Nasıl İndirimli Elektrik Alınır?

Sanayi ve teknoloji alanında yaşanan büyük gelişmelerle birlikte, nüfus artışı ve bireylerin daha iyi yaşama istekleri, enerji kullanımını ve fiyatlarını giderek artırmıştır. Bu durumun bir sonucu olarak, tüm dünyada enerji verimliliğini artırmaya yönelik çalışmalar yoğunlaştırılmıştır. Enerjiyi üretmek kadar, üretilen enerjiden verimli şekilde faydalanmak da artık ülkelerin önemli konularından biri haline gelmiştir.

Tüketici aldanmadan ve yanılmadan, akılcı alış veriş etmenin yollarını, satın almayı ve satın aldığı malı doğru kullanma tekniklerini, planlı alışverişi, bilinçli tüketimi, tüketicinin hak ve yükümlülükleri ile üretici ve satıcının yükümlülüklerini de bilinçli satın alma yapabilmek için öğrenmelidir.

Bilinçlenmiş bir tüketici istikrarlı ekonominin temelidir. Bilinçli alışveriş tekniğinde amaç; heyecan ve dış etkilerle hareket etmeden akılcı davranmak, planlı alışveriş etmek, sağlıklı, güvenli, topluma ve çevreye duyarlı, kaliteli mal ve hizmetleri satın almak ve sonuçta da sağlık, refah, huzur ve mutluluğu artırmak suretiyle daha iyi bir yaşam standardına ulaşmaktır.

 

Bilinçli Bir İndirimli Elektrik Sözleşmesi Yapmak İçin Dikkat Edilmesi Gerekenler

  • Size Sunulan İndirimlerin Dikkatlice İncelenmesi
  • Tedarik Sözleşmesinin Dikkatlice İncelenmesi
  • Verilen Hizmetin Sürdürülebilir Olması
  • Sözleşme bitişinde çalıştığınız enerji tedarikçiniz için bir değerlendirme yapılması tavsiye edilmektedir.

Size Sunulan İndirimlerin Dikkatlice İncelenmesi

  1. İstek ve ihtiyaçların seçimi, indirimli elektrik hizmetinin planlanmasında ilk adımdır. Herhangi bir tedarikçi ile sözleşme yapmadan önce indirimlerin hepsinin aynı şartlarda değerlendirilmesi gerekir.

Örneğin teklif verecek firmaların hepsi Perakende Hizmet Bedeli dâhil veya hariç teklif vermeleri gereklidir. Ayrıca verilen indirim aktif enerjiye verilmiş olmasıdır. Asla kayıplı bedel üzerinden indirim almayın. Her tarife değiştiğinde avantajınızda düşecektir. Bu şekilde yapmazsanız doğru değerlendirme yapılamaz. Tekliflerin dengeli bir şekilde değerlendirilmesi ve akıllı seçimlerin yapılması amacıyla, gerçek ihtiyaçlarımız arasında bizim için en önemlisinden başlayarak bir sıralama yapılması gerekmektedir. Tedarikçi seçiminde önemli kriterler fiyat teklifleri, fiyatın sürdürülebilirliği ve sözleşmedir. Bunların üçü ayrılmaz parçadır.

 

Yazar: Bülent Çebin

Afa Enerji

Yönetici Ortak

 

Yukarıda özeti yayınlanan bu yazının tümünü Satınalma Dergisi Kasım 2014 sayısında bulabilirsiniz.!

Satınalma dergisinin tüm sayılarını Apple Gazetelik (Iphone, Ipad) uygulaması içerisinde bulabilirsiniz!

 

Dış Ticaret Nasıl Bir Kariyer?

Ülkemizde son yıllarda genç üniversite mezunu işsizliği artmakta. Bence bunun nedenlerinden bir tanesi gençlerin iş deneyimlerinin olmamasının yanı sıra  tam olarak ne istediklerini bilmemeleri.

Bende  genç arkadaşlara kariyer tercihlerinde bir farkındalık yaratmak amacıyla diş ticaret alanında piyasada profesyonel olarak  yıllardır aktif olarak  görev yapan bir kişi olarak kendi alanımla ilgili bazı  bilgiler aktarmak istedim.

Ülkemizde dış ticaret alanı kendi içinde önemli zorlukları ve fırsatları bulundurmakta.

Fırsatlar:

  • Ülkemizin ihracat hacminin her geçen yıl dahada artmasıyla bu alanda daha fazla profesyonele ihtiyaç duyulması
  • Dünyadaki yeni kültürlerle, iş yapış şekillleriyle ve fırsatlarla yakından deneyim edinme şansı.
  • Ülkemizde ithalat ve ihracat fonksiyonları şirketler için stratejik öneme sahip olduğundan üst yönetimle daha yakın çalışma şansına sahip olmak
  • Uluslararası fuarlara katılmak ve dünyadaki müşteri ve tedarikçi pazarları hakkında daha fazla bilgiye sahip olabilmek
  • İş hayatıyla ilgili teknolojik gelişmeler hakkında daha çabuk bilgi sahibi olmak ve kendi prefosyonel hayatımızda da bu teknolojileri kullanabilmek
  • Aynı anda farklı zaman dilimleriyle iş yaparak zamanı daha iyi yönetmeyi öğrenebilmek.
  • Özellikle üretim sektöründeki firmaların faaliyetlerini daha etkin bir şekilde sürdürmesi için  kritik bir  alan olması nedeniyle daha fazla sorumluluk
  • Ülkemizin yanı sıra yurt dışındada kariyer fırsatları yaratması ve daha sonra ülkemize tekrar dönülerek edinilen deneyimleri ülkemize katma değer olarak aktarma fırsatı potensiyeli barındırması.
  • Sürekli olarak değişen ithalat,ihracat,antrepo,serbest bölge, dahilde işleme ve hariçte işlem rejimleriyle  ilgili güncel ve önemli bilgilere sahip olmak.

Zorluklar:

  • Çok hızlı değişen bir iş  olduğundan sürekli olarak hızlı, aktif  ve dikkatli olmak  zorunluluğu.
  • Görev şirketler için büyük maddi kayıplar yaratabilecek riskler içerdiğinden minimum hata yapma veya mümkünse hiç hata yapmama zorunluluğu
  • Son yıllarda genel olarak ülkemizdeki işletmelerin maliyet çekinceleriyle fazla eleman almamak istemesiyle  sürekli olarak çok yoğun bir görev içeriğiyle çalışmak.
  • Aynı anda birkaç işi yapabilmek ve zamanı çok iyi yönetebilmek.
  • Tek başınıza bu işi yapabilmek mümkün olmadığından şirket içi ve şirket dışı paydaşlarla çok iyi ve etkin bir iletişim geliştirme zorunluluğu.
  • Teknik bilgileri sürekli güncel tutmak ve yeni bilgiler edinmenin yanı sıra duygusal zekanızıda geliştirme zorunluluğu.
  • Çok ileri derecede ingilizce yazışma ve konuşma beceresine sahip olmanın yanı sıra eğer mümkünse Çince ve Rusça gibi yükselen pazarlara ait dilleride konuşabilmek.
  • Görev gereği karmaşık ve çok yönlü bir operasyon gerçekleştirildiğinden sürekli oluşan stresi yönetebilmek ve onun sizi ele geçirmesini engelleyebilmek.

Piyasada  genelde klasik olarak  işletme,iktisat,uluslarası ilişkiler, dış ticaret ve mühendislik bölümü mezunlarının yanı sıra  kendini meslekte geliştirmiş ingiliz/amerikan dili edebiyatı ve ingilizce öğretmenliği  bölümü mezunlarınında bu alanda görev  yaptıklarını gözlemliyorum.

