Koronavirüs (COVİD-19) Astım Hastalarını Nasıl Etkiler?

Koronavirüs (COVİD-19) Astım Hastalarını Nasıl Etkiler?
Koronavirüs (COVİD-19) Astım Hastalarını Nasıl Etkiler?

“Koronavirüsün astımı olan hastaları, nasıl etkilediği hakkında çok az şey biliniyor” diyen İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Çocuk Alerjisi ve İmmünoloji Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Akçay, bilgilendirdi!

Yeni koronavirüsün, griple benzer oranda yayıldığı tahmin edilmektedir. Sık sık el yıkamak ve hasta olanlardan kaçınmak gibi önlemler almak önemlidir. Bu virüs, akciğerleri etkileyen bir virüstür. Koronavirüsün sık karşılaşılan semptomları; ateş, öksürük, nefes darlığıdır. Semptomlar virüsle temastan, 2 ile 14 gün sonra ortaya çıkabileceğine inanılmaktadır.

Astımlı kişiler risk grupları içerisinde yer alıyor!

Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC), koronavirüs hastalığında risk gruplarını; 60 yaşından büyük olmak, kronik tıbbi rahatsızlığı olması, yüksek tansiyon, kalp hastalığı olması, diyabet ve astım hastalığının olması olarak bildirilmiştir. Sonuç olarak astımı olan kişiler; koronavirüs hastalığı için risk altında gibi görünmektedir. Ancak koronavirüsün, astımlı hastaları nasıl etkilediği konusunda yeterince bilgi yoktur.

Astım hastalarının COVİD-19 hastalığına yakalanma riski daha yüksek midir?

Bunun hakkında yeterince bilgi yoktur. Ancak bir çalışmada koronavirüs nedeniyle yatan hiçbir hastada, astım hastalığı bildirilmemiştir. Astımlı hastalarda, ekstra bir risk olmadığı konusunda görüş bildirilmiştir.

Astımı olanların koranavirüsden etkilenmesi daha ciddi midir?

Henüz astımlı hastaların nasıl etkilendiği konusunda bilgi yoktur. Ancak virüslerin, astım atağına neden olduğu bilinmektedir. Bu nedenle koronavirüsler, astım ataklarına neden olabilir.

Astımlı olanlardan kimler maske taksın?

Dünya Sağlık Örgütü ve Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi, sadece hasta olanlara, COVID hastalarının bakıcılarına ve de sağlık çalışanlarına maske takmasını öneriyor. Maske takmak sadece hafif bir koruma sağlar. Elleri sık yıkamak daha idealdir. 20-30 saniye boyunca sabun ve suyla ve sabun su yoksa el dezenfektanı ile yıkanmalıdır. Herkesin maske takması, maske takması gerekenlerin maske bulamaması anlamına gelir. Koronavirüs riski yüksek olan hastanelere giderken ve de toplu taşıma kullanılırken maske takılması faydalı olabilir.

Astımı olanlar halka açık alanlarda maske taksın mı?

Çok gerekli değildir. Yapılacak daha önemli noktalar vardır. Diğer insanlardan, uzak durulmalıdır. Elleri sık sabunlamak, astımı kontrol altında tutan ilaçları kullanmak daha faydalı olacaktır

Astımı olanlarda ateş ve öksürük gelişirse ne yapmalıdır?

Astımda ateş ve öksürük olması, hemen akla koronavirüsü getirmemelidir. Öncelikle; astım tedavinizi doktorunuza danışarak düzenleyin ve evden dışarı çıkmayın. Ateşin ısrar etmesi, nezlenin olmaması ve öksürüğün balgamsız şekilde kuru olması durumunda “Alo 184” ile temasa geçip testin evinizde yapılması konusunda bilgi alabilirsiniz. Dışarı çıkacaksanız da, maske takmanız faydalı olacaktır.

Kortizon içeren spreyler astımlıların bağışıklığını zayıflatır mı?

Sprey şeklindeki kortizon içeren spreyler, astımlı hastaların bağışıklığını zayıflatmaz ancak ağızdan kullanılan kortizon ilaçlar zayıflatabilir. Bu nedenle; ağızdan kortizon gerektiren ilaçların kullanımını azaltmak için kortizon içeren spreyler doktor kontrolünde kullanılabilir.

Astım atağı geçirince koronavirüse karşı nasıl tedbir alınmalıdır?

Koronavirüs hastalığı, diğer virüsler gibi astım atağına neden olabilir. Astım atağı geçirince diğer astım atakları gibi tedavi edilmelidir. Burada önemli olan; astım tedavisinde kullanılan maskelerin, kullanım sonrası steril edilmesi gerektiğidir. Diğer hastalara bulaştırmamak için izole bir odada tedavi edilmelidir.

60 yaş üstü koronovirüslü astımlı hastalar nasıl önlem almalıdır?

Risk grubundaki kişiler gibi davranmalıdırlar.

Astımı olanlar ilaç stoklasın mı?

Gerek yok. Sadece mevcut tedavinizi devam edecek şekilde ilacınızın olması yeterlidir.

Koronavirüs pnömonisinde (zatüre) korunmak için pnömokok aşısı yaptırmalı mıyım?

Hayır. Pnömokok aşısı; koronavirüste görülen pnömoniye karşı korumaz, streptokok pnömonisine karşı korur.

Astımı olan kişilerde ateş ve öksürük belirtileri varsa ne yapmalıdır?

Ateş ve öksürük belirtileriniz varsa, lütfen doktorunuzu arayın. Nezleniz yoksa, öksürüğünüz balgamsız kuru ise, bitkinlik varsa, kas ağrınız varsa; “Alo 184” ile temasa geçebilirsiniz.

Antihistaminikler bağışıklık sistemini zayıflatır mı?

Antihistaminikler, bağışıklık sistemini baskılamaz. Virüs ya da bakteriyel enfeksiyon olma ihtimalinizi, artıracaklarını düşünmek için hiçbir neden yoktur.

Alerji aşısı Koronavirüse yakalanma riskini artırır mı? Aşımı geciktirsem olur mu?

Artırmaz. Alerji aşı tedavisi için kliniğe giderken, maske takın. Toplu taşıma kullanmamaya çalışın. Toplu taşıma kullanacaksanız, maske takmanız faydalı olacaktır. Kliniğe geldikten sonra, elinizi sabunlu su ile yıkayınız. Aşı yapıldıktan sonra, diğer hastalar ile temas etmeyin. 30 dakika bekleme süresine uyun. Aşı süresini geciktirmek isterseniz, uygun olup olmadığını doktorunuzla danışın. Aşı; haftada bir yapılıyorsa bir hafta geciktirilebilir, ayda bir yapılıyorsa 3 hafta geciktirebilirsiniz.

Alerji aşısı yapıldıktan sonra 30 dakikadan az beklesem olur mu? Arayı açsak olur mu?

Alerji aşısı yapıldıktan sonra klinikte beklerken, 30 dakikadan kısa sure beklemek uygun olmaz. Çünkü her doz sonrası ciddi reaksiyon riski vardır. Bu nedenle gerekli önlemleri alarak 30 dakika beklenmesi uygundur. Aranın da yapılma periyotlarına göre hekiminize danışarak düzenleyebilirsiniz.

