Sera Gazı Emisyonları ve Karbon Yakalama

Atmosferde bulunan sera gazları, dünyadan yansıyan güneş ışınlarının bir kısmını tutarak gezegenin yaşanılabilir sıcaklık seviyelerinde olmasını sağlar. Fakat atmosfer tabakasındaki sera gazlarının miktarının artması daha fazla ısının tutulmasına neden olacağından gezegenimizin ortalama sıcaklıklarının daha fazla artmasına sebebiyet verecektir. Sanayi devrimine kadar olan sürece baktığımız zaman atmosfere salınan ve atmosferden emilen sera gazı oranında bir denge olduğunu ve gezegenin ortalama sıcaklığının sabit kaldığını görürüz. Fakat sanayi devrimiyle başlayan süreçle birlikte fosil yakıtların kullanımı çok hızlı bir şekilde artmış ve sera gazı emisyonları dünya tarihi boyunca hiç olmadığı kadar yüksek seviyelere ulaşmıştır.

Teknolojik gelişmeler ve dünya nüfusunun hızla artması dünya kaynaklarının büyük bir hızla tükenmesine neden olmakta; bunun neticesinde doğrudan ve dolaylı emisyonlardaki artış da hız kesmeden devam etmektedir. Karbondioksit (CO2), metan (CH4), nitröz oksit (N2O) gibi gazların yanı sıra hidroflorokarbonlar, perflorokarbonlar, kükürt hekzaflorür ve nitrojen triflorür gibi florlu gazlar en temel sera gazları arasında kabul edilmektedir. Su buharı da aslında sera etkisi yüksek bir madde olmasına rağmen gezegenimizdeki su miktarı değişmediğinden (sadece madde formu (buz – su – buhar) değişmektedir) yapılan değerlendirmelerde su buharına atıfta bulunulmamaktadır. Sera gazı olarak atmosferdeki miktarı en yüksek olan gaz karbondioksit olduğundan sera gazı emisyonu ifadesi için karbon emisyonu veya karbon salımı da kullanılmaktadır.

Küresel iklim sistemi içerisinde bir yandan sera gazı emisyonları devam ederken öte yandan atmosferdeki gazların önemli bir bölümü de geri çekilerek yakalanmaktadır. Bitkiler fotosentez yaparken karbondioksit gazını kullandıklarından ormanlık alanların çok önemli bir “karbon yutağı” olduğunu söyleyebiliriz. Aynı şekilde okyanuslar da atmosferden karbon çeken ve sera gazının dengede tutulmasında kritik rol oynayan diğer alanlardır. Günümüzde yapay karbon yakalama sistemleri konusunda bilimsel ve teknolojik çalışmalar devam etmektedir. Bu sistemlerle karbon ayak izinin düşürülmesi ve sınırlandırılması daha kolay hale gelmektedir.

Karbon yakalama / karbon tutma, iklim değişikliğinin etkilerini yavaşlatmaya ve tersine çevirmeye yardımcı olan çok önemli bir çalışma alanıdır. Bilim dünyası, karbondioksit depolamaya yönelik iki ana yaklaşım üzerinde çalışmaktadır. Bunlardan ilki olan jeolojik karbon yakalamada karbondioksitin kararlı kaya oluşumlarında depolanması sağlanmaktadır. Bu teknolojide fabrikalar ve enerji santralleri gibi endüstriyel proseslerden gelen karbondioksit gazı yakalanır ve sıkıştırılarak sıvıya dönüştürülür. Bu sıvı daha sonra yeryüzünün derinliklerine enjekte edilir. Karbon mineralizasyonu denilen başka bir teknolojide karbondioksit karbonat gibi katı bir mineral haline getirilir ve bu şekilde depolanır. Bu işlem, bazı kayaların karbondioksite maruz kaldığında meydana gelen kimyasal bir reaksiyondur. Bu noktada, yüksek karbon depolama potansiyeline sahip kayalık alanların tespit edilmesi, süreç mekanizması ve potansiyel sonuçların belirlenmesi en kritik noktalardır.

Biyolojik karbon tutma / depolama teknolojisinde, doğanın karbon depolama yeteneğinden yararlanılır. Fotosentez yoluyla bitkiler atmosferdeki karbondioksiti alır ve onu yeni doku ve besin oluşturmak için bir yapı taşı olarak kullanır. Karbonun bir kısmı toprakta, tortularda ve ağaç gövdesinde depolanır. Ormanlar ve sulak alanlar gibi ekosistemler, atmosferden büyük miktarlarda karbondioksiti emebilir ve onlarca yıldan binlerce yıla kadar uzun süreler boyunca depolayabilir.

Karbon yakalama teknolojileri karbon ayak izinin düşürülmesi ve karbon nötralizasyonu hedefleri için önemli bir gelişme olsa da bu konuyla ilgili en sürdürülebilir adım emisyonların azaltılması olacaktır. İklim adaptasyonu çerçevesinde karbon depolama sistemlerinin kullanılması geçiş sürecini daha kolay hale getirecektir. Fakat iklim değişikliyle mücadele kapsamında düşük karbonlu ürün ve hizmetlerin yaygınlaştırılması daha etkili bir çözüm olarak öne çıkmaktadır.

Dilek AŞAN

Akılcı Tahminler Rehberi

Hep bir sorgulamalar, hep bir tahminler, hep hep hep varsayımlar ve ihtimaller dünyasıdır iş hayatı.

Devamlı bir şeyleri anlamak, fark etmek ve ona göre plan yapmak, hazırlıklı olmak halidir. İster patron olun, ister yönetici ki, bence çok da farklı değillerdir; ama olsun yine de patronlar buna katılmayabilir.

Ne demişti üstad; Bütün kadınlar eşittir; ama Ajda Pekkan daha eşittir. Öyleyse; Patronluk ve yöneticilik aynıdır; ama Patronluk daha aynıdır.

Gelelim tahmin konularına; Satış miktarı tahminleri, Trent olacak ürün tahminleri, Para piyasası tahminleri, Devlet teşvik ve destek kalemleri tahminleri, Vergi ya da faiz oranları tahminleri, Döviz kur tahminleri vs. vs. vs. Yazmaya devam etsek inanın bana en azından 1-2 sayfa sürer gider bu liste.

Uzayıp giden listeden İK’yı seçtim ben bugün. Çünkü bana göre işletmeniz bir örgüt olmasa bile, tek üreten, tek satan ve hatta tek ticaret yapan kişi siz bile olsanız yine de ya bir tedarikçiniz ya da bir müşteriniz olacaktır. Yani ne yaparsak yapalım insanlarla çalışıyoruz, çalışacağız, çalışmak zorundayız.

Bu nedenle benim merkezimde hep  İnsan Kaynaklarında Ölçme üzerine okumalar yaparken Derin Akademi’nin[1] internet sitesinde çok güzel bir sunum gördüm. İK sürecinde ölçümleme çalışmalarını o kadar güzel matematikselleştirme ile açıklamışlar ki, herkese tavsiye ederim. Üstelik sunum herkese açık.

Bu sunumda çok fazla detay var; ama esas vurgu yapmak istediğim yer Klasik ve Akılcı olarak vurgulanmış olan tahminleme soruları.

Şöyle ki;

Ör. #1            Klasik Yaklaşımla : “Aslı Hanım bizim şirkette ne kadar çalıştı?” deriz. Hadi cevap da 5 sene olsun. E, yani neyi tahmin edeceğiz şimdi?

İhbarını ve kıdemini mi? Maaş artışını mı? Ben başka birşey bulamadım.

Akılcı Yaklaşım da ise                 : “Aslı Hanım kurumumuzda daha ne kadar süre çalışır?” demeliyiz. Evet işte şimdi hesap kitap zamanı! Tahmin için düşünelim bakalım;

  1. Ne yapmamız lazım ki çalışmaya devam etsin ya da çalışmasın gitsin?
  2. Bu yapacaklarımız karşısında ondan neler beklemeliyiz?
  3. Kısa sürede gidecek tahmini varsa yerine kimi koyacağız?
  4. Ve bütün bunlar için ne kadar süremiz var?
  5. Bizim bu tahminlerimiz ne kadarlık bir bütçe gerektiriyor?

Ör. #2            Klasik Yaklaşımla : “Aslı Hanımın geçtiğimiz 5 yıl içerisindeki yıllık ortalama maaşı ne kadardı? deriz.

Akılcı Yaklaşım da ise                  : “Aslı Hanımın uzun soluklu çalışmasının kriterleri neler olabilir?” demeliyiz.

Ör. #3            Klasik Yaklaşımla : “Aslı Hanımın performansı geçen seneye göre daha mı iyi? deriz.

Akılcı Yaklaşım da ise                  : “Hangi eğitim programı Aslı Hanımın performansını en yükseğe ulaştırmaya destek olur?” demeliyiz.

Klasik ve Akılcı Yaklaşım kıyaslamaları ile Tahmin için gerekenin geçmişi ya da günümüzü değil, geleceği sorgulamak olduğunu ne güzel anlatmışlar.

Ve biz eğer bir vizyon için tahmin yürütecek Patron ya da Yönetici isek eğer;

“En yüksek performans gösteren çağrı merkezi çalışanımız kim?” DİYE BAKMAKTANSA, “En yüksek performansı hangi çağrı merkezi çalışanımız gösterir?”’i TAHMİN ETMEYE ÇALIŞMALIYIZ.

ya da “Geçen sene kaç satış temsilcisi işten ayrıldı?” DİYE BAKMAKTANSA, “Hangi satış temsilcileri kurumdan ayrılabilir?”’i TAHMİN ETMEYE ÇALIŞMALIYIZ.

