Merkür Retrosunda Bir İ.K.
Ay Necati Beyciğim şu bizim İK’ya neler oluyor anlamadım.- Ne bileyim Firdevs Hanım. Ben bir şey fark etmedim.
- Kesin Merkür Retrosundan.
- Sabah serviste gördüm. Metroyu kullanmıyor.
- …
İnsan Kaynakları faaliyetlerinizi, yaşanan gelişmeleri ve sonuçları örgütün tüm kadrolarına çok net açıklamak zorundasınız. Çünkü adı üstünde bu bölümün çalışma alanı insan üzerine! Ve bir örgütün de en önemli kaynağı yine insan.
Evet şu bizim asabi Personel Müdürü önce ılımlı ve insancıl İnsan Kaynakları Müdürü oldu. Şimdi de Stratejik İnsan Kaynakları İş Ortağı.
Bu İK’ya neler oluyor gerçekten?
Stratejik İnsan Kaynakları Yönetimi son yıllarda moda olmuş gibi görünse de aslında kökleri ABD’de 1920’li yıllara kadar gitmektedir. Ta o yıllarda bile J. Commons gibi ekonomistler ve endüstri ilişkileri bilim adamları tarafından açıklanmış ve tartışılmıştır.
Yine 20’li yıllarda bazı İlerici Şirketler bilinçli olarak, emek yönetiminde stratejik bir bakış açısını temsil eden yenilikçi İK uygulamalarını formüle etmiş ve benimsemişlerdir.
Bu süre içinde işverenlerden küçük; ama gözle görülür bir elit grup, geleneksel / komuta ve kontrol sistemi yerine, farklı bir yaklaşımla, rekabet avantajının kaynağı olarak emeğin; işbirliği ve yatırım yapılacak, ilgilenilecek insan kaynağı olduğunu benimseyen bir yönetim anlayışına sahiptir.
İnsana Yatırım!
Bakın burası çok önemli. Sene 2023 ve hâlâ en iyi yatırım sorusuna insanlarımız ya döviz, ya altın ya da arsa olarak cevap vermektedir. Ülkenin gençlerine yapılması gereken yatırımdan pek söz edene rastlanmaz. Çünkü gençler daha çok ucuz iş gücü kaynağı olarak görülür.
Arada böyle çıkışlarım oluyor siz kusura bakmayın. Biz yine akademik ağıza dönüp literatür taramalarına devam edelim.
Efendim böylece, stratejik insan kaynakları yeni bir fikir olmaktan öte, insan kaynağının rolünü, yararını ve önemini ortaya koymayı sağlayan bir yönetim anlayışı olarak günümüze kadar gelmiştir.
Stratejik İnsan Kaynakları Yönetiminin temel amacı, Örgütte çalışan personele yönelik kritik özellik taşıyan sorunların çözümlenmesinde izlenecek genel bir perspektif ya da bakışı ortaya koymaktır.
Stratejik İnsan Kaynakları Yönetimi amaçları;
- Örgütün işletme stratejisi ile insan kaynakları stratejisini entegre etmek,
- İK politikaları ve uygulamaları arasında yatay entegrasyonu gerçekleştirmek,
- İK yönetimi, politika ve uygulamalarının hiyerarşik örgüt yapısında görev alan birim yöneticileri tarafından günlük iş yaşamlarına adapte ederek kullanıldığı bir ortam yaratmak şeklinde ifade edilebilmektedir.
Stratejik İnsan Kaynakları Yönetiminin Amaç ve Planları, firmanın stratejik amacıyla bağlantılı olmalıdır.
Bağlantı ile kasıt; “İnsan Kaynakları Yönetiminin ana hedefi, ahlaki ve sosyal sorumluluk anlayışıyla çalışanların örgüte olan bağlılıklarını ve yaratıcı katkılarını artırarak örgütün stratejik amaçlarının gerçekleşmesine katkıda bulunmak olmalıdır.”
# Örneğin örgütün stratejik amaçlarından birisi maliyeti düşürmek ise, Stratejik İnsan Kaynakları Yönetiminin amaçları;
- Verimliliği artırmak,
- Çalışanlara bilgi ve beceriler kazandırmak,
- Devamsızlığı ve
- İşgören dönüşümünü azaltmak olacaktır.
Ayrıca mutlak surette stratejik insan kaynakları yönetiminin amaçları arasında;
- Daha bilgili, daha kaliteli hizmet verebilecek çalışanları belirlemek ve bu çalışanların yetkinliklerini ve eğitimlerini artırmak için bir takım sistemleri kurmak,
- Sosyal sorumluluk çerçevesinde çalışanlara fırsat eşitliği sağlamak,
- Çalışanların sağlıklarını koruma altına almak,
- Çeşitlilikleri tanımak,
- Çalışanlar arasında bir ayrımcılığa gitmeden onlara tutarlı ve adaletli davranmak yer almalıdır.
Değişimin Özü: İnsan
Çoğunlukla değişimi yönetmek için yapılan çabalar boşa gitmektedir. Çünkü değişimin özü olan insan unsuru ya ihmal ediliyor ya da unutulmuş oluyor.
Küçülmeye veya yeniden yapılanmaya giden organizasyonların çoğu, bu karara rakipleri ile olan mücadelede yetersiz olduklarını daha doğrusu kârlılıklarının düştüğünü fark ettikleri anda gitmiştir. Ve maalesef yine bu işletmeler değişim sürecinde verimliliği temel kriter olarak alırken, çalışanların moral ve motivasyonunu ihmal etmektedirler.
Böylesine önemli bir detay değişim girişimlerini önemli ölçüde başarısızlığa itmektedir. Nitekim 1998 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde 9.144 çalışan üzerinde yapılan bir araştırmada değişim süreçlerinde yeterince bilgi ve bilinç sahibi olmayan çalışanların yaşanan değişimden korktukları saptanmıştır.
Araştırma sonuçlarına göre, çalışanların korkuları yeni pozisyonlarının konumundan ve buradaki tatmin düzeyleri konusunda endişeye kapılmalarından kaynaklanmaktadır. Araştırmada iyi bir değişim yönetiminde başarıyı etkileyen en önemli faktörün çalışanların değişim sürecinde yeterince bilgilendirilmeleri ve değişimi içselleştirmeleri olduğu anlaşılmıştır.
Çağdaş işletmeler ise, değişimi sürekli kılmak için insan merkezli bir modeli esas almaktadır. Bu amaçla;
- Liderlik,
- Müşteri odaklılık,
- Kaliteye bağlılık,
- Çalışanların yetkilendirilmesi ve
- Eğitim gibi örgütsel uygulamalar ön plana çıkmaktadır.
Diğer bir ifade ile değişim yönetiminde ana örgütsel değerler çerçevesinde aşağıdaki alanlarda önemli gelişmelerin kaydedilmesi beklenmektedir;
- Müşteri geri bildirimlerinin iş süreçlerinin tanımlanmasında kullanılması,
- Çalışma kalitesinin geliştirilmesi için çeşitli düzeylerde iletişimin güçlendirilmesi,
- Çalışanların kaliteye yönelik girişimlerinin desteklenmesi,
- Performans hedeflerinin ödüllendirilmesi ve
- Performans değerlendirme ile bağlantılı konuma getirilmesi.