Anti IgE, Anti IL-5 gibi biyolojik ajanlar koronavirüs riskini artırır mı?

Anti IgE, Anti IL-5 gibi biyolojik ajanlar koronavirüs riskini artırmaz. Bu ajanlar, immün sistemini bozmaz. Ara vermeye veya kesmeye gerek yoktur.

Polen alerjisine bağlı astımım varsa nelere dikkat etmeliyim?

Astım hastalığı olanlarda genelde; alerjik rinit ve göz alerjisi hastalığı da vardır. Polen alerjisine bağlı astım, alerjik nezle ve göz alerjiniz varsa; bahar ayında bazı önlemler almakta fayda vardır. Özellikle bu dönemde ağaç polenleri, ilk çıkan polenlerdir. Ağaç polenlerine alerjiniz varsa ve burun kaşınmanız, hapşırmanız ve nezleniz varsa mutlaka antihistaminik ve doktorunuzun önereceği burun spreylerini kullanın. Burnunuz ve gözünüz kaşındığında, elinizin dış kısmı ile kaşımaya çalışın. Hapşırmanız olunca, tek kullanımlık mendil kullanın veya kolun iç yüzüne öksürün.

Astımı olanlar koronavirüs için bağışıklığı güçlendirmek için ne kullanmalıdır?

Bol bol sıvı ve doğal meyve sularını tüketin. Mümkün olduğu kadar, az da olsa kırmızı et tüketin. Vitamin ve mineral takviyesi, bağışıklık sistemini kuvvetlendiren beta glucan, omega 3 balık yağı alabilirsiniz. Ayrıca her gün evde, en az 20-30 dakika egzersiz yapın ve düzenli uyuyun. Güzel müzikler dinleyin ve hijyene önem verin. Moralinizi yüksek tutun. Bu uygulamalar, koronavirüsten korumada faydalı olacaktır.

Astımlı Hastalar Ateş düşürücü olarak ne kullansınlar?

“İbuprofen” ve “NSAİ” grubundaki ilaçlar ile ilgili, koronavirüs için risk oluşturduğuna yönelik bilgiler olduğu için “Parasetamol” içeren ateş düşürücülerin kullanılması daha faydalı olacaktır.

Astımlı hastaların burnunu sık aralıklarla tuzlu su le temizlemesi virüsten korur mu?

Hayır. Sık tuzlu su ile burun yıkamanın, yeni tip koronavirüsten koruduğuna dair bir bilgi yoktur. Basit soğuk algınlığına yakalanıldığında burun yıkama ile daha kolay geçeceğine dair bazı veriler olsa da, bu yöntem enfeksiyonları etkilemez.

Toparlamak gerekirse;

  •  Astımlı hastalar koronavirüs için çok ciddi risk oluşturmamakla birlikte risk grubu içinde yer almaktadır.
  • Astımı olanlar kortizon içeren sprey kullanmayı aksatmamalıdırlar.
  • Astımlı hastalar alerji aşısını yaptırmalarında sakınca yoktur.
  • Astımlı ilaçların biyolojik ajanları kullanmasında sakınca yoktur.
  • Astımlı hastalar, beslenmesine dikkat etmelidir. Vitamin, mineral, balık yağı ve beta glucan almaları faydalı olabilir.
  • Polen alerjiniz varsa ve burun kaşınması ve göz kaşınması varsa antihistaminik alın
  • Mümkün olduğunca evde kalın ve dışarı çıkmayın.

Otomotiv Satışları Mart’ta da Yükselecek, Virüsün Asıl Etkisi Nisan’da Görülecek!

Otomotiv Satışları Mart’ta da Yükselecek, Virüsün Asıl Etkisi Nisan’da Görülecek!
Otomotiv Satışları Mart’ta da Yükselecek, Virüsün Asıl Etkisi Nisan’da Görülecek!

Dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs (COVID-19) salgını nedeniyle otomotiv pazarının durağan bir ikinci çeyrek geçireceğini belirten Autofocus Otomotiv Yönetim Danışmanlığı kurucusu Uğur Sakarya, buna rağmen 700 bin adetlik toplam pazar öngörüsünde bir düşüş yaşanmayacağını ve biriken talebin yılın ikinci yarısında pazarı hareketlendireceğini vurguladı. Koronavirüs sebebiyle sektörde yaşanacak daralmanın Nisan ayında etkisini artıracağına dikkatleri çeken Uğur Sakarya, “Mart ayında markalar, Ocak ve Şubat aylarında sipariş aldıkları araçları fatura ediyorlar. Görüştüğümüz tüm markaların Mart ayında Şubat satışlarının yüzde 20 ila yüzde 70 üzerinde satış yapacaklarını biliyoruz. Bu kapsamda, Mart ayının 65 bin adetler seviyesinde tamamlanacağını öngörüyorum. Bu da geçen ayın yüzde 38, geçen sene Mart ayının ise yüzde 32 üzerinde kapanacağı anlamına geliyor. Ancak, Nisan ayında bu adedin bir hayli altında satış gerçekleşecektir” dedi.

İki yıllık daralmanın ardından Ocak ve Şubat aylarında olumlu sinyaller gösteren otomotiv sektörü, şimdi de dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs (COVID-19) salgınıyla mücadele ediyor. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, Türkiye’deki otomotiv fabrikalarının bir bölümü üretime kısa süreliğine ara verdi. İhracat pazarları ve iç pazardaki talep de günden güne azalıyor. Konuyla ilgili analizlerde bulunan Autofocus Otomotiv Yönetim Danışmanlığı kurucusu Uğur Sakarya ise, ertelenen talebin yıl sonu hedeflerini etkilemeyeceğinin altını çizdi. Uğur Sakarya yaptığı açıklamada, “Şubat ayı sonunda otomotiv pazarının 700 bin adetleri geçebileceği öngörüsünde bulunmuştuk. Fakat, hiç hesapta olmayan Koronavirüs salgını nedeniyle, neredeyse tüm piyasalarda radikal düşüşler ve üretim kısıtları başladı. Bu da yılın ikinci çeyreğinin otomotiv satışları açısından sıkıntılı geçeceğini gösteriyor. Ancak, ben biriken talebin yılın ikinci yarısında pazarı hareketlendireceğini ve yıl toplamında 700 bin adede ulaşacağımıza inanıyorum” dedi.

Asıl düşüş Nisan ayında görülecek

Mart ayının ilk haftalarından itibaren Koronavirüs salgını nedeniyle talebin sert bir şekilde düşmeye başladığını bildiren Autofocus Otomotiv Yönetim Danışmanlığı kurucusu Uğur Sakarya, “Buna rağmen Mart ayında markalar, Ocak ve Şubat aylarında sipariş aldıkları araçları fatura ediyorlar. Görüştüğümüz tüm markaların Mart ayında Şubat satışlarının yüzde 20 ila yüzde 70 üzerinde satış yapacaklarını biliyoruz. Bu kapsamda, Mart ayının 65 bin adetler seviyesinde tamamlanacağını öngörüyorum. Bu da geçen ayın yüzde 38, geçen sene Mart ayının ise yüzde 32 üzerinde kapanacağı anlamına geliyor. Ancak, Nisan ayında bu adedin bir hayli altında satış gerçekleşecektir” diyerek sözlerini sürdürdü.