Daha bir sürü tahmin sorusu çıkarılabilir, örneklerdeki sorgulama mantığı anlaşıldıktan sonra. Lakin bunların önem sırası örgütten örgüte, coğrafyadan coğrafyaya, zamandan zamana ve hatta sermaye derinliğinden kalifiye insan kaynağı kapasitesine kadar değişkendir.

Akılcı Tahminler için; yapmamız gerekenleri bize hatırlatacak sorular sorarak geleceği görebiliriz. Yoksa geçmiş gitmiştir. Geçmişten tahmin değil ancak ders çıkartılır.

O zaman; “Gerek yok her sözü laf ile beyana. Bir bakış bin söz eder, bakıştan anlayana.” diyor, saygılar sunuyorum.

Zafer URFALIOĞLU

[1] https://derinakademi.net/insan-kaynaklarinda-olcmenin-onemi/

Zaman Baskısı ve Yukarıdan Aşağıya Görsel Dikkat

Markaların, hedef kitlelerinin dikkatini çekebilmek için sıklıkla başvurduğu aşağıdan yukarı görsel dikkate ek olarak içsel, amaca odaklı gerçekleşen ve yukarıdan aşağıya olarak adlandırılan ikinci bir görsel dikkat sistemi vardır. Bu dikkat sisteminde, görsel süreçte maruz kalınan çevrenin dinamik doğası sebebiyle beyin, çevresinden gelen bilgileri, içsel ve hedefe uygun olarak filtreler.

Örneğin susuz kaldığımızda ya da karnımız acıktığında, bu ihtiyaçların giderilmesi için en uygun ürünleri aramak, görsel dikkat için öncelik haline gelir. Bu tip bir ihtiyacımız olduğunda, çevresinden sıyrılmış parlak bir nesne, şık bir ayakkabı, hatta uzun zamandır fiyatının düşmesi beklenen tasarım bir çanta bile beyin için hiçbir anlam ifade etmez. Onun önceliği susuzluğunu gidermek ya da midesinden gelen sesleri susturmaktır.

Bu sebepten dolayı yukarıdan aşağıya görsel dikkat, aşağıdan yukarıya görsel dikkate göre daha güçlüdür ve dikkatin yaklaşık %70’inden sorumludur. Daha da ilginci nörolojik çalışmalar yukarıdan aşağıya görsel dikkatin, uyarıcı temelli aşağıdan yukarıya görsel dikkat üzerinde dahi güçlü etkisinin olduğunu göstermektedir. Yukarıdan aşağıya gerçekleşen görsel dikkat içerisinde yer almak, bu sebeple markalar için daha zor, önemli ve uzun bir yolculuktur.

Bilişsel psikolojinin öncülerinden olan Dr. Richard Gregory’nin ifade ettiği üzere, gözün maruz kaldığı bilgilerin yaklaşık %90’ının beyne ulaşana kadar yok olmasından dolayı, beynimizde var olan bilgiler, görsel dikkatimizi yönlendirmede oldukça etkilidir. Örneğin, Minnesota üniversitesinde gerçekleştirilen bir çalışma, insanların belirli nesnelerin belirli lokasyonlarda yer aldığını öğrendiğinde, farklı bir zamanda ilgili nesneleri daha önce ürünün bulunduğu lokasyonlara öncelik vererek arama süreçlerine başladıklarını bulgulamıştır.

Yukarıdan aşağıya görsel dikkat ayrıca birey zaman baskısı hissettiğinde daha güçlü hale gelmekte ve mevcut risklere karşı bireyi korumak için davranışları yönlendirmede oldukça etkili olmaktadır. Zaman baskısının yukarıdan aşağıya görsel dikkat sürecindeki gücü özellikle hızlı tüketim malları kategorisinde kendisini ciddi şekilde hissettirmektedir. Örneğin kısa bir molada kahvenin yanında ufak atıştırmalıklar tüketmek isteyen bir birey, yüksek ihtimalle daha önceki tercihlerini hatırlar ve riske girmekten kaçınacağı için, geçmiş tercihlerinden tatmin olmamış olsa bile ya aynı atıştırmalığı tercih eder ya da kendisi için en bilindik ikinci bir markaya yönelir. Diğer bir ifade ile uzun dönemde daha fazla kazanç getirecek yeni eylemleri aramak yerine kısa dönemli daha önce test edilmiş eylemlerden yararlanmayı önceliğe alır. Bu durum milyonlarca lira harcanan tutundurma kampanyalarının aslında tüketicinin beynine girebildiği sürece gerçekten işe yaradığını göstermektedir.

Bu zorlu süreç içerisinde hedef kitlesine ulaşmak isteyen markalar için en doğru ve etkili stratejilerden biri, hedef kitlelerinin önceliklerini odağa almaktır. Örneğin, yapılan çalışmalar tat konusunda motive olmuş bireylerin ürün paketlerinin ön yüzlerindeki işaretleri, ürün içeriği hakkında çıkarımlar yapmak için kullandığını göstermektedir. Benzer şekilde sağlık endişesi taşıyan bireyler ise paketin arkasında yer alan bilgilere daha fazla dikkat etmektedir. Fakat zaman baskısı kendisini gösterdiğinde, paketlerin ön yüzü iki kesim içinde daha önemli hale gelir. Bu sebeple markalar, ürünün hedef kitleleri için önemli olan özelliklerini paketin ön yüzüne taşımaya özen gösterir. Fakat taşınan bu özellikler doğru çerçeveleme ile kullanıldığında etki bir rol oynamaya başlar.

Örneğin yapılan bir çalışmada, kas kütlesini artırmak için kullanılan protein bazlı içecekleri satın almaları için kısıtlı zaman tanınan sporcular ürün seçimlerinde, gram cinsinden protein miktarını belirten içeceklere kıyasla, içerikteki protein miktarının kaç adet yumurtaya eşdeğer olduğunu gösteren ürünleri daha fazla tercih etmişlerdir. Benzer şekilde lif içeren kahvaltılık gevrekler üzerinde yer alan günlük lif miktarını karşılama oranı, gram bilgisi ile yer değiştirdiğinde, tüketiciler ilgili kahvaltılık gevrekleri daha fazla tercih etmişlerdir.

Markalar hedef kitlelerinin dikkatini çekmek için, yoğun uğraşlar vermekte ve bu uğraşlar için ciddi harcamalar yapmaktadır. Tüketici için daha fazla değer yaratacağını vaat eden ürünler, tasarımlar, farklılaştırılmış reklam kampanyaları aslında tüketici için anlamlı olduğu sürece amacına ulaşabilmektedir. Dolayısıyla, dikkat süreçlerinin doğru zamanda, markanın amaçlarına uygun olarak birbirinden ayrılması ve hangisinin öncelikle hedefleneceğinin kararlaştırılması markalar için stratejik bir önem arz etmektedir.

Oğuzhan ÖZYİĞİT

Nöropazarlama Uygulamalarının Sanayi Sektörüne Uyarlanması Nasıl Olur ?

Pazarlama Beyinde Başlar…

Nöropazarlama, nörobilim ve pazarlama ana bilim dallarındaki yöntem ve uygulamaların disiplinler arası bir yaklaşımla pazarlama alanında kullanılmasını ifade etmektedir. Nöropazarlamayı, tüketicilerin davranışlarına göre satış ve pazarlama alanında uygulanan psikolojik taktikler olarak değerlendirebiliriz.

Biz yazımızda bu bilim dalını sanayi sektörüne nasıl uyarlayabileceğimizin yollarını analiz edeceğiz. Tüketici değil sektöre uyumlu olarak müşteri ifadesini kullanacağız.

Nöropazarlama detaylı olarak konuşulması gereken oldukça geniş bir konudur. Çok fazla detaya girmeden ana başlıklara değinerek uygulama hakkında ön fikir vermiş olacağız. Bu fikirlerden hareketle farklı sektörlerde faaliyet gösteren her firma kendisi için farklı yöntemleri ve uygulamaları kullanarak bünyesine adapte edebilir.

Nöropazarlama alanında yapılan çalışmalar genellikle hızlı tüketim alanından kaynaklı ve tüketici temelli olduğu için, endüstriyel alanda faaliyet gösteren firmalar maalesef bu konuya yeterince önem vermemektedirler. Dikkatli bir analiz yaptığımızda nöropazarlamayı sanayi sektörüne de rahatlıkla uyarlayabiliriz.

Nöropazarlamanın tüketicinin ya da müşterinin beynini okumak olarak adlandırılması, beynin karar verme mekanizmasında duygusal yönünün çalışmasından kaynaklanmaktadır. Aslında bilinçli olarak verdiğimizi düşündüğümüz her kararın arkasında ilkel beynimiz vardır. Satın alma işlevi gerçekleştikten sonra beynimiz bu işlevi mantık tarafına oturtmaktadır. İlkel beynimiz; basitlikten, duygulardan ve hikayelerden çok hoşlanır.  Bu nedenle ürün pazarlama faaliyetlerinde vereceğimiz mesajlar ilkel beyin üzerine kurgulanmış olmalıdır.

