Prof.Dr. Mehmet Ceyhan’dan Koronavirüs Açıklaması: “Koronavirüs Konusunda Herkes Üzerine Düşen Görevi Yapmalı!

Türkiye’de de iki kişinin ölümüne yol açan Koronavirüs dünyayı tehdit etmeye devam ediyor. Virüs hakkında merak edilenleri Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan Radyo Trafik ortak yayınında anlattı.

Radyo Trafik ortak yayınında Radyo Trafik Ankara Yayın Sorumlusu Elvan Palaşoğlu’ya konuk olan Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, Koronovirüs hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Virüsün damlacık yoluyla bulaştığının altını çizen Ceyhan, “Koronavirüste güvenli mesafe bir buçuk metre. Daha sık bulaşma şekli temasla oluyor. Masa üzeri, kapı kolu gibi ortak kullanılan yüzeylere yerleşen virüs temasla ele geçip, ağız, göz ve burnumuza dokunmamızla bulaşıyor.” dedi.

TÜRKİYE’DEKİ ÖNLEMLER YETERLİ Mİ?

Prof. Dr. Ceyhan salgın hastalıklarda tespitin önemine vurgu yaparak, “Her ülke kendi çapında önlemler alıyor. Tespit edemediğimiz kaynaklarda önlem alamıyoruz. Sınırları kapatıp uçuşları yasaklıyoruz, okullar kapatılıyor. İş yerlerini kapatmak gerekiyor. Kalabalık yerlere gitmemek de önlemlerin başında geliyor. Bunu bir savaş gibi düşünün. Savaşın ilk cephesinde başarılı olduk. İlk vakamızı bir süre sonra gördük. İkinci cephedeki savaş çok önemli. İlk cephedeki savaşı devlet veriyor. İkinci cephede kurumlar ve medya var. Ortak bir stratejiyle virüsle savaşmalıyız.” şeklinde konuştu.

COVİD-19 İLE GRİBİ AYIRAN BELİRTİLER

Gelen bir soru üzerine, Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan grip ile Koronavirüs vakasını ayıran temel bir belirtinin olmadığını bildirdi. Koronavirüsün ancak test yoluyla belirlenebildiğini kaydeden Ceyhan, “Testte de bir sorun var. Polikliniklere ateş ve öksürükle başvuruluyor. Bütün bu şikâyetle gelenlere test yapmak olanaksız. Test kitini yeterli düzeyde bulmak mümkün değil. Aynı sıkıntıyı ABD ve Avrupa ülkeleri de yaşıyor. Bir sınırlama koymak lazım.” ifadelerini kullandı.

“1 YILDAN ÖNCE AŞI OLMAZ”

Koronavirüs vakası ortaya çıktıktan sonra başlanan tedavi yöntemlerine de değinen Prof. Dr. Mehmet Ceyhan aşı için en az bir yıl beklenmesi gerektiğine vurgu yaptı:

“Koronavirüs tedavisi için denenen çok ilaç var ama güvenilebilir bir ilaç yok. Aşı medyada yanlış değerlendiriliyor. Hemen “aşı bulundu” diye başlık atılıyor. Halbuki öyle bir durum yok. Önce hayvan deneyleri yapılmalı. Bir yıldan kısa bir sürede aşı olmaz. Kesinlikle bir aşı bulunacak diye bir durum yok. İnsanlar yıllardır AIDS ile savaşıyor, henüz bir aşısı yok!”

ELDİVEN VE MASKE KULLANIMI

Ceyhan, salgın hastalıklar konusunda doğru bilinen yanlışları anlattı. Eldiven kullanımının faydası olmadığını, aksine eller nemlendiği için virüsün çoğalmasına ortam hazırlandığını dile getiren Mehmet Ceyhan, maskelerin de yanlış kullanıldığının altını çizdi. Uzun süre takılan maskenin zarar verdiğini söyleyen Başkan Ceyhan, “Ateşiniz varsa muayene olana kadar maske takmalısınız. Maskenin bez kısmına dokunulmamalıdır. Lastikten ya da kordondan tutularak takılmalıdır. Maskeler tek kullanımlıktır. Sonrasında bir poşete konulup atılmalı ve eller yıkanmalıdır.” sözleriyle vatandaşları uyardı.

VİRÜSÜN YAYILMASI NE ZAMAN DURACAK?

Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, hava sıcaklıklarının artmasıyla virüs yayılımının azalacağı yönündeki bilgilerin yine yanlış olduğunu belirterek, “Keşke öyle olsa. Maalesef böyle bir garanti vermek mümkün değil. Güney yarımkürede de hastalık var. Yeni bir virüs ortaya çıkıyor ve hiç bağışıklığı olmayan dünya nüfusuna yayılıyor. Tedbirler elden bırakılmamalı!” ikazında bulundu.

DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR

Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, Radyo Trafik dinleyenlerinden gelen soruları da yanıtladı ve merak edilen konulara açıklık getirdi:

“Koronavirüsün hayvandan insana bulaşması beklenen bir durum. Gerçekten yarasa kökenli olma ihtimali var. Bizden hayvana bulaşır mı derseniz böyle bir vaka oldu. Ancak paniğe gerek yok. Sigara içmek ciddi risk faktörü. Çin’deki bir çalışmada erkeklerin hayatını daha fazla kaybettiği gözlemlendi. Bu farkın ise sigaradan kaynaklı olduğu söyleniyor. Çocuklarda ise hastalık hafif seyrediyor.”

Ayrıca sosyal medyada yayılan bilgilerin de yanlışlığından yakınan Ceyhan, Tuzlu su ile gargara yapmanın koruyucu etkisinin olmadığını, aksine zararları olduğunu söyledi. Gıda yoluyla virüsün zarar vermediğini de kaydeden Mehmet Ceyhan, yine iddia edildiği gibi virüsün laboratuvarda üretilmesinin mümkün olmadığını açıkladı.

SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI İLAN EDİLMELİ Mİ?

Henüz sokağa çıkma yasağının düşünülmemesini belirten Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, “Olayın gidişine bakılmalı. Kendi haline bırakılırsa iyi olmaz. Gerekiyorsa bu sokağa çıkma yasağı dahil her türlü karar alınmalı.” ifadeleriyle sözlerini tamamladı.

Koronavirüs Salgınına Karşı Kolonya ve Hijyen Malzemeleri Sektöründen Açıklama Geldi

Türkiye’de ve dünyada hayatı durma noktasına getiren Koronavirüs Salgını, temizlik ve hijyen malzemelerine olan ilgiyi artırdı. Başta kolonya olmak üzere dezenfekte özellikli tüm ürünler, bulunması zor hale geldi. Bazı tedarikçiler ise ürünleri fahiş zamlarla satarak yaşanan trajediden kazanç sağlamaya çalışıyor. Birçok kozmetik ve temizlik markasını bünyesinden barındıran Giz Kozmetik Kurulu Başkanı İbrahim Zengin konuya ilişkin, “Paniğe gerek yok, halkımız müsterih olsun. Ülkemizin temizlik ve hijyen malzemeleri üreticileri olarak gerekli bütün hammaddemiz var. Üreticiler olarak kolonya ve diğer bütün hijyen malzemesi talebini karşılayabiliriz. Online satış kanalımız LEA’da, tüm temizlik malzemelerini zamsız ve eve teslimat şeklinde insanlarımıza ulaştırabiliyoruz.” dedi.

Tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs Salgını, Türkiye’de de acı yüzünü göstermeye başladı. Salgının ülkemizde görünmesiyle birlikte temizlik ve hijyen malzemeleri de bulunamaz hale geldi. Uzmanların da özellikle kullanılmasını önerdiği kolonya ve diğer dezenfekte malzemeleri adeta karaborsaya düştü. Türk kültüründe önemli yeri olan ve şu sıralar yüksek talep gören kolonyanın bulunamaz hale gelmesi, toplumu daha da tedirgin ederken konuya ilişkin sektörden açıklama geldi. Paniğe gerek olmadığını ve üretimin devam ettiğini belirten Giz Kozmetik Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Zengin şu bilgileri paylaştı: “Halkımız müsterih olsun. Ülkemizin kozmetik, temizlik ve hijyen malzemeleri üreticileri olarak gerekli bütün hammaddemiz var. Kolonya ve diğer bütün hijyen malzemesi ihtiyaçlarını karşılayabiliriz. Doktorlarımız bu günlerde kişisel temizliğe daha çok dikkat çekiyor. Halkımıza düşen görev konunun uzmanları olan hekimlerimizi dikkate almak.”

“Fırsatçılara imkan vermemeliyiz”

Giz kozmetik olarak 2 saatte bir fabrikada hijyen çalışmaları yaparak üretime devam ettiklerini ifade eden İbrahim Zengin, bu süreçte önceliklerinin Giz Kozmetik’in online satış kanalı LEA ile iç pazardaki talebi karşılamak olduğunun altını çizdi.

Sektörün Türkiye’deki talebi karşılayabilecek güçte olduğunu belirten Zengin, “Giz Kozmetik olarak online satış kanalımız LEA’da; kolonya, yüzey temizleyici ve deterjanları, hiçbir zam yapmadan eve teslimat şeklinde insanlarımıza ulaştırabiliyoruz. Ortada ürün bulunamaması gibi bir durum yok. Bu toplumsal bir sorun ve yüzde 100 yerli bir marka olarak bize düşen görev bu şartlar altında insanlarımızın yanında olmak.” dedi.

Stok Devir Hızı

İşletme içerisindeki malların bir yıl içerisinde kaç kere paraya dönüştüğünü hesaplamanın adına “stok devir hızı” diyoruz.

Depoda mallar artıkça, öz sermaye karlığı düşer diyebilir miyiz?

Elbette diyebiliriz.

Stoklarında yüklü miktarda satılacak ürün bulunan işletmeleri güçlü sayabilir miyiz?

Elbette mümkündür.

Sizce de yazılanlarda bir tezatlık yok mu?

Tezatlığın kök nedeni ne olabilir?

Her ne kadar stoklar mali açıdan işletmelerde kambur gibi gözükse de tedarik, depolama, ulaşım süreçleri doğru analiz edildiğinde finansal yatırımları güçlü olan şirketler stok maliyet çalışmaları ile ciddi kazançlar sağlayabilirler bunun için yapılması gerekenler sırasıyla doğru zamanda, doğru orandaki ürünü müşterinin istediği doğrultuda piyasaya sürmeyi başarmak, yapılan bir araştırmaya göre internetten alışveriş yapmak için siteye hemen ulaşılmaması halinde o siteden alışveriş oranı % 20 düşüyormuş. Bir de zamanında teslim edilemediği için geri dönen iptalleri düşünün, maliyetler ne kadar artıyor.

Stoklarına hakim olan şirketler gelecekte kazançlı çıkacaklar. Stoklarınızda ürün olması ya da olmaması önemli değil, stoklarınızda hangi ürünlerin olması ya da olmaması önem arz ediyor. Bunun adına da stok yönetimi diyoruz. Yani şirketlerin gücünü, kabiliyetini ölçebildiğimiz en kritik süreç.

Corona virüsü ile dünya sarsıldı. Stoklarında koruyucu maske bulunduran işletmeler %400 fahiş fiyatla kazanç elde ettiler. Elbette bu işlem etik değil ve örnek gösterilemez, lakin üretiminin tamamını Çin’de yaptırıp dünyaya pazarlayan devasa şirketleri hangi zorluklar bekliyor diye sorsam ne dersiniz?

Çok yakında Çin’de üretilen birçok ürüne ulaşmamız mümkün olmayacak. Üreticiler var olan satış organizasyonunu yönetebilmek için yeni üretim sahaları arayacaklar. Stokları ve iş gücü olan ülkeler bu pastadaki paylarını büyük ölçüde artıracaklar, alın size stokların ne kadar önemli olduğunu anlatan bir örnek.

İşletmelerde stoklar titiz bir şekilde takip edildiğinde, depolar işletmenin karlılığında aktif rol oynayacak işletmeye katkı sağlayacaktır. Aksi durumda satılmayı bekleyen günü ve modası geçmiş birçok ürün şirketlerin karlılığını düşürüp tökezlemesine hatta batmasına sebep olacaktır.

İşletmeler her ne kadar birbirlerine benzer gibi görünseler de aslında birbirlerinden çok farklı yönleri vardır. Bu yüzden yazılı kuralları kopyala yapıştır yapıp işletmenizde uygulamaya kalkarsanız başarılı olamayabilirsiniz.

Kötü bir futbol takımınız olduğunu düşünün. Dünyanın en popüler teknik direktörünü getirseniz takımınıza ne katabilir?

Kar eden bir e-ticaret sitesi sahibi olduğunuzu düşünün. İç dinamiklerini bilmediğiniz birçok ürünü al sat yapıyorsunuz, hata sisteminizi öyle kurmuşsunuz ki sıfır stok ile organizasyonu yönetiyorsunuz. Bir gün o iç dinamiklerini bilmediğiniz birkaç ürün için fabrika kurmaya kalkıyorsunuz. Sizce bilgi ve deneyiminiz bu iş için yeterli olup işletmenize katkı sağlayabilecek mi?

Önce analiz yapmalı, sonra değişime hazır olmalısınız. Kararınızı verdiyseniz sistemi kurum kültürünüze uygun kurguladığınızda başarınız daim olacaktır.

Satınalma işinin, en ucuza almak olmadığını birileri birilerine (yönetime) anlatması gerekiyor. Ürün istenilen “yani planlanan” zamanda, standartları belirlenmiş şartlarda, normlara uygun olarak geliyor mu?

Ben şirkete getirdim depo nasıl alırsa alsın günümüzün kansere dönmüş sorunu. Ülkemizde şirketler kendi Kilit Performans göstergelerini belirleyip uygulamadıkça bir adam hatasını/ hataları kapatmak için parmağını çıtlatır ve sorun çözüldü sanılır.

Üst yönetim sorgulayamadığı, neleri etkilediğini bilmediği çözümsüz sandığı süreçlerin stok devir hızı ile ölçülebildiğini sistematik olarak bilseydi ne olurdu?

Stok devir hızı şirketlerde nasıl ve kimler tarafından analiz edilmeli?

Stoklar satış yoluyla eritilebildiği için alış maliyetinden, stoklama maliyetine, hatta tedarik aşamasına kadar tüm süreçler ilgili kişiler tarafından analiz edilip uygulama bu yönde yapılmalıdır. Yoksa üretimde ham madde olarak kullandığınız bir ürünü X rakama ticari mal olarak sattığınızda kar ettiğinizi düşünseniz de üretim için ihtiyaç duyduğunuzda ve tedarik süreci 6 ay olarak hesaplandığında işletmenize büyük kayıplar yaşatmış olursunuz.

Şirketler stoklarındaki ürünleri hızlı bir şekilde satamadıklarını ve acil eylem planına geçmeleri gerektiğini düşündüren “düşük devir hızı” aslında her şirket için aynı şeyi anlatmaz. Sizin şirketiniz süt ya da mayo üretebilir, bu yüzden sistemleri kopyala yapıştır yapmayınız. Bilgili yönetici, işini bilen ekip ile güncel kalınız ki işletmeniz kuşaktan kuşağa aktarılsın.

