Muhabir Banka Garantili İhracat Faktoringi

Dış ticaret tacirlerine yararlı olabileceğini düşündüğüm “Faktoring” konusunu farklı yönlerden ele alıp sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. Bu hafta da konusunda uzman değerli arkadaşım;  İş Faktoring A.Ş. Genel Müdürlük, İstanbul’da Uluslar arası Faktoring ve Muhabir İlişkileri bölümünde uzman arkadaşım Özge Kozalı’nın satırlarını paylaşmak istiyorum

Muhabir Garantili İhracat Faktoringi, şirketlerin yurt dışına gerçekleştirdiği mal veya hizmet satışlarından doğan vadeli alacaklarının faktoring şirketleri tarafından devralınarak (temlik) firmalara garanti, tahsilat ve finansman hizmetlerinin verildiği faktoring işlemidir.

Bir örnek ile Muhabir Garantili İhracat Faktoringi işlemini ihracatçı gözü ile inceleyelim;

İhracatçı A (Satıcı), üretimini yaptığı ürünlerin yurtdışı satışlarını da gerçekleştirmektedir. Yurtdışında Pazar payını genişletmek için devletin sunmuş olduğu teşviklerden de yararlanarak Italya’da fuara katılır. Fuarda tanışmış olduğu İthalatçı B (Alıcı) ile mal mukabili/vadeli/açık hesap satış için anlaşır.

Ülkesine dönen satıcı Faktoring Şirketi (Faktor)’ne alıcının bilgilerini ve anlaşma şartları olan Ödeme Vadesi ve Tahmini Döner Limit İhtiyacını ileterek, fuarda tanıştığı ancak ödeme alışkanlığı ve finansal gücünü bilmediği sadece fuarda tanışarak edindiği bilgilere istinaden sipariş almak istediği alıcı için Ön Limit araştırması yaptırır.

Faktor’den ön limit araştırmasının olumlu olduğu bilgisini alan satıcı, alıcı ile siparişte anlaşarak, Faktor’e Kesin Limit başvuru yapmak istediğini iletir. Faktor kesin limit araştırmasının da olumlu sonuçlandığını iletmesi akabinde Satıcı ile Faktor arasında Gayri Kabulü Rücu Faktoring Sözleşmesi imzalanır. Tahsis edilen limite istinaden garanti limit şartlarını belirleyen Limit Onay Bildirim formu Faktor tarafından hazırlanarak satıcı ile paylaşılır. Alıcı ile satıcı Intorductory Letter (Bildirim Mektubu) imzalar ve aslını Faktor’e gönderir.

Limitin tahsis edilmesinden itibaren yapılacak olan ihracatlar, FCI üyesi olan yurtdışındaki faktöring şirketinin (muhabir) bildirdiği limit tutarı ve maksimum ödeme vadesinin içerisinde kalmak şartı ile garanti hizmetinden yararlandırılacaktır. (Garanti limiti döner/rotatif limit mantığı ile işlemektedir.)

Satıcı ihracatı gerçekleştirir, ihracatta kullandığı evrakları;

  • commercial invoice
  • sipariş formu / order
  • gümrük beyannamesi bilgileri (Faktoring mevzuatına göre ilgili gümrük tarafından beyanname işlemlerinin tamamlanmış yani kapanmış olması gerekmektedir. Bu nedenle Faktor gtb.gov.tr internet sitesi üzerinden vedop kontrolü yapar.)
  • yükleme belgesi (Bıll of Lading, AWB Airway Bill of Lading, Railway Bill of Lading, CMR – Hamule Senedi)

ile birlikte alacaklarının devredildiğini bildirdiği NTR (Notification and Transfer of Receivables) formunu doldurarak bu ihracata dair alacağını Faktor’e devreder.

Siparişte anlaşılan ödeme vadesi üzerinden 90 gün geçmiş olması halinde, alıcının ödeme güçlüğü, aczi ve iflası söz konusu ise ve satışa konu herhangi bir ihtilaf/reklamasyon olmaması durumunda;  muhabir tarafından  ilgili faturanın %100’ü, Garanti Ödemesi olarak Faktor’e ödenir ve akabinde GRIF (General Rules of International Factoring) kuralları çerçevesinde satıcıya ödenir. (İhtilaf / reklamasyon durumu garanti kapsamı dışındadır. İhtilaf çözüldüğünde ilgili fatura tekrar garanti kapsamı içine alınır.)

Satıcı bu süreçte faktöringin hem tahsilat hem de garanti hizmetinden yararlanmış olur ve muhabirin bildirdiği faktöring komisyonunu üstlenir. Faktoring komisyonunun tahsili ödeme vadesinde gelen ödemeden mahsup edilebilir veya peşinen ödenebilmektedir.

Satıcı finansman kullanmak isterse; Faktor tarafından satıcıya bir kredi limiti tahsis edilir, garanti limitinden ari finansman limiti oluşturulur. Piyasa koşullarına istinaden, Faktor ile satıcı bir faiz oranında anlaşır ve finansman limiti şartına istinaden belli bir oranda (örneğin %70-80-90) ödemesini alır. Satıcı aylık (BCH – borçlu carı hesap olarak) faktöring ücretini Faktor’e öder.

Faktoring komisyonunun matrahı temlik edilen fatura olup, Faktoring Ücretinin matrahı ise kullandırılan ön ödemedir.

İHRACATÇININ FAYDALARI;

  • Müşteriye “açık kredi” şeklinde kredi imkanı sağlar, akreditif açma zorunluluğunu kaldırır. İhracatçı lehine akreditif açma zorunluluğunu ortadan kaldırarak, ithalatın maliyetini düşürür.
  • İhracatçının alıcıya tanıyabileceği vadeli satışların artması
  • Alıcılar hakkında alınan istihbarat/limit çerçevesinde satış kararının alınmasına bilgi desteği sağlaması, risklerin önlenmesi.
  • Muhabir sayesinde alıcı ile olabilecek dil probleminin aşılması.
  • Alıcıdan tahsilat takibi sayesinde işletmenin operasyonel yükün azalması.
  • Farklı ülkelerde tanımadıkları müşteriler ile kolay koşullarda çalışma, bu yolla ihracatlarını artırma fırsatı sayesinde orta ve küçük çaplı dış ticaret firmalarının dış pazarlara girmesi kolaylaşır.
  • İhracatçının seçebileceği alıcılar ile çalışabilmesi.
  • Vadeli/açık ihracat alacaklarını nakde çevirerek işletme sermayesi ihtiyacını karşılar.  Alacaklar, borçlar, stoklar azalır ve bilanço likit hale gelir. İşletmenin kredi değerliliği artar.
  • Faktörün verdiği ön ödeme işletmeye nakit girdisi sağladığı için diğer işletmelere oranla rekabet etme gücü artar.
  • İhracatçı için döviz taahhüdü doğurmaması ülkemizdeki en önemli avantajların başında gelir.

Özge Kozalı’ya sinerjsi için teşekkür ederim.

Süreç içinde faktoring kuruluşlarının faaliyetleri, avantaj ve dezavantajları konusunda yazılarımıza devam edeceğiz. Dış ticaret tacirlerine faktoring ne kadar mesafede, tacirerimizin faktoring faaliyetlerini ne kadar bilip bilmedikleri konularına da değinilecektir. Konu hakkında net olmayan bilgilerin faktoringi yeterince kullanamamıza neden olacaktır.

Mobil İhracat Çalışmalarınız için Kontrol Listesi (PDF)

Uluslararası ticarette yaşanan ulaşım engelleri nedeniyle ihracat saha satışlarınızın kesintiye uğramaması için Mobil İhracat operasyonlarınızı gündeme alabilirsiniz.

Buyer Network tarafından sunulan Mobil İhracat ürün ve hizmetleri ile yurtdışı pazarlarda satışlarınızı ve öngörülerinizi iyileştirebilirsiniz.Buyer Network yazılım ekibi tarafından hazırlanan bu kontrol listesi ile çalışmalarınıza yön verebilirsiniz.

Mobil ihracat; mobil uygulamaların ve mobil odaklı stratejilerin bir arada kullanıldığı ihracat satış stratejisidir. Temelinde mobil uygulamalar ve uygulama mağazalarında geçirilen sürenin artışı ile buradaki ticari potansiyeli yakalamak bulunmaktadır. Mobil ihracatın kapsamı sadece mobil uygulama geliştirmek olmayıp, doğrudan satış yöneticilerine ve ihracat yapmak isteyen firmaya öngörü ve sezgisellik kazandıracak tüm çalışmaları kapsamaktadır.

