BASKAN, Esra, İş Hukuku, 10. Baskı, İstanbul 2020, s.241

[3] EYRENCİ/TAŞKENT/ULUCAN/BASKAN, İş Hukuku, s.241;ERTÜRK, Şükran, Çalışma Hayatımızda Kadın Erkek Eşitliği, Ankara 2008, s.156-163.

Serbest Bölgelere Tamir Amaçlı Geçici İhracat

Serbest dolaşımda bulunan eşyalar tamir edilmek üzere geçici olarak Türkiye Gümrük Bölgesi dışına ya serbest bölgelere gönderilebilir. Yazımızın konusu Türkiye gümrük bölgesinde serbest dolaşımda bulunan eşyaların tamir edilmek üzere geçici olarak ihraç edilmesi ve tamiratının yapıldıktan sonra serbest dolaşıma giriş rejimi hükümlerine tabi tutulması hükümlerinin açıklaması üzerinedir.

Öncelikle, tamir ettirilmek istenilen eşyaya ilişkin, eşyanın gümrük işlemlerinin yapılacağı gümrük müdürlüğünden hariçte işleme izninin alınması gerekir. İzin başvurusu, Ticaret Bakanlığı tek pencere sistemi üzerinden gerçekleştirilir. Başvurunun gümrük idareleri tarafından uygun bulunması halinde, 1006 kodlu TPS Hariçte İşleme İzni onaylanarak 23 haneli numara üretilir. Gümrük idaresi tarafından onaylanan beyanname, hariçte işleme izni hükmünde olduğundan yarıca izin belgesi düzenlenmez.

Tamir amacıyla geçici ihracat izni verilebilmesi için, gümrük müdürlüğünce eşyanın tamir edilebilir durumda olduğunun tespit edilmesi gerekir. Eşyanın tamir edilebilir durumda olduğunun gümrük müdürlüğünce tespit edilemediği durumlarda ise eşyanın bakım ve onarımı ile sorumlu yetkili servis ya da sanayi ve ticaret odalarınca düzenlenen ekspertiz raporunun gümrük müdürlüğüne ibrazı gerekir. Eşyaların tamir edilebilir durumda olduğuna ilişkin belge temin edildikten sonra gümrük idaresince eşyanın ayniyet tespiti yapılır.

Tamir edilmek istenilen eşyaların çıkışı ihracat rejimi hükümlerine göre gerçekleştirilir. Eşya Türkiye gümrük bölgesinden başka bir ülkeye gönderilebileceği gibi serbest bölgelere de gönderilebilir. Geçici ihracat eşyasının hariçte işleme rejimi altında kalabileceği süre üç yılı aşamaz. Bununla birlikte, geçici ihracı yapılan eşyanın ekonomik gereklilik nedeniyle üç yıldan fazla Türkiye gümrük bölgesi dışında kalmasının belgelendirilmesi durumunda gümrük idarelerince ek süre verilir.

Tamir amacıyla geçici ihraç edilen eşyanın, tamiratının garanti sözleşmesine veya kanuni bir yükümlülüğe dayanarak ya da bir imalat hatası nedeniyle bedelsiz yapıldığının kanıtlanması halinde ithalat vergilerinden muaf olarak serbest dolaşıma girer. Bununla birlikte, eşyanın tamiratının bedel karşılığında yapıldığı hallerde ise gümrük kıymeti olarak eşyanın tamir masraflarına eşit bir tutar belirlenir. Yine navlun, sigorta ve yurt dışında tamir sırasında ödenen diğer masraflar da gümrük kıymeti bakımından dikkate alınır.

Eşyaların gümrük vergileri, serbest dolaşıma giriş beyannamesinin tescil edildiği tarihteki vergi oranı ve diğer vergilendirme unsurlarına uygun olarak belirlenir. Konuyu bir örnekle açıklamak gerekirse bir makinanın tamir amacıyla hariçte işleme rejimi altında tamir işlemlerinin tamamlanarak serbest dolaşıma giriş beyannamesinin tescil edildiği tarihteki o makineye Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonuna göre uygulanması gereken vergi oranları uygulanır. Makinanın bedeli 100.000,00 usd olsun. Tamir masrafları için 2.500,00 usd lik bir fatura düzenlendiğinde eşyanın gümrük kıymetine 2.500 usd beyan edilecek ve vergilendirme 2.2500 usd üzerinden tahakkuk ettirilecektir.

