Ericsson’ın Vonage’ı Satınalma Süreci Tamamlandı

  • Amerikan telekomünikasyon şirketi Vonage, Ericsson’un yüzde yüz iştiraki haline geldi.
  • Vonage’ı bünyesine katan Ericsson, kolayca yaygınlaştırılabilecek Uygulama Program Arayüzleri (API – Application Programming Interface) için bir pazar yaratacak. Bu önemli iş birliğinin bir sonraki dijitalleşme dalgasını yönlendirmesi bekleniyor.
  • Ericsson, Vonage’ın Hizmet Olarak Tümleşik İletişim (UCaaS – Unified Communications as a Service) ve Hizmet Olarak İletişim Merkezi (CCaaS – Contact Center as a Service) çözümlerini mevcut müşterilere ulaştırarak kısa vadede yeni sinerjiler yaratacak.

Ericsson,  Vonage’ın satın alım sürecini tamamlayarak mobil şebeke iş kolunu büyütme stratejisi kapsamında teknolojideki lider konumunu sürdürüyor. Bu satın alma sayesinde Ericsson, Hizmet Olarak İletişim Platformu (CPaaS –  Communications Platform as a Service), UCaaS ve CCaaS’ı da içeren eksiksiz bir iletişim çözümleri paketi için ihtiyaç duyulan güçlü yapı taşlarına erişim sağlıyor.

Ericsson, Vonage’ın CPaaS hizmetlerinden yararlanarak gelişmiş 5G ağlarının sunduğu özelliklerin kullanım, tüketim ve ödeme biçimlerini tümüyle değiştirmeyi hedefliyor. Açık Uygulama Programı Arayüzleri aracılığıyla, Vonage’ın bir milyondan fazla yazılım geliştiricisi de dahil olmak üzere, küresel geliştirici topluluğuna, 4G ve 5G ağ özelliklerine kolay erişim sağlama olanağı tanınıyor.

API pazarı 2025 yılına kadar 22 milyar doları bulacak

Konum ve hizmet kalitesi gibi küresel ağ API’ları, iletişim hizmet sağlayıcılarına (CSP – Communications Service Provider) 5G ağ özelliklerinden gelir elde ederek gelir havuzlarını genişletme fırsatları sunuyor. Ericsson için ise küresel API’lar yeni bir büyüme fırsatı sunuyor. Video, ses ve SMS gibi mevcut iletişim API’ları pazarı günümüzde yılda yüzde 30 büyüyor ve 2025 yılına dek 22 milyar dolar düzeyine ulaşacağı tahmin ediliyor.

Küresel API’ların ağ özelliklerine açık, sezgisel ve programlanabilir bir şekilde erişim sağlaması, yazılım geliştiricilerin 5G ağlara bağlanabilen her cihaza yönelik uygulamalar geliştirmelerine olanak tanıyor. Yazılım geliştiriciler kullanıcı kimliği doğrulama, bant genişliği, yanıt süresi, enerji verimliliği, güvenlik, tanımlama ve güvenilirlik gibi ağ özelliklerinden ve cihaz bilgisi ve tahmini kapsama alanı gibi ağ bilgilerinden yararlanma fırsatı buluyor.

Bu yeni ve inovatif tüketici ve kurumsal uygulamalar da hem 5G’yi yaygınlaştıracak hem de ağlara yapılan sermaye yatırımlarını artıracak.

Ericsson, Vonage’ın UCaaS ve CCaaS çözümlerine yönelik Ar-Ge yatırımlarını artırmayı ve bu çözümleri CSP’lere sunmayı amaçlıyor. Ericsson mevcut müşterilerinin bu çözümleri kendi markaları altında piyasaya sürmelerini sağlayarak büyümeyi hızlandırmayı hedefliyor. Ericsson’un küçük ve orta büyüklükteki işletmelere yönelik mevcut iletişim hizmetlerine dahil edilecek Vonage UCaaS ve CCaaS çözümleri, şirketin hem CSP’lere hem de işletmelere sağladığı hizmetlere önemli bir katkıda bulunuyor.

Ericsson Başkanı ve CEO’su Börje Ekholm, konuyla ilgili şunları söyledi; “Vonage’ı Ericsson bünyesinde görmekten büyük heyecan duyuyoruz. Vonage’ın sunduğu iletişim çözümleri UCaaS, CCaaS ve İletişim API’ları sayesinde Ericsson’un kurumsal segmentte sunduğu hizmetlerin kapsamını daha da genişletme fırsatı bulacağız. Gelecekte ağ özelliklerinin açık ağ API’ları yoluyla tüketilecek ve ödenecek olması, benzersiz inovasyon fırsatları yaratacak. Ericsson olarak, mevcut 4G altyapısını temel alan ilk ağ API’ımız olan Dinamik Son Kullanıcı Yükseltmeyi daha önce hizmete koymuştuk. Vonage ile birlikte bu yeni API’ları geliştirecek ve ticarileştireceğiz.  Önde gelen CSP’lerde şimdiden bu alanda büyük ilerlemeler görüyoruz ve ilk 5G ağ API’larını önümüzdeki yıl içerisinde kullanıma sunmayı hedefliyoruz. Vonage’ın UCaaS ve CCaaS uygulamalarıyla inovasyonu sürdürürken, işletmeler için yeni ve gelişmiş uygulamalar ve hizmetler oluşturmaya devam edecek, bu sayede işletmelerin daha iyi iletişim, bağlantı ve katılıma yönelik yeni dijital deneyimler oluşturmasına destek olacağız. Ağ dünyasını dünya çapındaki yazılım geliştiricilerle buluşturarak ağın merkezde olduğu yeni bir paradigma yaratıp, CSP’lere yüksek performanslı ağlara yatırım yaparak yeni gelir fırsatları oluşturmalarına imkan tanıyacağız.”

Börje Ekholm ayrıca şu ifadeleri ekliyor; “4G, tüketicilerin dijitalleşmelerine imkan sağlayan platformdu. Yeni iş modelleri yaratan 4G, aynı zamanda tarihin en hızlı büyüyen şirketlerinden bazılarının doğmasını sağladı. 5G ise bizlere son derece hızlı ve güvenli, düşük gecikmeli, kritik önem taşıyan hizmetler geliştirmek için neredeyse sınırsız fırsatlar yaratan benzeri görülmemiş bir inovasyon platformu sunuyor. 5G’nin gücü ve Vonage’ın UCaaS ve CCaaS çözümlerinin sağladığı büyüme sayesinde, işletmelerin dijitalleşmesinin giderek hızlandığını göreceğiz.”

Vonage, kısa bir süre önce Ombia Universe: 2022 CPaaS Platform raporunda lider seçildi, müşteri deneyimi ve sunulan çözümler bakımından üst sıralarda yer aldı. Bugün 120.000’den fazla ticari müşteriye hizmet veren Vonage, bir milyondan fazla kayıtlı geliştiriciden oluşan küresel bir topluluğa ve yılda toplam 25 milyar mesaj ve dakikalık iletişimi mümkün kılan, son derece geniş ölçekli bir platforma sahip. Bunun, Ericsson’un derin ağ uzmanlığı, sektör lideri portföyü ve küresel ölçeği ile birleştiğinde, Ericsson’un küresel ağ API’leri için pazarın tohumunu atmasını ve hızlandırmasını sağlaması bekleniyor. CSP’ler, ulusal veya bölgesel ölçeğin ötesine geçerek, küresel erişimden faydalanacaklar.

Vonage CEO’su Rory Read, konuyla ilgili şu değerlendirmede bulundu: “İnovasyondan doğan bir şirket olan Vonage, bugün kurumsal bulut iletişim alanında dünya lideri. Bu iş ortaklığı sayesinde Ericsson’un 5G alanındaki liderliği, dünya çapındaki varlığı ve güçlü Ar-Ge yetkinliğinden yararlanarak işletmelere sunduğumuz hizmetleri daha da geliştireceğiz. UCaaS, CCaaS ve İletişim API’larına duyulan talebin hızla arttığı günümüzde, şirketlerimizin kurduğu bu uzmanlık, yetenek ve inovasyon birliği, hem müşterilerimiz hem iş ortaklarımız için çok iyi bir haber. Çalışma, öğrenme, doktora gitme, egzersiz yapma ve eğlenme biçimlerimiz kökten değişiyor. Birlikte, dijital dönüşümün yeni dalgasının tam kalbinde konumlanacak olan Ericsson ve Vonage, işletmeler, CSP’ler ve son kullanıcılara iş yapma biçimlerini değiştirecek yenilikçi uygulamalar ve hizmetler sunacak. Olağanüstü deneyimler yaratarak, çalışanlar ve müşteri temas noktaları arasında daha güçlü bir iletişim ve bağlılık oluşturacağız.”