Yüksek devir hızı ise bilinenin aksine her işletmenin sahip olmak istediği bir kavram değildir. Her ne kadar stoklardaki ürünlerin hızlı bir şekilde satışının yapıldığı ve ürün devrinin sağlandığı düşünülse de bu hızın yüksek olması, yetersiz stokla çalışıldığı için Çin örneğinde olduğu gibi stok sıkıntısı çekip pazardaki dengelerin değişebileceğine işaret olabilir.

“Bunları kaç şirket bilip uyguluyor? Yçnetim bu işlere yön verecek personeli nasıl belirliyor? KPİ neleri etkiliyor?” diye düşünüldüğünde şirketlerin iç dinamikleri ortaya çıkıyor. Dış denetim şirketleri borsada halka açık şirketleri doğru oranda sahada denetlemiş olsaydı ne olurdu sorusunun cevabını sizlere bırakıyorum.

Bir örnekle devam edelim, size 1 Mart’ta 10 adet pasta lazım. Tedarikçi 28 Şubat’ta ürünü size 12 adet yolladı, ne yaparsınız?

Depo o ürünü her şartta alır. Diyelim almadı, yaşanılacak sorunları bir düşünün. Yapmaması gerekeni yaptı ve aldı diyelim, şimdi ne olacak? İade edilme oranı neredeyse imkânsız, koy bir gün lazım olur.

Şimdi ne olacak? Zamanından 1 gün önce gelen ürün karşılığı finansınız 1 aylık maliyete katlanmak zorunda kalacak. Kdv hesaplamasından dolayı zamanından önce ödenen vergi maliyetine katlanacak. Stok devir hızını etkileyen o fazladan gelen 2 adet ürün için stok maliyeti ne olacak ve en önemlisi bu KPİ kimin hesabına yazılacak?

Ürünü zamanından önce geldiği için sesini çıkartmayan satınalmaya mı?

Almaması gereken ürünü gününden önce istenilen miktardan önce alan “almak zorunda bırakılan’’ depoya mı?

İstediğiniz kadar depolarınızda ABC analizlerine göre stok tutun, KPİ bir yerlerden kopyalayıp şirketinize uydurmaya çalışının kurgunuz yoksa ve inisiyatif alacak personele sahip değilseniz başarılı olamazsınız ve yarınlara güvenle bakamazsınız.

Tam da bu bağlamda stok devir hızı kadar önem arz eden personel devir hızınız devreye giriyor. Tüm çalışanlarınızın giriş tarihlerini toplayıp şirket kuruluş yılından bugüne kadar olan süreye bölün bakalım, yılda kaç personel değişimi yapıyorsunuz? Liyakat, yani insana yatırım ne kadar önemli analiz edin. Hatanın neresinden dönerseniz kardır.

Muhabir Banka Garantili İhracat Faktoringi

Dış ticaret tacirlerine yararlı olabileceğini düşündüğüm “Faktoring” konusunu farklı yönlerden ele alıp sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. Bu hafta da konusunda uzman değerli arkadaşım;  İş Faktoring A.Ş. Genel Müdürlük, İstanbul’da Uluslar arası Faktoring ve Muhabir İlişkileri bölümünde uzman arkadaşım Özge Kozalı’nın satırlarını paylaşmak istiyorum

Muhabir Garantili İhracat Faktoringi, şirketlerin yurt dışına gerçekleştirdiği mal veya hizmet satışlarından doğan vadeli alacaklarının faktoring şirketleri tarafından devralınarak (temlik) firmalara garanti, tahsilat ve finansman hizmetlerinin verildiği faktoring işlemidir.

Bir örnek ile Muhabir Garantili İhracat Faktoringi işlemini ihracatçı gözü ile inceleyelim;

İhracatçı A (Satıcı), üretimini yaptığı ürünlerin yurtdışı satışlarını da gerçekleştirmektedir. Yurtdışında Pazar payını genişletmek için devletin sunmuş olduğu teşviklerden de yararlanarak Italya’da fuara katılır. Fuarda tanışmış olduğu İthalatçı B (Alıcı) ile mal mukabili/vadeli/açık hesap satış için anlaşır.

Ülkesine dönen satıcı Faktoring Şirketi (Faktor)’ne alıcının bilgilerini ve anlaşma şartları olan Ödeme Vadesi ve Tahmini Döner Limit İhtiyacını ileterek, fuarda tanıştığı ancak ödeme alışkanlığı ve finansal gücünü bilmediği sadece fuarda tanışarak edindiği bilgilere istinaden sipariş almak istediği alıcı için Ön Limit araştırması yaptırır.

Faktor’den ön limit araştırmasının olumlu olduğu bilgisini alan satıcı, alıcı ile siparişte anlaşarak, Faktor’e Kesin Limit başvuru yapmak istediğini iletir. Faktor kesin limit araştırmasının da olumlu sonuçlandığını iletmesi akabinde Satıcı ile Faktor arasında Gayri Kabulü Rücu Faktoring Sözleşmesi imzalanır. Tahsis edilen limite istinaden garanti limit şartlarını belirleyen Limit Onay Bildirim formu Faktor tarafından hazırlanarak satıcı ile paylaşılır. Alıcı ile satıcı Intorductory Letter (Bildirim Mektubu) imzalar ve aslını Faktor’e gönderir.

Limitin tahsis edilmesinden itibaren yapılacak olan ihracatlar, FCI üyesi olan yurtdışındaki faktöring şirketinin (muhabir) bildirdiği limit tutarı ve maksimum ödeme vadesinin içerisinde kalmak şartı ile garanti hizmetinden yararlandırılacaktır. (Garanti limiti döner/rotatif limit mantığı ile işlemektedir.)

Satıcı ihracatı gerçekleştirir, ihracatta kullandığı evrakları;

  • commercial invoice
  • sipariş formu / order
  • gümrük beyannamesi bilgileri (Faktoring mevzuatına göre ilgili gümrük tarafından beyanname işlemlerinin tamamlanmış yani kapanmış olması gerekmektedir. Bu nedenle Faktor gtb.gov.tr internet sitesi üzerinden vedop kontrolü yapar.)
  • yükleme belgesi (Bıll of Lading, AWB Airway Bill of Lading, Railway Bill of Lading, CMR – Hamule Senedi)

ile birlikte alacaklarının devredildiğini bildirdiği NTR (Notification and Transfer of Receivables) formunu doldurarak bu ihracata dair alacağını Faktor’e devreder.

Siparişte anlaşılan ödeme vadesi üzerinden 90 gün geçmiş olması halinde, alıcının ödeme güçlüğü, aczi ve iflası söz konusu ise ve satışa konu herhangi bir ihtilaf/reklamasyon olmaması durumunda;  muhabir tarafından  ilgili faturanın %100’ü, Garanti Ödemesi olarak Faktor’e ödenir ve akabinde GRIF (General Rules of International Factoring) kuralları çerçevesinde satıcıya ödenir. (İhtilaf / reklamasyon durumu garanti kapsamı dışındadır. İhtilaf çözüldüğünde ilgili fatura tekrar garanti kapsamı içine alınır.)

Satıcı bu süreçte faktöringin hem tahsilat hem de garanti hizmetinden yararlanmış olur ve muhabirin bildirdiği faktöring komisyonunu üstlenir. Faktoring komisyonunun tahsili ödeme vadesinde gelen ödemeden mahsup edilebilir veya peşinen ödenebilmektedir.