Tamir amacıyla eşyaların serbest bölgelere gönderilmesi durumunda ise bazı detaylar bulunmaktadır Bunlardan ilki, serbest bölgeye geçici olarak ihraç edilen eşyanın işleme faaliyeti sonucunda elde edilen işlem görmüş ürünün bünyesinde, herhangi bir üçüncü ülke menşeli girdi kullanılmaması ve işleme faaliyetinin tamamen işçilik olması durumunda, işçilik faturasında belirtilen kıymet üzerinden sadece Katma Değer Vergisi tahsil edilir.

Yine serbest bölgelere ilişkin diğer bir farklılık da eşyaların teslim şekline ilişkindir. Bu itibarla serbest bölgeye CIF kıymet ile giriş yapan eşyanın EXW, FCA ve FOB fatura ile serbest dolaşıma sokulmak istenilmesi durumunda yükümlülerce beyanname üzerinde teslim şekli CIF beyan edilmelidir.

                                                                                       İlker ÇOLAKVERMİŞ

 

Kaynakça;

Gümrük Kanunu

Hariçte İşleme Rejim Kararı

Gümrük Yönetmeliği

1 Seri No lu hariçte İşleme-Geçici İhracat Tebliği

Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün 17.01.2018 tarihli 31159070 sayılı Yazısı

Sera Gazı Emisyonları ve Karbon Yakalama

Atmosferde bulunan sera gazları, dünyadan yansıyan güneş ışınlarının bir kısmını tutarak gezegenin yaşanılabilir sıcaklık seviyelerinde olmasını sağlar. Fakat atmosfer tabakasındaki sera gazlarının miktarının artması daha fazla ısının tutulmasına neden olacağından gezegenimizin ortalama sıcaklıklarının daha fazla artmasına sebebiyet verecektir. Sanayi devrimine kadar olan sürece baktığımız zaman atmosfere salınan ve atmosferden emilen sera gazı oranında bir denge olduğunu ve gezegenin ortalama sıcaklığının sabit kaldığını görürüz. Fakat sanayi devrimiyle başlayan süreçle birlikte fosil yakıtların kullanımı çok hızlı bir şekilde artmış ve sera gazı emisyonları dünya tarihi boyunca hiç olmadığı kadar yüksek seviyelere ulaşmıştır.

Teknolojik gelişmeler ve dünya nüfusunun hızla artması dünya kaynaklarının büyük bir hızla tükenmesine neden olmakta; bunun neticesinde doğrudan ve dolaylı emisyonlardaki artış da hız kesmeden devam etmektedir. Karbondioksit (CO2), metan (CH4), nitröz oksit (N2O) gibi gazların yanı sıra hidroflorokarbonlar, perflorokarbonlar, kükürt hekzaflorür ve nitrojen triflorür gibi florlu gazlar en temel sera gazları arasında kabul edilmektedir. Su buharı da aslında sera etkisi yüksek bir madde olmasına rağmen gezegenimizdeki su miktarı değişmediğinden (sadece madde formu (buz – su – buhar) değişmektedir) yapılan değerlendirmelerde su buharına atıfta bulunulmamaktadır. Sera gazı olarak atmosferdeki miktarı en yüksek olan gaz karbondioksit olduğundan sera gazı emisyonu ifadesi için karbon emisyonu veya karbon salımı da kullanılmaktadır.

Küresel iklim sistemi içerisinde bir yandan sera gazı emisyonları devam ederken öte yandan atmosferdeki gazların önemli bir bölümü de geri çekilerek yakalanmaktadır. Bitkiler fotosentez yaparken karbondioksit gazını kullandıklarından ormanlık alanların çok önemli bir “karbon yutağı” olduğunu söyleyebiliriz. Aynı şekilde okyanuslar da atmosferden karbon çeken ve sera gazının dengede tutulmasında kritik rol oynayan diğer alanlardır. Günümüzde yapay karbon yakalama sistemleri konusunda bilimsel ve teknolojik çalışmalar devam etmektedir. Bu sistemlerle karbon ayak izinin düşürülmesi ve sınırlandırılması daha kolay hale gelmektedir.