Nöropazarlamanın genel kabul görmüş 5 ana tekniğinden duygusal pazarlama ve akıl oyunları tekniklerini sanayi sektöründe kullanabiliriz. Duygusal pazarlamada; temas, ses ve koku gibi değişik alternatifler bulunmaktadır. Akıl oyunları tekniğinde ise en iyi örneklerden biri satın almak için göz gezdirdiğimiz ürünler üzerinde yer alan para birimlerinin yazdığı etiketlerdir. Temsil sistemlerini ve NLP ile Satış tekniklerini bu tekniklerin içerisine karmaladığımızda farklı ve çok değişik yeni yöntemleri kendimizde bulabiliriz.

Duygusal pazarlamada, sattığımız ürününün numunesini kullanarak bir etki oluşturabiliriz. Türk insanı görsel ve duyusal temsil sistemlerine yakındır. Müşterinize sunacağınız bir numuneyi eline alması, gıda ürünü ise tatması, kozmetik ürün ise koklaması gibi değişik yolları deneyebiliriz. Ürünümüzle ilgili hikayeleştirme tekniğini de burada ayrı bir etki oluşturacaktır. Beyin basitliğe ve hikâyeye duyarlı olduğu için hikayeleştirme özellikle pazarlama ve satışta çok fazla önem kazanan bir konudur. Marka hikayemizi müşterilerimizle paylaşmalı ve müşterilerimizi de markamızın elçileri olarak görmeliyiz. Müşterilerimize bunu hissettirdiğimiz zaman sahiplenme duygusu oluşacağından, hedefe ilerleme yolunda birlikte daha hızlı yol almış oluruz. Logomuzun yanına küçük bir slogan ya da her yeni ürünümüzü bir hikaye ve görsellerle anlatmak müşterimizin dikkatini arttıracaktır. Ürünü kendi başına göstermek o anda müşteride kısa süreli bir ilgi oluşturacaktır. Bununla birlikte ürünün ne işe yaradığı, nerede kullandığı gibi fonksiyonel özelliklerini içeren bir tanıtım hazırlamamız, ürünün işlevinin direkt olarak algılanmasını sağlayacaktır. Sanayi sektöründe güven, ürün işlevi ve kalitesi vurgulanması gereken en önemli kavramları arasındadır.

Akıl oyunları tekniğinde, fiyat listelerinde ve iskontolarda küsuratlı sayılar değil direkt düz sayıları kullanmak gerekmektedir. 62,5 gibi bir sayı müşterinin kafasında direkt 63’e yuvarlama mantığını getireceği için müşteri bizden her zaman iskonto talep edecektir. Bunun için iskontolarda mümkünse fiyatlarda da yuvarlanmış rakamlar üzerinden hareket etmek gerekir. Fiyat indirimlerini ve duyuruları kırmızı taban beyaz yazılarla anlatmanız dikkati daha fazla çekecek ve beynin indirimi algılamasını kolaylaştıracaktır. Bilimsel çalışmalar bayanlar için siyah tabana beyaz yazı, erkekler için kırmızı tabana beyaz yazı indirim sloganlarının daha etkili sonuçlar verdiğini kanıtlamıştır.

Bizler her ne kadar bu tüketici kısmında olur sanayiye olmaz diye düşünsek de tüketici dediğimiz kişiler sanayi sektöründe de müşteri, insan her konumda aynı sadece görevler değişiyor. Bu nedenle kadın ve erkek beyninin algılama biçimlerini ve tepkilerini hiçbir sektörde göz ardı etmemek gerekmektedir. Çok basit bir örnekle, erkek beyni sonuç odaklı olduğu için neden ve sonuca bakacaktır. Uzun süre bir şey anlatmanız ve görsellerle onu boğmanız sonuç vermez. Kadın beyni ise detaya odaklıdır. Yapacağınız kısa bir sunum, bir iki görsel onu mutlu etmeyecektir. Önemsenmediğiniz düşünecek ve detayları bekleyecektir. İster tüketici olsun ister müşteri olsun beynin cinsiyete göre algılama konusu kesinlikle çok önemli bir konudur.

İkna teknikleri ve hipnotik dil kalıplarını da bu tekniklerin yanında destekleyici unsurlar olarak kullanabiliriz. İkna teknikleri çok keyifli ve bir o kadar da geniş bir konudur. Bunlardan bazılarını Nöropazarlama ile bütünleştirebiliriz. Reklam çalışmalarında, ürünle ilgili anlamlı ve pozitif kelimeler seçme, sosyal kanıt kullanma, duygusal anımsatma, hedef kitleye göre farklı mesajlar kullanma gibi birçok teknik bu konuda bize yardımcı olacaktır. Hipnotik yazı dili kesinlikle manipülasyon değildir. Bunu özellikle vurgulamak isterim. Anlatmak istediklerimizi karşı tarafın anlayacağı kelime ve uzmanlık alanına göre yeniden dizayn etmek ve iletişimi kolaylaştırmaktır. Bu şekilde beyin istediği kelimeleri ve cümleleri duyacağı için iletişim ve algılama gücü doğru olacaktır. Burada da oluşturacağınız sloganlar, marka hikayeleri, reklam ve tanıtım faaliyetlerinde kullanacağımız hipnotik dil kalıpları müşterilerimizin ürünler olan algı ve ilgi düzeyini arttıracaktır.

Logomuzun müşterilerimizin algılayacağı renk ve sadelikte olması akılda kalıcılığı arttıracaktır. Logo tasarımlarında beynin aktif olarak algıya bileceği renk tonları ve basitlik tutundurma çalışmalarımız da daha etkili sonuçlar verecek ve hatırlanmayı kolaylaştıracaktır. Beynin limbik sistem dediğimiz bu alanını etkilemek, yarışta rakiplerden bir sıfır önde olmak demektir.

Tüm teknikler kendi içerisinde değerli teknikler olarak değerlendirilir. Ancak her teknik her durum için uygun olmayabilir. Beklenen etkiyi oluşturmayabilir. Bu durumda bu teknikleri kullanacak olanlara düşen en önemli görev, hangisinin nerede kullanılacağını çok iyi tespit etmek, doğru yerde ve zamanda uygulamaktır. Sektörümüzü ve yaptığımız işi en iyi tanıyan bizleriz. Bizlerin bilgi ve tecrübeleriyle sektörümüze özgü yeni teknikler de oluşturabiliriz. Dış pazarlarda bu teknikleri oluştururken ve uygularken ülkelerin temsil sistemlerini, sosyal ve kültürel yapılarını ve geleneklerini de dikkate alarak hareket etmeliyiz. Her ülkeye özel pazarlama ve satış tekniklerini oluşturmak kısa sürede etkili ve verimli sonuçlar almamızı sağlayacaktır. Her ülke için bunu yapmak çok zor diyenleri duyar gibiyim. Aslında hiç de zor değil hatta bu konu üzerinde çalışmak çok da keyifli oluyor. Değişik kültürleri ve insan karakterlerini de tanımış oluyoruz. Ülkenin kültürünü ve müşteri yapısını düzenli bir çalışma ile analiz eder ve gerekli ana unsurları belirleyip bu noktalardan hareket edersek, her şey kolay ve akıcı bir şekilde kendiliğinden oluşuyor. Bu da size pozitif yönlü bir pazarlama stratejisi olarak geri dönmüş oluyor.

Bu tekniklerle birlikte pazarlama ve satış stratejilerinize de yenilikler getirmiş ve rakiplerinizden ayrışarak pazarda müşterilerinizin gözünde daha farklı bir konumda değerlendirilmiş olursunuz.

Pazarlama insanların dikkatini çeken bir yarışmadır.

Seth Godin

Ticaretin sadece iki basit işlevi vardır. Pazarlama ve yenilik…

Peter Drucker

AYTEN NAYİR

EMES A.Ş. YURTDIŞI SATIŞ ve PAZARLAMA SORUMLUSU

Aşırı Düşük Kapsamında Belgelerin Sunuluş Şekli ?

İtirazen Şikayet Konusu;  TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü Satın Alma ve Stok Kontrol Dairesi Başkanlığı tarafından 14.10.2022 tarihinde açık ihale usulü ile gerçekleştirilen “Polatlı-Konya Hat Kesiminde Tesis Edilen Yüksek Hızlı Tren Sinyalizasyon, Haberleşme, GSM-R ve Ankara CTC Kumanda Merkezi Sistemleri ile Alt Sistemlerinin 3 Yıl Süre ile Bakım İşlerinin Yaptırılması İşi” ihalesine ilişkin olarak Yapı Merkezi İnşaat ve San. A.Ş.nin 25.11.2022 tarihinde yaptığı şikâyet başvurusunun, idarenin 06.12.2022 tarihli yazısı ile reddi üzerine, başvuru sahibince 14.12.2022 tarih ve 66541 sayı ile Kurum kayıtlarına alınan 14.12.2022 tarihli dilekçe ile itirazen şikâyet başvurusunda bulunulmuştur.

