Hijyen hassasiyeti başta okullar olmak üzere genel mekanları fotoselli sistemlere yöneltti

Hijyen hassasiyetinin en üst seviyede olduğu bu günlerde genel mekanların temizliği oldukça önemli. Yüz yüze eğitime de kademeli olarak geçiş yapılırken özellikle çocuklarımızın sağlığını korumak oldukça kritik bir konu. Bu farkındalıkla Geberit, fotoselli ürün teknolojileriyle okullar, hastaneler, havalimanları ve alışveriş merkezleri gibi genel mekanları hijyenik hale getirdiği gibi su kullanımında da tasarruf sağlıyor.

Yapılan araştırmalara göre her gün binlerce insanı ağırlayan genel mekanların yaklaşık her 6,5 santimetrelik alanında her saat 500 bin bakteri ürüyor. Hijyen hassasiyetinin en üst seviyede olduğu günümüzde ise genel mekanlarda hijyen konusu, kırmızı kod ile kontrol ediliyor. Yüz yüze eğitime de kademeli olarak geçişin yapıldığı günümüzde Geberit, fotoselli ürün teknolojileriyle okullar, hastaneler, havalimanları ve alışveriş merkezleri gibi genel ve ticari alanları hijyenik hale getiriyor.

Giyilebilir teknolojiye olan ilgi evden çalışma ve eğitimle arttı

Giyilebilir teknoloji, teknoloji endüstrisinin en dikkat çeken sektörlerinden biri olmaya devam ediyor. Neredeyse her ihtiyaca yanıt verebilecek çeşitlilikte ürünler sunan giyilebilir teknoloji sektörü büyümeyi sürdürüyor. Gaming hazır sistemlerden profesyonel oyuncu ekipmanlarına kadar çok geniş bir yelpazede binlerce teknoloji ürünü sunan bir e-ticaret platformu olan İncehesap.com tarafından açıklanan Şubat ayı verilerine göre; giyilebilir teknoloji ürünlerinin satışları geçen yılın aynı dönemine kıyasla 2,6 kat artış gösterdi. Aynı dönemde akıllı bileklik satışları 4,8 kat, akıllı saat satışları  ise 2,4 kat arttı.

Vücut hareketlerini takip eden akıllı sensörlere sahip giyilebilir teknoloji ürünlerine olan talep her geçen gün artıyor. Giyilebilir teknoloji ürünleri arasında yer alan akıllı saat ve bileklikler ise en çok tercih edilen ürün grupları arasında yer alıyor. Kompakt tasarımlarıyla GPS, ivme ölçer, jiroskop ve nabız ölçer sensörleri sayesinde günlük hayatta kullanıcılarına birçok veriyi anlık olarak ileten cihazları satın alanların sayısında da büyük bir artış yaşanıyor.

Elektronik ürünlerini en uygun fiyat, en kaliteli hizmet ve güvenilir alışveriş yaklaşımıyla ulaştırmak üzere 2008 yılında kurulan İncehesap.com tarafından açıklanan Şubat ayı verilerine göre; giyilebilir teknoloji ürünlerinin satışları geçen yılın aynı dönemine kıyasla 2,6 kat artış gösterdi. Aynı dönemde akıllı bileklik satışları 4,8 kat, akıllı saat satışları  ise 2,4 kat arttı.

Akıllı saat sayfalarını ziyaret eden kullanıcılarda %85 artış

Evden çalışma ve eğitimin yaygınlaşmasıyla birlikte evlerde daha çok vakit geçirilmesi beraberinde spor aktivitelerini de evlere taşıdı. Temel fitness takip verilerinden, gelişmiş spor aktivite takibine dek detaylı bilgiler veren cihazlar özellikle bu dönemde evde spor yapan kullanıcılar tarafından tercih edilmeye başlandı. İncehesap.com verilerine göre; bu dönemde giyilebilir teknoloji ürünleri sayfalarını ziyaret eden kullanıcıların sayısı %30 artış gösterdi, akıllı bileklik ürün sayfalarını ziyaret eden kullanıcıların sayısında da %54 artış yaşandı. Ocak 2021 ile Şubat 2021 kıyasladığında ise akıllı saat sayfalarını ziyaret eden kullanıcıların sayısının %85 arttığı görüldü.

Giyilebilir teknolojilerin kullanım alanı genişleyecek 

İncehesap.com Kurucu Ortağı Nurettin Erzen; “Özellikle ardımızda bıraktığımız dönemde giyilebilir teknoloji ürünlerine olan talepte bir artış gözlemliyoruz. Evden çalışma ve eğitimin yaygınlaşmasıyla birlikte evlerde daha çok vakit geçirilmesinin bunu sağladığını söyleyebiliriz.

Bu ürün grubu içinde öne çıkan kategori ise; akıllı saat ve bileklikler. Bu kategorideki ürünlerin çıkış noktası aktivite ve fitness takibi olsa da bugün gelinen noktada  özellikle akıllı saatlerin kişisel bir asistan olarak kullanıldığını söyleyebiliriz. Gündelik yaşamın bir parçası haline gelen akıllı saatler tasarımlarıyla da kişisel tarzı tamamlayıcı bir kimliğe büründü. Kullanıcılarına telefonu yanıtlayıp saat üzerinden görüşme yapabilme imkanı sağlayan ve bu cihazlar için özel olarak geliştirilen uygulamalarla hayatı kolaylaştıran çözümler sunan akıllı saatlere olan talep artmaya devam edecektir. Önümüzdeki dönemde, giyilebilir teknoloji çözümlerinin kullanım alanının genişleyeceğini düşünüyoruz” dedi.

Geri Dönüşüm Günü 2021: “Geri Dönüşümle Daha Sürdürülebilir Bir Dünya Mümkün”

Escarus (TSKB Sürdürülebilirlik Danışmanlığı A.Ş.), 18 Mart Geri Dönüşüm Günü’nde atık geri dönüşümünün önemine dikkat çekti. Escarus Genel Müdürü Dr. Kubilay Kavak, geri dönüşümün sera gazı oluşumunu azaltma, enerji tasarrufu sağlama ve güçlü istihdam yaratma potansiyeline sahip bir sektör olduğunu vurguladı.

Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınması için öncü danışmanlık hizmetleri sunan Escarus, Küresel Geri Dönüşüm Vakfı tarafından ilan edilen Geri Dönüşüm Günü’nün önemine dikkat çekti. Escarus Genel Müdürü Dr. Kubilay Kavak “Dünyada kentleşme, sanayileşme ve nüfus artışına bağlı olarak kaynaklar gittikçe artan bir oranda tüketiliyor ve buna bağlı olarak atık miktarında büyük bir artış izleniyor. Ülkemizin 2018 yılı toplam sera gazı emisyonu yaklaşık 520 milyon ton CO2 eşdeğerinde olmakla birlikte; söz konusu emisyonların yüzde 3,4’ü atık kaynaklı. Bu yüzden, atıkların modern yöntemlerle geri dönüştürülmesi iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarının azaltımı için büyük önem taşıyor. Atık kaynaklı sera gazı emisyonlarının önlenmesi ve düşürülmesi için atık oluşumunun engellenmesi, azaltılması, atığın yeniden kullanılması, türüne göre ayrıştırılıp biriktirilmesi, toplanması, geri dönüştürülmesi, geri kazanılması gerekiyor” dedi.

