Küresel Etik

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT
Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi
İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

“Etik, seçimlerimize ve eylemlerimize rehberlik eden ve yaşamımızın amacını ve seyrini belirleyen bir değerler kodudur.”

Ayn Rand

Küresel etik farklı kültürler, bölgeler, politik ve ekonomik istemler, ideolojiler karşısında ortak bağlayıcı değerler, yol gösterici ilkeler etrafında uzlaşmaya önem veren aynı zamanda ortak değerlere verdiği önem ile toplumsal farkındalık oluşturmayı amaçlayan kapsayıcı bir kavramdır. Küresel etik farklı toplumlardaki bireylerin kendi aralarındaki aynı zamanda devletlerin kendi aralarındaki etik ilişkilerin ortaya çıkardığı bir durumdur. Küresel etik küresel ölçekteki sorumluluklar ve yükümlülükler hakkında birtakım evrensel değerlerin ve normların birleşimi sonucunda oluşmaktadır. Dünya yoksulluğu, uluslararası yardım, çevre problemleri, güvenlik ve insan hakları gibi konular küresel etik açısından değerlendirilmektedir.

Temel bir kural olarak; insanların birbirlerine karşı ne yapması gerektiği ve karşı taraftan neler beklediği, farklı dinler ve felsefi sistemler tarafından sorgulanmıştır. Farklı coğrafi şartlar, etnik kimlikler, dini inanışlar, cinsiyet farklılıkları, nesiller arası dönüşüm, teknolojik yenilikler, toplumların farklı yönetim yapıları, insanlar arasında çoğu zaman uyuşmazlıklara yol açmıştır. Son yıllarda küreselleşme sürecinin hız kazanmasıyla yerel, bölgesel ve ulusal ölçekteki birçok etik konu küresel düzeye taşınmıştır. Bu noktada çevre kirliliği, terör, küresel ısınma, bulaşıcı hastalıklar, yoksulluk, göç ve krizler gibi birçok sorun küresel etik sorunlara dönüşmüştür. Bu sorunları küresel bir soruna dönüştüren olay, insanların ve devletlerin ne istedikleri ile mevcut durumda ne yaptıkları arasında çok ciddi bir boşluğun bulunmasından kaynaklanmaktadır.

Mevcut durumda gelenek ve alışkanlıklar, sorunlara küresel ölçekte bakmaya engel olabilir. Bu noktada ülkeler bu tür küresel etik sorunları çözme noktasında gerekli çabayı göstermemekte, sorumlulukları birbirlerine yüklemek istemektedirler. Dünya ortak bir küresel mal olarak değerlendirildiğinde, birtakım ülkeler küresel rantlar elde ederken bazı ülkeler küresel sömürüye maruz kalmaktadır.

Küresel etik, insanın, insan olması nedeniyle kutsal olduğu bilincine varmakla ortaya çıkar. Sadece bir toplumun etik sisteminin kendi başına küresel olması hem imkânsız hem anlamsız hem de ideal olmayandır. Tek bir etik sistem söz konusu olursa; kimlik ve yabancılaşma sorunları ortaya çıkabilir ve uluslar ve toplumlar yozlaşmış olur. Küresel etiğin ortaya çıkmasında birçok neden sayılabilir. Bunlar; kültürel kaynaklar ve görüşler, duygusal deneyimler, tarih, din, gelenekler ve manevi değerler olarak ifade edilebilir. Fakat bunların içerisinde etiğe en yakın alan din olarak görülmektedir. Alman teolog Küng küresel etik sorunların oluşmasında, dinlerin yozlaşmasına vurgu yapmaktadır. Bu noktada Konfüçyüsçülük, Budizm, Hristiyanlık, Müslümanlık gibi bütün inançların temelinde insani erdemleri barındıran ortak bir altın kural olduğundan bahsetmekte ve dinlerin bu yönlerinden daha çok yararlanılması ve bunların öne çıkartılmasına işaret etmektedir.

Küresel Etik Konusundaki İlkeler

  • Getirdiği çözümden daha büyük sorunlar ortaya çıkaran, hiçbir bilimsel ve teknolojik ilerleme olmamalıdır.
  • Yeni bir teknolojinin, toplumsal ya da ekolojik zarara yol açmayacağını onaylayan otorite (hükümet ya da şirket), bunu kanıtlamakla yükümlü olmalıdır.
  • Önce insan hakları ve kişisel onur korunmalı, sonra ortak kamu yararı gözetilmelidir.
  • İnsan türünün sürmesi gibi acil bir değerin, kişisel doyum sağlama gibi önemsiz bir değere göre önceliği olmalıdır.
  • Ekosistem, her durumda sosyal sistemden öncelikli ve üstün tutulmalıdır.

Küresel etiğin oluşmasında, bireylerin etik davranış göstermeleri, rasyonel ve irrasyonel süreçler sonrasında ortaya çıkacaktır. Dini ve etik sorumluluklar iç içe geçmediği sürece; her ülkenin kendi menfaatleri çerçevesinde rant elde etmelerine yol açarak, dünyadaki eşitsizliklerin ve yoksullukların çözümsüz kalacağı anlamına gelecektir.

İhalede Tek Geçerli Teklif Olması ve İhtiyacın İvedi Olmaması İptal Nedeni Olabilir Mi ?