Amerikalarının  ortaya attıkları insanıın doğası mı yoksa  kendisini yetiştirmesi mi  (nature or nurture) önemlidir sorusuna bu meslekle ilgili bir cevap vermek gerekirse her ikiside diyebilirim.

Aslında Yalın Kavramını Anlamının Yolu; Müşteriyi Anlamaktan Geçer…!

Sevgili okurlar, tüm bilimsel çalışmalarda/uygulamalarda uygulayıcılar, araştırmacılar ve kuramcılar için kavramlar çok önemlidir. Çünkü; tüm çalışmalarımız ve bu çalışmalardan beklenen neticelerin alınması ancak bu kavramların teorisyen ve uygulayıcılar olarak herkes tarafından doğru anlaşılmasına ve kullanılmasına bağlıdır. Bu kavramlardan birisi de yalın (lean) dır. Yalının kelime anlamı sıfat olarak;  gösterişsiz, süssüz, sade’dir (Tdk). Yalın kelimesi sıfat olarak kullanıldığı kelimeye farklı anlamlar katabilir. Örneğin; Yalın üretim; 1.İsrafların önlenmesi 2. Süreç/ekipman iyileştirme anlamlarına gelmektedir. Bunun içinde yalın üretimle işlemlerin daha kısa sürede yapılması gerekir. Kavramsal çerçeve bilimsel çalışmalarda ve operasyonel süreçlerde önemlidir.

Geçen yazımızda, Üretimin Gücünün (Gücünüzün) Farkında Olabilmek…! Adlı yazıda üretimin işletmeler ve ülke ekonomisi açısından yaşamsal öneme sahip olduğunu belirterek bir ülkede ve işletmelerde yeterli ve nitelikli üretim varsa refah, kalkınma, sosyal gelişme ve toplumsal güvenin olabileceğini ve bunun sürdürülebileceğini ifade etmiştik.  Üretim yoksa veya yeterince gelişemiyorsa bunların hiçbiri olmaz, işletmeler ve ülke büyük bir ekonomik ve sosyal çıkmaza sürüklenir. Üretimin yeterince gelişebilmesi ülkede başta yatırım iklimi ve nitelikli insan kaynakları, teknolojik altyapı, ekonomik istikrar, gelişme ve büyüme gibi önemli faktörlerle birlikte etkin ve verimli üretim yapabilmelerine bağlıdır. Yalın kavramı etkin ve verimli üretimin temelinde yer alır. Çünkü üretimin sağlıklı olarak gelişmesi ve sürdürülebilirliği yalın olmasına bağlıdır. Elbette ülke ekonomisindeki canlılık ve gelişme bu ekonomide yer alan işletmeleri doğrudan etkileyecektir. Tıpkı denizi/suyu ekonomiye benzetirsek varlığı bu suya bağlı olan balık/deniz canlıları gibi. Denizdeki suyun niteliği ve canlılığı nasıl yaşayan canlıları etkiliyorsa ekonomideki canlılık ve hareketlilikte işletmeleri etkiler.

Aslında hepimiz hayatımızın bir yerinde yalınla karşılaşabiliriz. Yalını anlamanın yolu müşteriyi anlamaktan geçer. Konuyu bir hikaye ile anlatayım. Yıllar önce yalın kavramının henüz konuşulmaya başladığı günlerdi. Karlı bir kış günü otomobilimin cam sileceği bozulmuştu, servise gittim. Servis personeline problemi anlattım, onlarda çözüm bulmak üzere otomobilin marka ve modeline göre barkod ile cam sileceği ve mekanizmasını okutarak bunu sistem üzerinden işletmenin genel üretim merkezine ilettiler. Bu markanın üretim merkezinde müşteri siparişi olan bir adet cam sileceği ve mekanizması üretim planı olarak sisteme aktarıldı. Bir bakıma müşteri talebi/siparişi üretim planı haline getirilerek üretime tam zamanlı olarak aktarılarak senkronize edildi. Bu arada otomobilimin cam sileceği ve mekanizması kısa sürede takılarak işlemlerin tamamlandığını söylediler. Ücreti ödedim ( Tam zamanında sipariş, tam zamanında finansman). Bütün bu yaşadıklarım o gün için bir ilkti. Ve burada bir şey dikkatimi çekmişti; talebin, yani müşteri siparişini üretim planı haline getirebilmenin bu kadar kısa sürede online olarak doğrudan sisteme aktarılması. Bir bakıma müşterinin üretimin içinde yani merkezinde yer alması. Ve üretim sürecinin ve çevrimin akıcı olarak devam etmesi… Tüm bunların doğal sonucu olarak zaman ve kırtasiyenin önlenerek doğrudan sisteme girilerek üretilmesi, elbette stokların (raftaki, yoldaki, depodaki, hatlardaki,..) anlık takibiyle sıfırlanması, zaman, malzeme, kaynak, enerji ve işçilik gibi kayıpların sıfırlanması. Bu arada bir müşteri olarak benimle memnuniyet anketi yaptıklarını da söylemeliyim. Müşteriyi anlamak.. Şimdi bu anlattıklarım belki de hemen her yerde karşılaştığımız sıradan bir işlem haline geldi; tıpkı bir sipariş alan garsonun elindeki cihaza (araç) siparişleri kalemle işaretleyip, mutfak bölümündeki görevliye iletmesi ve siparişler tam olarak en kısa sürede doğru bir şekilde (müşteriyi anlayarak) müşteriye sunması gibi…

Yazar: Prof. Dr. Mahmut TEKİN

S.Ü. Bölgesel Gelişme Araştırma Ve Uygulama Merkezi Müdürü

www.mahmuttekin.net. mahtekins@gmail.com

Yukarıda özeti yayınlanan bu yazının tümünü Satınalma Dergisi Mart 2015 sayısında bulabilirsiniz.!

 

Türk CFO’lar Büyük Veri Analitiği ve İş Zekâsına Odaklanıyor

Uluslararası denetim ve danışmanlık şirketi EY’nin finans liderlerinin görev ve sorumlulukları bakımından geçirdiği dönüşüme ışık tutan CFO’nun DNA’sı IIraporuna göre; Türkiye’deki CFO’ların %69’u kurumun taleplerini karşılama ve yönetimin bilgilendirilmesinde büyük veri analitiği ve iş zekâsının önemli bir rol oynayacağını düşünüyor. Buna karşın, dünya genelinde CFO’ların %58’i süreç gelişimini en yeni teknolojilere odaklanarak gerçekleştireceklerini belirtirken, bu oranın Türkiye’deki CFO’lar için %44 seviyesinde olduğu görülüyor

Dünyanın lider denetim ve danışmanlık şirketlerinden EY, dünya genelinden 769 finans lideriyle birebir söyleşi yoluyla gerçekleştirdiği CFO’nun DNA’sı II raporunun sonuçlarını açıkladı. Yeni teknolojilerin finans araçları ve ekipleri üzerindeki etkisinin mercek altına alındığı raporda; Türkiye ve dünyada CFO’ların şirketlerinin gelecekteki ihtiyaçlarını nasıl bir dönüşüm ile desteklediklerine dair çarpıcı bulgular sunuluyor. Teknolojik yeniliklerin şirketlere sağladığı olanaklar için bütünleyici yetkinliklere sahip ve kurum stratejisini yönlendirebilecek insan kaynağı gerekliliğine vurgu yapılan rapora göre; finans çalışanları zamanlarının daha büyük bir kısmını organizasyonun farklı bölümlerindeki çalışanlarla beraber kurum stratejisini destekleyecek kararlar alarak geçirecekler. Türkiye’deki CFO’ların %31’i (global ortalama %45) gelecek 5 yıl içerisinde fonksiyonlar arası hizmet veren ortak hizmet merkezi yönetimi ile birlikte finans organizasyonu dönüşümüne odaklanılacağını düşünürken, %56’sı (global ortalama %67) ise iş birimleri ve finans arasındaki iş ortaklığının geliştirilmesinin daha da önemli konuma geleceğini öngörüyor.