Türkiye’de son yıllarda atıkları azaltma ve değerlendirme amaçlı birtakım çalışmalar yürütüldüğünü ifade eden Dr. Kavak, COVID-19 sürecinde atık yönetiminde belirginleşen eğilimlere de değindi. Dünyada tedavi ve tedbir için kullanılan ürünlerin ve tüketim alışkanlıklarının değişmesiyle özelikle tıbbi atık, kâğıt atığı ve plastik atık miktarlarında artış görüldüğünü belirten Kavak, Türkiye’nin uzun vadede atık miktarlarını azaltma ve en iyi şekilde değerlendirme yönünde önemli hedefleri bulunduğuna vurgu yaptı.

Şirketler, pandemi sürecinde geri dönüştürülen ürünleri hammadde olarak kullanmayı hedefledi

Türkiye’de ve dünyada COVID-19 salgınının ilk aylarında hem dönüştürülen malzemelere olan talebin düşmesi nedeniyle hem de virüsten korunma amacıyla geri dönüşüm tesislerinde üretime bir süre ara verildiğini ancak bu durumun kısmen normale döndüğünü hatırlatan Dr. Kubilay Kavak, şöyle devam etti: “Pandemi; bireylerin ve şirketlerin çevresel ve sosyal konulara daha fazla duyarlılık gösterdiği, sürdürülebilirliğe öncelik vermeye başladığı bir bilinçlenme dalgasını tetikledi. Bu süreçte, kişiler çevreye zararı olmayan, daha sürdürülebilir ürünler satın almaya yönelirken şirketler de iklim krizi, sıfır atık, verimlilik ve döngüsel ekonomi konularını merkeze almaya, hammadde ve kaynak kullanımını daha dikkatli bir şekilde gözden geçirmeye başladı. Geri dönüştürülmüş ürünleri hammadde olarak kullanmak, birçok şirket için ulaşılması gereken bir hedef haline geldi.”

“İkinci el kıyafet toplama ve geri dönüştürme konusunda ulusal bir proje yürüttük”

Escarus olarak ikinci el kıyafet toplama ve geri dönüşüm konusunda ulusal çapta bir proje yürüttüklerini belirten Dr. Kavak; “Proje kapsamında mahalli idareler, çeşitli sivil toplum kuruluşları, vakıflar ve dernekler tarafından sokak ve caddelerin bazı noktalarına konumlandırılan kumbaralar aracılığıyla toplanan tekstil atıklarının niteliği ve miktarı üzerinde projeksiyonlar yaptık. Süreçteki toplama, ayrıştırma, yeniden kullanma ve imha basamaklarını ayrı ayrı araştırdık. İkinci el tekstil ürünlerinin çevresel, sosyal ve ekonomik olarak en etkin biçimde yönetilmesi için farklı senaryolar üzerinde çalıştık. Bu çalışmaların sonucunda belirli yasal düzenlemelerin yapılmasıyla bu alanın önem kazanacağını ve zaman içinde güçlü bir ekonomi yaratacağını öngörüyoruz. Tekstil atıklarının geri dönüşüm sürecinin sistematik bir şekilde yönetilmesi durumunda; katma değerli yan ürünlerin çıkabileceğini ve buna yönelik bir endüstrinin gelişebileceğini, çevreye verilen zararların minimize edilebileceğini, döngüsel ekonomi yaklaşımı içinde kaynak kullanımının azaltılabileceğini ve elbette nitelikli istihdam imkânlarının yaratılabileceğini düşünüyoruz” dedi.

Yarışma programı risk tercihleri araştırmasına ilham verdi

Boğaziçili akademisyenler ”Var mısın Yok musun?” yarışmasından verilerle Türkiye’deki risk tercihlerini analiz etti

Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ceyhun Elgin, aynı bölümden Dr. Öğr. Üyesi Orhan Torul ve halen Tilburg Üniversitesi’nde doktora çalışmalarını sürdürmekte olan Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu araştırmacı Ertunç Aydoğdu, bir dönem televizyonda büyük ilgi gören ‘’Var mısın Yok Musun?’’ yarışmasının verilerinden yola çıkarak Türkiye’deki risk tercihlerini ölçen bir makaleye imza attılar. ‘’Risky choices in a natural experiment from Turkey: Var Mısın Yok Musun?’’ başlığıyla Journal of Behavioral and Experimental Economics’de yayımlanan makale Eylül 2007-Mayıs 2010 döneminde yayımlanan yaklaşık 300 programdan elde edilen verilerle hazırlandı.Hatırlanacağı gibi, yurtdışındaki Deal or No Deal formatının Türkiye’de yayınlanan ilk yarışma programı olan Var mısın Yok musun? yarışmasında yarışmacılar 1 TL’den 500 bin TL’ye kadar miktar bulunan 26 kutudan birini seçiyor ve kendi kutusunu öğrenmek için geriye kalan kutuları açıyordu. Son 5 kutu kaldığında elinde kalan miktarlara göre banka yarışmacıya bir teklif gönderiyordu. Yarışmacı teklifi kabul ederse teklif edilen paraya sahip oluyor; kabul etmezse kendi kutusundaki parayı kazanıyordu. Yayınlandığı dönemde Türkiye’de hayli popüler olan yarışma programı, yaklaşık aynı tarihlerde dünyanın 30’a yakın ülkesinde farklı versiyonlarla yayınlanmış ve ilgi toplamıştı. Söz konusu yarışma, ABD, Hollanda ve Almanya’daki verilerin dahil edildiği bir uluslararası araştırmaya da konu olarak American Economic Review dergisinde yayınlanmıştı.

300 program izlenerek veri toplandı

Prof. Dr. Elgin, Dr. Öğr. Üyesi Torul ve araştırmacı Aydoğdu ise ‘’Var mısın Yok musun? yarışmasına katılan Türkiye’deki yarışmacıların risk tercihlerini ölçmeyi hedefleyen araştırmalarında yaş, cinsiyet, coğrafya, meslek gibi farklı kriterleri göz önünde bulundurarak bireylerin riskle ilgili tutumlarını analiz ettiler. Prof. Dr. Ceyhun Elgin, araştırmanın hikâyesini şöyle anlattı:

“2018’de ABD’ye gitmeden önce lisans öğrencilerinin araştırma yapmasına yönelik seçmeli bir ders açmıştım. Var mısın Yok musun? yarışmasını bir araştırma konusuna dönüştürme fikri ise Orhan Torul hocadan çıktı. Var mısın Yok musun? ABD, Fransa, Hollanda, Almanya gibi ülkelerde Deal or No Deal adıyla yayınlanan ve katılımcıların alabilecekleri riski ölçme mantığında kurgulanmış bir yarışma. Araştırmada görev alan lisans öğrencilerimiz yayıncı Acun Medya’nın ofisinde saatler süren bir çalışmayla yaklaşık 300 programı izledi ve veri topladı.

