Hukuk fakültesinden mezun olan öğrencinin belleğine kazınan bazı kurallar vardır. Bunlardan biri de belirli süreli kira sözleşmesinde süre dolmasına rağmen taraflar sözleşme ilişkisini fiilen sürdürürlerse, kira sözleşmesinin belirsiz süreli sözleşmeye dönüşeceği yönündeki kuraldır.
Gerçekten Türk Borçlar Kanunu’nda böyle bir kural var. TBK 327 şöyle der:
“Açık veya örtülü biçimde bir süre belirlenmişse, kira sözleşmesi bu sürenin sonunda kendiliğinden sona erer.
Taraflar, bu durumda, açık bir anlaşma olmaksızın kira ilişkisini sürdürürlerse, kira sözleşmesi belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür.”
Hatta sadece kira sözleşmelerinde değil, sürekli borç doğuran nitelikteki diğer sözleşme ilişkilerinde de aynı ilke, kural olarak geçerlidir.
Fakat TBK 327’deki bu kuralı tüm kira sözleşmelerinde uygulanabilecek nitelikte bir kural olarak öğrenmek yanıltıcıdır. Özellikle, en çok karşılaştığımız konut ve çatılı iş yeri kiralarında da acaba aynı kural geçerli mi sorusunu sormak gerekir. Bunu tespit etmek önemli çünkü sözleşmenin belirli ya da belirsiz süreli olması, sözleşmenin sona erme rejimini ve bazı sona erme hâllerinde dava açma süresinin hesabı gibi konuları doğrudan etkileyecektir.
Kiraya ilişkin genel hükümler arasında yer alan TBK 327’nin konut ve çatılı iş yeri kiraları bakımından da uygulanabilmesi için Kanun’un konut ve çatılı iş yeri kiralarına ilişkin özel hükümlerin yer aldığı bölümünde TBK 327’yi devre dışı bırakacak başka bir özel kuralın bulunmaması gerekir.
TBK 339 ve devamında yer alan konut ve çatılı iş yeri kiralarına ilişkin özel hükümlerin yer aldığı bölümü incelediğimizde, belirli süreli olarak kurulan bir konut veya çatılı iş yeri kirasında sözleşme süresi dolmasına rağmen sürdürülen kira sözleşmesinin akıbetinin ne olacağı hususunda TBK 347’nin ilk cümlesinde özel bir kurala yer verildiğini görüyoruz:
“Konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en az onbeş gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır.”
Görüldüğü gibi, belirli süreli konut ya da çatılı iş yeri kirası süre sonunda kiracı tarafından sona erdirilmezse kanun gereği yine belirli bir süre (bir yıl) için uzamakta. İşte konut ve çatılı iş yerleri için getirilen bu özel kural, TBK 327’deki genel kuralı devre dışı bırakır.
Yargıtay’ın bu konuyla ilgili kararlarında yukarıdaki gibi bir açıklama genellikle yapılmamaktadır. Böyle olunca, kararlarda bu ilkenin benimsenip benimsenmediği ancak varılan sonuçla teyit edilebilmektedir.
Ancak az sayıda da olsa bazı kararlarında Yargıtay bu hususu açıkça vurgular. Örneğin;
“Taraflar arasında imzalanan 01.06.2011 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesinin varlığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmenin 12. maddesinde; tarafların 6 ay evvelden yazılı haber vererek sözleşmeyi feshedebileceği şeklinde feshi ihbar süresi kararlaştırılmıştır. Davacı 12.06.2013 tarihinde dava açmış, sözleşmedeki feshi ihbar süresi uyarınca 6 ay öncesinden davalıya ihtar göndermiştir. Buna göre mahkemece işin esası incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, konut ve çatılı işyerlerinde sözleşmenin uzaması halinde belirsiz süreli hale gelmeyeceği, sözleşmenin belirli süreli olduğu dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.” Yargıtay 3. HD, 10.2017, 2914/13808
Ağustos 2023 tarihli ve Bill Baue tarafından hazırlanan e-kitap doğru bildiklerimi tekrar gözden geçirmeye zorladı: The Lost Decade: Sustainability Standards Sabotage Sustainability. Yazarın en popüler sürdürülebilirlik standart raporlaması olan GRI (Global Reporting Initiative) kurucularından Allen White ile Kasım 2013 tarihinde yaptığı röportajda “on yıllık bir dönemin kaybedildiği, bir bu kadarını daha kaybetmeye dayanamayacağımız” vurgulanıyor. Uçurumdan yuvarlanmak üzere olan bir araçta olduğunuzu ve içerdekilerin durmak / yön değiştirmek yerine, yeni araçlara navigasyon – ABS sistemleri takılması konusunu tartıştığını düşünün!
Sabotaj iki ana şekilde gerçekleşiyor: Birincisi, küresel etkiler yerine şirket seviyesine “izole edilerek” ve ikincisi, gerçekten önemli olan eşik değerler yerine geçmişle ve daha dar içerikle kıyaslayarak…
GRI (Global Reporting Initiative), ISSB (International Sustainability Standard Board), ESRS (European Sustainability Reporting Standards), SASB (Sustainability Accounting Standards Board), IIRC (International Integrated Reporting Council) kurumları kronolojik sırada değerlendirilmiştir.
GRI 2002 – Özgün sürdürülebilirlik (authentic sustainability): 1997 senesinde GRI kurulduktan sonra sürdürülebilirlik bağlamı kavramını getiren G2 versiyonunu 2002 senesinde yayınlamıştır. Önemli bir gelişmedir, küresel etkiyi esas alan eşik değerlere vurgu yapılmıştır. Olumlu bir adımdır.
GRI 2006 – Bağlamsal Önem (context-based materiality): 4 ana prensiple (önemlilik, paydaş katılımı, sürdürülebilirlik, tümlük) kapsam belirleyen G3 versiyonu yayınlanmıştır. Önemlilik sosyal-çevre etkisinin finansal etkiyle kıyaslanarak belirlenmesi istenmektedir. Firmanın raporlamasını içten-dışa (firmanın paydaşlar ve yakın çevresine etkileri) ve dıştan-içe (küresel konuların firmaya etkileri) bağlamında yaparak bütüncül (holistic) bir yaklaşım göstermesi beklenmektedir.
GRI 2011 – Sabotaj başlıyor (sabotage): GRI, G3.1 adıyla “masum” bir güncelleme yapmıştır. Ana kavram aynı kalmış gibi görünse de Önem Matrisi grafiğindeki yatay eksen değiştirilmiştir. Yatay eksen “Ekonomik – Çevre – Sosyal Etkilerin Önemi” yerine “Şirket için önemi” olmuştur. Artık firmalar gezegene etkilerini değil, kendi etraflarını düşünmekle yetinebilecektir. Bu sonun başlangıcıdır. Sustainable Brands Aralık 2011’de bu gelişmenin sakıncalarını açıklayan bir makale yayınlamıştır. Dahası Ford şirketi 2004-2005 sürdürülebilirlik raporunda, yani henüz GRI güncellemesi yapılmadan, bu yaklaşımdan söz etmiştir!? Nasıl bunu önceden bilebilirler diyebilirsiniz. Sebebi belki de Ford’un GRI ana kurucularından biri olmasıdır!
GRI 2013 – Görmezden geliş: Sürdürülebilirlik Bağlamı uygulaması için kılavuzluk yapmayı red ettiği G4 versiyonu yayınlanmıştır. Kamusal geri bildirimlerdeki itirazlar bu versiyonu durduramamıştır. Sürdürülebilirlik raporlamasının esaslarını belirleyen kuruluş bu konuda kılavuzluk etmek istememiştir!
SASB 2013 – Standart, sürdürülebilirlik istemiyor: SASB gezegenin sınırları ve eşik değerlerin akademisyenlerin işi olduğuna, dahası kendi kontrolünde olmayan bu alanlarla ilgili firmaların sorumlu tutulamayacağına inanmıştır. Başka bir ifadeyle gezegenin kaynaklarını kullanan, kirleten firmalar verdikleri zararlardan sorumlu değillerdir! Kamusal geri bildirim itirazları bu yaklaşımı da durduramamıştır.
IIRC 2013 – Gezegenin sınırları mı ? 2010 senesinde kurulmuştur. Gezegenin kaynaklarını ve eşik değerleri başka bir açıdan ele almıştır. Sınırlı kaynakların insanlığın mal-hizmet ihtiyaçlarını karşılamak üzere “mutabık kalınabilecek” eşik değerini ve bu eşik içinde ilgili kaynakların nasıl paylaşılacağını tartışmaya açmıştır. Kapitalist bir yaklaşımdır, artık “sürdürülebilirlik bir metadır” ve elbette pazarlık edilebilir!
ESRS 2014 – 2022 – Avrupa standardı: Avrupa Birliği gezegenin sınırlarını “biyo-fizik gerçeklik” yerine, IIRC’ nin ekonomik yaklaşımından ayrılarak politik pazarlık konusu olarak ele almıştır. Finansal ve Çevre-Sosyal Önemlilik konularını Çifte Önem (Double Materiality) adıyla yeni bir kavram gibi öne çıkarmıştır ancak bu kavram zaten GRI G3 versiyonunda vardır.
GRI 2020 – Performansa gerek yok… Exposure Draft of the GRI Universal Standards yayınlanmıştır. Standartta, kaynakların iyiyle kötüyü ayırt etmek için kullanılabilecek paylaşımı, eşik değerleri, hedefleri veya kıyaslama noktaları yoktur. GRI hala uygulamada rehberlik etmemektedir. Özetle raporlamanın özünü öldürmüştür (GRI has eviscerated the heart of sustainability reporting).
IIRC 2020 – Gezegenin sınırlarına yaklaşırken… Consultation Draft of the International <IR> Framework yayınlanmıştır. Aslına bakılırsa gezegenin sınırlarına yaklaşmak bir tarafa dokuz sınırın dördü çoktan aşılmıştır! IIRC kaynak sıkıntısına dikkat çekerken firmaları gezegene etkileri konusunda harekete geçmeye zorlamamıştır.