İnsan kaynakları yönetiminin bu değişkenler doğrultusunda değişimi en azından iki düzeyde geliştirmesi gerekmektedir. Bunlar Transformasyonel ve İşlemsel düzeylerdir.
Transformasyonel seviye organizasyonun misyonu, vizyonu ve kültürü ile bağlantılıdır.
İşlemsel seviye ise, çalışanların iş süreçlerini, çalışanlarla iletişimi ve ödüllendirmeyi kapsar.
Böylece organizasyonda değişim yayıldıkça çalışanlar da değişim konseptini içselleştireceklerdir.
Yoksa herkes kendi kendine değişir.
Ve örgüt olmaktan çok bir çeşit “Çok Sesli Yurttan Sesler Korosu” oluverirsiniz.
Saygılarımla.
Zafer URFALIOĞLU
Kaynaklar:
Ceylan, H. (2016). Stratejik İnsan Kaynakları Yönetiminin Çalışanların Verimliliği Üzerindeki Etkisi İspark A.Ş. Örneği . Anadolu Bil Meslek Yüksekokulu Dergisi , (43) , 0-0 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/abmyoder/issue/46655/584930
Akgeyik, T. (2013). DEĞİŞİM YÖNETİMİ: İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNİN YENİ GÖREV ALANI . Maliye Araştırma Merkezi Konferansları , 0 (40) , 0-0 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/en/pub/iumamk/issue/752/8675
Kendi Hayatının Yöneticisi Olmak “Öz Yönetim”
“Herkes dünyayı değiştirmeyi düşünüyor, kimse kendini değiştirmeyi düşünmüyor”.
Leo Tolstoy
Yaşam ve kariyer becerileri içerisinde yer alan Öz yönetim, günümüzün en önemli yetkinliklerinden biri haline geldi. Gelecekte de bu önemini koruyacağa benziyor.
Öz yönetim genel olarak, kendi davranışlarımızı kontrol etme ve yönlendirme becerisi olup, hayatımızın farklı alanlarında kişisel sorumluluk alma ve bu sorumluluğu yerine getirmek için kendi hayatımızın yöneticisi olmaktır. Başka bir ifadeyle kendi kendimizi yönetme sanatıdır.
Kritik bir beceri olan öz yönetim, kendi davranışlarımızı, duygu ve düşüncelerimizi yönetmemize, hedeflerimize ulaşmamıza, odaklanmamıza, iç motivasyonla ve farkındalıkla yolda kalmamıza destek olduğundan, bu beceriyi kazanmak ve geliştirmek son derece önemlidir.
Hayatın farklı alanlarında başarılı ve mutlu kişilere baktığımızda ise öz yönetim becerileri gelişmiş kişiler oldukları görülmektedir. Tarihte Da Vinci, Mozart gibi kendini iyi yöneten tanınmış isimlerin, yetenekleri yanında başarılı işlere imza atmalarında öz yönetim becerilerinin çok büyük etkisi olduğu söylenir.
Tüm bu nedenlerle, Peter Drucker’ın dediği gibi “bugün hepimizin kendisini yönetmeyi öğrenmesi yani öz yönetim becerisi kazanması” gerekir.
Peki Öz yönetim becerilerimizi geliştirmek ya da öz yönetim becerisi kazanmak için neler yapabiliriz?
Öz yönetim becerisini geliştirmek ya da öz yönetim becerisi kazanmak için 4 temel ilkeden bahsedebiliriz.
- Hedef belirlemek
- Karar almak
- Harekete geçmek
- İlerlemeyi değerlendirmek
Öncelikle kendimizi iyi tanımak etkili bir öz yönetimin ilk adımıdır. Doğru yapılmış bir kişisel swot analiziyle; yeteneklerimizi, güçlü ve zayıf yanlarımızı, değerlerimizi ve sınırlarımızı bilmemiz gerekir. Sonrasında kendimize gerçekçi ve ulaşılabilir hedefler belirlemeli, bu hedeflere ulaşmayı sağlayacak esnek ve iyi bir plan yaparak aldığımız kararlarla yola çıkmalı ve ilerledikçe mutlaka kendimizi değerlendirmeli ve sabırla yola devam etmeliyiz.
Ayrıca bu beceriyi kazanmak ya da geliştirmek pek çok becerinin de kapısını açan bir anahtar görevi görür. Zaman yönetiminden stres yönetimine, odaklanmadan, karar almaya ve eyleme geçmeye kadar pek çok yetkinlikte ilerlemek öz yönetimle mümkündür.
Öz yönetim becerileri önemli ve gerekli bir kişisel bir yetkinlik olmakla birlikte profesyonel iş hayatında da ilerlemek isteyen her çalışan profili için oldukça kıymetlidir. Çünkü iş yaşamındaki bir profesyonelin en önemli yetkinliklerinden biri, kendini iyi yönetebilme kabiliyetinde saklıdır. Aksi halde kendini yönetemeyen bir kişinin çevresindeki kişilere de etkide bulunması ve onları da yönetmesi zaten mümkün değildir.
Öz yönetime sahip olan kişiler hayatlarının her alanında kendi gelişim yollarını iradeleriyle kendileri çizerler. Kendi eylemlerinin sorumluluğunu alarak, kendileri ve çevreleri için ellerinden gelenin en iyisini yaparlar.
Bununla birlikte,
- Strese girmeden çoklu görevleri yerine getirebilirler
- Etkili iletişim kurarlar
- İyi bir takım oyuncudurlar
- Zamanı iyi yönetirler
- Odakları açıktır
- Öz farkındalıkları yüksektir
- Duygusal zekâya sahiptirler
- Esnektirler
- İç görüleri yüksektir
- Bireysel ve örgütsel amaçlarla uyumlu hareket ederler
- Değişime çabuk uyum sağlarlar
- İçten motive olurlar
- Sorumluluk ve risk alırlar
- Gelişimlerini sürdürürler
ÖYLEYSE;
Kendine söz vererek yola çık
Kim olduğunu bil
Farkındalık kazan
Kendine ve hedefine odaklan
Doğru ve etkili iletişim kur
Duygusal zekânı parlat
Kendini doğru kaynaklardan besle
Zamanı ve stresi yönet
Mükemmeliyetçilikten vazgeç, kendin için en iyisini yap
Kendine geri bildirim ver
Konuyu, Lao Tzu’dan güzel bir alıntıyla sonlandırmak istiyorum.
“Başkalarını tanımak akıllılıktır; kendini tanımak bilgeliktir. Başkalarını yönetmek kuvvettir; kendini yönetmek iradedir”.
Farkındalık yaratması dileğiyle,
Sevgiler
Nurten KILIÇPARLAR
Sosyal İnovasyonlar
Son yıllarda insanlık tarihinin en önemli değişimlerinden biri; pandemiyi yaşadık. Pandemi beraberinde finansal sorunları getirdi. Öte yandan yaşadığımız iklim krizi, doğal afetler, savaşlar ve diğer birçok olumsuzluğun ise hala ardı arkası kesilmiyor. Geldiğimiz noktada artık dünyanın en zorlu ekonomik, çevresel ve sosyal sorunlarına çözüm bulacak yeni yaklaşımlara ve stratejilere ihtiyacımız olduğu açık.