Katılımcıların yaş, cinsiyet, meslek, eğitim seviyesi, medeni durumu gibi özelliklerini istatiksel analize tabi tuttuk. Bu miktardaki veriyi analiz edebilmek için bir süper bilgisayara ihtiyacımız oldu Ben o dönem sabbatical iznimi kullanmaktaydım ve Boston’daydım. Oradaki üniversitede süper bilgisayar kullanarak tahminlemeleri yaptık.

Bu yarışma konseptine dair American Economic Review’da yayınlanan ve yazarları arasında Nobel ödüllü Prof. Richard Thaler’in de yer aldığı bir başka makale daha önce yayınlanmıştı. O makalede araştırmacılar Almanya, Hollanda ve ABD’den verilerle çalışmışlardı. Bizim araştırmamız ise bu üç ülkenin yanı sıra Türkiye’den veriler içerdiği için gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerdeki risk tercihlerini kıyaslamak açısından araştırmaya katkı sağlamış oldu. Ayrıca sayılan bu üç ülkeye göre çok daha fazla katılımcıyla (300 kişi) araştırmaya katkı sağlamış olmamız bizim açımızdan önemliydi.  Araştırmamızın bir diğer veri avantajı da Türkiye’deki yarışmanın ödül miktarındaki değişikliklerdi. Bazı bölümlerde ödül miktarındaki değişiklikler olması ve ödül miktarının artmasıyla katılımcıların risk tercihlerindeki değişimi analiz edebildik.”

Kadınlar riski sevmiyor; eğitim düzeyi yükseldikçe risk almaktan kaçıyoruz

Elde edilen veriler ışığında Türkiye’den katılımcıların ABD, Hollanda ve Almanya’daki katılımcılarla kıyaslandığında riskten kaçınan bir yapıya sahip olduğuna dikkat çeken Elgin öne çıkan bulguları şöyle belirtti:

“Demografik verilere baktığımızda kadınların ve üniversite mezunu katılımcıların riskten kaçındığını gördük. Bir diğer deyişle kadınlar risk alma konusunda erkeklere göre daha temkinliydi. Ayrıca farklı bölgelerden yarışmacıları da analiz ettik. Karadeniz ve Akdeniz’den gelen yarışmacılar daha az risk sever bir profil çizdi. Yaş ortalaması 30.82 olan yarışmacıların yüzde 54’ü kadındı, yüzde 61’i ise üniversite mezunuydu. Türkiye’deki yarışmada kazanılan ortalama ödülün miktarı 56.500 TL iken Hollanda’da 227 bin Euro, ABD’de 122 bin USD, Almanya’da ise 20 bin Euro idi. Bu da Türk halkının daha düşük tekliflere de razı olabildiğini göstermesi açısından dikkat çekici bir sonuçtu.”

Yarışma sosyal bilimcilere doğal bir deney ortamı sundu

Yarışmanın farklı isimlerle dünyanın farklı ülkelerinde yayına girdiği dönemlere bakıldığında genellikle 2008-2010 tarihlerinin öne çıktığını vurgulayan Elgin, Türkiye özelinde ekonomik panorama açısından programın 2008 krizinin yaşandığı döneme denk geldiğini de ekledi. Bireyler ve toplumların risk tercihlerinde kültürel, sosyal, coğrafi, tarihsel olmak üzere pek çok faktörün dikkate alındığını vurgulayan Elgin, ekonomik ve siyasi krizlerin insanları riskten kaçınmaya yönelttiğini, bu koşullar ortadan kalktığında bireylerin daha risk sever bir tutum izleyebileceğini kaydetti.

Yarışmanın aslında bir doğal deney ortamı sunduğunu belirten Ceyhun Elgin sözlerini şöyle noktaladı: “Sosyal bilimlerde deney yapmak oldukça zordur. Psikoloji ve Ekonomi alanında Boğaziçi’nde gerçekleştirdiğimiz çeşitli deneyler var ancak bu yarışma programında olduğu gibi yüksek miktarlarda ödüller sunabilmemiz imkânsız. Bu doğal deney ortamı deneysel iktisat çalışan araştırmacılar için bulunmaz bir fırsat oldu. Gerçek bir yaşam deneyimini araştırma konusu yapmak bize avantaj sağladı.”

Artık iş kültürüne dijital refah tasarımını da ekleyen şirketler kazanacak 

Pandeminin başlarında daha çok beden sağlığı öne çıkmış olsa da artık kendimizi çalışanların ruh sağlığını destekleme konusuna çok daha fazla odaklanırken buluyoruz. Belirsizlik, endişe, stres ve fazladan sorumluluklar, çalışanların dirençliliğini sınıyor. İşverenler onlara bu konuda destek sağlayabilirler. Sunduğu uzaktan çalışma teknolojileriyle işi kolaylaşrıran Citrix’e göre, en iyi sonuçları elde edecek şirketler, kültür, dijital alan ve fiziksel alan olmak üzere üç unsurun her birine dijital refah tasarımını ekleyip bunları çalışan deneyimine uygulayan şirketler olacak.

İlk Sırada Kültür Var

Destekleyici bir kültüre sahip olmadıkça kaç tane refah programı sunduğunuzun bir önemi olmaz. Refah girişimleri, güçlü bir saygı, güven, işbirliği, ilgi ve empati temeline sahip, çalışma arkadaşlarının birbirlerini desteklediği ortamlarda en iyi sonuçları verir. İnsanların kendilerine bakmaya zaman ayırabilmeleri ve yardım isteyebilmeleri için güvenli bir atmosfer sağlanması gerekir, özellikle de söz konusu ruh sağlığı olduğunda.

Citrix’e göre, dijital refah için şu noktalar önemli:

  • Danışmanlık hizmetleri, meditasyon grupları ve stres yönetimi eğitimi gibi ruh sağlığına ve farkındalığa yönelik programlar sunun ve liderlerin bu programları teşvik etmelerini sağlayın.
  • Yöneticilerden, refah programlarına katılan ekip üyelerine destek vermeleri yönünde beklentiler oluşturun.
  • Kendi mücadeleleri ve kendilerine bakmak için nasıl zaman ayırdıkları hakkında açık ve şeffaf konuşmalar yapmaları için liderleri davet edin.
  • Her türlü girişim, program ya da ilkeyi başlatmadan önce refah üzerindeki sonuçlarını göz önünde bulundurun.

Böyle bir ortam sağladığımızda çalışanlar, meditasyon yapacaklarını ya da terapiye gideceklerini söylerken dişçiye gideceklerini söylerken oldukları kadar rahat olabilirler.