Yurtdışı pazarlarda satış potansiyelinizi arttırmak, daha düşük yatırım bedeli ile satış operasyonlarınızı geliştirmek için Mobil İhracat hizmetimizden faydalanabilirsiniz. Markanızın ve işletmenizin stratejisinin belirlenmesi proje yönetim sürecinin başında yer alıyor. İhracat satışlarınız için firmanızın ana stratejisi doğrultusunda geliştirdiğimiz fikir ve önerileri, mobil ve web teknolojileri kullanarak yapılması gerekenleri belirliyoruz. Mevcut durumda “mobil”’e ilişkin yaptığınız tüm çalışmaları değerlendirerek eksik yanlarını da belirliyoruz. Hedef pazarlarda teknoloji anlamında rakiplerinizi de analiz ederek onların güçlü ve zayıf yönlerini belirliyoruz.

MOBİL İHRACAT KONTROL LİSTESİNİ İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ.

Dosyaya erişebilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Henüz üye değilseniz Buraya Tıklayarak ücretsiz üye kaydı oluşturabilirsiniz.

Detaylı Bilgi

Yanlış Kararlarda Stresin Bilimsel Kanıtı

Stresin yarattığı olumsuz ve yıkıcı etkileri artık hepimiz biliyoruz. Fiziksel ve ruhsal hastalıklardan, sosyal ilişkilerimize kadar hem iş hem de özel yaşamımızı etkilemektedir.

Ancak stresin yanlış kararlar almamızda da çok önemli rolü olduğunu biliyor muydunuz? Hem Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde hem de Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılan araştırmalarda stresin, beynin karar verme sürecini kontrol eden kısmını etkilediği görülmüştür. Stres seviyesi yükseldiğinde, beynin mantıklı karar verme bölümü olan prefrontal korteksi devre dışı kalarak, stresle birlikte aktive olan limbik sistem devreye girer. Böylece beynin normal ve akılcı kararlar alma kısmı manipüle edilip, zayıf, riski yüksek ve yanlış kararlara neden olan bölümüyle harekete etmiş oluruz. Bu durum, vereceğimiz kararlarla ilgili ne kadar bilgi birikimine veya tecrübeye sahip olsak da hata yapmamıza neden olur.

Gün içinde pek çok konuda onlarca karar alıyoruz. Bunlardan bir kısmı önemsiz kararlar olabilir. Ancak özellikle iş ortamında aldığımız yanlış kararların sonuçlarının telafisi çok daha zor olacaktır. Ve domino etkisiyle başka yanlış kararları ya da davranış şekillerini tetikleyebilir. Dolayısıyla stresli olduğumuzda önemli kararlar vermemeye çalışarak, öncelikle stres seviyemizi düşürmemiz gerekir.

Peki, iş ortamında stresli bir günde, hızlı kararlar vermemiz gereken anlarda beynimizde oluşan stres seviyesini azaltabilmemiz ve beynin akılcı bölümüyle kararları alabilmemiz mümkün olabilir mi? Evet!

Stresi azaltmak ve yönetmek için pek çok teknik var. Ancak özellikle son 20 yıldır, Mindfulness kavramı öne çıkmaktadır. Bu kavram dünya devi şirketlerin tercih ettiği bir çözüm haline gelmiştir. Facebook, Google, Aetna, SAP, Apple, Toyota ve Bosch gibi dünya devlerinin özellikle üst düzey çalışanları Mindfulness eğitimleri alıp günlük rutinlerine Mindfulness pratiklerini dahil etmişlerdir.

Mindfulness pratikleri sadece stresi kontrol edebilmeyi sağlamamış, çalışanların verimini ve yaratıcılığını arttırmış, odaklanma ve konsantrasyon yetilerini güçlendirmiş, iletişim becerilerini yükseltmiş ve daha mutlu, daha tatminkâr olmalarını da sağlamıştır.

Ortaya çıkan bu sonuçlar hem istatistiksel olarak ölçülmüş hem de kişilerin beyin yapısında meydana gelen değişimle bilimsel olarak da kanıtlanmıştır.

2500 yıldır doğuda uygulanan bu pratikler, 1979 yılında Prof. Dr. Jon Kabat-Zinn tarafından ilk kez Mindfulness ismiyle batıda tıp literatürüne kazandırılmıştır. Yaklaşık 40 yıldır Avrupa’da ve Amerika’da hem tıp alanında uygulamalarından faydalanılmakta hem de iş ve özel yaşamda bireylere fayda sağlamaktadır.

Ülkemizde de faydaları bilindikçe, son yıllarda öne çıkan bir kavram haline gelmiştir. Bireysel eğitimlerin dışında, hastanelerde, okullarda ve şirketlerde de hem bireysel hem de grup çalışmaları ve eğitimleri yapılmaktadır.

İş hayatında ise rekabetin yükseldiği, ekonomik şartların zorlaştığı bu dönemde ülkemizde pek çok işletmede uygulanmaya, stresi yönetebilmek ve verimliliği arttırmak adına alışılmış çözümlerin dışına çıkılmaya başlanmıştır. Hiç de zahmetli olmayan kısa pratiklerini günlük aktivitelerinin bir parçası haline getiren çalışanlar ve yöneticiler hem kendileri için hem de kurumları için en yüksek faydayı ortaya koyabilmektedirler.

Dijitalleşen Lojistikte İş Gücünün Geleceği

2010’lu yılların sonlarına doğru lojistikte yaşanan dijitalleşme ve teknolojik gelişmeler gittikçe etkisini artırdı. Birkaç yıl içerisinde dronelar havalanmış, otonom araçlar test sürüşlerine başlamış, depolardaki robotlar palet bozma, sipariş bazlı toplama yapma  gibi operasyonları gerçekleştirmeye başlamışlardı.

Açıktır ki dronelar bir daha yere inmeyecek , otonom araçlar garajlarına dönmeyecek ve robotlar aldıkları işleri geri vermeyecekler. Teknoloji sürekli eksiklikleri  tespit edip geliştirecek, revize edecek, yeniden uygulamaya alacak ve bu döngü hep ileriye doğru hareket edecektir. Yakın gelecekte yani 2020’li yıllarda teslimatların dronelarla yapılması, özellikle şehirlerarası taşımaların sürücüsüz tırlarla gerçekleştirilmesi, depolama operasyonlarında robotların hatasız performans çıkarması günlük operasyonların rutin akışları haline gelecektir.

Ayrıca bugün henüz gündeme almadığımız pekçok yeni teknoloji ortaya çıkacak ve farklı gelişim alanları yaratacaktır.

Peki İNSAN; lojistikte çalışan işgücü nasıl değişecek ve konumlanacak? Tüm bu gelecek öngörüleri arasında belki de en az konuşulan; lojisitiğin geleceğindeki insanı tanımlamaktır.

Lojistik sektörü, iş gücü yoğun bir sektör olarak konumlandığından dijitalleşmeyle birlikte  iş gücü çok daha azalacak. Bu azalma hem mavi hem de beyaz yaka için geçerli olacak. Tır, kamyon, forklift, reachtruck vb. araçları kullanan sürücü ve operatörler farklı görevlerde çalışmak zorunda kalacaklar. Geleneksel depo ve fulfillment merkezlerde sağlanan katma değerli hizmetlerin pek çoğu robotlar tarafından gerçekleştirileceğinden özellikle dönemsel – part time çalışma modellerine duyulan ihtiyaç azalacak.

Beyaz yaka çalışanlar artık personeli yönetmekten sorumlu olmayacak bunun yerine süreçleri ele alıp, yönetecek ve geliştirecek. Tabiki bugünkü sayı ve görev çeşitliliğinde pozisyonlar olmayacak birçok pozisyon kapanacak ya da diğerleriyle birleşecek.  Beyaz yakalıların hem iletişim, hem teknoloji,  hem yazılım, hem süreç geliştirme gibi konularda bilgi ve yetkinliklere sahip olması beklenecek. Robotların ya da otonom araçların çalışma sistemleri ve algoritmaları hakkında bilgi sahibi olması gerekecek, geliştireceği yeni süreçlerin uygulanabilirlik ve yazılımsal gelişim alanlarını analiz edebilmesi ve bu gelişim alanlarını modellemesi beklenecek. Muhtemelen bu işleri tanımlamak için beyaz yaka diye bir kavram kullanılmayacak.