Girişimciler, çözümlerin bulunmasında, ekonomik büyümenin sağlanmasında, teknik altyapının geliştirilmesinde, uluslararası, ulusal, bölgesel ve yerel yeteneklerin geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesinde, zor durumdaki bölgelere yatırım sermayesi sağlanmasında; kısaca dünya çapında tüm insanlığa yardım edilmesinde etkin bir rol üstlenir. Diğer yandan sosyal girişimcilik faaliyetlerinde başarılı olunduğunda; sadece ekonomik değil, toplumsal bağlamda da verimli bir sosyal döngü oluşturulur.
Geleneksel girişimlerde olduğu gibi, sosyal sorunlara fayda sağlayan sosyal girişimlerin elde ettiği gelir ne kadar yüksek olursa, sosyal girişimlerin etki alanı da o ölçüde genişler ve sosyal girişim başarılı olur. Gönüllü sosyal çabalar ise karşılıksız kalmaz. Sosyal girişimciler, ne kadar çok kişiye ulaşıp ne kadar çok toplumsal sorunun hafifletilmesine yardımcı olurlarsa, küresel tüketicilerin topluma duyarlılığı da o kadar çok artar ve sosyal girişimciliğin ana akımına daha fazla birey dahil olur.
Sosyal girişimler yaygınlaştırılırken yeni kurulan şirketler ve yeni açılan pazarlar için başarısızlık oranları yüksektir. Söz konusu başarısızlık gelişmekte olan ekonomiler de dahil olmak üzere hemen hemen dünyanın her ülkesinde geçerlidir. Başarısızlık nedenleri arasında çoğunlukla ekonomik piramidin tabanında yer alan mal ve hizmetlerin üretilmesi ve pazarlanmasıyla ilgili yönetimsel zorluklar, kusurlu piyasa düzenleri, belirsiz fiyat ve maliyet stratejileri, güçlü olmayan piyasa altyapısı, teknoloji uygulamalarında geri kalmışlık ve öngörülemeyen rekabet stratejileri gibi nedenler yer alır.
Sosyal girişimciler tüm bu olumsuzluklardan etkilenmeden, karşılarına çıkan fırsatlardan yararlanarak başarı elde etmek için; sosyal kalkınmayı en hızlı sağlayan sosyal inovasyonlardan faydalanır. Sosyal inovasyonlar sosyal ve çevresel sorunlara etkili ve sürdürülebilir çözümler geliştirme ve uygulama sürecini ifade eder. Amaç her alanda toplumsal değişimi anlamak ve sağlamak olduğunda geleneksel girişimcilik buna tam olarak hitap etmeyebilir. Sosyal inovasyon kalıcı sosyal değişimi anlama ve üretmede başarılı olduğundan, sürdürülebilir sosyal ve çevresel çözümler geliştirme amacına sosyal inovasyonların geleneksel girişimlerden daha çok hizmet etmesi beklenir.
Sosyal inovasyonlar herhangi bir örgütsel ya da yasal yapının tekelinde değildir. Sosyal inovatif çözümler genellikle sosyal sorunları dert edinen devlet, şirketler, kar amacı gütmeyen kuruluşlar vb. paydaşların işbirliği kurmasıyla geliştirilir. Sosyal inovasyonlarla ortaya çıkan değer, bireylerden ziyade öncelikle bir bütün olarak topluma tahakkuk eder. Sosyal inovasyonların bu niteliği, günümüzün yenilikçi sosyal çözümlerinin çoğunun neden geleneksel sınırları aştığını ve sosyal inovasyonu sosyal bir soruna mevcut geleneksel çözümlerden ya da girişimlerden daha etkili kabul ettiğini açıklar.
Mikrofinans, finansal kaynakları olmayan gelir düzeyi düşük bireylere kredi, tasarruf, sigorta ve diğer finansal hizmetler sağlayan başarılı bir sosyal inovasyonun örneğidir. Sosyal inovasyonlara bir başka örnek ise çevresel sorunların başında gelen hava kirliliği sorununa yönelik emisyonları azaltmak için geliştirilen sosyal inovatif bir çözüm, bir hava kirliliği ölçümü yapan yazılım olabilir.
Hava kirliliği ölçüm yazılımıyla toplanan gerçek veriler bir veri tabanına aktarılır ve sonrasında denetleyici kurumların kullanımına sunulur. Denetleyici kurumlar hava kirleticilerin salabilecekleri emisyon miktarı için bir üst sınır belirler ve bu yazılımı sistemlerine entegre etmeleri mecbur tutulur. Emisyon sınırını aşanlara cezai yaptırımlar uygulanır ya da sınırı aşan kirleticiler, sınırın altında kalan kirleticilere belli bir ödeme yaparak onların kullanmadıkları atıl hakları satın alır. Böylelikle kontrollü emisyon sağlanır. Bu sayede hava kirliliğinin ise azaltılması mümkün olur.
Sosyal İnovasyon, kalıcı sosyal etki oluşturan değişim sürecini, stratejileri, plan ve teorileri keşfetmeyi yönelik analiz ve yöntemleri geliştirmeyi ve ayrıca sosyal girişimcilerin yenilikçi yönlerini keşfetmeleri için onları eğitmeyi kapsar. Sosyal inovasyonlarla amaç, toplumsal ve çevresel sorunların çözümlerini yenilikçi yaklaşımlarla geliştirmektir. Sosyal inovasyonlar; sosyal bir sorunu gidermek için geliştirilen etkili, verimli, sürdürülebilir sosyal değerin bireylerden ziyade öncelikle bir bütün olarak topluma tahakkuk ettiği yenilikçi sosyal çözümlerdir.
İnsanların mevcuttan daha adil bir şekilde ulaşabildiği yenilikçi sosyal çözümler bir ürün, üretim yöntemi, süreci veya teknoloji olabileceği gibi, bir ilke, fikir, mevzuat, aktivist bir hareket veya bunların tamamını kapsayan bir kombinasyon da olabilir. Sosyal inovasyonları geliştirmek genellikle bir inovasyon geliştirmekten daha zordur. Sosyal inovasyonların başarılı olması için en önemli kriter ise; bütünün sahiplenebildiği yaygın sosyal etkiyi oluşturabilecek kalıcı yenilikçi sosyal çözümü bulmaktır. Yani özetle, sosyal inovasyonun ne kadar inovatif bir çözüm sunduğu tek başına yeterli değildir; sunulan çözümün toplum tarafından ne ölçüde kabul gördüğü de oldukça önemlidir.
Doç. Dr. Duygu HIDIROĞLU
Kamu İhaleleri Açısından 2023 Yılı SGK ve Vergi Borcu Sınırları
Kamu İhaleleri Açısından 2023 Yılı SGK ve Vergi Borcu Sınırları belli olmuştur. Bilindiği üzere, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümleri gereği belli limitlerin üzerinde SGK ve Vergi borcu olan kişiler ihale dışında bırakılmaktadırlar.
İhaleye katılan istekliler SGK ve Vergi borcu olmadığına ilişkin taahhütnameyi teklif mektuplarının ikinci maddesinde vermektedirler. Sözleşme imzalamaya davet edilen firmalar, sözleşme aşamasında söz konusu belgeleri idarelere sunmak zorundadırlar. SGK borcu sınırı her sene brüt asgari ücret ile orantılı olarak değişmektedir. Vergi borcu sınırı ise Yönetmeliklerde düzenlenmiş olup uzun yıllardır sabittir.