Kamu ihale Kurumuna yapılan söz konusu itirazen şikayet başvurusunun üçüncü iddiasında özetle; Aşırı düşük teklif açıklaması kapsamında söz konusu sistemlerin üretici firmasının ihaleye teklif veren Siemens Mobility Ulaşım Sistemleri A.Ş. değil, Siemens Rail Automation S.A.U. olduğunun belirtilmesi gerektiği, bu iki firma arasında isim benzerliği olsa dahi birbirlerinden ayrı tüzel kişiliklere sahip iki farklı firmalar oldukları, ihaleye teklif vermiş bulunan tüm istekliler gibi Siemens Mobility Ulaşım Sistemleri A.Ş.nin de, üretici firma Siemens Rail Automation S.A.U.’dan üretici destek beyanı alması ve söz konusu desteğe ilişkin olarak üretici firma Siemens Rail Automation S.A.U.dan almış olduğu fiyat teklifini, Kamu İhale Genel Tebliği’nin 79.2.2’nci maddesine uygun olarak sunması gerektiği, söz konusu üretici firmanın yurt dışı menşeili olduğu gözetildiğinde, bu firmadan alınarak sunulacak tutanakların, fiyat tekliflerinin, proforma faturaların ve her nevi belgenin kendi ülkesinde resmi makamlarca tasdik edilmesi, söz konusu belgelere APOSTILLE şerhi düşülmesi, ardından belgelerin yurt içi tasdiklerinin gerçekleştirilmesi gerektiği, söz konusu belgelerin tasdik işlemlerinin ne şekilde gerçekleştirileceği ve idareye hangi şartlar altında sunulacağının Hizmet Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin 31/3’üncü maddesinde hüküm altına alındığı, Siemens Mobility Ulaşım Sistemleri A.Ş. tarafından, Siemens Rail Automation S.A.U.dan ya da diğer yurt dışı üretici firmalardan alınarak idareye sunulması gereken her türlü belgenin Hizmet Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin mezkûr hükmüne uygun şekilde sunulması gerektiği iddialarına yer verilmiştir.

Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti; 11.01.2022 tarihli ve 2023/UH.II-92 sayılı Kamu İhale Kurulu kararına göre, Yapılan incelemede;

Teknik Şartname’nin “Yüklenicinin Görev ve Sorumlulukları” başlıklı 6’ncı maddesinde “6.1 Yüklenici bakım-onarım ve arızaların giderilmesi işlerinin kapsamında bulunan; sinyalizasyon (Ray Devresi, ETCS, Anklaşman, RBC, CTC), ve GSM-R (BTS, BSS, TRAU, OMC-R vb.) sistemlerinin üreticileri ile sözleşme kapsamı ve süresi boyunca; önleyici bakım sürecinin takibi, uzaktan erişim ve destek, gerektiğinde arızaya müdahale ve ayrıntılı raporlama amacıyla yer teslim tarihinden itibaren 30 (Otuz) takvim günü içerisinde üreticilerden Seviye 2 ve 3 kapsamında (yurtiçi ve yurtdışı üretici desteği) destek beyanı getirecektir.

6.2 Yüklenici üretici desteği gereken arıza durumları veya TCDD’nin talebi halinde; madde 6.1’de belirtilen kapsamda sağlayacağı üretici desteğini en geç arıza başlangıcı veya TCDD talebinin (sözlü veya yazılı talep) iletilmesinden itibaren 2 saat içerisinde sağlayacaktır.

6.3 Yüklenici üretici desteği kapsamında mevcut sistemde ve TCDD’nin talebi halinde güncel yazılım desteğini sürekli sağlayacaktır. Yüklenici yazılım güncellemesi için TCDD’den ayrıca ücret talep etmeyecektir.

6.4 Yüklenici üretici desteği kapsamında yapacağı çalışmalar sonrasında 7 gün içerisinde detaylı çalışma raporunu (mevcut sisteme müdahale, yazılım ve donanım değişikliği, sistem log kayıt bilgileri vb. çalışmalar) TCDD’ye sunacaktır.

6.5 TCDD’nin talebi halinde madde 6.1’de belirtilen alanlarda üretici, bakım-onarım ve arıza giderme işlerine katılacaktır.

6.6 Bu Teknik Şartname’nin 6.1 maddesinde bahsedilen Ray Devresi, ETCS, Anklaşman, RBC, CTC, ve GSM-R sistemleri için istenen beyan belgelerinden herhangi birinin belirtilen süre içerisinde İdareye teslim edilmemesi durumunda her bir belge için sözleşme bedelinin %2 (iki) oranındaki bedeli aylık hakedişlere bölünerek her hakediş bedelinden kesinti uygulanır…” düzenlemesi yer almaktadır.

Kesinleşen ihale komisyonu kararında idarece söz konusu ihalede aşırı düşük sınır değerinin 140.589.849,59 TL olarak hesaplandığı ve teklifi hesaplanan bu sınır değerin altında olan Siemens Mobility Ulaşım Sistemleri A.Ş.nin aşırı düşük teklif olarak belirlendiği ve idarenin 25.10.2022 tarih ve 310983 numaralı yazısı ile aşırı düşük teklif açıklamalarını Hizmet Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin 59’uncu maddesi ve Kamu İhale Genel Tebliği’nin 79’uncu maddesine uygun şekilde sunulmasının istenildiği, anılan yazıda 5 No.lu Poz: Makas tahrik ve kilitleme tahkik sistemleri bakımı, 8 No.lu Poz: Ray devreleri dahili ekipmanları bakımı, 9 No.lu Poz: Ray devreleri harici ekipmanları bakımı, 25 No.lu Poz: Arıza müdahale ekibi (üç vardiya), poz no gözetilmeksizin üretici destek beyanlarının teklifin önemli bileşeni olarak belirlendiği ve bu bileşenlere ilişkin açıklamaların belirtilen süre içerisinde idareye sunulmasının talep edildiği belirlenmiştir.

Siemens Mobility Ulaşım Sistemleri A.Ş.nin 04.11.2022 tarihli yazı ekinde aşırı düşük açıklamalarının sunulduğu ihale komisyonu tarafından yapılan inceleme neticesinde açıklamaların kabul edilerek anılan isteklinin 16.11.2022 tarihli kesinleşen ihale komisyonu kararı ile ekonomik açıdan en avantajlı istekli olarak belirlendiği görülmüştür.

Teknik Şartname’de yapılan düzenlemelerden, birim fiyat teklif cetvelinde istekliler tarafından teklif edilen birim fiyatların üretici destek kısmı maliyeti ve isteklinin kendi maliyeti kısımlarından oluştuğu, dolayısıyla açıklama istenen iş kalemlerinde belirtilen fiyatlar açıklanırken iki aşamalı olarak hem üretici destek maliyetinin, hem de isteklinin kendi marifetiyle yapacağı kısımda kullanılacak personel ve diğer giderlerin Kamu İhale Genel Tebliği’nin 79’uncu maddesine uygun şekilde açıklanması gerekmektedir.

Siemens Mobility Ulaşım Sistemleri A.Ş.nin 04.11.2022 tarihli yazı ekinde aşırı düşük açıklamalarını idareye sunduğu, söz konusu açıklamalar kapsamında açıklama istenilen iş kalemlerine ilişkin maliyetlerin detayları için EK-O.5 maliyet tespit tutanağının, üretici destek beyanı ve tekliflerinin, ilgili meslek mensubunun faaliyet belgesinin ve bazı ürünler için internet satış siteleri üzerinden alınan diğer tekliflerinin sunulduğu belirlenmiştir. Maliyet tespit tutanağının detayları incelendiğinde söz konusu tutanağında açıklama istenilen her bir iş kalemi için ayrı ayrı tablolar düzenlendiği, söz konusu kalemlerin birim işçilik maliyetlerinin ve diğer maliyetleri gösterir tablolarının ayrı ayrı hazırlandığı, birim işçilik maliyetleri ve diğer maliyetlerin toplamının; birim fiyat teklif cetvelindeki iş kalemlerine ilişkin fiyatların aşağısında olduğu belirlenmiştir.

Kamu İhale Genel Tebliği’nin 79.2.2.1’inci maddesinde aşırı düşük teklif açıklamalarının üçüncü kişilerden alınan fiyat teklifleri ile yapılması durumunda, öncelikli olarak fiyat teklifini veren kişiyle tam tasdik sözleşmesi yapan veya beyannamelerini imzalamaya yetkili olan meslek mensubu tarafından ilgisine göre teklife konu mal veya hizmet için maliyet tespit tutanağı (Ek-O.5) veya satış tutarı tespit tutanağı (Ek-O.6) düzenleneceği ve açıklamalar kapsamında sunulacağı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu yöntemle açıklama yapılması durumunda öncelikli olarak üçüncü kişilerden fiyat teklifi alınması, fiyat tekliflerinin Tebliğ’de belirtilen usule uygun olması ve ekinde dayanağı olan maliyet tespit tutanağı veya satış tutarı tespit tutanağının sunulması gerekmektedir. Anılan istekli tarafından sunulan aşırı düşük teklif açıklamaları incelendiğinde, satış tutarı tespit tutanağında belirtilen birim fiyatlar esas alınarak alınmış bir fiyat teklifinin açıklamalar kapsamında bulunmadığı, ayrıca maliyet satış tutarı tespit tutanağının (Ek-O5) ihale ilan tarihinde yürürlükte olan son standart forma uygun şekilde 6 numaralı “Ağırlıklı Ortalama/Toplam Birim Maliyetin tespitinde esas alınan faturalara ilişkin bilgiler” tablosuna yer verilmediği, dolayısıyla maliyet satış tespit tutanağına dayanak olan fatura bilgilerinin bulunmadığı belirlenmiştir. Ayrıca açıklamalar kapsamında Siemens Rail Automation S.A.U’dan alınan bir sözleşme taslağının ve fiyat teklifinin sunulduğu, ancak söz konusu belgelerin İngilizce olduğu ve Türkçe tercümelerinin sunulmadığı görülmüştür. Bunun dışında, bazı bileşenler ile ilgili Neteş Mühendislik ve Dış Tic. A.Ş.den alınan fiyat teklifinin alındığı ancak fiyat teklifinin Tebliğ’in yukarıda aktarılan maddelerine uygun olmadığı, fiyat teklifinin ilgili meslek mensubu tarafından onaylanmadığı, ayrıca açıklamalar kapsamında e-mail ortamında alınan fiyat tekliflerinin ve bazı ürünlere ilişkin farklı farklı dijital pazarlama platformlarından alınan fiyatları gösterir ekran görüntülerinin eklendiği tespit edilmiştir.