ISSB 2021 – 2023 – Elinde barut izi var! S1-General Sustainability-related disclosure requirements ve S2-Climate-related disclosure requirements dokümanları yayınlandı. IIRC ve SASB birleşerek VRF (Value Reporting Foundation) oluşturmuş ve sonrasında COP26’da IFRS (International Financial Reporting Standards) tarafından desteklenmiştir. Bu dokümanlarda gezegenin sınırlarına dair eşik değerlere yer verilmemiş ve firmaların çevreye etkisi yerine çevrenin firmalara etkisine odaklanılmıştır. Gelinen noktada sürdürülebilirlik ISSB standartlarında aynı anda her yerde bulunan ve görünmez bir kavrama dönüşmüştür (Sustainability is simultaneously ubiquitous and invisible in the ISSB standards).
ESRS 2022-2023 – Umudumuz… Delagate Act yayınlanarak ESRS1 ve ESRS2 zorunlu tutulurken, 5 çevresel – 4 sosyal – 1 Yönetim standardı “gönüllüye” değiştirildi. Gezegenin sınırlarına ilişkin eşik değerlerin konu edildiği standartların tekrarzorunluyaçevrilmesi gerekmektedir. Her şeye rağmen GRI standardın yanaşmadığı eşik değerleri benimseyen ESRS, gelecekte gezegene faydalı olabilecek standart olarak umut vericidir.
Sürdürülebilirliğe en çok zarar verenler arasında maalesef
sürdürülebilirlik standartlarını oluşturan kurumlar da vardır.
Utkan ULUÇAY
Kaynak: Bill Baue, The Lost Decade: Sustainability Standards Sabotage Sustainability, August 2023
Finansal Kiralama, Faktoring, Finansman, Tasarruf Finansman ve Varlık Yönetim şirketlerini tek çatı altında temsil eden Finansal Kurumlar Birliği (FKB) ile İstanbul Üniversitesi iş birliğinde geliştirilen “Finansal Kurumlar Birliği Ekonomik Görünüm Endeksi”; Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Osman Çelik’in de katıldığı bir toplantı ile tanıtıldı.
Banka dışı finans sektörünün en güçlü temsilcisi konumundaki FKB’nin, İstanbul Üniversitesi Transfer Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin desteği ve akademisyenlerinin yoğun çalışması ile geliştirdiği ‘Finansal Kurumlar Birliği Ekonomik Görünüm Endeksi’nin lansmanı; 24 Kasım 2023 tarihinde, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Konferans Salonu’nda gerçekleşti. Endekse ilişkin ilk sonuçların da açıklandığı toplantıya; Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Osman Çelik de katılarak, bir konuşma yaptı.
Bakan Yardımcısı Çelik konuşmasında şunları söyledi; “Finansal Kiralama, Faktoring, Finansman, Varlık Yönetim ve Tasarruf Finansman sektörlerimizin çatı kuruluşu olan Finansal Kurumlar Birliği tarafından; ‘Merkezi Fatura Kaydı Sistemi’ ile ‘Finansal Kiralama Sözleşme Tescil Sistemi’nden elde edilen ve ‘Finansman Sektörü’ işlem hacmi bilgilerini de içeren yüksek sayıda veriyi ticari alanda öngörü ve yatırımlara ışık tutan anlamlı bir sonuca dönüştürecek ‘FKB Ekonomik Görünüm Endeksi’ne yönelik çalışmalar İstanbul Üniversitesi’ nin tecrübe ve bilgi birikimi ile şekillenmiş oldu. Bakanlık olarak; Finansal Kurumlar Birliği’nin kurulduğu günden bu yana gerek reel sektörün gerekse tüm paydaşların yararlanabileceği bir “FKB Endeksi” oluşturma hedefinin sonuca ulaşmasından mutluluk duyuyoruz. ‘Merkezi Fatura Kaydı’, ‘Finansal Kiralama Sözleşme Tescil’ sistemlerinden ve Finansman Sektörü işlem hacmi verilerinden hareketle yıllar itibariyle biriken anlamlı veriler ışığında, Finansal Kurumlar Birliği’nin geçtiğimiz yıl içerisinde İstanbul Üniversitesi ile birlikte attığı somut adımların sonuçlarını görmek güzel. Finansal Kurumlar Birliği tarafından geliştirilen ‘Merkezi Fatura Kaydı Sistemi’ ve ‘Finansal Kiralama Sözleşme Tescil Sistemi’nden alınacak anlık veriler temel teşkil etmek kaydıyla; Birlik üyesi şirketlerin beklenti anketlerinden de yararlanılarak İstanbul Üniversitesi’nin kıymetli akademisyenleri tarafından oluşturulan endeksin, Türkiye’de ticaretin nabzını ve yatırım eğilimini ölçümleyen öncü bir gösterge olacağına inanıyorum.”
Tanıtım toplantısının açılış konuşmalarında söz alan Finansal Kurumlar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ali Emre Ballı ise; “‘Birlikten Kuvvet Doğar’ anlayışıyla bundan 10 yıl önce yola çıkan FKB olarak; temsil ettiğimiz sektörlerin taşıdığı yüksek potansiyeli ekonomik faydaya dönüştürmek için durmaksızın geleceğe yatırım yapıyoruz. Bugün de; Birliğimizin girişimi ile hayata geçen ve Türkiye ekonomisinin hem bugünü hem de geleceğine ışık tutacak önemli bir projemizi tanıtmanın gururunu yaşıyoruz. Geçtiğimiz yıl İstanbul Üniversitesi ile yaptığımız iş birliği protokolü kapsamında çalışmalarına başladığımız FKB Ekonomik Görünüm Endeksi’ni, ülkemiz ekonomisine katkı sağlaması için tüm paydaşlarımızın kullanımına sunuyoruz. Finansal Kiralama Sözleşme Tescil Sistemi, Merkezi Fatura Kaydı Sistemi ve Finansman Sektörü işlem hacmi verileri ile birlikte; FKB bünyesinde raporlama ve istatistik faaliyetlerinde kullanılan tüm verilerin analizi ve üyelerimizin beklenti anketleri baz alınarak oluşturulan FKB Ekonomik Görünüm Endeksi’nin, ticaret ve yatırım alanlarında öncü bir gösterge olarak değerli faydalar sağlayacağına inanıyoruz.”
Tanıtım toplantısında, Merkezi Kayıt Kuruluşu Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ekrem Arıkan da bir konuşma yaparken; endeksin çalışma grubunda yer alan İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Şeker, FKB Ekonomik Görünüm Endeksi’nin metodolojisi ve elde edilen ilk sonuçları hakkında bir sunum gerçekleştirdi.
Ekonominin üretim, satış ve tüketim kanallarında yer alan Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman sektörlerine ilişkin göstergelerden hareketle oluşturulan ve bu veriler ışığında piyasanın izlenmesini amaçlayan FKB Ekonomik Görünüm Endeksi; her ayın 3. haftasında yayımlanarak, kamuoyuna duyurulacak.
Sürdürülebilirlikte öncü Ege İhracatçı Birlikleri, Ticaret Bakanlığı koordinasyonu ve desteğiyle İngiltere’nin başkenti Londra’da 6 – 9 Kasım 2023 tarihinde “Gıda Sektörlerinde Sürdürülebilir İhracat UR-GE Projesi” kapsamında gıda ürünleri sektörüne özel sektörel ticaret heyeti organizasyonu gerçekleştirdi.
Türkiye’nin üretim ihracatında dünyada lider olduğu kuru meyveden zeytin zeytinyağına meyve sebze mamullerinden baharatlara kadar pek çok ürün İngiltere pazarında tanıtıldı.
Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, “İngiltere dördüncü en büyük ihracat pazarımız. 2022 yılında Türkiye’nin Birleşik Krallık’a ihracatı 12 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2023 yılı Ocak-Ekim döneminde ise 9,4 milyar dolar ihracat gerçekleştirdik. Bu ihracatın yüzde 89’u sanayi üzerine. Türkiye sanayi ürün gruplarında İngiltere’nin en önemli tedarikçileri arasında. Ticaret Bakanlığımızın desteklediği Uluslararası Rekabetin Geliştirilmesi Projesi (UR-GE) kapsamında gıda sektöründe faaliyet gösteren ihracatçılarımızı bir araya getirerek, uluslararası pazarlarda sürdürülebilirlik teması altında yeni regülasyonlar ve standartlara uyum sağlayabilmelerini, rekabet güçlerini artırmayı hedefliyoruz. AB ve Gümrük Birliğinden ayrılan İngiltere ile ülkemiz arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması (STA) kapsamında müzakereler devam ediyor. STA’nın güncellenmesi ve yeni alanlara açılması ile birlikte ihracatımızın daha da artacağını öngörüyoruz. Verimli bir sektörel ticaret heyetini geride bıraktık. Türkiye ile İngiltere arasındaki ticaret hacminin gelişmesini arzuluyoruz.” dedi.
Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkan Yardımcısı ve Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, “Türkiye’de tarım ürünleri organik ürün ihracatında lider konumdayız. Tarım ürünleri ihracatımızı son 1 yıllık dönemde yüzde 12 artırarak 7,3 milyar dolara taşıdık. 10 milyar dolar hedefimize ulaşmak ve gıda sistemimizin iyileştirilmesi için çalışmalarımıza devam ediyoruz. Gıda Sektörlerinde Sürdürülebilir İhracat UR-GE Projesi kapsamında gerçekleştirilen heyet ile 10 Türk firmamız üretim ve ihracatında lider olduğumuz kuru meyve, su ürünleri, zeytin, zeytinyağı, bitkisel yağ, odun dışı orman ürünleri, meyve sebze mamullerini gıda ithalatçısı İngiliz firmalara tanıttı.
Türk gıda ihracatçılarımız İngiltere’den 35 firma ile toplam 100’e yakın ikili iş görüşmesi gerçekleştirildi. İngiltere ile ülkemiz arasındaki STA kapsamında müzakerelerin devam ettiğinden hareketle, Türkiye’den İngiltere’ye zeytinyağı ihracatında gümrük vergisinin sıfırlanmasının hemen hemen bütün ihtiyacını İspanya, İtalya gibi AB ülkelerinden karşılayan ve yıllık ortalama 70 bin ton zeytinyağı ithal eden İngiltere pazarında ülkemizin önemli bir pay edinmesi sağlanmış olacak. İkili temaslarda bu taleplerimizi dile getirdik. Bu temasların önümüzdeki süreçte ihracat rakamlarımıza olumlu yansımalarını göreceğiz. İngiltere’ye gıda ihracatımızı 2 milyar dolara çıkarmayı hedefliyoruz. İkili iş görüşmeleri yoluyla iki ülke arasındaki köprü olma vazifemizi en iyi şekilde ileriye götürmeye devam edeceğiz.” diye konuştu.