Anahtar Kelimeler; ihalenin iptali, ihtiyacın ivedi olmaması, tek geçerli teklif

İtirazen Şikayet Konusu; İdarenin ihaleyi iptal edebilmesine ilişkin takdir yetkisinin mutlak ve sınırsız olarak düzenlenmediği, idarenin takdir yetkisinin, bahse konu Kanun’unda yer alan temel ilkeler, kamu yararı ve hizmet gerekleri gözetilerek kullanılması ve somut olaya ilişkin koşulların dikkate alınarak idarece karar verilmesi gerektiği, bu kapsamda; idarenin iptal gerekçesinin aksine, başvuruya konu ihalenin ilgili kısmında tek geçerli teklif olmasının söz konusu ihalede rekabet ortamının oluşmadığını anlamına gelmeyeceği, ihalenin tüm kısımlarına toplam 21 isteklinin teklif verdiği göz önüne alındığında, anılan Kanun’da ifade edilen temel ilkeler çerçevesinde ihale koşullarının oluştuğunun anlaşıldığı, bunun yanı sıra, ihale konusu edilen cihazın yüksek katma değerli teknolojik bir ürün olması nedeniyle ihalede teklif sayısının az olmasının olağan olduğu, iptal edilen ihale kısmına taraflarınca teklif edilen bedelin idarenin belirlediği yaklaşık maliyetten düşük bir bedelde ve rekabetçi bir fiyat olduğu, ihale tarihinden sözleşme tarihine kadar geçecek sürede yaşanacak kur dalgalanmaları nedeniyle ilgili cihazın fiyatının artacağı, ihale konusu alıma ilişkin diğer idarelerin yaptığı ihalelerin sözleşme fiyatları ile teklif ettikleri bedel karşılaştırıldığında bu hususun anlaşılabileceği, diğer taraftan; 51 kısımdan oluşan başvuruya konu ihalenin 25 kısmında tek istekli tarafından teklif sunulmasına rağmen, bu kısımların iptal edilmeyerek yalnızca kendilerinin teklif sunduğu kısmın rekabet oluşmadığı gerekçesiyle iptal edildiği, bu durumun anılan Kanun’da yer alan temel ilkelerden olan eşit muamele ilkesine aykırılık teşkil ettiği, üstelik, bu kısımların 12’sinde ekonomik açıdan en avantajlı teklif olarak belirlenen isteklilerinin sundukları tekliflerinin ilgili kısmın yaklaşık maliyetinden yüksek bir bedelde olduğu, ayrıca, idarece şikayetlerine verilen cevabi yazıda alıma konu edilen cihazın ivedi bir ihtiyaç olmadığının iptal gerekçesi olarak gösterildiği, söz konusu hususun idarece ihtiyacın belirlenmesi aşamasına yönelik olduğu, bu gerekçenin ihale sürecinden önce dikkate alınması gerektiği iddialarına yer verilmiştir.

Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti; 18.08.2021 tarihli ve 2021/UM.II-1566 sayılı kararına göre; Mevzuat hüküm ve düzenlemelerinden; idarelerin ihalelerde saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenirliği, gizliliği, kamuoyu denetimini, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasını ve kaynakların verimli kullanılmasını sağlamakla sorumlu oldukları, ihale komisyonu kararı üzerine idarenin, verilmiş olan bütün teklifleri reddederek ihaleyi iptal etmekte serbest olduğu, ancak bu takdir yetkisinin sınırsız olmayıp kanunun temel ilkelerine uygun olarak kamu yararı ve hizmet gerekleri ile sınırlı olduğu anlaşılmaktadır. İhalenin iptal edilmesine ilişkin işlemlerin gerçekleştirilmesinde takdir yetkisinin, gerekçe belirtilmek suretiyle kullanımı bu işlemin hukuka uygunluğu noktasında önem arz etmekte olup, anılan Kanun’da ihalenin iptal edilmesi durumunda isteklilere gerekçeleri belirtilmek suretiyle bildirim yapılması gerektiği ifade edilmiştir.

İhale işlem dosyasının incelenmesi neticesinde; başvuruya konu ihalenin her bir kısmının kendi içerisinde, başka bir deyişle; ilgili kısımlara ilişkin yaklaşık maliyet, teklif bedelleri, ihale konusu edilen ihtiyaç gibi hususlar dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği, bu çerçevede; başvuru sahibinin iddiasının aksine, ihalenin “bilgisayarlı tomografi cihazı” başlıklı 51’inci kısmının idarece iptal edilmesine rağmen, anılan ihalenin diğer kısımlarının iptal edilmemesinin eşit muamele ilkesine aykırılık teşkil etmeyeceği,

İhalenin başvuru konusu edilen kısmına ilişkin iptal gerekçeleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; söz konusu kısma ilişkin tek geçerli teklifin sunulduğu, tek teklif veren başvuru sahibinin teklif bedeli yaklaşık maliyet bedelinin altında olmakla birlikte, yaklaşık maliyete oldukça yakın bir bedel olduğu, Kamu İhale Kanunu’nun 5’inci maddesinde yer alan temel ilkelerden “ihtiyacın uygun şartlarla karşılanması”, “kaynakların verimli kullanılması” ve “ihalede rekabet ortamının sağlanması” ilkelerinin idareler tarafından gözetilmesi gerektiği, ihale komisyonu kararında ifade edilen “rekabet ortamının oluşmadığına” ve idarece şikâyete cevap yazısında belirtilen “ihtiyacın ivedi nitelikte olmadığına” ilişkin iptal gerekçelerinin; temel ilkelerin gerçekleştirilmesi açısından yapılan bir değerlendirme neticesinde alındığı, inceleme konusu ihalede yaklaşık maliyetin idarece piyasa araştırması yapılmak suretiyle mevzuata uygun olarak hesaplandığı, başvuru sahibi tarafından sunulan teklifin, idarenin mali işleyişi açısından değerlendirilerek ekonomik açıdan avantajlı bir teklif olarak görülmeyerek reddedilmesi ve bu doğrultuda kaynakların verimli kullanılması ve ihtiyacın uygun şartlarla karşılanması gerektiği hususlarının da idarece iptal gerekçeleri açısından dikkate alınmasının Kanun koyucu tarafından idarelere tanınan bütün tekliflerin reddedilerek ihalenin iptal edilmesi serbestisi içerisinde olduğu, bu çerçevede, idarece başvuruya konu ihalenin belirtilen gerekçeler ile iptal edilmesinde kamu ihale mevzuatına aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından; başvuru sahibinin iddiasının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.