Kamu İhale Tebliği 17/3.1.2 ve 17/3.1.3 maddelerinde belirtilen SGK borç limitlerini hesaplamak için; aşağıdaki 2 parametre gerekmektedir.
2023 prime esas aylık kazanç üst sınırı= 75.060,00 TL
2023 yılı aylık brüt asgari ücret tutarı = 10.008,00 TL
Bu değerlere göre SGK ve Vergi borcu Sınırları 2023 yılı için aşağıdaki gibidir;
| İstekli Firma Özelliği | Borç Sınırı |
| 4-a Kapsamında Sigortalı Çalıştıran (Alt İşvereni olmayan Tüzel Kişi) 2023 prime esas aylık kazanç üst sınırı * 3 | 225.180,00 TL |
| 4-a Kapsamında Sigortalı Çalıştıran (Alt İşvereni olan Tüzel Kişi) 2023 prime esas aylık kazanç üst sınırı * 6 | 450.360,00 TL |
| 4-a ve 4-c Kapsamında Sigortalı Çalıştıran (Tüzel Kişi ve Sadece 4-a Kapsamındaki Sigortalılar İçin) 2023 prime esas aylık kazanç üst sınırı * 3 | 225.180,00 TL |
| 4-a ve 4-c Kapsamında Sigortalı Çalıştıran (Tüzel Kişi ve Sadece 4-c Kapsamındaki Sigortalılar İçin) 2023 prime esas aylık kazanç üst sınırı * 3 | 225.180,00 TL |
| 4-a Kapsamında Sigortalı Çalıştıran (Alt İşvereni olmayan Gerçek Kişi ve 4-b Kapsamında Sigortalısı) 2023 prime esas aylık kazanç üst sınırı * 3 | 225.180,00 TL |
| 4-a Kapsamında Sigortalı Çalıştıran (Gerçek Kişi ve 4-b Kapsamında Sigortalısı / 4-b Sigortalılığı İçin) 2023 yılı aylık brüt asgari ücret * 3 | 30.240,00 TL |
| 4-b Kapsamında Sigortalı veya Sosyal Güvenlik Destek Primi Ödeme Yükümlüsü ve Genel Sağlık Sigortası 2023 yılı aylık brüt asgari ücret * 3 | 30.240,00 TL |
| 2023 yılı vergi borcu sınırı | 5.000,00 TL |
Mehmet ATASEVER
Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi/ Akademisyen
Sürdürülebilir Mavi Ekonomi Ortaklığı
Sürdürülebilir Mavi Ekonomi Ortaklığı, kısa adıyla SBEP, Ufuk Avrupa Programı kapsamında desteklenmiş olup temel gayesi, iklim nötr, sürdürülebilir, üretken ve rekabetçi bir mavi ekonomiye adil ve kapsayıcı bir geçiş tasarlamak, yönlendirmek ve desteklemektir.
Ortaklığın resmi açılışı yapılmış olup ilk ortak uluslararası çağrısı için planlanan taslak tarih 13 Şubat 2023 olarak ilan edilmiştir. “The way forward: a thriving sustainable blue economy for a brighter future” başlıklı çağrıya ilişkin bilgi ve taslak tarihler aşağıda yer almaktadır;
Çağrı Öncelik Alanları:
Eş finansmanlı bu ilk çağrı ile aşağıda yer beş öncelikli alandan birini ele alan uluslararası araştırma ve yenilik projelerinin (36 ay) desteklenmesi hedeflenmektedir;
- Bölgesel düzeyde deniz kullanımının planlanması ve yönetimi
- Mavi ekonomiyi desteklemek için açık denizde çok kullanımlı altyapıların geliştirilmesi
- İklim nötr, çevresel açıdan sürdürülebilir ve kaynak verimliliği yüksek mavi gıda ve yem
- Mavi Gıda üretimi için yeşil dönüşüm
- Atlantik Okyanusu ve AB deniz havzalarında Okyanus Dijital İkiz (ODT) test kullanım örnekleri
Taslak Çağrı Takvimi:
Çağrı açılış tarihi (henüz kesinleşmemiştir): 13/02/2023, 15:00 CET
Ön proje teklif tarihi ( henüz kesinleşmemiştir ) : 14/04/2023, 15:00 CET
Detaylı proje teklif tarihi (henüz kesinleşmemiştir): 13/09/2023, 15:00 CET
Ortaklık Yapısı
23 farklı ülkeden 37 araştırma ve fonlama kuruluşunun bir araya geldiği ortaklıkta Ülkemizi temsilen TÜBİTAK yer almaktadır.
Proje teklifleri katılımcı ülke listesinde yer alan en az üç farklı ülkeden 3 farklı kurum/kuruluşun yer aldığı konsorsiyumlar tarafından yapılmalıdır. Projeler, ortaklıkta yer alan ülkelerin kendi ulusal/bölgesel Fonlama Ajansı tarafından (Türkiye için TÜBİTAK-1071 Programı) finanse edilmeye uygun olmalıdır.
İletişim
Çağrıya ilişkin diğer detaylar henüz yayınlanmamıştır.
Gelişmeleri projenin web sitesinden (https://bluepartnership.eu/ne
*Proje koordinatörü İtalya, Ministry of University and Research, İletişim adresi sbep[@]mur.gov.it
*Çağrıya ilişkin detaylar için iletişim adresi sbep.call-secretariat[@
Finansal Tabloların Analizi
Finansal Tabloların Analizi
M. Vefa TOROSLU
- Finansal Tablo Kavramı
Finansal tablolar, işletmelerin bir faaliyet döneminde yaptığı işlemlerin genel kabul görmüş muhasebe ilkelerine uygun olarak kaydedilmesi sonucunda faaliyet sonuçlarının bir arada görüldüğü sonuç tablolarıdır. İşletmenin tüm paydaşları işletmenin faaliyet sonuçları ile ilgilenmekte ve bu konuda sağlıklı ve güvenilir bilgi sahibi olmak istemektedirler.
Finansal tabloların amaçları aşağıdaki şekilde sıralanabilir.
- Yatırımcılar, kredi verenler ve diğer ilgililer için karar almada yararlı bilgiler sağlamak,
- Gelecekteki nakit akımlarını faydalı şekilde değerlendirmek için yararlı bilgiler sağlamak,
- Varlıklar, kaynaklar ve bunlardaki değişiklikler ile işletmenin bir dönemdeki faaliyet sonuçları hakkındaki bilgi sağlamak.
Finansal tabloların genel özellikleri aşağıdaki şekilde sıralanabilir.
- Uyumlu Olma: Finansal tablolar kullanıcıların ihtiyaçları dikkate alınarak hazırlanmalı ve bunlar arasında bir uyum sağlanmalıdır.
- Doğrulanabilir Olma: Finansal tablolardaki bilgiler, objektif belgelere dayandırılmış ve belirli kurallara göre üretilmiş olmalıdır.
- Tarafsız Olma: Finansal tablolar tüm kullanıcıların doğru yargılara varabilecekleri biçimde düzenlenmiş olmalıdır.
- Anlaşılır Olma: Finansal tablolar kullanıcılar tarafından anlaşılır olmalıdır.