Süreçlerin standartlaştırılması ve otomasyon öncelikler arasında

Raporda; geleceğin finans fonksiyonunda teknoloji ve insan arasındaki dengeyi doğru yakalayan ve görevleri yetkinlikler doğrultusunda dağıtan CFO’ların başarılı olacağına işaret ediliyor. Rapor sonuçlarına göre; Türkiye’deki finans liderleri global iş dünyasındaki eğilimleri yakından takip ediyor. Türkiye’deki CFO’ların %69’u, dünya genelindeki CFO’ların ise %53’ü kurum taleplerini karşılama ve yönetimin bilgilendirilmesinde büyük veri analitiği ve iş zekâsının önemli bir rol oynayacağını düşünüyor. Bununla birlikte ülkemizdeki finans liderlerinin %57’si (global ortalama %65) daha çevik bir organizasyon için süreçlerin standartlaştırılması ve otomasyonun önceliğini vurgularken, %47’si (global ortalama %58) ise görevlerin standartlaştırılarak ihtiyaç duyulmayan yapıların kaldırılmasını bekliyor.

Süreç gelişiminde yeni teknolojiler ana odak noktası

Teknolojik gelişmelerin CFO’lara finans fonksiyonunun nasıl olması gerektiğine dair hayal güçlerini canlandırmaları için fırsat sağladığının belirtildiği raporda, CFO’ların şirket içinde yeni teknolojilerin benimsenmesini teşvik ettiği ve inovasyonun getirdiği dönüşümü yönlendirdiği ifade ediliyor. Gerçek zamanlı verilerin ve analizlerin günümüzde en yüksek katma değerli hizmetlerden biri haline gelmesi ile birlikte CFO’ların da yatırımlarında bu teknolojileri öncelikli sıraya almaları gerektiğine vurgu yapılıyor.

Rapor sonuçlarına göre; global finans liderleri bulut, bellek-içi, analitik, mobilite, yapay zekâ (AI), blok zinciri ve robotik süreç otomasyonu (RSO) gibi en yeni teknolojinin süreç gelişimi ile birlikte ele alınmasını ana odak noktası olarak görürken, bu oranın Türkiye’de global iş dünyasına göre daha düşük seviyede olduğu görülüyor. EY araştırmasına Türkiye’den katılan finans yöneticilerinin %44’ü en yeni teknolojilerin süreç gelişimi ile birleştirilmesinin ana bir odak olacağını düşünürken, söz konusu oran dünya genelinde CFO’lar için %58 seviyesinde.

CFO’lardan inovatif çözümler üretmeleri bekleniyor

EY Türkiye Danışmanlık Hizmetleri Bölüm Başkanı Gökhan Gümüşlü rapor sonuçları ile ilgili olarak şu değerlendirmede bulundu: “CFO’lar gün geçtikçe daha da karmaşık ve önemli roller üstlenmeye devam ederken, bu dönüşümler kendileri ve finans fonksiyonu için cazip fırsatlar yaratıyor. Geleneksel finans alanında yaratıcılık uzak durulan yetkinliklerden birisi olarak görülse de artık günümüzde finans liderlerinin işletmeyi ilgilendiren tüm konular için inovatif çözümler üretmeleri bekleniyor. Finans liderlerine yüksek performans gösteren finans çalışanlarının gelecekte CFO rollerine geçmeleri için gereken en önemli yetkinlikleri sorduğumuzda strateji ve ticari deneyim ön plana çıktı. Raporumuz, geleceğin iş modelinde finans liderlerinin finansal veriler ve kontrol faaliyetlerini sürdürmenin yanı sıra şirketin stratejisini belirlemede kilit rol oynayan yöneticiler olacağını gösteriyor.

Teknoloji ve insan kaynağının sentezi, geleceğin finans fonksiyonu için kritik olacak. Başarılı finans liderleri, teknolojik alanlarda liderlik edebilecek ve finansal risk kültüründe yenilik yapmaya istekli kişiler ile çalışacak. Bu doğrultuda finans ekibi de finansal işlemleri otomasyon ile yürüten ve stratejik öngörü oluşturmak adına gerekli verileri sağlayan teknolojiler kullanıldığı sürece, analitik gibi daha katma değerli görevlere odaklanabilecek.”

Doğru yetenek için rekabet artıyor

Rapora göre; geleceğin finans fonksiyonu için doğru yeteneği bulmak, demografik eğilimler, artan rekabet ve genç finans profesyonellerin beklentilerinin hızla değişmesi gibi etmenlerden dolayı karmaşık hale geliyor. CFO’ların %22’si, finans çalışanlarının işe alım süreçleri, şirket bünyesinde kalmalarının sağlanması, gelişim süreçleri ve ihtiyaçlar doğrultusunda yeni yeteneklerin geliştirilmesi konusunun bir numaralı stratejik öncelik olduğunu belirtiyor. Türkiye’deki finans liderlerinin %25’i de bu düşüncede olduğunu söylüyor.

Satınalma Sürecinin Anahtar Dokümanı: Teknik Şartname

SATINALMA SÜRECİNİN ANAHTAR DOKÜMANI: TEKNİK ŞARTNAME

 

           GİRİŞ

Özel sektör işletmeleri büyüdükçe ya da gerçekleştirdikleri alımların tutarları artıkça, tedarik birimi kurma ve alım sürecine ilişkin dokümanlar oluşturmaya gereksinim duyulmaktadır. İnsanların kendilerine ait olmayan kaynaklarla yaptıkları harcamaları düzenleme isteği ve satınalma sürecinde kaynakları verimli kullanma arzusu, anılan gereksinim üzerinde etkisi bulunmaktadır. Bu yazımızda satınalma sürecinin en önemli dokümanlarından biri olan teknik şartnameleri değerlendireceğiz.

Alınacak malın ya da hizmetin teknik kriterleri ve özelliklerinin, teknik şartnamede düzenlenmesi esastır. Teknik kriterler ve özelliklerin, verimliliği ve fonksiyonelliği sağlaması gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır. Ayrıca teknik şartnamelerin, işletmelerin ihtiyacını karşılayacak mal ya da hizmeti temin etmesini sağlayacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. İşletmelerce yapılacak büyük ihalelerde teknik şartnamenin rekabeti engelleyici hususlar içermemesi ve fırsat eşitliğini sağlaması da ihalelere katılımın artırılması için önemlidir.

İhalelere ve teknik şartnamelere ilişkin olarak hepimizin gördüğü bir karikatür vardır. Basit bir salıncak ihtiyacının farklı birimlerin müdahalesi ile nasıl temin edilemediği anlatır. Pek çok işletme de, böyle bir sonuçla karşılaşmamak için teknik şartname hazırlamadan güven duyulan bir marka ve modelin belirtilerek tekliflerin toplanmasına yönelik uygulamalar ya da eğilimler yaygındır. Bunun bir taraftan teknik şartname hazırlama ihtiyacını ortadan kaldırdığı diğer taraftan işletmenin güven duyduğu bir ürünün temin edilmesini sağladığı ve istenilmeyen sürprizlerle karşılaşılma olasılığını ortadan kaldırdığı kabul edilmektedir. Küçük ölçekli alımlarda bu görüşlerin kısmen doğru boyutu bulunmakla birlikte alımların miktarı artıkça bu yaklaşımın benimsenmesi alımlarda olumsuz gelişmelere neden olabilir.