Evden Çalışmayla Birlikte Dijital Refahın Önemi Daha da Arttı 

Çok sayıda çalışan evden çalıştığı için şirketleriyle ve işleriyle olan etkileşimlerini çoğunlukla dijital olarak gerçekleştiriyorlar. Dijital alan, çalışan deneyimi için hiç bu kadar önemli olmamıştı. Çalışanlarınızın dijital alanlarını tasarlarken öncelikle dijital deneyimin refah üstündeki genel etkisini, daha sonra da özel olarak tasarlanmış refah araçlarını nasıl entegre edebileceğinizi düşünün. Bir başka deyişle, her gün işlerimizi yapmak için kullandığımız teknolojiyle aramızdaki etkileşimlerin etkisi, en az sağlık durumu takip cihazları, anımsatıcı uygulamaları ve yönlendirmeli çevrimiçi farkındalık içerikleri gibi dijital alana eklediğimiz araçların etkisinden daha fazla edilse, muhtemelen aynı derecede öneme sahip. Daha önce bilgisayarınıza bağırdıysanız ne demek istediğimi anlıyorsunuz demektir. Her gün onlarca uygulamadan gelen talepler çalışanların dikkatini dağıtır ve onları bunaltırsa, yaptıkları iş konusunda iyi hissetmeleri ve başarılı olmaları için ihtiyaç duydukları odağı ve yaratıcılığı sürdüremezler. Entegre ve sezgisel teknolojiye sahip olurlarsa, kritik öneme sahip bir noktayı gözden kaçırma fikri ya da bir parolayı daha akılda tutmaları gerekmesi onları fazla strese sokmaz.

Bu nedenle kendi çalışanlarımız, işteki karmaşıklığı ve dikkat dağıtıcı unsurları ortadan kaldıran güvenli ve tutarlı bir deneyim için Citrix Workspace’i kullanıyorlar. Artık refah kaynaklarını çalışanların günlerine sorunsuz bir şekilde entegre edebilmek için Workspace’de yer alan yeni mikro uygulama yetenekleri de kullanılıyor.

Fiziksel Alanı Göz Ardı Edemeyiz 

Çok sayıda çalışanın evleri ofisleri haline gelmişken şu an için fiziksel alanı göz ardı edebilir miyiz? Hayır. Çalışanları kendi evlerinden iş yapan ekipler olacak şekilde donatmaya ve kendi kısıtlamaları dahilinde mümkün olan en iyi deneyimi yaratmaya devam edebiliriz.

  • Ergonomiyle ilgili en iyi uygulamaları paylaşın ve evdeki düzenlerini iyileştirmek isteyen çalışanlar için videolu danışmanlık hizmeti sunun.
  • Çalışanlara evlerindeki fiziksel alanı daha rahat ve üretken kılmak için kullanabilecekleri bir ücret ya da ikramiye verin.
  • Çalışanları evdeki alanlarını kendileri için nasıl daha iyi hale getirdiklerine dair ipuçları paylaşmaya teşvik edin.

Ekibinizin refahını iyileştirmeye hazır olduğunuzda bütüncül bir yaklaşım benimseyin ve çalışan deneyiminin her yönünü dikkate alarak onu nasıl iyileştirebileceğinizi gözden geçirin.

Cyborg çağına doğru: Uzmanlar insanlığın sonraki adımına dair umutlarını ve korkularını paylaştı

Güvenlik şirketi Kaspersky tarafından yürütülen yeni araştırma, aile ortamında, iş yerinde ve hatta kişisel yaşamda, insanlığın bir sonraki adımını simgeleyen “artırılmış insanlarla” bir arada yaşama konusundaki eşitsizliği ortaya koydu. Çalışma, insanlığı bir sonraki adıma taşıyabilecek teknolojiler konusundaki anlayış eksikliğinin heyecan verici gelişmeleri engelleyebileceğini ortaya koyuyor.

Avrupalı yetişkinlerin yaklaşık yarısı (%46,5), insanların teknolojiyle kendi vücutlarını geliştirmekte özgür olmaları gerektiğine inanıyor. Ancak çoğu bu tür teknolojilerin uzun vadeli toplumsal etkileri hakkında endişeli olduğunu söylüyor.

Söz konusu gelişim iki şekilde olabiliyor: Biyonik uzuvların kullanımı gibi sağlığa bağı gerekçelerle yapılacak güçlendirmeler veya vücuda RFID çipleri yerleştirmek gibi isteğe bağlı girişimler.

Ankete katılanların sadece %12’si, iş yerinde haksız bir avantaj elde edeceklerini düşündükleri için insani güçlendirme uygulayan kişilerle çalışmaya karşı çıkıyor. Bununla birlikte her beş yetişkinden neredeyse ikisi (%39), insani güçlenmenin gelecekte sosyal eşitsizliğe veya çatışmaya yol açabileceğinden endişe duyuyor. Genel olarak katılımcıların yaklaşık yarısı (%49) hem güçlendirilmiş hem de güçlendirilmemiş insanları içeren geleceğin toplumu hakkında “heyecanlı” veya “iyimser” olduğunu ifade ediyor.

Kaspersky’nin araştırmasına göre, ankete katılanların yarısından fazlası (%51) bu şekilde güçlendirilmiş biriyle tanıştıklarını söylüyor. Kişisel yaşam söz konusu olduğunda ise katılımcıların neredeyse yarısı (%45), bu tarz biriyle çıkmanın kendileri için sorun olmayacağını, hatta ve %5,5’i daha önce böyle biriyle çıktığını söylüyor.

Katılımcıların üçte birinden fazlası artırılmış insanları “her zaman kabul ettiklerini”, %17’si on yıl öncesine kıyasla “daha fazla kabullenmeye hazır olduklarını” belirtiyor. Avrupalı erkeklerin yarısı (%50), kadınların ise %40’ı hem normal hem “güçlendirilmiş” insanlar tarafından paylaşılan gelecek hakkında “heyecanlı” ya da “iyimser” olduklarını söylüyor.

Bir aile üyesi sağlık gerekçesiyle geliştirme teknolojilerine ihtiyaç duyarsa, katılımcıların tercihi bunun bir biyonik kol (%38) veya bacak (%37) olması yönünde. Ankete katılanların yaklaşık üçte biri (%29,5) tercihlerine bakılmaksızın kendilerini bu şekilde geliştirmeye karar veren aile üyesini destekleyeceklerini beyan ediyor. Anket katılımcılarının sadece %16,5’i bu yaklaşımı “tuhaf” olarak görürken, yaklaşık dörtte biri (%24) bunu “cesur” olarak adlandırıyor.

Katılımcıların dörtte birinden biraz fazlası (%27), bu fikre karşı çıkanların %41’ine kıyasla, artırılmış kişilerin hükümet düzeyinde özel temsile sahip olması gerektiğine inanıyor.

Sonuçlar, Kaspersky NEXT 2021 etkinliğinin bir parçası olarak önde gelen uzmanlarla yapılan çevrimiçi oturumun ardından açıklandı.