Karbon yakalama / karbon tutma, iklim değişikliğinin etkilerini yavaşlatmaya ve tersine çevirmeye yardımcı olan çok önemli bir çalışma alanıdır. Bilim dünyası, karbondioksit depolamaya yönelik iki ana yaklaşım üzerinde çalışmaktadır. Bunlardan ilki olan jeolojik karbon yakalamada karbondioksitin kararlı kaya oluşumlarında depolanması sağlanmaktadır. Bu teknolojide fabrikalar ve enerji santralleri gibi endüstriyel proseslerden gelen karbondioksit gazı yakalanır ve sıkıştırılarak sıvıya dönüştürülür. Bu sıvı daha sonra yeryüzünün derinliklerine enjekte edilir. Karbon mineralizasyonu denilen başka bir teknolojide karbondioksit karbonat gibi katı bir mineral haline getirilir ve bu şekilde depolanır. Bu işlem, bazı kayaların karbondioksite maruz kaldığında meydana gelen kimyasal bir reaksiyondur. Bu noktada, yüksek karbon depolama potansiyeline sahip kayalık alanların tespit edilmesi, süreç mekanizması ve potansiyel sonuçların belirlenmesi en kritik noktalardır.

Biyolojik karbon tutma / depolama teknolojisinde, doğanın karbon depolama yeteneğinden yararlanılır. Fotosentez yoluyla bitkiler atmosferdeki karbondioksiti alır ve onu yeni doku ve besin oluşturmak için bir yapı taşı olarak kullanır. Karbonun bir kısmı toprakta, tortularda ve ağaç gövdesinde depolanır. Ormanlar ve sulak alanlar gibi ekosistemler, atmosferden büyük miktarlarda karbondioksiti emebilir ve onlarca yıldan binlerce yıla kadar uzun süreler boyunca depolayabilir.

Karbon yakalama teknolojileri karbon ayak izinin düşürülmesi ve karbon nötralizasyonu hedefleri için önemli bir gelişme olsa da bu konuyla ilgili en sürdürülebilir adım emisyonların azaltılması olacaktır. İklim adaptasyonu çerçevesinde karbon depolama sistemlerinin kullanılması geçiş sürecini daha kolay hale getirecektir. Fakat iklim değişikliyle mücadele kapsamında düşük karbonlu ürün ve hizmetlerin yaygınlaştırılması daha etkili bir çözüm olarak öne çıkmaktadır.

Dilek AŞAN

Akılcı Tahminler Rehberi

Hep bir sorgulamalar, hep bir tahminler, hep hep hep varsayımlar ve ihtimaller dünyasıdır iş hayatı.

Devamlı bir şeyleri anlamak, fark etmek ve ona göre plan yapmak, hazırlıklı olmak halidir. İster patron olun, ister yönetici ki, bence çok da farklı değillerdir; ama olsun yine de patronlar buna katılmayabilir.

Ne demişti üstad; Bütün kadınlar eşittir; ama Ajda Pekkan daha eşittir. Öyleyse; Patronluk ve yöneticilik aynıdır; ama Patronluk daha aynıdır.

Gelelim tahmin konularına; Satış miktarı tahminleri, Trent olacak ürün tahminleri, Para piyasası tahminleri, Devlet teşvik ve destek kalemleri tahminleri, Vergi ya da faiz oranları tahminleri, Döviz kur tahminleri vs. vs. vs. Yazmaya devam etsek inanın bana en azından 1-2 sayfa sürer gider bu liste.

Uzayıp giden listeden İK’yı seçtim ben bugün. Çünkü bana göre işletmeniz bir örgüt olmasa bile, tek üreten, tek satan ve hatta tek ticaret yapan kişi siz bile olsanız yine de ya bir tedarikçiniz ya da bir müşteriniz olacaktır. Yani ne yaparsak yapalım insanlarla çalışıyoruz, çalışacağız, çalışmak zorundayız.