Daha Nice Terfileriniz Olsun !

Bütün bir çalışma yaşamı boyunca aynı pozisyonda ve aynı unvanla çalışmak isteyecek bir çalışan var mıdır? Hemen hemen bütün çalışanların öncelikli hedeflerinden birinin üst unvanlara ve pozisyonlara yükselmek olduğunu düşünüyorum.

Terfi etmek için ne gerekir? Normal koşullarda bu sorunun yanıtı bellidir: Elbette çok çalışmak ve mevcut pozisyonda başarılı olmak. Sanırım herkes normal koşullarda terfi etmenin bu iki şarta bağlı olması gerektiği konusunda hemfikirdir.

Peki çok çalışmanın ve mevcut pozisyonda başarılı olmanın terfi etmeyi sağlasa da terfi edilen unvan ve pozisyonda başarılı olmanın garantisini vermediği bir durum olabilir mi? İşte yaklaşık 50 yıldan beri yönetim literatüründe görülen ve güncelliğini kaybetmemiş bulunan bir tartışma bu noktaya işaret etmektedir. Bu tartışma kısaca “Peter Prensibi” ya da “Peter İlkesi” (The Peter Principle) olarak bilinmektedir.

Peter İlkesi, hiyerarşinin bulunduğu her yerde, bütün çalışanların yetersizlik gösterecekleri son dereceye kadar yükseleceklerini ve terfi ettikleri bu pozisyondan sonra doğal olarak artık terfi edemeyeceklerini ve böylece terfi ettikleri son pozisyonda kariyerlerini tamamlayacaklarını ileri sürmektedir. İlk bakışta bu normal bir durum olarak kabul edilebilir. Ne var ki, Peter İlkesinin ilginçliği bu noktada ortaya çıkmaktadır: Eğer bütün çalışanlar başarısız olacakları son dereceye kadar yükseliyor ve sonrasında yükselmeleri bu nedenle duruyorsa, o zaman terfi ettikten sonra o pozisyonda başarısız oldukları için artık terfi edemeyen çalışanlar aslında o pozisyon için uygun olmayan kişilerdir. Kısacası işlerin önemli bir kısmı aslında o pozisyon için uygun olmayan kişiler tarafından yürütülmeye çalışılmaktadır (1). Dolayısıyla Peter İlkesi terfi edememiş her çalışanı aslında o iş için uygun olmayan çalışan olarak nitelendirmektedir.

İşlerin büyük bir çoğunluğu o iş ve pozisyon için uygun olmayan çalışanlar tarafından yürütülüyorsa genel olarak işler nasıl devam edebilmektedir? Peter ilkesi o halde “çarkları kim döndürüyor?” sorusuna “İşler henüz yetersizlik aşamasına ulaşmamış çalışanlar tarafından gerçekleştirilmektedir” yanıtı vermektedir (2).

Peter İlkesini ileri süren Laurence J. Peter bu ilke ile birlikte “Hiyerarşi Bilimi” olarak tanımladığı ve “Hiyerarşioloji” (Hierarchiology) adını verdiği yeni bir bilim dalını kurduğunu duyurmuştur. Peter bu çerçevede aşırı yetersizlik ve aşırı yeterlilik, takipçiler ve liderler, çekici faktörler ve itici faktörler gibi birçok unsurun dikkate alınması gerektiğini ileri sürmektedir. Peter hiyerarşiler açısından yetersizlik kadar aşırı yeterliliğin de bir sorun olduğunu, çünkü hiyerarşinin kendisini korumak için aşırı yeterli kişileri hiyerarşi dışına ittiğini, takipçilerin kendilerinden öncekileri örnek almasının da sorunun kalıcılaşmasına neden olduğunu, ayrıca bazı terfilerin akrabalık ilişkileri gibi çekici faktörlerle, bazı terfilerin ise, diğeri kadar yaygın olmasa da aşağıdan gelen itici faktörlerle gerçekleştiğini ileri sürülmektedir. Örneğin, firmanın yurtdışındaki ofisinde ihtiyaç duyulan satış müdürlüğü pozisyonu için o ülkenin dilini bilme ön koşulunun getirilmesi, satış müdürlüğü için uygun olmayan bir adayın büyük bir çaba göstererek o dili öğrenmesini teşvik edecek ancak pozisyon yine o pozisyonun asli unsuru olan yeterliliğe sahip bulunmayan biri tarafından doldurulmuş olacaktır (3).

Peter İlkesinin başlattığı tartışmaların halen güncel olduğu ve üzerinde çalışıldığı görülmektedir. Birçok çalışma ilkenin doğru olduğunu teyit etmektedir (4). Örneğin 2019 yılında yayınlanan ve 131 firmada 2005-2011 yılları arasında çalışan 38.843 satış elemanı ve terfi eden 1.553 satış müdürünü inceleyen bir çalışmanın sonuçları Peter İlkesine uygun olarak “en iyi satış elemanı olmanın mutlaka en iyi satış müdürü olmak anlamına gelmediğini” göstermektedir (5).

Peter ilkesine göre bu sorunun temel nedeni bir işi iyi yapan ve o işte başarılı olan çalışanların diğer bir işte de başarılı olacaklarına ilişkin varsayımdır. Oysa her yeni iş ve görev yeni nitelikler gerektirmektedir ve önceki başarılar yeni iş ve görev için gerekli olan nitelikleri ölçmemektedir (6). Yukarıda da örneği verildiği gibi başarılı bir satış elemanının satış becerilerine sahip olması yönetici becerilerine de sahip olduğu anlamına gelmemektedir.

Peter ilkesi özellikle firmaların performansa dayalı terfi sistemlerine bir eleştiri olarak kabul edilebilir. Bu nedenle yetenek yönetiminin ve buna ilişkin uygulamaların terfi için daha doğru bir tercih olacağına ilişkin görüşler ortaya çıkmaktadır (7).

Kısaca belirtmek gerekirse, biraz rahatsız edici tarafları ve eleştirilecek bazı noktaları bulunsa da genel olarak ana fikrinin ve işaret ettiği noktaların doğru olduğu kabul edilen Peter İlkesi, işletmeler açısından terfi sistemlerinin sağlığını ve geçerliliğini sorgulamak için bir fırsat sunmaktadır. Peter ilkesinin işgörenler açısından kariyer planlamanın, işletmeler açısından da kariyer ve yetenek yönetiminin önemine vurgu yaptığı söylenebilir.

“Vasıf Yanılgısı” başlıklı yazımda da belirttiğim gibi bugünün becerileri ve yetenekleri bugünün gereklilikleri ile sınırlıdır, bunların yarın için de yeterli olup olmadığı belirsizdir (8). Peter İlkesini hem işgörenlerin hem de işletmelerin, değişimlere ve ortaya çıkacak yeni durumlara ne kadar hazırlıklı olduklarını sorgulamaları ve buna uygun hazırlıkları yapmaları için dikkate alınması gereken bir düşünce biçiminin anahtarı olarak da ele almak mümkündür.

Prof. Dr. Umut OMAY

Kaynakça

 

(1) Peter, L. J. and Hull, R. (1970), The Peter Principle, 2nd Ed. Pan Books, London.

(2) a.g.e., p. 24.

(3) a.g.e., pp. 22, 25-56.

(4) Lazear, E. P. (2004), “The Peter Principle: A Theory of Decline”, Journal of Political Economy, 112 (1).

(5) Benson, A., Li, D. and Shue, K. (2019), “Promotions and the Peter Principle”, The Quarterly Journal of Economics, 134 (4).