Pek çok görüşüne ihtiyatla yaklaştığımız Drucker’ın Yeni Gerçekler kitabında yer alan “Siyasi sloganların, siyasi gerçeklikten daha uzun ömürlü olduğuna” ilişkin görüşünü bazı markalar içinde kabul edebiliriz. Son yıllarda pek çok yeni firma alanın köklü markaları kadar iyi ürünler üretmesine karşın “markalara güven duygusu” eski firmalara teknik yeterliliklerinden daha uzun süreli avantajlar sağlamaktadır.

          Teknik Şartnameye Yönelik Olarak Kamu İhale Mevzuatında Yer Alan Düzenlemeler

          Teknik şartname hazırlanmasına ilişkin temel düzenleme, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 12’nci maddesi ve uygulama yönetmeliklerinin “teknik şartname” başlıklı maddelerinde yer almaktadır. Teknik şartnamelerin idareler tarafından hazırlanması esastır. Ancak idare tarafından teknik şartnamenin hazırlanamaması durumunda, danışmanlık hizmet sunucularına teknik şartname hazırlattırılabilir. 4734 sayılı Kanun’un 11’inci maddesinde, “ihale konusu işin danışmanlık hizmetlerini yapan yüklenicilerin bu işin ihalesine katılamayacakları” hüküm altına alınmıştır. Teknik şartnameyi hazırlayan danışmanlık hizmet sunucusu hazırladıkları şartnamenin ihalesine teklif veremez.

Kamu ihale mevzuatında,  teknik şartnamede belli bir marka, model, patent, menşei, kaynak veya ürün belirtilemeyeceği ve belirli bir marka veya modele yönelik özellik ve tanımlamalara yer verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Ancak ulusal ve/veya uluslararası teknik standartların bulunmadığı veya teknik özelliklerin belirlenmesinin mümkün olmadığı hallerde, “veya dengi” ifadesine yer verilmek şartıyla marka veya model belirtilebilir. Kamu İhale Kurulu 30/4/2007 tarihli ve 2007/UM.Z-1478 sayılı uyuşmazlık kararında, teknik şartnamedeki “Araç ve Üst Yapı İthal Menşeli olacaktır.” şeklindeki düzenlemenin mevzuata aykırı olduğuna karar vermiştir.Teknik şartnamede, ihale nesnel değerlendirme yapmayı zorlaştıracak “Teklif edilen mal, komisyonca beğenilmelidir.” ya da “Teklif edilen mal çok kaliteli olacaktır.” gibi ifadelerden kaçınılmalıdır.

          Teknik Şartnamenin Hazırlanmasında Dikkat Edilecek Hususlar

Teknik şartnamedeki düzenlemelerin, tekliflerin değerlendirilmesi ve sözleşmenin uygulanması aşamasında tereddüt oluşturmayacak şekilde açık olması gerekir. Teknik şartnamede birbiriyle çelişen düzenlemeler yapılmamalıdır. Satınalmanın birden çok mal/hizmet kalemini içermesi halinde teknik özelliklerinin bir karışıklığa meydan vermeyecek şekilde teknik şartnamenin hazırlanması gerekmektedir. Alım konusu malların/hizmetlerin her birinin teknik özelliklerinin teknik şartnamenin ayrı bir bölümünde düzenlenmesi uygun olacaktır.

          Teknik şartnamenin hazırlanması sırasında aşağıdaki hususlara dikkat edilmesi sorunların azaltılmasına katkı sağlayacaktır:

  1. a) Teknik şartname anlaşılır bir Türkçe ile yazılmalı ve kısa cümleler kullanılmalıdır. Anlamayı güçleştirecek uzun cümlelerden kaçınılmalıdır. Noktalama kurallarına özen gösterilmelidir.
  2. b) Teknik şartnamedeki düzenlemeler maddeler halinde yapılmalı; numaralı maddeleme tercih edilmelidir.
  3. c) Teknik şartnamenin her sayfası numaralandırılmalı ve son sayfada şartnamenin kaç sayfadan oluştuğu belirtilmelidir.

ç) Teknik şartnamede, ihale nesnel değerlendirme yapmayı zorlaştıracak “Teklif edilen mal, komisyonca beğenilmelidir.” ya da “Teklif edilen mal çok kaliteli olacaktır.” gibi ifadelerden kaçınılmalıdır.

  1. d) Teknik şartnamede kısaltma ve semboller kullanılmış ise bu sembol ve kısaltmaların anlamları ve tanımlarının liste halinde verilmesi yararlı olacaktır.
  2. e) Teknik şartnamenin hazırlanması sırasında alım konusu mallar ya da hizmetlerle ilgili sektör incelenmeli ve işletmenin ihtiyacını karşılayacak şekilde doküman oluşturulmalıdır.
  3. f) Teknik şartnamede, alım konusu malın ambalajlanması ve etiketlenmesi ile kullanım kılavuzuna yönelik düzenleme yapılabilir. Teknik şartnameyi hazırlayan personel tarafından alım konusu malın ambalajlanması ve etiketlenmesine ilişkin bir düzenleme bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Konuya ilişkin bir mevzuat var ise bu düzenleme esas alınmalıdır.
  4. g) Teknik şartnamede, alım konusu malın montajına yönelik düzenleme yapılabilir. Teknik şartnamede montaj yapılacak cihazlar ve montaj yerine ilişkin bilgiler bulunmalıdır.

ğ) Alım konusu mal veya malların satış sonrası servisi ile yedek parçasının sağlanmasına yönelik düzenleme, teknik şartnamede yapılabilir. Satış sonrası servise yönelik düzenlemede konuya ilişkin mevzuat göz önünde bulundurulmalıdır.

  1. h) Teknik şartname tamamlandıktan sonra düzenlemeler ve ifadeler mutlaka kontrol edilmelidir. Şartnameyi hazırlayan personel dışında konuya ilişkin uzman personel var ise bu personel tarafından şartnamenin incelenmesi eksiklik veya hataların azaltılması açısından yararlı olabilir.

ı) Özel imalat süreci gerektiren mal alımı ihalelerinde, deney-analiz-kalibrasyon laboratuvarları veya muayene kuruluşları tarafından üretimin veya malın kontrolünün yapılması, sözleşmenin yürütülmesi aşamasında yerine getirilecek bir yükümlülük olarak teknik şartnamede düzenlenebilir.

  1. i) Özel imalat süreci gerektiren mal alımı ihalelerinde, sözleşmenin uygulanması aşamasında yüklenici tarafından öncelikle malın prototipinin idareye sunulması ve bu prototipin kabulünden sonra üretiminin yapılmasına yönelik teknik şartnamede düzenleme yapılabilir.

Sonuç

          Teknik şartname, satınalma sürecinin anahtar dokümanıdır. Bir işletmedeki birimlerin ya da çalışanların farklı taleplerini karşılayacak bir doküman oluşturma zorlu bir çalışma sürecini gerektirir. Teknik şartnamenin hazırlanması sürecinde farklı birimler arasında işbirliği ve eşgüdüm sağlanmalıdır. Çatışma çıkmaması için şartnamede birbiriyle çelişen düzenlemelere yer verilmemelidir. Teknik şartnameler, her şeyden önce işletmenin ihtiyacını karşılayacak ürünün temin edilmesini sağlamalıdır. Uzlaşma sonucunda herkesi mutsuz edecek ve ihtiyaçların verimli şekilde sağlanmasını engelleyecek bir doküman oluşturma yerine bazılarının taleplerini sağlamayan ancak kurumsal ihtiyaçları karşılayan bir dokümanla yola çıkılmalıdır.