Eş Yazar: Sinan Özesen

Sinan ÖZESEN, Özel sektörde çalışmasının ardından kamuda 2013 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu’nda inşaat mühendisi olarak çalışmaya başlamış, 2014 yılından beri Kamu İhale Kurumu’nda kamu ihale uzmanı olarak çalışmaktadır. Kamu ihale mevzuatı eğitimi vermektedir. Kamu İhale Dünyası dergisinde yayımlanmış makaleleri bulunmaktadır.

 

İşveren nakdi yemek ve yol ücreti yerine, ikame olarak yemek ve otobüs bileti verebilir mi?

4857 sayılı İş Kanunu’nda işçilere yol ve yemek yardımı verilmesi gerektiğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Yol ve yemek yardımları, iş sözleşmesi ya da toplu iş sözleşmelerinde veya sözleşme eki niteliğinde olan işyeri iç yönetmeliklerinde düzenlenmektedir. Yol ve yemek yardımı işçilere nakit olarak ödenebileceği gibi ayni olarak da verilebilir. Uygulamada genel olarak işçilere, işyerinde yemek verildiği ve işyerine gidiş gelişlerin ise servis sağlanarak yerine getirildiği görülmektedir.

Peki, işverenler işyerinde nakdî yemek ücreti ödemesi yapmakta iken, bu uygulamayı kaldırıp bunun yerine ikame olarak işyerinde yemek verebilirler mi? Ya da nakdî yol ücreti ödemesi yapmakta iken, bunun yerine ikame olarak otobüs bileti verebilirler mi? Bu uygulamayı yaparken işçinin onayının alınması gerekir mi? Bu durum işçi açısından esaslı neden oluşturabilir mi? İşte bu soruların cevabı Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesinin 2016 yılında verdiği bir karar ile açıklığa kavuşturulmuştur.

Yargıtay’a göre, “Ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır (AYM m.55)”.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 22 nci maddesine göre, “İşveren, iş sözleşmesiyle veya iş sözleşmesinin eki niteliğindeki personel yönetmeliği ve benzeri kaynaklar ya da işyeri uygulamasıyla oluşan çalışma koşullarında esaslı bir değişikliği ancak durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle yapabilir”.

İşçinin aldığı ücret miktarının düşürülmesi, ikramiyenin veya sosyal yardımın kaldırılması, işçinin işyeri organizasyonunda mevcut görevinden daha alt seviyedeki bir göreve atanması, çalışma koşullarının ağırlaştırılması gibi durumlar, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 22 nci maddesi anlamında iş sözleşmesinin içeriğinin işçi aleyhine değiştirilmesi anlamına gelmektedir. Bu tür değişiklikler, yukarıda sözü edilen kurallar doğrultusunda ancak işçinin yazılı onayı ile yapılabilir. İşçinin açıkça onay vermediği esaslı değişiklikler işçiyi bağlamaz[1].

Ancak, işverenin yönetim hakkı kapsamında işçinin sosyal hak ve menfaatlerine aykırılık teşkil etmeyecek uygulamalar yapabilir. Nitekim Yargıtay, “işçiye yapılan yemek ve servis gibi aynî yardımın kaldırılıp yerine ikamesi nakdî ödeme yapılması ya da tam tersi nakdî servis ve yemek ücretinin kaldırılıp ikame olarak işyerinde yemek verilmesi yahut otobüs bileti verilmesi, işverenin yönetim hakkı kapsamında olup, bu tür uygulamalar Medenî Kanun’un 2 nci maddesine aykırı olmamak koşuluyla esaslı değişiklik sayılmaz. Ancak yapılan sosyal yardımın, işverenin tek taraflı kararı ile niteliği değiştirilmeden miktarının düşürülmesi veya ödenmemesi, esaslı değişiklik sayılacağından buna yazılı onay vermeyen işçiye talep hakkı verecektir”[2].

Sonuç olarak, nakdî yemek ücreti ödemesinin kaldırılıp ikame olarak yemek verilmesi, nakdî yol ücreti ödemesinin kaldırılıp yerine ikame olarak otobüs bileti verilmesi, işverenin yönetim hakkı kapsamında olup, iş şartlarında esaslı değişiklik sayılmaz ve bu konuda işçinin yazılı muvafakatinin alınması gerekmez. Ancak nakdî yemek veya yol ücretinin niteliği değiştirilmeden miktarının azaltılması veya kaldırılması ise, iş şartlarında esaslı değişiklik mahiyetinde olup değişikliğin geçerli olabilmesi için işçinin açıkça yazılı onayı gerekir.

 

[1] Y9HD.25.04.2016 T., E.2016/12449, K.2016/10241 Legalbank.

[2] Y9HD.25.04.2016 T., E.2016/12449, K.2016/10241 Legalbank.

İthalatçının İmzaladığı Garantisiz Poliçeler ve Finansmanda Kullanılması

İTHALATÇININ İMZALADIĞI GARANTİSİZ POLİÇE

Poliçenin kambiyo mevzuatına göre bir borç senedi niteliğine dönüşmesi için bu poliçeye öncelikte borçlu olan ithalatçının borçlu sıfatı ile imza koyması gerekmektedir. İthalatçı tarafından imza konulan poliçe kambiyo senedi haline dönüşür ki bu poliçede ithalatçının borçlu konumda olduğu kesinleşmiştir. Ancak poliçenin sadece ithalatçının imzasının var olması demek poliçenin ödemesinin garantisi altına alınmadığı anlamına gelir. Garantisiz poliçe. İhracatçı firma, vadeli olarak satış yaptığı ihracat işleminden elde ettiği garantisiz poliçe ile neler yapabilecek? Poliçenin garantisiz olması, hiçbir banka avali ve kefaletin bulunmaması ihracatçının hareket alanını fazlasıyla daraltır. En basit mantıkla ihracatçı finansmana kavuşmak için poliçenin vade sonunu beklemek durumunda kalacaktır. Vade sonunu beklemeksizin ihracatçını bu poliçeyle ilgili finansmana kavuşma olanağı var mıdır acaba?

