Kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçiye ara dinlenmesi nasıl kullandırılmalıdır?

İş süresinin düzenlenmesine ilişkin hükümler, öncelikle iş gücünün korunması amacına hizmet etmektedir. Bu amacın gerçekleştirilmesi, sadece günlük çalışma süresinin sınırlandırılmasını değil, aynı zamanda işçilere çalışma süresi içinde işe ara verme imkanının da tanınmasını gerektirmektedir. Aksi taktirde, çalışmaya bağlı gerilimin, dikkatsizlik ve kazalara yol açması ve zaman içinde sağlık sorunlarıyla karşılaşılması kaçınılmazdır. İşte 4857 sayılı Kanunun 68 nci maddesindeki ara dinlenmesine ilişkin düşünce bu tür sonuçları önlemek için düzenlenmiştir .

Ara dinlenmeleri işçilere hem dinlenmeleri, hem de yeme içme gibi zorunlu gereksinmelerini karşılayabilmeleri için, günlük çalışma süreleri içinde verilen dinlenme süreleridir. Bu dinlenmeler, “çalışma süresinin ortalama bir zamanında o yerin adet ve işin gereğine göre ayarlanmak suretiyle” verilir (İşK. m.68/1).

Ara dinlenme süreleri İş Kanunu m.68’de belirlenmiştir. Bu süre;

a-)Dört saat veya daha kısa süreli işlerde on beş dakika,

b-)Dört saatten fazla ve 7,5 saate kadar (7,5 saat dahil) süreli işlerde yarım saat,

c-)7,5 saatten fazla süreli işlerde bir saattir.

İş Kanununun ara dinlenmesine ilişkin öngördüğü hükümde, dört saat ve daha kısa süreli işlerde onbeş dakikalık bir ara dinlenmesi öngörülmüş olup, işçinin kısmi süreli iş sözleşmesi ile örneğin, haftada iki gün üç ya da dört saat çalışılması durumunda işçinin ara dinlenmesine hak kazanıp kazanmayacağı doktrinde tartışılmıştır. 

Bir görüşe göre, kanunda bu konuda düzenleme olmadığı için boşluk oluştuğu, bu boşluğun ise günlük azami çalışma süresi olan onbir saat dikkate alınarak doldurulması gerektiğini ileri sürülmektedir. Bu görüş sahibine göre, onbir saatin yarısı olan günlük beşbuçuk saat ve üzerinde kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçiye ara dinlenmesi verilecek; günlük beş buçuk saatin altında kalan çalışmalarda ise ara dinlenmesi söz konusu olmayacaktır.

Aksi yöndeki bir görüşe göre de, ara dinlenme sürelerine hak kazanılması günlük çalışma süresine göre belirlendiğinden, çalışmanın tür ve biçiminin önemli olmadığı savunulmaktadır. Bu görüş sahibine göre, ara dinlenmesine ilişkin kurallar kısmi süreli çalışmada istisnai özellik göstermemekte ve kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçinin günlük çalışma süresinin uzunluğuna göre ara dinlenmesinin süresi belirlenmelidir. İşçi, kısmi süreli iş sözleşmesi ile haftanın bir günü üç saat çalışıyorsa o gün için on beş dakika; bir gün iki saat çalışıyorsa o gün için de on beş dakika ara dinlenmesi verilmesi gerekmektedir.

Yargıtay’a göre de, “…Somut olayda, davacının günde 5 saat süreyle çalıştığı kabul edilmiştir. Bilirkişi 1,5 saat ara dinlenmesi yaptığını kabul ederek alacakları hesaplamıştır. Davacının 30 saatin altında kısmi süreli çalıştığı, günlük çalışmasının 5 saat olduğu anlaşılmakla aksi yönde tanık beyanı bulunmadığından ara dinlenme süresi 1,5 değil yarım saat kabul edilmelidir. Mahkemece davacının kıdem, yıllık izin ve hafta tatili alacakları belirlenecek ücret üzerinden hesaplanmalıdır. Mahkemece bilirkişi raporuna itibar edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi hatalıdır...”

Kanaatimizce, 4857 sayılı İş Kanununun 68 inci maddesinde ara dinlenme süresi, günlük çalışma süresine göre kademeli bir şekilde belirlenmiştir. Kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçinin, belirlenen günlük çalışma süresi dikkate alınarak ara dinlenme süresi belirlenmelidir. Sözleşmesinin türü, ara dinlenmesine hak kazanıp kazanmamada belirleyici değildir. Örneğin, kısmi süreli iş sözleşmesi ile haftanın üç günü günde dört saat çalışan işçiye günlük çalışmanın ortalama zamana rastlatılacak şekilde (onbeş dakika) ara dinlenmesi kullandırılmalıdır.

Faiz, Döviz ve Piyasa Dinamikleri

NEDEN FAİZ OLMALI?  

Dünyanın neresindeki finansman araçlarına baktığınızda, faizin olmadığı bir ortamı görmek pek olası değil. Adı ne olursa olsun, nasıl bir tanımlama yaparsanız yapın, faiz; paranın süreye bağlı olarak getirisidir. Faizsiz finansal ensrüman düşünebilir miyiz? Her şeyden önce enflasyon karşısındaki kaybınızı faiz ile telaffi etme yoluna gidersiniz. Kuşkusuz ki bu kayıplar telafi edilirken;

faiz oranının enflasyon oranında olması durumunda gelirinizle kaybınız başa baş,
Faiz oranının enflasyon oranının altında kalması durumunda, geliriniz enflasyon karşısındaki kaybınızı karşılamayacaktır,
Faiz oranının gerçek enflasyon oranının üzerinde olması halinde, geliriniz, enflasyon karşısında artıda olacaktır.

Düşünceleriniz ne olursa olsun finans piyasasında bir faiz mevcudiyetinin gerçeğini kabul etmemiz gerekir.

Enflasyonist ülkelerde ise faizin dövizin yükselişini kesmek için önemli araçlardan bir tanesi olduğunu da söylemek gerekir. Piyasadaki gerçek enflasyonun altında faiz uygulandığında, piyasanın dinamiklerine ters düşecek ve buna bağlı olarak dövizin hareketi yukarı yönlü olacaktır.

DÖVİZ VE PİYASA DİNAMİKLERİ


Sadece 2021 yılı Dolar / TRL grafiğine bakıldığında piyasa dinamikleri gereği zig zagbir iniş çıkış olsa da, dövizin yönü sürekli yukarıda olmuştur.