Bu haftaki konumuza geçmeden önce, tüm öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutlar, üzerimizde emeği olan hocalarımıza şükranlarımı sunarım.
İtirazen Şikayet Konusu; İtirazen şikâyet dilekçesinde özetle, ..…………….. Genel Müdürlüğü Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığı tarafından 2023/560310 İKN’li “Orman Muhafaza Memurları İçin Çeşitli Tip Kıyafet Alımı” ihalesinin 06.07.2023 tarihinde yapıldığı, söz konusu ihalede isteklilerin tekliflerinin değerlendirildiği, yapılan numune değerlendirmesinden sonra 12.07.2023 tarihli kesinleşen ihale kararı ile ………………..’un ekonomik açıdan en avantajlı teklif olarak belirlendiği, anılan istekli tarafından idareye teslim edilen numunelerin Teknik Şartname’yi karşılamadığı, bu konuda idareye yapılan şikâyet başvurusunun idarece şekil yönünden reddedilmesi üzerine Kamu İhale Kurumuna yapılan itirazen şikâyet başvurusu üzerine Kurulun 28.07.2023 tarihli ve 2023/UM.II-1137 sayılı kararı ile idarece başvurularının esastan incelenmesi gerektiği yönünde karar alındığı, idarece bunun üzerine başvurularının esastan incelendiği, ancak hukuki dayanaktan yoksun gerekçeler ile yine başvurularının reddedildiği, idarece 14.09.2023 tarihli şikâyet başvurularına cevap yazısında “şikâyet dilekçesinde belirtilen gizli lastik eksikliği, orman muhafaza ve orman yazısı eksikliği, düğme eksikliği, cırt eksikliği, kuş gözü eksikliği, yazı puntosu farklılıkları gibi olası telafi edilmesi mümkün olan eksiklikler dikkate alınmış olup, ihale öncesi verilen bu karar ile ihalede rekabetin arttırılması ve kamu yararı amacıyla ihalenin daha uygun fiyata tamamlanmasının amaçlandığı” ifadelerine yer verilerek başvurularının reddedildiği, idarece aslında verilen cevap ile ……………….. tarafından teslim edilen numunelerin uygun olmadığının ikrar edildiği, bu eksikliklerin telafi edilebilir olarak görüldüğü ve bu gerekçe ile başvurularının hukuken izahı olmayan gerekçe ile reddedildiği, idarece aslında haklı oldukları ikrar edildikten sonra “telafi edilebilirlik” öngörüsü ile hukuka uygun olmayan bir karar alındığı, iddialarına yer verilmiştir.
18.10.2023 tarihli ve 2023/UM.II-1331 sayılı Kamu İhale Kurulu kararına göre;
Yapılan incelemede, Numune değerlendirmesine dayalı olarak alınan ihale kararlarına ilişkin itirazen şikâyet başvurularında Kurum tarafından; idarece, numune değerlendirmesi ile ilgili iş ve işlemlerin usulüne uygun biçimde yerine getirilip getirilmediği ve numune değerlendirme tutanağında yer verilen tespitlerle, alınan ihale kararı arasında uyuşmazlık bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleme yapılmak suretiyle başvuru sonuçlandırılmaktadır. Zira numune değerlendirmesine ilişkin tutanak içeriğinin uygunluğuna ve dolayısıyla alınan ihale komisyonu kararı sonucunda alımı yapılacak ürünlerin istenen teknik kriterleri sağlayıp sağlamadığına ilişkin usulüne uygun olarak yapılmış numune değerlendirme işlemlerinde yetki ve sorumluluk, ihale işlemlerini yürütmekle görevli ihale komisyonuna aittir.
Ancak, idarece İdari Şartname’nin 7’nci maddesinde isteklilerin renk hariç Teknik Şartname’de istenen fiziki özelliklere uygun numune sunmaları hususu bir yeterlik kriteri olarak belirtilmiş olduğu, ayrıca idarenin cevap yazısında da ihale üzerinde bırakılan isteklinin sunduğu numunelerde bir takım eksikliklerin olduğu kabul edildiği halde, belirtilen eksikliklerin asli fiziki kriterler olduğu ve Teknik Şartname’de bu kriterlerin düzenlendiği görüldüğünden, ihale komisyonunca numunelerde kritik eksiklik olan hususların tespit edilmesine karşın anılan istekliye uygunluk belgesi düzenlenmesinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, ihalenin ikinci ve üçüncü kısmında ekonomik açıdan en avantajlı istekli olarak belirlenen ………………’un teklifinin değerlendirme dışı bırakılması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
“Döngüsel Plastik Ekonomisinde Yeni Nesil Sürdürülebilirlik” temasıyla yapılan 16. PAGEV Türk Plastik Endüstrisi Kongresi’nde konuşan PAGEV Başkanı Yavuz Eroğlu: “Yeşil Mutabakatın, dünya ticaret dengesini nasıl değiştirdiğini; tedarik zincirinden finansmana, enerjiden ulaştırmaya, ambalajdan inşaata ve tarım sektörüne uzanan her alanda göreceğiz”
Ekonominin lokomotif sektörlerinden biri olan plastik endüstrisinin en önemli uluslararası organizasyonu 16. PAGEV Türk Plastik Endüstrisi Kongresi, İstanbul’da TÜYAP Palas’ta gerçekleştirildi. Bu yıl ki teması “Döngüsel Plastik Ekonomisinde Yeni Nesil Sürdürülebilirlik” olan kongrede 3 farklı panel yer aldı. “Yeşil Dönüşümün 3 Anahtarı; Yeşil Finansman, Atığa Ulaşmak ve Zihniyet Dönüşümü”, “Yeşil Teknolojiler” ve “Yeşil Dönüşümle İlgili Yasal Düzenlemeler” başlıkları altında yapılan oturumlara katılan yerli ve yabancı panelistler, döngüsel ekonomiye dair gelişmeleri anlattı. Global markalar ve alanında uzman isimlerin konuşmacı olduğu kongrede, dünyada hızla gelişen yeşil ekonomi trendi masaya yatırıldı.
Kongrenin ev sahipliğini yapan Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV) Başkanı Yavuz Eroğlu, Avrupa Yeşil Mutabakatının, 2050 yılına uzanan hedefler doğrultusunda dünyada ticaret paradigmasının sil baştan dizayn edildiğini söyledi. Söz konusu amaçlara ulaşabilmek için benimsenen yeni büyüme stratejinin, iklim değişikliği eksenine göre planlandığını belirten Eroğlu; tedarik zincirinden finansmana, enerjiden ulaştırmaya, ambalajlardan inşaata ve tarım sektörüne uzanan her alanda Yeşil Mutabakatın ayak izlerini görmek mümkün. En önemli pazarımız olan Avrupa’nın, Yeşil Ekonomi ve Yeşil Teknolojiler kapsamında ortaya koyduğu değişim, elbette Türkiye’yi de bağlıyor. Bu kapsamda önemli hale gelen geri dönüşüm endüstrisinde büyüme hızlanacak. Türk Plastik Sektörü için risk ve fırsatlar sunan Avrupa’daki Yeşil Mutabakat; karbon ayak izi yüksek olan ithal ürünleri ek karbon dengeleme bedelleri tahsil ederek adeta cezalandırarak, karbon emisyonu yüksek üretimleri dezavantajlı hale getirip, dünyadaki ticaret paradigmasının değiştiğini açıkça ilan ediyor. Döngüsel ekonomiye entegre olması gereken Türkiye, en büyük pazarı olan Avrupa başta olmak üzere ihracat yaptığı ülkeleri kaybetmek istemiyorsa yeşil dönüşüme uyumlu üretim anlayışına geçiş yapmalı. Lineer ekonominin bittiği, döngüsel ekonominin hüküm sürdüğü dikkate alınarak üretim anlayışında yeniden yapılanmaya gidilmeli” dedi.
RePlast Fuarı’yla Türkiye, Yeşil Dönüşümde Öne Çıkacak
Yeşil Dönüşüm ve Yeşil Teknoloji ile hızla değişen dünyada geri dönüşüm trendinin yükseldiğini söyleyen Eroğlu, atıkların stratejik hammadde haline geldiğini belirterek şöyle konuştu: “Küresel ısınmanın had safhaya ulaştığı günümüzde tüm dünya artık petrol türevi hammaddeleri sıfırdan kullanmak yerine daha önce ürün haline gelmiş kaynakları, geri dönüştürerek yeniden kullanmaya yöneldi. Döngüsel ekonomi olarak özetleyebileceğimiz bu süreç hem daha temiz dünya hem de yeni ekonomik kaynak yaratma anlamında önemli. Kullandığımız malzemeleri geri dönüştürerek tekrar kullanmak ülke ekonomileri için geri dönüşüm endüstrisinin büyümesini de beraberinde getiriyor. Geri dönüştürülmüş hammadde, günümüzde petrolden üretilen orijinal hammaddeden daha fazla talep görüyor. Atıklara yönelik bu değişim; bütün dünyayı, geri dönüştürülmüş hammadde ve söz konusu hammaddeyi işleyecek makine-ekipman teknolojisine ulaşmaya sevk ediyor. Dünyada 6. Avrupa’da ise Almanya’dan sonra 2. Sırada yer alan Türk Plastik Sektörü, geri dönüşüm sektöründe de dünyada öncü olmayı hedefliyor. Bu amaçla PAGEV öncülüğünde kurduğumuz PAGÇEV Yeşil Dönüşüm ve Teknolojiler Derneğimiz, TÜYAP ile iş birliğine giderek RePlast Eurasia Plastik Geri Dönüşüm Teknolojileri ve Hammaddeleri Fuarı’nı gerçekleştirecek. İlki önümüzde yıl, 2-4 Mayıs 2024 tarihlerinde gerçekleşecek Fuar; Türkiye’nin, yeşil dönüşümde öncü rolünü devam ettireceğinin ve bu yarışta en önde olmak için iddiasını ortaya koyacağının belgesidir. PAGEV olarak yönetiminde yer aldığımız Avrupa Birliği Plastik Üreticileri Derneği’nin (EUPC) de desteğini aldığımız ve uluslararası katılımla gerçekleştirilecek fuarımız plastik geri dönüşüm teknolojileri ve hammaddelerinin yeniliklerinin sergileneceği merkez haline gelecek. Dünyadaki yeşil dönüşüm yarışında Türkiye’yi öne geçireceğine inandığımız fuarımızın, sektöre önemli kazanımlar sağlamasını ön görüyoruz. Uluslararası marka haline gelecek RePlast Eurasia Plastik Geri Dönüşüm Teknolojileri ve Hammaddeleri Fuarı Türkiye’nin Yeşil Dönüşüm konusunda attığı adımları hızlandıracaktır”.
