Temesist Academy – Buyer Network Pro İşbirliği ile “Satınalma Yönetimi Eğitimi”

20 Şubat 2020 Perşembe Saat: 12:30 – 17:00

Kontenjan 30 kişi ile sınırlıdır. Ücretsizdir.
Katılım için kayıt zorunludur.
Onay bilgisi tarafınıza bildirilecektir.

Yer: Temesist Akademi, Temesist Depo Raf Sistemleri Büyük Toplantı Salonu, İkitelli OSB. Keresteciler Sanayi Sitesi 15. Sok. 14/A Blok Başakşehir

Tel: 0 212 495 32 32


 

Eğitmen : Prof. Dr. Murat Erdal
İstanbul Üniversitesi Tedarik Zinciri Yönetimi Bilim Dalı Başkanı
Eğitmen Özgeçmişi ve Referanslar: www.muraterdal.com

Satınalma Yönetimi Eğitimi

Eğitimin Amacı: Satınalma ve tedarik zinciri yönetimi eğitiminin amacı, satınalma ve tedarik zinciri süreçlerinin işletme rekabet avantajının sağlanmasında doğrudan rol oynadığını vurgulamaktadır. Küresel rekabet ortamında satınalma, planlama, üretim ve lojistik operasyonları ve bölümler arası koordinasyon işletmeler için stratejik bir önem arz etmektedir.
Eğitim örnek olay (vaka) tabanlıdır. Pratik örnekler üzerinden işlenmektedir.

Eğitimin Süresi: 1 gün

Eğitimin İçeriği:
· Satınalma ve Tedarik Zinciri Yönetimine Giriş
· Satınalma ve Tedarik Zinciri Yöneticileri Kimdir ? Farklılıkların değerlendirilmesi
· Değişen Rol ve Sorumluluklar.
. Risk Yöneticisi Kimliği ile Tedarik Zinciri Operasyonlarına Bakış
· Üretim, Planlama ve Satınalma Departmanlarının Koordinasyonu
. Emtia Fiyat Analizleri, Tahminleme ve Riskler
. Stratejik Satınalma Yönetimi
· Satınalma Portföy Analizi
· Kalite ve Spesifikasyonlar
· Toplam Sahip Olma Maliyeti
· Pazarlık Yönetimi
· Tedarik Zincirlerinde Lojistik Operasyonlar
· Depo Operasyon Yönetimi ve Bölümler Arası İlişkiler
. Tedarikçi Araştırması, Seçimi ve Performans Değerlemesi
· Tedarikçi Geliştirme
· Tedarik Zinciri Yönetimi Gelecek Trendleri
. SCOR – Tedarik Zinciri Operasyon Referans Modeli

Katılımcı Profili: Şirketlerin satınalma, tedarik zinciri, lojistik, kalite ve planlama yöneticileri

Buyer Network Kurumsal Eğitim Kataloğu’nu görmek için tıklayınız.
Buyer Network Yazılım ve Tasarım Hizmetleri Kataloğu’nu görmek için tıklayınız.

“Satınalmada Farklılaşmanın Yolu Dış Pazar Bilgisi ve Deneyiminden Geçiyor”

Koronavirüs’ün uluslararası ticarete yansımalarını hissettiğimiz son günlerde satınalma ve tedarik yöneticilerinin mesleki bilgi ve becerilerini geliştirebilecekleri önemli alanlardan bazıları olarak dış pazarlara hakimiyet, veri analiz yeteneği ve risk yönetim becerileri öne çıkıyor.

Geleneksel yurtiçi operasyonel satınalma süreçlerinin yönetilmesinden farklı olarak son dönemde şirketlerimizin gündeminde dış ticaret ve özellikle ihracatı geliştirmek bulunuyor. Bu noktada satış yöneticilerinin rolü daha ağır basıyor gibi görünse de, satınalma ve tedarik yöneticileri sahip oldukları dış pazar bilgisi ile şirketin ihracat stratejilerinin geliştirilmesi konusunda destek verebiliyor.