Bu nedenle benim merkezimde hep  İnsan Kaynaklarında Ölçme üzerine okumalar yaparken Derin Akademi’nin[1] internet sitesinde çok güzel bir sunum gördüm. İK sürecinde ölçümleme çalışmalarını o kadar güzel matematikselleştirme ile açıklamışlar ki, herkese tavsiye ederim. Üstelik sunum herkese açık.

Bu sunumda çok fazla detay var; ama esas vurgu yapmak istediğim yer Klasik ve Akılcı olarak vurgulanmış olan tahminleme soruları.

Şöyle ki;

Ör. #1            Klasik Yaklaşımla : “Aslı Hanım bizim şirkette ne kadar çalıştı?” deriz. Hadi cevap da 5 sene olsun. E, yani neyi tahmin edeceğiz şimdi?

İhbarını ve kıdemini mi? Maaş artışını mı? Ben başka birşey bulamadım.

Akılcı Yaklaşım da ise                 : “Aslı Hanım kurumumuzda daha ne kadar süre çalışır?” demeliyiz. Evet işte şimdi hesap kitap zamanı! Tahmin için düşünelim bakalım;

  1. Ne yapmamız lazım ki çalışmaya devam etsin ya da çalışmasın gitsin?
  2. Bu yapacaklarımız karşısında ondan neler beklemeliyiz?
  3. Kısa sürede gidecek tahmini varsa yerine kimi koyacağız?
  4. Ve bütün bunlar için ne kadar süremiz var?
  5. Bizim bu tahminlerimiz ne kadarlık bir bütçe gerektiriyor?

Ör. #2            Klasik Yaklaşımla : “Aslı Hanımın geçtiğimiz 5 yıl içerisindeki yıllık ortalama maaşı ne kadardı? deriz.

Akılcı Yaklaşım da ise                  : “Aslı Hanımın uzun soluklu çalışmasının kriterleri neler olabilir?” demeliyiz.

Ör. #3            Klasik Yaklaşımla : “Aslı Hanımın performansı geçen seneye göre daha mı iyi? deriz.

Akılcı Yaklaşım da ise                  : “Hangi eğitim programı Aslı Hanımın performansını en yükseğe ulaştırmaya destek olur?” demeliyiz.

Klasik ve Akılcı Yaklaşım kıyaslamaları ile Tahmin için gerekenin geçmişi ya da günümüzü değil, geleceği sorgulamak olduğunu ne güzel anlatmışlar.

Ve biz eğer bir vizyon için tahmin yürütecek Patron ya da Yönetici isek eğer;

“En yüksek performans gösteren çağrı merkezi çalışanımız kim?” DİYE BAKMAKTANSA, “En yüksek performansı hangi çağrı merkezi çalışanımız gösterir?”’i TAHMİN ETMEYE ÇALIŞMALIYIZ.

ya da “Geçen sene kaç satış temsilcisi işten ayrıldı?” DİYE BAKMAKTANSA, “Hangi satış temsilcileri kurumdan ayrılabilir?”’i TAHMİN ETMEYE ÇALIŞMALIYIZ.

Daha bir sürü tahmin sorusu çıkarılabilir, örneklerdeki sorgulama mantığı anlaşıldıktan sonra. Lakin bunların önem sırası örgütten örgüte, coğrafyadan coğrafyaya, zamandan zamana ve hatta sermaye derinliğinden kalifiye insan kaynağı kapasitesine kadar değişkendir.

Akılcı Tahminler için; yapmamız gerekenleri bize hatırlatacak sorular sorarak geleceği görebiliriz. Yoksa geçmiş gitmiştir. Geçmişten tahmin değil ancak ders çıkartılır.

O zaman; “Gerek yok her sözü laf ile beyana. Bir bakış bin söz eder, bakıştan anlayana.” diyor, saygılar sunuyorum.