Plastiklerin, yaşamı kolaylaştırdığını da vurgulayan Eroğlu, bu nedenle PAGEV reklam filminde, “Plastiklerin doğada yeri yok, hayatımızda yeri çok, işi çok, geri dönüştürelim” şeklindeki sloganımızla kamuoyunu, sektörümüz hakkında doğru bilgilendirdik, plastik ürünlere yönelik yanlış ve olumsuz algıyı düzeltmeye çalıştık” dedi.
THY, Sürdürülebilirlik Çalışmalarıyla 2050 Karbon Nötr Havayolu Hedefine Uçuyor
“Döngüsel Plastik Ekonomisinde Yeni Nesil Sürdürülebilirlik” temalı 16. PAGEV Türk Plastik Endüstrisi Kongresi’nde konuşan Türk Hava Yolları (THY) Genel Müdür Yatırım ve Teknoloji Yardımcısı Levent Konukcu, Yeşil Dönüşümün 3 Anahtarından biri olan ‘Zihniyet Dönüşümü’ başlığında konuşmacıydı. Gökyüzünde 90 yıllık tecrübeye sahip olan THY’nin, sürdürülebilirlik alanında attığı önemli adımları anlatan Konukcu, dünyada en fazla ülkeye uçan hava yolu markası olarak, Avrupa’nın en genç ve en modern filosu olma yolunda emin adımlarla ilerlediklerini belirterek şöyle konuştu: “2009 yılında Sürdürülebilirlik Vizyonumuzu açıkladıktan sonra bugüne gelinceye kadar pek çok ilke imza attık. 2014’te ilk Sürdürülebilirlik Raporumuzu yayınlamıştık. 2016’da ise Sera Gazı Emisyonlarının ISO 14064-1 Raporlaması ve Doğrulanmasını gerçekleştirmiş ve Sürdürülebilirlik Raporumuza LACP Ödülü almıştık. SAF Yükümlülüklerini yerine getirdiğimiz ilk uçuşumuzun ardından IEnvA Stage 2 Sertifikası Direkt Alan İlk Havayolu şirketi olduk. 2022’de Gönüllü Karbon Dengeleme Platformumuzu kurduk ve 2023 yılına geldiğimizde 2050 Karbon- Nötr Hedefimizi ilan ettik. Böylece dünya genelindeki havacılık sektöründe gelişen regülasyonlarda liderlik rolümüzü oynamayı başardık. Yeni nesil uçaklarımız, sürdürülebilir yakıt kullanımımız, operasyonel iyileştirmelerimiz ve yeni binalarımızda yenilenebilir enerji kullanımımızla karbon emisyonlarımızı azaltarak, 2050 Karbon Nötr Havayolu hedefimize adım adım ilerliyoruz. Yakıt tasarrufu sunan genç filomuzdaki toplam 437 uçağımızla, yakıt verimliliği ve sera gazı emisyonlarımızın azaltılmasını sağlıyoruz”.
Kongre’ye Yerli Yabancı Önemli Marka Ve İsimler Katıldı
Yerli yabancı geniş bir katılımla gerçekleşen ve Habertürk Ekonomi Müdürü Zeliha Saraç’ın moderatörlüğünü yaptığı 16. PAGEV Türk Plastik Endüstrisi Kongresi’ndeki panellerde şu isimler konuşmacıydı: Levent Konukcu, THY Genel Müdür Yatırım ve Teknoloji Yardımcısı- Barış Tunçsiper, Dünya Bankası (IFC) Kıdemli Yatırım Yöneticisi, Elif Baknalı Avrupa İmar Ve Kalkınma Bankası (EBRD) Yeşil Ekonomi Yöneticisi – Vedat Kılıç, Değerlendirilebilir Atık Malzemeler Sanayicileri Derneği (TÜDAM) Başkanı –Ayşe Melis Kocatürk, Türkiye Bilimsel Ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Bilim, Teknoloji Ve Yenilik Politikaları Müdür V., Tamer Güven, İnan Makina Yönetim Kurulu Başkanı – Tolga Yalnız, Sibur Türkiye Genel Müdürü-Manfred Wittner, Chevron Lummus Novolen Technology İş Geliştirme Lisanslama Direktörü – Serkan Orhan, TOMRA Recycling Sorting Türkiye ve Ortadoğu Satış Müdürü, Sven Ortner, Ngr Müdürü – Ümit Yasin Güven, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü Daire Başkanı-Sabriye Ayhan, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü Döngüsel Ekonomi ve Atık Yönetimi Dairesi Başkanı- Dr. Nesrin Gündoğan Üzer, Ticaret Bakanlığı Ürün Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü AB Teknik Mevzuat Dairesi Başkanı – Yağmur Eroğlu, CERTILOOP Genel Müdürü – Serap Akalın Kızıloğlu, Tarım ve Orman Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü Gıda İşletmeleri ve Kodeks Daire Başkanlığı – Dr. Martin Engelmann, Alman Plastik Ambalaj Derneği (IK) Genel Müdürü.
Ürün ve hizmetlerin sunulmasının kişisel verilerin işlenmesi noktasında açık rıza şartına bağlanamayacağı kuralı, kişisel verilerin korunması hukukuna ilişkin az çok bilgisi olan herkesin duyduğu ilkelerden biridir. Ancak bu konudaki bu konudaki hatalı uygulamaların söz konusu olduğu birçok örneğe rastlanılmaktadır. Özellikle internet siteleri ve uygulamalarda sunulan ya da yararlandırılan ürün ve hizmetlere erişilmesi için bazı kişisel verilerin işlenmesi noktasında açık rızanın şart koşuldu görülmektedir. Bu veriler genelde veri sorumlusu ya da veri sorumlusunun aktardığı üçüncü kişilerce tanıtım amaçlı olarak kullanılmak istenen iletişim verileri ve kimlik verileri olmaktadırlar.
Kişisel Verileri Koruma Kanununun (KVKK) hayatımıza girmesiyle birlikte veri sorumluların kişisel verileri hukuka uygun olarak işleyip işlemedikleri ve verilerin korunması noktasında gerekli tedbirleri alıp almadıkları Kişisel Verileri Korumu Kurulu (Kurul) tarafından denetlenmekte, ihlal tespiti durumunda veri sorumlusu hakkında idari para cezası uygulanmakta ve gerekli görülen tedbirler noktasında veri sorumluları talimatlandırılmaktadır.
Bu yazımızda, sunulan sağlık hizmetin açık rıza şartına bağlanmasına ilişkin ulaşan bir ihbar üzerine, Kurul tarafından verilen 02/05/2023 tarihli ve 2023/692 sayılı karar ele alınacaktır. Söz konusu ihbarda, veri sorumlusu olan sağlık kuruluşuna ait internet sitesi üzerinden randevu alınmak istendiğinde karşılaşılan formda sağlık kuruluşuna ait hizmetlerden ve duyurulardan haberdar olmak üzere başvuru sahiplerinin verilerinin işlenmesine ve bu amaçla kişilerle iletişime geçilmesine onay verilmesinin zorunlu tutulduğu, tanıtım kutucuğuna onay verilmediği sürece randevu işleminin tamamlanamadığı ve bu suretle veri sorumlusunca hizmetin açık rıza şartına bağlanmış olduğu bildirilmiştir.
Veri sorumlusu tarafından sunulan cevabi yazıda, başvuru sahibi kişiye telefon ve e-posta yoluyla ulaşılarak randevusunun düzenlendiği ve görüşmeden sonra internet sitesindeki işleyişin gözden geçirildiği ve mevzuat uyumuna dair bir iç denetim gerçekleştirildiği belirtilmiştir. Ayrıca internet sitesi üzerinden randevu oluşturulmasına ilişkin veri işleme sürecine ilişkin açıklamalar sunulmuştur. Açıklamalarda, veri sorumlusu tarafından internet sitesi üzerinden randevu almak isteyenlerin ad, soyad, TC Kimlik no, doğum tarihi ve telefon numarasının alındığı, hastanın kimlik bilgilerinin kontrolü sonrasında aydınlatma metninin SMS yoluyla davacılara gönderildiği, formda içi boş bırakılan kutuları ilgililerin diledikleri gibi işaretleyebildikleri, bu kutucuklardan “Kişisel verilerimin işlenmesine ilişkin aydınlatma metnini okudum. Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na uygun şekilde verilerimin işlenmesine onay veriyorum” seçeneği işaretlendiğinde telefona doğrulama kodu gönderildiği ve bu kodun girilmesiyle işleme devam edildiği, Randevu sürecinde Kanun’un 5’inci maddesinin (2) numaralı fıkrasında sayılan; “Bir sözleşmenin kurulması/ifasıyla ilgili olmak kaydıyla taraflara ait kişisel verilerin işlenmesinin gerekli olması”, “Hukuki yükümlülüğün yerine getirilmesi için işlemenin zorunlu olması” ve “Meşru menfaatler için veri işlemenin zorunlu olması” şartlarına dayanılarak kişisel verilerin işlenmekte olduğu, adı, soyadı ve telefon numarası verilerinin ticari elektronik ileti gönderilmesi amacıyla ayrıca “açık rıza şartına” dayalı olarak işlendiği, aydınlatma şartının yerine getirildiği ve kişisel verilerin işlenmesine ilişkin ilkelere uyulduğu belirtilmiştir.