Satış, pazarlama ve müşteri hizmetlerinin önemi azalmayacak ancak dijital kanallar geliştikçe bu alanlarda bugün anladığımız anlamda klasik müşteri ilişkileri, potansiyel firma ziyaretleri, teklif verme, pazarlık süreçleri yer almayacak. Daha çok algoritmaya dayalı, büyük veriye dayalı, tahminleme yöntemlerine dayalı faaliyetler gerçekleşecek, minimum kaynak ve enerji ile hem mevcut müşterilerin yönetimi hem de yeni müşteri kazanımı hedeflenecek.

Sonuç olarak; Teknolojik gelişmeler ve dijital dönüşüm, Lojistik sektöründeki iş gücünü ve insanı önemli ölçüde etkileyecek. Bu dönüşüm sürecine adapte olup sektörde kalmaya devam edecek insan pekçok fonksiyonu birden yerine getirmek ve bu yetkinliklerini geliştirmek durumunda kalacak.

Değişimi kabullenmeyip direnenler, uyum sağlayamayanlar ya da bu yeni ekosistemi geliştiremeyenler sektörden ayrılıp farklı alanlarda yolculuklarına devam edecekler. Ve kimin sektörde kalıp kalmayacağına ise muhtemelen İK departmanı değil performanslarımızı analiz edecek yapay zeka algoritmaları karar verecek.

Güney Asya Pazarına Genel Bakış

Asya pazarında alışagelmiş bir analiz hep Çin’in büyümesi üzerinedir. Fakat pazarın geri kalanı gözden kaçan önemli bir bölümü oluşturmakta. Ekonomik olarak Çin kadar büyük olmasalarda nüfus yoğunluğu olarak artık onu yakalayan Güney Asya pazarı, Hindistan, Endonezya, Filipinler vs. Ülkeler ekonomilerinde parabolik büyümeler görülmekte. Dünya nüfusunun yarısından fazlasının bulunduğu bu pazarlarda  Türkiye olarak Pazar hacmimiz binde 15 – 20 aralığına tekabül ediyor.

İç Pazar durgunluğu günden güne artarken, Türkiye günden güne ihracat yapması zorunlu bir ülke haline gelmektedir. Yeni pazarlar bulmak, bu pazarlarda kalıcı ilişkiler geliştirmek eskiden vizyoner iş adamlarının yaptığı bir işken, yeni dönemde hayatta kalan bir iş sahibi olmak için zorunluluktur.

Türkiye coğrafi olarak Avrupa ve Orta doğu temelli dış ticaret yapmakta olan bir ülkedir. AB ihracatı Türkiye ihracatının ekonomisindeki payı 48,2 % iken Orta Doğu yüzde 15% oranında. Net rakamlarla Türkiye’nin en fazla dış satım gerçekleştirdiği bölgeler 82,2 milyar dolarla AB, 26,1 milyar dolarla Ortadoğu, 15,5 milyar dolarla Afrika, 12,9 milyar dolarla BDT ve 9,4 milyar dolarla Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesidir.

Dünyadaki değişim bu kadar hızlıyken aynı yöntemlerle aynı pazarlarda benzer metodları kullanarak yer almak ticari intiharaın kendisi olacaktır. Avrupa pazarındaki durağanlaşma, Orta Doğu pazarındaki Türkiye politikaları ve savaş riskleri alternatif pazarlara şimdiden hamle yapmak gerektiğini göstermekte. Her yeni pazarın fırsatları olduğu gibi riskleri de bulunmaktadır. Bugün yapılacak hamlelerin bazıları hemen sonuç verirken bazıları 1-2 yıl içinde sonuç verecektir.

Dünya’da E-Ticaret sektöründe büyümelerini incelediğimizde bu sene Güney Asya pazarından 5 ülke başı çekmektedir. %19.8 ile Hindistan, %17.6 ile Malezya, %16.6 ile Endonezya, %15.2 ile Filipinler, %13.5 ile Vietnam dünya pazarında başı çekmektedir. İlk 5’in Asya pazarından çıkması bu konuda aslında çok net bir fikir vermektedir. Sadece Hindistan’ın iç pazardaki E-Ticarete bağlı büyümesi 3 sene içinde 125 milyar dolar olarak tahmin edilmektedir. Ayriyeten bu ülkede internete erişim %36 gibi küçük bir rakam. 462 milyon kişi intere ulaşırken internete girmeye bekleyen bir milyarlık dev bir nüfus var. Altyapı eksiklerinden internete girmeyi bekleyen bu dev insan kaynağı mobil telefonlar ile internete girmeye başladığında Güney Asya tsunamisi Dünya ticaretine yayılmaya başlayacaktır

Bu sene 2.83 Trilyon Dolarlık Gayri Safi Yurt İçi Hasıla ile Hindistan İngiltere ve Fransa ekonomisini geride bıraktı. Öte yandan 28.1 lik bir yaş ortalaması ve Her sene artan 15 milyonluk nüfus artışı göz önünde bulundurulursa, önümüzdeki 10 sene de Avrupa’nın düşüşüne ve Güney Asya’nın yükselişini göreceğiz.

Avrupa pazarının ilerleyen yaş ortalaması bu pazarın önümüzdeki bir kaç sene içinde ekonomik durağanlıklar yaşayacağını göstermekte. Avrupa’da 2018 yılında ortalama yaşı en yüksek olan ülke 46,3 yaş ortalaması ile İtalya iken . İtalya’yı 46,0 yaş ortalaması ile Almanya takip etmektedir. Nüfusun ortalama yaşı İspanya’da 43,6 Finlandiya’da 42,7 Fransa’da 41,6 Birleşik Krallık’ta 40,1 dir. Bu verilere bakarak Almanya gibi üretim devi bir ekonominin bu sene olan bir ülkenin durağanlaşmasını anlamak kolay olacaktır.

Orta doğu pazarında ise rakamsal verilerden öte politik riskler ön planda gözükmektedir. Libya krizinde Türkiye’nin Sarraj tarafında yer alması ve Hafter’i destekleyen Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır’ı karşısına aldığından kaynaklı olarak bu pazarlarda Türkiye algısı geriye doğru gidecek gibi gözüküyor. Bu hamle gene Hafter’i destekleyen Fransa, Almanya, Rusya gibi ülkelerde de olumsuz bir intiba yaratmakta.

Özetle Türkiye alışkanlıklar üzerinden gidip Ortadoğu batağı ile politik kargaşalarını arttırıp, bütün ekonomisini AB üzerine temellendirirse çok da uzun olmayan bir gelecekte ekonomide tedavi edilemeyen sıkıntılar yaşayacaktır. Bu nedenle Orta ve Uzun vade değerlendirildiğinde Güney Asya pazarına girebilmenin sırrı şimdiden emek vermektir. Avrupa pazarına baktığımız kadar Asya pazarına da bakarsak iki yağı yere basan şirketler oluşturabiliriz. Şirketler ise bu konuda araştırma ve ön pazar istihbarat çalışmalarını yapabileceği sağlıklı iş ortakları ile temel sıkıntıları rahatça aşabilirler. Kısaca Avrupa gibi istikrarlı gibi ülkeler önümüzdeki günlerde düşüşe geçerken “Işık Doğudan yükselir” gibi gözüküyor.

Hazır Giyim Sektörünün Yıldızları Ödüllerini Aldı

Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği, 2019’da 1,3 milyar dolarlık ihracatın yüzde 89’unu gerçekleştiren Ege bölgesindeki üretici firmaları İhracatın Yıldızları Ödül Töreni’nde bir araya getirdi.

Ege İhracatçı Birlikleri’nde düzenlenen, “Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatının Yıldızları” ödül töreninde 2 milyon dolar ve üzeri ihracat yapan 81 firma Platin, Altın, Gümüş ve Bronz kategorilerinde ödüllerin sahibi oldu.

İstihdam 1 milyonu aştı

Ege Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Burak Sertbaş, 2019’da hazır giyim ve tekstil ihracatının 25,6 milyar dolara ulaştığını, istihdam sayısının da 1 milyonu aştığını söyledi.

“Hazır giyim sektörü olarak 2019’da 17,7 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdik ve 2018’e oranla yüzde 0,4 oranında artış kaydettik. 2019’da küresel ekonomide meydana gelen tüm olumsuz gelişmeler karşısında geçen yılki ihracat seviyemizi yakalamayı başardık. Ancak bu durumu asla yeterli göremeyiz bu sebeple 2020 yılında dış pazarlarda aktif olmayı sürdüreceğiz. Bu ihracat tutarı ile otomotiv ve kimya sektörlerinden sonra Türkiye’nin 2019 yılındaki 180,5 milyar dolarlık ihracatına en fazla katkı yapan 3. sektör olmayı başardığımızı söyleyebilirim. Bölgemizin 2019 yılı konfeksiyon ihracatı 1,3 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.”