Bayiler de sıkıntı yaşıyor

Bayilerin yaşanan süreçten negatif etkilendiğini de ifade eden Uğur Sakarya, bayilerin bu dönemi kısıtlı kadrolarla nöbetleşe çalışarak geçirdiğini belirtti. Uğur Sakarya ayrıca, bayilerde yeni araç siparişleri alınamadığını, ikinci el araç satışlarının yüzde 50 oranında azaldığını ve günlük servis girişlerinin dahi ciddi oranda düştüğünü sözlerine ekledi.

Futbol Kulüpleri Borsada Dibe Vurdu

Futbol Kulüpleri Borsada Dibe Vurdu
Futbol Kulüpleri Borsada Dibe Vurdu

KPMG Football Benchmark ekibinin araştırmasına göre; koronavirüs nedeniyle liglerin ertelenmesi üzerine borsada işlem gören kulüpler dibe vurdu. İtalyan devi Juventus’un hisseleri yüzde 50 değer kaybederken, Dortmund, M. United ve Lyon da borsada çöküş yaşadı. Türkiye’nin dört büyük kulübü (Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray, Trabzonspor) borsada yüzde 50’ye yakın değer kaybetti.

Dünyayı etkisi altına alan koronavirüs (COVID-19) salgını nedeniyle Belarus Ligi hariç Avrupa’daki tüm futbol ligler ertelendi. Avrupa’nın dev kulüpleri salgın nedeniyle ekonomik olarak çıkmaza girmiş durumda. KPMG Football Benchmark ekibinin araştırmasına göre; koronavirüs nedeniyle liglerin ertelemesi üzerine borsada işlem gören kulüpler dibe vurdu. İtalyan devi Juventus, koronovirüs salgını nedeniyle borsada en çok kayıp yaşayan kulüp oldu. Siyab-beyazlılar, salgının başladığı günden bu yana borsada yüzde 50 değer kaybetti.

Manchester United’in kaybı yüzde 20

DJuventus dışında Almanya Bundesliga ekibi Borussia Dortmund da borsada yüzde 40’ın üzerinde değer kaybeden bir diğer kulüp oldu. Dünyanın en zengin kulüplerinden olan İngiliz ekibi Manchester United da salgın nedeniyle yüzde 30’a yakın hisse kaybı yaşadı. Fransız ekibi OLympique Lyon da yüzde 20-30 bandında kayıp verdi. Türkiye’de borsada işlem gören Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor da koronavirüs nedeniyle borsada büyük kayıplar yaşadı. Dört büyük kulübün hisseleri yüzde 40-50 bandında değer kaybı yaşadı.

Büyük kulüpleri zor günler bekliyor

KPMG Spor Sektör Lideri Hakan Uçak, ”Dünya ekonomisi koronavirüs salgını nedeniyle çıkmaza girmiş durumda. Kulüpleri çok zor günler bekliyor. Spor müsabakalarının iptali de kulüpleri ekonomik yönden olumsuz etkileyecek. Yaşanan bu gelişmeler neticesinde kulüpler ekonominin her alanında sıkıntı yaşayacak. Zaten Türkiye’deki kulüpler de ekonomik olarak sıkıntı içerisindeydi. Koronavirüs nedeniyle futbol kulüplerimiz ekonomik olarak daha da kötü etkilenecektir” dedi.

Koronavirüs Salgınında Öncelikler Nelerdir?

Koronavirüs Salgınında Öncelikler Nelerdir?

Gıda Aydınlatma Platformu, koronavirüs salgınını ülkece en az zararla atlatabilmek için önceliklerin hastalığın yayılmasını önlemek ve bağışıklık sistemini güçlü tutmak olduğunu bildirdi.

Gıda Aydınlatma Platformu, son dönemde gündemi etkisi altına alan koronavirüs salgını ile ilgili bildirimde bulundu. Geçtiğimiz hafta İstanbul’da düzenlenen 3. Gıda ve Beslenme Bienali’nin ardından yapılan açıklamada, bilgi kirliliğinin bu konuda da etkisini gösterdiği, platform olarak mevcut bilimsel verilerin değerlendirildiği ve bazı önerileri pekiştirmenin uygun olacağı belirtildi.

Birinci öncelik: Hastalığın yayılmasını önlemek

Gıda Aydınlatma Platformu açıklamasında birinci önceliğin hastalığın yayılmasının önlenmesi olduğu vurgulanarak, bu konunun öncelikle önümüzdeki günlerde hastanelerin yükünün hafifletilmesi, test ve aşı geliştirme çalışmalarına zaman kazandırılması, hastalık etkeni koronavirüsün doğal süreçte zayıflamasının sağlanması adına önem taşıdığı belirtildi. Açıklamada bulaşma riskine karşı öncelikle başka kişilerle temastan kaçınılması, kaçınılamayacak durumlarda ise hijyen kurallarına dikkat edilmesinin gerektiği bildirildi.

İzolasyon fedakarlığı şart

Platform tarafından yapılan açıklamada; koronavirüsün ortalama 14 gün belirti göstermeden kişinin vücudunda barınabildiği göz önüne alındığına, ülkemizde hastanelerde yoğunluk yaşanacak bir sürece yaklaşıldığı, bu nedenle salgının seyrine göre önümüzdeki 1-2 hafta boyunca kişinin kendisini izole etmesinin, kalabalık ortamlarda bulunmaktan kaçınmanın, başkaları ile teması minimuma indirmenin, hastalığın yayılması riskini en aza indirmek açısından büyük önem taşıdığı belirtildi.

Hijyene her zamankinden fazla dikkat edilmeli

Hastalığın taşıyıcı ya da hasta kişilerin ağız ve burun sıvıları ile yayılıyor olması nedeniyle, öksürür ya da hapşırırken ağzın tek kullanımlık kağıt peçete veya mendille, eğer bu yoksa dirseğin içi ile kapatılmasının önerildiği açıklamada, yüzeylere yapışmış olabilecek koronavirüsün ele, oradan da ağız, burun veya göz yoluyla kişiye bulaşmasının önlenmesi için el hijyenine hassasiyet gösterilmesinin, ellerin tüm yüzeyi kapsayacak şekilde en az 20 saniye sabunla yıkanması veya dezenfekte edilmesinin de hastalığın yayılmasını yavaşlatacak önlemlerden biri olduğu bildirildi.

İkinci öncelik: Bağışıklık sistemini güçlü tutmak

Gıda Aydınlatma Platformu, açıklamasında doğru beslenme ile bağışıklık sisteminin güçlü tutulması gereğine de işaret etti:

“Bağışıklık sisteminin güçlü olması, koronavirüs ile temas edildiğinde hasta olmak veya olmamak, hasta olunursa kritik bir duruma gelmek veya gelmemek arasındaki ayrımı belirleyen en önemli ögedir. Yaş ve cinsiyetten bağımsız olarak bağışıklığı olumlu yönde etkilediği bilinen doğru beslenme, güçlü bir ruh sağlığı ile iç içedir ve birbirini desteklemektedir.”