Kaspersky Avrupa Küresel Araştırma ve Analiz Ekibi Direktörü Marco Preuss, şu yorumu yaptı: “Avrupa genelinde insani güçlendirme konusunda geniş bir destek ve ilgiyle karşılaşsak da insani güçlendirme uygulamasının toplum üzerindeki etkileri konusunda anlaşılır endişeler var. Hükümetler, endüstri liderleri ve artırılmış insanlar, insani güçlendirmenin geleceğini birlikte şekillendirmeye yardımcı olmak için bir araya gelmeli. Böylece bu heyecan verici endüstrinin belli bir düzende ve herkes için güvenli bir şekilde gelişimini sağlayabiliriz.”

DSruptive Subdermals Genel Müdürü ve Kurucu Ortağı Hannes Sapiens Sjöblad şunları ekledi: “İnsani güçlendirme teknolojisi, far ve ayrıcalıklı bir kesime hitap eden yüksek kaliteli, yüksek teknolojiye dayalı çözümler olarak düşünülmemelidir. Herkes için uygun fiyatlı ve erişilebilir olmalı, herkes bu kavramdan yararlanabilmelidir.”

Elektrik tüketicilerinin hakları güvence altında

Her yıl 15-21 Mart tarihleri arası Tüketiciyi Koruma Haftası olarak kutlanırken, tüketiciyi koruma ve tüketicilerle üreticiler/satıcılar arasındaki konulara dikkat çekiliyor. Peki tüketiciler hakları konusunda ne kadar bilinçli? Elektrik tarifeleri karşılaştırma ve tedarikçi değiştirme sitesi encazip.com kurucusu Çağada Kırım, elektrik piyasasında tüketicilerle ilgili kritik noktalarda verilen hakları aktardı.

Günümüzde ürün ve hizmet çeşitliliği artarken yaşanan teknolojik gelişmeler, yeni tüketim biçimleri ve alışveriş yöntemlerini ortaya çıkarıyor. Bu durum bir yandan insan yaşamını kolaylaştırırken öte yandan tüketim dünyasını içinden çıkılmayacak bir duruma getiriyor. Yaşanan bu gelişme, üretici ve tüketici arasındaki dengenin bozulmasına sebep oluyor. Bozulan bu dengenin tüketici aleyhine olması nedeniyle ülkemizde 1995 yılından bu yana her yıl 15-21 Mart tarihleri arası Tüketiciyi Koruma Haftası olarak kutlanıyor. Peki, tüketiciyi korumak ve tüketicilerle üreticiler/satıcılar arasındaki dengenin mümkün olan en adaletli biçimde oluşmasını sağlamak için kutlanan bu haftaya rağmen tüketiciler haklarını yeterince biliyor mu?

Elektrik tarifeleri karşılaştırma ve tedarikçi değiştirme sitesi encazip.com kurucusu Çağada KırımTüketiciyi Koruma Haftası kapsamında elektrik tüketicilerinin haklarını bilmeleri ve bu çerçevede hareket etmeleri için elektrik piyasasında tüketicilere, kritik noktalarda verilen haklar olduğuna dikkat çekiyor.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun (EPDK), tüketicilerin haklarını, yayınladığı yönetmeliklerle ve kararlarla güvence altına aldığını söyleyen Kırım, buradaki maddelere dikkat eden tüketicilerin hem ek maliyet ödemekten kaçınabileceğini hem de ek iş gereken süreçlere girmeyeceğini, böylelikle de tasarruf edebileceğini belirtiyor.

“Tüketici haklarını bilmek önemli”

Taahhütlü aboneliklerde vadedilen taahhüt süresince, sözleşme koşullarında tüketici aleyhine değişiklik yapılamadığını dile getiren Çağada Kırım, tüketicinin tedarikçi değiştirdikten sonra taşınması durumunda da cayma bedeli ödemek zorunda olmadığının altını çiziyor. Kırım, sözlerine şöyle devam ediyor: “Tüketicinin elektrik abonelik sözleşmesini (belirli süreli sözleşmeler) herhangi bir gerekçe göstermeksizin tek taraflı feshetmesi durumunda uygulanacak ceza bedeli, sağlanan tasarrufu geçemiyor. Tüketiciler, elektrik abonelik sözleşmelerinin başladığı ya da yenilendiği tarihten itibaren 14 gün içinde, herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cayma bedeli ödemeksizin telefonla, e-postayla veya yazılı bildirim yaparak anlaşmadan cayabiliyor. Serbest tüketici elektrik abonelik sözleşmeleri, ilk kurulan sözleşmenin sonunda otomatik olarak yenilenemiyor ve bu süre sonunda tüketiciden açık bir talep veya onay almadığı halde hizmet sunmaya devam eden elektrik tedarikçileri, sunulan bu hizmet için hiçbir bedel talep edemiyor. Tüketicilerin her konuda bilinçli olmaları ve haklarını güvence altına alan maddeleri bilmeleri daha fazla tasarruf etmelerini sağlar.”

Tedarikçiler de cayma bedeli ödüyor

Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliğine göre, elektrik abonelik sözleşmelerinde cayma bedeli hükmüne yer verilebiliyor. Ancak cayma bedeli şartı tek taraflı olarak tüketiciyi bağlamıyor ve sözleşmenin süresinden önce feshedilmesi halinde her iki taraf da cayma bedeli ödemek zorunda kalıyor. Bir tedarikçi tüketici ile olan sözleşmesini süresinden önce feshederse sözleşmede belirtilen cayma bedeli tüketiciye ödeniyor.

Elektrik tedariki devlet garantisi altında

Tüketicilerin, elektrik tedarikçisi değişikliklerinde en çok endişe duydukları konu ise herhangi bir nedenle elektrik enerjilerinin kesilip kesilmeyeceği olarak öne çıkıyor. Tedarikçi değişiklikleri işlemlerinde kesinlikle elektrik enerjisi kesilmezken, tedarikçi değiştiren bir tüketicinin mevcut tedarikçisinin iflas etmesi ya da tüketicinin sözleşmesini devam ettirememesi durumunda ise tüketiciler otomatik olarak son kaynak tedariki mekanizması ile bölgelerinde devlet tarafından görevlendirilmiş şirketlerden elektrik almaya başlıyor. Bunun için başlangıçta herhangi bir işlem yapmaya gerek olmuyor ve elektrik kesintisi ihtimali bulunmuyor.

Güvence bedeli geri alınabiliyor

Elektrik tedarikçisi değiştiren tüketiciler, tedarikçi değişimi tamamlandıktan sonra önceki elektrik tedarikçilerine ödemiş oldukları güvence bedellerini iade alabiliyor. Serbest elektrik tedarikçileri genellikle tüketicilerden güvence bedeli talep etmezken, talep edenlerin güvence bedeli tutarları çoğunlukla görevli elektrik tedarikçilerinin talep ettiğinden daha düşük oluyor. Tüketici, her iki durumda da güvence bedeli iadesini alarak daha avantajlı konuma geliyor.