Fransa, İsveç, Almanya, İspanya ziyaretleri

Sertbaş, Egeli ihracatçıların İspanya’ya 2019’da 348 milyon dolarlık konfeksiyon ihracatı gerçekleştirdiğini, bu ülkeyi Almanya ve İngiltere’nin takip ettiğini sözlerine ekledi, birliğin 2019’daki yurt dışı faaliyetlerine değindi.

“PV Manufacturing Paris fuarına Şubat ve Eylül aylarında olmak üzere 2 defa milli katılım organizasyonu gerçekleştirdik. Bu organizasyona toplam 58 firmamız katılım sağladı. Eylül ayında Munich Fabric Start Sourcing fuarına ilk kez milli katılım sağladık. “Hazır Giyim İhracatını Geliştirme” URGE projemiz kapsamında 11 firmamızın katılımıyla İsveç’te B2B organize ettik. 14-17 Mayıs 2020 tarihlerinde Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliğimiz ile birlikte Almanya’nın Frankfurt şehrine yönelik 16 firmanın katılımıyla bir sektörel ticaret heyeti düzenledik. Heyet ile eş zamanlı düzenlenen Frankfurt Techtextil fuarını da ziyaret ettik. 22-26 Haziran 2020 tarihlerinde dünyanın en büyük tekstil makinaları fuarları arasında yer alan ITMA 2019 fuarına Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliğimiz ile birlikte inceleme gezisi düzenledik.”

ABD mercek altında

Önemli ihraç pazarları arasında yer alan Amsterdam’a Kasım’da ikinci kez sektörel ticaret heyeti gerçekleştirdiklerini anlatan Sertbaş, 21 konfeksiyon firmasının organizasyona katıldığını anlattı.

“Ayrıca önemli ihraç pazarlarımız arasında yer alan ABD’ye yönelik pazarı daha iyi anlama, müşterilerin üretici firmalarımıza uygunluğunun tespit edilmesi amacıyla bir pazar araştırması raporu hazırlatıyoruz. Raporun sonucunda üreticilerimize uygun en az 101 firma listesi alacağız. Çalışmada son aşamaya geldik. Raporun çıktılarına göre önümüzdeki dönemde bu pazara yönelik bir faaliyet organize etmeyi planlıyoruz.”

Öğrencilere tam destek

Burak Sertbaş, EİB Moda Tasarım Yarışması’nı geçen yıl 14. kez organize ettiklerini, yarışmayı bu yıl TECH-TILITY Temasıyla Nisan’da 15. kez düzenlemek için hazırlıklara tüm hızıyla devam ettiklerini anlattı.

“2019 yılında firmalarımıza yönelik eğitim programları kurgulamaya devam ettik. 2019 yılı kasım ayı sonunda İstanbul Moda Akademisi ile işbirliğinde “EHKİB Moda Gelişim Akademisi” eğitimlerine başladık. 16 eğitimden oluşan, ihracat, trend ve stil, marka ve pazarlama konularını içeren bu programı Haziran ayında tamamlamayı planlıyoruz. Eğitimlerimizle ilgili çok olumlu geri dönüşler alıyoruz. Tekstil Mühendisliği mesleğine yönelik azalan ilginin tekrar artırılması, başarılı öğrencilerin tekrar Tekstil Mühendisliğini tercih etmelerini sağlamak için 2019 yılında da yoğun bir tanıtım kampanyası yürütüldü. Bölgemizden başlayan bu proje ülke geneline yayıldı.”

Kontenjanlarda doluluk oranı yüzde 92’ye ulaştı

Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri olarak ilk 80 bine girecek öğrencilere burs verilmesiyle ilgili YÖK ile protokol imzaladıklarını anlatan Sertbaş sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu seneki YKS tercih sonuçlarına bakıldığında yapılan kampanyanın ilk senesinde sonuç verdiğini, bölüm kontenjanlarında doluluk oranının yüzde 92’ye ulaştığını görüyoruz. Tekstil Mühendisliği projemiz çok başarılı oldu projemizin tanıtım faaliyetlerine 2020 yılında da devam edeceğiz. 2020 yılında bir başka projemizin ise Meslek liselerine yönelik olacağını burada ifade etmek istiyorum. Ortaokul öğrencilerinin Meslek Lisesinde bölüm tercihlerini ilk yıl yapmalarından dolayı tekstil ve hazır giyim sektörleri ile ilgili bölümleri tercih etmeleri amacıyla İzmir’de bulunan birçok ilgili okul ziyaret edilip tanıtım yapılacak.”

Hazır giyimde ekolojik dönüşüm

Ege İhracatçı Birlikleri’nin 2020’yi sürdürülebilirlik yılı ilan ettiğini söyleyen Burak Sertbaş, “Öncü Birlik olarak faaliyetlerimizi gerçekleştiriyor sektörümüz ile ilgili farkındalığı arttırmayı hedefliyoruz. 2019 yılında firmalarımıza yönelik “Hazır Giyim Sektöründe Sürdürülebilir Rekabetin Geliştirilmesi” URGE projemize başladık. Firmalarımızın ihtiyaç analizleri tespit edildi. Projeyle verimlilikte gelinebilecek son noktanın neresinde oldukları ortaya konulacak. Firmalarımızın bu alandaki durumu tespit edilerek sürdürülebilir ve döngüsel moda uygulamalarının artırılması için firmalarımıza destek sağlanacak. Firmalarımızın sürdürülebilirlikle ilgili karneleri hazırlanacak.” dedi.

Sürdürülebilir Moda Devrimi sergisi

Sertbaş, Ege İhracatçı Birlikleri’nin Birleşmiş Milletler’in ana gündemi “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi” olan 160 ülkede dünyanın en kapsayıcı girişimi Global Compact’a üye olduğundan bahsetti.

“Global Compact dünya çapındaki şirketlerin stratejilerini ve operasyonlarını insan hakları, çalışma standartları, çevre ve yolsuzlukla mücadele alanlarındaki 10 İlkeye uyumlu hale getirmeleri için desteklemektedir. Birlik olarak İzmir’deki sektör paydaşlarının ve tüketicilerin sürdürülebilirlik alanındaki farkındalığını arttırmak için İsveç Enstitüsü, İzfaş ve Ege İhracatçı Birlikleri olarak güçlerimizi birleştirdik ve daha önce dünyada birçok şehirde gerçekleşen Moda Devrimi Sergisi’ni İzmir’de IF Wedding fuarında sergiledik.”

Küresel ekonomi ‘coronavirüs’ riski altında

110 bin kişiyi etkileyen coronavirüsün küresel ticarete etkisinin önümüzdeki aylarda daha yoğun hissedileceğini söyleyen Sertbaş, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD)’nin, “Coronavirüs: Dünya Ekonomisi Risk Altında” başlıklı Ekonomik Görünüm ara değerlendirme raporuna değindi.

2019’da zaten zayıf olan yıllık küresel GSYİH yüzde 2,9’dan, 2020 yılının ilk çeyreğinde yüzde 2,4’e düştü. Sektör şu an yüzde 85 kapasiteyle çalışıyor ve kısa dönemde Çin’de kaybedilen siparişlerin yüzde 1-2’sinin Türkiye’ye kaymasını bekliyoruz. Firmalarımızın artan talebi karşılayacağını düşünüyorum. OECD’nin son açıklanan raporunda salgının Asya Pasifik, Avrupa ve Kuzey Amerika gibi bölgelerde uzun sürmesi durumunda küresel ekonomik büyümenin yüzde 1,5’a kadar gerileyebileceği uyarısı yapılıyor. Bu değerlendirmeler ışığında virüsün sektör üzerindeki uzun dönem etkilerini ise şimdiden öngörmenin oldukça zor olacağını söyleyebilirim.”

Türkiye bu krizden en az zarar görecek ülkelerden biri

Coronavirüs nedeniyle dalgalanan küresel piyasalara değinen Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, “Petrol fiyatlarının düşmesi, parite, yurtdışı alışverişinde durma noktasınagelinmesi, uçuşların iptal edilmesi bir kriz senaryosunu akıllara getiriyor. Programımızı, hesabımızı doğru yaparsak en az etkilenen ülkelerden biri olacağız. Karanlık bir tablo çizmek istemem ama herkesin konjonktürü bilmesinde fayda var.” dedi.