Zafer URFALIOĞLU

[1] https://derinakademi.net/insan-kaynaklarinda-olcmenin-onemi/

Zaman Baskısı ve Yukarıdan Aşağıya Görsel Dikkat

Markaların, hedef kitlelerinin dikkatini çekebilmek için sıklıkla başvurduğu aşağıdan yukarı görsel dikkate ek olarak içsel, amaca odaklı gerçekleşen ve yukarıdan aşağıya olarak adlandırılan ikinci bir görsel dikkat sistemi vardır. Bu dikkat sisteminde, görsel süreçte maruz kalınan çevrenin dinamik doğası sebebiyle beyin, çevresinden gelen bilgileri, içsel ve hedefe uygun olarak filtreler.

Örneğin susuz kaldığımızda ya da karnımız acıktığında, bu ihtiyaçların giderilmesi için en uygun ürünleri aramak, görsel dikkat için öncelik haline gelir. Bu tip bir ihtiyacımız olduğunda, çevresinden sıyrılmış parlak bir nesne, şık bir ayakkabı, hatta uzun zamandır fiyatının düşmesi beklenen tasarım bir çanta bile beyin için hiçbir anlam ifade etmez. Onun önceliği susuzluğunu gidermek ya da midesinden gelen sesleri susturmaktır.

Bu sebepten dolayı yukarıdan aşağıya görsel dikkat, aşağıdan yukarıya görsel dikkate göre daha güçlüdür ve dikkatin yaklaşık %70’inden sorumludur. Daha da ilginci nörolojik çalışmalar yukarıdan aşağıya görsel dikkatin, uyarıcı temelli aşağıdan yukarıya görsel dikkat üzerinde dahi güçlü etkisinin olduğunu göstermektedir. Yukarıdan aşağıya gerçekleşen görsel dikkat içerisinde yer almak, bu sebeple markalar için daha zor, önemli ve uzun bir yolculuktur.

Bilişsel psikolojinin öncülerinden olan Dr. Richard Gregory’nin ifade ettiği üzere, gözün maruz kaldığı bilgilerin yaklaşık %90’ının beyne ulaşana kadar yok olmasından dolayı, beynimizde var olan bilgiler, görsel dikkatimizi yönlendirmede oldukça etkilidir. Örneğin, Minnesota üniversitesinde gerçekleştirilen bir çalışma, insanların belirli nesnelerin belirli lokasyonlarda yer aldığını öğrendiğinde, farklı bir zamanda ilgili nesneleri daha önce ürünün bulunduğu lokasyonlara öncelik vererek arama süreçlerine başladıklarını bulgulamıştır.

Yukarıdan aşağıya görsel dikkat ayrıca birey zaman baskısı hissettiğinde daha güçlü hale gelmekte ve mevcut risklere karşı bireyi korumak için davranışları yönlendirmede oldukça etkili olmaktadır. Zaman baskısının yukarıdan aşağıya görsel dikkat sürecindeki gücü özellikle hızlı tüketim malları kategorisinde kendisini ciddi şekilde hissettirmektedir. Örneğin kısa bir molada kahvenin yanında ufak atıştırmalıklar tüketmek isteyen bir birey, yüksek ihtimalle daha önceki tercihlerini hatırlar ve riske girmekten kaçınacağı için, geçmiş tercihlerinden tatmin olmamış olsa bile ya aynı atıştırmalığı tercih eder ya da kendisi için en bilindik ikinci bir markaya yönelir. Diğer bir ifade ile uzun dönemde daha fazla kazanç getirecek yeni eylemleri aramak yerine kısa dönemli daha önce test edilmiş eylemlerden yararlanmayı önceliğe alır. Bu durum milyonlarca lira harcanan tutundurma kampanyalarının aslında tüketicinin beynine girebildiği sürece gerçekten işe yaradığını göstermektedir.