Yukarıda aktarılan Hizmet Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “Belgelerin sunuluş şekli” başlıklı 31’inci maddesi ihaleye katılım ve yeterlik kriteri olarak belirlenen belgelerin sunulmasına yönelik kurallar ve onaylara ilişkin kriterleri içermekte olup, aşırı düşük teklif açıklaması kapsamında sunulan ve açıklamalara dayanak teşkil edecek belgelerin kamu ihale mevzuatı gereğince belgelerin sunuluş şekline uygun şekilde sunulması şartının aranmasının, aşırı düşük teklif açıklama isteme yazısında açıkça talep edilmedikçe uygun olmadığı belirlenmiştir.

Ayrıca ihalelerde yurtdışında bulunan bir firmadan (üretici destek paketi kapsamında) fiyat teklifinin aşırı düşük teklif açıklamaları kapsamında sunulması durumunda, bu fiyat teklifinin Kamu İhale Genel Tebliği’nin 79’uncu maddesinde aranan şekil şartları taşımasının beklenmeyeceği, belgenin düzenlendiği ülke mevzuatı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, fakat mutlaka sunulan fiyat teklifinin ekinde, verilen fiyatın dayanaklarına ilişkin belgelerin de bulunması gerektiği anlaşılmıştır. Ancak yurtdışından alınan fiyat tekliflerinin dayanağı belgelerin açıklamalar kapsamında sunulmadığı belirlenmiştir.

Dolayısıyla yukarıda açıklanan nedenlerle ihale üzerinde kalan isteklinin aşırı düşük açıklamalarının mevzuata uygun olmadığı anlaşıldığından söz konusu iddialar yerinde bulunmuştur.

Mehmet ATASEVER

Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi/ Akademisyen

Uluslararası İstanbul İplik Fuarı 19. Kez 16-18 Şubat’ta Gerçekleşecek

Tekstil sektörünün en önemli ham maddesi olan iplik endüstrisinde faaliyet gösteren üreticiler, 16-18 Şubat 2023 tarihlerinde 19. kez TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde bir araya geliyor. 

Yoğun talep nedeniyle bu yıl açılan ek salonlarla birlikte 40.000 m2’lik alanda kurulan fuarda ziyaretçiler, sektör yeniliklerinin yanı geri dönüşümlü iplikleri dönüşüm serüvenini de deneyimleyebilecek. 

Avrasya’nın en önemli iplik fuarı 16 Şubat 2023’te kapılarını açmaya hazırlanıyor. TÜYAP tarafından, 19. kez düzenlenen ve 400’e yakın firmanın yer alacağı Uluslararası İstanbul İplik Fuarı’na bu yıl 15 bin ziyaretçi bekleniyor. 18 Şubat’a kadar sürecek olan fuar için aralarında Avrupa ülkeleri, İngiltere, Amerika, Brezilya, Cezayir, Çin, Endonezya, Gana, Güney Kore, İran, İsrail, Japonya, Kanada, Katar, Kuveyt, Malezya, Mısır, Rusya, Vietnam gibi ülkelerin de bulunduğu dünyanın dört bir yanından ziyaretçi bekleniyor. İplik sektörünün devleri ile yerli üreticilerin buluşma adresi konumunda olan Fuar, ihracatın artırılmasında kilit bir rol üstleniyor. Fuar katılımcıları hem T.C. Ticaret Bakanlığı’ndan hem de KOSGEB’den destek alabiliyorlar.

Hem Katılımcı Hem Ziyaretçi Sayısında Artış

19. Uluslararası İstanbul İplik Fuarı’na, sektör firmalarından gelen yoğun katılım talebi üzerine bu yıl yeni salonlar eklendi. Böylece 7 salonda 40.000 m2’lik alanda gerçekleşecek olan fuarın m2’sinde %57’lik bir büyüme yakalandı. Sektör profesyonellerinin büyük bir ilgi ile takip ettiği fuarın bugüne kadarki online bilet talepleri geçen yıla oranla yüzde 25 arttı.

En Çok İhracat Yapılan Ülkelerden Ziyaretçi Talepleri Gelmeye Devam Ediyor

Türkiye’nin 2022 yılında tekstil ve hammaddeleri ihracatı 2,7 milyon ton oldu. 2022 yılında en fazla tekstil ve hammaddeleri ihracatı 27 AB ülkesine yapılırken bunlar arasında İtalya ilk sırada yer aldı, onu Almanya takip etti. Aynı yıl miktar bazında en çok ihracat gerçekleştirilen ikinci ülke grubu ise Afrika ülkeleri oldu. Bu yıl gerçekleşecek olan İstanbul İplik Fuarı’na en çok ziyaret talebi gelen ilk 15 ülke arasında, en fazla ihracat yapılan bu ülkeler yer alıyor.

İplik sektöründe en çok ihraç edilen iplik çeşitleri arasında yer alan sentetik-suni filament liflerden iplikler, pamuk iplikleri, sentetik-suni devamsız liflerden iplikler, yün ve ince-kaba hayvan kıllarından iplikler, bitkisel liften iplikler, ipek ipliğinin yanı sıra çok çeşitli iplik türleri fuarda sergilenecek.

2022 yılında en fazla tekstil ve hammaddeleri ihracatı 27 AB ülkesine yapılırken, bunlar arasında İtalya ilk sırada yer aldı, onu Almanya takip etti. 2022 yılında miktar bazında en çok ihracat gerçekleştirilen ikinci ülke grubu ise Afrika ülkeleri oldu.

Geri Dönüşümlü İpliklerin Serüveni Ziyaretçilerini Bekliyor

Son dönemin güncel konularından olan döngüsel ekonomiye odaklanan fuarda, fuayede kurulacak olan geri dönüşümlü iplikler, özel sergi alanında ipliğin atıktan başlayarak son ürüne kadarki serüveniyle ziyaretçiler ile buluşacak. Fuar ziyaretçileri bir pet şişenin kazak olma hikayesini aşamaları ile görebilme imkanı bulacak. Geri dönüşümlü iplik üretimi yapan katılımcı firmaların örnek ürünlerinin sergileneceği alanın yanı sıra ziyaretçiler daha detaylı ürün bilgisi için katılımcılar ile stantlarında buluşacak.

İplik Ticaretinin Uluslararası Platformu İstanbul İplik Fuarı

Çevreci, yüksek performanslı ve üstün kaliteli ürünlerin sergileneceği fuar, uluslararası iplik sektörünün en önemli ticari buluşması konumunda. Geçen seneki katılımcılar, siparişlerinin fuarda %81 oranında arttığını ifade ederken, ziyaretçilerin %32’si de fuar esnasında satın alım yaptığını belirtiyor. Geçen yıl 10.282 sektör profesyonelini ağırlayan fuar için bu yıl ülke çeşitliliğini ve ziyaretçi sayılarını artırmak üzere yoğun tanıtım faaliyetleri ile T.C. Ticaret Bakanlığı desteği ile İTKİB koordinatörlüğünde Alım Heyeti Programı oluşturuldu.

3 gün sürecek olan 19. Uluslararası İstanbul İplik Fuarı ilk iki gün saat 10.00 ile 18.00 arasında, son gün ise 17.00’ye kadar ziyaret edilebilecek.

Alüminyum & Demir-Çelik, Endüstriyel Fırınlar & Isıl İşlem & Döküm Sektörlerinde Personel Sıkıntısı

Değerli Sanayicilerimiz ve Kıymetli İşverenlerimiz,

Milyonlarca dolar yatırımlar yaptık, fabrikalar kurduk, tesisleştik, makinalar ve teçhizatlar aldık. Borç aldık, kredi çektik, siparişler aldık, artık imalata ve üretime başlamamız ve projelerimizi zamanında yetiştirmemiz lazım. İşimizi büyüttük, şubeleştik, lüks arabalar kiraladık, rezidanslarda ofisler açtık, vergi ve ihracatta ilk 500 lere girdik veya girme yolundayız. Ancak istihdam gibi bir sorunumuz var ki çok büyük ve işlerimiz ve geleceğimizi planlarken bizi endişeye sevk ediyor.

Peki geçmişte ne hatalar yaptık ta özellikle ara eleman sıkıntısı çekmeye başladık. Bu yazımda genelge orta ve küçük ölçekteki, daha tam olarak kurumsallaşamamış veya kurumsallaşma yolunda bulunan fabrikaların geçmişte istihdamla ilgili ne gibi hatalar yaptığını yazacağım. Devletin politikalarından kaynaklanan ve hükümetlerin hatalı kararlarından bahsetmeyeceğim. Bütün bunlara rağmen bizim yapabileceklerimiz varken yapamadıklarımızdan veya yanlış yaptıklarımızdan bahsedeceğim.