(6) Peter and Hull, a.g.e., pp. 20-22.

(7) Mayo, A. (2018), “Applying HR analytics to Talent Management”, Strategic HR Review, 17(5).

(8) Omay, U. (2022), “Vasıf Yanılgısı”, Satınalma Dergisi, 113, s. 54, Çevrim içi: https://satinalmadergisi.com/ 2022/05/05/vasif-yanilgisi/

PROF. DR. UMUT OMAY – MAKALE LİSTESİ

GİRİŞİMCİLİK VE YÖNETİCİ GÜÇLENDİRME

PAZARLAMA

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ

İŞ DÜNYASINDA TUTUM VE DAVRANIŞ

DİĞER KONULAR

Para Var, Huzur Var ?

Daha önce duymayan yoktur;

  • “Para var, huzur var!”

Nedense de bu cümle hep mevcut durum sonucundan varılan bir çıkarım olarak algılanmaktadır. Beylik bir hava ile söylenir. Yani paranın olduğu düşünülen bir yaşam alanına bakılır ve oradakilerin huzurlu olduğu varsayılır. Sonuna da güzel bir ünlem konur.

Peki bu cümle ya mevcut durum sonuçlarından bir çıkarım değil de muhatabına yöneltilen bir tercih sorusu ise? Bu sefer sonuna biz soru işareti koyalım bakalım ne olacak!

  • “Para var, huzur var ?”

Aslında bir çeşit;

  • “Kola var, Meyve suyu var ? ”

Ya da

  • “Köfte var, Döner var ? Ne vereyim abime ?” Gibi ise…

Hadi buyurun şimdi çoktan seçmeli cevaplara:

  1. Para tabi ki.
  2. Huzur ver canım be.
  3. Huzurum bozulmayacak kadar para bana yeter.
  4. Param kadar huzur olsun bana uyar.
  5. Beni böyle tercihlerle germe.

Hangi şık size daha şık göründüyse siz onu işaretleyin. Bu kavramsal sorguyu burada sizinle baş başa bırakıyorum. Allah kolaylık versin.

Gelelim alışılagelmiş kavramları bile sorgular hale gelişimizin halet-i ruhiyesine.

İnsan yavrusu iş, aile ve diğer tüm sosyal örgütlerde sorumluluklarını ve faaliyetlerini yerine getirip dengeli bir yaşam sürebilmeye çabalarken Krypton[1] muhaciri bile olsa bir noktada kantarın topuzunu kaçırabilmektedir.

  • Sen böyle değildin çok değiştin!
  • Biz seni böyle bilmezdik!

Değiştim mi ?

Ben mi ?

Bir ben mi ?

“Hiç kimse değişime karşı değildir, yeter ki ucu kendisine dokunmasın.” Ahmet Hamdi Tanpınar

“Formlar, benlik/ruh değildir; algılama benlik değildir, kavrayışlar benlik değildir, mental oluşumlar ve hisler de “ben” değildir, hiçbiri “ben”/”ruh” değildir, bunların hepsi değişime tabiidir ve kalıcı değildir. Gautama Buddha

“Değişim, değişmeyen tek şeydir.” Arthur Schopenhauer

“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” Heraklitos

Dünya yaşamı içinde rolden role girmek, değişimler yaşamak zorunda kalan insan yavrusu, bu yaşam şartları altında iç dengesini korumak için birçok kez çevresine karşı dengesiz duruma düşer. Değişime uğrar, değişir. Değişmek zorunda kalır. Ve sonra bu kadar Bilge İnsan[2] sanki değişimden, değişimin devamlılığından bahsetmemiş gibi “- Neden değiştin?” diye eleştirilir.

Çünkü tercihlere zorlanırız, seçimler yaparız. Bu seçimler de değişimlere neden olur.

Ama çoğunlukla da biz bir şey yapmasak bile Dünyamız değişir, biz ona uyarız. Son 20 yılda çevremizde yaşanan ve bizi derinden etkileyen değişimleri bir hatırlayalım isterseniz:[3]

  • Sabit telefonlardan vazgeçtik ve akıllı (!) telefonlara geçtik.
  • Sosyal medya diye bir şeyle hayatımızı bireyselleştirdik.
  • Ekonomiklik kaygısını bir kenara koyup tek tip yerine çeşit üretime geçtik.
  • Giderek küçülen cep telefonları, akıllandıkça büyümeye başladılar. Her biri, birer bilgisayara dönüştü.
  • İnternetsiz hayat düşünülmez oldu.
  • Facebook lise aşklarımızı buldu, Anneler, dedeler de bizi her yerde buldu. Gençler olarak Instagram’a taşındık.
  • Selfie (özçekim) pozları ruh hastalığımızı bozdu.
  • Twitter üzerinden Arap baharında habercilik oynadık.
  • Youtube üzerinden zengin olanlara ve sosyal medya şöhretlerine kavuştuk.
  • Gazeteler, dergiler ve basılı şeyler satmamaya başladı.
  • Müzik kasetleri, CD’lere dönüştü. Sonra CD’ler de bitti ve dijital oldu.
  • Spotify benzeri uygulamalar, abonelik modeli ile bizlere kendi radyomuzu ve podcast imkânı sundular.
  • Arabalardaki kasetçalarlar, CD çalarlara, şimdi ise tablet ekranlarına dönüştü.
  • İklim değişikliği ve yeşil enerji kavramının önemi arttı.
  • Kasım Ayında yağmur yağmadığı için Haziran Ayında hava soğuk olduğu için konuşmaya başladık.
  • Amerikan filmlerinde izlediğimiz hortumlar bizde de oluşmaya başladı.
  • Yumruk büyüklüğünde dolu yağınca arabalarımıza battaniye ile korumalar yaptık.
  • Bütün nehirler ve dereler, birden fazla baraja dönüştü, köylüler eylem yaptı ve rüzgâr gülleri vazgeçilmezimiz oldu. (Müjgan Hanımın mükemmel tespiti: Almanya’nın 2 katı güneşlenme süresi olan bir coğrafyada yaşarken, nasıl olup da Almanya’nın 10 kat daha fazla güneş enerjisinden faydalandığını bir türlü anlamadık.)
  • Hemen hemen her dere yılda en az 1 kez taştı.
  • İç Anadolu’da yaşayanlarımız bile Tsunami diye bir şey olduğunu öğrendi.
  • Biyoteknoloji ve sağlık alanında teknolojinin kullanımı değişti. Tomografi cihazları her hastaneye girdi, daha çok robotik ve kapalı ameliyat olmaya başladık.
  • DNA’nın sırrı çözülünce; DNA’nın kesilip genetik hastalıklardan kurtulmamız mümkün oldu.
  • Nüfus patladı, şehirleşme arttı ve beton gökdelenler yükseldi.
  • Kırsal alanları bitirmeye tüm gücümüzle çalıştık: 1950’li yıllarda ülkemizin şehirleşme oranı %30 iken, 2018’de %55 oldu ve böyle yığılmaya devam edersek 2050’de %86 olacağı tahmin ediliyor.
  • Hovardaca şekilde doğayı tahrip ettik ve salgıların başlaması ile ne yaptığımızı fark ettik.
  • Dünya küresel bir köye dönüştü.
  • 2005’te Çin’in dünya ekonomisine girmesi ile artık her şeyi Çin’den 1 Milyon TL’ye almaya başladık. Sonra paramızdan 6 sıfır atınca 1 TL’ye her şeyi alır olduk. (Paramızdan altı tane sıfır attık.)
  • Dünya tedarik zinciri şekil ve yol değiştirdi. İpek Yolu gündeme yeniden gelirken, uzay yolu ve marsa giden özel şirketler ile tanıştık.
  • TESLA’ya âşık olduk.
  • Yönetim Sistemlerinde kitlesel üretimin, özelleştirilmiş ve siparişe dayalı hale dönüşmesi, teknolojinin yardımıyla akıllı fabrikalar kurulması, kalite algımızı değiştirdi.
  • Kalitenin kontrol ile sağlanamayacağı, güvence altına alınıp yönetilebileceği öğrenildi.
  • Kalite; MÜŞTERİ İstek ve beklentilerinin karşılanmasıdır. Dedik. Sürekli İyileştirilebilen Yönetim Sistemlerini kurduk.
  • Şimdi ise, artık sadece kalitenin yetmeyeceğini, iş sağlığı ve güvenliğinin, çevrenin, bilgi güvenliğinin de yönetilebilecek Entegre Yönetim Sistemlerine ihtiyacı olduğunu öğrendik.
  • İnovasyonun sadece ürüne yönelik bir özellik olmadığını, kurulacak yönetim sistemi ile sunduğumuz ürün-hizmetin, iş modelinin, süreçleriniz vb. unsurların tamamının yenilik yönetimi ile sunulabileceğinin fark ettik.
  • Bu farkındalığın, hayatımıza nüfus etmesi için çalışır iken, büyük bir kırılma oldu ve bütün dünya Covit-19 salgını ile yüzleşti.
  • İşte bu yüzleşmenin, bizleri konfor alanlarımızdan çıkararak, eski bildiklerimiz ile geldiğimiz bu kırılmadan çıkmamız gerektiğini anladık.
  • 45 hata kimimiz 65 yaşından sonra Zoom diye bir şeyi kullanmaya bile başladık yahu!
  • Henüz anlayamamış olanlar için; ikinci dalga sanıyorum daha öğretici olacak.