Ancak Kurul tarafından yapılan incelemede, ihbardan sonra veri sorumlusu hastane işletmesinin internet sitesinin değiştirildiğinin tespit edilmiştir. İhbar dilekçesi ekinde yer alan ekran görüntülerinden “… Sağlık Grubu hizmetleri ve duyurularından haberdar olmak için kişisel bilgilerimin kullanılmasına ve benimle iletişime geçilmesine izin veriyorum” ibaresinin yanındaki kutucuğun işaretlenmediğinden kırmızı renkte görüldüğü ve “İLERİ” butonunun bu nedenle çalışmadığının anlaşıldığı, sitenin güncel halinde randevu formunun altında iki kutucuk bulunduğu ve bunlardan birinde “Kişisel verilerimin işlenmesine ilişkin aydınlatma metnini okudum. Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na uygun şekilde verilerimin işlenmesine onay veriyorum.” kutucuğunun, diğerinde ise “… Sağlık Grubu hizmetleri ve duyurularından haberdar olmak için kişisel bilgilerimin kullanılmasına ve benimle iletişime geçilmesine izin veriyorum” kutucuğunun yer aldığı, duyurulardan haberdar olmaya ilişkin tercihin zorunlu olmaktan çıkarıldığı ve ayrıca kişisel verilerin işlenmesine dair bir açık rıza beyanı kutucuğunun ilave edildiği tespitlerine yer verilmiştir.
Kurul tarafından yapılan değerlendirmede, ihbar tarihinde veri sorumlusunun tanıtım amaçlı olarak kişisel verileri işleme konusunda açık rıza verilmesinin randevu oluşturulması için zorunlu tutulmasının, açık rızanın unsurlarından olan “özgür iradeyle verilme” unsurunu sakatladığı değerlendirilmiştir. Diğer yandan, veri sorumlusunun sunacağı hizmet kapsamında randevu başvuru formunda yer alan kişisel verileri “açık rıza” dışındaki şartlara dayanarak işlemesi mümkünken, açık rıza şartına dayanarak işlemesi aldatıcı ve hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmiştir. Her iki durumda da, kişisel verilerin işlenmesine dair “hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olma” şartının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. İhlallerin tespiti neticesinde veri sorumlusuna 300.000 TL idari para cezası uygulanmasına ve mevcut durumda devam eden ihlallerin giderilmesi için veri sorumlusunun talimatlandırılmasına karar verilmiştir.
Talimat olarak veri sorumlusuna, aydınlatma metninin okuduğunun ispatlanması için yer alan kutucuk yanında yer alan metinde aynı zamanda aydınlatma metnine onay veriliyormuş izlenimi veren “onay veriyorum” ifadesinin çıkarılması ve yeni yapılan düzenlemenin bildirilmesi gerektiği bildirilmiştir. Ayrıca veri sorumlusu, randevu başvuru formunda yer alan tüm veriler için açık rıza şartına dayanılmasının hukuk ve dürüstlük kuralına aykırı bulunduğu tespit edildiğinden, açık rıza kapsamında işlenen kişisel veriler varsa bu verilere ilişkin açık rıza metinlerinin ayrıca düzenlenmesi noktasında talimatlandırılmıştır.
Kişisel Verileri Koruma Kanununda açık rıza, “belirli bir konuya ilişkin, bilgilendirilmeye dayanan ve özgür iradeyle açıklanan rıza” olarak tanımlanmaktadır. Bu bağlamda, açık rızanın öncelikle hangi konuya ilişkin olduğunun ve hangi verilerin hangi amaçlarla işlendiğinin açıklanması gerekmektedir. Diğer yandan, bu rızanın özgür iradeye dayanması gerektiğinden ilgilinin söz konusu hizmeti almak için açık rızayı vermeye zorlanması, özgür iradeyi sakatlayan bir durum olarak kabul edilmektedir. Ayrıca, veri işlenmesi için açık rızanın şart olmadığı hallerde de açık rıza şartına dayanılması Kurul tarafından hakkın kötüye kullanılması ve aldatıcı eylem olarak değerlendirilmektedir.
Bununla birlikte, bir ürün veya hizmetin sunulmasında talep edilen kişisel verinin hizmetin sunulması için gerekli olduğu, ancak söz konusu verinin açık rıza olmaksızın işlenemediği durumlarda gerekli bilgilendirmeler yapılmak şartıyla hizmetin sunulması için açık rızanın zorunlu tutulması bir ihlal teşkil etmeyecektir. Örneğin, sigorta şirketleri tarafından sağlık sigortası teklifi verilmesi ve sigorta poliçesi düzenlenebilmesi için ilgilinin sağlık verilerinin işlenmesi gerekmektedir. Kanunun 6’ıncı maddesinin üçüncü fıkrasına göre “özel nitelikli kişisel veri” olan sağlık verilerinin sigorta şirketi tarafından ancak açık rızaya dayanılarak işlenilmesi mümkündür. Bu nedenle, sağlık sigortası poliçesinin düzenlenmesinin açık rıza şartına bağlanması bu anlamda bir ihlal olarak değerlendirilmeyecektir.[1]
Ayrıca ürün ve hizmetlerin sunulması için açık rıza talep edilmesi hususunun dikkatli olarak ele alınması gerekmektedir. Bir ürün veya hizmete erişmeyi engellememekle birlikte, ürün veya hizmete daha avantajlı ve indirimli fiyatlarla erişmek için belirli verilerin işlenmesi noktasında açık rıza verilmesinin zorunlu tutulması; bu şekilde kullanıcılara ek menfaat sağlandığından ve ilgilinin ürün veya hizmete erişmesi engellenmediğinden Kurul tarafından Kişisel Verileri Koruma Kanununa aykırı bir durum olarak kabul edilmemektedir.[2]
Sonuç olarak, kural olarak kişisel verilerin işlenmesi ilgilinin açık rızasının bulunması şartına bağlıdır. Ancak Kanunda açık rıza olmadan veri işlemeye izin verilen hallerde açık rıza şartına dayanılması bir ihlal olarak değerlendirilmektedir. Çünkü ilgili kişi tarafından verilen açık rızanın geri alınması halinde veri sorumlusunun diğer kişisel veri işleme şartlarından birine dayalı olarak veri işleme faaliyetini sürdürmesinin hukuka ve dürüstlük kurallarına aykırı işlem teşkil edecektir. Ayrıca açık rızanın bir hizmet veya ürünün sunulması için şart koşulması kural olarak açık rızanın unsurlarından olan “özgür iradeyi” zedeleyen bir durum olarak kabul edilmektedir. Buna karşın, söz konusu ürün veya hizmetin sunulması için bazı kişisel verilerin işlenilmesi gerektiği ve kişisel verilerin yalnızca açık rıza şartına dayanılarak işlenebildiği hallerde, açık rızanın şart koşulması için haklı bir sebep bulunduğundan KVKK anlamında bir ihlal olduğundan söz edilemeyecektir. Ancak her halükârda açık rıza verilen hususların belirgin ve doğru şekilde tespiti ile ilgilinin doğru bilgilendirilmesi önem arz etmektedir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/II-(d) bendi uyarınca, işçinin işverene veya ailesine karşı şeref ve namusuna dokunacak sözler söylemesi veya davranışlarda bulunması ya da işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnatlarda bulunması veya işçinin işverene, aile üyelerinden birine veya işverenin diğer bir işçisine sataşması haklı fesih nedeni olarak sayılmıştır. Ayrıca madde hükmüne göre, işçinin işverenin diğer bir işçisine sataşmasının da haklı fesih nedeni sayılacağı açıkça belirtilmiştir. Ancak işçinin bir yakınının işverene, aile üyelerinden birine veya işverenin diğer bir işçisine sataşması hali düzenlenmemiştir. Çünkü haklı nedenle feshe neden olan eylemin işçi tarafından gerçekleştirilmesi gerekir. Bununla birlikte, işçi yakınının işverene, aile üyelerinden birine veya işverenin diğer bir işçisine sataşması hali işyerinde olumsuzluklara yol açmışsa ve artık işverenin işçi ile bu durumdan dolayı çalışmaya devam etmesi kendisinden beklenemez bir hal almışsa işveren geçerli nedenle işçinin iş sözleşmesini sona erdirebilir.
Yargıtay uygulamasına göre, “Yargılama sırasında dinlenen davalı tanıklarından … davacının sekreterlikten çözüm merkezine alındığını, davacının bu görev değişikliğini istemediğini tahmin ettiğini, görev yeri değişikliğinden sonra davacının annesinin işyerine geldiğini, müdür beyin odasına girmeye çalıştığını, müdür beyin sekreterinin davacının annesine ”nasıl yardımcı olabilirim” diye bir soru sorduğunu, davacının annesinin de “siz bana yardımcı olamazsınız, çekilin” gibi kelimeler kullandığını, daha sonra davacının annesinin müdürün odasına girdiğini. sekreter Fatih’in de davacının annesinin arkasından içeri girdiğini ve odanın kapısını kapattıklarını, içerde bağrışma sesleri olduğunu, bağrışma sesini duyunca odanın kapısını açtığını, kapıyı açtığında davacının annesinin “Benim oğlum üniversite mezunu, şerefsizler, ben biliyorum ona yaptıracağımı” gibi kelimeler kullandığını, davacının annesine neden küfür ediyorsun, diye sorduğunu, onun da “Size ne” diyerek asansöre doğru yöneldiğini, koridorda aynı şekilde yukarıdaki gibi bağırmaya devam ettiğini, burada da “şerefsizler, onu bilmem ne yaptıracağım.. ” gibi hakaret etmeye devam ettiğini, annesi işyerine gelmeden önce davacının müdürüyle tartıştığını duyduğunu ancak bizzat şahit olmadığını, davacının işyerine geç geldiği için tutanak tutulduğunu, davacı imzalamak istemeyince bir tartışma olduğunu, annesi işyerinden ayrıldıktan sonra davacının babasının da müdürü aradığını, müdüre hakaret ettiğini, bu hakaretleri telefonda konuşulması nedeniyle duymadığını ancak bunu müdürün kendisine söylediğini beyan etmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davacının iş akdi davalı işyerinde çalışırken dosyaya sunulan kart basma kayıtlarına göre işe birden çok kez geç gelmesi nedeniyle tutanaklar tutulması ve davacının görev yaptığı bölümün değiştirilmesinden sonra annesinin işyerine gelerek davacının müdürüne gıyabında hakaret ve tehdit içeren sözlerle bağırarak olay çıkarması sonrasında feshedilmiştir.