Özellikle gençler artık fabrikalara uğramaz oldu? Neden? Bu duruma nasıl gelindi? Gençler neden fabrikalara ilgisiz kaldılar? Büyüklerinden, babalarından ve çevrelerinde fabrikalarda çalışan insanlardan neler duydular da kendilerine fabrikalarda bir gelecek hayal etmediler? Milyonlarca genç evde işsiz oturmayı fabrikada çalışmaya tercih ettiler?

Çünkü;

  • Yıllarca fabrikalarda ağır ve zor iş koşullarına rağmen düşük ücret politikası uyguladık. Kronik olarak %10 ların üzerinde seyreden işsizlikten dolayı işsizlerin kapılarında uzun kuyruklar oluşacağını düşündük. Ama öyle olmadı. Yabancı göçmenler de olmasa son yıllarda birçok fabrikanın kapısına kilit vurmasına ramak kaldı.,
  • İşe alımlarda servis, yemek, sigorta, AGİ gibi zaten zorunlu olan veya olması gereken getirileri işçilere lütufmuş gibi sunduk. Başvuranın memleketi ve mezhebi bazen tecrübesinin önüne geçti. Onlara küçük yazılardan oluşan sayfalarca kurullar imzalattık. Bu sözleşmelerle rakip firmaya gitmelerinin ve aynı sektörde çalışmalarının önüne geçmeye çalıştık. Onlara yasal haklarını öğretmekten korktuk.
  • İş sağlığı ve güvenliği konularında gevşek davrandık ve angarya olarak gördük. Gerekli önlemleri almadık ve uygun çalışma koşullarını sağlamadık. Çalışanımızı işte değil de evde kaza geçirdikleri şeklinde ifade vermeye zorladık. İş sağlığı ve güvenliği için verilen eğitim sürelerini kayıp zaman olarak algıladık.
  • Sigortasız veya asgari ücretin altında işçi çalıştırdık. Hesabına asgari ücreti yatırdıktan sonra paranın bir kısmını geri isteme cüreti gösterdik. Özellikle gençler bu durumdan dolayı güvenlerini kaybettiler. Çoğu askerlik hizmetinden sonra tekrar fabrikalara dönmedi.
  • Yeni işe giren gençlere ve stajerlere iyi davranmadık. Harçlık nevinden ücretler verdik. Onları işi öğretecek bir ustanın yanına vermektense temizlik ve getir-götür işlerinde kullandık. Paramıza kıyıp bir temizlikçi almadık. Gençler temizlik yapmaktan kendilerini yetiştirmeye ve öğrenmeye fırsat bulamadılar.
  • Emekli insanların tecrübelerine ve yaşlarına hürmet etmek yerine onları ucuz işgücü olarak gördük. Emekli maaşı almalarını onlara düşük ücret vermek için bahane yaptık.
  • Aile içinden yanımızda çalışan kimselere hemen kariyerlerinin başında yüksek mevki, makam ve ücretler sunduk. İşyeri imkanlarından sonuna kadar yararlanmalarını sağladık. En stratejik görevlere onları getirdik.
  • Ayrılan çalışanlarımıza saygı göstermek yerine onları hain olarak yaftaladık. Bir daha yıllarca çalıştıkları iş yerini ziyarete bile gelmelerini yasakladık. Rakip firmadan gelenleri büyük bir heyecanla işe alırken bizden rakip firmaya gidenleri hoş karşılamadık. Halbuki her insan gibi onların da iş değiştirme, kendi işlerini kurma ve teşebbüs hürriyetleri vardı.
  • İşimize yıllarını vermiş çalışanlara yeni işe girenlerden daha az ücret verdik. Onların yıllarca çalıştıkları işyerinden tazminatlarını yakma pahasına ayrılmayacaklarını düşündük ve bunu kullandık. Verimsiz çalışanın tazminatını verip kovamadık ve verimsiz çalışmaya devam etti. Diğer performanslı çalışanların motivasyonunu da bozan bu kişiler en sonunda kendileri kovdurup tazminatlarını alıp gittiler. Verimli çalışanlar ise memnuniyetsizlik duymalarına rağmen ne istifa edebildiler ne de kovulabildiler.
  • Kaynakçı olarak aldığımız çalışandan tornanın başına geçmesini bekledik. Frezeciyi taşlama yapmaya zorladık.
  • Yıllık ücret artışını adaletli yapmak yerine eşit oranda yapmayı tercih ettik. İşe farklı ücretle başlayan iki çalışanın yıllar sonra aldıkları ücretler arasında uçurumlar meydana geldi.
  • Personelin çoğunu yaptığımız toplantılara alıp fikirlerini sormadık. Üç beş kişiyle işi yürütmeyi ve planlamayı seçtik.
  • Nerdeyse her çalışanımıza ayrı bir anlaşma yapmış gibi hesaplar yaptık. Maaş dışındaki mesai ve sosyal haklar gibi alacakları her şahsa ayrı uyguladık. Halbuki her çalışan aynı kanuna tabi idi. Onları mavi-beyaz yaka olarak, kadın-erkek olarak, yaşlı-genç olarak kategorilere ayırdık. Aynı işi birlikte bitiren iki çalışan farklı mesai ücreti aldı. Halbuki kural basit olmalıydı : “Kim olursa olsun maaşın dışındaki haklarını eşit oranlarda alır, çok çalışan mutlaka fazla çalışmasının karşılığını görür, az çalışanın maaşından kesilir.”
  • Yıllık izinlerini kullandırıp dinlenmelerine fırsat vermedik. Çoğu zaman yıllık izni paraya çevirip kullandırmamayı tercih ettik.
  • Çalışanlarımızı kanunlarda belirtilen saatlerin üzerinde çalıştırdık veya aşırı şekilde mesai yaptırdık. Çalışana öyle oranda bir maaş verdik ki fazla mesai yapmadan yeterli ücret alamaz hale getirdik.
  • Her yıl maaşları yatırdığımız bankayı değiştirdik ama çalışanlarımızın maaş promosyonlarını dağıtmayı unuttuk.
  • Yeni mezun mühendislerimizin başvuru sayısının fazla olmasını fırsata çevirip onları asgari ücretle işe başlattık.
  • Çalışanlarımızın hata yapmalarına müsaade etmedik, onları arkadaşlarının yanında rencide edici şekilde yüzlerine bağırdık. Etrafımızda bizi sürekli alkışlayan, övgüleyen bir grup görmek istedik. Eleştiriyi sevmedik ve katlanamadık. Onları ödüllendirerek motive etmek yerine cezalandırma ile susturmayı tercih ettik.
  • Çalışanlarımıza aşırı sorumluklar yükledik ancak işiyle ilgili yetkiler vermeyi unuttuk. Tüm yetkileri birkaç aile üyesinde veya birkaç yöneticide topladık.

Bu yazımda genelde yaptığımız olumsuzları yazıp içinizi karartmış oldum. Ancak çoğu işyerinde uygulamalar bu şekilde. Tabi ki çok güzel bir şekilde işini yürüten ve çalışanlarına değer veren işverenlerimiz de mevcut. Onlarla ilgili düşüncelerimi bir sonraki yazımda değineceğim.

Tavsiyelerim;

*** Her iş kolunun asgari ücreti farklı olmalı. Kuaförle dökümhane sorumlusunun, markette çalışanla kaynakçının, hemşire ile torna ustasının asgari ücretlerini aynı yaparsanız gün gelir fabrikalarda çalışacak eleman bulamazsınız.

*** Çalışan ister kendi isteğiyle ayrılsın, isterse işten kovulsun her halükarda tazminatını alabilmeli.

*** Eğer doktor çalışana rapor vermişse suçlu çalışan değil doktordur. 2 günlük rapor ücretinin hem devlet hem de işveren tarafından verilmemesi haksız bir durum ortaya çıkarıyor.

*** Yıllık ücret artışlarında tecrübeye, verime, performansa bakılmalı. Herkese aynı oranda artış yapılması kabul edilemez.

*** Tüm çalışanlar maaş dışındaki haklardan eşit oranda faydalanmalı.

*** İşverenlerce çalışanların rakip firmaya gitmelerine engel olmaya çalışmanın hatta aynı sektörde bile iş bulmalarını engelleyici çabalarının önüne geçilmeli. Bunun insan haklarına aykırı olduğu vurgulanmalı. Yıllarca kaynak yaparak ekmeğini kazanan birisi artık başka iş yapamaz ki…

Cavit SOY

Anno Metal AŞ

Satın Alma Müdürü

İşveren, İşçiye Tahsis Ettiği Aracı, Mesai Saatleri Dışında Araç Takip Sistemi ile İzleyebilir mi ?