Ve daha fark edemediğimiz binlerce şey değişti hayatımızda.

Sonra da karşıma geçip “– Sen çok değiştin abi ya!” diyorsunuz.

Çok değişik düşünceler geçirtiyorsunuz insan evladı olarak aklımdan, çok.

Saygılarımla.

Zafer URFALIOĞLU

[1] Kripton, DC Comics tarafından yayınlanan çizgi romanlarda ortaya çıkmış kurgusal bir gezegendir. Gezegen, Süpermen’in geldiği dünyadır ve adını Kriptonit öğesinden almıştır. Gezegen Jerry Siegel ve Joe Shuster tarafından yaratılmıştır.

[2] https://tr.wikiquote.org/wiki/De%C4%9Fi%C5%9Fim

[3] https://www.subconturkey.com.tr/20-yilda-ne-degisti/ Sayın Müjgan Çetin’in Subcon Turkey Yan sanayi ve Tedarikçi Gazetesindeki yazısından faydalanılmıştır.

Çalışan Adayından Açık Rızası Alınmadan Kişilik Testi Yapılabilir Mi ?

İşyerlerinde işe alım aşamasında çalışan adaylarına yönelik birtakım psikoteknik testler yapılmaktadır. İşverenlerin buradaki amacı, psikoteknik testler neticesinde
çalışan adaylarının bilgi ve becerilerini ölçebilmek ve adayların işe uygunluğunu tespit edebilmektir.

İşverenler, psikoteknik testler kapsamında beceri ve yetenek testleri ile bilgi ve kişilik testleri yapmaktadırlar. Çalışan adaylarına yönelik yapılan beceri ve yetenek testleri ile işyerinde işin niteliği gereği kişilerin beceri ve yeteneklerinin ölçümü yapılırken, bilgi testleri ile de çalışan adaylarının bilgi seviyeleri ölçülmektedir. Son olarak da kişilik testleri yapılarak, çalışan adaylarının söz konusu iş için gerekli karakter ve kişilik özelliklerine sahip olup olmadıkları tespit edilebilmektedir[1].

Uygulamada işe alım sürecinde özellikle çalışan adaylarının psikolojik dayanıklılıklarını ölçmek amacıyla kişilik testlerinin yapıldığı bilinmektedir. İşverenler, çalışan adaylarının kişilik testlerini yapmakla adayların psikolojik verilerini işlemiş olmaktadırlar. İşverenlerin menfaatleri gereği istihdam edecekleri çalışanların strese dayanıklı, karakter ve kişiliği oturmuş kişilerden oluşmasını istemeleri doğal karşılanabilir. Ancak, işverenlerin işe alım aşamasında kişilik testi yapmak suretiyle çalışan adaylarının psikolojik verilerine çok kolay erişebilecekleri düşünüldüğünde, veri işleme amacıyla bağlı, ölçülü ve sınırlı olup olmadığı sorgulanabilecektir.

Çalışan adaylarının kişilik ve karakter bilgileri, davranışsal özellikleri kimliğini belirli veya belirlenebilir kılabilecek nitelikte veriler olarak nitelendirildiği için veri sorumlusu işverenlerin bahse konu verileri işlerken dikkat etmeleri gerekmektedir.

Nitekim, 6698 Sayılı Kişisel Verileri Koruma Kanunu’nun, “kişisel verilerin işlenme şartları” başlığını taşıyan 5 inci maddesinde, kişisel verilerin işlenmesinin hangi hallerde mümkün olduğu tek tek sayılmış olup; işbu hallerden herhangi birisinin olmadığı durumlarda ilgili kişiye ait kişisel verinin işlenebilmesi için ilgi kişiden açık rıza alınması gerektiği düzenlenmiştir.

6698 Sayılı Kanunun 5 inci maddesi incelendiğinde, çalışan adaylarının psikolojik verilerinin işlenmesinin kişisel veri işleme şartlarından hiçbirine dayanmadığı görülecektir. Öyleyse;  veri sorumlusu işverenlerce, çalışan adaylarına yönelik kişilik testleri yapılmadan önce mutlaka çalışan adayları kişilik testinin yöntemi, amacı ve kapsamı hakkında detaylı olarak aydınlatmalı ve adaylardan açık rıza alınmalıdır.

Bununla birlikte, kişilik testi yapılacak işçilerden açık rıza alınması yeterli olmayabilir. Çalışan adayı kişilik testi ile ilgili açık rıza vermiş dahi olsa, 6698 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca kişisel verilerin, hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun, belirli, açık ve meşru amaçlarla ve işlenme amacı ile bağlı, sınırlı ve ölçülü olma ilkelerine uygun olarak işlenmesi gerekir. Başka bir deyişle, kişisel veri işlemenin amaçla bağlantılı, ölçülü ve sınırlı olması gerekir. Örneğin, çalışan adaylarına yapılacak kişilik testlerinin, sadece istihdam gerektiren pozisyonun nitelikleri ile sınırlı olması gerekir. Nitekim; Avrupa Konseyi’nin (2015) 5 sayılı İş İlişkisinde Kişisel Verilerin İşlenmesi Hakkında Tavsiye Kararı’nın 19 uncu maddesinde aday işçinin kişiliğini ve karakterini değerlendirme amacıyla yapılan psikolojik testlerin, başvuruya konu faaliyetle yakından ilgili olması gerektiği ve iç hukukun bu konuda gerekli güvenceleri sağlıyor olması gerektiği vurgulanmıştır[2].

Çalışan adaylarına yönelik yapılan kişilik testlerinin işverenin meşru menfaatleri gereği veri işlemenin zorunlu olması nedeniyle yapıldığı düşünülebilir. Ancak, 6698 sayılı Kanunun 5 inci maddesinde de ifade edildiği gibi meşru menfaate dayanarak veri işlenebilmesi için ilgili kişilerin temel hak ve özgürlüklerine zarar verilmemesi şartı bulunmaktadır. Başka bir anlatımla, veri sorumlusu olan işveren ancak ilgili kişilerin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla meşru menfaatine dayanarak veri işleyebilir.

Kişisel Verileri Koruma Kurulunun 25.03.2019 tarih ve 2019/78 sayılı kararı da bu konuya ışık tutacak niteliktedir. Kurul kararına göre, veri sorumluları kişisel verilerinin işlenmesinde meşru menfaatlerinin olup olmadığı hususunda bir takım kriterleri göz önünde bulundurmak zorundadırlar. Özellikle, veri sorumlularınca, meşru menfaat şartı göz önüne alınarak veri işlemenin gerekmesi durumunda, bu hususun dar yorumlanması gerektiği, çünkü meşru menfaate dayanarak veri işlenmesinde bu husus geniş yorumlanırsa, ilgili kişilerin temel hak ve özgürlüklerine zarar verilebileceği potansiyeli ortaya çıkabilecektir.