Davacı işçinin işe birden çok kez geç geldiğine dair tutanakların tutulması ve görev değişikliği sonrası işyerine gelen annesinin işyeri müdürüne hakaret etmesi hiç kuşkusuz işyerinde olumsuzluğa yol açacağından artık işverenin davacı ile çalışmaya devam etmesinin kendisinden beklenemez. Davacının iş sözleşmesinin feshi haklı neden ağırlığında olmasa da geçerli nedene dayanmakta olup mahkemece davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi hatalıdır[1].
Sonuç olarak, işçinin bir yakınının işverene veya işveren vekiline hakaret etmesi olayında, eylem işçiden gelmediği için fesih haklı neden olarak değerlendirilmemiş, işyerinde olumsuzluklara yol açması nedeniyle geçerli nedenle fesih kabul edilmiştir[2].
Lütfi İNCİROĞLU
[1] Y9HD.22.04.2019 T., E. 2018/10554 K. 2019/9461 Legalbank.
[2] ÇİL, Şahin, İş Hukuku Yargıtay İlke Kararları, 9.Baskı, (2019-2021). Ankara 2022, s.913.
Satınalma Dergisi Editörü – Prof. Dr. Murat ERDAL editor@SatinalmaDergisi.com
Prof. Dr. Murat Erdal ile sektör sohbetlerinde konuğumuz,
HAZAR GRUP
Satınalma Müdürü Sn. Alp EKMEKCİ
Alp Bey ile satınalma iş çevresi üzerine sohbet ediyoruz.
Alp bey, merhaba,
Merhaba,
Alp EKMEKCİ kimdir? Kısaca tanıyabilir miyiz ?
1983 İstanbul Doğumluyum. Evli iki çocuk babasıyım. Anadolu Üniversitesi İşletme Mezunuyum. Eğitim hayatı sonrasında kariyerime; demir çelik sektöründe Güvensoy Demir Çelik firmasının Satınalma departmanında başladım. Daha sonra sırasıyla Çeçen İnşaat AŞ firmasının Konut ve Endüstriyel İnşaat sektörü satınalması, Kimya- Gıda (Oleo Kimyasallar ve Bitkisel Yağlar) ve Biodizel üretimi yapan MAY GROUP çatısı altında tüm grup firmalarının satınalması ve güncel olarak Hazar Arıtım İnşaat AŞ bünyesinde endüstriyel arıtma tesis projelerinin ve Oil&Gas, Petro Kimya sektöründe EPC projelerinin satınalmalarını yönetmekteyim. Toplam 19 yıllık satınalma tecrübesine sahibim.
Alp Bey kısaca Hazar şirketini de tanıyalım. Sonrasında meslek alanımıza döneriz. Şirketin faaliyet alanı ve hizmetlerinden bahsedebilir miyiz ?
Hazar A.Ş. 1986’da İstanbul merkezli kurulan bir firmadır. Şu an için İstanbul harici İzmir Aliağa ve Azerbaycan Bakü’de ofisleri bulunmaktadır. Ayrıca İzmir Aliağa’da 10.000 m2 alan üzerinde 5.000 m2 kapalı alan üzerinde çelik ve mekanik ekipmanların üretimi için ASME U-S-R sertifikalarına sahip fabrikası bulunmaktadır.
Yıllar içinde, farklı sektörlerde yaptığı başarılı projeler ve bünyesine yeni kattığı firmalar ile büyümüş ve şirketler grubu haline gelmiştir.
Firmanın lokomotif sektörleri İnşaat ve Taahhüt başta olmak üzere Azerbaycan ve Türkiye pazarında mühendislik projeleri, endüstriyel ekipman distribütörlükleri ve çeşitli telekomünikasyon ürünlerinin de satış ve pazarlamasında ihtisaslaşmıştır.
İş alanlarını özetlersek; özellikle Petrol ve gaz dünyasında uzmanlaşmış multi-disipliner mühendislik tasarım hizmetleri, İnşaat ve Taahhüt işleri, Temiz Su & Atık Su Arıtma başta olmak üzere proses çözümleri, Mekanik Bakım & Üretim ve Telekomünikasyon olacaktır.
Hazar, 35 yılı aşkın tecrübesiyle kalite anlayışı, sürdürülebilirlik odaklı yaklaşımı, operasyonel mükemmellik ve disiplini içeren “iyi mühendislik” ilkesini benimsemiş iş yönetim modeliyle dünyanın önde gelen kuruluşlarının tercih ettiği bir çözüm ortağıdır.
Kurucularımızdan sayın Ali Polat’ın vizyonu firmamızın da temel ilkesi olmuştur. “Hangi işi yaparsanız yapın, en iyisini yapın. Önemli olan ne yaptığınız değil, yaptığınız işe duyduğunuz saygıdır. İşini saygı ile yapan bir insanın yaptığı her iş onurludur. “
Proje bazlı mühendislik çözümleri sunuyorsunuz. Her bir proje ayrı bir uzmanlık. Neler söylersiniz ?
Evet. Belirttiğiniz gibi her proje ayrı bir mühendislik ve uzmanlık gerektirmektedir. Hazar EPC ekibi olarak, güçlü mühendis kadrosu ve deneyimli proje yöneticilerimiz ile tüm projeleri taahhüt ettiğimiz gibi başarılı sonuçlandırmaktayız. Her projede karşılaştığımız zorluklar hem bizlere yeni bir şeyler öğretiyor hem de farklı sektörler ve disiplinler arasında bilgi transferi yapmamızı ve yenilikçi yaklaşımlar geliştirmemizi sağlıyor.
Her proje ayrı bir ürün ailesi demek? Spesifik ürün grupları, proje takvimi ve saha uygulamaları ayrı ayrı zorluklar. Nasıl altından kalıyorsunuz ?
Her proje bulunduğu yer, işverenin nitelik ve niceliği, projenin kapsamı ve süresi gibi birçok bilinmeyen barındırıyor. Öncelikli olarak bu karmaşıklığı yönetmek için işin yerini, müşterisini, know-how ihtiyaçlarını gözden geçirip her projeye teklif vermiyoruz. Teklifini verdiğimiz işler için dünyanın önde gelen yazılımlarını belge, sipariş, proses akışları yönetimi gibi birçok alanda kullanıyoruz. Öte yandan kendi tedarikçi portföyümüzü aktif olarak güncel ve sürdürülebilir güvenilir firmalar ile sınırlı bir çerçevede yönetmeye çalışıyoruz.
Son olarak PMI yaklaşımı ile proje yönetimini standart hale getirip takım içinde aynı dili yaratmak için çabalıyoruz.
Projelerde müşteri talepleri çok net olabiliyor. Yüksek teknoloji ürünleri, spesifikasyonlar, performans gerekleri…Biraz açabilir miyiz ?
Endüstriyel Su/Atık su arıtma projelerimiz olsun veya EPC projelerimiz olsun çalıştığımız işveren idarelerin oluşturduğu veya kendi mühendislik hesaplarımız sonrası ortaya çıkan kapsamlı malzeme spesifikasyonlarına uyuyoruz. Özellikle hizmet verdiğimiz Petrol&Gaz sektöründeki müşterilerimiz hem mühendislik konusunda çok bilgili ve talepkârlar hem de kalite belgelenme süreçlerinin titizlik içinde yürütülmesini ve kendilerine teslim edilmesini bekliyorlar. Hizmet verdiğimiz sektörler kendi alanlarında da yüksek standartlarda üretim yaptıkları için proses üretim için ihtiyaç olan malzemeler stok olarak değil, uzun üretim süreleri olan spesifik malzemelerden oluşmaktadır. Planlı proje yönetimi ve doğru tedarik zinciri yönetimi ile zamanında tedarik ediyoruz. Tedarik sürecinde gerek teklif aşamasında gerek tedarik aşamasında zamanında ve dürüst iletişim ve raporlama yapan tedarikçileri özellikle tercih ediyoruz.
Ürün kategorilerinde müşteri taleplerinin net olması üretici/satıcı firmalara karşı elinizi kolunuzu bağlıyor mu ?
Genelleme yapamam ancak bazı spesifik ürün teknik föylerinin direkt bir ürünü işaret ettiği durumlarda, satın alma pazarlık yöntemlerini kullanmada sıkıntılar yaşıyoruz. İlgili ürüne ait tedarikçi firma da, ilgili üründe pazarda çok seçeneğin olmadığını hatta bazı ürünlerde tekelleştiğinin farkında oluyor. Sonuçta karşı tarafta da satış konusunda profesyonelleşmiş satış pazarlama ekipleri bulunuyor. Öte yandan dünyada her konuda rekabet olduğu için yeterli zamanımız olduğunda alternatif ürünler geliştirmeye çalışıyoruz. Bizler de bu tür satın almalarda tecrübe kazandığımız için farklı tedarikçi ve yaklaşımlar ile optimum seviyede en iyi satınalma sürecini işletiyoruz.
Projelerde kullanılan parça ve malzemelerin önemli bir bölümü dövizle satın alınıyor. Kur yükselmeleri satınalma operasyonlarını nasıl etkiliyor ?
Hizmet verdiğimiz sektörler ve firmalardan dolayı, projelere ait malzemelerin üretim için gerekli olan hammaddesi veya direkt son mamul ürün yurtdışı menşei olduğu için son iki senedir ülkemiz ve global alanda yaşanan ekonomik iniş çıkışlardan etkilenmeyen sektör olduğu düşünmüyorum. Anlık olarak satınalma kararlarımızı etkiliyor. Sonlandırdığımız satınalma süreçlerini yeniden başladığımız zamanlarda oluyor. Sonuçta departman olarak proje açılış bütçesini de düşünerek hareket etmek zorundayız. Başarılı bir satınalma Performansı proje sonunda ortaya çıkacak açılış ve kapanış bütçeleri ile ortaya çıkmaktadır. Bunun bilinci ile satınalma süreçlerini yönetmek zorundayız.
Projelerde hata yapma şansınız yok gibi. İşlerin tüm detaylarını düşünmek zorundasınız. Zamana karşı yarış içerisinde bu iş yükünü nasıl yönetiyorsunuz ?
Hizmet verdiğimiz sektör ve müşterilerden dolayı taahhüt ettiğimiz işleri zamanında eksiksiz olarak yapmanın sorumluluğunu taşıyoruz. Bu bilinç ile ilk mühendislik ve projelendirme safhasından tesis devreye almaya kadar olan süreçlerde alanında uzman ekiplerimizle bir takım olarak çalışıyoruz. Aynı dili konuşan ve birebirine güvenen bir ekip haline geldikçe iş yükümüz de kademeler halinde azalıyor. Daha önce bahsetmiş olduğum gibi dijital uygulamaların avantajlarından faydalanarak biraz olsun iş yükümüzü azaltmaya çalışıyoruz.