Antioksidan yüklü tarhana

Açıklamada hayatın tüm evrelerinde doğru beslenmeye özen göstermek gerektiği, özellikle bu kritik günlerde bu konunun daha da önemli hale geldiği, antioksidan içeriği yüksek gıdaların tüketimi bağışıklık sistemini güçlendirecek etki göstereceği belirtilirken, bunun için ise çok uzağa gitmeye gerek olmadığı, örneğin geleneksel gıdalarımızdan fermente bir ürün olan tarhananın, içeriğindeki biber ve domates sayesinde yüksek miktarda antioksidan özelliğe sahip olduğu kaydedildi.

Platform açıklamasında kuru baklagillerin bileşiminde mevcut lektin bileşeni ile patlıcan, kırmızı biber, domates gibi patlıcangiller familyasından sebzelerin koruyucu etki gösterebileceği, ayrıca yine geleneksel ürünümüz olan yoğurdun da bağışıklık sistemini güçlendiren bir diğer gıda olduğu hatırlatıldı.

Açıklamada yakın zamanda ‘’Academy of Nutrition and Dietetics‘’ tarafından koronavirüs ile ilgili yayınlanan bir yazıya da atıfta bulunuldu. Buna göre Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nin (FDA) koronavirüs ile ilgili aşı çalışmalarının devam ettiği, ancak bu virüsle ilgili tedavi edici, önleyici gıda takviyeleri (supplement) ya da kürlerin olmadığı, bu tür iddialar ortaya koyan test edilmemiş ürünler için takipte olduğu, hatta bu tür asılsız iddiaların sağlığı olumsuz etkileyeceği ifade edildi.

FDA’nın, koronavirüs ile ilgili çalışmaların yetersiz olduğu ve virüse ilişkin bilinmeyen hususlar bulunduğu gerekçesiyle supplement önerilmesinden kaçınılması gerektiği, zira fayda beklerken zarar görülebileceği yönündeki uyarısına da yer verilen açıklamaya şöyle devam edildi:

Ambalajlı gıdalar tercih edilmeli

“Göz ardı edilmemesi gereken bir diğer konu da gıda hijyenidir. Etlerin iyi pişirilmesi, sebze ve meyvelerin dikkatlice yıkanarak yenilmesi, bu dönemde organizmayı başka enfeksiyonlardan koruyacaktır. Açıkta satılan gıdalardan uzak durulması, ambalajlı ve etiketli gıda tüketilmesi hijyen açısından gerekliliktir. Bu bağlamda sağlığınızı korumak adına özellikle bu kritik dönemde pastörize ya da uzun ömürlü süt tüketiminin tercih edilmesi de ayrıca önemlidir.

Doğru beslenme haricinde, evde de olsa yapılabilecek rutin işler veya programlı aktivitelerle fiziksel olarak zinde kalmak ve tüm bunların yanında moralimizi yüksek tutarak ülkemizin ve dünyanın bu zorlu günleri atlatacağına inanmak, bağışıklık sisteminin olabildiğince güçlü kalmasına yardımcı olacak tamamlayıcı unsurlardır.”

Uyarılar halkımızca dikkate alınmalı

“Bugünlerde unutulmaması gereken en önemli şey yapılanan uyarıların dikkate alınması sayesinde birçok kişinin hayatının kurtarılabileceğidir. Gıda Aydınlatma Platformu olarak halkımızın bu konuda üst düzey hassasiyet göstereceğine inanıyor, içinde bulunulan süreçte başta sağlık çalışanları olmak üzere tüm yetkililere kolaylıklar diliyoruz. Evde sağlıklı kalmanız dileklerimizle.”

Prof.Dr. Mehmet Ceyhan’dan Koronavirüs Açıklaması: “Koronavirüs Konusunda Herkes Üzerine Düşen Görevi Yapmalı!

Türkiye’de de iki kişinin ölümüne yol açan Koronavirüs dünyayı tehdit etmeye devam ediyor. Virüs hakkında merak edilenleri Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan Radyo Trafik ortak yayınında anlattı.

Radyo Trafik ortak yayınında Radyo Trafik Ankara Yayın Sorumlusu Elvan Palaşoğlu’ya konuk olan Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, Koronovirüs hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Virüsün damlacık yoluyla bulaştığının altını çizen Ceyhan, “Koronavirüste güvenli mesafe bir buçuk metre. Daha sık bulaşma şekli temasla oluyor. Masa üzeri, kapı kolu gibi ortak kullanılan yüzeylere yerleşen virüs temasla ele geçip, ağız, göz ve burnumuza dokunmamızla bulaşıyor.” dedi.

TÜRKİYE’DEKİ ÖNLEMLER YETERLİ Mİ?

Prof. Dr. Ceyhan salgın hastalıklarda tespitin önemine vurgu yaparak, “Her ülke kendi çapında önlemler alıyor. Tespit edemediğimiz kaynaklarda önlem alamıyoruz. Sınırları kapatıp uçuşları yasaklıyoruz, okullar kapatılıyor. İş yerlerini kapatmak gerekiyor. Kalabalık yerlere gitmemek de önlemlerin başında geliyor. Bunu bir savaş gibi düşünün. Savaşın ilk cephesinde başarılı olduk. İlk vakamızı bir süre sonra gördük. İkinci cephedeki savaş çok önemli. İlk cephedeki savaşı devlet veriyor. İkinci cephede kurumlar ve medya var. Ortak bir stratejiyle virüsle savaşmalıyız.” şeklinde konuştu.

COVİD-19 İLE GRİBİ AYIRAN BELİRTİLER

Gelen bir soru üzerine, Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan grip ile Koronavirüs vakasını ayıran temel bir belirtinin olmadığını bildirdi. Koronavirüsün ancak test yoluyla belirlenebildiğini kaydeden Ceyhan, “Testte de bir sorun var. Polikliniklere ateş ve öksürükle başvuruluyor. Bütün bu şikâyetle gelenlere test yapmak olanaksız. Test kitini yeterli düzeyde bulmak mümkün değil. Aynı sıkıntıyı ABD ve Avrupa ülkeleri de yaşıyor. Bir sınırlama koymak lazım.” ifadelerini kullandı.

“1 YILDAN ÖNCE AŞI OLMAZ”

Koronavirüs vakası ortaya çıktıktan sonra başlanan tedavi yöntemlerine de değinen Prof. Dr. Mehmet Ceyhan aşı için en az bir yıl beklenmesi gerektiğine vurgu yaptı:

“Koronavirüs tedavisi için denenen çok ilaç var ama güvenilebilir bir ilaç yok. Aşı medyada yanlış değerlendiriliyor. Hemen “aşı bulundu” diye başlık atılıyor. Halbuki öyle bir durum yok. Önce hayvan deneyleri yapılmalı. Bir yıldan kısa bir sürede aşı olmaz. Kesinlikle bir aşı bulunacak diye bir durum yok. İnsanlar yıllardır AIDS ile savaşıyor, henüz bir aşısı yok!”