İthalat operasyonlarını yürüten başarılı satınalma yöneticileri aynı zamanda istihbarat yöneticisi olarak da çalışarak şirketine sağladığı değeri arttırabiliyor.

Pazar istihbaratı elde etmek sanıldığının aksine zor bir iştir. Satınalma yöneticileri veya özel bir ürünün kategori yöneticileri dış pazar faaliyetleri ile ilgili genel pazar araştırmalarından ziyade daha net ve mikro ölçekte sorularına cevap ararlar. A ülkesindeki tedarikçiden B ülkesindeki tedarikçiye geçişin yansımaları neler olacak? Maliyet tarafında, risk tarafında ve diğer tüm pazar faktörleri açısından net cevaplar aranarak stratejiler formüle edilmektedir.

Hızlı değişen pazar şartlarında güncel ve güvenilir verilere erişerek değerlendirmelerin gerçekleştirilmesi için her zaman elde edilen verilerin farklı kaynaklarla doğrulamalarının yapılıp şirket aksiyonlarının alınmasında ne derece işe yarayabileceği sorgulanmalıdır.

Buyer Network İş ve Ticaret Platformu tarafından 27 Şubat Türkkep evsahipliğinde gerçekleştireceğimiz “İhracatta Neyi İyi Yapıyoruz, Neyi Beceremiyoruz?” temalı etkinliğimizde bu konuların tümünü değerlendirme fırsatı yakalayacak ve konunun uzmanlarının tecrübelerini dinleyebileceksiniz.

27 Şubat Perşembe günü 17.30 – 20.30 arasında gerçekleşecek etkinliğe www.buyernetwork.net/ihracat adresi üzerinden katılım sağlayabilirsiniz.

 

Banka Avalli Poliçenin Postada Kaybolması

Geçen haftaki yazımızda banka avalli (garantili) bir poliçenin postada kaybolma olasılığını gündeme getirerek, avalist (garantör) bankanın, kaybolduğu iddia edilen poliçenin yerine yenisini verip vermeyeceği konusu ele alınmıştı.

Garantör banka poliçeye aval vermekle, kendi gişelerine ilk ibrazda hiçbir itiraza mahal vermeden poliçe bedelini derhal ödeyeceğine dair banka yükümlülüğünü (asli bir borç yükümlülüğü) ifade eden aval kaşesini poliçenin ön yüzüne basarak, aynı zamanda müşterek borçlu, müteselsil kefil konumuna gelmiştir. Poliçeye aval kaşesi basmakla borç ve risk yükümlülüğünü üstlenmiştir. Aval kayıtsız şartsız verilmiş ve poliçenin vadesinde ödenmesi zorunludur. Avalli poliçe ciro ile bir başka şahsa devredilse de avalistin asli borç yükümlülüğü tartışmasız devam eder. Aval; poliçenin ön yüzüne yazılır ve geri dönülemez (gayrı kabili rücu) niteliği taşır.

Bu açıklamalarımız sonrasında aval verilmiş poliçenin postada kaybolması halinde, avalistin (garantörün) borç yükümlülüğü devam etmektedir.

Bu açıklamalar bağlamında poliçedeki borçlu veya alacaklı poliçesini postada kaybolduğunui öne sürerek, yeni bir poliçe tanzim edilmesini ve aval veren bankadan tekrar aval verilmesini talep etmesi halinde bankanın ilk yanıtı olumsuz olacaktır. Zira postada kaybolduğu öne sürülen poliçe, herhangi bir kişi tarafından bulunup ödenmesi için aval veren bankanın gişelerine sunulduğu vakit poliçenin ödenmesi söz konusudur. Bankanın ödemeyi askıya alması söz konusu değildir.