Hazar Grup satınalma organizasyon yapısına da değinelim. Gördüğüm kadarı ile alanında yetkin bir kadroya sahipsiniz. Bu tür projeleri yönetmek dediğiniz gibi yetkin bir kadro ve takım çalışması ile mümkündür.
Şu anda yurtiçi ve yurtdışı toplam 8 kişilik bir ekip ile proje satınalmalarını yönetiyoruz.
Kadromuz EPC proje tecrübeli ve iş hayatında başarı basamaklarını yeni çıkacak bilgili, ahlaklı ve özverili çalışan arkadaşların harmanlanması ile oluşmaktadır.
Talebi anlamak için belirli düzeyde mühendislik bilgisi gerekiyor. Parçaların önemli bir bölümü özel. Satınalma ekibinizin yetişmesi için neler planlıyorsunuz ?
Kadromuzda tecrübeli ve mühendis kökenli arkadaşlarımız olduğu için veya mühendis kökenli olmasa da geçmiş proje tecrübelerinden ayrıca saha deneyimlerinden dolayı çok zorlanmıyoruz. Tabi proje işleyişi ve firmamızın süreç akışlarında, tüm satınalmalar son onaylarını, o satınalma için oluşturulan teknik föylerin ait olduğu iş disiplindeki mühendis arkadaşlarının da onayından geçmektedir. Onay alınmayan hiçbir ekipman/malzeme alımı yapılmamaktadır.
Firmamızın yıllık bütçesi içinde olan departman bazlı eğitim bütçesi kapsamında eğitimler planlanmaktadır.
2023 yılı içerisinde Satınalma yönetimi, müzakere teknikleri ve pazarlık becerileri, tedarikçi performans değerlendirme ve tedarikçi ilişkileri yönetimi ile MS Excel eğitimi tamamlanmıştır.
Ayrıca ekipman/malzeme tedarik ettiğimiz firmaların ilgili ürünlere ait yurtiçi yurtdışı eğitim/konferanslarına çalışma takvimimizin müsaitliğine göre katılım sağlıyoruz.
Saygılı bir çalışma ortamı sürdürerek, öğrenme ve sürekli iyileştirme kültürü oluşturuyoruz. Böylece her proje, bir sonraki proje için güçlü bir öğrenme ve deneyim oluşturuyor.
Proje bazlı mühendislik işlerinde istediğiniz profesyonellikte tedarikçileri bulabiliyor musunuz? Bulamadığınız hallerde süreci nasıl yönetiyorsunuz ?
Star Rafineri-Socar-Petkim, Tüpraş, Mey Diageo gibi sektörün önde gelen firmalarına hizmet verdiğimiz için mühendislik sonucu ortaya çıkan malzemeler belli standartlara sertifikalara sahip olmak zorundadır. Ve genelde ASME, ANSI gibi Amerikan standartlarına veya Ex-Proof sertifikalarına sahip ekipmanlar olmak zorundadır.
İlgili firmaların onaylı tedarikçi listeleri haricinde veya kendi geçmiş kazanımlarımız sonucu ortaya çıkan Hazar Onaylı Tedarikçi listesi dışında Satınalma yapmıyoruz.
Yurtiçi ve yurtdışı fuarlarını da takip ediyoruz.
Taşeron hizmetleri için de bu sahalarda geçmiş tecrübeleri olan veya İSG-Ç kurallarına hâkim firmalar ile çalışıyoruz.
Sektörünüzde tedarikçiye liderlik etmek neleri kapsıyor ?
Alp EKMEKCİ – HAZAR GRUP
Çalıştığımız sektörlerden dolayı çok kapsamlı, profesyonel ve spesifik proje satınalma süreçleri yönettiğimiz için tedarikçi firmalardan sadece ekipman/malzeme tedarik değil da aynı kalitede hizmet almak gerekliliği doğmaktadır. Daha önceki söylemlerimde de söylediğim üzere çalıştığımız sektörler Avrupa ve Amerikan standartlarında üretim hatlarına ve yönetim anlayışına sahip oldukları için, bu hizmet anlayışına sahip tedarikçi portföyü ülkemiz genelinde henüz tam yeterli ve yaygın olmadığını gözlemliyorum. Bunun nedeni olarak bu toplam kalite disiplini içinde proje ve üretim yönetimi yapan firmaların azlığı olarak gösterebilirim. Bu anlayışta üretim yapsalar dahi dokümantasyon veya raporlama süreçlerini tam benimseyememiş kendine iş yükü olarak gören bir düşünceye hakimler. Deyim yerindeyse merdiven altı çalışmaya ve süreçleri bu şekilde yönetmeye alışmış bir tedarikçi pazarı oluşmuş. Bizim gibi aynı sektörde olan firmaların çoğalması veya ilgili üretim sektörlerin çoğalması ile belli standartların üzerine çıkılabilir.
Bizim gibi anlayışta olan firmaların çoğalması ile tedarikçilerin de kendisini geliştirmesi kaçınılmaz olacaktır. Çünkü bu doğal bir rekabet ortamı getirecektir. Belli hizmet kalitesini geliştirmeyen tedarikçiler sistem olarak devre dışı kalmaya mahkûm olacaktır. Mesela ISO9001 kalite belgesi olmayan bir tedarikçi ile çalışmam pek mümkün değildir ya da haftalık üretim planlama ilerleme raporu paylaşamayan firma ile de çalışmayı tercih etmemekteyiz. Malzeme sertifikası olarak EN10204 Tip 3.1 Muayene sertifikasına sahip olmayan bir malzemeyi de tedarik edemeyeceğimiz gibi örnekler sıralayabiliriz.
Projeler doğası gereği sahada olmayı gerektiriyor. Ne sıklıkta seyahat ediyorsunuz ?
Evet bazı kazanımlar sahada olmayı gerektirir. Sadece masa başında siparişini verdiğiniz malzeme ile olduğunu düşünmüyorum. Çıplak gözle görmek, hatta montaj sonrası devreye alındıktan sonra tüm tesisi gezerek o ekipmanların yaptığı görevi görmek daha anlamlı kılıyor. Bir sonraki projelerde daha donanımlı olarak tedarikçi ile daha yetkin müzakereler yapabilme imkanı sağladığı gibi tedarikçinin kendisinde de karşısındakinin bu işi bildiğini , tecrübeli olduğunu pazarlık konusunda işinin zor olduğu izlenimini rahatlıkla verebiliyorsunuz.
Her hafta düzenli olarak mevcut yurtiçi şantiyelerimizi, ofis ve fabrikamızı seyahat etmekteyim.
Yurtdışı proje ve ofisimiz içinde belli periyodlarda seyahat planı yapmaktayım.
Meslek alanınız özel olduğunuz için hem iç raporlama hem de müşteri tarafında kapsamlı raporlamaya ihtiyaç var.
Hem iç hem dış süreçler için kapsamlı raporlamalar yapmaktayız. İç süreçler için seçilen tedarikçilerin firma kalite evraklarından ilgili ürünlerine ait kalite evraklarına firma referansları, finansal raporlarına kadar detaylı bir raporlama sonrası firma uygunluğu verilmektedir. Aynı raporlama işveren idareye de yapılmaktadır. Kendi kabul kriterlerini karşılıyor ise süreç devam etmektedir.
Daha sonra ticari Satınalma raporlamaları iç süreç olarak işlenerek onay mekanizması çalışmaktadır.
Dış süreçler için yani işveren idarelerin istediği haftalık raporlamalar olarak iş planları ve haftalık ilerlemeleri gösteren tablolar ile haftalık değerlendirme toplantıları yapılmaktadır. Bu tip toplantılar projelerde oluşan anlık tıkanmaları açmak ve hız kazanmak için oldukça önemlidir. Toplantı sonucu ortaya çıkan belirlenen problemleri belirleyip anlık olarak aksiyon alınabilmektedir.
Sektörde gözlemlediğiniz ne gibi trendler var ?
Esasında bu soruyu direk satınalma biriminin kendine başına oluşturduğu bir süreç olarak değerlendirmemek lazım.
Mühendislik biriminden başlayıp (detay mühendislik çalışmaları sonucu yeni yaklaşımlar sonucu ortaya çıkan ihtiyaç) tedarik süreci ile devam etmektedir.
Sonuçta mühendislik departmanları da en optimum çözümleri bulmak zorundadır aksi taktirde doğru bir mühendislik olmayacaktır.
Bu optimum çözümlere ulaşmak içinde gerekli olan malzeme/ekipmanların maliyetleri en önemli rol oynamaktadır. Burada satınalmanın rolü başlamaktadır. Doğru ürünü doğru Satınalma süreçleri ile araştırıp , bulup ve doğru etkin satınalma müzakereleri ile en optimum birim fiyat ve total fayda ile sağlamaktır.
Tedarikçiler de bu seçkin proje alanlarında yer alabilmek veya kendi pazarlarını diğer tedarikçilere kaptırmamak için projelere özel en optimum fayda sağlayacak , maliyet azaltacak , yenilikçi mühendislik ve üretim maliyetlerini azaltacak çözümler üretmek zorundadır.
Biz satınalmacılar olarak da bu yenilikçi gelişmelerin , trendlerin sıkı takipçisi olmak zorundayız. Bu yüzden firmalar ile devamlı iletişim halinde olup üretim/ürün portföylerini devamlı takip etmeli bilgi ve sunumlar talep etmeliyiz.
İçinde bulunduğumuz konjonktürden bağımsız olarak her dönemin en önemli satınalma trendleri süreçleri optimize etmek, toplam Satınalma maliyetini analiz etmek ve tedarikçi yönetimi olarak belirtebilirim.
Öte yandan konjonktürel olarak değerlendirirsek;
Giderek hız kazanan değişen teknolojik inovasyonların getirdiği bulut tabanlı sistemler, siber güvenlik, yapay zekâ, iş zekası gibi uygulamaları kapsayan dijital dönüşümün tedarikçi ve çalışan profilini değiştirmesi,
Pandemide ülkelerarası uçuşları ve ticareti durduran tedbirlerin alınması, gelişmiş dünya ekonomileri dahil birçok ülkeyi olumsuz etkilemiş ve sonraki dönemde ivmelenen ticaret ile dünya çapında enflasyona neden olmuş ve bunun sonucunda fiyat oynaklığı yanı sıra nakit akış ve finansmana erişim konusunda sorunlar ortaya çıkmıştır.