- Zamanında Sunulabilir Olma: Finansal tablolar taşıdığı bilgilerin geçerliliği açısından zamanında sunulmalıdır.
- Karşılaştırılabilir Olma: Finansal tablolar birden fazla döneme ilişkin işlemlerin benzerlik veya farklılıklarını ortaya koyabilmelidir.
- Tam Olma: Finansal tabloların yukarıda sayılan özelliklerin tamamını birden taşıması gerekir.
İşletmeler tarafından düzenlenen finansal tabloların kullanıcıları aşağıda gösterilmiştir.

- Finansal Tablo Setleri
Ülkemizde Tekdüzen Muhasebe Sistemi kapsamında ve Türkiye Muhasebe/Finansal Raporlama Standartları (TMS/TFRS) kapsamında olmak üzere iki temel muhasebe seti bulunmaktadır.

2.1. Bilanço
Bilanço, belirli bir anda işletmenin sahip olduğu varlıklar ile bu varlıkların elde edildiği kaynakları belirli bir düzen içerisinde gösteren mali tablodur. Bilanço durağan bir tablo olup, işletmenin belirli bir andaki mali durumunu gösterir. Bu tablonun varlıkları gösteren tarafına aktif, kaynakları gösteren tarafına pasif denir.

Bilançonun aktif tarafı, dönen varlıklar ve duran varlıklardan oluşur ve likidite esasına göre sıralanır. Dönen varlıklar, likit değerler ve gelecek hesap dönemi içinde paraya çevrilmesi veya tüketilmesi beklenen varlık unsurlarından oluşur. Buna karşılık duran varlıklar, gelecek hesap dönemi içerisinde paraya çevrilmesi veya tüketilmesi beklenmeyen varlık unsurlarından oluşur.
Bilançonun pasif tarafı, kısa vadeli yabancı kaynaklar, uzun vadeli yabancı kaynaklar ve özkaynaklardan oluşur ve istenebilirlik esasına göre sıralanır. Yabancı kaynaklar işletmenin her türlü borç ve taahhütlerini gösterir. Yabancı kaynakların vadesi bir yıldan kısa olan kısmı Kısa Vadeli Yabancı Kaynaklar, vadesi bir yıldan uzun olan kısmı ise Uzun Vadeli Yabancı Kaynaklar olarak sınıflandırılır.
Özkaynaklar ise bilanço tarihi itibariyle işletmenin net aktifinin ne kadarının ortaklar tarafından karşılandığını bir başka deyişle ortakların işletme üzerindeki sahiplik haklarını gösterir.
2.2. Gelir Tablosu (Kâr-Zarar Tablosu)
Gelir tablosu, işletmenin belirli bir hesap dönemi içerisinde elde ettiği bütün gelirler ile bu gelirleri elde edebilmek için aynı hesap dönemi içerisinde katlandığı bütün maliyet ve giderleri ve dönemin sonunda oluşan kârı veya zararı belirli bir düzen içerisinde gösteren mali tablodur.

Belirli bir hesap dönemi içerisinde, işletme sahibinin haklarında artış yaratan olaylar gelir, azalış yaratan olaylar ise gider niteliğindeki olaylardır. Gelir tablosu dinamik bir tablodur. Gelir tablosu bilançonun aksine belirli bir anı değil, bir süreci gösterir.
- Finansal Tablolar Analizi
3.1. Finansal Tablolar Analizinin Tanımı
Finansal tabloların analizi, finansal tablolarda yer alan çeşitli hesaplar arasındaki ilişkilerin, ilgili hesap tutarları üzerinden yapılan matematiksel işlemler aracılığı ile ortaya konulmasıdır. Hesaplamalar sonucunda elde edilen bulgular yorumlanır ve işletme ile ilgili anlamlı sonuçlara ulaşılmaya çalışılır.
Finansal tabloların analizi, matematiksel işlemlerin uygulandığı mekanik bir süreçtir. Önemli olan, analiz edilmiş olan finansal tabloların yorumlanmasıdır. Bir işletmede, finansal planlama ve kontrol faaliyetlerinin yapılması için finansal tabloların analizi gerekir. Finansal analiz sonuçları, işletmeyle ilgili çeşitli menfaat grupları tarafından kullanılır.
Finansal tablolar analizin önemi aşağıdaki şekilde sıralanabilir.
- Finansal analiz işletme yöneticileri için pusula işlevi görür. Finansal analiz işletme hedeflerine ulaşmada yöneticilere yol gösterir.
- Alınan kararların işletmenin piyasa değeri üzerindeki etkilerinin ölçülmesine yardımcı olur.
- Faaliyet sonuçlarının değerlendirilmesi geleceğe yönelik planların yapılmasında yol gösterici olur.
- Bu nedenlerle işlemenin faaliyet sonuçlarının analiz edilmesi ve işletme performansının ölçülmesi gerekir.
Finansal tablolar analizi ile işletme yönetimine verilecek mesajlar aşağıdaki şekilde sıralanabilir.
- Şirketin borç ödeme gücünün gösterilmesi.
- Şirket varlıklarının hangi kaynak ile finanse edildiğinin gösterilmesi.
- Şirketin varlıkları ne kadar etkin kullanıldığının gösterilmesi.
- Şirketin faaliyet sonuçlarının kârlılık göstergeleri ile gösterilmesi.
- Şirketteki büyüme/küçülme göstergelerinin belirlenmesi.
3.2. Finansal Tablolar Analizi Teknikleri
Finansal tablolar analizinde kullanılan teknikler aşağıda belirtilmiştir.
- Karşılaştırmalı Tablolar Analizi (Yatay Analiz)
- Yüzde Yöntemi ile Analiz (Dikey Analiz)
- Eğilim Yüzdeleri Yöntemi ile Analiz (Trend Analizi)
- Oran Analizi (Rasyo Analizi)
3.2.1. Karşılaştırmalı Tablolar Analizi (Yatay Analiz)
Bir işletmenin iki ya da daha fazla döneme ait finansal tablolarının, birbirini izleyen dönemlerde karşılaştırılmalı olarak analiz edilmesidir. Bir işletmenin birden fazla dönemlerine ait finansal tablolar karşılaştırmalı olarak düzenlenir. Karşılaştırmalı tablolar analizinin yapılabilmesi için düzenlenen finansal tabloların en az iki dönemi kapsaması gerekmektedir.
Önce farklı faaliyet dönemlerine ait bilançolar bir arada gösterilir. Analizi yapılacak olan finansal tabloların aynı dönemleri kapsaması gerekir. Bu yöntemin sağlıklı sonuç verebilmesi için dönemler itibariyle bilançoların düzenlenmesinde aynı esas ve ilkelere uyulmuş olması gerekir.
Yatay analizde en az iki döneme ait finansal tablolar yan yana getirilerek hesap kalemlerindeki tutarların değişimleri tutar ve yüzde olarak hesaplanır. Karşılaştırmalı tablolar analizi yapılırken gerek bilançoların, gerekse gelir tablolarının karşılaştırılmasından doğan farklar (değişim) aşağıda gösterilen şekilde hesaplanır.