Bu zorlu süreç içerisinde hedef kitlesine ulaşmak isteyen markalar için en doğru ve etkili stratejilerden biri, hedef kitlelerinin önceliklerini odağa almaktır. Örneğin, yapılan çalışmalar tat konusunda motive olmuş bireylerin ürün paketlerinin ön yüzlerindeki işaretleri, ürün içeriği hakkında çıkarımlar yapmak için kullandığını göstermektedir. Benzer şekilde sağlık endişesi taşıyan bireyler ise paketin arkasında yer alan bilgilere daha fazla dikkat etmektedir. Fakat zaman baskısı kendisini gösterdiğinde, paketlerin ön yüzü iki kesim içinde daha önemli hale gelir. Bu sebeple markalar, ürünün hedef kitleleri için önemli olan özelliklerini paketin ön yüzüne taşımaya özen gösterir. Fakat taşınan bu özellikler doğru çerçeveleme ile kullanıldığında etki bir rol oynamaya başlar.

Örneğin yapılan bir çalışmada, kas kütlesini artırmak için kullanılan protein bazlı içecekleri satın almaları için kısıtlı zaman tanınan sporcular ürün seçimlerinde, gram cinsinden protein miktarını belirten içeceklere kıyasla, içerikteki protein miktarının kaç adet yumurtaya eşdeğer olduğunu gösteren ürünleri daha fazla tercih etmişlerdir. Benzer şekilde lif içeren kahvaltılık gevrekler üzerinde yer alan günlük lif miktarını karşılama oranı, gram bilgisi ile yer değiştirdiğinde, tüketiciler ilgili kahvaltılık gevrekleri daha fazla tercih etmişlerdir.

Markalar hedef kitlelerinin dikkatini çekmek için, yoğun uğraşlar vermekte ve bu uğraşlar için ciddi harcamalar yapmaktadır. Tüketici için daha fazla değer yaratacağını vaat eden ürünler, tasarımlar, farklılaştırılmış reklam kampanyaları aslında tüketici için anlamlı olduğu sürece amacına ulaşabilmektedir. Dolayısıyla, dikkat süreçlerinin doğru zamanda, markanın amaçlarına uygun olarak birbirinden ayrılması ve hangisinin öncelikle hedefleneceğinin kararlaştırılması markalar için stratejik bir önem arz etmektedir.

Oğuzhan ÖZYİĞİT

Nöropazarlama Uygulamalarının Sanayi Sektörüne Uyarlanması Nasıl Olur ?

Pazarlama Beyinde Başlar…

Nöropazarlama, nörobilim ve pazarlama ana bilim dallarındaki yöntem ve uygulamaların disiplinler arası bir yaklaşımla pazarlama alanında kullanılmasını ifade etmektedir. Nöropazarlamayı, tüketicilerin davranışlarına göre satış ve pazarlama alanında uygulanan psikolojik taktikler olarak değerlendirebiliriz.

Biz yazımızda bu bilim dalını sanayi sektörüne nasıl uyarlayabileceğimizin yollarını analiz edeceğiz. Tüketici değil sektöre uyumlu olarak müşteri ifadesini kullanacağız.

Nöropazarlama detaylı olarak konuşulması gereken oldukça geniş bir konudur. Çok fazla detaya girmeden ana başlıklara değinerek uygulama hakkında ön fikir vermiş olacağız. Bu fikirlerden hareketle farklı sektörlerde faaliyet gösteren her firma kendisi için farklı yöntemleri ve uygulamaları kullanarak bünyesine adapte edebilir.

Nöropazarlama alanında yapılan çalışmalar genellikle hızlı tüketim alanından kaynaklı ve tüketici temelli olduğu için, endüstriyel alanda faaliyet gösteren firmalar maalesef bu konuya yeterince önem vermemektedirler. Dikkatli bir analiz yaptığımızda nöropazarlamayı sanayi sektörüne de rahatlıkla uyarlayabiliriz.

Nöropazarlamanın tüketicinin ya da müşterinin beynini okumak olarak adlandırılması, beynin karar verme mekanizmasında duygusal yönünün çalışmasından kaynaklanmaktadır. Aslında bilinçli olarak verdiğimizi düşündüğümüz her kararın arkasında ilkel beynimiz vardır. Satın alma işlevi gerçekleştikten sonra beynimiz bu işlevi mantık tarafına oturtmaktadır. İlkel beynimiz; basitlikten, duygulardan ve hikayelerden çok hoşlanır.  Bu nedenle ürün pazarlama faaliyetlerinde vereceğimiz mesajlar ilkel beyin üzerine kurgulanmış olmalıdır.