GARANTİSİZ POLİÇELER VE FİNANSMANDA KULLANILMASI 

Garantisiz poliçeler; diğer bir ifade ile müşteri kabullü poliçelerde ödenme garantisi olmadığından, bu poliçelerin iskontosu pek mümkün görünmemektedir. Bankalar bu tür poliçelerin iskontosuna sıcak bakmazlar. Bankalar bu garantisiz poliçelerle ilgili ilgili olarak en fazla şunu yapabilirler; poliçenin borçlusunun ve alacaklısının istihbaratını yaparak, elde edecekleri istihbarat sonucuna göre bu poliçeyi teminata alır, ciddi bir oranda marj koyarak karşılığında kredi kullandırır. Ancak kullandıracağı krediyle ilgili olarak teminata alacağı sadece istihbaratını yapmış olduğu garantisiz poliçe olmayıp, bu poliçenin yanında farklı değerli evraklarını (gerçek müşteri senet ve çekleri) da teminat havuzuna almayı tercih ederler.

GARANTİSİZ POLİÇELERİN FİNANSMANI VE FAKTORING

Garantisiz poliçelerle ilgili olarak faktoring kuruluşlarının yaklaşımı biraz daha farklıdır. Hem ihracatçının hem de garantisiz poliçenin borçlusu olan ithalatçının istihbaratını yapan faktöring kuruluşları, istihbarat sonucunda negatif risk kaydına rastlamaması halinde bir kredi limit çalışması oluşturur. Bu limit çerçevesinde faktöring kuruluşları kabili rücu olarak bu poliçeyle ilgili olarak belli bir marjı düşerek veya uygulayacağı faiz oranına risk primi kadar bir tutarı ilave ederek bu poliçeyi satın alır, karşılığında Türk Lirasını ihracatçıya öder. Bu işlemde unutulmaması gereken bir hususun altını çizmek gerekirse, kabili rücu olarak alınan bu garantisiz poliçenin karşılığı vade sonunda tahsil edildiği vakit sorun olmayacak, ancak vade sonunda poliçe bedeli borçlusu tarafından ödenmeyip protesto edildiği vakit, faktöring kuruluşu bu defa poliçeyle ilgili olarak ödemiş olduğu;

  • Ana para (kapital)
  • Poliçe bedelinin ödendiği gün ile poliçe bedelinin tahsil edilemediği gün arasında kalan gün sayısı kadar oluşan faiz,
  • Faktoring kuruluşunun tahsil masrafları
  • Kabili rücu olması dolayısıyla ihracatçıdan tüm bu masrafların faktöring kuruluşuna geri ödenmesi sırasında oluşan masraf & faizler

İhracatçıdan tahsil edilir.

Kabili rücu olarak işleme alınan bu garantisiz poliçe, vade sonunda borçlusu tarafından ödenmediği taktirde, tüm masraf  ana para ve faizlerin ihracatçıdan geri tahsilini öngörmektedir. Kabili rücu işlem kesin bir iskonto işlemi olmayıp, herhangi bir terslik,  ödenmeme anında ihracatçıdan tüm masraf ve faizlerin + ana paranın geri tahsil edileceği işlem anlamına gelir.

Garantisiz poliçelerin finansman işlemlerinde kullanılma olanağı oldukça kısıtlıdır. Ancak daralan yurt dışı piyasalarda ihracatçı malını satabilmek için, ithalatçısına vermiş olduğu çeşitli tavizlerden bir tanesi vadeyi uzatmak, karşılığında sadece ithalatçının imzalayacağı bir poliçeyi almaktır. En azından ihracatçının elinde bir poliçe var. Ya hiçbir poliçe almaksızın malını vadeli satan ihracatçılara ne demeli?

REŞAT BAĞCIOĞLU

Davranışsal Tedarik Zincirinin Dinamikleri

DAVRANIŞSAL TEDARİK ZİNCİRİNİN DİNAMİKLERİ

Kübra Tokatcı Şen

Karar verme süreci her zaman açık ve kesin şartlar altında gerçekleşmez, hatta pek çoğuna belirsizlik hakimdir. Belirsizlik ya da risk altında karar verirken de bilişsel kısayollar -literatürde “heuristics” olarak bilinen- tercih edilerek belirsizlik azaltılmaya çalışılır. Ancak bilişsel kısayollar çoğunlukla yanlış yönlendirme yapılmasına neden olur, bu da bilişsel kusurlar dediğimiz sistematik hataları doğurur.

Satın alma süreçlerinde satıcıların, alıcıların ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanmalarının önündeki engellerden birisi, karar vericilerin bilişsel kusurların etkisi altında olmasıdır. Bu etkiyi azaltmak ise bilişsel kusurların varlığını ve karar süreçlerine etkilerini ortaya çıkarmakla mümkündür.

İnsanın tamamen rasyonel kabul edildiği dönemde, karar vermenin tamamen matematiksel doğrularla yapması beklenirdi. Ancak yapılan araştırmalar insanların farklı zamanlarda aynı koşullar altında iken bile aynı kararları vermediği, karar verirken birçok farklı etkenin etkisi altında olduğu sonucuna varıldı.