ELDİVEN VE MASKE KULLANIMI

Ceyhan, salgın hastalıklar konusunda doğru bilinen yanlışları anlattı. Eldiven kullanımının faydası olmadığını, aksine eller nemlendiği için virüsün çoğalmasına ortam hazırlandığını dile getiren Mehmet Ceyhan, maskelerin de yanlış kullanıldığının altını çizdi. Uzun süre takılan maskenin zarar verdiğini söyleyen Başkan Ceyhan, “Ateşiniz varsa muayene olana kadar maske takmalısınız. Maskenin bez kısmına dokunulmamalıdır. Lastikten ya da kordondan tutularak takılmalıdır. Maskeler tek kullanımlıktır. Sonrasında bir poşete konulup atılmalı ve eller yıkanmalıdır.” sözleriyle vatandaşları uyardı.

VİRÜSÜN YAYILMASI NE ZAMAN DURACAK?

Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, hava sıcaklıklarının artmasıyla virüs yayılımının azalacağı yönündeki bilgilerin yine yanlış olduğunu belirterek, “Keşke öyle olsa. Maalesef böyle bir garanti vermek mümkün değil. Güney yarımkürede de hastalık var. Yeni bir virüs ortaya çıkıyor ve hiç bağışıklığı olmayan dünya nüfusuna yayılıyor. Tedbirler elden bırakılmamalı!” ikazında bulundu.

DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR

Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, Radyo Trafik dinleyenlerinden gelen soruları da yanıtladı ve merak edilen konulara açıklık getirdi:

“Koronavirüsün hayvandan insana bulaşması beklenen bir durum. Gerçekten yarasa kökenli olma ihtimali var. Bizden hayvana bulaşır mı derseniz böyle bir vaka oldu. Ancak paniğe gerek yok. Sigara içmek ciddi risk faktörü. Çin’deki bir çalışmada erkeklerin hayatını daha fazla kaybettiği gözlemlendi. Bu farkın ise sigaradan kaynaklı olduğu söyleniyor. Çocuklarda ise hastalık hafif seyrediyor.”

Ayrıca sosyal medyada yayılan bilgilerin de yanlışlığından yakınan Ceyhan, Tuzlu su ile gargara yapmanın koruyucu etkisinin olmadığını, aksine zararları olduğunu söyledi. Gıda yoluyla virüsün zarar vermediğini de kaydeden Mehmet Ceyhan, yine iddia edildiği gibi virüsün laboratuvarda üretilmesinin mümkün olmadığını açıkladı.

SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI İLAN EDİLMELİ Mİ?

Henüz sokağa çıkma yasağının düşünülmemesini belirten Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, “Olayın gidişine bakılmalı. Kendi haline bırakılırsa iyi olmaz. Gerekiyorsa bu sokağa çıkma yasağı dahil her türlü karar alınmalı.” ifadeleriyle sözlerini tamamladı.

Koronavirüs Salgınına Karşı Kolonya ve Hijyen Malzemeleri Sektöründen Açıklama Geldi

Türkiye’de ve dünyada hayatı durma noktasına getiren Koronavirüs Salgını, temizlik ve hijyen malzemelerine olan ilgiyi artırdı. Başta kolonya olmak üzere dezenfekte özellikli tüm ürünler, bulunması zor hale geldi. Bazı tedarikçiler ise ürünleri fahiş zamlarla satarak yaşanan trajediden kazanç sağlamaya çalışıyor. Birçok kozmetik ve temizlik markasını bünyesinden barındıran Giz Kozmetik Kurulu Başkanı İbrahim Zengin konuya ilişkin, “Paniğe gerek yok, halkımız müsterih olsun. Ülkemizin temizlik ve hijyen malzemeleri üreticileri olarak gerekli bütün hammaddemiz var. Üreticiler olarak kolonya ve diğer bütün hijyen malzemesi talebini karşılayabiliriz. Online satış kanalımız LEA’da, tüm temizlik malzemelerini zamsız ve eve teslimat şeklinde insanlarımıza ulaştırabiliyoruz.” dedi.

Tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs Salgını, Türkiye’de de acı yüzünü göstermeye başladı. Salgının ülkemizde görünmesiyle birlikte temizlik ve hijyen malzemeleri de bulunamaz hale geldi. Uzmanların da özellikle kullanılmasını önerdiği kolonya ve diğer dezenfekte malzemeleri adeta karaborsaya düştü. Türk kültüründe önemli yeri olan ve şu sıralar yüksek talep gören kolonyanın bulunamaz hale gelmesi, toplumu daha da tedirgin ederken konuya ilişkin sektörden açıklama geldi. Paniğe gerek olmadığını ve üretimin devam ettiğini belirten Giz Kozmetik Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Zengin şu bilgileri paylaştı: “Halkımız müsterih olsun. Ülkemizin kozmetik, temizlik ve hijyen malzemeleri üreticileri olarak gerekli bütün hammaddemiz var. Kolonya ve diğer bütün hijyen malzemesi ihtiyaçlarını karşılayabiliriz. Doktorlarımız bu günlerde kişisel temizliğe daha çok dikkat çekiyor. Halkımıza düşen görev konunun uzmanları olan hekimlerimizi dikkate almak.”

“Fırsatçılara imkan vermemeliyiz”

Giz kozmetik olarak 2 saatte bir fabrikada hijyen çalışmaları yaparak üretime devam ettiklerini ifade eden İbrahim Zengin, bu süreçte önceliklerinin Giz Kozmetik’in online satış kanalı LEA ile iç pazardaki talebi karşılamak olduğunun altını çizdi.

Sektörün Türkiye’deki talebi karşılayabilecek güçte olduğunu belirten Zengin, “Giz Kozmetik olarak online satış kanalımız LEA’da; kolonya, yüzey temizleyici ve deterjanları, hiçbir zam yapmadan eve teslimat şeklinde insanlarımıza ulaştırabiliyoruz. Ortada ürün bulunamaması gibi bir durum yok. Bu toplumsal bir sorun ve yüzde 100 yerli bir marka olarak bize düşen görev bu şartlar altında insanlarımızın yanında olmak.” dedi.

Stok Devir Hızı

İşletme içerisindeki malların bir yıl içerisinde kaç kere paraya dönüştüğünü hesaplamanın adına “stok devir hızı” diyoruz.

Depoda mallar artıkça, öz sermaye karlığı düşer diyebilir miyiz?

Elbette diyebiliriz.

Stoklarında yüklü miktarda satılacak ürün bulunan işletmeleri güçlü sayabilir miyiz?

Elbette mümkündür.

Sizce de yazılanlarda bir tezatlık yok mu?

Tezatlığın kök nedeni ne olabilir?

Her ne kadar stoklar mali açıdan işletmelerde kambur gibi gözükse de tedarik, depolama, ulaşım süreçleri doğru analiz edildiğinde finansal yatırımları güçlü olan şirketler stok maliyet çalışmaları ile ciddi kazançlar sağlayabilirler bunun için yapılması gerekenler sırasıyla doğru zamanda, doğru orandaki ürünü müşterinin istediği doğrultuda piyasaya sürmeyi başarmak, yapılan bir araştırmaya göre internetten alışveriş yapmak için siteye hemen ulaşılmaması halinde o siteden alışveriş oranı % 20 düşüyormuş. Bir de zamanında teslim edilemediği için geri dönen iptalleri düşünün, maliyetler ne kadar artıyor.