2017 yılından bugüne kadar Dolar / TRL hareketlerine bakıldığında dövizin yönünün sürekli yukarı olduğu görülmektedir. Referans olarak ele aldığım 2017 – 2021 tarihleri arasında sürekli olarak faizler olması gereken yerde değil, bunun yerine olması gereken faiz oranlarının daha da aşağısında yer almış. Nedenlerden bir tanesi olarak dile getirdiğim faiz, gerçek enflasyonun altında kalmasıyla dövizin akibeti tablodaki gibi oluşmuştur. Hep aynı film. Senaryo ve filmin sonu hep aynı.

Döviz hangi koşullarda yönünü yukarıya çevirir? Dövizi frenleyecek finansal ensrümanlardan bir tanesi şüphesiz ki faizdir. Faizin piyasa gerçeğinde uzak kalması halinde; yani piyasadaki gerçek enflasyon göstergesi kadar faiz uygulanmaması durumunda dövize ilişkin tablonun da yıllardır yukarıdaki görüldüğü gibi kalması da sürpriz olmayacaktır. Kuşkusuz dövizin yukarı yönlü hareketine fren sadece faiz olmayıp, dövizin tüm hareketlerinin kısıtlanması;

TCMB’na zorunlu döviz karşılıklarının arttırılması,
Karşılıklara hiç faiz verilmemesi veya verilen faizin azaltılması,
Dövizin yukarı yönlü hareketinin önlenmesi için piyasaya dövizle müdahale edilmesi

gibi etkenleri saymamız mümkündür.

Ancak dövizin yukarı yönlü gitmesinin oldukça çok nedenleri vardır;

Başlıca nedenler;

İthalatımızın ihracat kalemlerinden daha fazla olması, katma değeri fazla olan ihraç malların üretimi az, ithal edeceğimiz malların fazla oluşu aynı zamanda cari açığı oluşturacak ve döviz talebi meydana gelecek. Döviz talebi, dövizin yukarı yönlü hareket etmesine neden olacaktır,
Cari açığın sürekli var olması ülkemizin dövize olan talebini üst seviyele çıkartacaktır,
Döviz fiyatlarının yukarı yönlü hareket etmesiyle, milli paramız değer kaybeder, enflasyon yükselir. Enflasyonun yükselmesiyle üretim maliyetleri artar,
Artan üretim maliyetleri, ihraç kalemlerine yansıtılacak, ihracatçılar yüksek maliyetli üretimle elde edilen ihraç mallarının global pazarda pazarlanmasında rekabetten yoksun kalacak. Bunun sonucunda ihracat kalemlerinin düşmesinin bir nedeni olan yüksek maliyet asli sorun  olarak ihracatı engelleyecektir.
Döviz piyasası sisli havayı sevmez. Piyasa net ve berrak olmalı. Sisli piyasa havasında dövizin ateşi daima yukarı yönlüdür. Otoritelerin söylemleri piyasanın havasını asla bozmamalı; net, açık, tutarlı söylemler olmalıdır.

FAİZ VE DÖVİZ

Piyasa dinamiklerine müdahale edildiğinde, rakamlar geçici olarak müdahale koşullarının gerektiği yere gelse de, piyasanın değişmez gerçeği faizlerin gerçek enflasyon rakamlarından farklı olması halinde piyasa dinamiklerindeki denge bozulacak, döviz yükselmeye devam edecektir.  

REŞAT BAĞCIOĞLU

Pazarlık Taktikleri: “Sabırlı Olmak”

Sabırlı Olmak Müzakere Pazarlık Taktikleri

MÜZAKERE TEKNİKLERİ VE PAZARLIK BECERİLERİ EĞİTİM YAZI DİZİSİ

– > PAZARLIK MASASI ve PAZARLIK TAKTİKLERİ

“If you are not at the table, you are on the menu”.

Sabırlı Olmak Müzakere Pazarlık Taktikleri“Sabırlı Olmak” -PAZARLIK TAKTİKLERİ-
Prof. Dr. Murat ERDALmerdal@istanbul.edu.tr
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tedarik Zinciri Yönetimi Yüksek Lisans Program Başkanı
www.muraterdal.com

Pazarlık Yönetimi Genel Çerçevesi içerisinde müzakere planlaması ve pazarlık taktikleri önemli bir yer tutmaktadır. Geçen hafta iyi polis – kötü polis pazarlık taktiği ile bu geniş evrene ilk adımı atmıştık. Bu yazımızda ise müzakerelerde sabırlı olma konusunu ele alacağız.

sabırlı olma

Tüm Müzakere Sürecinde Sabırlı Olma

Bu pazarlık taktiği, işletme gereksinimlerinin zamana yayıldığı, proje tabanlı işlerde etkili olmaktadır. Firma ihtiyaç sürelerinin kısaldığı acil satınalma operasyonlarında ise taktik ustaca kullanılmalıdır. Aksi taktirde bu taktik işe yaramayacak ve istenilen hedefe varılamayacaktır.

Zamana Yayılan Projeler ve İş Görüşmeleri  

Satış yöneticileri müzakerelerde kısa dönem-uzun dönemli görüşme koşullarına ilişkin ayrı yol haritası izlerler. Bu nedenle satıcı (veya tedarikçi) şirket temsilcileri iş görüşmelerinde daima “ihtiyacın şiddetini” ölçümlemek isterler. Profesyonel satış yöneticileri ihtiyacın ne zaman karşılanacağını kısaca gerçek alım hareketini test edici sorular yönlendirmektedir.

Gerçek alım var mı? Varsa ne zaman? Alımın içeriği ve büyüklüğü nedir?
Deneyimli alıcı ekip ve yöneticileri karşıdan gelen bu içerikteki soruları iyi okur ve pazarlıkta elini zayıflatıcı açıklamalarda bulunmazlar. Alıcılar zaman lehlerine işliyorsa örtülü konuşma eğilimindedirler.

Toplantı Turları Sonrasında Beklemek ya da Hızlı Aksiyon Almak

Her bir toplantı sonrası iletişim kurulurken telefon araması yapılabilir ve e-postalar gönderilebilmektedir. Taraflar yazılı ve sözlü verilen mesajlarda dikkatli olmalıdır. Verilen mesajların içeriği ve zamanlamasına bağlı olarak karşı taraf pazarlıkta bağımlılık ya da muhtaç konum hissedebilir. Böyle algılanması durumunda iş daha da zora girecektir.

Satıcının sabırsız davrandığı ve müzakere sürecinde işe muhtaç bir rol içerisinde algılandığı durumlarda birçok maddede geri adım attığı, ilave ödünler verdiği ve işin kar marjının ortadan kalktığı bir gerçektir.