Ayrıca ülkemizin etrafında gelişen jeopolitik gerginlikler artık savaş haline dönüşmüş ve enerji başta olmak üzere bir çok önemli girdinin tedarik güvenliğinde yeni baskılar/sorunlar ortaya çıkarmıştır.
Bu keyifli sohbet için teşekkür ederim.
Asıl ben bu keyifli sohbet ve derginizde yer verdiğiniz için kendim ve ekibim adına teşekkür ederim.
Bir dış ticaret işleminde yurt dışındaki bankaların varlığı tartışılmazdır. Yurt dışındaki muhabir banka konumundaki bankalar, ihracatçının veya ithalatçının bankasına destek vermek ve bankacılık teamüllerine harfiyen uymak durumundadır. Yurt dışı bankanın güvenilirliği hiçbir konuda tartışılmamalıdır.
Ülke riskinin var olduğu bir gerçek olsa da bankanın mümkün olduğunca basiretli tacir gibi davranıyor olması hem ithalatçıya, hem de ihracatçıya güven ve rahatlık verir.
Hangi Bankalara Güven Duyalım ?
Ortak menfaatleri koruyabilen bankalar güven duyulacak bankalardır. Sırdaş, güvenli uzun vadeli iş ilişkilerine önem veren bankalar. Güven duyulacak bankalardır.
Görevlerini Suistimal Eden Yurt Dışı Bankalar
Global piyasa hangi bankaya sorsanız, dış ticaretteki görevlerini tam ve noksansız yaptıklarını ifade etmeye çalışırlar. Elbette öyle diyecekler. Hiçbir banka “benim yoğurdum ekşi” der mi? Ama insanı üzen her türlü tilkiliği yapıp da, sonrasında dürüst banka görünümüne bürünen kurumlardır.
Üçüncü Dünya Ülkelerindeki Bir Banka İle Avrupa Veya Amerika’daki Bankaların Güvenilirliği Aynı mıdır ?
Bu konuda tek söz söylemek istiyorum;
Bu fırıldak bankaları hatırladıkça dünya haritasında o bankaların bulunduğu ülkelere bakmak içimden gelmiyor.
Kurallar ve Esaslar
Bir dış ticaret işleminde tarafların uymaları gereken kurallar Uluslar arası Ticaret Odaları (ICC – International Chamber and Commerce) tarafından ilgili broşürler yayımlanmak sureti ile belirlenmiştir. Vesaik Mukabili işlemeler için URC 522 – Uniforms Rules for Collections / Tahsiller için Yeknesak Kaide ve Kurallar isimli bröşür günümüzde dış ticaretten yolu geçen tüm tarafların sorumlulukları ve uymaları gereken kuralları ortaya koymaktadır.
Şöyle bir olayı inceleyelim;
Vesaik mukabili bir ihracat işlemi ile ilgili olarak , ülkemizdeki ihracatçımız malların gönderimini sağladıktan sonra, ithalatçıya ödeme karşılığı tevdi edilmek üzere, ithalatçının bankasına gönderilmek üzere tam takım ihracat vesaikini ihracatçının bankasına sunarak işlemi başlatıyor. İhracatçının bankası kendisine sunulan vesaike dair URC 522 Sayılı Bröşür hükümleri gereği gereken incelemeyi yaptıktan sonra, ihracatçının talimat mektubunda belirtilen her hususa bağlı kalmak kaydı ile bir üst yazı ile (banka talimat mektubu) ihracat evraklarını ithalatçının bankasına gönderir. Vesaik mukabili işlemde İhracatçının bankasının talimatı net ve açık olmalı.
Şöyle ki; “Please deliver enclosed documents to the drawee against full payment of the invoice value at sight. In case of non-payment, do not deliver the documents. / Ekte sunulan evrakların fatura bedelinin tamamının ödenmesi karşılığında teslim ediniz. Ödeme yapılmaması halinde evrakları teslim etmeyiniz.”
İthalatçının bankasının URC 522 Sayılı Bröşür Madde 6 ‘a (Madde 6 Görüldüğünde Ödeme / Kabul;
(“Belgelerin görüldüğünde ödeme yapılması öngörülüyorsa ibraz bankası ödeme için ibrazı gecikmeden yapmalıdır. Belgelerin ödenmesi için görüldüğünde ödeme dışında başka bir şart öngörülüyorsa, kabul şartında ibraz bankası kabul için ibrazı gecikmeden ödeme şartında da ilgili vade tarihinden geç olmamak üzere yapmalıdır.”)
göre hareket etmesi gerekmektedir.
Ancak azımsanmayacak ölçüdeki yurt dışı muhabir bankaları URC 522 Sayılı Bröşür Madde 6’nın hükümlerini bilmelerine karşın, kendilerine gönderilen vesaiki ithalatçıya bedelsiz olarak teslim ettirip, ithalatçının nakliye şirketindeki malların teslimine yarayan ordinosunu alarak malların gümrükten çekilmesini müteakip malları kullandığı gerçeğine çok kere rastlanmıştır. Kısacası muhabir banka / ithalatçının bankası, kendi müşterisi olan ithalatçısını kollamaktadır. Aradan makul bir süre geçtikten sonra fatura bedelinin gelmemesi üzerine, ihracatçının bankası vesaikin ödenme durumunu öğrenmek için akibet mesajı çektiğinde ise ithalatçının bankası muhabir banka bu akıbet mesajına yanıt vermemektedir. Böyle bir durumda ihracatçı firma kendi çabaları ile ithalatçının ülkesindeki malların hala gümrüklerde bekleyip beklemediği konusundaki akıbetini kişisel olarak kendi ülkesindeki malları taşıyan nakliyeci firma aracılığı ile öğrenebilmektedir.
İthalatçının ülkesindeki malların çekilmiş olması halinde, ihracatçının ülkesindeki nakliyeci firmanın vereceği bilgi şöyle olacaktır;
“Orijinal konşimento ibraz edilerek ordino verilmiş ve mallar ithal gümrüğünden ordino ibraz edilerek çekilmiştir.”
Bu durumu tespit eden ihracatçı, edindiği bu bilgileri bir talimat mektubu ile kendi bankasına bildirip, ithalatçının bankasına tekrar akıbet mesajı çekilmesini, malların orijinal konşimento karşılığında ordino alınarak çekildiğini bahisle, konşimentonun ise ancak URC 522 Sayılı Bröşür Madde 6 uyarınca teslimi öngörüldüğünden yine aynı bröşürün 26. / C.i Maddesi gereğince ödemenin gecikmeksizin gönderilmesi konusunda ültümatom gibi bir mesajın çekilmesini sağlar.
URC Madde 26 c. i. ÖDEME BİLDİRİMİ “Tahsil bankası tahsil edilen tutar veya tutarları varsa kesintilerin dökümünü vermek ve fonların kullanıma sunulma yöntemini belirtmek suretiyle tahsil talimatının alındığı bankaya ödeme bildirimini gecikmeksizin göndermelidir”
Burada sormak istediğim husus şudur;
İthalatçının bankasının Uluslar arası Ticaret Odaları’nın URC 522 Sayılı Bröşür’in ilgili maddelerine aykırı hareket etmesinden dolayı ihracatçı firmaya dolaylı bir şekilde zarar vermiştir. İhracatçı firma parasını zamanında tahsil edememekle birlikte likid olamamakta, ödeme planlaması aksayabilmekte, kredi kullanmışsa gereksiz yere bankasına faiz ödeme ve buna bağlı piyasada parasal taahhütlerini gecikmeli olarak yerine getirme riski ile karşı karşıya kalabilecek, ihracatçı firmanın piyasada itibar kaybına da yol açabileceği bir gerçektir. Kurallara uymadığı tespit edilen ithalatçının bankasının, ihracatçının tüm faiz giderleri ve ihracatçının bankasının gereksiz yere yaptığı yazışma, haberleşmeler için ihracatçı firmadan aldığı bankacılık hizmet masraf ve komisyonların ithalatçının bankasından talep edilmesi sizce uygun mudur ?
Ayrıca ihracatçının gereksiz yere ödemek zorunda olduğu faiz, bankacılık hizmet masraf ve komisyonların tazmini için ithalatçının bankasından talep edilmesi konusunda, ihracatçının haklarını tereddütsüz savunan bir banka sizce ülkemizde mevcut mudur ?
Her Hatanın Bir Bedeli Var
Bankacılık yıllarımda, yukarıda saydığım şekilde vesaiki hiçbir bedel almadan, müşterimizin ve bankamızın talimatına aykırı bir şekilde ithalatçısına teslim eden bir muhabir bankanın yaptığı davranışın bedelini kendisine ödetirdim. Müşterimin haberi olmasa da, ben müşterimizin haklarını korumaya çalışır, muhabir bankanın yaptığı yanlış davranışı URC 522 Sayılı Bröşür hükümleri gereğince kendilerine anlatır bu yanlışın parasal cezasını (masraf, faiz, yazışma, araştırma) illa ki keserdim. Bu yazıları ise mesai saatleri içinde değil, mesai sonrası akşam saati yazardım. Akşam saati ilhamın bana gelmesini beklerdim.
Ancak muhabir bankalar;
“Aman ya Reşat bize yazsa da biz de cezamızı derhal ödesek”
demiyorlardı kesinlikle.
Biraz inatlık etseler de, defalarca yazışma yapıp, altı boş cümleler yazmayıp, oyunu kuralına göre oynayıp URC 522 Sayılı Bröşür gereği hakkımı söke söke alırdım. Muhabir banka yaptığı hatanın bedelini mutlaka öderdi. Muhabir bankadan aldığım masraf + faiz + yazışma + araştırma bedelinin yarısını müşterimize, diğer yarısını ise bankamızın kârlarına intikal edecek şekilde muhasebeleştirirdim.
Müşterimizin beni hangi gözle gördüğünü o anda tahmin edemezsiniz. Görülmesi gerekir. Müşterimizin bana ve bankamıza olan güveni tepe noktasına çıkardı.