Samuelson 1938 yılında ilk kez fayda kavramını ortaya attı ve iktisat alanında konunun derinlerine inerek araştırmalarını sürdürdü. Bu çaba ise Neumann ve Morgenstern, Savage, Muth, Lucas ve Prescott gibi isimler sayesinde de beklenen fayda, oyun teorisi, subjektif beklenen fayda teorisi, rasyonel beklentiler teorisi gibi kavramların ortaya çıkmasını sağladı. Daniel Kahneman ve Amos Tversky ise 1973-1979 yılları arasında yaptığı yoğun çalışmalar ve deneyler sonucunda insanların belirsizlik altında iken hatalı kararlar verebileceğini, yani “bilişsel kusurları” ortaya koydu. Süregelen bu araştırmalar sonucunda da şu an bilinen bilişsel kusurların sayısı 200’e yaklaşmıştır.

Kaufmann ve Carter da birçok ortak çalışmasında bilişsel kusurların sınıflandırılması, önlenmesi ve önlemlerin sınıflandırılması üzerine çalışmalarını ortaya koymuşlardır. Özellikle tedarik zinciri alanında çalışmalarını sürdüren Kaufmann ve Carter , 2007 yılındaki araştırmaları ile bilişsel kusurların sınıflandırmasına yönelik çalışmalar yaparken, 2009 yılında tedarik zinciri alanında bilişsel kusurların etkisinde kalmadan nasıl karar verilir sorusuna yanıt aramaya başlamış ve bu hususta bazı önlemler geliştirmiştir. 2010 yılında ise tedarikçi seçim sürecinde bilişsel kusurların etkisini azaltmaya ilişkin önlemlerin tespit edilmesi ve sınıflandırılmasına yönelik araştırmalar yaparak gelecek araştırmalara yön verecek bazı öneriler geliştirdiler.

Kaufmann ve Carter (2010) ’in önerileri üzerine son zamanlarda yapılan araştırmalarla statüko eğilimi, doğrulama eğilimi, kolayına kaçma gibi bazı bilişsel kusurlar ile satın alma süreçlerinde sık karşılaşıldığı savunulmaktadır (Keleş, 2018). Kısaca bunların neler olduğundan bahsedelim.

Statüko eğilimi, marka bağımlılığında olduğu gibi, kişilerin mevcut durumun her zaman doğru olduğunu sanması ve bunu değiştirememesinden doğan yanılgıdır. Doğrulama eğilimi, Giles (2003)’in ortaya koyduğu gibi şirket yöneticilerinin karar verirken karşı kanıtları yok sayma eğiliminde olmasıdır. Kolayına kaçma ise kişilerin en kolay ulaşabildikleri bilgiyi doğru kabul etmesidir. Örnekle açıklamak gerekirse “kalp krizi geçiren erkek sayısının mı kadın sayısının mı fazla olduğu” sorusuna kişilerin çevresinde kalp krizi geçiren kişilere göre değerlendirme yapıp bunu doğru olarak değerlendirilmesi denilebilir . Kahneman (2015) yaptığı bir deneyde, deneklere Ortadoğu’ya seyahat edenlerin trafik kazası veya terör saldırısı arasından hangisi ile ölme ihtimalinin daha yüksek olduğunu sormuş ve çok büyük oranda terör saldırısı  olarak yanıt almıştır. Ancak gerçekte ise trafik kazasından ölüm olasılığı terör saldırısına göre çok daha yüksektir.

Bilişsel kusurlar hayatımızın her yerinde olduğu gibi satın alma aşamalarında da etkisini göstermektedir. Tedarikçi seçim süreci ise bu aşamalardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kaufmann ve Carter (2010), tedarikçi seçim sürecinde etkisi altında kalınabilecek bilişsel kusurlarla ilgili olarak aşağıdaki sorulara yanıt bulmanın yollarını keşfetmiş ve bunları paylaşmıştır.

  1. Örgütsel satın alma yöneticileri üzerinde özellikle etkili olan bilişsel kusurlar nelerdir?
  2. Bu bilişsel kusurlar nasıl gruplanabilir?
  3. Söz konusu bilişsel kusurların giderilmeleri üzerine neler yapılabilir?

ARAŞTIRMAYA KATILIM

Bu 3 soru, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tedarik Zinciri Yönetimi yüksek lisans programında Prof. Dr. Enis Sınıksaran yönetiminde yazmakta olduğum yüksek lisans tezimin araştırma sorularını oluşturmaktadır. Araştırmamızın sonuçlarının gelecekte satın almacı – tedarikçi ilişkisinin verimliliğine katkıda bulunacağına inanmaktayız. Bu amaçla ölçme modelinde kullanılmak üzere bir anket de hazırladık. Siz değerli satın alma uzmanı ve/veya yöneticisi okurlarımızın aşağıda linki verilen ankete katılımına çok önem veriyoruz.

Desteğiniz için şimdiden teşekkür ederiz.

https://forms.gle/PUQ3CGW9w2dT3Eo26

REFERANSLAR

Kahneman, D., (2015), Hızlı ve Yavaş Düşünme, Varlık Yayınları.

Kahneman, D., Tversky, A., (1973), “On the psychology of prediction”, Psychological Review, Vol. 80, No. 4, 237-251.

Kahneman, D., Tversky, A., (1979), “Prospect theory: an analysis of decision under risk”, Econometrica, Vol. 47, No. 2, 263-291.

Carter, C. R., Kaufmann, L., & Michel, A. (2007). Behavioral supply management: a taxonomy of judgment and decision‐making biases. International Journal of Physical Distribution & Logistics Management.

Kaufmann, L., Michel, A., Carter, C.R., (2009), Debiasing strategies in supply chain decision-making, Journal of Business Logistics, 20 (1), 85-106.

 

Kaufmann, L., Carter, C. R., & Buhrmann, C. (2010). Debiasing the supplier selection decision: a taxonomy and conceptualization. International Journal of Physical Distribution & Logistics Management.