Tüketiciden onay alınmadan tedarikçi değiştirilemez

Tüketicilerin özellikle ilk elektrik aboneliğini açtırırken görevli elektrik tedarikçileri ile imzaladığı evraklara dikkat etmesi gerekiyor. Bazı görevli elektrik şirketleri, abonelik açılış ve perakende satış sözleşmesi evraklarının içine bir de elektrik tedarik sözleşmesi ekleyerek tüketicilerin farklı bir elektrik tedarikçisine geçişini önleyebiliyor, bunun sonucunda da tüketicinin tasarruf etmesi engelleniyor. Abonelik başlatma işlemleri için perakende satış sözleşmelerinin mesafeli kurulması durumunda ise böyle bir ihtimal ortaya çıkmıyor. Tedarikçi şirketler hiçbir koşul altında sözleşme kurmadan tüketicileri portföylerine ekleyemiyor, bunun tespiti halinde ise tedarikçilere çok ağır cezalar uygulanıyor.

Serbest elektrik tedarikçilerinin elektrik kesme yetkisi bulunmuyor

Elektrik faturasının zamanında ödenmemesi sonucunda tüketicinin elektrik enerjisini kesmek, görevli elektrik tedarik şirketleri tarafından, sadece son kaynak elektrik tedariki kapsamında enerji tüketimi yapan tüketicilere uygulanabiliyor. Tedarikçi değiştiren tüketicilerin enerjileri, elektrik faturalarını zamanında ödemeseler dahi serbest elektrik tedarikçileri tarafından kesilemiyor. Ancak faturanın zamanında ödenmemesi ya da hiç ödenmemesi tedarikçiye sözleşmeyi tek taraflı feshetmek için haklı neden oluştururken, bu durumda tüketicilere icra takibi gibi hukuki yaptırımlar uygulanıyor. Ayrıca serbest elektrik tedarikçisi ile olan sözleşmenin feshedilmesinden sonra tüketici, bölgesindeki görevli elektrik tedarik şirketine ek güvence bedeli ödemek durumunda kalabiliyor.

KVKK’yı önemsemeyen kurumlar tehlike altında

Bilimp, kurumları KVKK kaynaklı cezai yaptırımlardan kurtarıyor

  • Teracity Yazılım Teknolojileri Genel Müdürü Osman Akın, Kişisel Verileri Koruma Kanunu sorumluluklarının eksiksiz olarak yerine getirilmesi gerektiğini belirterek, kurallara uymayan kurum/kuruluşların cezai işlemle karşı karşıya kalabileceğini söyledi.
  • Kurum/kuruluşlara KVKK konusunda destek olduklarını ifade eden Akın, “Teracity Yazılım Teknolojileri’nin yerli teknolojilerle geliştirilen bütünleşik araçlar yazılımı Bilimp ile kamu ve özel tüm kurumların yanındayız. Bilimp tüm ihtiyaçları karşılıyor ve cezai yaptırımlardan kurtarıyor” dedi.

Ülkemizde 2016 yılında yürürlüğe giren 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, özel hayatın gizliliği kapsamında kişilerin mahremiyetinin korunması ve anayasal güvence altınına alınması amacıyla yapılmış bir düzenlemedir.

İlgili kanunda belirtilen sorumluluk ve yükümlülüklerini yerine getirmeyen kamu kurumları ve özel sektörün üst yöneticileri ve sorumluları hakkında, idari para cezalarının dışında Ceza Kanunu kapsamında çeşitli cezalar da bulunmaktadır.

Bu noktada, kurumlar açısından KVKK usul, esas ve kurallarına tam uyum son derece önem taşımaktadır. Teracity Yazılım Teknolojileri Genel Müdürü Osman Akın, kanuna uyma yükümlülüğü taşıyan tüm organizasyonların Kişisel Verileri Koruma Kanunu’nun (KVKK) sorumluluklarını eksiksiz olarak yerine getirmesi gerektiğini belirterek, kurallara uymayanların cezai işlemle karşı karşıya kalabileceğini söyledi.

Kanunda belirtilen sorumluluk ve yükümlülüklerin yerine getirilmesi gerektiğini dile getiren Akın, yerine getirmeyen sorumlular hakkında cezaların bulunduğuna dikkat çekti.

Herkes para cezaları ile karşı karşıya kalabilir

KVKK uyum sürecinde Aydınlatma Yükümlülüğü’nün oldukça önemli olduğunu dile getiren Akın, “Kanunun veri sorumlusuna yüklediği en önemli yükümlülük aydınlatma sorumluluğudur. Veri sahibi olan kurumlar veriye temas ettiği noktada aydınlatmalı, aydınlatma ve gerekli hallerde açık rıza alma işlemlerinde zorunlu olarak teknolojiden yararlanmalıdır. Kurumun veri yaşam döngüsüne uygun olarak kişisel veri işleme envanteri hazırlanmalı ve bununla paralel olarak son kayıt tarihine kadar VERBİS kaydı yapılmalıdır” dedi.

Bu nedenle Aydınlatma konusunda dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizen Akın, bu cezaların veri ile temas edip kanunu ihlal eden herkes için geçerli olduğunu belirterek, “Özel şirketlerde kurallara uyulmaması halinde idari para cezasını patron ödüyor. Örneğin belediyelerde ise herkes sicillerine işlenecek disiplin cezaları ile karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle KVKK konusunda oldukça hassas olunması gerekiyor” diye konuştu.

Kişisel veri ile temas eden tüm çalışanlara uyarı!

Kanunda aydınlatma, veri güvenliğini sağlama, kurul kararlarını yerine getirme, veri sorumluları siciline kayıt ve bildirim yükümlülüklerine aykırı davranılmasının kabahat olarak düzenlendiğini ifade eden Akın, şöyle devam etti: “Kurul tarafından belirlenecek idari para cezası yaptırımına bağlanmıştır. Her ne kadar idari para cezaları, veri sorumlusu olan gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişileri hakkında uygulanacak olsa da kamu kurum ve kuruluşları ile ilgili duruma da açıklama getirilmiştir. Söz konusu kabahatlerin kamu kuruluşları bünyesinde işlenmesi halinde, kurulun yapacağı bildirim üzerine, ilgili kamu kurum ve kuruluşunda görev yapan memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında disiplin hükümlerine göre işlem yapılacaktır. İlgili kurumlar yaptıkları soruşturmanın sonuçları hakkında Kurula bilgilendirme yapmak zorundadır. Bu kapsamda, belediyelerde sadece belediye başkanı ve ilgili dair başkanları değil kişisel veri ile temas eden tüm çalışanlar ilgili disiplin hükümleri ile karşı karşıya kalabilirler.”