Dolayısıyla, Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nun bahse konu kararı da göz önüne alındığında; veri sorumlusu işverenler tarafından, çalışan adaylarına kişilik testi yapılarak çalışan adaylarının psikolojik verilerinin işlenmesinin meşru menfaat şartına dayandırılarak işlemesi söz konusu olamayacaktır. Bu durumda; veri sorumlusu olan işverenler, öncelikli olarak çalışan adaylarını kişilik testinin yöntemi, amacı ve kapsamı konusunda detaylı olarak aydınlatmalı ve çalışan adaylarından açık rıza almalıdırlar.

Sonuç olarak, çalışan adaylarının psikolojik verilerinin işlenebilmesi ancak açık rızalarının ile mümkündür. Bu durumda; veri sorumlusu olan işverenler, öncelikli olarak çalışan adaylarını kişilik testinin yöntemi, amacı ve kapsamı hakkında detaylı olarak aydınlatmalı ve çalışan adaylarından açık rıza almalıdırlar. İşverenler daha sonra çalışan adaylarına kişilik testi yapmalıdırlar.

Lütfi İNCİROĞLU

 

[1] YURTERİ Çetin; 6698 Sayılı Kişisel Verileri Koruma Kanunu Kapsamında Çalışanlara ve Çalışan Adaylarına
Yapılabilecek Testler, Kişisel Verileri Koruma Dergisi, 2022, C. 4, S.1. Erişim.09.08.2022-https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2055609

[2] YURTERİ, Çalışanlara ve Çalışan Adaylarına Yapılabilecek Testler, Kişisel Verileri Koruma Dergisi, 2022, C. 4, S.1. Erişim.09.08.2022-https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2055609

Enflasyon

ENFLASYON

Enflasyon için hayat pahalılığı diyelim.

Devletin resmi kurumu TÜİK, Temmuz ayı resmi enflasyon rakamlarını açıkladı.

TÜİK, Temmuz 2022 dönemine ilişkin tüketici enflasyonunu açıkladı.

Buna göre tüketici fiyatları temmuz ayında yüzde 2.37 arttı. Yıllık enflasyon yüzde 79.6 oldu. Beklenti yıllık yüzde 80 seviyelerindeydi.

TÜKETİCİ FİYAT ENDEKSİ, TEMMUZ 2022

Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yıllık %79,60, aylık %2,37 oldu

TÜFE’deki (2003=100) değişim 2022 yılı Temmuz ayında bir önceki aya göre %2,37, bir önceki yılın Aralık ayına göre %45,72, bir önceki yılın aynı ayına göre %79,60 ve on iki aylık ortalamalara göre %49,65 olarak gerçekleşti.

Bir önceki yılın aynı ayına göre en az artış gösteren ana grup %25,79 ile haberleşme oldu. Buna karşılık, bir önceki yılın aynı ayına göre artışın en yüksek olduğu ana grup ise %119,11 ile ulaştırma oldu.

Kaynak: https://www.medyatava.com/haber/temmuz-ayi-enflasyon-rakamlari-aciklandi-tuik-temmuz-2022-enflasyon-oranini-acikladi-aylik-24-yillik-enflasyon-7960_265673

Ana harcama grupları itibarıyla 2022 yılı Temmuz ayında bir önceki aya göre en az artış gösteren ana grup %-0,85 ile ulaştırma oldu. Buna karşılık, 2022 yılı Temmuz ayında bir önceki aya göre artışın en yüksek olduğu ana grup ise %6,98 ile sağlık oldu.

TÜİK’in yukarıdaki grafiğinden yola çıkarak haberleşmenin yıllık değişimi sadece % 25.79 imiş. İnsaf yahu. Bu rakamı yazarken eliniz titremedi mi, vicdanınız sızlamadı mı? Bir mektubu kargo ile göndermek için kargo şirketine gittiğinizde geçen sene 15 Lira olan kargo bugün (Temmuz 2022) itibariyle 50 – 60 Liradır. Hangi % 25.79’dan bahsediyorsunuz ?

Enflasyon % 80’nin altında % 79.60’da kaldı.

Hiçbir koşulda % 14’lük gösterge faizin değiştirilmediği günümüz ekonomisinde faizlerin, enflasyonun gerisinde kaldığı bir gerçekti. Tasarruf sahipleri negatif getiri elde etmekte ve zarar etmektedir.

ÜLKEMİZ VE DİĞER ÜLKELERDEKİ ENFLASYONLAR

Ülkemizdeki enflasyon oranı TÜİK’e göre % 79.60 olmasına karşın diğer ülkelerdeki enflasyon oranları, ülkemizdeki enflasyon oranlarından oldukça geridedir. Ancak ülkemizdeki mal fiyatları, diğer ülkelerdeki fiyatları ile yarışır durumdadır.

ÜFE VE TÜFE ARASINDAKİ MAKAS AÇILDI

Sanayici malını % 144.60 maliyetle üretmekte ancak % 79.60 oranındaki fiyatla satmaktadır.  Önümüzdeki birkaç ay içinde ÜFE rakamı olan % 144.60 maiyet TÜFE rakamlarını etkileyecek.  Üretici yüksek fiyata üretip yarı fiyatına malını satacak değil ya? Önümüzdeki kısa dönem içinde ÜFE rakamı olan % 144.60’dan dolayı fiyatlar daha da artacak, enflasyon daha da yüksek seyredecek.

Rakamlar böyle söylüyor.

Ancak üç ay sonra TÜFE enflasyon rakamı yükseleceğine düşerse şaşırmayın. Ben çarşı pazarda gördüğüm fiyatlar karşısında şoke olurken TÜİK’in enflasyonu düşük göstermiş.

Geçtiğimiz senenin Temmuz ayı ile 2022 yılının Temmuz ayındaki ürünlerdeki fiyatlar TÜİK’in açıkladığı gibi % 79.60 artmayıp, en az artış, en insaflı artış % 100 ila % 600 oranında. Yılbaşı geldiğinde ise memur, işçi ve emekliler TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarına göre zam alacaktır. Bu şekilde üç, dört yıl gelir kaybına uğrayarak maaş zammı alacak olan çalışan ve emeklilerin alım gücü günden güne eriyecektir.

Reşat BAĞCIOĞLU

 

Ticaretle ilgili alım-satım ve danışmanlık taleplerinizi, https://satinalmadergisi.com/ticaritalep/ sayfasından iletebilirsiniz.

Yetkilendirilmiş Gümrük Müşavirliği Şartları Üzerine Bir Değerlendirme

Yetkilendirilmiş gümrük müşaviri (YGM); ekonomik etkili gümrük rejimleri, nihai kullanım, basitleştirilmiş usul uygulamaları ve diğer gümrük işlemlerinin doğru uygulanması için Ticaret Bakanlığı’nca belirlenen tespit işlemlerini yapmak üzere yetkilendirilen gümrük müşavirleridir. Gümrük müşavirlerinin, Bakanlıkça belirlenen tespit işlemlerini yapabilmeye hak kazanması için ise Gümrük Yönetmeliği’nin 576/1 maddesinde belirtilen niteliklere sahip olması gerekir. Bu niteliklerden biri de aşağıdaki paragrafta yer alan Gümrük Yönetmeliği 576/1-e maddesidir.

‘‘Ertelenmiş, hükmün açıklanması geriye bırakılmış, para cezasına veya tedbire çevrilmiş ya da affa uğramış olsalar bile kaçakçılık, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas, yalan yere şahadet, suç tasnii, iftira gibi yüz kızartıcı suçlar ile resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, devlet sırlarını açığa vurma, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama, vergi kaçakçılığı veya vergi kaçakçılığına teşebbüs suçları, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamı suçlar ile örgütlü suçlardan ceza almamış olmak’’

Belirtmek gerekir ki, yukarıdaki paragrafta yer alan nitelikler hem yetkilendirilmiş gümrük müşaviri hem de gümrük müşaviri olabilme şartlarındandır. Gümrük müşavirliği belgesini almaya hak kazandıktan sonra, yukarıda belirtilen fiillerden dolayı, gümrük idarelerince ya da adli makamlarca yürütülen bir inceleme ve soruşturma bulunması, mesleğin icrasına engel teşkil etmemekte, gümrük idarelerinde dolaylı temsilci olarak iş yapılmaya devam edilmektedir.