Keleş, S. (2018). Bilişsel Kusurlar Ve Satın Alma Davranışları Üzerindeki Etkileri.

Giles, M.J., (2003), “Correcting for selectivity bias in the estimation of road crash costs”, Applied Economics, Vol. 35, No. 11, 1291-1301.

Yönetsel Yetkinlikler

Günümüz işletmeleri yöneticileri için başarı koşulları sürekli değişmekte ve yenilenmektedir. Bu nedenle bu değişime ve yenilenmeye uyum sağlayacak yetkinlikler geliştirmek gerekir. İşletme yöneticilerinin başarısını belirleyen yetkinliklere yönetsel yetkinlik denir. Yönetsel yetkinlikler aşağıda yer alan 9 maddede değerlendirilmektedir.

Yetkinlik 1-Geleneksel İşlevler: Kısa ve orta vadeli planlama, karar alma, amaç ve hedef belirleme ve takip etme, takım oluşturma ve takımların çalışmasını etkin kılma gibi geçmişten gelen işlevlerdir.

Yetkinlik 2-Görev Yönelimi: İvedilikle hareket etme, kararlı olma ve inisiyatif kullanma gibi unsurları içeren görev odaklı yetkinliklerdir.

Yetkinlik 3-Kişisel Yönelim: İnsanlara karşı şefkatli olma, girişkenlik, nezaketli davranma ve müşteri odaklılık içeren yetkinliklerdir.

Yetkinlik 4-Güvenilebilirlik: Bireysel sorumluluk alma, dürüst olma, sadakatlilik, profesyonellik gibi güven odaklı yetkinliklerdir.

Yetkinlik 5-Açık Görüşlülük: Hoşgörülü olma, astlarla ve üstlerle uyum içinde çalışma, yaratıcı ve yenilikçi düşünme gibi yetkinliklerdir.

Yetkinlik 6- Duygusal Kontrol: Esneklik, kriz anında kontrollü davranış ve stres yönetimini içine alan yetkinliklerdir.

Yetkinlik 7-İletişim: Dinleme, sözlü iletişim, hitap özelliğini geliştirme, sürekli pozitif yönlü iletişim kurma gibi özellikleri içeren yetkinliklerdir.

Yetkinlik 8-Kendini ve Diğerlerini Geliştirme: Performans değerlendirme, kendini geliştirme, eğitim ve geliştirme faaliyetlerini aktifleştirme ve zihinsel geri bildirim gibi yetkinliklerdir.

Yetkinlik 9-Mesleki Kavrayış ve İlgi: Mesleki anlamda sahip olunan teknik yeterlilik, kalite ile ilgili olmak, finansal ve hukuki ilgi gibi yetkinliklerdir.

Kaynak ve ayrıntılı okuma önerisi: Aşağıdaki eserl(er) konu ile ilgili kaynak ve bilgilendirmeyi artırmaya yöneliktir.

  • P. Tett, H. A. Guterman, A. Bleier ve P. J. Murphy. (2000). Development and Content Validation of a ‘Hyperdimensional’ Taxonomy of Managerial Competence. Human Performance. 13(3): 205-250.

İşletmelerde İçsel Bütünlüğün Sağlanması

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT
Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi
İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

“Kültürler arasındaki farklılıklar, farklı testilerdeki sulara benzer. Ahengi, farklılıklar yaratır. Bu, şarkının notaları gibidir. Aslolan şekil değil, özdür.”

İşletmelerin başarısı, çalışanlarının işletme amaçlarını benimsemesine bağlıdır. İşletmenin kültürü, çalışanların davranış, alışkanlık ve iş yapma tarzlarını etkilemektedir. Farklı kültüre sahip çalışanlar, farklı değer, inanış, davranış ve normlar göstermektedir. İşletmede farklı kültürlere sahip çalışanlar arasında bütünlük sağlanması, çalışanın görüş ve değerlerini işletmede paylaşmalarına uygun ortam yaratmalıdır.

İşletmeler, kültürel farklılıklardan fayda sağlamak için yeni stratejiler uygulamak, kültürler arasındaki iletişimin etkili ve verimli olması için yeni yönetim yaklaşımları geliştirmek durumundadır.

Sınırların net olarak belirlendiği işletmelerde çalışanlar, olaylar karşısında nasıl hareket edeceklerini, kendinden beklenen davranışların neler olduğunu anlamakta ve daha sonra bu konuda sıkıntı yaşamamaktadır. Sinerji yaklaşımı, işletme içindeki kültürel çeşitliliği görerek, farklı kültürlerin olumlu ve olumsuz yönlerini algılayarak birleştirici bir yaklaşım benimsemektedir. Kültürel mozaiğe dönüşmüş işletmelerde, farklı kültürler kendi kültürlerini korumaya yönelirler. Kültürel farklılıklar, dikkatli yönetilirse sinerjik kazançlar elde edilmektedir.

İşletmelerde içsel bütünlüğün sağlanması 5 ana aşamada gerçekleştirilebilir:

  • Güç ve statünün dağıtımı
  • Ortak bir dil ve sınıf yaratılması
  • Açıklanmaz ve tanımlanamaz olanın açıklanması (politikalar, gelecek belirsizliği vb.)
  • Ceza ve ödüllerin kapsamının tanımlanması
  • Dostluk, arkadaşlık, aşk gibi duygusal ilişkilere bir ölçü geliştirilmesi.

Farklı kültürleri başarılı bir şekilde yönetmek için aşağıdaki hususlara gereksinim duyulmaktadır:

  • Değişen şartlara uyum sağlama,
  • Bilinçli stratejiler oluşturma,
  • Farklı kültürlere duyarlılık,
  • Çok kültürlü ekiplerle çalışabilme,
  • Dil yeteneği,
  • Uluslararası pazarlamayı anlayabilme,
  • Uluslararası farklılıkları anlama.