İşverenler, işyeri dışında yapılacak işlerini işçilerine tahsis ettikleri hizmet araçları vasıtası ile yürütmekte ve işçilerin kullandığı araçlara araç takip sistemi monte ettirmektedirler. Araç takip sistemleri sayesinde işveren işçisini işyeri dışında zamanlama açısından birebir takip edebilmektedir. Araç takip sistemi, işyeri dışında işçilerin gittikleri adresleri, gitme zamanını, süresini, takip sistemi takılı olan aracın hızını, belirlenen güzergâh dışına çıkıp çıkmadığını gösterebilmektedir. Bu tür araç takip sistemlerinin işverenler tarafından tercih edilmesinin esas nedeni ise, izlenen işçiler üzerinde iş süreleri boyunca bir takip sistemi oluşturarak iş sürecinin etkin bir şekilde yönetme arzusu yatmaktadır. Ayrıca, işçilere tahsis edilen araçların amaç dışı kullanımının önlenmesi de önemli bir faktör olarak görülmektedir.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nda, “kişisel verilerin belirli, açık ve meşru amaçlar için işlenebileceği (m.4-(c)), yapılan işlemin amaçla bağlantılı olması gerektiği (m.4-(ç)), vurgulanmış ve kişisel verilerin ilgili mevzuatta öngörülen veya işlendikleri amaç için gerekli olan süre kadar muhafaza edilmesi gerektiği öngörülmüştür (m.4-(d)). Kişinin konum bilgisi, ilişkide olduğu kişiler, gruplar, girip çıktığı mekanlar, kişisel verisi olduğuna göre, elektronik gözetleme hakkının amaca uygunluk esası çerçevesinde kullanılabileceği, amaca uygunluk sınırlarının aşılması halinde ise, işçinin kişisel haklarına haksız bir müdahale oluşturacağı açıktır.

Nitekim, Yargıtay verdiği bir kararında, “kamuya açık alandaki kişinin, gün içerisinde yapıkları, gittiği yerler, kiminle niçin, nasıl, nerede ve ne zaman görüştüğü gibi hususları tespit etmek amacıyla sürekli denetim ve gözetim altına alınması sonucu elde edilmiş bilgileri ya da onun başkalarınca görülmesi ve bilinmesini istemeyeceği, özel yaşam alanına girdiğinde şüphe bulunmayan faaliyetleri özel hayat kavramı kapsamında değerlendirmiştir[1]. Çünkü özel hayatın gizliliği, kişisel faaliyetlerin toplumun diğer bireyleri tarafından bilinmesinin istenmediği noktada başlamaktadır. Yargıtay aynı kararında, “özel hayatın gizliliğine müdahale edilip edilmediğinin tespiti için, kişinin toplum içindeki konumu, mesleği, görevi, kamuoyu tarafından tanınıp tanınmadığı, dışa yansıyan davranışları, rıza ve öngörüleri, sosyal ilişkileri, içinde bulunduğu fiziki çevrenin özellikleri, müdahalenin derecesi gibi ölçütler göz önüne alınarak belirlenebileceğine” hükmetmiştir. Özel hayatın gizliliğine aykırı davranış da 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yaptırıma bağlanmıştır. Buna göre, “Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır (m.134/1).

Elbette ki işveren somut olayın özelliğine göre ve dürüstlük kuralı kişisel verilerin işlenmesinin, işleme amacını göz önünde bulundurarak “ölçülü” olması ve elektronik gözetlemenin “orantılılık” esasına uygun olarak gerçekleşmesi gerekmektedir.

Elektronik gözetleme yapacak işverenin öncelikle, gözetleme yapmadan önce gözetlemenin yöntemi ve amacı konusunda işçinin rızasını alması esastır. Bununla birlikte işveren yönetim hakkına dayanarak, iyiniyet kuralları çerçevesinde haklı menfaatlerinin söz konusu olduğu durumlarla sınırlı kalmak kaydıyla işçiye haber verilmeksizin de elektronik gözetleme yapabilir.

İşverenin işçinin sadece iş amaçlı kullanımı için verdiği işyeri aracını hukuka aykırı olarak özel amaçları doğrultusunda kullanmasına ilişkin elinde somut ve kuvvetli emareler varsa, araç takip sistemi ile işyeri aracının yerini ve hareketlerini belirlemeye hakkı vardır. Bu durum işçinin özel yaşamının gizliliğinin ihlali anlamına gelmez. Çünkü bu denetime işçinin neden olması hukuka aykırılı ortadan kaldırır.

Bununla birlikte, işverene ait hizmet aracının aynı zamanda özel amaçları için de kullanacağına dair izin verilmişse, o zaman durum değişir. Başka bir anlatımla işçiye tahsis edilen hizmet aracının araç takip sistemi ile kontrol edilmesinin hukuka uygun olup olmadığı, aynı zamanda özel amaçlarla kullanılmasına işverence izin verilip verilmediği ile doğrudan ilgilidir. Yeter ki işçi, iş saatleri dışında aracı özel amaçları için kullanmış olsun. Şayet işveren işçisine, iş dışında özel amaçlarla da aracın kullanılmasına izin vermişse, işçinin özel yaşamının gizliliğinin korunması amacıyla alınması gereken bir önlem olarak, iş saatleri dışında özel amaçlı kullanma hakkı olduğu zaman dilimi içinde işyeri aracındaki araç takip sistemini kapatma imkanına sahip olmalıdır. Aksi halde işçi kendisinin devamlı olarak gözetlediği hissine kapılarak, baskı altında kalacak ve hareket etme serbestisini kaybedecektir.

Ancak işveren ihtiyaç halinde ve işçiye başka yollarla ulaşma imkânı ve ihtimalinin olmadığı hallerde, aracın hareket ve bulunma yerlerini kayıt altına almadan, aracın bulunduğu yeri tespit edebilir. Bu durum sadece acil haller ile işverenin ve işyerinin haklı ve üstün menfaatini gerektirmesi halinde geçerlidir.

Sonuç olarak, işverene ait hizmet aracının araç takip sistemi ile kontrol edilmesinin hukuka uygun olup olmadığı, işçiye iş için tahsis edilen aracın özel amaç için de kullanılmasına izin verilip verilmediğine bağlıdır. İşçiye verilen aracın iş süreleri dışında özel amaçlar için de kullanılmasına izin verilmişse, işverenin iş saatleri dışında kural olarak aracın yerini ve hareketlerini belirlemesi ve kaydetmesi, işçinin özel hayatının gizliliğine müdahale anlamına gelir ve işveren bunun hukuki ve cezai sonuçlarıyla bağlı olur.

İşçiye sadece iş için tahsis edilen aracın mevzuata aykırı olarak, amacı dışında kullanılması ve işverenin bundan zarar görmesi halinde, işverenin, somut şartlar dahilinde, iş sözleşmesini geçerli veya haklı nedenle feshetmesi, maddi veya manevi tazminat talep etmesi mümkün olabileceği gibi, işveren tarafından işçinin özel hayatının gizliliğinin ihlal edilmesi halinde ise, somut şartlar dahilinde, işçinin maddi veya manevi tazminat talep etmesi ve iş sözleşmesini haklı nedenle feshetmesi mümkündür.

Lütfi İNCİROĞLU

 

[1] (Y12.CD.,17.4.2019, E:2019/2121, K.2019/5170)

SATIŞ YÖNETİCİLİĞİ SERTİFİKA PROGRAMI – New Sales Mindset –

SATIŞ YÖNETİCİLİĞİ SERTİFİKA PROGRAMI
– New Sales Mindset –
Son Başvuru: 8 ŞUBAT 2023
Program Süresi: 60 Saat (5 Hafta sonu Online – Zoom)
Program Ücreti: 2.500 TL (KDV Dahil)
İstanbul Üniversitesi Sürekli Eğitim ve Araştırma Merkezi
Satışın Yıldızları Burada. Sektörel satış deneyimleri, saha örnekleri ve zengin içerik bu programda. Türkiye’nin her köşesinden satış ekibi bir araya geliyor. Satış networking ve yeni iş fırsatlarına yakınlık. Köklü bir üniversiteden güçlü bir eğitim.
Satış Yöneticiliği Sertifika Programı ile Temel Kazanımlar:
* Satış kariyer adımlarını inşa etme,
* Yöneticilik için hazırlanma,
* Satış yöneticileri ile zengin bir iş çevresi oluşturma (networking),
İş fırsatlarına yakın olma ve İnsan Kaynakları bölümleri ile temas sağlama.
KİMLER KATILABİLİR ?
* İlaç Satış Temsilcisi
* Tıbbi Cihaz Satış Temsilcisi
* Hastane Sağlık Hizmetleri Satış Ekipleri
* Endüstriyel Satış Temsilcisi
* Satış Mühendisi
* Yazılım Satış Temsilcisi
* Banka Satış Ekipleri
* Sigorta Satış Acentesi
* Otomobil Satış Ekipleri
* Kapıdan Kapıya Satışçılar
* Teknik Satış Temsilcisi
* Merchandising Satışları
* Gayrı Menkul Satışçıları (Emlakçılar)
* Yatırım Değerleme Uzmanları
* Girişimciler
#NewSalesMindset #Sales #SalesNetworking  #Certificate

Makine Sektörü 2022 Yılını 25,3 Milyar Dolar İhracatla Tamamladı

Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) tarafından açıklanan konsolide verilere göre, 2022 yılı sonunda Türkiye’nin serbest bölgeler dâhil toplam makine ihracatı 25,3 milyar dolar oldu. Dünyadaki ortalamaların tek hanelerde kaldığı 2022 yılında; makine ve teçhizat yatırımlarındaki büyümenin Türkiye’de yüzde 13 gibi yüksek seviyelerde kayıtlara geçtiğini belirten Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu, “Küresel makine ihracat payı yüzde 1’i aşan ülkelerden biri olmak memnuniyet verici. Danimarka, Finlandiya ve Norveç gibi gelişmiş ülke sektörlerinin önündeyiz; hızımızı koruyabilirsek İsveç ve İspanya’yı da kısa zamanda geçeceğiz. Dünyadaki koşullar her nasıl olursa olsun, Cumhuriyetimizin 100. yaşını kutlayacağımız 2023 sonunda da rakiplerimizden daha iyi sonuçlar alacağımızdan ve küresel ölçekte pazar payımızı daha da artıracağımızdan eminiz” dedi.