Yöneticiler Için Müzakere Teknikleri Ve Pazarlık Becerileri Eğitimi Müzakere Teknikleri Ve Pazarlık Eğitimi
Yöneticiler için Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri Eğitimi. İleri Seviye Eğitim Teklif Almak için: egitim@satinalmadergisi.com
Makaleye tam erişim profesyonel üyelik gereklidir. “Abonelik” sekmesinden işlemlerinizi tamamlayarak okumaya devam edebilirsiniz. Üye iseniz giriş yapınız.
Hesap Oluştur

– ŞİRKET EĞİTİMLERİNİZ İÇİN TEKLİF ALIN-

Her gün mesleki gelişiminize 15 dakika zaman ayırın.

MÜZAKERE TEKNİKLERİ VE PAZARLIK BECERİLERİ – EĞİTİM YAZI DİZİSİ

PAZARLIK TAKTİKLERİ

TESTLER

 ANKET

Kitap Önerileri :

  • MÜZAKERE TEKNİKLERİ ve PAZARLIK BECERİLERİ (E-Kitap 2. Baskı), Prof. Dr. Murat ERDAL, Erişim için profesyonel üyelik işlemlerinizi tamamlamanız gerekmektedir.
  • SATINALMA ve TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ, Prof. Dr. Murat ERDAL, (Beta Yayıncılık),  4. Baskı.

-> ŞİRKET EĞİTİMLERİNİZ İÇİN TEKLİF ALIN -> egitim@satinalmadergisi.com 

Pazar Türbülansında Strateji Geliştirme

Türbülans teknik olarak sıvı veya gaz halindeki maddelerin hareket eğilimindeki düzensizlik; hava akımı ve boşluğu yaratarak çevrenin yön ve hız bakımından beklenenin dışında gelişmesi olarak ifade edilir. Bir işletmenin faaliyet gösterdiği pazarın içeriğinin değişmesi, belirsizlik ikliminin hâkim olması ve öngörü/uzgörüsünde zorlanılması ise pazar türbülansıdır.

Pazar türbülansı ile müşteri tabanı ve tercihleri sürekli değişmektedir. Müşteri tabanının ve tercihlerinin sürekli değişimi ise işletmenin hafızasında kırılma noktaları oluşturmakta, pazara yönelik bilgiler eskimekte ve sürekli güncellemeyi gerekli kılmaktadır. İşletmenin içinde bulunduğu pazarda türbülans seviyesi düşük ise işletmeler rakiplerine üstünlük sağlamak için müşteri araştırmaları yapmaları ve müşterinin anlayışını öngörmeye çalışmaları gerekmektedir. Ancak pazar türbülansı seviyesi yüksekse, yani değişimler hızlı, sürekli ve öngörülme/uzgörülme seviyesi yüksekse işletmenin pazarlama karmasını yeniden kurgulaması ve stratejilerini yeniden şekillendirmesi gerekmektedir.

İşletmelerin pazar türbülansında strateji geliştirmek için pazara yönelik öncelikle algılarını açık tutmaları gerekmekte, sonrasında ise pazarı hızla yeniden öğrenmeli, pazarını kendisiyle bütünleştirmesi ve koordinasyonunu sağlamaları gerekmektedir. Bunları şu şekilde ifade edebiliriz;

  • Pazarı Algıla!: Öncelikle pazarla ilgili algının sürekli açık tutulması, pazardaki gelişmelerin yakından takibi, pazar istihbarat sistemlerinin oluşması ve yayılımı gerekmektedir.
  • Pazarı Hızla Öğren!: Algılanılan pazarın hızlı bir şekilde öğrenilmesi gerekmektedir. Bu noktada hem hızlı olunmalı hem de ayrıntılar gözden kaçırılmamalıdır. Dolayısıyla hem yaşayarak hem de ayrıntılar kaçırılmayarak bir öğrenme gerçekleşmelidir.
  • Pazarı Bütünleştir!: İşletmenin hem ürünleriyle hem de kendi yetenekleriyle yeni algılayıp öğrendiği pazarı bütünleştirmesi gerekmektedir. Bütünleşen pazar ile işletme kendine daha rahat hareket edebileceği bir alan bulacaktır.
  • Pazarın Koordinasyonunu Sağla!: İşletmenin pazardaki yapıya bağlı olarak algılayıp, öğrendiği ve bütünleştirdiği pazarı stratejik esnekliğini kullanarak koordine etmesi gerekir. Böylelikle işletme yeni öğrendiklerini hızla düzenleme ve uygulama yeteneğini hayatı geçirmiş olur.

Kaynak ve ayrıntılı okuma önerisi: Aşağıdaki eserl(er) konu ile ilgili kaynak ve bilgilendirmeyi artırmaya yöneliktir.

  • Kaplan, M. (2021). Dinamik Yetenekler, Rekabet Avantajı ve Çevresel Türbülans. Konya: Eğitim Kitabevi.

Örgütsel Unutma Yeteneği

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT
Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi
İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

Örgütsel öğrenmeyi kolaylaştıran faktörlerden biri örgüt hafızası veya örgüt belleği olarak adlandırılan, öğrenileni depolama, sonradan kullanma ve gerektiğinde yenilerini öğrenebilmek için unutabilme yetenekleridir.

Örgütlerin beyinleri bulunmamasına rağmen, hafızaları bulunmaktadır. Bireylerin kişiliklerini, alışkanlıklarını ve inançlarını geliştirmeleri gibi, örgütler de dünya görüşlerini ve ideolojilerini zaman içinde şekillendirmektedirler. Örgüte yeni katılanlar veya örgütten ayrılanlar olsa da, örgüt hafızası belirli davranış kalıplarını, normları ve değerleri diğer çalışanlara aktarmak veya paylaşmak amacıyla saklamaktadır.

Bireyler ve kurumlar, geçmişi hatırlamak, bugünü izlemek ve geleceği öngörebilmek için bilgiye gereksinim duyarlar. Enformasyon ve yönetim teknolojileri; işletmelerin bilgiden optimal düzeyde yararlanmasını sağlayan, vazgeçilmez faktörler olarak değerlendirilebilir. Kurumların geçmişlerine ait tüm bilgi, belge ve süreçler, kurumsal gelecek planlarını oluştururken başvurdukları en önemli kaynaklarıdır. Bu kaynakların tümü, organizasyonların kurumsal hafızasını oluşturmaktadır. Bireylere hafızanın geçişi sağlanırken, grup içindeki bireyler arasında, sürekli bir bilgi aktarımına ihtiyaç duyulur.