Farklılığa değer veren bir yönetici, farklı görüşlerin ifade edilmesine izin veren bir yönetim anlayışı benimsemelidir. Farklı görüşler, örgütsel sorunların çözümü ve içsel bütünlüğün sağlanması için önemli bir fırsat olarak görülmelidir.

Detaylı bilgiler için aşağıdaki kitabı okuyabilirsiniz.

Mert, G. (2019). Uluslararası İşletmecilik Teori, Kavram ve Örnek Olaylar, Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara.

 

Belediye Meclis Üyesi Görev Süresi İçinde Belediyesinin İhalelerine Katılabilir Mi?

Anahtar Kelimeler; Belediye meclis üyesi, Belediye Kanunu, yasaklama, İhalelere katılamayacak olanlar

İtirazen Şikayet Konusu; Belediye meclis üyesinin, ihale üzerinde bırakılan isteklinin  münferiden temsil ve ilzama yetkilisi olduğu, bu nedenle ihale üzerinde bırakılan isteklinin Kamu İhale Kanunu’nun 10. ve 11’inci maddeleri ile 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 28’inci maddesindeki hüküm gereği anılan belediyenin ihalelerine teklif sunamayacağından dolayı teklifinin değerlendirme dışı bırakılması gerektiği ve Kamu İhale Kanunu’nun 58’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan yaptırımın da ayrıca uygulanması gerektiği iddia edilmiştir.

Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti; 10.02.2021 tarihli ve 2021/UH.II-378 sayılı kurul kararına göre; 4734 sayılı Kanunun 11’inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ihaleyi yapan idarelerin ihale yetkilisi kişileri ile bu yetkiye sahip kurullarda görevli kişiler, ihaleyi yapan idarenin ihale konusu işle ilgili her türlü ihale işlemlerini hazırlamak, yürütmek, sonuçlandırmak ve onaylamakla görevli olanlar, (c) ve (d) bentlerinde belirtilen şahısların eşleri ve üçüncü dereceye kadar kan ve ikinci dereceye kadar kayın hısımları ile evlatlıkları ve evlat edinenler ve (c), (d) ve (e) bentlerinde belirtilenlerin ortakları ile şirketlerinin görev yaptıkları idarelerin ihalelerine katılamayacakları hükme bağlanmıştır.

Yapılan incelemede belediye meclis üyeliğinin 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 11’inci maddesinde sayılan ihaleye katılım yasakları arasında sayılmadığı görülmekle birlikte 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun “Başkan ve meclis üyelerinin yükümlülükleri” başlıklı 28’inci maddesinde yer alan “Belediye başkanı görevi süresince ve görevinin sona ermesinden itibaren iki yıl süreyle, meclis üyeleri ise görevleri süresince ve görevlerinin sona ermesinden itibaren bir yıl süreyle, belediye ve bağlı kuruluşlarına karşı doğrudan doğruya veya dolaylı olarak taahhüde giremez, komisyonculuk ve temsilcilik yapamaz.” hükmü çerçevesinde Meclis üyeliğinin görevi süresince belediyelerce gerçekleştirilen ihalelere yalnızca doğrudan değil dolaylı katılımının da yasaklandığı anlaşılmaktadır.

İddiaya konu olan meclis üyesinin bahse konu ihaleye yönelik ihale onayı, ihale dokümanı hazırlanması, yaklaşık maliyet tespiti, ihale komisyonu oluşturulması ve ihale komisyonunda görev alması gibi işlemlerde görev almadığı, belediye şirketi statüsünde bulunan ihale üzerinde bırakılan isteklinin tüm ortaklarının belediyeler olduğu ve söz konusu kişinin anılan şirkette ortaklığının bulunmadığı, teklif mektubu ve birim fiyat teklif cetvelinin de bu kişi tarafından imzalanmadığı göz önüne alındığında, gerek 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 11’inci maddesi, gerekse 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 28’inci maddelerinde yer alan katılım yasaklarının ihlal edilmediği, anılan şahsın ihaleye doğrudan veya dolaylı olarak, kendisi veya başkası adına katılmadığı anlaşıldığından başvuru sahibinin iddiası uygun bulunmamıştır.

Eş Yazar: Sinan Özesen

Sinan ÖZESEN, Özel sektörde çalışmasının ardından kamuda 2013 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu’nda inşaat mühendisi olarak çalışmaya başlamış, 2014 yılından beri Kamu İhale Kurumu’nda kamu ihale uzmanı olarak çalışmaktadır. Kamu ihale mevzuatı eğitimi vermektedir. Kamu İhale Dünyası dergisinde yayımlanmış makaleleri bulunmaktadır.

252 Numaralı Tebliğde Yapılan Değişiklik ile Vergi İadeleri Kolaylaşıyor mu?

252 Numaralı Tebliğde Yapılan Değişiklik ile Vergi İadeleri Kolaylaşıyor mu?

Şaban Küçük, Yeminli Mali Müşavir, Taxia Yeminli Mali Müşavirlik

YMM ile çalışmanız için Altın bir Fırsat!

Vergi Dairesinden alacağı bulunan birçok mükellef firma için İadeler bilançolarının aktifinde yer alan ve yöneticiler, bütçe & finans uzmanları tarafından nakit veya vergi borçlarına mahsuben en kısa sürede iade sürecinin tamamlanması beklenen kaynaklar olarak görülmektedir.

Bu kapsamda vergi dairesinde iade süreci devam eden veya hiç başlamamış durumda binlerce mükellef firma & kişi bulunuyor. Bunun yanı sıra vergi iade alacağının türüne göre mevzuat gereği bazı tutar sınırlandırmaları ve bu sınırlara bağlı olarak iadenin alınabilmesi için bazı şartlar bulunuyor.