Vatandaş tazminat davası açabilir 

Belediyeler tarafında vatandaşların KVKK ihlali nedeni ile zarara uğraması halinde belediyeye tazminat davası açabileceğini dile getiren Teracity Yazılım Teknolojileri Genel Müdürü Osman Akın, vatandaşın tazminat talebinde haklı olması halinde belediyenin bu zararı karşılaması gerektiğini söyledi. Akın, belediyelere de KVKK konusunda destek olduklarını belirterek, “Teracity Yazılım Teknolojileri’nin yerli teknolojilerle geliştirilen bütünleşik araçlar yazılımı Bilimp ile belediyelerin yanındayız. Bilimp KVKK Aracı; KVKK uyumluluğu için yapılması zorunlu hukuki ve teknik süreçleri kolaylaştıran ve sürdürülebilir bir yapı sağlamak için geliştirilen en kapsamlı yazılımdır. Belediyelere bu konuda kapsamlı bir çözüm sunuyoruz” dedi.

Bilimp, tüm KVKK ihtiyaçlarını karşılıyor

“Bilimp ile KVKK uyumluluğu çok kolay ve kullanışlı” diyen Akın, şöyle devam etti: “Bilimp KVKK’da yer alan idari ve teknik tedbirlere ait süreçleri yönetir ve sürdürülebilirlik sağlar. Yazılımımız ile süreç oldukça kolay ve güvenilir bir şekilde yönetilebilir. Bilimp tüm KVKK ihtiyaçlarını karşılıyor ve cezai yaptırımlardan kurtarıyor.”

Pandemi kısıtlamaları ve mevsim koşullarına rağmen faaliyet ve beklentiler arttı

investment stockbroker stock market analysis
investment stockbroker stock market analysis. Financial investment app graph on phone and laptop. Multiple devices using. hands close up. vertical photo.

Türkiye İMSAD İnşaat Malzemeleri Sanayi Bileşik Endeksi şubat ayı sonuçlarına göre, pandemi kısıtlamalarına ve sert mevsim koşullarına rağmen inşaat malzemeleri sanayisinde faaliyetlerdeki yükselişle birlikte erken bir geri dönüş yaşandı. Aşılamada olumlu gelişmelerin yanı sıra, yurt içi ve yurt dışı pazarlarda talebin kuvvetlenmesi sonucu beklentilerde de son dönemlerin en yüksek iyileşmesi gerçekleşti.   

Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (Türkiye İMSAD) tarafından her ay düzenli olarak yayınlanan İnşaat Malzemeleri Sanayi Bileşik Endeksi’nin Şubat 2021 sonuçları açıklandı. Bileşik Endeks’te şu bilgiler yer aldı: Şubat ayında artışını sürdüren Bileşik Endeks, yükselişini üçüncü aya taşıdı. Bileşik Endeks’in sürükleyicisi olan faaliyetler, şubat ayında erken toparlanma işaretleri verdi. Güven ve Beklenti Endeksleri ise şubat ayında daha kalıcı toparlanmalar gösterdi. Şubat ayında 1,2 puan artan Bileşik Endeks, böylece 2020 yılı şubat ayının da üzerine çıktı.

Faaliyetlerde büyüme zorlu kış koşullarına rağmen erken başladı

İnşaat malzemeleri sanayi faaliyetleri şubat ayında büyüme gösterdi. Ocak ayında iktisadi ve sosyal faaliyetlere ilişkin alınan kısıtlama önlemleri ve mevsimsellik ile gerileyen inşaat faaliyetleri, şubat ayında önemli bir toparlanma gösterdi. Geçmiş yıllarda şubat aylarında geleneksel olarak faaliyetlerde düşüş yaşanmasına karşın 2021 yılı şubat ayında bu kez erken toparlanma işaretleri görüldü. Şubat ayında faaliyetler mevsimsellik ve alınan kapatma kararlarına rağmen hissedilir bir artış gösterdi. Aşılama iyimserliği ile iç ve dış pazarlarda talep erken hareketlendi. İç ve dış satışlarla birlikte üretim ve cirolar arttı.

Faaliyet Endeksi şubat ayında bir önceki aya göre 1,3 puan arttı. Şubat aylarında mevsimsellik ile yaşanan faaliyetlerdeki düşüş bu yıl büyüme şeklinde gerçekleşti. Yurt içi satışlar şubat ayında arttı. İhracat da önemli ölçüde yükseldi. Pazarların aşılama iyimserliği ile toparlandığı görüldü. Üretimde de şubat ayında artış yaşandı. Cirolar, iç satışlar ve ihracattaki artışa bağlı olarak yükseldi. Yurtdışı ihracat fiyatlarında artış devam etti.

İnşaat sektöründe mevsimsel olarak hız kesen faaliyetlere rağmen inşaat malzemeleri sanayi faaliyetleri erken toparlanma işaretleri verdi. Aşı iyimserliği ile yılın geri kalanına ilişkin yurt içi ve yurt dışında iyimser beklentiler de arttı.

Güven Endeksi yükselmeye devam etti

Güven Endeksi, yaşanan finansal dalgalanmaya rağmen, şubat ayında yükseldi ve tüm alt endekslerde de artışlar gerçekleşti. Aşı iyimserliği ile faaliyetlerdeki toparlanma şubat ayında Güven Endeksi’ndeki artışı destekledi. Güven seviyesi şubat ayında bir önceki aya göre 0,76 puan artarak yükselişini üçüncü aya taşıdı. Güven Endeksi geçen yılı yükseliş ile kapattıktan sonra yeni yıla da yükseliş ile başlamış oldu. Ancak artış hızının sınırlı olduğu ve Güven Endeksi’nin kırılgan kalmaya devam ettiği görüldü.

Türkiye ekonomisine ilişkin güven seviyesi yükseldi. İnşaat sektöründe güven sınırlı ölçüde arttı. İnşaat malzemeleri sanayisine güven de sınırlı ölçüde artış gösterdi. Yurt içi pazarlarda güven şubat ayında yükseldi, ihracat pazarlarına güven de hızlanarak arttı. Güven Endeksi şubat ayında. Artışta aşılama konusunda yaşanan iyimserlik etkili oldu.

Beklenti Endeksi son dönemlerin en yüksek artışını gösterdi

Beklenti Endeksi şubat ayında son yıllardaki en yüksek aylık iyileşmesini gösterdi. Hemen hemen tüm alt endekslerde beklentilerde önemli artışlar yaşanmaya başladı. Aşılama ile yılın geri kalanında işlerdeki toparlanma ümidi beklentileri destekledi. Beklenti Endeksi şubat ayında bir önceki aya göre 1,4 puan artış gösterdi. Böylece Beklenti Endeksi yeni yılda artışını hızlandırmaya başladı.

Türkiye ekonomisine ilişkin beklentilerde artış yaşandı. Şubat ayında, önümüzdeki üç aya ilişkin alınan yurt içi siparişler arttı, ihracat siparişlerinde de önemli bir artış görüldü. Önümüzdeki üç ayın üretim beklentisi şubat ayında sıçrama gösterdi. Alınan yurt içi ve yurt dışı siparişlerdeki artışa bağlı olarak üretim beklentileri kuvvetlendi.