Stoklarına hakim olan şirketler gelecekte kazançlı çıkacaklar. Stoklarınızda ürün olması ya da olmaması önemli değil, stoklarınızda hangi ürünlerin olması ya da olmaması önem arz ediyor. Bunun adına da stok yönetimi diyoruz. Yani şirketlerin gücünü, kabiliyetini ölçebildiğimiz en kritik süreç.

Corona virüsü ile dünya sarsıldı. Stoklarında koruyucu maske bulunduran işletmeler %400 fahiş fiyatla kazanç elde ettiler. Elbette bu işlem etik değil ve örnek gösterilemez, lakin üretiminin tamamını Çin’de yaptırıp dünyaya pazarlayan devasa şirketleri hangi zorluklar bekliyor diye sorsam ne dersiniz?

Çok yakında Çin’de üretilen birçok ürüne ulaşmamız mümkün olmayacak. Üreticiler var olan satış organizasyonunu yönetebilmek için yeni üretim sahaları arayacaklar. Stokları ve iş gücü olan ülkeler bu pastadaki paylarını büyük ölçüde artıracaklar, alın size stokların ne kadar önemli olduğunu anlatan bir örnek.

İşletmelerde stoklar titiz bir şekilde takip edildiğinde, depolar işletmenin karlılığında aktif rol oynayacak işletmeye katkı sağlayacaktır. Aksi durumda satılmayı bekleyen günü ve modası geçmiş birçok ürün şirketlerin karlılığını düşürüp tökezlemesine hatta batmasına sebep olacaktır.

İşletmeler her ne kadar birbirlerine benzer gibi görünseler de aslında birbirlerinden çok farklı yönleri vardır. Bu yüzden yazılı kuralları kopyala yapıştır yapıp işletmenizde uygulamaya kalkarsanız başarılı olamayabilirsiniz.

Kötü bir futbol takımınız olduğunu düşünün. Dünyanın en popüler teknik direktörünü getirseniz takımınıza ne katabilir?

Kar eden bir e-ticaret sitesi sahibi olduğunuzu düşünün. İç dinamiklerini bilmediğiniz birçok ürünü al sat yapıyorsunuz, hata sisteminizi öyle kurmuşsunuz ki sıfır stok ile organizasyonu yönetiyorsunuz. Bir gün o iç dinamiklerini bilmediğiniz birkaç ürün için fabrika kurmaya kalkıyorsunuz. Sizce bilgi ve deneyiminiz bu iş için yeterli olup işletmenize katkı sağlayabilecek mi?

Önce analiz yapmalı, sonra değişime hazır olmalısınız. Kararınızı verdiyseniz sistemi kurum kültürünüze uygun kurguladığınızda başarınız daim olacaktır.

Satınalma işinin, en ucuza almak olmadığını birileri birilerine (yönetime) anlatması gerekiyor. Ürün istenilen “yani planlanan” zamanda, standartları belirlenmiş şartlarda, normlara uygun olarak geliyor mu?

Ben şirkete getirdim depo nasıl alırsa alsın günümüzün kansere dönmüş sorunu. Ülkemizde şirketler kendi Kilit Performans göstergelerini belirleyip uygulamadıkça bir adam hatasını/ hataları kapatmak için parmağını çıtlatır ve sorun çözüldü sanılır.

Üst yönetim sorgulayamadığı, neleri etkilediğini bilmediği çözümsüz sandığı süreçlerin stok devir hızı ile ölçülebildiğini sistematik olarak bilseydi ne olurdu?

Stok devir hızı şirketlerde nasıl ve kimler tarafından analiz edilmeli?

Stoklar satış yoluyla eritilebildiği için alış maliyetinden, stoklama maliyetine, hatta tedarik aşamasına kadar tüm süreçler ilgili kişiler tarafından analiz edilip uygulama bu yönde yapılmalıdır. Yoksa üretimde ham madde olarak kullandığınız bir ürünü X rakama ticari mal olarak sattığınızda kar ettiğinizi düşünseniz de üretim için ihtiyaç duyduğunuzda ve tedarik süreci 6 ay olarak hesaplandığında işletmenize büyük kayıplar yaşatmış olursunuz.

Şirketler stoklarındaki ürünleri hızlı bir şekilde satamadıklarını ve acil eylem planına geçmeleri gerektiğini düşündüren “düşük devir hızı” aslında her şirket için aynı şeyi anlatmaz. Sizin şirketiniz süt ya da mayo üretebilir, bu yüzden sistemleri kopyala yapıştır yapmayınız. Bilgili yönetici, işini bilen ekip ile güncel kalınız ki işletmeniz kuşaktan kuşağa aktarılsın.

Yüksek devir hızı ise bilinenin aksine her işletmenin sahip olmak istediği bir kavram değildir. Her ne kadar stoklardaki ürünlerin hızlı bir şekilde satışının yapıldığı ve ürün devrinin sağlandığı düşünülse de bu hızın yüksek olması, yetersiz stokla çalışıldığı için Çin örneğinde olduğu gibi stok sıkıntısı çekip pazardaki dengelerin değişebileceğine işaret olabilir.

“Bunları kaç şirket bilip uyguluyor? Yçnetim bu işlere yön verecek personeli nasıl belirliyor? KPİ neleri etkiliyor?” diye düşünüldüğünde şirketlerin iç dinamikleri ortaya çıkıyor. Dış denetim şirketleri borsada halka açık şirketleri doğru oranda sahada denetlemiş olsaydı ne olurdu sorusunun cevabını sizlere bırakıyorum.

Bir örnekle devam edelim, size 1 Mart’ta 10 adet pasta lazım. Tedarikçi 28 Şubat’ta ürünü size 12 adet yolladı, ne yaparsınız?

Depo o ürünü her şartta alır. Diyelim almadı, yaşanılacak sorunları bir düşünün. Yapmaması gerekeni yaptı ve aldı diyelim, şimdi ne olacak? İade edilme oranı neredeyse imkânsız, koy bir gün lazım olur.

Şimdi ne olacak? Zamanından 1 gün önce gelen ürün karşılığı finansınız 1 aylık maliyete katlanmak zorunda kalacak. Kdv hesaplamasından dolayı zamanından önce ödenen vergi maliyetine katlanacak. Stok devir hızını etkileyen o fazladan gelen 2 adet ürün için stok maliyeti ne olacak ve en önemlisi bu KPİ kimin hesabına yazılacak?

Ürünü zamanından önce geldiği için sesini çıkartmayan satınalmaya mı?

Almaması gereken ürünü gününden önce istenilen miktardan önce alan “almak zorunda bırakılan’’ depoya mı?

İstediğiniz kadar depolarınızda ABC analizlerine göre stok tutun, KPİ bir yerlerden kopyalayıp şirketinize uydurmaya çalışının kurgunuz yoksa ve inisiyatif alacak personele sahip değilseniz başarılı olamazsınız ve yarınlara güvenle bakamazsınız.