Vergi iade süreçlerinin firmaların lehine daha kolay ve hızlı sonlandırılması elbette mevzuatta yapılacak birtakım değişiklikler ile mümkün olacak. Bu doğrultuda Gelir İdaresi Başkanlığı 29 Haziran 2021 tarihinde peşin ödenen vergilerin iade ve mahsubuna ilişkin önemli düzenlemeler öngörülen 252 Seri Numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Taslağını (Seri No:315) web sayfasında yayımladı.

Peki yapılan değişiklik ile vergi iadeleri kolaylaşıyor mu? sorusuna cevabı maddeler halinde öngörülen önemli değişiklikleri inceleyerek verebiliriz;

  • Taslak tebliğdeki düzenlemeler ile inceleme raporu ve teminat aranmaksızın yapılacak nakden iadeye ilişkin daha önce 10binTL olan sınır 50binTL olarak, YMM raporuyla 100bin TL nakden iade sınırı ise 500binTL olarak güncellenmektedir. Öngörülen bu düzenleme ile;
  • Kesinti yoluyla alınan vergilere ilişkin nakden iade edilecek tutarın 50.000 Türk lirasına kadar olan kısım, iade talep dilekçesi (1A) ve eklerinin eksiksiz ibraz edilmesi koşuluyla teminat aranmaksızın ve inceleme raporu beklenmeksizin iade edilebilecektir.
  • Nakden iade talebinin 500.000 Türk lirasına kadar olan kısmı mükellefle süresinde tam tasdik sözleşmesi düzenlemiş yeminli mali müşavirce düzenlenecek tam tasdik raporu uyarınca iade edilebilecek olup, iade talebinin 500.000 Türk lirasını aşan kısmının iadesi ise vergi inceleme yetkisi bulunanlarca düzenlenen vergi inceleme raporu sonucuna göre yerine getirilecektir.
  • Bu rakam evvelden sadece 100.000TL idi. Bu sebeple YMM ile çalışmanız için altın bir fırsat var. Öngörülen bu değişiklik ile özellikle 500.000 TL’ye kadar vergi iadesi bulunan ve yeminli mali müşavirler ile Tam Tasdik sözleşmesi bulunan mükellefler için iade sürecinin önceki uygulamaya göre kolaylaştığını söyleyebiliriz.
  • Öngörülen değişiklik ile yazılı olarak başvurulması yerine 429 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ekinde yer alan iade talep dilekçesi (1B)’nin verilmesi gerektiği düzenlenmiştir.
  • Uygulamada kullanılmakta olan ve internet vergi dairesi sistemi üzerinden (1B) iade talep dilekçesi tebliğin ilgili bölümünde belirtilmiş ve mevcut tebliğ de yer alan yazılı olarak başvurulması gerekliliği ibaresinin kaldırılması planlanmaktadır.
  • Nakden iade taleplerinin yerine getirilebilmesi için, tevkif yoluyla kesilen vergilerin vergi sorumluları tarafından ilgili vergi dairesine ödenmiş olması şartı düzenlenmiş ve nakden iade taleplerinin yerine getirebilmesi için bazı belgeleri hazır etmeniz gerekiyor;
  • Ücret geliri elde edenler için işveren tarafından vergi kesintisinin yapıldığını gösteren yazının onaylı örneği,
  • Gayrimenkul sermaye iradı elde edenler için kira kontratının onaylı örneği,
  • Menkul sermaye iradı elde edenler için vergi kesintisinin yapıldığını gösteren belgenin onaylı örneği,
  • Serbest meslek kazancı elde edenler için tevkif yoluyla kesilen vergilerin vergi sorumlusu adına tahakkuk ettiğini gösteren belgenin onaylı örneği.
  • Bu belgelerin iade işlemini gerçekleştirecek olan vergi dairesine iade talep dilekçesi ile ibraz edilmesinin yeterli olacağı belirtilmiştir.
  • Öngörülen bu değişiklik ile tevkif yoluyla kesilen vergilerin vergi sorumluları tarafından ilgili vergi dairesine ödenmiş olması şartı aranıyor. Tevkif yoluyla kesilen vergilerin vergi sorumluları tarafından ödenmemiş olması durumunda vergi sorumlusu olmayan ve iade talebinde bulunacak mükellefler için iade sürecini bir miktar zorlaştıracağınızı söylememiz mümkündür.
  • Tebliğ taslağında ayrıca, gelir unsurları itibariyle aranılacak belgeler bölümü güncellenmiş ve 6183 sayılı Kanun’un geçici 8’inci maddesi kapsamında vergi borcunu sahip olduğu taşınmazı ayni olarak verip ödeyen mükellefler için nakdi ödeme şartının aranmayacağı hususu netleştirilmiştir.

Sonuç olarak yeni Tebliğ ile vergi iadesi alacağı bulunan mükellefler için özellikle inceleme raporu ve teminat aranmaksızın yapılacak nakden iadeye ilişkin daha önce 10.000 TL olan sınırın 50.000 TL’ye yükseltilmesi ve Yeminli Mali Müşavir raporu ile 100.000 TL olan nakden iade sınırının 500.000TL’ye yükseltilmesi olumlu adımlar.

YMM firmalarından tam tasdik hizmeti alanlar için 500.000TL’ye kadar olan iade süreçlerinin hızlanacağı kesin. Ancak taslak tebliğ ile nakden iade taleplerinin yerine getirilebilmesi için, tevkif yoluyla kesilen vergilerin vergi sorumluları tarafından ilgili vergi dairesine ödenmiş olması şartı ise vergi iadesi alacağı bulunan ve bu şartı sağlayamayan mükellefler için ise süreci bir miktar zorlaştırabilecektir.