Örgütsel hafıza kaybı; örgütsel öğrenme kapasitesini geliştirme yeteneğinin kısıtlanması veya sahip olunan bilgiyi kullanmadaki başarısızlık olarak tanımlanmaktadır. Örgütlerde örgütsel hafıza kaybının göstergeleri, yetkinliklerin kaybolması ve etkililiğin düşmesi ile hataların tekrarlanması biçiminde kendini göstermektedir.

Bireysel veya örgütsel olayların sonuçlarının, örgüt içinde depolanması ve tekrar kullanılması örgütsel hafıza ile sağlanır. Örgütte yaşanan olaylar ve edinilen tecrübeler, genellikle bireylerin hafızalarında saklanır. Bunlardan çok azı yazılı hale getirilir veya bilgisayar ortamında saklanır. Bu durumda, işgücü devri, bir örgüt hafızası yaratılmasını engeller. Hafızada yaşanan bu erozyonun hem avantajları hem de dezavantajları bulunmaktadır. Avantajı, örgüt için eskimiş ve gereksiz hale gelen bilginin, örgütten atılmasının sağlanmasıdır. Dezavantajı ise, işe yeni girenlerin yaratacağı eğitim maliyetleri ve tecrübeli elemanların örgütten ayrılması ile yaşanacak olan bilgi ve tecrübe kaybıdır.

Örgütsel hafıza kaybına neden olan en büyük etken örgütsel değişim sürecidir. Bu süreçte yaşanabilecek ve hafıza kaybına neden olabilecek unsurlar şu şekilde sıralanabilir:

  • Kıyaslama (benchmarking) ve yeniden yapılanma gibi sürekli, radikal değişim fikirleri: Bu uygulamalar geçmişle ilgili olmayan ve geçmişe bakmanın başarısızlık ve tehlike olarak nitelendirildiği önerileri içermektedir.
  • Bilgi sistemlerinde yaşanan değişimler: Başlangıçta kâğıttan elektronik sistemlere daha sonra bir yazılımdan diğerine geçiş sürecinde çeşitli nedenlerle geçmiş bilgilerin bir kısmının kaybedilmesi, bilginin düzenli bir şekilde depolanmaması sonucu gerekli bilgiye ulaşılamaması, bazı elektronik veri tabanlarının yeni veri girişi olduğunda eski veriyi otomatik olarak silmesi, teknolojik gelişimlerin sürekliliği önceki kayıtlara erişimi zorlaştırmaktadır.
  • Örgütteki yeni yapılanmalar ve yeni örgüt yapısı oluşturmak amacıyla yapılan değişiklikler sonucu örgütteki kilit insanların ve kayıtların kaybedilmesi: Örgütlerde çalışanlar yeni görevlere atanabilir ya da görevler ve doküman akışı yeniden düzenlenebilir, böylece kayıtlar kaybedilebilir. Bunun yanı sıra outsourcing sözleşmelerinin sona ermesi sonucunda bilgi ve deneyim yüklenicide kalmakta, ilgili kayıtlar kaybedilebilmektedir.
  • Çalışanların emeklilik veya başka bir iş fırsatı nedeniyle mevcut pozisyonundan ayrılması: Eğer bilgi tek bir kişiye bağlıysa, çalışanın hastalık nedeniyle kısa ya da uzun iş göremezlik durumu ve emekliliği, bilgi ve uzmanlık kaybının temel kaynağı olarak görülmektedir.

Öğrenen bir örgüt yaratmak kadar, “unutmayı öğrenen (unlearning) örgüt”ü de yaratmak aynı derecede önem taşımaktadır. Unutmayı öğrenmek, öğrenmekten daha zordur. Bir organizasyonun kendi geleceğini yaratan bir “öğrenen organizasyon” olabilmesi için, geçmişini kısmen unutması veya unutmayı öğrenmesi gerekmektedir.

Örgütsel öğrenme, örgütlerin bilgi birikimini depolayarak yetenek yelpazelerini genişlettikleri süreçlerle ilişkilidir. Öğrenme sürecinin tersi ise unutmadır. Örgütler unuttuklarında, geçmişte yapmaya muktedir oldukları bir şeyi yapamaz hale gelmekte; kabiliyetlerini ve nihayetinde de rekabetçiliklerini kaybetmektedir. Ancak, eğer geçmişte bilginin bazı unsurları yeni kabiliyetlerin gelişimi ile bir çatışma içerisinde ise örgütsel unutma, bilinçli olarak gerçekleştirilmesi gereken ve rekabetçiliği artıran bir unsur haline gelmekte; kıyasıya bir rekabetin hüküm sürdüğü küresel pazarlarda unutma sürecini etkin bir şekilde yönetmek başarı ile başarısızlık arasındaki ince çizgiyi belirlemektedir.

 

Detaylı bilgiler için aşağıdaki kitabı okuyabilirsiniz.

Mert, G. (2018). Örgütsel Öğrenme, Artikel Yayıncılık, İstanbul, https://www.gozdemert.com/ebook/OO.pdf

Yeterlik Bilgileri Tablosunda Beyan Edilen Bilgilerin Tevsiki

Yeterlik Bilgileri Tablosunda Beyan Edilen Bilgilerin Tevsiki

Mehmet ATASEVER
Sinan ÖZESEN 

İtirazen Şikayet Konusu; Yeterlik Bilgileri Tablosu’nda beyan edilen bilgileri tevsik etmek üzere idarece istenilen belgelerin idarece aslı gibidir yapılmış olan suretlerinin süresi içerisinde idareye teslim ettikleri, pandemi sebebiyle idarenin mesai saatlerinin değişmesinden dolayı teslim ettikleri belgelerin teslim ettikleri günden sonra kayda alınmasının tekliflerinin değerlendirme dışı bırakılmasını gerektirmediği iddialarına yer verilmiştir.

Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti; 20.01.2021 tarihli ve 2021/UM.II-142 sayılı Kurul kararına göre; Yapılan incelemede 01.12.2020 tarihinde saat 15:26’da EKAP’tan tebliğ edilen 01.12.2020 tarihli ve 460 sayılı yazıyla Yeterlik Bilgileri Tablosu’nda beyan edilen bilgi ve belgelerin tevsik edilmesi amacıyla imza beyannamesi, imza sirküleri, ticaret sicili bilgileri, iş deneyiminin tevsike yönelik belgeler, kalite ve standarda ilişkin belgeler, yetkili satıcı veya imalatçılığı gösteren belgeler ve diğer belgelere ilişkin açıklamaların (ekleriyle birlikte) İdari Şartname’nin 7.9’uncu maddesinde uygun olarak 03.12.2020 tarihine kadar idareye sunulmasının istenildiği görülmüştür.