Çözüm;

Uluslar arası ticarette kullanılan poliçenin bir başka ülkenin sınırları içinde kaybolması halinde çözüm daha da işin içinden çıkılmaz bir hale gelir. Öncelikle poliçenin postada kaybolduğuna dair posta idaresinden bir beyan alınması gerekir.  Poliçe kaybolmuştur ve bulunamıyor diye. Poliçenin borçlusu tarafından o ülkenin yerel mahkemelerine poliçenin kendi ülke sınırları içinde kaybolduğunu bahisle, poliçenin iptali, hükümsüz olduğuna dair bir dava açılması gerekmektedir. Açılan davanın neticesi kısa sürede alınmayacaktır kuşkusuz. Poliçe iptal davası sonuçlandıktan sonra mahkeme kararı ile birlikte aval veren bankanın ülkesinde de poliçe iptal davası açılır, mahkeme kararı sonuçlandıktan sonra, poliçenin iptali yönünde verilen mahkeme kararları,  poliçeye aval veren bankaya ibraz edilir. Poliçeye aval veren bankanın hukuk departmanları ile muhabir ilişkileri departmanları gereken girişimleri başlatırlar ve mahkeme kararlarını yabancı dile tercüme ederek, bu mahkeme kararlarını bankanın muhabir ağında bulunan bankalara duyuru (boadcasting) şeklinde göndererek, poliçenin kaybolduğunu bahisle ilgili mahkemelerin kararlarının duyuruda yer aldığını, bu duyurudan önce poliçenin iştira ve/veya iskonto işlemleriyle kendi bankalarına ibraz edilmiş olması halinde poliçe bedelini ödeme hazır olduklarını, bu duyuru (broadcasting) sonrasında poliçenin ödemek için ibrazı halinde ödeme yapılmaması konusunda muhabir bankaları bilgilendiren bir  bildiri geçilir. Bu bildirinin gönderilmesini müteakip belli bir süre muhabir bankalardan geri dönüşler beklenir. Yaklaşık 5-6 hafta bekleme süresi geçtikten sonra muhabir bankalardan kaybolan poliçenin ibraz edilmediği ve ödenmediği yönünde geri dönüşler alındıktan sonra, zaten daha önceden alınan mahkeme kararları gereği poliçenin iptali gerçekleşmiş olur.  Bankalar, yasal prosedür tamamlandıktan sonra yeni bir poliçe düzenlemesi yaparak poliçeye yeni bir aval verirler. Kaybolan poliçede bulunan aval mahkeme kararı ile ve yasal süre beklenildikten sonra geçerliliğini yitirmiş olacaktır.

Yasal prosedür sonrasında bankanın yeni poliçeye aval vermesi, iki defa taahhüt altına girdiği anlamına gelmeyecektir. Ancak banka müşterisinin, poliçenin kaybolduğunu ileri sürerek bankadan yeni bir poliçe talep etmesinin karşılığı ilk etapta daima olumsuz olacaktır.

Ege İhracatçı Birlikleri’nin Başarısı Tescillendi

Ege İhracatçı Birlikleri kalitesini ve başarısını uluslararası standartlara taşıyarak ISO: 9001 Kalite Yönetim Sistemi Belgesi almaya hak kazandı.

Birliğimiz resmi kurumların yaklaşık 6-7 aylık denetim inceleme süreçlerinden tam not aldı.

Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, ISO: 9001 Kalite Yönetim Sistemi belgesinin birçok parametreyi içerdiğini söyledi.

“Bu parametrelerin içinde kalite, yönetim, kontrol, çalışanların başarılı performansı, kurum içi iyi iletişim, hem ulusal hem uluslararası düzeyde uygulanabilirliğin sağlanması var. Bugün bir adım daha öne giderek ISO 9001 belgesi aldık. Dünyada her şeyin bir standardı yani ortak bir dili var. ISO 9001 belgesi bu uluslararası standardı yakalamak için sürdürülebilir kalkınma girişimlerimize sağlam temel oluşturan adımlardan biriydi.”