3.2.2. Yüzde Yöntemi ile Analiz (Dikey Analiz)
Yüzde yöntemi ile analizde, işletmenin bilanço ve gelir tablosu yüzde değerleri ile ifade edilir. Bu yöntemde tek bir yılın veya birden fazla yılın finansal tabloları kullanılabilir. Yüzde yöntemiyle hesaplanan değerler, geçmiş dönem verileriyle veya aynı sektördeki diğer işletmelerin finansal tablolarıyla kıyaslanabilir.
İşletmenin bilançosundaki toplam varlıklar 100 olarak kabul edilir. Her bir varlık kalemi toplam varlıkların yüzdesi olarak ifade edilir. Aynı şekilde toplam kaynaklarda 100 olarak kabul edilir ve borçların ve öz kaynakların toplam kaynaklardaki payı belirlenir. Gelir tablosunda ise net satışlar 100 kabul edilir, diğer gelir tablosu kalemleri buna göre belirlenir.
Yüzde yöntemi ile analizde, yüze indirgenmiş finansal tabloların, her kalemin kendi grup toplamı ve genel toplam içindeki ağırlığının uygun olup olmadığı incelenir.


3.2.3. Eğilim Yüzdeleri Yöntemi ile Analiz (Trend Analizi)
Trend analizinde finansal tablolarda yer alan hesap kalemlerinin zaman içerisinde göstermiş oldukları eğilimler incelenir. Bu yöntemde, finansal tablolarda incelenecek dönemlere ait bir yıl esas alınır. Bu yıla ait tutarlar 100 kabul edilerek, diğer dönemlere ait değerler yüzde yöntemine göre oranlanır. Bu şekilde, finansal tablolarda yer alan kalemlerin dönemler arasında göstermiş olduğu artış veya azalışlar tespit edilir. Baz alınan yıldan sonraki dönemlere ait değerlerin 100’ün altında olması bu değerin baz alınan değerden daha düşük olduğunu, 100’den fazla olması daha yüksek olduğunu gösterir.


2.3.4. Oran Analizi (Rasyo Analizi)
Oran analizi yönteminde finansal tablolardaki hesap veya hesap grupları arasında matematiksel ilişkiler kurularak, işletmenin ekonomik ve mali yapısı ile kârlılık ve faaliyetleri hakkında bir sonuca ulaşılmaya çalışılır. Oran analizi yönteminde amaç iki hesap kalemi arasındaki matematiksel ilişkinin ortaya konularak bunun ne anlama geldiğinin yorumlanmasıdır.
Hesaplanan oranların değerlendirilmesinde ve yorumunda; genel kabul görmüş ideal oranlar, işletmenin geçmiş faaliyet dönemlerinde yer alan oranlar, benzer işletmelerin oranları veya işletmenin faaliyet gösterdiği sektör ortalamaları ile karşılaştırılması gerekir.
Likidite Oranları
Likidite oranları, işletmenin parasal durumunu göstererek, vadesi gelen borçların, ödenme olanaklarını saptamaya yardım eden oranlardır. Ödeme gücünün saptanmasında, işletmenin dönen varlıkları ile kısa vadeli yabancı kaynakları arasında bir ilişki kurularak işletmenin kısa vadeli borçlarını ödeyebilme kapasitesi belirlenmeye çalışılır.

Finansal Yapı Oranları
Finansal yapı oranları, işletmenin yabancı kaynakları ile özkaynaklarının bileşimine ilişkin finansman politikalarını değerlendiren oranlardır. Finansal yapı oranları işletmenin kaynak yapısının ve uzun vadeli borç ödeme gücünün ölçülmesinde kullanılan oranlardır. Bu oranlar işletmenin uzun vadeli borçlarını ödeme gücünü göstermektedir. Yabancı kaynaklar ile özkaynaklar arasındaki ilişkiyi gösteren bu oranlar işletmenin olumlu bir şekilde finanse edilip edilmediği, kredi verenlerin emniyet payının yeterli olup olmadığı sorularına yanıt aramaktadır.

Faaliyet Oranları
Faaliyet oranları, işletme varlıklarının etkin bir şekilde kullanılıp kullanılmadıklarının analizinde kullanılan oranlardır. Varlıkların ne denli etkin kullanıldığını gösteren bu oranlara aynı zamanda verimlilik oranları veya devir hızı oranları da denilmektedir. Faaliyet oranları ile işletmenin alacaklarını etkin bir şekilde tahsil edip edemediği, yeterli miktarda stok ve çalışma sermayesi bulundurup bulundurmadığı, borçlarını etkin bir şekilde ödeyip ödeyemediği gibi konular analiz edilir.

Kârlılık Oranları
Kârlılık oranları, işletmenin sahip olduğu özkaynak ve yabancı kaynakların, verim derecesinin ölçülmesinde kullanılan oranlardır. İşletmelerin bir bütün olarak tüm faaliyetlerinde kârlı çalışıp çalışmadığının belirlenmesinde bu oranlar kullanılır. Kârlılık oranları işletmenin faaliyetleri sonucunda ulaştığı başarı seviyesinin tespit edilmesinde kullanılır. Bu oranlar ile daha çok ortaklar ve potansiyel yatırımcılar ilgilenir.

- Sonuç
Finansal analiz, bir işletmenin finansal durumunun ve finansal yönden gelişmesinin yeterli olup olmadığını tespit etmek için, finansal tablo kalemlerindeki değişikliklerin, kalemler arasındaki ilişkilerin, finansal tablo kalemlerinin zaman içinde göstermiş oldukları değişimlerin incelenmesi ve finansal tablo kalemlerinin belirlenen standart oranlar ve sektör ortalaması ile karşılaştırılarak yorumlanması faaliyetlerini kapsamaktadır. Ancak, finansal tablolar analiz edilirken, gerçekleştirilen analiz sonuçlarının bize belirli ölçülerde bilgi verebileceği, ayrıca analiz sonuçlarının ülkeler arasında ve sektörler arasında farklılık gösterebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca, finansal tablolarının analizi ile elde edilecek bulguların yorumlanmasında işletmenin içinde bulunduğu ekonomik ortamın özelliklerinin de dikkate alınması gerekir.
Vefa TOROSLU
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
vefa.toroslu@gmail.com
Kadın İşçinin İşe Alım Aşamasında Hamileliğini Gizlemesi Fesih Sebebi midir ?
4857 sayılı İş Kanunu’nun 5 inci maddesine göre, “iş ilişkisinde dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasal düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım yapılamaz. “İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kısmî süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz.
İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz.
Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz.
İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanması, daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmaz.
İş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir”.
Dikkat edilirse, 4857 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin 3 üncü fıkrasında, “İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz” denilerek sözleşmenin kurulması aşamasında “biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça” yani “çalışma yeri ve işin özelliği haklı göstermiyorsa”, hamilelikle ilgili soruların sorulması ve bu gerekçe ile kadın işçinin işe kabul edilmemesi ham cinsiyete dayalı ayrımcılık hem de özel hayata müdahale teşkil edecektir.
6701 sayılı İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanununun 6/3 üncü maddesine göre de, “İşveren veya işveren tarafından yetkilendirilmiş kişi, istihdam başvurusunu gebelik, annelik ve çocuk bakımı gerekçeleriyle reddedemez” denilmek suretiyle kadın işçinin işe kabul edilmemesini cinsiyete dayalı ayrımcılık olarak nitelendirmektedir.