Nöropazarlamanın genel kabul görmüş 5 ana tekniğinden duygusal pazarlama ve akıl oyunları tekniklerini sanayi sektöründe kullanabiliriz. Duygusal pazarlamada; temas, ses ve koku gibi değişik alternatifler bulunmaktadır. Akıl oyunları tekniğinde ise en iyi örneklerden biri satın almak için göz gezdirdiğimiz ürünler üzerinde yer alan para birimlerinin yazdığı etiketlerdir. Temsil sistemlerini ve NLP ile Satış tekniklerini bu tekniklerin içerisine karmaladığımızda farklı ve çok değişik yeni yöntemleri kendimizde bulabiliriz.

Duygusal pazarlamada, sattığımız ürününün numunesini kullanarak bir etki oluşturabiliriz. Türk insanı görsel ve duyusal temsil sistemlerine yakındır. Müşterinize sunacağınız bir numuneyi eline alması, gıda ürünü ise tatması, kozmetik ürün ise koklaması gibi değişik yolları deneyebiliriz. Ürünümüzle ilgili hikayeleştirme tekniğini de burada ayrı bir etki oluşturacaktır. Beyin basitliğe ve hikâyeye duyarlı olduğu için hikayeleştirme özellikle pazarlama ve satışta çok fazla önem kazanan bir konudur. Marka hikayemizi müşterilerimizle paylaşmalı ve müşterilerimizi de markamızın elçileri olarak görmeliyiz. Müşterilerimize bunu hissettirdiğimiz zaman sahiplenme duygusu oluşacağından, hedefe ilerleme yolunda birlikte daha hızlı yol almış oluruz. Logomuzun yanına küçük bir slogan ya da her yeni ürünümüzü bir hikaye ve görsellerle anlatmak müşterimizin dikkatini arttıracaktır. Ürünü kendi başına göstermek o anda müşteride kısa süreli bir ilgi oluşturacaktır. Bununla birlikte ürünün ne işe yaradığı, nerede kullandığı gibi fonksiyonel özelliklerini içeren bir tanıtım hazırlamamız, ürünün işlevinin direkt olarak algılanmasını sağlayacaktır. Sanayi sektöründe güven, ürün işlevi ve kalitesi vurgulanması gereken en önemli kavramları arasındadır.

Akıl oyunları tekniğinde, fiyat listelerinde ve iskontolarda küsuratlı sayılar değil direkt düz sayıları kullanmak gerekmektedir. 62,5 gibi bir sayı müşterinin kafasında direkt 63’e yuvarlama mantığını getireceği için müşteri bizden her zaman iskonto talep edecektir. Bunun için iskontolarda mümkünse fiyatlarda da yuvarlanmış rakamlar üzerinden hareket etmek gerekir. Fiyat indirimlerini ve duyuruları kırmızı taban beyaz yazılarla anlatmanız dikkati daha fazla çekecek ve beynin indirimi algılamasını kolaylaştıracaktır. Bilimsel çalışmalar bayanlar için siyah tabana beyaz yazı, erkekler için kırmızı tabana beyaz yazı indirim sloganlarının daha etkili sonuçlar verdiğini kanıtlamıştır.

Bizler her ne kadar bu tüketici kısmında olur sanayiye olmaz diye düşünsek de tüketici dediğimiz kişiler sanayi sektöründe de müşteri, insan her konumda aynı sadece görevler değişiyor. Bu nedenle kadın ve erkek beyninin algılama biçimlerini ve tepkilerini hiçbir sektörde göz ardı etmemek gerekmektedir. Çok basit bir örnekle, erkek beyni sonuç odaklı olduğu için neden ve sonuca bakacaktır. Uzun süre bir şey anlatmanız ve görsellerle onu boğmanız sonuç vermez. Kadın beyni ise detaya odaklıdır. Yapacağınız kısa bir sunum, bir iki görsel onu mutlu etmeyecektir. Önemsenmediğiniz düşünecek ve detayları bekleyecektir. İster tüketici olsun ister müşteri olsun beynin cinsiyete göre algılama konusu kesinlikle çok önemli bir konudur.