ISO 27001 belgesi yolda

Sürecin başarıyla tamamlandığını ve resmi kurumlar tarafından tescillendiğini anlatan Eskinazi, birlik personeline de teşekkür etti.

“Marka değerimizi ve itibarımızı artırma hedeflerimizden birini daha gerçekleştirmenin gururunu yaşıyoruz. ISO 9001 belgesi, Ege İhracatçı Birlikleri için her zaman kaliteyi gösteren devamlılığı olan bir süreç olacak. Birliğimizin kalitesinin her gün daha da artırılması, ileriye götürülmesi sizlerin emekleriyle oluyor. Bu belgeyi alırken göstermiş olduğunuz başarıya ve emeklerinize teşekkür ediyorum. İzmir’de Ege İhracatçı Birlikleri’nin her zaman kalite olarak en üst seviyede olacağından eminim.”

Jak Eskinazi, bilgi varlıklarını koruma ve kontrolünü içeren uluslararası güvenlik standardı ISO 27001 Bilgi Güvenliği Yönetim Sistemi belgesiyle ilgili sürecin devam ettiği bilgisini de paylaştı.

Kötü Bir Yöneticiyle Nasıl Başa Çıkabilirsiniz?

Kariyeriniz boyunca başınıza gelebilecek en güzel şey, sizi ve gelişiminizi destekleyen bir yöneticiyle çalışmanızdır. Ancak şansın bu konuda sizden yana olmadığını düşündüğünüz günler de olur. İş hayatınıza olumsuz etkilerde bulunan yöneticilerle nasıl başa çıkabilirsiniz? Bu ayki yazımızda bu konuya farklı bir açıdan yaklaşmak istedik.

1 – Aklı pazara çıkarmışlar herkes kendi aklını satın almış, hiçbir yönetici de kendisinin kötü bir yönetici olduğunu düşünmek istemez.

Çok yönlü bakış açısıyla değerlendirdiğinizde görürsünüz ki; kötü yönetici diye bir şey yoktur, değerler çatışması vardır. Yöneticinizin değerlerini, önceliklerini, sizden beklentilerini iyi analiz etmelisiniz. Ekip lideri – ekip üyesi iletişim çatışmalarında genellikle aşağıdaki şekilde gösterilen durum söz konusudur:

Bulunduğunuz pozisyonun gerektirdiği beceri ve yetkinliklerden emin olmanız gerekir. Bunların çoğu, görev tanımlarında yazmayan özelliklerdir. Görev tanımları, politikalar ve prosedürlerde işinizi en doğru şekilde yapmanız için “ne yapmanız” gerektiği yazar. Ancak sıklıkla o işi “nasıl yapacağınız” yazmaz.

Örneğin; işiniz projeyi gününde ve tam olarak teslim etmek olabilir. Ancak sizin projeyi gününde tamamlayabilmeniz için, iş size gelene kadar öncelikle başkalarının kendi sorumluluklarındaki iş adımlarını tamamlamaları gerekir. Herkesin işini tam, eksiksiz ve zamanında yaptığı mükemmel bir dünyada yaşıyorsanız hiçbir sorun yaşamazsınız.

Eğer öyle bir dünyada değilseniz, “ben işimi iyi yapıyorum, herkesten de aynısını bekliyorum”, yaklaşımı size yardımcı olmayacağı gibi ilave sorunlar yaşamanıza sebep olabilir. Projenin diğer taraflarına ve ortaklarına iş yaptırabilmek için onlarla güçlü iletişim bağları kurmanız, onlarla uyumlanmanız gerekir. İşte görev tanımlarında göremedikleriniz bunlardır. Yöneticinize şikâyet gitmeyecek şekilde kiminle nasıl uyum içinde iletişim kurabileceğinizi ve nasıl iş yaptırabileceğinizi iyi analiz etmelisiniz.