.“B planınızı hazırlayın” uyarısı

Ekonomik gelişmeler ve beklentiler konusunda sunum yapan Dr. Can Fuat Gürlesel de dünya ekonomisindeki coronavirüs etkisinden bahsetti, Merkez Bankası’nın çözüm olarak görüldüğünü, ABD, Avrupa, Çin, İngiltere ve Kanada gibi bir çok ülkenin faiz indirme trendinde olduğunu söyledi.

“Coronavirüs öyle bir noktaya geldi ki Fed ani bir toplantı yaptı 0,50 puan faizi düşürdü. ABD tahvil faizleri tarihinin en düşük seviyesinde, Japonya tahvil faizleri negatife geçti. Küresel koşullar Merkez Bankası’nın kontrollü para politikasını etkiliyor. Coronavirüs diğer etkilerin önüne geçti. FED bir kez daha faiz indirimine giderse coronavirüs yüzünden parite 1,14-1,15’lerde kalacak gibi gözüküyor. O etki ortadan kalkarsa 1,12’lere gelir. İki hafta önce ABD’de coronavirüs yokken Fed faiz indirmemişken İtalya’da coronavirüs başladığında parite 1,07 noktasına kadar geldi. Coronavirüste, ölü sayısı, virüsten etkilenenlerin sayısı, karantina pariteyi etkiliyor. Herkes coronavirüse karşı B planını hazır tutsun. İyileşmeyi 3. veya 4. çeyrekte görmeye başlayacağız.”

Ödül törenine Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Birol Celep, Eximbank Ege Bölge Müdürü Gülom Timurhan ve firma temsilcileri katıldı.

Bir Dış Ticaret Finansmanı Enstrümanı: Faktoring

Gerek yurt içi, gerekse yurt dışı vadeli satışlardan doğan alacakların, malın satıcısı ihracatçıya vade sonunu beklemeden ödeme yapılması, yurt dışı alacaklarına gerektiğinde alacak garantisi verilmesini faktöring şeklinde açıklayabiliriz. Vadeli satış yapan ihracatçımızın vade sonu beklemeksizin likidite sıkışıklığını gidererek, faktoring yolu ile finansman ihtiyaçlarının karşılanması için ihracatçımızın başvuracağı dış ticaretin finansmanı ürünlerinden bir tanesi faktoringtir.

Faktoring  konusunu; İş Faktoring A.Ş. Genel Müdürlük, İstanbul’da Uluslar arası Faktoring ve Muhabir İlişkileri bölümünde uzman arkadaşım Özge Kozalı’nın deneyimi ve satırları ile paylaşmak istiyorum:

Faktoring, mal ve hizmet satışlarından doğan vadeli alacakların temlik yoluyla bir faktoring kuruluşuna devredilmesi ve bu alacakların faktoring kuruluşu tarafından yönetilmesidir.

Bu faktoring işlemi;

  • faktoring şirketi,
  • ticari borçlular (alıcılar) ve
  • mal satan veya hizmet arz eden bir ticari işletme (satıcı)

arasında gerçekleştirilir.

Faktoring;

  • Finansman,
  • Garanti ve
  • Tahsilat

hizmetleri olarak temelde üç ayrı hizmeti bir arada sunmaktadır. Bu hizmetler, işletmelerin ihtiyaçlarına göre birlikte ya da ayrı olarak sunulabilir.

Alacak Garantisi, faktoring şirketinin alıcı firmaların finansal nedenlerden dolayı ödeyememe riskini üstlenmesini ifade eder. Tahsilat hizmeti, satıcı firmaların devrettikleri alacaklar, faktoring şirketinin alacağı haline dönüşür ve tahsilatı faktoring şirketi takip eder. Finansman, vadeli alacaklarını faktoring şirketine devreden satıcı firmalar, vadelerinden önce bu alacaklarının belli bir yüzdesini ön ödeme olarak kullanabilirler. Böylece alacakların nakde dönüşümü hızlanır ve işletmenin büyümesi için gerekli olan nakit herhangi bir dış kaynağa gerek olmadan ticari alacaklardan elde edilmiş olur. Faktoring, “satışlara paralel” işletme sermayesi sağlar ve firmaların satın alım gücünü arttırır.

Müşteri, borçlu ve faktorun aynı ülkede olması halinde Yurtiçi Faktoring işleminden, Müşteri ve borçlunun ayrı ülkelerde olması halinde ise Uluslararası Faktoring’ten söz edilmektedir.

Yurtiçi Faktoring işlemlerinde; ödeme aracı çek, senet veya açık hesap olan faturalı alacaklara yukarıda belirtilen hizmetler alınır, diğer bir deyiş ile iskonto ettirilebilir. Bunun yanısıra Teminat Mektubu Devri, DBS İskontosu, Kamu Alacaklarının Temlikini ve Tedarikçi Finansmanı ürünlerinden de yararlanılabilmektedir.

Yurtdışı Faktoring işlemleri ise iki farklı yapı bulunmaktadır;

İhracat Faktoring’i: Mal mukabili yapılan ihracatların, Factors Chain International (FCI)’ın 90 ülkede sayısı 400’ü bulan faktörlerin oluşturduğu geniş muhabir ağından yararlanarak, yurtdışındaki alıcılar için garanti limiti tahsis edilerek, bu ticaret için hem garanti hem finansman hem de tahsilat hizmeti verilmesidir. İhracat faktoringi, mal mukabili ve açık hesap satışlarda % 100 garanti vermektedir.

İthalat Faktoring’i: Yurt dışındaki satıcıların, tedarikçilerin ödeme garantisi istemesi durumunda ise faktöring şirketi garantör konumundadır.

FAKTORING MALİYETİ

Faktoring ile işletmelere sunulan garanti, tahsilat, alacak yönetimi ve finansman hizmetleri karşılığında işletme iki tip maliyetle karşılaşacaktır;

Faktoring Komisyonu, Kredibilite araştırması, üstlenilen risk, alacak hesaplarının tutulması ve tahsilatı gibi sunulan faktoring hizmetleri karşılığında satıcının temlik etmiş olduğu alacaklar üzerinden alınan komisyondur.

Faktoring Ücreti, Finansman kullandırılması halinde alınan ücrettir. Uluslararası işlemler yürürlükte olan vergi mevzuatında ihracata tanınan teşvikler çerçevesinde her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır. Yurt içi işlemlerde ise faktoring ücret ve komisyonu BSMV’ye tabidir.

Faktoring ile firmalar;

  • Faktoring yoluyla vadeli alacaklarını nakde çeviren firmalar, bilançolarını daha likit hale getirebilirler.
  • Firmaların alacakları uzman kuruluşlarca yönetilmiş olmaktadır.
  • Kredi değerliliğini arttırır.
  • Küçük ve orta ölçekli firmalar, büyük ölçekli firmalara yaptıkları açık hesap satışları nakde kolayca çevirebilmektedir.
  • İhracatçı firmalar garanti hizmetinden yararlanarak, dış piyasalarda pazar paylarını risksiz şekilde artırabilirler.
  • Özellikle küçük ve orta ölçekli firmalar (KOBİ’ler) dış kaynaklara başvurmadan, kendi kaynaklarını (vadeli alacaklarını) nakde çevirmek yoluyla fon temin edebilirler.
  • Rekabet koşulları ve yurtdışındaki firmaların gittikçe artan talebi sonucu mal mukabili ihracat yapmak zorunda kalan firmalar, faktoring yoluyla alacaklarını garanti edebildikleri gibi aynı zamanda bu alacaklarını finansman hizmetinden yararlanarak nakde dönüştürme imkânına kavuşur.

Özge Kozalı’ya katkıları için teşekkür ederim.

Bilhassa dış ticaret penceresinden bakıldığında faktöring kuruluşlarını sadece vadeli alacakların, vade sonu beklemeksizin ihracatçıya likidite sunduğunu biliyorduk. Faktoring kuruluşlarının

  • Finansman
  • Garanti
  • Tahsilat

Hizmetlerini de sunduklarını biliyor muyduk? İskonto işlemlerinde faktöring şirketinin üstlendikleri risklere göre rücu edilebilir veya rücu edilemez şeklinde risk almaları halinde kurumun sunacağı fiyatlamalar da üstlendikleri risk paralelinde olacaktır.