İşletmenin ihtiyaçlarını doğru tespit etmek ve bu ihtiyacın karşılanması için ayrılan mali kaynağı da dikkate alarak ön yargılarımızdan sıyrılarak şartnameyi hazırlamaya başlamak çözüme atılacak en önemli ilk adımdır. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanındaki bir cümlesiyle yazımızı bitirelim: “Hayatta uğradığımız bütün güçlükler az çok kafamıza gelen ilk fikirlerden bir türlü silkinip çıkamayışımız yüzünde değil midir?”

KAYNAKÇA

BÜBER, Bülent, Yerel Yönetimler İçin Mal Alımı İhaleleri Kılavuzu, TODAİE, Ankara, 2012.

BÜBER, Bülent, Sağlık Sektörü İhale Rehberi, TÜMDEF, Ankara, 2013.

Dr. Bülent Büber

Grup Başkanı Kamu İhale Kurumu

 

 

 

Endüstriyel Pazarlar-Mübadele

İkinci yazımın konusunu, pazarlamanın değişmez en önemli fonksiyonu olan “mübadele”ye pazarlama terminolojisinde adıyla “exchange”e ayırdım. Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe sözlüğü mübadeleyi “değişim” olarak tanımlıyor. Biraz daha açık anlatımla değiş tokuş, değişme, değişim. Amerikan Pazarlama Derneği’nin yapmış olduğu tanımlardan birinde pazarlama şu şekilde ifade edilmektedir; “pazarlama, iki veya daha fazla taraf arasında gerçekleşen bir mübadele/değişim sürecidir”.

exchange

 

İnsanlık tarihi kadar eski olan bir kavram olan mübadele, pazarlamanın da yerinde getirdiği en önemli fonksiyon olarak karşımıza çıkıyor. Kavramın önemi ise tarafların değiş tokuş işlemini gerçekleştirirken ellerinde değişime konu olan değerin nasıl tanımlandığına dayanıyor.  Pazarlamadan söz edildiği durumlarda mübadelenin her iki taraf için de memnuniyet verici bir değişim olması gerekiyor. Tüketici bir ürün veya hizmeti satın aldığında beklentilerinin karşılanmasını beklerken, satıcı da satmış olduğu bu ürün veya hizmete ödenen bedelin tam karşılığını almak istiyor. Yani pazarlama bakış açısıyla tam bir kazan-kazan durumu gerekiyor. Aksi halde, örneğin satıcının kar ettiği ama tüketicinin kandırıldığı bir durum, pazarlama anlayışına uygun bir değişimden söz edilmesini engelliyor.

Mübadele nerede gerçekleşiyor? Klasik olarak vereceğimiz cevap “pazar”. Kısaca, iki tarafın karşı karşıya geldiği ve değişime konu olan değerleri birbirlerine önerdikleri yere “pazar” diyoruz. Daha profesyonel bir bakışla pazarları taraflarına göre de tanımlıyoruz. Üretici pazarları, aracı pazarları, vd. diye. Günümüzde pazar kavramı da bir hayli gelişti, durağan pazar yapılarından söz etmek mümkün değil;  7/24/365 alışveriş yapabileceğimiz, ihtiyaçlarımızı ve isteklerimiz karşılayabileceğimiz pazarlar var. Evden veya ofisten çıkmaya gerek bile kalmadan en ucuz, en yeni, en taze, en gelişmiş, vb. ürünleri bizlere karşılaştırmalı olarak sunan çeşitli satıcılardan alışveriş yapabiliyoruz. Mübadelenin yeri, zamanı, atmosferi, tarafları da online pazara adapte oldu.

Endüstriyel pazarlar için online araştırma, online katalog, online sipariş, online tedarik gibi pek çok kavram değişimi kolaylaştırmak ve hızlandırmak adına hizmetimize sunuldu. Online verilen hizmetler yüzünden fuarlar bile eskisinden daha az rağbet görür durumda. Her gün her saat bu hizmeti alabilecekken/verebilecekken neden belirli günlere kendimizi sınırlandıralım anlayışı yayılmaya başlandı.  Fuar günleri ise “dostlarla buluşma”, “yeni arkadaşlarla tanışma”, “biz hala buradayız” demek için farklı bir frekansa geçti. Mübaledeye konu olan değer; ürün, hizmet, para olmaktan çıktı  “sosyal değerler” olmaya başladı fuarlarda.

Geçen yazımızda farklı pazar yapılarından bahsetmiştik. Bunlar arasında mübadeleye konu olan değerleri aşağıdaki şekilde görebilmek mümkün. Temelde her mübadelede en az iki tarafın olması gerektiği ve mübadele esnasında tarafların değişime konu olacak bir değere sahip olması gerektiğini, bunların serbest iradeleri ile bu değişimi gerçekleştireceklerini tekrar hatırlatarak farklı pazar yapıları arasında değişime konu olan değerlerin neler olduğuna kısaca bir bakalım.

Mübadele

 

Her şeyin başlangıç noktası tüketiciler pazarı. Tüketiciler yaşamlarını sürdürebilmek için pazardan çeşitli mal ve hizmetleri talep ederken, aynı zamanda bunların karşılığı olarak mübadele sürecinde sunacakları değeri elde etmek için kaynak pazarına işgücü arzında bulunuyorlar. İnsan kaynağı olmaksızın diğer pazar yapılarının da işlerini yapabilmesi mümkün olmadığından, temel girdilerden en önemlisi olan işgücü tüketiciler pazarından sağlanıyor. Tedarikçiler pazarı, üreticilerin ihtiyacı olan her türlü temel girdiyi üreticiler pazarına sunmakta. Sunuma konu olan ve üreticilerin ihtiyaç duyduğu girdiler arasında enerjiden insan gücüne, hammaddeden yarı mamule, çok çeşitli ürün ve hizmetlere kadar pek çok değer bulunmakta. Üreticiler pazarı da bunların karşılığını nakdi para veya nakdi olmayan bir takım karşılıklarla (countertrade-sonraki yazılarda üzerinde duracağımız bir konu)  tedarikçiler pazarına ödemekte.

Üreticiler pazarı aklımıza gelebilecek her türlü mal ve hizmetin üretimini gerçekleştirdikten sonra tüketicilere aktarılmak üzere bu mal ve hizmetleri aracılar pazarına aktarmaktadır. Karşılığında da aracılardan nakdi para almaktadır. Aracılar pazarı da üreticiler pazarından almış olduğu mal ve hizmetleri tüketiciler pazarına aktarmaktan sorumludur. Tüketicilere istedikleri yer ve zamanda istedikleri ürün çeşitlerini sağlarlar. Karşılığında tüketiciler pazarında, nakdi para almaktadır.

Tüm bu değişimin göbeğinde hükümet pazarları bulunmaktadır. Çeşitli pazar yapılarının güven içerisinde çalışabilmesi için gerekli hizmetleri üretmesinin yanı sıra, bazen bir üretici veya tedarikçi yerine geçerek kaynak tedariğinde, mal ve hizmetlerin üretimine birçok alanda rekabet edebilir. Serbest pazar ekonomilerinde devletin piyasaya müdahalesi istenen bir durum olmasa da, zaman zaman Türkiye’deki çeşitli örneklerde de görülebileceği gibi tek alıcı (monopson) yapısıyla satıcılar üzerinde belirli bir baskı oluşturabilir. (SGK’da olduğu gibi.)

Son söz;  pazarlama açısından yapılacak her mübadelenin tarafları için “fayda sağlama” amacı gütmesi gerekir.  Aksine bir durum mübadele değil metazori olur.