Söz konusu yazıyla başvuru sahibi istekli tarafından anılan belgelerin idareye sunulması için belirlenen sürenin 2 iş günü olduğu anlaşılmıştır.

İdarece şikâyete verilen cevap incelendiğinde söz konusu belgelerin idareye sunulması istenen sürenin, Mal Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “Tekliflerin alınması, açılması ve değerlendirilmesi” başlıklı 55’inci maddesinin beşinci bendinde hüküm altına alınan sunulan belgelerdeki bilgi eksikliğinin tamamlatılması için isteklilere verilecek asgari süre olan iki iş günü dikkate alınarak belirlendiği anlaşılmıştır.

İdarenin şikâyete cevap dilekçesinin ekinde yer verdiği “idarenin doküman yönetim sistemine ait ekran görüntüsü” incelendiğinde “H… A.Ş.den” gelen konu bilgisi “2020/576642 İKN’li İhale Hk.” olan, 460002 sayılı evrakın kayıt tarihinin 04.12.2020 olduğu görülmüştür.

“H… A.Ş.” tarafından idarece istenilen belgelerin sunulmasına ilişkin üst yazı incelendiğinde yazı üzerinde el yazısıyla “460002” ve “04/12/2020” ifadelerinin yazılmış olduğu görülmüştür. Söz konusu üst yazı ekinde idareye sunulan belgelerden “Aslı idarece görülmüştür.” şerhi bulunanlar incelendiğinde anılan şerhin hangi tarihte düşüldüğüne dair bir bilginin de yer almadığı görülmüştür.

Mevzuat hükümleri ve İdari Şartname düzenlemeleri çerçevesinde e-teklif alınmak suretiyle yapılan incelemeye konu ihalede isteklilerce sunulan Yeterlik Bilgileri Tablosu’nda yer alan beyanlar esas alınarak yapılan değerlendirmeden sonra belirlenen geçerli tekliflerden ekonomik açıdan en avantajlı birinci ve ikinci teklif olması öngörülen teklif sahiplerine, Elektronik İhale Uygulama Yönetmeliği’nin 21’inci maddesinin ikinci fıkrasına uygun olarak alınmayan geçici teminat mektupları ile beyan ettikleri bilgi ve belgelerden, EKAP veya diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının internet sayfası üzerinden sorgulanamayanlara ilişkin tevsik edici belgeleri ve bunların eklerini, belgelerin sunuluş şekline uygun olarak sunmaları için makul bir süre verileceği, verilen süre içerisinde beyan edilen bilgi ve belgeleri doğrulayan belgeleri sunmayan isteklilerin tekliflerinin değerlendirme dışı bırakılarak geçici teminatlarının gelir kaydedileceği anlaşılmaktadır.

Yapılan tespitler neticesinde Yeterlik Bilgileri Tablosu’nda beyan edilen bilgi ve belgelerin tevsik edilmesi amacıyla idarece 01.12.2020 tarihinde istenilmesi üzerine başvuru sahibince 03.12.2020 tarihinde idareye teslim edilmesi gereken belgelerin idarece belirlenen sürenin bitiminden sonra 04.12.2020 tarihinde idare kayıtlarına alındığı, başvuru sahibince söz konusu belgelerin 03.12.2020 tarihine kadar idareye teslim edildiğini kanıtlayan bir belgenin şikayet ve itirazen başvurularında yer almadığı birlikte değerlendirildiğinde başvuru sahibi isteklinin teklifinin değerlendirme dışı bırakılması işleminin yerinde olduğu sonucuna varılmıştır.

Eş Yazar: Sinan Özesen

Sinan ÖZESEN, Özel sektörde çalışmasının ardından kamuda 2013 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu’nda inşaat mühendisi olarak çalışmaya başlamış, 2014 yılından beri Kamu İhale Kurumu’nda kamu ihale uzmanı olarak çalışmaktadır. Kamu ihale mevzuatı eğitimi vermektedir. Kamu İhale Dünyası dergisinde yayımlanmış makaleleri bulunmaktadır.

Anahtar Kelimeler; Yeterlik bilgileri tablosu, elektronik ihale, belgelerin sunulması, isteklinin beyanı, bilgi tevsiki

Türkiye’deki Yeni Girişimler İçin Önemli Bir Fon Kaynağı

Araştırma ve geliştirme (Ar-Ge); her türlü bilgi birikimin yeni uygulamalar tasarlamak için kullanılması amacıyla sistematik olarak yapılan çalışmalar bütünüdür.

Ekonomi ve sanayi yapısını pozitif yönde etkileyen Ar-Ge’ye dayalı teknolojik gelişmelerin önemini kavrayan ülkelerde bilim-teknoloji politikaları bir sistem olarak ele alınmakta ve Ar-Ge’ye büyük önem verilmektedir.

Biz de ülke olarak bu rekabetin içinde olabilmek için olabildiğince çaba gösteriyoruz. Bu kapsamda, emek yoğun ekonomiden bilgi ve teknoloji yoğun ekonomiye geçişin en önemli parametrelerinden olan ve birbirini tamamlayan Teknoloji Geliştirme Bölgeleri ile Ar-Ge Tasarım Merkezlerinde daha çok katma değerli hale getirilmesi amacıyla hazırlanan 7263 sayılı Kanun Teklifi TBMM’de kabul edilerek, 3 Şubat 2021 tarih ve 31384 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Şimdi sırada ikincil düzenlemeler var, ayrıntılar orada belli olacak.

7263 sayılı Kanun ile, 4691 Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu, 5746 Araştırma Geliştirme ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ve Türk Ticaret Kanununda önemli değişiklikler yapılmıştır.

Biz bu haftaki yazımızda, kanunun 6 ve 19. Maddeleri kapsamında, Ar-Ge ve Tasarım İndirimi/Teknoloji Geliştirme Bölgeleri İstisna Kazanç Tutarının %2’sinin Girişim Sermayesi Yatırım Fonu, Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıkları veya Kuluçka Merkezlerinde faaliyette bulunan diğer girişimcilere sermaye olarak konulmasının zorunlu hale getirilmesi üzerinde duracağız.