Faktoring konusundaki detaylı açıklamalarımız, ihracatçı firmaya olan risk ve avantajları ile yaşanmış gerçek vakaları yine bu köşemizde paylaşacağız. İhracatçımız ve ithalatçımız faktöring hizmeti almakla neyi kazanıp, ne ödeyecektir, risk ve avantajları neler olacaktır konularını yeri geldiğince ele alacağız ve Özge Kozalı arkadaşımın deneyimlerini de yine bu sayfamızda yeri geldiğince paylaşmaya devam edeceğim.

Satınalma Dergisi Mart 2020 Sayısı Yayınlandı

Değerli yöneticiler,

Mart ayında yine dopdolu bir sayı ile karşınızdayız. Bu sayımızda son bir ayda gerçekleştirdiğimiz etkinliklere özel yer ayırdık.

20 Şubat 2020 tarihinde Temesist Akademi (İkitelli) ev sahipliğinde ikinci eğitimimizi tamamladık. Satınalma yönetimi eğitimimizde 30’un üzerinde sektör yöneticimizle güzel bir çalışma ortaya koyduk. Her ay bir açık eğitimle yo- lumuza devam ediyoruz.

27 Şubat 2020’de ise ilk defa bir akşam etkinliği yaptık. İhracatta Neyi İyi Yapıyoruz ? Neyi Beceremiyoruz ? konulu etkinlik büyük ilgi gördü. Türkkep (Şişli) ev sahipliğinde birbirinden değerli ihracat yöneticileri deneyimlerini aktardılar. İş çıkışı akşam saatlerinde gerçekleşen bu etkinliğe 100’ün üzerinde katılım oldu. Açıkçası bir hayli mutlu olduk. Akşam etkinliğine olan ilgi bizi yeni projeler için güçlendirdi. Bu kapsamda firmalardan çok güzel öneriler aldık. Aşama aşama uygulamaya geçireceğiz.

5 Mart 2020 tarihinde ise “Kadın Varsa Hayat Var” Konferansı ile süreci taçlandırdık. Konferans dört ana pay- daş ve çok sayıda sivil toplum örgütünün dayanışması ile ortaya çıktı. B2B İş ve Ticaret Platformu 8.450 + Yönetici ve Firma üyesi ile Buyer Network, Ünsped Gümrük Müşavirliği ve Lojistik Hizmetler A.Ş. Kadın Liderliği Gelişim Komitesi, Benjamin Button Kadınları ve BPW Uluslararası İş ve Meslek Sahibi Kadınlar Derneği KIZ KULESİ (MAIDEN’s TOWER). İstanbul Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleşen etkinlik iki oturum ve on lider kadın konuşmaları ile tamamlandı.

Gelecekte benzer çalışmaların firmanız ile yapılmasını istiyorsanız, proje ve etkinlik önerilerinizi doğrudan bizimle paylaşabilirsiniz.

19 Mart 2020 Perşembe Temesist Akademi’de 13:00’de Atilla Yıldıztekin hocamız Lojistik Yönetimi eğitimi verecek. Şimdiden yerinizi ayırın. BuyerNetwork.net platformundan kaydınızı yaptırın.

Mart sayımıza katkı veren tüm yazarlarımıza ve sektör yöneticilerimize teşekkür ederim. Keyifli okumalar,

EDİTÖR

PROF. DR. MURAT ERDAL

www.muraterdal.com

Brexit- Asya Pasifik Ekonomik İş Birliği (APEC)- Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) ve Kuşak Yol Sarmalında Türkiye’nin Ekonomi ve Jeopolitiği

Küresel ölçekli yeni jeopolitik olgular, Türkiye’nin gerek coğrafi konumu gerekse konjonktürle bağlamda dışarıdan kalınacağı girişimlerdir. Bu çerçevede pozisyon almak, gelecek yüz yıllık vizyonda küresel aktör olmak için stratejik önemdedir.

İkinci paylaşım savaşı sonrası hakkına rıza göstermeyen ve durumdan rahatsız olan aktörler yeni nesil paylaşım stratejilerini bir bir hayata geçirmektedir. Bu gelişmeleri yeni ticari bloklaşmalar özelinde okuyup anlamak gerekir.

Uluslararası Politik ekonomi üç ana yaklaşımla kavramsallaştırmaktadır. Bunlar ilki olan Denge yaklaşımı, ülkeler arası sıkı iş birliklerini, bu iş birliklerinin sinerjisinden doğan birlikte kalkınma (win-win) ve modernleşmeyi ve tabi ki liberal ekonomiyi beraberinde getirmektedir. Denge yaklaşımı esasen kuramsal iktisadın savunduğu ticaretin ve ikili ilişkilerin geliştirilmesi bağlamında yapmış olduğu kısıtlı ve tek yönlü analizi ete kemiğe bürünmüş halidir. İkincisi Çatışmacı yaklaşımdır. Bu yaklaşım küresel kapitale (bu kavram 1970’lerden sonra kapitalist bakışla Çokuluslu İşletmeler olarak tanımlanmakta, ancak çatışmacı bakışın yani Marksizm çokuluslu işletmelere Emperyalizm olarak yeni bir kavram tanımlar) karşı gerekirse şiddet kullanarak başkaldırıyı ve kapitalist sistemin çöküşü ile yeni bir sosyalist düzenin kurulmasını tavsiye eder. Geçiş süreci Troçki (1931) tarafından geçiş manifestosu olarak deklare edilmiştir. Halen Marksist yaklaşım bu argüman eksenli söylem geliştirmektedir. Üçüncü yaklaşım ise 2000 sonrası daha uzlaşmacı ve barışçıl bir çerçeveye oturan, dünya kanyaklarının eşit ve adil paylaşımını öngören sürdürülebilir bir iktisadi hayatın mümkün olduğunu öne süren Tercihler teorisi, İnsancıl uğraşılar yaklaşımı ve Feminizm gibi kimi düşünsel ve eylemsel teorilerdir.

Ancak yukarına tanımlanan üç yaklaşım da reel dünyada egemen güçler tarafından farklı farklı algılanmakta ve uygulanmaktadır. Ülkelerin stratejik planları ile örtüşen akımlar, zaman zaman sınırlı olarak desteklenmiş, uygulanmış ya da tamamen reddedilmiştir.  Ancak gelinen noktada çıkarına ters düştüğü için en liberal olarak bilinen ABD’nin yeni korumacılık tedbirleri ile komünist bir ülke gibi davrandığını, tam tersi komünist bir ülke olan Çin’in liberalizasyonu savunduğunu görmek ve anlamak zor değildir.

Bu çerçevede yeni nesil paylaşım mücadelesi olarak görülebilecek olan, Bölgesel Ekonomik Bütünleşme eğilimlerinin alt yapılarını tartışalım;

Ekonomik bütünleşmenin en basit formu Seçimli Ticaret Anlaşmasıdır. Sırasıyla kapsamı genişleyerek bu iş birlikleri Serbest Ticaret Anlaşması (STA) , Gümrük Birliği, Ortak Pazar, Ekonomik Birlik ve Politik Birlik olarak sıralamak mümkündür. AB dışında bu çalışmanın kapsamına giren ticari ilişkiler ikinci sırada anılan forma giren iş birlikleridir (STA). Diğer birliktelikler bu çalışmanın kapsamı dışında olduğu için isimlerinin verilmesi ile yetinilmiştir.

Serbest Ticaret Bölgesi anlaşmasına taraf ülkeler hangi hak ve yükümlülüklerle karşı karşıyadır? Anlaşmaya taraf ülkeler aralarında ticari engellerin tamamen kaldırılmasını ancak üçüncü ülkelerle yapacakları ticarette kendi politikalarını istedikleri gibi geliştirmelerini mümkün kılar. Taraf ülkelerin tüm ticari engelleri kaldırmaları belki iyimser bir bakış olabilmekle birlikte söz konusu engellerin minimize edilmesi dahi bir kazanım olarak görülebilir. Nitekim gerek APEC gerekse TTIP halen taraf ülkelerin hak ve ödevleri konusunda konsensüs sağlayamamıştır.

Çalışmanın devamında BREXİT ve İngiltere ekonomisi, APEC’in yapısı ve tarafların beklentiler, TTIP ve Kuşak Yol (birlikte ele alınacak) ve taraf ülkelerin beklentileri tartışıldıktan sonra son, Türkiye’nin söz konusu iş birlikleri içindeki rolü, beklentileri, fırsatlar ve tehditler özetlenerek çalışma tamamlanacaktır.