Satıcı finansman kullanmak isterse; Faktor tarafından satıcıya bir kredi limiti tahsis edilir, garanti limitinden ari finansman limiti oluşturulur. Piyasa koşullarına istinaden, Faktor ile satıcı bir faiz oranında anlaşır ve finansman limiti şartına istinaden belli bir oranda (örneğin %70-80-90) ödemesini alır. Satıcı aylık (BCH – borçlu carı hesap olarak) faktöring ücretini Faktor’e öder.

Faktoring komisyonunun matrahı temlik edilen fatura olup, Faktoring Ücretinin matrahı ise kullandırılan ön ödemedir.

İHRACATÇININ FAYDALARI;

  • Müşteriye “açık kredi” şeklinde kredi imkanı sağlar, akreditif açma zorunluluğunu kaldırır. İhracatçı lehine akreditif açma zorunluluğunu ortadan kaldırarak, ithalatın maliyetini düşürür.
  • İhracatçının alıcıya tanıyabileceği vadeli satışların artması
  • Alıcılar hakkında alınan istihbarat/limit çerçevesinde satış kararının alınmasına bilgi desteği sağlaması, risklerin önlenmesi.
  • Muhabir sayesinde alıcı ile olabilecek dil probleminin aşılması.
  • Alıcıdan tahsilat takibi sayesinde işletmenin operasyonel yükün azalması.
  • Farklı ülkelerde tanımadıkları müşteriler ile kolay koşullarda çalışma, bu yolla ihracatlarını artırma fırsatı sayesinde orta ve küçük çaplı dış ticaret firmalarının dış pazarlara girmesi kolaylaşır.
  • İhracatçının seçebileceği alıcılar ile çalışabilmesi.
  • Vadeli/açık ihracat alacaklarını nakde çevirerek işletme sermayesi ihtiyacını karşılar.  Alacaklar, borçlar, stoklar azalır ve bilanço likit hale gelir. İşletmenin kredi değerliliği artar.
  • Faktörün verdiği ön ödeme işletmeye nakit girdisi sağladığı için diğer işletmelere oranla rekabet etme gücü artar.
  • İhracatçı için döviz taahhüdü doğurmaması ülkemizdeki en önemli avantajların başında gelir.

Özge Kozalı’ya sinerjsi için teşekkür ederim.

Süreç içinde faktoring kuruluşlarının faaliyetleri, avantaj ve dezavantajları konusunda yazılarımıza devam edeceğiz. Dış ticaret tacirlerine faktoring ne kadar mesafede, tacirerimizin faktoring faaliyetlerini ne kadar bilip bilmedikleri konularına da değinilecektir. Konu hakkında net olmayan bilgilerin faktoringi yeterince kullanamamıza neden olacaktır.

Mobil İhracat Çalışmalarınız için Kontrol Listesi (PDF)

Uluslararası ticarette yaşanan ulaşım engelleri nedeniyle ihracat saha satışlarınızın kesintiye uğramaması için Mobil İhracat operasyonlarınızı gündeme alabilirsiniz.

Buyer Network tarafından sunulan Mobil İhracat ürün ve hizmetleri ile yurtdışı pazarlarda satışlarınızı ve öngörülerinizi iyileştirebilirsiniz.Buyer Network yazılım ekibi tarafından hazırlanan bu kontrol listesi ile çalışmalarınıza yön verebilirsiniz.

Mobil ihracat; mobil uygulamaların ve mobil odaklı stratejilerin bir arada kullanıldığı ihracat satış stratejisidir. Temelinde mobil uygulamalar ve uygulama mağazalarında geçirilen sürenin artışı ile buradaki ticari potansiyeli yakalamak bulunmaktadır. Mobil ihracatın kapsamı sadece mobil uygulama geliştirmek olmayıp, doğrudan satış yöneticilerine ve ihracat yapmak isteyen firmaya öngörü ve sezgisellik kazandıracak tüm çalışmaları kapsamaktadır.

Yurtdışı pazarlarda satış potansiyelinizi arttırmak, daha düşük yatırım bedeli ile satış operasyonlarınızı geliştirmek için Mobil İhracat hizmetimizden faydalanabilirsiniz. Markanızın ve işletmenizin stratejisinin belirlenmesi proje yönetim sürecinin başında yer alıyor. İhracat satışlarınız için firmanızın ana stratejisi doğrultusunda geliştirdiğimiz fikir ve önerileri, mobil ve web teknolojileri kullanarak yapılması gerekenleri belirliyoruz. Mevcut durumda “mobil”’e ilişkin yaptığınız tüm çalışmaları değerlendirerek eksik yanlarını da belirliyoruz. Hedef pazarlarda teknoloji anlamında rakiplerinizi de analiz ederek onların güçlü ve zayıf yönlerini belirliyoruz.

MOBİL İHRACAT KONTROL LİSTESİNİ İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ.

Dosyaya erişebilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Henüz üye değilseniz Buraya Tıklayarak ücretsiz üye kaydı oluşturabilirsiniz.

Detaylı Bilgi

Yanlış Kararlarda Stresin Bilimsel Kanıtı

Stresin yarattığı olumsuz ve yıkıcı etkileri artık hepimiz biliyoruz. Fiziksel ve ruhsal hastalıklardan, sosyal ilişkilerimize kadar hem iş hem de özel yaşamımızı etkilemektedir.

Ancak stresin yanlış kararlar almamızda da çok önemli rolü olduğunu biliyor muydunuz? Hem Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde hem de Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılan araştırmalarda stresin, beynin karar verme sürecini kontrol eden kısmını etkilediği görülmüştür. Stres seviyesi yükseldiğinde, beynin mantıklı karar verme bölümü olan prefrontal korteksi devre dışı kalarak, stresle birlikte aktive olan limbik sistem devreye girer. Böylece beynin normal ve akılcı kararlar alma kısmı manipüle edilip, zayıf, riski yüksek ve yanlış kararlara neden olan bölümüyle harekete etmiş oluruz. Bu durum, vereceğimiz kararlarla ilgili ne kadar bilgi birikimine veya tecrübeye sahip olsak da hata yapmamıza neden olur.

Gün içinde pek çok konuda onlarca karar alıyoruz. Bunlardan bir kısmı önemsiz kararlar olabilir. Ancak özellikle iş ortamında aldığımız yanlış kararların sonuçlarının telafisi çok daha zor olacaktır. Ve domino etkisiyle başka yanlış kararları ya da davranış şekillerini tetikleyebilir. Dolayısıyla stresli olduğumuzda önemli kararlar vermemeye çalışarak, öncelikle stres seviyemizi düşürmemiz gerekir.

Peki, iş ortamında stresli bir günde, hızlı kararlar vermemiz gereken anlarda beynimizde oluşan stres seviyesini azaltabilmemiz ve beynin akılcı bölümüyle kararları alabilmemiz mümkün olabilir mi? Evet!

Stresi azaltmak ve yönetmek için pek çok teknik var. Ancak özellikle son 20 yıldır, Mindfulness kavramı öne çıkmaktadır. Bu kavram dünya devi şirketlerin tercih ettiği bir çözüm haline gelmiştir. Facebook, Google, Aetna, SAP, Apple, Toyota ve Bosch gibi dünya devlerinin özellikle üst düzey çalışanları Mindfulness eğitimleri alıp günlük rutinlerine Mindfulness pratiklerini dahil etmişlerdir.

Mindfulness pratikleri sadece stresi kontrol edebilmeyi sağlamamış, çalışanların verimini ve yaratıcılığını arttırmış, odaklanma ve konsantrasyon yetilerini güçlendirmiş, iletişim becerilerini yükseltmiş ve daha mutlu, daha tatminkâr olmalarını da sağlamıştır.