Makine imalat sanayi konsolide verilerine göre, sektör 2022 yılsonunda serbest bölgeler dâhil ihracatını önceki yıla göre yüzde 9,6 artırarak 25,3 milyar dolara taşıdı. Serbest bölgelerden yapılan ihracat hariç yıllık makine ihracatı Almanya için 2,9 milyar dolara, ABD için 1,5 milyar dolara, Rusya içinse 1,3 milyar dolara ulaştı.  Bu üç ülkeye serbest bölgelerden yapılan makine ihracatı ise 600 milyon doları aştı. 2022 yılında yüzde 62,4 ihracat artışı sağlanan Rusya’ya, sadece Aralık ayında 250 milyon dolar ihracat gerçekleştiren makineciler, bu ülkeyle ticari ilişkilerde tüm zamanların en yüksek verisine ulaştı.

Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu 2022 yılında küresel makine ve teçhizat yatırımlarında yüzde 5,2 artış yaşandığını, makine sanayi üretiminde ise yüzde 4 artış olduğunu belirterek, “Dünyadaki ortalamaların tek hanelerde kaldığı 2022 yılında; makine ve teçhizat yatırımlarındaki büyüme Türkiye’de yüzde 13 gibi yüksek seviyelerde kayıtlara geçti ve ülkemize yönelik ilave tedarik talebinin de etkisiyle makine üretimindeki canlılık yıl sonuna kadar devam etti. TÜİK tarafından açıklanan verilere göre genel imalat sanayii toplam üretiminin yıllık bazda yüzde 8,3 büyüdüğü Kasım sonunda, makine ve ekipman imalatındaki üretim artışı yüzde 16,5 olarak gerçekleşti” dedi.

Dünyadaki gelişmelerin, resesyon fiyatlamasının ve çapraz kurun menfi tesiriyle makine sektörünün rekabet üstünlüklerinin ihracat tutarına geçen sene başında hedeflenen oranda yansımadığının altını çizen Karavelioğlu şunları belirtti:

“Sonuçlarımız üzerinde, Ukrayna-Rusya savaşının etkileri ile AB ve ABD’deki enflasyona bağlı parasal sıkılaşma eğilimlerinin talep üzerindeki baskısı gibi pek çok etken var. Bu unsurlara rağmen ihracatımızı miktar olarak yüzde 3 artırmış olsak da, sadece Euro-Dolar paritesinin ihracatımıza menfi tesiri 2 milyar doların üzerinde oldu. Netice itibarıyla küresel makine ihracat payı yüzde 1’i aşan ülkelerden biri olmak memnuniyet verici. Danimarka, Finlandiya ve Norveç gibi gelişmiş ülke sektörlerinin önündeyiz; hızımızı koruyabilirsek İsveç ve İspanya’yı da kısa zamanda geçeceğiz. Dünyadaki koşullar her nasıl olursa olsun, Cumhuriyetimizin 100. yaşını kutlayacağımız 2023 sonunda da rakiplerimizden daha iyi sonuçlar alacağımızdan ve küresel ölçekte pazar payımızı daha da artıracağımızdan eminiz.”

“Toparlanma yılın ikinci yarısını, küresel mali gevşeme gelecek yılı bulacaktır”

Yeni yıl hedeflerimizi koyarken dünyada ilk çeyrekte küçülme, ikinci çeyrekte durağanlaşma beklentisini gözettiklerini belirten Karavelioğlu, sektörün dış pazar stratejisini şu şekilde yorumladı: 

MAİB Başkanı Kutlu Karavelioğlu: “Makine Sektörüne Kalkan Olmak Sivil Savunma Meselesidir”“Makine ve tesis mühendisliği alanında sektör gündemini izlemek üzere yakından takip ettiğimiz küresel kuruluşlarda tereddütlü bir iyimserlik hâkim. Örneğin Almanya’da görüşlerine başvurulan 600 üretici firmadan yüzde 86’sı, 2023 için karamsar olmadıklarını söylüyor. Tedarik zincirinde yaşanan sıkıntılar ve malzeme kıtlığı nedeniyle üretimdeki aksamalara rağmen bu algıyı besleyen ana unsur, yılın ikinci yarısında bir toparlanma olacağı beklentisi. Her durumda, gelişmiş ülkelerdeki mali gevşemenin en erken gelecek yıl başlamasını bekliyoruz. Avrupa’nın enerji krizi, bölgeyi etkisi altına alan savaş ve Çin’de devam eden salgın gibi riskler artarsa durgunluğun uzayabileceğini tahmin ediyoruz.”

“Rakiplerimiz hem yakın coğrafyalarımıza hem de ülkemize girmek için daha agresif olacaklar”

Karavelioğlu, üretimini son 12 ayda yüzde 16,5 artıran makine sektöründe kapasite kullanım oranının yüzde 75 seviyesinde olduğuna işaret ederek şunları belirtti:

“Bütün dünyada ekonomik ve coğrafi birliklerin sıkılaştığı, korumacı politikalarla ithalattaki engellemelerin yükselişe geçtiği bu dönemde, döviz kurlarının da sayesinde pazara kolay girilen Türkiye’de makine ithalatı yüzde 10 artarak yıllık 37 milyar doları buldu. Birbirine çok yakın ithalat ve ihracat artışlarımızla karşılama oranını yüzde 70 seviyesinde tutabildik ancak yeni sipariş almanın herkes için zorlaştığı bu yıl, rakiplerimizin hem yakın coğrafyalarımızda hem de ülkemizde çok daha agresif kampanyalar yürüteceklerini düşünüyoruz. Pandemi öncesi 2019 yılı verilerine kıyasla üretimini miktar olarak yüzde 64,2, ihracatını yüzde 29,3 artıran sektörümüzün yeni ölçekleriyle yakaladığı rekabetçiliğini koruyabilmek için iç pazarı acilen tahkim etmek zorundayız. Maliyet endeksimizin yüzde 92 arttığı son 12 ayda sepet kurdaki artışın yüzde 37’de kalmış olması, bu konudaki önemli bir zaafın kurun yatay hareketinden  kaynaklanmakta olduğunu gösteriyor.”

“Niteliklerimizi finanse edecek kadar hareket alanımız olmalı”

Döviz kurlarının enflasyona paralel olarak arttığı bir dengenin, ihracatçıların elini her iki cephede birden güçlendirecek bir unsur olacağını belirten Karavelioğlu şunları söyledi:

“Türkiye ekonomisinde iç talep ve büyüme beklentilerinin yeni yılın ilk yarısında yüksek olacağını düşünüyoruz. Bu canlılık ortamında, TL’nin aşırı değerlenmesine engel olacak bir model geliştirilmesi; hem ithalattaki yükselişin kontrol altına alınabilmesini hem de başta işgücü olmak üzere her alanda maliyetleri artan ihracatçıların rekabet güçlerini koruyabilmesini sağlar. Bizi rakiplerimizden pozitif ayrıştıran özelliklerimiz; ölçek yapımızdan kaynaklı esnekliğimiz, küresel taleplere geniş bir alt sektör grubunda yanıt verme gücümüz ve yüzde 80’e yaklaşan yerli katma değer oranımız. Bu niteliklerimizi finanse edecek kadar hareket alanımız olursa, müşterilerimizi rakiplerimize kaptırmayız.”

“Dönüşüm niyeti olmayanlar, Avrupa defterini kısa zamanda kapatırlar”

Karavelioğlu, rekabetin kıran kırana devam edeceği bu süreçte Avrupa Birliği’nin sürdürülebilirlik konusunda yeni düzenlemeler getirmeye devam edeceğini belirterek “Uluslararası alanda kurduğu istikrarlı ilişkilerle Avrupa’ya güçlü bir entegrasyon sağlayan sektörümüze ve paydaşlarımıza, AB’nin kendi rekabetçiliğini korumak üzere Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında gündeme getirdiği düzenlemeler konusundaki hatırlatmalarımızı çok önceden yapmıştık. Hatta bu durumu bir nevi, yönetmelik ve direktifler tsunamisi olarak tanımlamıştık. Bu mekanizmalar giderek hız kazandı” dedi.

Yeni yılla birlikte Almanya’nın, iş hacmi büyük firmalardan başlayarak ithalatçılara, ülkesine sokacakları mallar için değer zincirlerinin başından sonuna kadar çevre ve çalışan haklarını göz edip etmedikleri konusunda sorumluluk yükleyen Tedarik Zinciri Özen Yükümlülüğü Kanunu’nu hayata geçirdiğine dikkat çeken Karavelioğlu sözlerini şöyle tamamladı:

“Türkiye’nin makine ihracatının yüzde 26’sının parça ve komponentlerden geldiğini ve üyelerimizin değer zincirlerinde önemli yerler edindiğini göz önünde tutarak, Sürdürülebilirlik Derecelendirme talepleriyle daha yoğun biçimde karşılaşacağımızı söyleyebiliriz. Ödevlerimiz her alanda sistemli şekilde artacaktır. Bütün sınai dalları bağlayacak bu gelişme, sektörel örgütlerin ve ihracatçı birliklerinin çabalarını çeşitlendirip yaygınlaştırıyor. Sürdürülebilirlik konusunda hâlâ dönüşüm niyeti olmayan işletmelerimiz varsa, bunlar maalesef Avrupa defterini kısa zamanda kapatacaktır.”