BREXİT Süreci ve Türkiye Açısında Stratejik Bir Tartışılması

İngiltere’de, AB’den (o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu) ayrılma yönlü irade ilk olarak 1975 yılında tartışılmış ve yapılan oylamada birlikte kalma yönünde %67,2 evet oyu ile sonuçlanmıştır. 2015 seçimlerinde ise AB’den ayrılma söylemleri tekrar gündeme gelmiş, (David Cameron tarafından söylem geliştirilmiştir) sancılı bir süreç sonunda 2020 itibariyle ayrılık resmen başlamıştır.

Aşağıda paylaşılan pasta grafikte İngiltere’nin dış ticaret hacmini görülmektedir. İncelendiğinde Türkiye açısından önem arz eden iki veri dikkat çekmektedir. İlki Türkiye ve İngiltere arasındaki ticaret hacmi. Brexit sonrası ikili ticaret hacminde kayda değer bir değişim öngörülmemektedir. AB İngiltere arasındaki ticaret hacminde ise %13 civarı bir azalma öngörülmektedir. Türkiye ile dış ticaret hacminin değişmeyeceği beklentisi iki açıdan ele alınmalıdır. AB ile düşen ticari potansiyel İngiltere tarafından nereden ve nasıl telafi edilecek? İşte TTIP burada önem kazanmaktadır.

Türkiye’nin İngiltere ile coğrafi yakınlık avantajını lehine çevirme yönünde etkili politika üretmekte yetersiz kaldığını söyleyebiliriz. İngiltere’nin ise Türkiye ile ticari yeni açılımları değerlendirmek için ilişkiye açık olduğu görülmektedir. Bu bağlamda ticaret hacminin artırılması siyasi iradenin de devreye girmesi ile ivmelenebilir.

Kaynak: Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), erişim 03.03.20120

İngiltere’nin en fazla ithal ettiği ürünler incelendiğinde Türkiye’nin stratejik üstünlüğü olan demir çelik başta olmak üzere, motorlu kara taşıtları (toplu taşıma araçları) ürerine ikili iş birliği geliştirilebilir. Söz konusu ürünlerin Asya-Pasifik ülkelerine kaptırılmaması adına Lojistik avantaj önemli bir üstünlük olabilir.

Gerek Doğrudan yabancı yatırım (DYY) gerekse sermaye yatırımı ise bu çalışma kapsamı dışında olduğundan tartışılmadı. Ancak, İngiltere ve TTIP arası iş birliği girişimi müteakip başlıklar altında tartışılacak.

APEC’in Yapısı ve Stratejik İş birlikleri Açısından Tartışılması (Kuşak-Yol Stratejisi)

Asya Pasifik birlikteliği ilk olarak 2002’de Brunei, Singapur, Şili ve Yeni Zelanda arasında Serbest Ticaret Anlaşması çerçevesinde başlamıştır. 2008’de ise Obama döneminde ABD sürece dahil olmuştur. 2016 Şubat’ında müzakereler sonuçlandırılarak 12 ülkenin (ABD, Kanada, Meksika, Şili, Peru, Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya, Malezya, Brunei, Vietnam ve Singapur) katılımı ile ortaklık sözleşmesi imza edilmiştir.

Söz konusu birlikteliğin en önemli özelliği Dünya mal ve hizmet ticaretinin %25’ini kapsamasıdır. İkinci önemli konu ise Gümrük Vergileri Ticaret Genel Anlaşması (GATT) (Uruguay müzakereleri sonrası anlaşma Dünya Ticaret Örgütü (WTO) halini aldı) kapsamında gerçekleştirilen en geniş kapsamlı ticari birliktelik olmasıdır. Tramp döneminde ABD’nin ticaretine anlamlı bir katkısı olmadığı öne sürülerek ilişkilerin dondurulması yolu tercih edilmiştir. Bize göre bu fesih sürecinde ticari çıkar dışında da stratejik bazı konular yer almaktadır.

Buraya kadar yapılan tartışma çerçevesinde Türkiye’yi ilgilendiren iki değişken dikkat çekmektedir.

Bunlardan ilki, Türkiye’nin APEC ülkeleriyle halen gerçekleştirmekte olduğu ticaret potansiyeli. Türkiye APEC ülkelerine 10 milyar dolar civarı ihracat gerçekleştirirken 20 milyar dolar civarı ithalat yapmaktadır.  Yani Türkiye’nin birlik ülkeleri ile yarı yarıya bir ticaret kaybı söz konusudur. İkinci stratejik alan ise Türkiye’nin Kuşak-Yol projesi kapsamında uzak Asya ülkelerine hiç olmadığı kadar yakınlaşmış olmasıdır.

Kuşak-Yol projesi literatürde genel olarak uzak Asya’dan Avrupa ve Kuzey Afrika bölgesine doğru bir akış ekseninde tartışılmaktadır. Ancak Citi grubun 2050 projeksiyonuna bakıldığında, bugün hala Avrupa merkezli olan ekonomik ağırlığın uzak Asya ve Doğu Avrupa (eski demirperde bölgesi) ülkelerine doğru kayacağı yönündedir. Bu kayma nasıl okunmalı? Çin özelinde uzak Asya’dan Avrupa doğru yaşanan ticari mal ve hizmet akışı artarak devem mı edecek yoksa tersine bir akım oluşabilir mi?

Kuşak-Yol alan yazın, Türkiye’yi Asya’dan Avrupa’ya akan ticari ağ içerisinde lojistik düğüm noktası olarak konumlandırmaktadır. Ancak bu bakış belki 40 yıllık bir konjonktürü yansıtmaktadır. Daha derinlemesine analizler dünya nüfusunun yarısını barındıran ve nüfus artış hızı dünya genelinin çok üstünde olan bölgenin gelecek yüz yıllın yeni pazarı olma potansiyelinin göstermektedir.  Bölge ünyanın en önemli ve gelişen pazarı olacaktır. Dolayısıyla Kuşak-Yol da lojistik üs konumlandırması eksik bir konumlandırma olabilir.

Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) Stratejisi

Ortaklık müzakereleri halen ABD ve AB arasında devam etmektedir. Bu anlaşma, dünya ticaretinin üçte birini kapsamaktadır.  13 Şubat 2013 tarihinde birlik için adım atıldığı deklare edilmiştir. Dönemin ABD Başkanı Obama ve dönemin AB Komisyon Başkanı Barroso ilişkilerin seyrine yönelik kamu bilgilendirmesi yapmıştır.

Görüşmelerin şeffaf yapılmaması ciddi eleştirilere sebep olmaktadır. Özellikle Trump’ın diş siyasi ilişkilerdeki dominant duruşu şu an itibariyle anlaşmayı çıkmaza sokmuş durumda. Özellikle tarımsal ürünlerin karşılıklı ticareti konusu oldukça tartışmalı bir müzakere konusu. Zira AB’de uygulanan sıkı gıda yönetmeliği halk sağlığı bağlamında gıda ürünlerinin sıkı denetimini öngörmektedir. Ancak ABD bu kalemde taviz alma gayretini devam ettiriyor.  Karşı taviz olarak ise ABD otomotiv sektörü için ilave kolaylık taahhüt etmektedir. AB’nin bu durumdan en fazla rahatsız olan ülkesi, tarımsal faaliyet lokomotifi olan Hollanda’dır. Müzakerelerin en güçlü ortağı Almanya otomotiv sektörü için aldığı taviz karşılığında tarım ürünleri için diğer AB üyesi ülkelere baskı yapmaktadır. Olası tavizin Türkiye tarım üretimi ve ticaretini de olumsuz etkileyebileceği unutulmamalıdır.

Ortaklık anlaşmasının başlıkları gümrük duvarlarının kaldırılması, ticari düzenlemeler, hayvan ve bitki sağlığı, gıda güvenliği standartları, hizmet ticareti, üçüncü ülkelere karşı dayanışma, yatırımların serbestliği, standartların yükseltilmesi, kamu ihalelerinde şeffaflık şeklinde sıralanabilir. Gelinen noktada yakın gelecekte ortak müşterekte uzlaşı oldukça zor gözükmektedir. Türkiye ise bu anlaşmada ortak Pazar bağlamında AB’ye üye olması nedeniyle taraftır. Ancak bu tarafgirlik karar mekanizmasında değil ama ancak pazar olma bağlamında riskli bir sonuç doğurmaktadır. ABD ile gümrük duvarlarının kaldırılması sonucu tek taraflı olarak ABD’den Türkiye’ye doğru hiçbir engellemeye uğramadan gelebilecek ürünler karşılığında aynı serbestliğin Türkiye tarafından kullanılamayacağı endişesidir. Diğer taraftan Hollanda’dan sonra AB’nin en önemli tarımsal ticari partneri olan Türkiye’nin yeni ve çok daha güçlü bir rakibinin ortaya çıkacak olmasıdır. Müzakerelere taraf olabilme adına siyasi erkin süreci yakından izlemesi gelecekte yaşanması muhtemel sorunların önlenmesi için önem arz etmektedir.