Tam da bu bağlamda stok devir hızı kadar önem arz eden personel devir hızınız devreye giriyor. Tüm çalışanlarınızın giriş tarihlerini toplayıp şirket kuruluş yılından bugüne kadar olan süreye bölün bakalım, yılda kaç personel değişimi yapıyorsunuz? Liyakat, yani insana yatırım ne kadar önemli analiz edin. Hatanın neresinden dönerseniz kardır.

Muhabir Banka Garantili İhracat Faktoringi

Dış ticaret tacirlerine yararlı olabileceğini düşündüğüm “Faktoring” konusunu farklı yönlerden ele alıp sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. Bu hafta da konusunda uzman değerli arkadaşım;  İş Faktoring A.Ş. Genel Müdürlük, İstanbul’da Uluslar arası Faktoring ve Muhabir İlişkileri bölümünde uzman arkadaşım Özge Kozalı’nın satırlarını paylaşmak istiyorum

Muhabir Garantili İhracat Faktoringi, şirketlerin yurt dışına gerçekleştirdiği mal veya hizmet satışlarından doğan vadeli alacaklarının faktoring şirketleri tarafından devralınarak (temlik) firmalara garanti, tahsilat ve finansman hizmetlerinin verildiği faktoring işlemidir.

Bir örnek ile Muhabir Garantili İhracat Faktoringi işlemini ihracatçı gözü ile inceleyelim;

İhracatçı A (Satıcı), üretimini yaptığı ürünlerin yurtdışı satışlarını da gerçekleştirmektedir. Yurtdışında Pazar payını genişletmek için devletin sunmuş olduğu teşviklerden de yararlanarak Italya’da fuara katılır. Fuarda tanışmış olduğu İthalatçı B (Alıcı) ile mal mukabili/vadeli/açık hesap satış için anlaşır.

Ülkesine dönen satıcı Faktoring Şirketi (Faktor)’ne alıcının bilgilerini ve anlaşma şartları olan Ödeme Vadesi ve Tahmini Döner Limit İhtiyacını ileterek, fuarda tanıştığı ancak ödeme alışkanlığı ve finansal gücünü bilmediği sadece fuarda tanışarak edindiği bilgilere istinaden sipariş almak istediği alıcı için Ön Limit araştırması yaptırır.

Faktor’den ön limit araştırmasının olumlu olduğu bilgisini alan satıcı, alıcı ile siparişte anlaşarak, Faktor’e Kesin Limit başvuru yapmak istediğini iletir. Faktor kesin limit araştırmasının da olumlu sonuçlandığını iletmesi akabinde Satıcı ile Faktor arasında Gayri Kabulü Rücu Faktoring Sözleşmesi imzalanır. Tahsis edilen limite istinaden garanti limit şartlarını belirleyen Limit Onay Bildirim formu Faktor tarafından hazırlanarak satıcı ile paylaşılır. Alıcı ile satıcı Intorductory Letter (Bildirim Mektubu) imzalar ve aslını Faktor’e gönderir.

Limitin tahsis edilmesinden itibaren yapılacak olan ihracatlar, FCI üyesi olan yurtdışındaki faktöring şirketinin (muhabir) bildirdiği limit tutarı ve maksimum ödeme vadesinin içerisinde kalmak şartı ile garanti hizmetinden yararlandırılacaktır. (Garanti limiti döner/rotatif limit mantığı ile işlemektedir.)

Satıcı ihracatı gerçekleştirir, ihracatta kullandığı evrakları;

  • commercial invoice
  • sipariş formu / order
  • gümrük beyannamesi bilgileri (Faktoring mevzuatına göre ilgili gümrük tarafından beyanname işlemlerinin tamamlanmış yani kapanmış olması gerekmektedir. Bu nedenle Faktor gtb.gov.tr internet sitesi üzerinden vedop kontrolü yapar.)
  • yükleme belgesi (Bıll of Lading, AWB Airway Bill of Lading, Railway Bill of Lading, CMR – Hamule Senedi)

ile birlikte alacaklarının devredildiğini bildirdiği NTR (Notification and Transfer of Receivables) formunu doldurarak bu ihracata dair alacağını Faktor’e devreder.

Siparişte anlaşılan ödeme vadesi üzerinden 90 gün geçmiş olması halinde, alıcının ödeme güçlüğü, aczi ve iflası söz konusu ise ve satışa konu herhangi bir ihtilaf/reklamasyon olmaması durumunda;  muhabir tarafından  ilgili faturanın %100’ü, Garanti Ödemesi olarak Faktor’e ödenir ve akabinde GRIF (General Rules of International Factoring) kuralları çerçevesinde satıcıya ödenir. (İhtilaf / reklamasyon durumu garanti kapsamı dışındadır. İhtilaf çözüldüğünde ilgili fatura tekrar garanti kapsamı içine alınır.)

Satıcı bu süreçte faktöringin hem tahsilat hem de garanti hizmetinden yararlanmış olur ve muhabirin bildirdiği faktöring komisyonunu üstlenir. Faktoring komisyonunun tahsili ödeme vadesinde gelen ödemeden mahsup edilebilir veya peşinen ödenebilmektedir.

Satıcı finansman kullanmak isterse; Faktor tarafından satıcıya bir kredi limiti tahsis edilir, garanti limitinden ari finansman limiti oluşturulur. Piyasa koşullarına istinaden, Faktor ile satıcı bir faiz oranında anlaşır ve finansman limiti şartına istinaden belli bir oranda (örneğin %70-80-90) ödemesini alır. Satıcı aylık (BCH – borçlu carı hesap olarak) faktöring ücretini Faktor’e öder.

Faktoring komisyonunun matrahı temlik edilen fatura olup, Faktoring Ücretinin matrahı ise kullandırılan ön ödemedir.

İHRACATÇININ FAYDALARI;

  • Müşteriye “açık kredi” şeklinde kredi imkanı sağlar, akreditif açma zorunluluğunu kaldırır. İhracatçı lehine akreditif açma zorunluluğunu ortadan kaldırarak, ithalatın maliyetini düşürür.
  • İhracatçının alıcıya tanıyabileceği vadeli satışların artması
  • Alıcılar hakkında alınan istihbarat/limit çerçevesinde satış kararının alınmasına bilgi desteği sağlaması, risklerin önlenmesi.
  • Muhabir sayesinde alıcı ile olabilecek dil probleminin aşılması.
  • Alıcıdan tahsilat takibi sayesinde işletmenin operasyonel yükün azalması.
  • Farklı ülkelerde tanımadıkları müşteriler ile kolay koşullarda çalışma, bu yolla ihracatlarını artırma fırsatı sayesinde orta ve küçük çaplı dış ticaret firmalarının dış pazarlara girmesi kolaylaşır.
  • İhracatçının seçebileceği alıcılar ile çalışabilmesi.
  • Vadeli/açık ihracat alacaklarını nakde çevirerek işletme sermayesi ihtiyacını karşılar.  Alacaklar, borçlar, stoklar azalır ve bilanço likit hale gelir. İşletmenin kredi değerliliği artar.
  • Faktörün verdiği ön ödeme işletmeye nakit girdisi sağladığı için diğer işletmelere oranla rekabet etme gücü artar.
  • İhracatçı için döviz taahhüdü doğurmaması ülkemizdeki en önemli avantajların başında gelir.