 

 

Prof.Dr.Emrah CENGİZ

İstanbul Üniversitesi

Uluslararası İşletmecilik Anabilim Dalı Başkanı

ecengiz@istanbul.edu.tr

BU YAZI SATINALMA DERGİSİ ŞUBAT 2013 SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR.

 

 

 

 

 

EY Türkiye Gümrük işlemlerinde e-fatura / Değerlendirme

E-FATURA UYGULAMASINDA GÜMRÜK İŞLEMLERİ HAKKINDA MERAK EDİLENLER

Ülkemizde, elektronik dönüşüm süreci kapsamında birçok alanda yenilikler ve gelişmeler devam ediyor. Şu anda e-fatura uygulamasına kayıtlı olan 62 binden fazla mükellef bulunuyor. Bu mükelleflerin birçoğunu etkileyecek olan elektronik vergi uygulamaları ile ilgili gündemdeki en sıcak gelişmelerden biri ise 15.12.2016 tarihli tebliğ ile e-fatura kullanan mükelleflerin, 01.07.2017 tarihi itibari ile ihracat faturalarını da e-fatura olarak düzenlemeleri zorunluluğunun getirilmesi oldu.

Tebliğ ve kılavuzlarda kapsam ve uygulamaların nasıl işleyeceği ile ilgili bilgiler detaylı bir şekilde anlatılmış durumda. Bunları özetlemek gerekirse; İhracat faturalarının e-fatura olarak düzenlenmesi zorunluluğu sadece Gümrük Beyannamesi ekinde yer alan mal ihracı faturalarını kapsarken; diğer belgelerin (Serbest Bölge İşlem Formu, transit ticaret formu vb.) ekinde yer alan ihracat faturaları ise e-fatura kapsamı dışında bırakıldı. İhracatta mükelleflerin karşılaşabileceği özellikli durumlar ve sorunlara hızlı bir şekilde aksiyon alınması gerekliliğinden dolayı da Gelir İdaresi Başkanlığı’nın Portal (GİB Portal) uygulamasının bu ihtiyacı karşılayamadığı belirtildi. Ayrıca GİB Portal; manuel olarak ihracat ve yolcu beraberi eşya faturasına da ilk etapta destek veremeyeceğinden, kullanımının tavsiye edilmediği kılavuzlarda vurgulandı.

Elektronik vergi uygulamalarının yükümlülük kapsamlarının günden güne genişletilmesi ve E-Fatura Uygulamasında Gümrük İşlemleri gibi yeni fonksiyonların da hayata geçirilmesiyle beraber, mükelleflerin bu uygulamalara adapte olma aşamasında dikkat etmeleri gereken bazı önemli konular ortaya çıktı. Mükelleflerin erkenden aksiyon alabilmesi ve karşılaşabilecekleri sorunlarla ilgili farkındalık yaratmak için, dikkat edilmesi gereken olası bazı durumları değerlendirdik.

Gümrük komisyoncuları aracılığıyla ihracat faturası kesen mükellefler

Bilindiği gibi elektronik vergi uygulamaları kapsamındaki uygulamalara Özel entegrasyon, entegratör veya GİB Portal yolu ile dahil olunuyor. Buna göre; eğer mükellefler ihracat yaparken gümrük komisyoncuları aracılığı ile fatura kesiyor ise yeni sistemde dikkat etmeleri gereken bazı durumlar ortaya çıkıyor. Örneğin; hâlihazırda GİB Portal yöntemini kullanan mükellefler, gümrük komisyoncusunun fatura kesebilmesi için fazladan mali mühür temin etmek ve bu mali mührü gümrük komisyoncusuna teslim etmek durumunda kalacaklar, fakat mali mührü komisyoncuya vermek sakıncalı olabilir. Özel Entegrasyon yöntemi ile ERP sistemini entegre eden mükellefler ise kendi gümrük komisyoncularının uzaktan erişebileceği bir portal tasarlayarak ya da ERP’lerine uzaktan erişim imkanı sağlayarak bu sürece erkenden hazırlıklı olmalıdır. Son olarak; entegratör aracılığıyla sisteme dâhil olan mükellefler ise kendi gümrük komisyoncularının entegratörün web portalına erişimini sağlamak durumunda kalacaklardır. Bu durum için de, entegratör firmalarıyla önceden görüşüp, gerekli altyapıyı sağlamalarını istemenin, gümrük komisyoncuları tarafından faturaları kesilen mükellefler için, önceden alınması gereken bir önlem olduğu görüşündeyiz.

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın (GTB) faturayı kabul etmemesi durumunda yapılması gerekenler

Çeşitli durumlarda GTB tarafından kabul edilmeyen veya kısmî kabul edilen bazı faturalar olabilir, dolayısıyla da bu faturaların ERP sistemlerinde iptali ve düzeltilmesi gerekliliği gibi durumlar söz konusu olacaktır. Fakat mükelleflerin birçoğunun kullandığı faturalama yazılımlarının buna olanak vermemesi genel bir durumdur. Bu gibi durumlara hazırlıklı olmak için mükelleflerin şimdiden ERP’lerindeki faturalama sürecini tekrar gözden geçirmesi ve yazılımcılarıyla görüşerek buna uygun aksiyon almaları yararlarına olacaktır.

Mal ihracatı faturasında hizmet kalemleri bulunması halinde

Gümrük işlemleri kılavuzunda da açıkça belirtildiği gibi; ihracat faturalarının e-fatura olarak düzenleme yalnızca Gümrük beyannamesi ekinde yer alan mal ihracı faturaları için geçerlidir; fakat bazı durumlarda navlun, sigorta vb. hizmet kalemleri de mal ihracı faturalarında ayrı bir satır olarak yer alabiliyor. E-fatura kapsamında oluşturulan ihracat faturalarında her kalem için GTİP kodunun girilmesi gerekliliğinden dolayı da bazı mükelleflerin GTİP kodu bulunmayan bu hizmet kalemlerini nasıl faturalayacakları konusunda sorun yaşayabileceklerini öngörüyoruz. Bu gibi durumlarda GTİP kodu bulunmayan hizmet kalemlerini, mal kalemlerinin satırlarına yedirip açıklama kısmında da yapılan bu işlemi detaylıca belirtmek gerekecektir. Ya da bu hizmet kalemlerini fatura altı toplamlar kısmında ek maliyet ya da iskonto olarak gösterebilirler. Bu gereksinimler mükelleflerin hazırladıkları e-fatura dosyasında değişikliğe sebep olabilir.

Dikkat edilmesi gereken diğer hususlar

Mükelleflerin dikkat etmesi gereken diğer bir önemli konu da; her ihracat faturasının yalnızca bir gümrük beyannamesine konu olması gerektiğidir. Bir fatura birden fazla gümrük beyannamesine konu olamaz fakat bir gümrük beyannamesinde birden fazla fatura olabilir. Standarda uygun şekilde e-fatura oluşturabilmek için bu gibi durumlara dikkat edilmelidir.

Bu bilgiler ışığında; e-fatura uygulamasını kullanan mükelleflerin, şu anda ihtiyari olsa da 01.07.2017 tarihinden itibaren zorunlu olacak olan e-faturada gümrük işlemleri uygulamasına geçmeden önce sistemsel altyapılarının hazırlıklarını tamamlamaları ve karşılaşmaları muhtemel sorunları önceden belirleyip bunlar için önlem almaları gerektiğini hatırlatmak isteriz.