Sonuç ve Değerlendirme

İngiltere’nin toplam ithalatının yaklaşık %2 si Türkiye ile gerçekleşmektedir. Diş ticaret ilişkilerinde coğrafi yakınlık en önemli maliyet fırsatı olarak görülebilir. Bu bağlamda İngiltere pazarından alınan payın Türkiye için yetersiz olduğu sözlenebilir. Dolayısıyla ihraç kalemleri yeniden gözden geçirilerek sıkı iş birliğinin geliştirilmesi, çok geç kalınmadan gerek siyasi erk gerek sivil kesimin İngiltere’yi sıkı markaja alması yakın gelecek için oldukça faydalı olacaktır. Bu bağlamda İngiltere’nin AB sonrası kayıpları ve yeni doğacak ihtiyaçları için dış partner arayışından yeterli pay alınamaması (İngiltere’nin TTIP ve APAC ile uzlaşmak için ciddi görüşmeler yaptığı bilinmektedir) fırsatın kaçırılması anlamına gelecektir.

ABD’nin AB ile gerçekleştirmeye çalıştığı, Trans-Atlantik (TTIP) anlaşması kapsamındaki ülkelerin Türkiye’nin sektörle ihracatının %52’sini temsil ettiği unutulmamalıdır. Bu çerçevede, Kuşak-Yol stratejisi uzun soluklu Türkiye lehine kazanın sağlayıncaya kadar, Trans-Atlantik’e AB ile eşit haklarla dahil olabilme uğraşısı yakın geleceğin en önemli dış ticaret meselesi olarak görülmelidir.

Sonuç olarak; bu çalışmaya konu olan İngiltere stratejisinin doğru yönetilmesi durumunda Türkiye’ye katkısı mevcut dış ticaret hacminin iki katına çıkması anlamına gelecektir. Bunun parasal karşılığı, yaklaşık 19 milyar dolar olan kapasitenin 40 milyar dolar seviyesine rahatlıkla çıkacağı anlamı taşır. TTIP avantajlarının yanında ciddi tehditleri de barındırmaktadır. Müzakerelerin içinde olmak hayati önemdedir. Belki güncel Ortadoğu siyasi konjonktürü müzakerelere taraf olmak için bir argüman olarak kullanılabilir. Aksi takdirde halen ihracatımızın %58 e yakınını gerçekleştirdiğimiz pazarda daralma ya da duraklama görülebilir.  APAC uzak bir coğrafya gibi dursa da Kuşak-Yol stratejik olarak uzun vadede olası dış ticaret pazarının uzak asaya ya kayması ile önemli kazanıma yal açacaktır.

Bu çalışmaya konu olan ticari iş birlikleri halen Dünya mal ve hizmet ticaretinin yaklaşık %70’ini oluşturmaktadır. Mevcut potansiyelinin yanında tehditleri de barındırması nedeniyle çalışmaya konu olan yeniden paylaşın çabalarının sıkı takibi ülke geleceği açısından hayati önemdedir. Çalışmaya konu olan her bir başlık için daha ayrıntılı ve nicel veriler üzerinden analiz, karar alıcılara daha farklı bakış kazandırabilir.

 

Olmak Ya da Yapmak… İşte Bütün Mesele Bu…

Bazen bir şeyler yapmanız gerekir. Bazen de ‘olduğunuz o muhteşem kişiyi’ sadece tarafsız bir gözle ‘fark etmeniz’ yeterlidir. Yani aslında yaşam, ‘olmak ve yapmak’ dengesi arasında yaşanan bir serüvendir.

Bundan yaklaşık 2500 yıl önce, o güne kadar tarihin gördüğü en büyük imparator, bilge bir adamla karşılaştı. Aralarında geçen 2 cümlelik unutulmaz diyalog bugün bile hatırlanıyor, bundan yıllar sonra da hatırlanmaya devam edecek.

İmparator: “Dile benden ne dilersen”

Bilge Adam: “Gölge etme, başka ihsan istemem”

O imparator, Büyük İskender’di, o bilge adam da Diyojen.

Yetiştiriliş tarzı gereği Büyük İskender’in hayatta en büyük isteği başarılı olmak ve sonsuza dek hatırlanmaktı. İskender’e göre var olmak demek, önemli şeyler yapmak demekti. Neyi, nasıl yapacağı noktasında fikir aldığı Aristo gibi bir danışmanının olması ise onun en büyük şansıydı. Hayatında Aristo gibi bir figür olmasaydı, kendisini tanıma ve amacını gerçekleştirme yolculuğunda, hırs ve tutkularını yine de en akılcı şekilde bir enerji kaynağı olarak kullanabilir miydi, tarih onu yine de hatırlar mıydı, bilmiyoruz.

Diyojen ise bir fıçının içinde yaşayan, fıçısı ve üzerindeki kıyafetlerinden başka hiçbir şeyi olmayan biriydi. Hatta eliyle su içen bir çocuk görünce, su içmek için kullandığı çanağını yere fırlatıp kırdığı söylenir. Çünkü fazladan eşya taşıdığını fark etmiştir. Onun için önemli ve değerli biri olmak için bir şey yapmaya gerek yoktu. O zaten önemliydi, zaten yeterliydi ve zaten normaldi. Benim varlığım yeter, diye düşünüyordu.

Bu iki insan, yaşamın çok farklı yerlerinde iki insan profiliydi. Birinin düşüncesine göre önemli biri olmak, önemli şeyler yapmayı gerektiriyordu. Diğeri ise piramitin zirvesinde “Kendini gerçekleştirme” noktasındaydı ve “Ne yaparsam yapayım bundan daha önemli biri olamam, yaptığım hiçbir şey beni bundan daha değerli bir insan haline getiremez” düşüncesindeydi.

Her insan, “Olmak” ve “Yapmak” arasında bir yerlerde bir yaşam sürer ve hepimizin “Olduğumuz” ve “Yapmamız gereken” şeyler vardır. Sorun ise ‘olduğumuz’ ve ‘sahip olduğumuz’ süper güçleri fark edemeyip, kendimizi takdir edemememiz ve kendimize, kendi hakkımızı veremememizdir.

Mutlu ve başarılı insanlar ise yaşamlarında “Olmak” ve “Yapmak” dengesini en iyi şekilde kurabilmiş insanlardır. Sahip oldukları değerli donanımların farkındadırlar ve bir adım daha ileri gidebilmek için de strateji planlarını bunlar üzerine kurarlar. “Sahip oldukları” bu muhteşem donanımlar için kendilerine hak ettikleri değeri verirler, güçlü yanları için kendilerini takdir ederler. Özgüvenlerinin kaynağı bu öz takdirdir.

Zayıf yanları ise onların bir şeyler “yapmaları”, kendilerini geliştirmeleri gereken alanlardır. Bundan hayıflanmadan ve bunları geliştirmek için gayret içinde olmak bile farklı bir heyecan sebebidir onlar için.

Yaşamınız sadece güçlü olduğunuz noktalar, en iyi yaptığınız şeyler üzerine kurarsanız farkında olmadan kendinizi bir rutin içine hapsetmiş, doyum noktasından da uzaklaşmış olursunuz. Sizi o rutinden çıkaracak olan, o güne kadar yaşamadığınız güçlü ve farklı duyguları size getirecek olan ise zayıf olduğunu düşündüğünüz yanlarınızdır. O alan güçlendikçe yeni şeyler yapma, yeni başarılar, duygular ve doyumlar yaşama cesaretinizin her geçen gün daha da yükseldiğini göreceksiniz. Kahramanımızın yolculuğunda hikâyenin başladığı yer de tam olarak burasıdır.

Zayıf yönlerinize bir de bu açıdan bakıp, onları sevmeniz, yeni, güzel, mutlu ve güçlü duygulara yelken açmanız dileğiyle…