Özge Kozalı’ya sinerjsi için teşekkür ederim.

Süreç içinde faktoring kuruluşlarının faaliyetleri, avantaj ve dezavantajları konusunda yazılarımıza devam edeceğiz. Dış ticaret tacirlerine faktoring ne kadar mesafede, tacirerimizin faktoring faaliyetlerini ne kadar bilip bilmedikleri konularına da değinilecektir. Konu hakkında net olmayan bilgilerin faktoringi yeterince kullanamamıza neden olacaktır.

Mobil İhracat Çalışmalarınız için Kontrol Listesi (PDF)

Uluslararası ticarette yaşanan ulaşım engelleri nedeniyle ihracat saha satışlarınızın kesintiye uğramaması için Mobil İhracat operasyonlarınızı gündeme alabilirsiniz.

Buyer Network tarafından sunulan Mobil İhracat ürün ve hizmetleri ile yurtdışı pazarlarda satışlarınızı ve öngörülerinizi iyileştirebilirsiniz.Buyer Network yazılım ekibi tarafından hazırlanan bu kontrol listesi ile çalışmalarınıza yön verebilirsiniz.

Mobil ihracat; mobil uygulamaların ve mobil odaklı stratejilerin bir arada kullanıldığı ihracat satış stratejisidir. Temelinde mobil uygulamalar ve uygulama mağazalarında geçirilen sürenin artışı ile buradaki ticari potansiyeli yakalamak bulunmaktadır. Mobil ihracatın kapsamı sadece mobil uygulama geliştirmek olmayıp, doğrudan satış yöneticilerine ve ihracat yapmak isteyen firmaya öngörü ve sezgisellik kazandıracak tüm çalışmaları kapsamaktadır.

Yurtdışı pazarlarda satış potansiyelinizi arttırmak, daha düşük yatırım bedeli ile satış operasyonlarınızı geliştirmek için Mobil İhracat hizmetimizden faydalanabilirsiniz. Markanızın ve işletmenizin stratejisinin belirlenmesi proje yönetim sürecinin başında yer alıyor. İhracat satışlarınız için firmanızın ana stratejisi doğrultusunda geliştirdiğimiz fikir ve önerileri, mobil ve web teknolojileri kullanarak yapılması gerekenleri belirliyoruz. Mevcut durumda “mobil”’e ilişkin yaptığınız tüm çalışmaları değerlendirerek eksik yanlarını da belirliyoruz. Hedef pazarlarda teknoloji anlamında rakiplerinizi de analiz ederek onların güçlü ve zayıf yönlerini belirliyoruz.

MOBİL İHRACAT KONTROL LİSTESİNİ İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ.

Dosyaya erişebilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Henüz üye değilseniz Buraya Tıklayarak ücretsiz üye kaydı oluşturabilirsiniz.

Detaylı Bilgi

Yanlış Kararlarda Stresin Bilimsel Kanıtı

Stresin yarattığı olumsuz ve yıkıcı etkileri artık hepimiz biliyoruz. Fiziksel ve ruhsal hastalıklardan, sosyal ilişkilerimize kadar hem iş hem de özel yaşamımızı etkilemektedir.

Ancak stresin yanlış kararlar almamızda da çok önemli rolü olduğunu biliyor muydunuz? Hem Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde hem de Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılan araştırmalarda stresin, beynin karar verme sürecini kontrol eden kısmını etkilediği görülmüştür. Stres seviyesi yükseldiğinde, beynin mantıklı karar verme bölümü olan prefrontal korteksi devre dışı kalarak, stresle birlikte aktive olan limbik sistem devreye girer. Böylece beynin normal ve akılcı kararlar alma kısmı manipüle edilip, zayıf, riski yüksek ve yanlış kararlara neden olan bölümüyle harekete etmiş oluruz. Bu durum, vereceğimiz kararlarla ilgili ne kadar bilgi birikimine veya tecrübeye sahip olsak da hata yapmamıza neden olur.

Gün içinde pek çok konuda onlarca karar alıyoruz. Bunlardan bir kısmı önemsiz kararlar olabilir. Ancak özellikle iş ortamında aldığımız yanlış kararların sonuçlarının telafisi çok daha zor olacaktır. Ve domino etkisiyle başka yanlış kararları ya da davranış şekillerini tetikleyebilir. Dolayısıyla stresli olduğumuzda önemli kararlar vermemeye çalışarak, öncelikle stres seviyemizi düşürmemiz gerekir.

Peki, iş ortamında stresli bir günde, hızlı kararlar vermemiz gereken anlarda beynimizde oluşan stres seviyesini azaltabilmemiz ve beynin akılcı bölümüyle kararları alabilmemiz mümkün olabilir mi? Evet!

Stresi azaltmak ve yönetmek için pek çok teknik var. Ancak özellikle son 20 yıldır, Mindfulness kavramı öne çıkmaktadır. Bu kavram dünya devi şirketlerin tercih ettiği bir çözüm haline gelmiştir. Facebook, Google, Aetna, SAP, Apple, Toyota ve Bosch gibi dünya devlerinin özellikle üst düzey çalışanları Mindfulness eğitimleri alıp günlük rutinlerine Mindfulness pratiklerini dahil etmişlerdir.

Mindfulness pratikleri sadece stresi kontrol edebilmeyi sağlamamış, çalışanların verimini ve yaratıcılığını arttırmış, odaklanma ve konsantrasyon yetilerini güçlendirmiş, iletişim becerilerini yükseltmiş ve daha mutlu, daha tatminkâr olmalarını da sağlamıştır.

Ortaya çıkan bu sonuçlar hem istatistiksel olarak ölçülmüş hem de kişilerin beyin yapısında meydana gelen değişimle bilimsel olarak da kanıtlanmıştır.

2500 yıldır doğuda uygulanan bu pratikler, 1979 yılında Prof. Dr. Jon Kabat-Zinn tarafından ilk kez Mindfulness ismiyle batıda tıp literatürüne kazandırılmıştır. Yaklaşık 40 yıldır Avrupa’da ve Amerika’da hem tıp alanında uygulamalarından faydalanılmakta hem de iş ve özel yaşamda bireylere fayda sağlamaktadır.

Ülkemizde de faydaları bilindikçe, son yıllarda öne çıkan bir kavram haline gelmiştir. Bireysel eğitimlerin dışında, hastanelerde, okullarda ve şirketlerde de hem bireysel hem de grup çalışmaları ve eğitimleri yapılmaktadır.

İş hayatında ise rekabetin yükseldiği, ekonomik şartların zorlaştığı bu dönemde ülkemizde pek çok işletmede uygulanmaya, stresi yönetebilmek ve verimliliği arttırmak adına alışılmış çözümlerin dışına çıkılmaya başlanmıştır. Hiç de zahmetli olmayan kısa pratiklerini günlük aktivitelerinin bir parçası haline getiren çalışanlar ve yöneticiler hem kendileri için hem de kurumları için en yüksek faydayı ortaya koyabilmektedirler.