Öncelikle söz konusu kanun maddeleri tam olarak ne diyor ona bakalım. “

  • 1/1/2022 tarihinden itibaren yıllık beyanname üzerinden istisna edilen kazançları veya arge-tasarım kurumlar vergisi indirim tutarı 1.000.000 Türk lirası ve üzerinde olan gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri tarafından, bu tutarın %2’si pasifte geçici bir hesaba aktarılır. Bu fıkra kapsamında aktarılması gereken tutar yükümlülüğü, yıllık bazda 20.000.000 Türk lirası ile sınırlıdır. Bu tutarın, geçici hesabın oluştuğu yılın sonuna kadar Türkiye’de yerleşik girişimcilere yatırım yapmak üzere kurulmuş girişim sermayesi yatırım fonu paylarının satın alınması veya girişim sermayesi yatırım ortaklıkları ya da bu Kanun kapsamındaki kuluçka merkezlerinde faaliyette bulunan diğer girişimcilere sermaye olarak konulması şarttır. Söz konusu tutarın ilgili yılın sonuna kadar aktarılmaması durumunda, bu Kanun kapsamında yıllık beyanname üzerinden istisna edilen kazançlar tutarının yüzde yirmisi, ilgili yılda yararlanılan gelir ve kurumlar vergisi istisnasına konu edilemez. Bu tutar nedeniyle zamanında alınmayan vergiler vergi ziyaı cezası uygulanmaksızın tarh edilir. Cumhurbaşkanı bu fıkrada yer alan tutar ve oranları birlikte ya da ayrı ayrı sıfıra kadar indirmeye, beş katına kadar artırmaya yetkilidir. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.”

Peki bu düzenleme ne anlama geliyor ve %2’lik sermaye aktarımı yapılmazsa ne olur?

Öncelikle, bir teknoparkta faaliyet gösteren teknoloji geliştirme firması tarafından tamamlanan proje sonucu 5 milyon Türk Lirası istisna kazancı olduğunu varsayalım. Bu durumda, cari yıl sonunda 5 milyon TL’nin %2’lik tutarı olan 100 bin TL’nin pasifte bir özel fon hesabına alınarak 1 yıl içerisinde söz konusu tutarın, “girişim sermayesi fonlarına” veya “kuluçka merkezlerindeki startuplara” sermaye olarak aktarılması gerekecektir.

Söz konusu tutarın ilgili yıl içerisinde aktarımı gerçekleşmediği taktirde, elde edilen 5 milyon TL’lik toplam kazancın %20’si için vergi muafiyetinden yararlanılamayacak olup, dönemin kurumlar vergisine ilave olarak 250 bin TL (%25) daha vergi ödemek durumunda kalınacak.

Bu perspektiften baktığımızda, söz konusu kanunla, ülkemizde Ar-Ge ve yenilik ekosisteminin önemli unsurlarından biri olan girişim sermayesi fonlarının kurulması, geliştirilmesi ve girişimlere yapılacak yatırımlara kaynak sağlanması umut verici bir gelişme olarak değerIendirilebilir.

Söz konusu uygulamanın Türkiye’deki girişim ekosistemine yapılan yatırımlar ilişkin önemli bir fon kaynağı olacağı şüphesizdir. Ancak bu uygulama şu soruları da gündeme getirmiştir;

  • Oluşan fonun mevcut durumda yeterli çeşitliliğe ulaşmamış kısıtlı alanlarda değerlendirilmesi ne derece etkin olabilecektir?
  • Söz konusu fonun 1 yıl gibi kısa bir süreçte yatırıma dönüştürülme zorunluluğu yapılan yatırımların verimliliğini etkileyebilir mi?
  • Kanun, oluşan fonun tamamının ilgili yılda kullanılmasını zorunlu kılmakta. Ancak kısmi kullanım durumu ile ilgili herhangi bir düzenleme içermemekte olup, söz konusu fonun %99’u kullanılsa dahi, kalan %1’lik kısmın kullanılmaması indirilebilecek tutarın indirim hakkını ortadan kaldırır mı?
  • Cari dönem içerisinde toplam Ar-Ge harcamasını karşılayacak kazanç oluşmaması durumunda, sonraki döneme devreden Ar-Ge indirimi için de %2’lik fon ayırmak gerekecek mi?
  • Söz konusu düzenlemenin 1 Ocak 2022 tarihinden itibaren geçerli olacağı belirtilmekle birlikte, 2021 kurumlar vergisi beyannamesinde yer alacak mı?
  • Kanun’da tanımlı kuluçka merkezlerine, üniversiteler bünyesinde YÖK onayı ile kurulmuş kuluçka merkezleri de dahil edilebilecek mi?

Ücret bordrosunda sembolik olarak gösterilen fazla çalışma ödemeleri dışlanabilir mi?

Uygulamada işverenlerce işin niteliği veya üretimin artırılması gibi nedenlerle fazla çalışma yaptırılabilmektedir. İş Kanununda fazla çalışma, haftalık normal çalışma süresini (45 saat) aşan çalışmalar olarak kabul edilmektedir. Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenir (İşK. m.41).

Yargıtay 22 nci Hukuk Dairesinin kararına göre, “Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp ispatlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle ispatlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları şahit beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.

İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, kural olarak bordro hilesi taşımadığı sürece işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yapıldığını yazılı delillerle kanıtlanması gerekir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazî kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille söz konusu olabilir. Keza bordro hilesi bulunmadığı ve bordro ile fazla mesai ücreti ödenmiş ve ihtirazı kayıt konmamış ise, tanık beyanlarına dayalı fazla çalışma tespitinde ödenen ayların dışlanması, aksi halde ise ödenenlerin mahsup edilmesi gerekir. Başka bir anlatımla, işverence işçilerin fazla çalışma ücreti talep etmesine engel olacak şekilde sembolik fazla çalışma tahakkukları yapılırsa bu aylar fazla çalışma hesabından dışlanmaz ancak yapılan fazla çalışma ödemeleri tespit edilen fazla çalışma ücreti alacağından mahsup edilir.

Somut uyuşmazlıkta, davacının haftada 18 saat fazla mesai yaptığı tespit edilmiş ve dosya kapsamında yer alan bordroların imzalı olması ve bir kısmında fazla mesai tahakkuku içermesi nedeni ile fazla çalışma alacağı hesabı yapılırken tahakkuk olan imzalı bordroların yapılan hesaplamadan dışlandığı görülmüştür. Ancak imzalı bordrolarda yer alan fazla mesai tahakkuklarının aylık 4 veya 5 saat olduğu ve bu durumda tespit edilen çalışma saatlerine göre sembolik nitelikte olduğu anlaşılmakla hesaplanacak fazla çalışma alacağından mahsubu gerekirken dışlanması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir”. (Y22HD. 19/6/2019 T., E.2016/15593., K.2019/13450)

Sonuç olarak, imzalı ücret bordrosunda sembolik nitelikte her ay maktu olarak ödenen fazla çalışma ücretlerinin dışlanması yerine, hesaplanan gerçek fazla çalışma ücreti alacağından sembolik ödemelerin mahsup edilmesi gerekir.