YGM olabilme şartları arasında, gümrük yönetmeliği 576/1-e maddesinde belirtilen fiillerden dolayı, gümrük idarelerince ya da adli makamlarca yürütülen bir soruşturma ya da kovuşturma olması hallerinde YGM başvurusu değerlendirilmeye alınmayacağı hükmü bulunmaktadır. Söz konusu inceleme, soruşturma ve kovuşturma süreçleri sonucunda herhangi bir mahkûmiyet kararı verilmediği taktirde, diğer bir deyişle bu süreçler gümrük müşaviri lehine sonuçlandığı durumda, başvurular değerlendirmeye alınmaktadır. Bununla birlikte; bu süre zarfında, gümrük müşavirleri dolaylı temsilci olarak gümrük idarelerinde her türlü işlemi takip edip sonuçlandırabilirler.

Yetkilendirilmiş Gümrük Müşavirliği Tebliği’nin 11. Maddesinde tespit işlemi yapılacak gümrük işlemleri belirlenmiştir. Bu işlemlerden biri de genel ve özel antrepolara ilişkin tespit işlemleridir. Bilindiği üzere gümrük antrepoları; gümrük gözetimi altındaki eşyanın konulması amacıyla kurulan yerlerdir. Gümrük antrepolarının açılıp işletilebilmesi için öncelikle yatırım izni alınması gerekmektedir. Antrepo açmak ve işletmek isteyen gerçek veya tüzel kişiler öncelikle, ilgili gümrük müdürlüğüne yatırım izni başvurusunda bulunurlar. Yatırım izni başvurusunun şartlarına bakıldığında, Gümrük Yönetmeliği’nin 518. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen suçlardan mahkûmiyet kararı bulunmaması gerekir. Bahse konu suçlar ile YGM olabilme şartlarının belirtildiği Gümrük Yönetmeliği’nin 576/1-e maddesi bir arada değerlendirildiğinde benzer fiiller olduğu gözükmektedir.

Bununla birlikte, antrepo açma ve işletmek için aranan niteliklerin yer aldığı Gümrük Yönetmeliği 518/7 maddesi ‘‘antrepo yatırım izni, açma ve işletme izini başvuruları için, gümrük yönetmeliği 518/3 te sayılan fiillere ilişkin gümrük idaresi tarafından bir inceleme, araştırma ve soruşturma olması veya bu fillere ilişkin, gümrük idarelerince müdahil olunan bir dava bulunması halinde söz konusu inceleme, araştırma soruşturma veya dava sonuçlanıncaya kadar başvurula değerlendirmeye alınmaz’’ 24.09.2021 tarihli 31608 sayılı Resmi Gazete ile yürürlükten kaldırılmıştır.

Bahse konu yönetmelik değişikliği ile gümrük antreposu açmak ve işletmek isteyen kişiler için söz konusu fiillerden dolayı devam eden bir inceleme, soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin tamamlanılması beklenilmeden antrepo yatırım izni ve açma ve işletme izni verilebilir. Hemen belirmek gerekir ki, antrepo işleticileri hakkında yönetmeliğin 518/3 maddesinde belirtilen suçlardan kesinleşmiş mahkûmiyet kararı verilmesi halinde antrepo işletme izinleri iptal edilir.

1982 Anayasası’nın 38. Maddesinde masumiyet karinesi olarak bilinen ‘‘suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz’’ hükmü yer almaktadır. Bu bağlamda, söz konusu suçlardan dolayı, soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin bulunmasının antrepo açma ve işletme için izin verilmesine engel tekil etmeyeceği ile yapılan düzenlemenin yerinde olduğu söylenebilir.

Özelikle ülkemizdeki mahkemelerdeki iş yükü ve dava kesinleşme sürelerinin uzunluğu da dikkate alındığında, söz konusu yönetmelik maddesinin yürürlükten kaldırılması ile yargılama süreçlerinin sonunda belirtilen suçlardan dolayı bir mahkûmiyet kararı verilmemesi durumunda, kişiler için telafisi olmayan bir bekleme sürecinin meydana getireceği olumsuz durumların önüne geçilmiş oldu. Kaldı ki yukarıda da belirtildiği üzere, yargılama sonucunda söz konusu suçlardan mahkûmiyet kararı verilmesi halinde Gümrük Yönetmeliği 518/6 hükmü gereği antrepo işletme izinleri iptal edilir.

Bu düzenlemenin, YGM başvurusunda bulunan gümrük müşavirleri için de ele alınması gerekmektedir. Bilindiği üzere; YGM olabilme şartlarında biri de en az yedi yıl süre ile gümrük müşavirliği izin belgesine sahip olmaktır. Yedi yıl süre ile gümrük müşavirliği izin belgesine sahip olabilmek için ise bir yıl gümrük stajyeri, iki yıl gümrük müşavir yardımcısı olarak çalışmak gerekmektedir. Böylece yazılı sınav ve mülakat süreçleri dışında en az on yıllık bir süreç gerekmektedir.

4458 sayılı Kanununa göre, gümrük müşavirleri, her türlü gümrük işlemini takip ederek sonuçlandırabilirler. Ülkemizdeki gümrük işlemlerinin tamamına yakını dolaylı temsilci sıfatıyla gümrük müşavirleri tarafından gerçekleştirilmektedir. Gümrük müşavirleri yapmış olduğu iş ve işlemlerden dolayı Gümrük Kanunu ve Gümrük Yönetmeliğinin aşağıda belirtilen hükümlerine göre sorumluluğu bulunmaktadır. Gümrük Kanunu 181/2 ye göre; ithalatta gümrük yükümlüğünde yükümlü beyan sahibidir. Dolaylı temsilde ise temsilcinin yükümlülüğü beyanda kullanılan verilerin yanlış olduğunu bildiği veya mesleği icabı mutat olarak bilmesi gerektiği durumlarla sınırlıdır. Bununla birlikte, gümrük yönetmeliğine 563. Maddesine göre, beyannamede imzası bulunan kişiler beyannamede belirtilen bilgiler ile beyannameye ekli belgelerin doğruluğundan ve rejimin gerektirdiği bütün yükümlülüklere uyulmasından sorumludurlar.

Bu sorumluluklar gereği gümrük müşavirlerinin, antrepo açmak ve işletmek isteyen kişilere göre hem gümrük idarelerinde hem de adli makamlarda inceleme, soruşturma ve kovuşturma süreçleri bulunma ihtimali çok daha fazladır. Özellikle, 5607 sayılı Kanun kapsamında gümrük muhafaza birimlerince yapılan inceleme süreçlerinde beyannamede imzası bulunan gümrük müşavirinin de mesleği icabı bilmesi gereken bir durum olup olmadığı hususları incelenmektedir. Söz konusu incelemeler ise işlemin durumuna göre çok uzun süreler sonunda sonuçlanabilmektedir. Bu inceleme süreçleri boyunca YGM başvurusunun değerlendirilmeye alınmamasının YGM olarak hizmet vermek isteyen gümrük müşavirleri için geriye dönük telafisi olmayan olumsuz durumlar meydana getirmektedir.

Tüm durumlar birlikte değerlendirildiğinde; antrepo açma ve işletme için iptal edilen yönetmelik hükmünün, antrepoların açılması için başvuru dosyalarının ön incelemesi işlemlerini yapan, gümrük müşavirleri için de düzenlenmesi ve Gümrük Yönetmeliği 576/2 hükmünde yer alan söz konusu fiillere ilişkin adli makamlarca veya gümrük idaresince yürütülen bir soruşturma veya kovuşturma olması hallerinde, soruşturma veya kovuşturma sonuçlanıncaya kadar değerlendirilemeyeceğine ilişkin yönetmelik maddesinin de yürürlükten kaldırılması gerekmektedir.

İlker ÇOLAKVERMİŞ

Kaynakça:

1982 Anayasası

4458 sayılı Gümrük Kanunu

Gümrük Yönetmeliği

Yetkilendirilmiş Gümrük Müşavirliği Tebliği

Etkili Pazarlama Yönetimi Nasıl Olmalıdır ?