Beklentilerde temel belirleyici aşılama ile salgındaki gelişmeler oldu. Kış ayları Covid-19 salgını ikinci dalgası nedeniyle zorlu geçmekle birlikte aşılamanın giderek yaygınlaşması beklentilerde iyileşmeyi artırdı. Aynı zamanda faaliyetler de mevsimselliğe rağmen erken toparlanma işaretleri verdi. Ekonomi, hukuk ve demokrasi alanında açıklanan reform paketlerinin, beklentiler üzerindeki etkilerinin ise uygulamalarda ve zamanla ortaya çıkacağı öngörülüyor.

Faaliyetlerde büyüme hızlanacak

İnşaat Malzemeleri Sanayi Bileşik Endeksi şubat ayında genele yayılan toparlanma işaretleri veriyor. Mevsimsellik ile geleneksel olarak şubat aylarında gerileme gösteren Bileşik Endeks’in 2021 yılı şubat ayında artış göstermesi, önemli bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Faaliyetlerde erken toparlanma başlarken güven ve beklentiler de Bileşik Endeks’i destekliyor. Önümüzdeki aylarda faaliyetlerde büyümenin hızlanacağı öngörülüyor.

Video görüşmeyi sevmeyen tüketicilere özel uygulama geliştirildi 

Türk mühendislerden uzaktan kimlik doğrulama ve müşteri tanıma süreçleri için hibrit ürün: Hybrid KYC

Türk girişimcilerin kurduğu ve Almanya’nın en yenilikçi kimlik yönetim platformu (IMPaaS) sağlayıcısı Identify, Türkiye’de Teknopark İstanbul’daki Ar-Ge ofisinde gerçekleştirdiği çalışmalarla yepyeni bir ürüne imza attı. Identify Türkiye’nin Almanya’daki deneyimi ve Türk kullanıcıların beklentileri çerçevesinde geliştirilen Hybrid KYC’nin Türkiye’den tüm Avrupa ülkelerine ihraç edilmesi üzerinde çalışmalar yoğunlaşıyor. Türk mühendislerin geliştirdiği ürün Selfie Ident ve Video Ident çözümlerinin entegrasyonunu kapsıyor. Bu çözüm sayesinde kurumlar hızlı dijital müşterileri şirketlerine kazandırırken gecikmelerden dolayı müşteri kaybetme riskini ortadan kaldırarak dönüşüm oranını (Conversion Rate) artırıyor. Kullanıcılar da OCR ve NFC teknolojilerine sahip Hybrid KYC ile yeni bir markaya müşteri olma süreçlerini tek başlarına tamamlayabiliyor. Beklenmedik bir durumla karşılaştıklarında ise hiç beklemeden tek bir dokunuşla müşteri temsilcisine bağlanarak süreci rahatlıkla sonlandırıp kurum müşterisi haline gelebiliyor.

Hybrid KYC, Türkiye’deki kullanıcıların beklentileri çerçevesinde şekilleniyor

Identify Türkiye, ülkemizde “hızlı dijital müşteri” olarak adlandırdığı yeni tip müşterileri kağıt form, sözleşmeler ve ıslak imzadan kurtaran %100 dijital müşteri kazanımı teknolojilerini pazara sunarken pazarın beklentilerini de titizlikle değerlendiriyor. Şirket; Almanya’da bu alanda edindiği 4 yıllık tecrübesini Türk kullanıcıların beklentileri doğrultusunda şekillendirerek pazarda yeni ürünleriyle faaliyetlerini sürdürüyor. Türkiye’deki kullanıcıların video aracılığıyla kimlik doğrulama hizmetine alternatif bir çözüm bekledikleri gerçeğinden hareket eden şirket; müşterilerin tüm süreci kendilerinin tamamlayabileceği Hybrid KYC çözümünü geliştiriyor. Böylece yeni bir kurum müşterisi olmak isteyen kullanıcılar bunun için şirketin şubesine gitmek, kuryeyle gelen formları imzalamak ya da video kimlik doğrulaması için bir müşteri temsilcisiyle görüşme yapmak zorunda kalmıyor. Tüm süreci kendi başlatıp kendi sonlandırabiliyor ve ihtiyaç duyduğu anda süreçten kopmadan saniyeler içinde canlı bir müşteri temsilcisi desteği alabiliyor.

Şirketler için ciddi maliyet avantajları ortaya çıkıyor

Hybrid KYC kurumlar için de ciddi maliyet avantajları sunuyor. Video görüşmelerin maliyetlerinin yüksek olması ve video kayıtlarının saklanması aşamasında artan depolama gereksinimleri şirketleri farklı çözüm arayışlarına itiyor. Bu yüksek maliyetleri azaltmak isteyen şirketler müşterilere video kimlik doğrulama dışında farklı, daha bütçe dostu ve elbette regülasyonlara uyumlu çözümler sunmak istiyorlar. Bu kapsamda Identify Türkiye Hybrid KYC ile uzaktan müşteri edinimi ve müşteri tanıma (KYC) süreçlerinde şirketlere destek sunuyor.

KYC sürecinde müşteri kaybetme riski çok çok düşüyor

Identify Türkiye Genel Müdürü Ali Haydar Ünsal: “Türkiye’de faaliyetlerimize başladığımızda aslında buradaki müşterilerin kurumlardan çok farklı beklentileri olduğunu anladık. Bu kapsamda Teknopark İstanbul’daki Ar-Ge ofisimizde Türk mühendislerimizin gücüyle Almanya’daki deneyimimizi Türkiye pazarındaki aktörlerin istekleri çerçevesinde birleştirdiğimiz Hybrid KYC’yi geliştirdik. Hem müşteriyi hem de kurumları odağına alan bu yeni ürün ile sürece 360 derecelik bir hakimiyet sunuyoruz. Kurumlara artık KYC sürecindeki gecikmelerden aksaklıklardan dolayı müşteri kaybetmeyeceksiniz diyoruz. Bu çok kritik bir söylem zira Identify Türkiye olarak uzaktan müşteri edinimi süreçlerinin kurumlar için hızla müşteri kazanma avantajının yanı sıra hızla müşteri kaybetme riski de taşıdığını sürekli dile getiriyoruz. Yeni çözümüz ise müşteriyi zorlandığı anda müşteri temsilcisiyle bir araya getiriyor ve süreci güvenle tamamlamasını sağlıyor. Böylece müşteri saniyeler içinde işlemleri istediği yöntemle tamamlayıp kurumun yeni müşterisi haline gelebiliyor. Bu da yüksek müşteri memnuniyeti ve mutlu müşteriler anlamına geliyor. Çünkü müşteri yolculuğunu kendi başlatıyor, kendi sonlandırıyor ve istediğinde canlı bir müşteri temsilcisinden destek alıyor. Burada teknolojiyi kullanma becerisi müşterileri tatmin ediyor. Öte yandan teknoloji konusunda yeterli bilgiye sahip olmayan müşterinin de canlı destek yardımıyla süreci tamamlaması ve teknolojiye alışma süreci pekiştiriliyor. Şirketler de hem daha hızlı yani müşteri kazanıyor hem de başta video depolama maliyetleri olmak üzere önemli avantajlar elde ediyorlar.”