Ortaya çıkan bu sonuçlar hem istatistiksel olarak ölçülmüş hem de kişilerin beyin yapısında meydana gelen değişimle bilimsel olarak da kanıtlanmıştır.

2500 yıldır doğuda uygulanan bu pratikler, 1979 yılında Prof. Dr. Jon Kabat-Zinn tarafından ilk kez Mindfulness ismiyle batıda tıp literatürüne kazandırılmıştır. Yaklaşık 40 yıldır Avrupa’da ve Amerika’da hem tıp alanında uygulamalarından faydalanılmakta hem de iş ve özel yaşamda bireylere fayda sağlamaktadır.

Ülkemizde de faydaları bilindikçe, son yıllarda öne çıkan bir kavram haline gelmiştir. Bireysel eğitimlerin dışında, hastanelerde, okullarda ve şirketlerde de hem bireysel hem de grup çalışmaları ve eğitimleri yapılmaktadır.

İş hayatında ise rekabetin yükseldiği, ekonomik şartların zorlaştığı bu dönemde ülkemizde pek çok işletmede uygulanmaya, stresi yönetebilmek ve verimliliği arttırmak adına alışılmış çözümlerin dışına çıkılmaya başlanmıştır. Hiç de zahmetli olmayan kısa pratiklerini günlük aktivitelerinin bir parçası haline getiren çalışanlar ve yöneticiler hem kendileri için hem de kurumları için en yüksek faydayı ortaya koyabilmektedirler.

Dijitalleşen Lojistikte İş Gücünün Geleceği

2010’lu yılların sonlarına doğru lojistikte yaşanan dijitalleşme ve teknolojik gelişmeler gittikçe etkisini artırdı. Birkaç yıl içerisinde dronelar havalanmış, otonom araçlar test sürüşlerine başlamış, depolardaki robotlar palet bozma, sipariş bazlı toplama yapma  gibi operasyonları gerçekleştirmeye başlamışlardı.

Açıktır ki dronelar bir daha yere inmeyecek , otonom araçlar garajlarına dönmeyecek ve robotlar aldıkları işleri geri vermeyecekler. Teknoloji sürekli eksiklikleri  tespit edip geliştirecek, revize edecek, yeniden uygulamaya alacak ve bu döngü hep ileriye doğru hareket edecektir. Yakın gelecekte yani 2020’li yıllarda teslimatların dronelarla yapılması, özellikle şehirlerarası taşımaların sürücüsüz tırlarla gerçekleştirilmesi, depolama operasyonlarında robotların hatasız performans çıkarması günlük operasyonların rutin akışları haline gelecektir.

Ayrıca bugün henüz gündeme almadığımız pekçok yeni teknoloji ortaya çıkacak ve farklı gelişim alanları yaratacaktır.

Peki İNSAN; lojistikte çalışan işgücü nasıl değişecek ve konumlanacak? Tüm bu gelecek öngörüleri arasında belki de en az konuşulan; lojisitiğin geleceğindeki insanı tanımlamaktır.

Lojistik sektörü, iş gücü yoğun bir sektör olarak konumlandığından dijitalleşmeyle birlikte  iş gücü çok daha azalacak. Bu azalma hem mavi hem de beyaz yaka için geçerli olacak. Tır, kamyon, forklift, reachtruck vb. araçları kullanan sürücü ve operatörler farklı görevlerde çalışmak zorunda kalacaklar. Geleneksel depo ve fulfillment merkezlerde sağlanan katma değerli hizmetlerin pek çoğu robotlar tarafından gerçekleştirileceğinden özellikle dönemsel – part time çalışma modellerine duyulan ihtiyaç azalacak.

Beyaz yaka çalışanlar artık personeli yönetmekten sorumlu olmayacak bunun yerine süreçleri ele alıp, yönetecek ve geliştirecek. Tabiki bugünkü sayı ve görev çeşitliliğinde pozisyonlar olmayacak birçok pozisyon kapanacak ya da diğerleriyle birleşecek.  Beyaz yakalıların hem iletişim, hem teknoloji,  hem yazılım, hem süreç geliştirme gibi konularda bilgi ve yetkinliklere sahip olması beklenecek. Robotların ya da otonom araçların çalışma sistemleri ve algoritmaları hakkında bilgi sahibi olması gerekecek, geliştireceği yeni süreçlerin uygulanabilirlik ve yazılımsal gelişim alanlarını analiz edebilmesi ve bu gelişim alanlarını modellemesi beklenecek. Muhtemelen bu işleri tanımlamak için beyaz yaka diye bir kavram kullanılmayacak.

Satış, pazarlama ve müşteri hizmetlerinin önemi azalmayacak ancak dijital kanallar geliştikçe bu alanlarda bugün anladığımız anlamda klasik müşteri ilişkileri, potansiyel firma ziyaretleri, teklif verme, pazarlık süreçleri yer almayacak. Daha çok algoritmaya dayalı, büyük veriye dayalı, tahminleme yöntemlerine dayalı faaliyetler gerçekleşecek, minimum kaynak ve enerji ile hem mevcut müşterilerin yönetimi hem de yeni müşteri kazanımı hedeflenecek.

Sonuç olarak; Teknolojik gelişmeler ve dijital dönüşüm, Lojistik sektöründeki iş gücünü ve insanı önemli ölçüde etkileyecek. Bu dönüşüm sürecine adapte olup sektörde kalmaya devam edecek insan pekçok fonksiyonu birden yerine getirmek ve bu yetkinliklerini geliştirmek durumunda kalacak.

Değişimi kabullenmeyip direnenler, uyum sağlayamayanlar ya da bu yeni ekosistemi geliştiremeyenler sektörden ayrılıp farklı alanlarda yolculuklarına devam edecekler. Ve kimin sektörde kalıp kalmayacağına ise muhtemelen İK departmanı değil performanslarımızı analiz edecek yapay zeka algoritmaları karar verecek.

Güney Asya Pazarına Genel Bakış

Asya pazarında alışagelmiş bir analiz hep Çin’in büyümesi üzerinedir. Fakat pazarın geri kalanı gözden kaçan önemli bir bölümü oluşturmakta. Ekonomik olarak Çin kadar büyük olmasalarda nüfus yoğunluğu olarak artık onu yakalayan Güney Asya pazarı, Hindistan, Endonezya, Filipinler vs. Ülkeler ekonomilerinde parabolik büyümeler görülmekte. Dünya nüfusunun yarısından fazlasının bulunduğu bu pazarlarda  Türkiye olarak Pazar hacmimiz binde 15 – 20 aralığına tekabül ediyor.

İç Pazar durgunluğu günden güne artarken, Türkiye günden güne ihracat yapması zorunlu bir ülke haline gelmektedir. Yeni pazarlar bulmak, bu pazarlarda kalıcı ilişkiler geliştirmek eskiden vizyoner iş adamlarının yaptığı bir işken, yeni dönemde hayatta kalan bir iş sahibi olmak için zorunluluktur.

Türkiye coğrafi olarak Avrupa ve Orta doğu temelli dış ticaret yapmakta olan bir ülkedir. AB ihracatı Türkiye ihracatının ekonomisindeki payı 48,2 % iken Orta Doğu yüzde 15% oranında. Net rakamlarla Türkiye’nin en fazla dış satım gerçekleştirdiği bölgeler 82,2 milyar dolarla AB, 26,1 milyar dolarla Ortadoğu, 15,5 milyar dolarla Afrika, 12,9 milyar dolarla BDT ve 9,4 milyar dolarla Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesidir.