İletişim teknolojisinin geldiği son nokta ile müşterinin gücü ve önemi daha da artmıştır. Bu gelişme karşısında dünya evrensel bir köye dönüşerek markalar ile tüketiciler arasında yaşanan olumlu ya da olumsuz her türlü şeyin büyük bir hızla kitlelere yayılmasına neden olmuştur. Bu noktada işletme sahiplerinin pazarlama yönetiminin elindeki kontrol edilebilir değişkenlerle karşısındaki kontrol edilemeyen değişkenler arasındaki dengeyi kurabilmesi önem teşkil etmektedir. Etkili pazarlama yönetimi için iyi bir pazarlama çalışanına ihtiyaç vardır. İyi bir pazarlama çalışanı ise, iyi bir ekonomist olmalı, siyasi-sosyal-teknolojik değişimlere duyarlı olmalı, değişimi çok iyi görebilmeli ve aynı zamanda da faaliyet alanını çok iyi bilmelidir. Çünkü; bilemediğimiz bir şeyi ölçemeyiz; ölçemediğimiz bir şeyi kontrol edemeyiz; kontrol edemediğimiz bir şeyi ise yönetemeyiz.

Pazarlama; iktisat, sosyoloji, antropoloji, istatistik gibi diğer disiplinlerden etkilenen eklektik bir bilim dalıdır. Bu sebeple de iyi bir pazarlama çalışanının, entelektüel ve aydın olması; iyi bir ekonomist olmasının yanı sıra; iyi bir iktisatçı, iyi bir sosyolog, psikolog, antropolog ve aynı zamanda da iyi bir istatistikçi olması gerekmektedir. Bu gerek pazardaki değişimleri öngörebilmesi gerek müşteri ihtiyaç ve beklentilerindeki değişimi anlayabilmesi gerekse de tüm bu değişimleri doğru bir şekilde yorumlayabilmesi ve analiz edebilmesi için önemlidir. pazarlama çalışanının tüm bu unsurları dikkate alarak doğru stratejileri belirlemesi ve stratejiye uygun bir şekilde süreci iyi yönetmesi gerekmektedir. Strateji belirlerken rakipler elbette önemli ancak daha da önemli olan müşterilerdir. Oyunun kurallarını yönlendiren bir rakip olmak için; müşteri odaklı olmak, müşterileri doğru anlamak, rakiplerin faaliyetlerini takip etmek ve hamlelerini çok öncesinden tahmin etmek, pazardaki riskleri ve fırsatları öngörmek, süreci doğru yönetmek son derece önemlidir. Özetle, pazarlama çalışanı iyi bir stratejist olmalı ve süreci iyi yönetmelidir.

Pazarlamada her şey araştırma ile başlar. Araştırmada his ya da deneyime dayalı bir yönetim yerine bilgiye dayalı bir yönetim söz konusudur. Pazar ve piyasalardaki gelişmeler, rakiplerin durumu, müşteri beklentisindeki değişim gibi göstergelerden yola çıkarak bu göstergelerle şirketlerin yönetilmesi gerekmektedir. İçinde bulunduğumuz yüzyılda bu yaklaşım başarının anahtarını oluşturmaktadır. Bununla birlikte bütünleşik pazarlamanın doğru uygulanması da önemlidir. Pazarlama işin ta kendisidir ve haliyle pazarlama olmadan başarıya ulaşmak imkansızdır. Diğer departmanların varlığı ve faaliyetlerini sürdürebilmesi de pazarlama departmanının başarısına bağlıdır. Her ne kadar pazarlamanın önemi birçok işletme tarafından halen daha anlaşılamamış olsa da işletmelerin geleceği pazarlama ile inşa edilmektedir. Baz alınan finansal sonuçlar geriye dönük olduğundan geçmiş verilerle gelecek şekillendirilmesi mümkün değildir. Bunun için ürünü/hizmeti doğru strateji ile müşteriye sunmak gerekmektedir. Çünkü pazarda ikame birçok ürün bulunmakta ve değer yaratarak, farklı ve üstün özelliklere sahip olarak rekabette avantaj elde edilmekte ve başarıya ulaşılmaktadır. Yapılan bir diğer hata ise; pazarlama ve satış kavramlarının birbirleri ile karıştırılmasıdır. Satış, pazarlama karması elemanlarından olan tutundurma faaliyetleri başlığı altında incelenmektedir. Satış faaliyetleri işletmenin pazarlama faaliyetlerinin uygulanması olduğundan, pazarlamanın etkinliği satış faaliyetlerinin etkinliğine bağlıdır. Yani, satış pazarlamanın bir parçasıdır.

Değer yönetimi, müşteri ilişkileri yönetimi gibi kavramlar pazarlamanın giderek artan önemini gözler önüne sermektedir. Doğru pazarlama stratejisi ve çalışanların bu stratejiyi doğru anlaması işletmenin başarısını etkilemektedir. Bu yüzden de stratejileri tartışmak için zaman  yaratmak, bütçe ayırmak ve piyasanın değişen dinamiklerine bağlı olarak departmanların toplanma sıklığını belirlemek gerekmektedir. Önemli olan bir diğer nokta ise; pazardaki dinamikleri doğru anlamak ve yorumlamaktır. Özellikle global markalar ile yerel markaları karşılaştırdığımızda, global markaların gelişmekte olan piyasalarda pazardaki mevcut dinamiğe uyum sağlamak yerine kendi dinamiklerini pazara dayatmaya çalışmaları başarısızlığa sebep olmaktadır. Bu noktada yerli markalar ise yerel pazardaki dinamiğine daha hakim oldukları için müşteriyi daha iyi anlamakta ve müşteriye daha iyi hizmet sunmaktadırlar. Aslında üründen ziyade hizmetin ön planda olduğu anlaşılmaktadır. Bu yüzden de müşteri ilişkilerine ağırlık vermek önemlidir. İşletmeler, ancak müşteri ile büyüyebilir. Bu yüzden müşteriye yatırım yapılmalıdır. Peki nasıl? İşletmelerin yeni bir pazara girerken öncelikle çevre analizi yapmaları; hedef müşteri grubunun ihtiyaç ve beklentisini doğru anlamaları, rakiplerin konumunu ve rekabette üstünlük sağlayabilecek bir farklılığa sahip olup olmadıklarını anlamaları ve akabinde pazarlama stratejilerini bunlara uygun olacak şekilde belirlemeleri gerekmektedir.

Bugün bu kavramlara ek olarak; yaşadığımız dijital dönüşümle birlikte işletmelerin bu dönüşüme ayak uydurması ve her iletişim kanalında bulunması gerekmektedir. Bu noktada, işletmeler müşteri ilişkileri yönetimini sosyal medya kanalına da taşımalıdır. Dolayısıyla ön plana çıkan diğer bir nokta ise sosyal medya yönetimidir. Pazarlama çalışanlarının kontrol ve yönetim becerisini bu noktalarda da geliştirmesi gerekmektedir.

Doktorant Nilay SAYAN

Çerçeveleme Etkisi

ABD başkanlığı için aday olan Roosevelt, seçmenlere dağıtılmak üzere yaklaşık 3 milyon adet broşür bastırır. Hazırlanan bu broşürler trene yüklendikten sonra kampanya çalışanlarından birisi, broşürlerde kullanılan fotoğrafın üzerinde “Moffett Studios, Chicago” yazılı olduğunu fark eder ve fotoğrafın telif hakkının bu stüdyoya ait olduğunu öğrenir.