İkna teknikleri ve hipnotik dil kalıplarını da bu tekniklerin yanında destekleyici unsurlar olarak kullanabiliriz. İkna teknikleri çok keyifli ve bir o kadar da geniş bir konudur. Bunlardan bazılarını Nöropazarlama ile bütünleştirebiliriz. Reklam çalışmalarında, ürünle ilgili anlamlı ve pozitif kelimeler seçme, sosyal kanıt kullanma, duygusal anımsatma, hedef kitleye göre farklı mesajlar kullanma gibi birçok teknik bu konuda bize yardımcı olacaktır. Hipnotik yazı dili kesinlikle manipülasyon değildir. Bunu özellikle vurgulamak isterim. Anlatmak istediklerimizi karşı tarafın anlayacağı kelime ve uzmanlık alanına göre yeniden dizayn etmek ve iletişimi kolaylaştırmaktır. Bu şekilde beyin istediği kelimeleri ve cümleleri duyacağı için iletişim ve algılama gücü doğru olacaktır. Burada da oluşturacağınız sloganlar, marka hikayeleri, reklam ve tanıtım faaliyetlerinde kullanacağımız hipnotik dil kalıpları müşterilerimizin ürünler olan algı ve ilgi düzeyini arttıracaktır.

Logomuzun müşterilerimizin algılayacağı renk ve sadelikte olması akılda kalıcılığı arttıracaktır. Logo tasarımlarında beynin aktif olarak algıya bileceği renk tonları ve basitlik tutundurma çalışmalarımız da daha etkili sonuçlar verecek ve hatırlanmayı kolaylaştıracaktır. Beynin limbik sistem dediğimiz bu alanını etkilemek, yarışta rakiplerden bir sıfır önde olmak demektir.

Tüm teknikler kendi içerisinde değerli teknikler olarak değerlendirilir. Ancak her teknik her durum için uygun olmayabilir. Beklenen etkiyi oluşturmayabilir. Bu durumda bu teknikleri kullanacak olanlara düşen en önemli görev, hangisinin nerede kullanılacağını çok iyi tespit etmek, doğru yerde ve zamanda uygulamaktır. Sektörümüzü ve yaptığımız işi en iyi tanıyan bizleriz. Bizlerin bilgi ve tecrübeleriyle sektörümüze özgü yeni teknikler de oluşturabiliriz. Dış pazarlarda bu teknikleri oluştururken ve uygularken ülkelerin temsil sistemlerini, sosyal ve kültürel yapılarını ve geleneklerini de dikkate alarak hareket etmeliyiz. Her ülkeye özel pazarlama ve satış tekniklerini oluşturmak kısa sürede etkili ve verimli sonuçlar almamızı sağlayacaktır. Her ülke için bunu yapmak çok zor diyenleri duyar gibiyim. Aslında hiç de zor değil hatta bu konu üzerinde çalışmak çok da keyifli oluyor. Değişik kültürleri ve insan karakterlerini de tanımış oluyoruz. Ülkenin kültürünü ve müşteri yapısını düzenli bir çalışma ile analiz eder ve gerekli ana unsurları belirleyip bu noktalardan hareket edersek, her şey kolay ve akıcı bir şekilde kendiliğinden oluşuyor. Bu da size pozitif yönlü bir pazarlama stratejisi olarak geri dönmüş oluyor.

Bu tekniklerle birlikte pazarlama ve satış stratejilerinize de yenilikler getirmiş ve rakiplerinizden ayrışarak pazarda müşterilerinizin gözünde daha farklı bir konumda değerlendirilmiş olursunuz.

Pazarlama insanların dikkatini çeken bir yarışmadır.

Seth Godin

Ticaretin sadece iki basit işlevi vardır. Pazarlama ve yenilik…

Peter Drucker

AYTEN NAYİR

EMES A.Ş. YURTDIŞI SATIŞ ve PAZARLAMA SORUMLUSU