 

Siyasal Kampanya Döneminde Satınalma: Seçmene Giden Yol

Seçim gününün yaklaşması ile birlikte, “seçim ekonomisi” canlanmaya başlıyor. Mikro ve makro düzeydeki tüm siyasal aktörler satın almaya hazırlanıyorlar (planı-programı evvelden belli olanlar ise çoktan başladılar). Aday adaylığı sürecindeki birey temelli harcamalardan, siyasal partilerin kampanya dönemlerindeki kurumsal satın alımlarına dek kocaman bir pasta, farklı sektördeki birçok işletmenin iştahını kabartıyor. Asıl varış noktası olan seçmen ise, vereceği oy ile gerçekleştireceği psikolojik satın almanın sonucunu kestirmeye çalışıyor. Bir diğer deyişle de, seçen de seçilmek isteyen de bir beklenti satın alıyor. Peki siyasal harcamaları farklılaştıran yegane özellik beklenti temelli satın alımlar mı?

Siyasal harcamaların nihai hedefi, seçmen tarafından satın alınma (seçilme) beklentisi olarak ifade edilebilir. Ancak mikro düzeyde öncelik, aday adaylarından oluşan havuzdan tercih edilmektir. Aday adayları, parti yönetimlerine “doğru aday” olduklarını anlatabilmek için imajdan yetkinliğe birçok başlıkta kendilerini göstermeye çalışıyorlar. Burada imaj yöneticilerinden promosyon materyalleri üreticilerine birçok ürün ve hizmet işletmesinden destek alan aday adaylarının harcamaları yüzbinlerce lira ile ifade edilebiliyor. Adaylık ile tamamlanan süreç, yeni bir süreci başlatırken; aday olunamaması yanlış bir siparişin olası hüzün ve maliyetinden daha fazlasına neden olabiliyor. İyi senaryoda “satın alınmayan” aday adayı, bir sonraki seçim için gerekli know-how’a ulaşmanın avuntusu ile yetinebilirken, kötü senaryoda siyasal hayatı sonlanabiliyor.

Özellikle başa güreşen partiler, adaylarına kurumsal kimlik çalışmaları ile (el ilanından internet sayfası tasarımına) destek olup yol gösterirken, üst yönetim kampanya ve araştırma bütçelerini organize ediyor. Burada sözü edilen bütçelerin milyonlarla ifade edilmesinin yanı sıra, 6 ila 8 aylık bir dönemde harcanması ise, siyasal harcamaların dikkat çekici bir özelliğidir. Siyasal pazarlama anlayışına sahip partiler, kampanyalarını kamuoyu araştırma bulgularına dayandırırken, kampanya içi strateji değişikliklerinde yine kamuoyu araştırmalarından destek alıyorlar. Kamuoyu araştırmaları ışığında rotalarını çizen partiler, seçimdeki başarı şanslarını  arttırabiliyorlar.

 

Yazar: Dr. İrfan AKYÜZ

İstanbul Üniversitesi

Yukarıda özeti yayınlanan bu yazının tümünü Satınalma Dergisi Mart 2015 sayısında bulabilirsiniz.!

 

 

 

12. TÜSAP VİZYON TOPLANTISINDA SAĞLIK ENDÜSTRİSİNDE İHRACAT KAPASİTESİNİN GELİŞTİRİLMESİ VE GLOBALLEŞME MASAYA YATIRILDI

USHAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Cevat Şengül:

“Sağlık turizminde oyunu yeniden kuracağız”

12. TÜSAP Sağlık Teknolojileri Vizyon Toplantısı, “Sağlık Endüstrisinde İhracat Kapasitesinin Geliştirilmesi ve Globalleşme” teması ile Boğaziçi Üniversitesi’nin ev sahipliğinde yapıldı. USHAŞ’ın global marka vizyonundan bahseden Uluslararası Sağlık Hizmetleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Cevat Şengül, 22 ülkeye kurulması planlanan ve Türkiye’nin sağlık endüstrisinin tanıtımına katkı sağlayacak Outpatientklinikler ve tanıtım ofislerine ilişkin bilgi verdi.

12. TÜSAP Sağlık Teknolojileri Vizyon Toplantısı, 25 Ekim 2019’da “Sağlık Endüstrisinde İhracat Kapasitesinin Geliştirilmesi ve Globalleşme” teması ile Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleşti. Sağlık sektörünün liderlerini buluşturan toplantıya Kamu, özel sektör ve STK yöneticilerinden 50 kişi katıldı.

Boğaziçi Üniversitesi’nin ev sahipliği ile gerçekleşen toplantıda Cumhurbaşkanlığı Bilim Teknoloji ve Yenilik Politikaları Kurulu Üyesi Dr. Osman Coşkun, Sağlık Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanı Dr. Abdulvahit Sözüer, Sağlık Bakanlığı Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Dr. Semih Korkut, TİTCK Başkan Yardımcısı Recep Uslu, Uluslararası Sağlık Hizmetleri A.Ş. (USHAŞ) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Cevat Şengül, OHSAD Genel Başkanı Dr. Reşat Bahat, TÜSEB Türkiye Halk Sağlığı ve Kronik Hastalıklar Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. İlhan Satman, TOBB Sağlık Sektör Meclis Başkanı Dr. Seyit Karaca, MÜSİAD Sağlık Ürünleri ve Hizmetleri İhracatı Komitesi Başkanı Levent Can, DEİK Sağlık İş Konseyi Başkan Yardımcısı Mücahit Yinanç, SEİS Başkanı Metin Demir, İSEK İstanbul Sağlık Endüstrisi Küme Başkanı Prof. Dr. Cengizhan Öztürk, SASDER Başkanı Sermet Gün Erdem, İVEK Vakfı İcra Kurulu Başkanı Yrd. Doç. Dr. Mahmut Tokaç, Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmed Özkan ve TÜSAP Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sabahattin Aydın gibi sağlık sektörünün geleceğine katkı sunan önemli isimler bir araya geldi.

“Ülkeler sahip oldukları global markalar kadar zengindir”

Uluslararası Sağlık Hizmetleri A.Ş. (USHAŞ) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Cevat Şengül

Toplantıda ana konuşmacı olarak yer alan Uluslararası Sağlık Hizmetleri A.Ş. (USHAŞ) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Cevat Şengül, sağlık endüstrisinin sağlık hizmeti sunumunu sağlayan hastaneler, poliklinikler, laboratuvarlar ile ilaçlar ve tıbbi cihazların oluşturduğu bir bütün olduğunu, sağlık turizmi ve sağlık ihracatına da bütünsel olarak bakmak gerektiğini söyledi.

Sağlık sektöründe marka oluşturma potansiyelinin Türkiye’nin elindeki en önemli imkanlarından biri olduğunu kaydeden Şengül, “Ülkeler sahip oldukları global markalar kadar zengindir. Şu an bir marka üzerinde çalışıyoruz. Tescil çalışmaları devam ediyor. Bir lansman ile tüm kamuoyu ile paylaşacağız ve bir müddet sonra USHAŞ’ın ismini daha az duyacaksınız. Tüm operasyonlar bu global sağlık markası altında yapılıyor olacak” dedi.

USHAŞ olarak 13’ü Faz 1 ülke olmak üzere Almanya, Sırbistan, İngiltere, Azerbaycan, Özbekistan, Gürcistan, Cibuti, Irak, Cezayir gibi ülkelerin de yer aldığı 22 ülkenin belirlendiğini ifade eden Şengül, “Bu 13 ülkeden 5-6’sında Outpatientklinikler açacağız. Bir kısmında ise geniş tanıtım ofisleri kuracağız. Bu Outpatientklinikler ağırlıklı olarak diagnoz hedefi bulunan klinikler olacak. Teşhis amaçlı klinikler ama küçük cerrahi işlemleri de yapıyor olacak. Bu kliniklere koyulacak diagnostik tıbbi cihazlar en yüksek kalite ve teknolojide olacak” dedi. Bu kliniklerin sadece kamu hastanelerine hasta getirmek gibi bir amaçla kullanılmasının düşünülmediğini belirten Şengül, yurtdışında açılacak klinik ve ofislerden Türkiye’nin global markası altında kamu, üniversite ve özel hastanelerin birlikte yararlanacağını söyledi.