Dünyadaki değişim bu kadar hızlıyken aynı yöntemlerle aynı pazarlarda benzer metodları kullanarak yer almak ticari intiharaın kendisi olacaktır. Avrupa pazarındaki durağanlaşma, Orta Doğu pazarındaki Türkiye politikaları ve savaş riskleri alternatif pazarlara şimdiden hamle yapmak gerektiğini göstermekte. Her yeni pazarın fırsatları olduğu gibi riskleri de bulunmaktadır. Bugün yapılacak hamlelerin bazıları hemen sonuç verirken bazıları 1-2 yıl içinde sonuç verecektir.

Dünya’da E-Ticaret sektöründe büyümelerini incelediğimizde bu sene Güney Asya pazarından 5 ülke başı çekmektedir. %19.8 ile Hindistan, %17.6 ile Malezya, %16.6 ile Endonezya, %15.2 ile Filipinler, %13.5 ile Vietnam dünya pazarında başı çekmektedir. İlk 5’in Asya pazarından çıkması bu konuda aslında çok net bir fikir vermektedir. Sadece Hindistan’ın iç pazardaki E-Ticarete bağlı büyümesi 3 sene içinde 125 milyar dolar olarak tahmin edilmektedir. Ayriyeten bu ülkede internete erişim %36 gibi küçük bir rakam. 462 milyon kişi intere ulaşırken internete girmeye bekleyen bir milyarlık dev bir nüfus var. Altyapı eksiklerinden internete girmeyi bekleyen bu dev insan kaynağı mobil telefonlar ile internete girmeye başladığında Güney Asya tsunamisi Dünya ticaretine yayılmaya başlayacaktır

Bu sene 2.83 Trilyon Dolarlık Gayri Safi Yurt İçi Hasıla ile Hindistan İngiltere ve Fransa ekonomisini geride bıraktı. Öte yandan 28.1 lik bir yaş ortalaması ve Her sene artan 15 milyonluk nüfus artışı göz önünde bulundurulursa, önümüzdeki 10 sene de Avrupa’nın düşüşüne ve Güney Asya’nın yükselişini göreceğiz.

Avrupa pazarının ilerleyen yaş ortalaması bu pazarın önümüzdeki bir kaç sene içinde ekonomik durağanlıklar yaşayacağını göstermekte. Avrupa’da 2018 yılında ortalama yaşı en yüksek olan ülke 46,3 yaş ortalaması ile İtalya iken . İtalya’yı 46,0 yaş ortalaması ile Almanya takip etmektedir. Nüfusun ortalama yaşı İspanya’da 43,6 Finlandiya’da 42,7 Fransa’da 41,6 Birleşik Krallık’ta 40,1 dir. Bu verilere bakarak Almanya gibi üretim devi bir ekonominin bu sene olan bir ülkenin durağanlaşmasını anlamak kolay olacaktır.

Orta doğu pazarında ise rakamsal verilerden öte politik riskler ön planda gözükmektedir. Libya krizinde Türkiye’nin Sarraj tarafında yer alması ve Hafter’i destekleyen Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır’ı karşısına aldığından kaynaklı olarak bu pazarlarda Türkiye algısı geriye doğru gidecek gibi gözüküyor. Bu hamle gene Hafter’i destekleyen Fransa, Almanya, Rusya gibi ülkelerde de olumsuz bir intiba yaratmakta.

Özetle Türkiye alışkanlıklar üzerinden gidip Ortadoğu batağı ile politik kargaşalarını arttırıp, bütün ekonomisini AB üzerine temellendirirse çok da uzun olmayan bir gelecekte ekonomide tedavi edilemeyen sıkıntılar yaşayacaktır. Bu nedenle Orta ve Uzun vade değerlendirildiğinde Güney Asya pazarına girebilmenin sırrı şimdiden emek vermektir. Avrupa pazarına baktığımız kadar Asya pazarına da bakarsak iki yağı yere basan şirketler oluşturabiliriz. Şirketler ise bu konuda araştırma ve ön pazar istihbarat çalışmalarını yapabileceği sağlıklı iş ortakları ile temel sıkıntıları rahatça aşabilirler. Kısaca Avrupa gibi istikrarlı gibi ülkeler önümüzdeki günlerde düşüşe geçerken “Işık Doğudan yükselir” gibi gözüküyor.

Hazır Giyim Sektörünün Yıldızları Ödüllerini Aldı

Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği, 2019’da 1,3 milyar dolarlık ihracatın yüzde 89’unu gerçekleştiren Ege bölgesindeki üretici firmaları İhracatın Yıldızları Ödül Töreni’nde bir araya getirdi.

Ege İhracatçı Birlikleri’nde düzenlenen, “Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatının Yıldızları” ödül töreninde 2 milyon dolar ve üzeri ihracat yapan 81 firma Platin, Altın, Gümüş ve Bronz kategorilerinde ödüllerin sahibi oldu.

İstihdam 1 milyonu aştı

Ege Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Burak Sertbaş, 2019’da hazır giyim ve tekstil ihracatının 25,6 milyar dolara ulaştığını, istihdam sayısının da 1 milyonu aştığını söyledi.

“Hazır giyim sektörü olarak 2019’da 17,7 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdik ve 2018’e oranla yüzde 0,4 oranında artış kaydettik. 2019’da küresel ekonomide meydana gelen tüm olumsuz gelişmeler karşısında geçen yılki ihracat seviyemizi yakalamayı başardık. Ancak bu durumu asla yeterli göremeyiz bu sebeple 2020 yılında dış pazarlarda aktif olmayı sürdüreceğiz. Bu ihracat tutarı ile otomotiv ve kimya sektörlerinden sonra Türkiye’nin 2019 yılındaki 180,5 milyar dolarlık ihracatına en fazla katkı yapan 3. sektör olmayı başardığımızı söyleyebilirim. Bölgemizin 2019 yılı konfeksiyon ihracatı 1,3 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.”

Fransa, İsveç, Almanya, İspanya ziyaretleri

Sertbaş, Egeli ihracatçıların İspanya’ya 2019’da 348 milyon dolarlık konfeksiyon ihracatı gerçekleştirdiğini, bu ülkeyi Almanya ve İngiltere’nin takip ettiğini sözlerine ekledi, birliğin 2019’daki yurt dışı faaliyetlerine değindi.

“PV Manufacturing Paris fuarına Şubat ve Eylül aylarında olmak üzere 2 defa milli katılım organizasyonu gerçekleştirdik. Bu organizasyona toplam 58 firmamız katılım sağladı. Eylül ayında Munich Fabric Start Sourcing fuarına ilk kez milli katılım sağladık. “Hazır Giyim İhracatını Geliştirme” URGE projemiz kapsamında 11 firmamızın katılımıyla İsveç’te B2B organize ettik. 14-17 Mayıs 2020 tarihlerinde Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliğimiz ile birlikte Almanya’nın Frankfurt şehrine yönelik 16 firmanın katılımıyla bir sektörel ticaret heyeti düzenledik. Heyet ile eş zamanlı düzenlenen Frankfurt Techtextil fuarını da ziyaret ettik. 22-26 Haziran 2020 tarihlerinde dünyanın en büyük tekstil makinaları fuarları arasında yer alan ITMA 2019 fuarına Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliğimiz ile birlikte inceleme gezisi düzenledik.”

ABD mercek altında

Önemli ihraç pazarları arasında yer alan Amsterdam’a Kasım’da ikinci kez sektörel ticaret heyeti gerçekleştirdiklerini anlatan Sertbaş, 21 konfeksiyon firmasının organizasyona katıldığını anlattı.