Dolar 5 Liraya Düşer mi?

HATÇE TEYZE BANA DEDİ Kİ;

Hatçe Teyze saygı duyduğum bir büyüğümdür. Geçmiş zamandan konuşmaları çok güzel de, gelecek zamanla ilgili konuşmaları çok da öngörüsü var olan konuşmalar şeklinde olmuyordu. Gelecekten anlamıyordu. Meselâ nasıl anlatabilirdim akıllı telefonun işlevlerini Hatçe Teyze’ye? Anlayamazdı. Ama Hatçe Teyze aklına geleni konuşsa da öğrenme arzusuna ve finans merakına hayran olmamak elde değil.

Evlerinin önünde karşılaştık Hatçe Teyze ile ve gözümün içine bakarak bana dedi ki;

  • Reşat Bey oğlum, doların 5 Lira olacağını işittim. Sen bu dolar, döviz işlerinden iyi anlarsın.

Şaşırdım valla. Hatçe Teyze nereden öğrenmiş olabilir ki bu bilgiyi?

Ve kendisine yanıt verdim;

  • Hatçe Teyze, senin Dolarla ne işin olabilir ki?

Kırışmış yüzündeki tebessümü fark ettim Hatçe Teyze’de

  • Oğlum, tekavüt (emekli) maaşımdan biriktirdiğim para var. İşte o parayla Dolar alacağım. Ama Dolar 5 Lira’ya düştüğünde alacağım. Sen bana haber verirsin değil mi Dolar 5 Lira’ya düştüğünde Reşat Bey oğlum?

Güldüm. Ve Hatçe Teyze’ye baktım.

  • Tabii Hatçe Teyze, sana haber ederim elbette. Ne kadar para biriktirdin Hatçe Teyze?

Hatçe Teyze kaşlarını çattı;

  • Ne’dcen paramı sorup duruyon Reşat Bey oğlum? Sütyenbanktan çıkarttığı birkaç düğüm atılmış bir mendilin içindeki parayı göstererek; bak, işte 230 Lira biriktirdim.

Belli ki Hatçe Teyze’nin kafasını karıştırmışlar. Dolar 5 Lira’ya düşecek öyle mi? Acaba Dolar 5 Lira’ya düşer mi dersiniz? Aklıma takılan diğer soru da Hatçe Teyze’nin emekli maaşı. Demem o dur ki emekli aylığı çok yüksek olmalı ki Hatçe Teyze maaşından para tasarruf edebilmiş. Hem de 230 Lira. Emekli aylıkları yetmiyor diye feryat figan edenlere ithaf olunur.

HATÇE TEYZE HAKLI OLABİLİR Mİ?

Üşenmedim, Dolar’ın 6 aylık gelişimini grafik üzerinde inceledim;

Altı aylık grafikte Dolar kurunun 7 Lira ile 9 Lira arasında dalgalandığını gördüm. Ya Hatçe Teyze, sen çok beklersin Dolar’ın 5 Lira’ya düşmesini.

Yıllar öncesine döndüm ve tekrar Dolar grafiklerini inceledim. Mesela 3 yıl öncesine kadar gittim.

Üç yıl önce yani Temmuz 2018 ayında Dolar’ın kuru C/4.5674 imiş. Ama 3 yıl önce. Kim aklına sokmuş Hatçe Teyze’nin Dolar 5 Lira olacak diye? Bırakın Dolar’ın 5 Lira’ya gerilemesini, son 3 yıllık grafiklere baktığımda Dolar sürekli yukarı doğru hareketlenmiş ve son 3 yılda Dolar’ın fiyatı % 90 civarında artmış. Hatta % 100 diyelim. Nasıl olsa sürekli yukarı doğru ivmelenen fiyat söz konusu.

Döviz grafiğinden hiç anlamayan Hatçe Teyze’ye ben bu durumu nasıl anlatabilirdim ki?

GERÇEKTEN DOLAR 5 LİRA OLUR MU?

Valla ne söyleyeceğimi şaşırdım. Hayır, Dolar 5 Lira olmaz desem teoride yanlış söylemiş olurum. Teorik olarak neden olmasın di mi? Evet, Dolar 5 Lira olur desem, uygulamada, piyasanın gerçeklerini göz önüne aldığımızda, sizi yanıltırım. Şu saatten sonra Dolar 5 Lira olur mu Allah aşkına?

Peki ya Dolar 5 Lira olursa?.. İnanılması zor bir sürpriz yapar eğer ki Dolar 5 Lira olursa. BU tatlı hayali sürdürelim. Dolar hangi koşullarda 5 Lira’ya geriler? Bakalım …

  • İlk etapta aklıma “Balık” ve “Kavak” söylemi geldi ama ben başka olasılıkları sıralayayım size.
  • Ülkemize bol miktarda yatırım amaçlı döviz girişi olursa,
  • TCMB’nin net kullanılabilir döviz rezervleri ülkemizin dış borçlarının oldukça üzerinde gerçekleşirse,
  • İhracat rakamlarımızın, ithalat rakamlarımızın oldukça üzerinde gerçekleşmesi durumunda,
  • Üretici ve ihracatçı bir ülke olup, üretimdeki hammaddelerin dışa bağımlı olmadan kendimiz üretip, ciddi katma değer sağladığımızda,
  • Piyasalara ve otoritenin söylemlerine tam güven sağlanırsa,
  • Piyasalarda sağlanan güvenin hiçbir dedikodu mahiyetindeki polemiklerden olumsuz etkilenmediği durumlarda,
  • Yabancı yatırımcıların ülkemizde spekülatif amaçlı para getirip çalıştırmaları yerine, ülkemizde istihdam sağlayacak işyeri açıp ülkemize katma değer sağladıklarında,
  • Hiçbir manipülasyona fırsat tanınmayacak bir para politikası izlendiğinde,
  • Yüksek faiz politikası veya farklı araçlarla dövizin hareketini sindirme politikası izlenmediği durumlarda,
  • Döviz piyasası sisli havayı sevmez. Sisli piyasa havasında dövizin ateşi daima yukarı yönlüdür. Otoritelerin söylemleri piyasanın havasını asla bozmamalı; net, açık, tutarlı söylemler olmalıdır.