Türkiye tanıtımını öncelikli olarak ele alıp sağlık turizminde küresel anlamda oyunu yeniden kuracak hamleler yapacaklarını ifade eden Şengül, “Her ülkenin ayrı dinamiği var. Her ülke için ayrı stratejiler geliştirerek ayrı uygulamalar yapağız. Sonuçta oradaki hastaya dokunacağız. Prosesi ilgili ülkenin hastasından başlatacağız. Sağlıkta güvenilirlik için hastaya dokunarak birebir ilişki kurmak son derece önemli. Birçok ülkede özellikle büyük operasyonlardan sonra hasta ülkesine döndüğünde takip, komplikasyon ve malpraktis durumlarında ne yaparım diye tedirginlik taşıyor. Bu bağlamda da orada kurumsal olarak bulunuyor olmamız bir güven sağlayacak” diye konuştu.

2018 yılına ilişkin istatistiki verileri de paylaşan Şengül, 2018 yılında dünya ilaç pazarının 1,2 trilyon Dolar olduğunu, Türkiye ilaç pazarının ise Haziran 2019 itibarıyla son 12 ayda üretici fiyatları ile 35,5 milyar TL’ye ulaştığını ve Türkiye ilaç endüstrisi ihracatının ise Haziran 2019 itibarıyla son 12 ayda 1,2 milyar Dolar olduğunu kaydetti. Tıbbi cihaz pazarından da bahseden Şengül, dünyada tıbbi cihaz pazarı cirosunun 425,5 milyar Dolar, Türkiye’de 2,5 milyar Dolar olduğunu belirtti. Türkiye’nin ithalat ve ihracat oranını değerlendiren Şengül, tıbbi cihaz ihracatının 570 milyon Doları, ithalatının ise 1,9 milyar Dolar olduğunu söyledi. Sağlık hizmet sunumunda ise 2018 yılında dünyada medikal turizm cirosunun yaklaşık 100 milyar Dolar iken Türkiye’de ise bu rakamın 552 bin turist, kişi başı ortalama 2 bin ABD Doları ile toplamda yaklaşık 1.1 milyar ABD Doları olduğunu ifade etti.

“Türkiye olarak sağlıkta markayız”

OHSAD Genel Başkanı Dr. Reşat Bahat

Toplantıda söz alan OHSAD Genel Başkanı Dr. Reşat Bahat da sağlık alanında ihracat potansiyeli ve fırsatları bakımından en fazla ve hızlı gelişecek konunun sağlık turizmi olduğunu ifade etti. Bu konuda herkesin desteğine ihtiyaç olduğunu kaydeden Bahat, “Türkiye dışında bilinen çok fazla sağlık markamız yok ama Türkiye olarak sağlıkta markayız. Marka şehirlerimiz var ve ulaşımı çok kolay bir coğrafyadayız. Burada herkesin tahmin ettiğinin ötesinde bir Pazar var. Hastanecilikte marka olmamız tıbbi cihaz sektörünü de tetikleyecektir” diye konuştu.

“Sürdürülebilir ve uzun vadeli başarılar için sağlığın tüm alanları birlikte ele alınmalı”

TÜSAP Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sabahattin Aydın

Sağlık alanında 2000’li yıllarda Türkiye’nin kendine güveninin artmaya başladığını özel hastanelerle birlikte sağlık turizmi gelişirken tıbbi cihaz, ilaç endüstrisi, sağlık bilişimi, sağlık hizmet sunumu gibi her biri ayrı alanlarda gelişmelerin devam ettiğini söyleyen TÜSAP Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sabahattin Aydın, “Sağlık alanında tüm bu konularda gelişmeleri sürdürürken aslında her birini birbirinden kopuk olarak ele alıyoruz. Bu da başarıların sürdürülebilir ve uzun vadeli olmasına engel olabiliyor” dedi. Tüm paydaşları içine alan bir politika ile ortak noktanın bulunması gerektiğini ifade eden Aydın, artık sadece hizmet sunumu değil sağlık ile ilgili değerlerin dünya ile paylaşılması konusunda nasıl bir yol alınacağı konusunda kamu sahipliğinde ama özel sektör dinamizmi ile USHAŞ gibi bir yapılanmaya gidildiğini söyledi.

“Tersine beyin göçünde ilk adres: Boğaziçi Üniversitesi”

Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmed Özkan

TÜSAP Sağlık Teknolojileri Vizyon Toplantısına ev sahipliği yaptıklarından dolayı memnuniyetlerini dile getiren Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmed Özkan, Boğaziçi Üniversitesi’nin Türkiye’ye yurtdışından gelen bilim insanları için bir çekim merkezi olduğundan bahsetti. Az sayıda öğretim üyesi ile bu iddialı başarının en büyük etkenlerinin başarılı araştırmacı kadrosu ve doğru kurulmuş ekosistem olduğunu vurgulayan Özkan, TÜBİTAK 2232 Uluslararası Lider Araştırmacılar Programı kapsamında 15 akademisyeni üniversiteye çekmeye başardıklarını söyledi.

Boğaziçi Üniversitesi’nin tümörü hedefleyen akıllı ilaç taşıyıcısı molekül geliştirme, mikroyosun biyoteknolojileri, CERN standartlarında bir algıcı üretimi, soğuk zincirsiz aşı taşıyıcı teknolojileri gibi çalışmalarından bahseden Rektör Özkan, Üniversite’nin 2020 yılı U.S. News & World Report Best Global University Ranking – dünyanın en iyi üniversiteleri sıralamasında 186. sırada olduğunu ifade etti.

Satınalmanın Gelişimi

Günümüzde şirketlerde en önemli bölümler arasında kendine yer bulan ‘’satınalma’’ bölümü üyelerinin geçmişte bazı işletmelerde ‘’mübayaacı’’ olarak anıldığını biliyor muydunuz ?

1990’larda ve öncesinde birçok meslektaşımız mübayaacı olarak adlandırılıyordu. İşletmelerin veya fabrikaların ihtiyaçlarını günlük olarak temin ederek sistemin devamını sağlıyorlardı. Sabahları işletme müdüründen aldığı ihtiyaç listesini genelde en yakın tedarikçilerden temin etmeye ve bunu yaparken de en ucuza almaya gayret ediyorlardı. Teknoloji de bu dönemde yeni yeni gelişim gösteriyor ve ne yazık ki bizler için çok faydalı olamıyordu. Kısa vadeli planların yapıldığı ve en ucuza alma stratejisinin hakim olduğu bu dönemde satınalma bölümü ne yazıkki günlük ihtiyaçları karşılayan bir bölümden öteye gidemiyordu. İşletmenin kritik hammadde ihtiyaçları ise genelde işletmenin ilk kurulduğu günlerde seçilen tedarikçilerden sağlanıyor ve rekabeti arttırıcı alternatif araştırma tercihine sıklıkla gidilmiyordu.mübayaa

Yazar: Murat AKSOY, PepsiCo Avrupa ve Türkiye Tatlandırıcılar Satınalma Müdürü

Yukarıda özeti yayınlanan bu yazının tümünü Satınalma Dergisi Şubat 2015 sayısında bulabilirsiniz.!