Fotoğraf broşürlere basılırken telif hakkı ödenmemiş ve yasal olarak kullanılması için izin alınmamıştır. Fotoğrafın telif hakkı ödenerek broşürlerde kullanılmaya devam edilmesi durumunda ise her bir broşür için stüdyoya 1 dolar yani toplamda 3 milyon dolar ödenmesi gerekecektir. Broşürlerin yüklendiği trenin hareket saati yaklaşmaktadır ve kampanya ekibi nasıl hareket etmesi gerektiği konusunda kararsızdır. Roosevelt’in seçim kampanyası yöneticisinin aklına bir fikir gelir ve fotoğrafın telif hakkını elinde bulunduran stüdyoya bir telgraf çeker. Telgrafta “Roosevelt’in seçim kampanyasında dağıtılacak broşürlerde kullanılmak üzere telifli bir fotoğraf arıyoruz, ülke genelinde tanınmanızı sağlayacak olan bu büyük fırsatı size vermemiz karşılığında bize ne kadar ücret ödemek istersiniz?” Yazar. Olanlardan habersiz olan stüdyo ise telgrafı “250 dolar teklif etmekten memnuniyet duyarız” şeklinde cevaplar. Bu akıllıca hareket sonucunda; Roosevelt’in seçimlerde kullanacağı 3 milyon dolar bütçeden eksilmemiş olur, stüdyodan gelen 250 dolar bağış hanesine yazılır ve seçim kampanyası sorunsuz bir şekilde yürütülür.

Müzakerelerden halkla ilişkilere birçok farklı alanda kullanılan “Çerçeveleme Etkisi” olarak adlandırılan bu yöntem, bilişsel bir önyargıdır ve seçeneklerin olumlu veya olumsuz çağrışımlarla sunulma tarzının insanların kararlarını etkilemedeki gücünü gösterir.

Çerçeveleme etkisinin kullanıldığı meşhur vakalardan bir diğeri ise üzerine kahve dökülen bir kadının davasında yaşanmıştır.

1992 senesinde Stella Liebeck isminde bir kadın, McDonald’s’dan bir bardak sıcak kahve sipariş eder. Kahve yanlışlıkla Liebeck’in üzerine dökülerek 3.derece yanıklara sebep olur ve Liebeck, McDonald’s’dan yaralarının tedavisi için 20 bin dolar talep eder. McDonald’s ise en fazla 8 bin dolar ödeyebileceğini belirtir. Önerilen teklifi düşük bulan Liebeck, uğradığı bu mağduriyet sebebiyle McDonald’s’ı dava eder. Savunmayı yapan MORGAN & MORGAN hukuk bürosu, McDonald’s’ın kahveyi rakiplerine göre çok daha sıcak hazırladığını ve Liebeck’in vücudunun yaklaşık %6’sının yandığını ileri sürerek tazminat talebini milyon dolarlar seviyesine yükseltir. Dava sonucunda jüri, McDonald’s’ın Liebeck’e yaklaşık 3 milyon dolar tazminat ödemesi gerektiğine hükmeder fakat hükmedilen tazminat, Liebeck’in kazada kısmen kusurlu olması sebebiyle 650 bin dolar seviyesinde nihai karara bağlanır.

Peki Jüri Bu Yüklü Tazminatın Ödenmesine Nasıl Hükmetmiştir ?

Bu sorunun cevabı MORGAN & MORGAN avukatlarının mahkeme jürisine sorduğu meşhur sorunun altında yatmaktadır. Olayın gerçekleştiği zaman 80 yaşına yaklaşmış olan Liebeck ismindeki bu yaşlı kadının mağduriyetini, McDonald’s’ın 1 günlük mü? Yoksa 2 günlük cirosu mu telafi edebilir? Şeklindeki McDonald’s’ın devasa büyüklüğünü ve ödemesi gereken tazminatın onlar için ne kadar küçük bir rakam olduğunu gösteren bu soru, Liebeck’i neredeyse milyoner yapmıştır.

Çerçeveleme etkisinin kullanıldığı diğer bir vaka ise Ford markasına aittir. Ford F150 V6 aracını ilk piyasaya sürdüğünde, düşük yakıt tüketimini belirtmek için aracın, her 22 mil yolda 1 galon benzin tükettiğini vurgulayan reklamlar yapmış fakat başarılı olamamıştır. V6 motorlu bir araca göre bu yakıt tüketimi düşüktür fakat genel kullanımda olan binek araçlara göre rakam yüksek durmaktadır. Ford mesajını sınıfının en ekonomiği seklinde değiştirerek F150 modelinde büyük başarı sağlamıştır.

Son olarak ise Birleşik Krallık’ta doktorların ellerini birçok durumda sabun ile yıkamadıkları keşfedilmiş ve “ellerinizi sabunla yıkamak sizi hastalıklardan korur” yazılı afişler kullanılarak sabun kullanımı teşvik edilmeye çalışılmıştır. Mesaj daha sonra çerçeveleme etkisi kullanılarak, afişlerdeki “sizi korur” kısmı “hastalarınızı korur” şeklinde değiştirilmiş ve bu yöntem el yıkamada sabun kullanımı %33 oranında artırmıştır.

Bilişsel önyargılarımız sebebiyle bilgilerin sunuluş tarzı, aldığımız kararlar üzerinde güçlü etkiye sahiptir. Bunun bir sonucu olarak ise farklı sektör profesyonelleri, hedef kitlelerini yönlendirmede çerçevelemeye oldukça sık başvurmaktadır. Çerçeveleme etkisi doğasında zararlı bir yöntem olmamasına rağmen, kötü amaçlı kullanıma da oldukça açık olduğu unutulmamalıdır.

Oğuzhan ÖZYİĞİT

Kurumsal Kimliğin Kazanılması

“Tıpkı insanlar gibi, kurumlar da kendi kişiliklerini geliştirirler.” Wynn Guiditus

Kurum kimliği, örgütün yaptığı tüm faaliyetlerin ya da birçoğunun belirgin ve açık ortak yönetiminden oluşur. Wally Olins’e göre kurum kimliği bir kuruma ait üç ana noktayı yansıtmaktadır:

  • Kurumun kim olduğu
  • Kurumun ne yaptığı
  • Kurumun faaliyetlerini nasıl yaptığı

Selznick (1996), bir işletmenin sadece formal yapısının kurumsallaşmasıyla var olacağını, bunun yanında birey ve gruplar arasında uyumlu bir etkileşimin ve değer özdeşleşmesinin de mevcut olmasının gerektiğini belirtmektedir.

Kurumsal kimlik, bir işletmenin tanınma olgusu ve kendini temsil etme biçimlerinin tümünü içerir. İşletmenin kartviziti, çalışanların konuşma ve giyinme tarzı, internet sitesi gibi unsurları içerir. Bu çerçevede kurumsal kimlik bir şirketin, bir ürün ya da hizmetin, markasının adı, sembolü, antetli kâğıdı, taşıt araçlarının tasarımı, kurum binasının genel görünümü, iç dekorasyonu, personellerinin davranış tarzları, yönetim şekli, kurumda çalışan profili ve kalitesi, üretim ve hizmet anlayışı gibi unsurları kapsayan bir kavramdır.

İşletmeler, kurumsal kimliklerini en etkili ve verimli olarak kurumsallaşma sonucunda kazanabilmektedir. Kurumsallaşma aşamaları ne kadar doğru ve profesyonel bir şekilde gerçekleştirilirse kurumsal kimlik de o denli doğru ve net bir şekilde ortaya çıkmış, değişime açık ve kurum açısından misyon ve vizyona hizmet ediyor olacaktır.

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT

Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi

İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

 

Detaylı bilgiler için aşağıdaki eseri okuyabilirsiniz:

Mert, G. (2021). Aile İşletmelerinde Kurumsallaşma ve Kurumsallaşma Süreci, Ed. Osman Yılmaz ve Gözde Mert, Aile İşletmelerinde Kurumsallaşma ve Aile Anayasası, Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara. https://www.gozdemert.com/ebook/aikaa.pdf

İstanbul Üniversitesi ve UGM İş Birliği İle Uygulamalı Gümrük ve Dış Ticaret Uzmanlığı Sertifika Programı

İstanbul Üniversitesi ve UGM iş birliğinde düzenlenen İŞ İMKANI SUNAN ”Online Uygulamalı Gümrük ve Dış Ticaret Uzmanlığı” sertifika programı yeniden başlıyor.
Programın amacı, katılımcıları gümrük ve dış ticaret mevzuat uygulamaları hakkında bilgilendirmek, örnek uygulamalar ile karmaşık sorunları çözebilecek kapsamlı bir anlayış kazandırmak ve dış ticaret işlemlerinin süreçlerinde gerekli olan bilgileri ve temel uygulamaları öğretmektir.
Katılım şartları ve kayıt için: https://sem.istanbul.edu.tr