Öğretideki baskın görüşe göre, sözleşme görüşmeleri sırasında iş için başvuran kadın adaya, yapılacak iş için esaslı bir neden olarak değerlendirilmeyen, medeni durumu, hamile olup olmadığı, çocuk sahibi olmayı düşünüp düşünmediği hatta bekar ise, sevgilisi olup olmadığı gibi soruların sorulması özel yaşama müdahalenin yanı sıra cinsiyete dayalı ayrımcılık oluşturur[1].
Dolayısıyla, iş görüşmelerinde kadın adaya hamile olup olmadığının sorulması üzerine kadın adayın böyle bir soruya doğru cevap vermemesi kural olarak İşK. m.25/II anlamında bir yanılma sayılmaz. Çünkü Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ve İş Hukuku açısından çalışma yeri ve işin özelliği haklı göstermiyorsa, kadın adaya hamile olup olmadığını sorulması özel hayata müdahalenin yanı sıra cinsiyete dayalı ayrımcılık da oluşturur.
Ancak, sözleşmenin kurulması aşamasında hamile olan kadın işçi adayanın işyerinde yapacağı işin yeri ve özelliği kadın adaya böyle bir soru yöneltilmesini haklı gösteriyorsa başka bir deyişle biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılıyorsa, örneğin kadın işçi adayının sporculuk, mankenlik, sahne sanatçılığı gibi görevleri üstlenecek olması durumunda hamileliği ile ilgili sorulan soruya doğru cevap vermek zorundadır[2]. Çünkü dürüstlük kuralı bunu gerektirir (TMK. m.2). Aksi durum ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırılık oluşturur (İşK. m.25/II-a).
Sonuç olarak, 4857 sayılı Kanunu göre, işveren işçiye iş sözleşmesinin yapılmasında cinsiyet veya gebelik sebebiyle farklı işlem yapamaz (İşK. m.5/3). Bu bakımdan, kadın işçi adayına hamilelikle ilgili soru sorulması hukuka aykırılık oluşturur. Kadın işçi adayı bu tür sorulara cevap vermeyebilir. Yanlış bilgi vermesi de iş sözleşmesinin iptaline veya sözleşmenin geçerli ya da haklı nedenle feshine yol açmaz. Ancak hamilelikle ilgili soru sorulamayacağının, sorulsa bile bunun gizlenemeyeceğinin istisnasını işin niteliğine ilişkin sebeplerin zorunlu kılması olgusu oluşturur (İşK. m5/3). Nitekim işyerinde yapılacak işin özelliği kadın adaya böyle bir soru yöneltilmesini haklı gösteriyorsa, bu durum cinsiyete dayalı ayrımcılık olarak değerlendirilemez; adayın soruya doğru cevap vermesi gerekir. Kadın işçi adayı dürüstlük kuralı gereğince hamile olduğunu açıklaması gerekir. Aksi halde, bu durumun sonradan anlaşılması halinde, işverene gerçeğe uygun olmayan bilgiler verme ve işvereni yanıltma olarak değerlendirilerek haklı nedenle derhal fesih yapılabilir (İş K. m.25/II-a)[3].
Lütfi İNCİROĞLU
[1] YILDIZ, Gaye Burcu, İş Sözleşmesinin Feshinde Eşit İşlem Yapma Borcu ve Ayrımcılık Yasağı, MÜFHAD, Ali Güzel’e Armağan İstanbul 2010; SEVİMLİ, Ahmet, İşçinin Özel Yaşamına Müdahalenin Sınırları, İstanbul 2006; CENGİZ (URHANOĞLU) İştar, Kadın İşçilerin Hamilelik ve Analık Durumlarının İş Sözleşmesine Etkisi, Kamu-İş 2009.
[2] EYRENCİ, Öner/TAŞKENT, Savaş/ULUCAN, Devrim/BASKAN, Esra, İş Hukuku, 10. Baskı, İstanbul 2020, s.241
[3] EYRENCİ/TAŞKENT/ULUCAN/BASKAN, İş Hukuku, s.241;ERTÜRK, Şükran, Çalışma Hayatımızda Kadın Erkek Eşitliği, Ankara 2008, s.156-163.
Serbest Bölgelere Tamir Amaçlı Geçici İhracat
Serbest dolaşımda bulunan eşyalar tamir edilmek üzere geçici olarak Türkiye Gümrük Bölgesi dışına ya serbest bölgelere gönderilebilir. Yazımızın konusu Türkiye gümrük bölgesinde serbest dolaşımda bulunan eşyaların tamir edilmek üzere geçici olarak ihraç edilmesi ve tamiratının yapıldıktan sonra serbest dolaşıma giriş rejimi hükümlerine tabi tutulması hükümlerinin açıklaması üzerinedir.
Öncelikle, tamir ettirilmek istenilen eşyaya ilişkin, eşyanın gümrük işlemlerinin yapılacağı gümrük müdürlüğünden hariçte işleme izninin alınması gerekir. İzin başvurusu, Ticaret Bakanlığı tek pencere sistemi üzerinden gerçekleştirilir. Başvurunun gümrük idareleri tarafından uygun bulunması halinde, 1006 kodlu TPS Hariçte İşleme İzni onaylanarak 23 haneli numara üretilir. Gümrük idaresi tarafından onaylanan beyanname, hariçte işleme izni hükmünde olduğundan yarıca izin belgesi düzenlenmez.
Tamir amacıyla geçici ihracat izni verilebilmesi için, gümrük müdürlüğünce eşyanın tamir edilebilir durumda olduğunun tespit edilmesi gerekir. Eşyanın tamir edilebilir durumda olduğunun gümrük müdürlüğünce tespit edilemediği durumlarda ise eşyanın bakım ve onarımı ile sorumlu yetkili servis ya da sanayi ve ticaret odalarınca düzenlenen ekspertiz raporunun gümrük müdürlüğüne ibrazı gerekir. Eşyaların tamir edilebilir durumda olduğuna ilişkin belge temin edildikten sonra gümrük idaresince eşyanın ayniyet tespiti yapılır.
Tamir edilmek istenilen eşyaların çıkışı ihracat rejimi hükümlerine göre gerçekleştirilir. Eşya Türkiye gümrük bölgesinden başka bir ülkeye gönderilebileceği gibi serbest bölgelere de gönderilebilir. Geçici ihracat eşyasının hariçte işleme rejimi altında kalabileceği süre üç yılı aşamaz. Bununla birlikte, geçici ihracı yapılan eşyanın ekonomik gereklilik nedeniyle üç yıldan fazla Türkiye gümrük bölgesi dışında kalmasının belgelendirilmesi durumunda gümrük idarelerince ek süre verilir.
Tamir amacıyla geçici ihraç edilen eşyanın, tamiratının garanti sözleşmesine veya kanuni bir yükümlülüğe dayanarak ya da bir imalat hatası nedeniyle bedelsiz yapıldığının kanıtlanması halinde ithalat vergilerinden muaf olarak serbest dolaşıma girer. Bununla birlikte, eşyanın tamiratının bedel karşılığında yapıldığı hallerde ise gümrük kıymeti olarak eşyanın tamir masraflarına eşit bir tutar belirlenir. Yine navlun, sigorta ve yurt dışında tamir sırasında ödenen diğer masraflar da gümrük kıymeti bakımından dikkate alınır.