Size son bir söz söyleyeyim mi?

Ekmeğin fiyatına benzer, aha Dolar’ın fiyatı şudur diyebileceğimiz bir fiyat yoktur. Dövizin fiyatını piyasa dinamikleri, beklentiler, arz ve talep belirler. Bahsettiğim hususlarda asla olumsuzluklara yer verilmemeli. Her olumsuzlukta dövizin fiyatı yukarı çıkacaktır. Dövizin fiyatı sürekli yukarı çıkıyorsa, biliniz ki piyasada işler yolunda gitmiyor.

REŞAT BAĞCIOĞLU

Pazarlık Taktikleri: İyi Polis vs. Kötü Polis

İyi Polis Kötü Polis Müzakere Pazarlık Taktikleri

MÜZAKERE TEKNİKLERİ VE PAZARLIK BECERİLERİ MAKALELERİ
“Taktikler bazen pazarlık sürecinin başı, bazen ortası bazen de sonunda etkilidir.”

Pazarlık Taktikleri: İyi Polis vs. Kötü Polis

Prof. Dr. Murat ERDALmerdal@istanbul.edu.tr
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tedarik Zinciri Yönetimi Yüksek Lisans Program Başkanı
www.muraterdal.com

İş Hayatında Pazarlık Yönetimi Genel Çerçeve ile girişini yaptığımız müzakere yönetim İyi Polis Kötü Polis Müzakere Pazarlık Taktiklerialanında adım adım spesifik konulara giriyoruz. Bu haftadan başlayarak pazarlık taktiklerine yer vereceğiz. Amacımız kariyer yolculuğunuz devam ederken mesleki gelişiminize katkı sağlamak. Günlük iş temposu içerisinde pek dikkat etmesek de çok sayıda kişi ile iletişime girip dar ya da geniş kapsamlı pazarlıklar yürütüyoruz. Bu konularda daha tecrübeli ve dikkatli hareket edenler bir adım öne çıkıyor. Farkındalığı artırmak adına her hafta kısa kısa pazarlık taktiklerini inceleyeceğiz.

Pazarlık Taktikleri: İyi Polis vs. Kötü Polis

İyi Polis Kötü Polis

İş hayatında müzakerelerde zaman zaman karşımıza çıkan taktik hamlelerden bir tanesi de “iyi polis – kötü polis” taktiğidir.

Filmlerde görmüşsünüzdür. Dedektifler sorgu sırasında sanığı şaşırtmak ve suçunu itiraf ettirebilmek adına kendi aralarında rol paylaşımlarında bulunurlar. Ortamda tansiyon yüksektir. Sert soru ve davranışlar korkutucu olabilmektedir. Psikolojik baskı işin parçasıdır. Amaç, hiç konuşmayan (kapalı kutu) ya da doğru bilgilendirme yapmayan tarafı hızla harekete geçirmek ve olayı aydınlatmaktır. Odak, kendin için yapabileceğin en iyi şey itiraf etmektir. Eğer itiraf edersen suçun hafifleyebilir ya da kendini daha iyi hissedeceksin temalıdır.

Adını filmlerden esinlenerek alan bu taktiği şimdi tanıyalım.
Bu rol paylaşımında iki kişi birbirine zıt karakterleri temsil etmektedir.

İkisi de aynı kurum veya birimde ortak bir amaç için çalışır. Amaç masanın diğer tarafını belirlenen hedefe getirmektir.

Bir tarafta olumlu, pozitif görüntü sergileyen davranışları kestirilebilir güvenilir bir kişi yer almaktadır. Onun hemen yanı başında ise sert tavırlara sahip negatif görüntü sergileyen soru ve davranışları kestirilemeyen bir kişi bulunmaktadır.

Müzakere Sürecinde
İyi Polis Rolü Kötü Polis Rolü
Pozitif görüntü Negatif görüntü
Olumlu davranışlar Olumsuz davranışlar
Anlayışlı, empati sahibi, saygılı Agresif sert tavır, söz kesme
Kestirilebilir Kestirilemez
Güvenilir Düşük güven seviyesi

 

Yöneticiler Için Müzakere Teknikleri Ve Pazarlık Becerileri Eğitimi Müzakere Teknikleri Ve Pazarlık Eğitimi
Yöneticiler için Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri Eğitimi. İleri Seviye Eğitim Teklif Almak için: egitim@satinalmadergisi.com

Alıcı – Satıcı Müzakerelerinde İyi Polis Kötü Polis Taktiği

Makaleye tam erişim profesyonel üyelik gereklidir. “Abonelik” sekmesinden işlemlerinizi tamamlayarak okumaya devam edebilirsiniz. Üye iseniz giriş yapınız.
Hesap Oluştur

Satınalma dergisi içerisinde sektör çalışanlarının müzakere teknikleri ve pazarlık becerilerinin gelişimi için düzenli yer ayırmaya gayet ediyoruz.
Dergide çok sayıda makaleye ve ödüllü pazarlık vakalarına yer verdik.
Geçmiş tüm sayılara online erişebilmek içinhttps://satinalmadergisi.com/dijital-islem-merkezi/sayfamızı ziyaret ediniz. 

Her gün mesleki gelişiminize 15 dakika zaman ayırın.

MÜZAKERE TEKNİKLERİ VE PAZARLIK BECERİLERİ – EĞİTİM YAZI DİZİSİ

PAZARLIK TAKTİKLERİ

TESTLER

 ANKET

Kitap Önerileri :

  • MÜZAKERE TEKNİKLERİ ve PAZARLIK BECERİLERİ (E-Kitap 2. Baskı), Prof. Dr. Murat ERDAL, Erişim için profesyonel üyelik işlemlerinizi tamamlamanız gerekmektedir.
  • SATINALMA ve TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ, Prof. Dr. Murat ERDAL, (Beta Yayıncılık),  4. Baskı.

-> ŞİRKET EĞİTİMLERİNİZ İÇİN TEKLİF ALIN -> egitim@satinalmadergisi.com 

Kayıt Formu

Hoşgeldin Üyeliği (Ücretsiz)
Kayıt için Kullanım Şartları ve Gizlilik Politikası ve 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“KVKK”) Usul ve Esasları Uyarınca Kişisel Verilerinizin Korunması Hakkında Müşteri Aydınlatma Metnin okunması ve kabul edilmesi gereklidir.