“Ayrıca önemli ihraç pazarlarımız arasında yer alan ABD’ye yönelik pazarı daha iyi anlama, müşterilerin üretici firmalarımıza uygunluğunun tespit edilmesi amacıyla bir pazar araştırması raporu hazırlatıyoruz. Raporun sonucunda üreticilerimize uygun en az 101 firma listesi alacağız. Çalışmada son aşamaya geldik. Raporun çıktılarına göre önümüzdeki dönemde bu pazara yönelik bir faaliyet organize etmeyi planlıyoruz.”

Öğrencilere tam destek

Burak Sertbaş, EİB Moda Tasarım Yarışması’nı geçen yıl 14. kez organize ettiklerini, yarışmayı bu yıl TECH-TILITY Temasıyla Nisan’da 15. kez düzenlemek için hazırlıklara tüm hızıyla devam ettiklerini anlattı.

“2019 yılında firmalarımıza yönelik eğitim programları kurgulamaya devam ettik. 2019 yılı kasım ayı sonunda İstanbul Moda Akademisi ile işbirliğinde “EHKİB Moda Gelişim Akademisi” eğitimlerine başladık. 16 eğitimden oluşan, ihracat, trend ve stil, marka ve pazarlama konularını içeren bu programı Haziran ayında tamamlamayı planlıyoruz. Eğitimlerimizle ilgili çok olumlu geri dönüşler alıyoruz. Tekstil Mühendisliği mesleğine yönelik azalan ilginin tekrar artırılması, başarılı öğrencilerin tekrar Tekstil Mühendisliğini tercih etmelerini sağlamak için 2019 yılında da yoğun bir tanıtım kampanyası yürütüldü. Bölgemizden başlayan bu proje ülke geneline yayıldı.”

Kontenjanlarda doluluk oranı yüzde 92’ye ulaştı

Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri olarak ilk 80 bine girecek öğrencilere burs verilmesiyle ilgili YÖK ile protokol imzaladıklarını anlatan Sertbaş sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu seneki YKS tercih sonuçlarına bakıldığında yapılan kampanyanın ilk senesinde sonuç verdiğini, bölüm kontenjanlarında doluluk oranının yüzde 92’ye ulaştığını görüyoruz. Tekstil Mühendisliği projemiz çok başarılı oldu projemizin tanıtım faaliyetlerine 2020 yılında da devam edeceğiz. 2020 yılında bir başka projemizin ise Meslek liselerine yönelik olacağını burada ifade etmek istiyorum. Ortaokul öğrencilerinin Meslek Lisesinde bölüm tercihlerini ilk yıl yapmalarından dolayı tekstil ve hazır giyim sektörleri ile ilgili bölümleri tercih etmeleri amacıyla İzmir’de bulunan birçok ilgili okul ziyaret edilip tanıtım yapılacak.”

Hazır giyimde ekolojik dönüşüm

Ege İhracatçı Birlikleri’nin 2020’yi sürdürülebilirlik yılı ilan ettiğini söyleyen Burak Sertbaş, “Öncü Birlik olarak faaliyetlerimizi gerçekleştiriyor sektörümüz ile ilgili farkındalığı arttırmayı hedefliyoruz. 2019 yılında firmalarımıza yönelik “Hazır Giyim Sektöründe Sürdürülebilir Rekabetin Geliştirilmesi” URGE projemize başladık. Firmalarımızın ihtiyaç analizleri tespit edildi. Projeyle verimlilikte gelinebilecek son noktanın neresinde oldukları ortaya konulacak. Firmalarımızın bu alandaki durumu tespit edilerek sürdürülebilir ve döngüsel moda uygulamalarının artırılması için firmalarımıza destek sağlanacak. Firmalarımızın sürdürülebilirlikle ilgili karneleri hazırlanacak.” dedi.

Sürdürülebilir Moda Devrimi sergisi

Sertbaş, Ege İhracatçı Birlikleri’nin Birleşmiş Milletler’in ana gündemi “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi” olan 160 ülkede dünyanın en kapsayıcı girişimi Global Compact’a üye olduğundan bahsetti.

“Global Compact dünya çapındaki şirketlerin stratejilerini ve operasyonlarını insan hakları, çalışma standartları, çevre ve yolsuzlukla mücadele alanlarındaki 10 İlkeye uyumlu hale getirmeleri için desteklemektedir. Birlik olarak İzmir’deki sektör paydaşlarının ve tüketicilerin sürdürülebilirlik alanındaki farkındalığını arttırmak için İsveç Enstitüsü, İzfaş ve Ege İhracatçı Birlikleri olarak güçlerimizi birleştirdik ve daha önce dünyada birçok şehirde gerçekleşen Moda Devrimi Sergisi’ni İzmir’de IF Wedding fuarında sergiledik.”

Küresel ekonomi ‘coronavirüs’ riski altında

110 bin kişiyi etkileyen coronavirüsün küresel ticarete etkisinin önümüzdeki aylarda daha yoğun hissedileceğini söyleyen Sertbaş, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD)’nin, “Coronavirüs: Dünya Ekonomisi Risk Altında” başlıklı Ekonomik Görünüm ara değerlendirme raporuna değindi.

2019’da zaten zayıf olan yıllık küresel GSYİH yüzde 2,9’dan, 2020 yılının ilk çeyreğinde yüzde 2,4’e düştü. Sektör şu an yüzde 85 kapasiteyle çalışıyor ve kısa dönemde Çin’de kaybedilen siparişlerin yüzde 1-2’sinin Türkiye’ye kaymasını bekliyoruz. Firmalarımızın artan talebi karşılayacağını düşünüyorum. OECD’nin son açıklanan raporunda salgının Asya Pasifik, Avrupa ve Kuzey Amerika gibi bölgelerde uzun sürmesi durumunda küresel ekonomik büyümenin yüzde 1,5’a kadar gerileyebileceği uyarısı yapılıyor. Bu değerlendirmeler ışığında virüsün sektör üzerindeki uzun dönem etkilerini ise şimdiden öngörmenin oldukça zor olacağını söyleyebilirim.”

Türkiye bu krizden en az zarar görecek ülkelerden biri

Coronavirüs nedeniyle dalgalanan küresel piyasalara değinen Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, “Petrol fiyatlarının düşmesi, parite, yurtdışı alışverişinde durma noktasınagelinmesi, uçuşların iptal edilmesi bir kriz senaryosunu akıllara getiriyor. Programımızı, hesabımızı doğru yaparsak en az etkilenen ülkelerden biri olacağız. Karanlık bir tablo çizmek istemem ama herkesin konjonktürü bilmesinde fayda var.” dedi.

.“B planınızı hazırlayın” uyarısı

Ekonomik gelişmeler ve beklentiler konusunda sunum yapan Dr. Can Fuat Gürlesel de dünya ekonomisindeki coronavirüs etkisinden bahsetti, Merkez Bankası’nın çözüm olarak görüldüğünü, ABD, Avrupa, Çin, İngiltere ve Kanada gibi bir çok ülkenin faiz indirme trendinde olduğunu söyledi.

“Coronavirüs öyle bir noktaya geldi ki Fed ani bir toplantı yaptı 0,50 puan faizi düşürdü. ABD tahvil faizleri tarihinin en düşük seviyesinde, Japonya tahvil faizleri negatife geçti. Küresel koşullar Merkez Bankası’nın kontrollü para politikasını etkiliyor. Coronavirüs diğer etkilerin önüne geçti. FED bir kez daha faiz indirimine giderse coronavirüs yüzünden parite 1,14-1,15’lerde kalacak gibi gözüküyor. O etki ortadan kalkarsa 1,12’lere gelir. İki hafta önce ABD’de coronavirüs yokken Fed faiz indirmemişken İtalya’da coronavirüs başladığında parite 1,07 noktasına kadar geldi. Coronavirüste, ölü sayısı, virüsten etkilenenlerin sayısı, karantina pariteyi etkiliyor. Herkes coronavirüse karşı B planını hazır tutsun. İyileşmeyi 3. veya 4. çeyrekte görmeye başlayacağız.”