Eşyaların gümrük vergileri, serbest dolaşıma giriş beyannamesinin tescil edildiği tarihteki vergi oranı ve diğer vergilendirme unsurlarına uygun olarak belirlenir. Konuyu bir örnekle açıklamak gerekirse bir makinanın tamir amacıyla hariçte işleme rejimi altında tamir işlemlerinin tamamlanarak serbest dolaşıma giriş beyannamesinin tescil edildiği tarihteki o makineye Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonuna göre uygulanması gereken vergi oranları uygulanır. Makinanın bedeli 100.000,00 usd olsun. Tamir masrafları için 2.500,00 usd lik bir fatura düzenlendiğinde eşyanın gümrük kıymetine 2.500 usd beyan edilecek ve vergilendirme 2.2500 usd üzerinden tahakkuk ettirilecektir.
Tamir amacıyla eşyaların serbest bölgelere gönderilmesi durumunda ise bazı detaylar bulunmaktadır Bunlardan ilki, serbest bölgeye geçici olarak ihraç edilen eşyanın işleme faaliyeti sonucunda elde edilen işlem görmüş ürünün bünyesinde, herhangi bir üçüncü ülke menşeli girdi kullanılmaması ve işleme faaliyetinin tamamen işçilik olması durumunda, işçilik faturasında belirtilen kıymet üzerinden sadece Katma Değer Vergisi tahsil edilir.
Yine serbest bölgelere ilişkin diğer bir farklılık da eşyaların teslim şekline ilişkindir. Bu itibarla serbest bölgeye CIF kıymet ile giriş yapan eşyanın EXW, FCA ve FOB fatura ile serbest dolaşıma sokulmak istenilmesi durumunda yükümlülerce beyanname üzerinde teslim şekli CIF beyan edilmelidir.
İlker ÇOLAKVERMİŞ
Kaynakça;
Gümrük Kanunu
Hariçte İşleme Rejim Kararı
Gümrük Yönetmeliği
1 Seri No lu hariçte İşleme-Geçici İhracat Tebliği
Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün 17.01.2018 tarihli 31159070 sayılı Yazısı
Sera Gazı Emisyonları ve Karbon Yakalama
Atmosferde bulunan sera gazları, dünyadan yansıyan güneş ışınlarının bir kısmını tutarak gezegenin yaşanılabilir sıcaklık seviyelerinde olmasını sağlar. Fakat atmosfer tabakasındaki sera gazlarının miktarının artması daha fazla ısının tutulmasına neden olacağından gezegenimizin ortalama sıcaklıklarının daha fazla artmasına sebebiyet verecektir. Sanayi devrimine kadar olan sürece baktığımız zaman atmosfere salınan ve atmosferden emilen sera gazı oranında bir denge olduğunu ve gezegenin ortalama sıcaklığının sabit kaldığını görürüz. Fakat sanayi devrimiyle başlayan süreçle birlikte fosil yakıtların kullanımı çok hızlı bir şekilde artmış ve sera gazı emisyonları dünya tarihi boyunca hiç olmadığı kadar yüksek seviyelere ulaşmıştır.
Teknolojik gelişmeler ve dünya nüfusunun hızla artması dünya kaynaklarının büyük bir hızla tükenmesine neden olmakta; bunun neticesinde doğrudan ve dolaylı emisyonlardaki artış da hız kesmeden devam etmektedir. Karbondioksit (CO2), metan (CH4), nitröz oksit (N2O) gibi gazların yanı sıra hidroflorokarbonlar, perflorokarbonlar, kükürt hekzaflorür ve nitrojen triflorür gibi florlu gazlar en temel sera gazları arasında kabul edilmektedir. Su buharı da aslında sera etkisi yüksek bir madde olmasına rağmen gezegenimizdeki su miktarı değişmediğinden (sadece madde formu (buz – su – buhar) değişmektedir) yapılan değerlendirmelerde su buharına atıfta bulunulmamaktadır. Sera gazı olarak atmosferdeki miktarı en yüksek olan gaz karbondioksit olduğundan sera gazı emisyonu ifadesi için karbon emisyonu veya karbon salımı da kullanılmaktadır.
Küresel iklim sistemi içerisinde bir yandan sera gazı emisyonları devam ederken öte yandan atmosferdeki gazların önemli bir bölümü de geri çekilerek yakalanmaktadır. Bitkiler fotosentez yaparken karbondioksit gazını kullandıklarından ormanlık alanların çok önemli bir “karbon yutağı” olduğunu söyleyebiliriz. Aynı şekilde okyanuslar da atmosferden karbon çeken ve sera gazının dengede tutulmasında kritik rol oynayan diğer alanlardır. Günümüzde yapay karbon yakalama sistemleri konusunda bilimsel ve teknolojik çalışmalar devam etmektedir. Bu sistemlerle karbon ayak izinin düşürülmesi ve sınırlandırılması daha kolay hale gelmektedir.
Karbon yakalama / karbon tutma, iklim değişikliğinin etkilerini yavaşlatmaya ve tersine çevirmeye yardımcı olan çok önemli bir çalışma alanıdır. Bilim dünyası, karbondioksit depolamaya yönelik iki ana yaklaşım üzerinde çalışmaktadır. Bunlardan ilki olan jeolojik karbon yakalamada karbondioksitin kararlı kaya oluşumlarında depolanması sağlanmaktadır. Bu teknolojide fabrikalar ve enerji santralleri gibi endüstriyel proseslerden gelen karbondioksit gazı yakalanır ve sıkıştırılarak sıvıya dönüştürülür. Bu sıvı daha sonra yeryüzünün derinliklerine enjekte edilir. Karbon mineralizasyonu denilen başka bir teknolojide karbondioksit karbonat gibi katı bir mineral haline getirilir ve bu şekilde depolanır. Bu işlem, bazı kayaların karbondioksite maruz kaldığında meydana gelen kimyasal bir reaksiyondur. Bu noktada, yüksek karbon depolama potansiyeline sahip kayalık alanların tespit edilmesi, süreç mekanizması ve potansiyel sonuçların belirlenmesi en kritik noktalardır.
Biyolojik karbon tutma / depolama teknolojisinde, doğanın karbon depolama yeteneğinden yararlanılır. Fotosentez yoluyla bitkiler atmosferdeki karbondioksiti alır ve onu yeni doku ve besin oluşturmak için bir yapı taşı olarak kullanır. Karbonun bir kısmı toprakta, tortularda ve ağaç gövdesinde depolanır. Ormanlar ve sulak alanlar gibi ekosistemler, atmosferden büyük miktarlarda karbondioksiti emebilir ve onlarca yıldan binlerce yıla kadar uzun süreler boyunca depolayabilir.
Karbon yakalama teknolojileri karbon ayak izinin düşürülmesi ve karbon nötralizasyonu hedefleri için önemli bir gelişme olsa da bu konuyla ilgili en sürdürülebilir adım emisyonların azaltılması olacaktır. İklim adaptasyonu çerçevesinde karbon depolama sistemlerinin kullanılması geçiş sürecini daha kolay hale getirecektir. Fakat iklim değişikliyle mücadele kapsamında düşük karbonlu ürün ve hizmetlerin yaygınlaştırılması daha etkili bir çözüm olarak öne çıkmaktadır.
Dilek AŞAN
