Ödül törenine Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Birol Celep, Eximbank Ege Bölge Müdürü Gülom Timurhan ve firma temsilcileri katıldı.

Bir Dış Ticaret Finansmanı Enstrümanı: Faktoring

Gerek yurt içi, gerekse yurt dışı vadeli satışlardan doğan alacakların, malın satıcısı ihracatçıya vade sonunu beklemeden ödeme yapılması, yurt dışı alacaklarına gerektiğinde alacak garantisi verilmesini faktöring şeklinde açıklayabiliriz. Vadeli satış yapan ihracatçımızın vade sonu beklemeksizin likidite sıkışıklığını gidererek, faktoring yolu ile finansman ihtiyaçlarının karşılanması için ihracatçımızın başvuracağı dış ticaretin finansmanı ürünlerinden bir tanesi faktoringtir.

Faktoring  konusunu; İş Faktoring A.Ş. Genel Müdürlük, İstanbul’da Uluslar arası Faktoring ve Muhabir İlişkileri bölümünde uzman arkadaşım Özge Kozalı’nın deneyimi ve satırları ile paylaşmak istiyorum:

Faktoring, mal ve hizmet satışlarından doğan vadeli alacakların temlik yoluyla bir faktoring kuruluşuna devredilmesi ve bu alacakların faktoring kuruluşu tarafından yönetilmesidir.

Bu faktoring işlemi;

  • faktoring şirketi,
  • ticari borçlular (alıcılar) ve
  • mal satan veya hizmet arz eden bir ticari işletme (satıcı)

arasında gerçekleştirilir.

Faktoring;

  • Finansman,
  • Garanti ve
  • Tahsilat

hizmetleri olarak temelde üç ayrı hizmeti bir arada sunmaktadır. Bu hizmetler, işletmelerin ihtiyaçlarına göre birlikte ya da ayrı olarak sunulabilir.

Alacak Garantisi, faktoring şirketinin alıcı firmaların finansal nedenlerden dolayı ödeyememe riskini üstlenmesini ifade eder. Tahsilat hizmeti, satıcı firmaların devrettikleri alacaklar, faktoring şirketinin alacağı haline dönüşür ve tahsilatı faktoring şirketi takip eder. Finansman, vadeli alacaklarını faktoring şirketine devreden satıcı firmalar, vadelerinden önce bu alacaklarının belli bir yüzdesini ön ödeme olarak kullanabilirler. Böylece alacakların nakde dönüşümü hızlanır ve işletmenin büyümesi için gerekli olan nakit herhangi bir dış kaynağa gerek olmadan ticari alacaklardan elde edilmiş olur. Faktoring, “satışlara paralel” işletme sermayesi sağlar ve firmaların satın alım gücünü arttırır.

Müşteri, borçlu ve faktorun aynı ülkede olması halinde Yurtiçi Faktoring işleminden, Müşteri ve borçlunun ayrı ülkelerde olması halinde ise Uluslararası Faktoring’ten söz edilmektedir.

Yurtiçi Faktoring işlemlerinde; ödeme aracı çek, senet veya açık hesap olan faturalı alacaklara yukarıda belirtilen hizmetler alınır, diğer bir deyiş ile iskonto ettirilebilir. Bunun yanısıra Teminat Mektubu Devri, DBS İskontosu, Kamu Alacaklarının Temlikini ve Tedarikçi Finansmanı ürünlerinden de yararlanılabilmektedir.

Yurtdışı Faktoring işlemleri ise iki farklı yapı bulunmaktadır;

İhracat Faktoring’i: Mal mukabili yapılan ihracatların, Factors Chain International (FCI)’ın 90 ülkede sayısı 400’ü bulan faktörlerin oluşturduğu geniş muhabir ağından yararlanarak, yurtdışındaki alıcılar için garanti limiti tahsis edilerek, bu ticaret için hem garanti hem finansman hem de tahsilat hizmeti verilmesidir. İhracat faktoringi, mal mukabili ve açık hesap satışlarda % 100 garanti vermektedir.

İthalat Faktoring’i: Yurt dışındaki satıcıların, tedarikçilerin ödeme garantisi istemesi durumunda ise faktöring şirketi garantör konumundadır.

FAKTORING MALİYETİ

Faktoring ile işletmelere sunulan garanti, tahsilat, alacak yönetimi ve finansman hizmetleri karşılığında işletme iki tip maliyetle karşılaşacaktır;

Faktoring Komisyonu, Kredibilite araştırması, üstlenilen risk, alacak hesaplarının tutulması ve tahsilatı gibi sunulan faktoring hizmetleri karşılığında satıcının temlik etmiş olduğu alacaklar üzerinden alınan komisyondur.

Faktoring Ücreti, Finansman kullandırılması halinde alınan ücrettir. Uluslararası işlemler yürürlükte olan vergi mevzuatında ihracata tanınan teşvikler çerçevesinde her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır. Yurt içi işlemlerde ise faktoring ücret ve komisyonu BSMV’ye tabidir.

Faktoring ile firmalar;

  • Faktoring yoluyla vadeli alacaklarını nakde çeviren firmalar, bilançolarını daha likit hale getirebilirler.
  • Firmaların alacakları uzman kuruluşlarca yönetilmiş olmaktadır.
  • Kredi değerliliğini arttırır.
  • Küçük ve orta ölçekli firmalar, büyük ölçekli firmalara yaptıkları açık hesap satışları nakde kolayca çevirebilmektedir.
  • İhracatçı firmalar garanti hizmetinden yararlanarak, dış piyasalarda pazar paylarını risksiz şekilde artırabilirler.
  • Özellikle küçük ve orta ölçekli firmalar (KOBİ’ler) dış kaynaklara başvurmadan, kendi kaynaklarını (vadeli alacaklarını) nakde çevirmek yoluyla fon temin edebilirler.
  • Rekabet koşulları ve yurtdışındaki firmaların gittikçe artan talebi sonucu mal mukabili ihracat yapmak zorunda kalan firmalar, faktoring yoluyla alacaklarını garanti edebildikleri gibi aynı zamanda bu alacaklarını finansman hizmetinden yararlanarak nakde dönüştürme imkânına kavuşur.

Özge Kozalı’ya katkıları için teşekkür ederim.

Bilhassa dış ticaret penceresinden bakıldığında faktöring kuruluşlarını sadece vadeli alacakların, vade sonu beklemeksizin ihracatçıya likidite sunduğunu biliyorduk. Faktoring kuruluşlarının

  • Finansman
  • Garanti
  • Tahsilat

Hizmetlerini de sunduklarını biliyor muyduk? İskonto işlemlerinde faktöring şirketinin üstlendikleri risklere göre rücu edilebilir veya rücu edilemez şeklinde risk almaları halinde kurumun sunacağı fiyatlamalar da üstlendikleri risk paralelinde olacaktır.

Faktoring konusundaki detaylı açıklamalarımız, ihracatçı firmaya olan risk ve avantajları ile yaşanmış gerçek vakaları yine bu köşemizde paylaşacağız. İhracatçımız ve ithalatçımız faktöring hizmeti almakla neyi kazanıp, ne ödeyecektir, risk ve avantajları neler olacaktır konularını yeri geldiğince ele alacağız ve Özge Kozalı arkadaşımın deneyimlerini de yine bu sayfamızda yeri geldiğince paylaşmaya devam edeceğim.