Siz o pastayı yapabilmek için günler geceler boyunca çalışmış olabilirsiniz. Ancak yöneticinizin sizden asıl beklediği şey mutfağı temiz kullanmanız, ortalığı kırıp dökmemenizdir. Hiçbir yönetici, siz işinizi yaparken kırıp döktüklerinizi onarmakla uğraşmak istemez.

2- Siz Değişince, Talihiniz de Değişir:

Yaşamınıza sadece yöneticiniz değil, arkadaşlarınız, komşularınız, akrabalarınız ve diğer insanlar da olumsuz etkilerde bulunabilir. Bu sorun insanlığın ilk gününden beri vardır, son gününe kadar da var olmaya devam edecektir. Peki ya, tüm bu büyük resim içerisinde siz neredesiniz? Büyük düşünürler ve liderler, gelişimin içeriden dışarıya doğru açılan bir kapı olduğunu, başka insanlar ve onların sizin üzerinizdeki olumsuz etkileri yerine kendinize ve çözüme odaklanmanızı söyler. Kötü komşunun, insanı ev sahibi yaptığını hatırlayın.

Ne istediğini bilene, dünya bile kenara çekilip yol verir. Tutkuyla inandığınız, zorlayıcı ama ulaşılabilir, uzak ama net şekilde görülebilir anlamlı bir amacınız var mı? Eğer varsa, ister inanın ister inanmayın, yöneticiniz bile olsa, çevrenizdeki insanların olumsuz etkilerinin, kendiliğinden en aza indiğini göreceksiniz. İş dünyasından ne istediğini bilen bir insan, kendisi için ya uygun bir yol bulacak ya da bir yol açacaktır.

Bakış Açınızı Amacınıza Göre Yeniden Yapılandırın:

Böyle durumlarda önünüzde 2 seçenek vardır: Ya başka insanların hayatınıza olumsuz etkilerinden şikâyet halinde olacaksınız ya da onların varlıklarını kendi gelişiminiz için bir fırsat olarak göreceksiniz. Bunlardan birincisi soruna, ikincisi ise çözüme odaklı bir yaklaşımdır. Gelişimin önünü açan ve kötü komşunun insanı ev sahibi yaptığı yaklaşım ikincisidir. Bakış açınızı 3 farklı şekilde ele alabilirsiniz:

Sizin Dünyaya Bakışınız:

Tüm bu olumsuz şartlar içerisinde siz kendinizi nerede konumlandırıyorsunuz? Yöneticisiyle sorunlar yaşayan biri mi, yoksa yöneticisi ile sorunları çözmeye odaklanan biri mi?

Dünyanın Size Bakışı:

Siz, hayatınızdaki her insana aynı şekilde mi davranırsınız? Eğer her insana farklı şekilde davranıyorsanız, aradaki farkı belirleyen şey nedir? Peki, yöneticinizin her insana karşı davranışı aynı mı? İnsanların bize nasıl davranacağına, bizi kendi yol haritalarında nereye koyacağına, farkında olmadan kendi ellerimizle biz kendimiz karar veririz. Bunu konuştuklarımızla, konuşmadıklarımızla, beden dilimizle ve olaylara bakış açımızla yaparız. Hiç merak ettiniz mi, acaba dışarıdan nasıl görünüyorsunuz?

Sizin Kendinize Bakışınız:

Bu ilk ikisini belirleyen şey, sizin kendinize bakış açınızdır. Biz kendimizi öncelikle kendi gözümüzde bir yerlere konumlandırır ve hayatı da buna göre yaşarız. İlginç olanı, insanların da bizi aynı açıdan görmesidir. Kendinize inanıp güveniyorsanız, hedefinizle uyumlandıysanız, duygu, düşünce ve beden dili olarak “o odak noktasında” uyum içindeyseniz başka insanların zihinleri de sizdeki bu uyumu yakalayacaktır. İşte o zaman, onlar da sizi o noktada görecektir. İnsan zihni milyonlarca yıldan beri, diğer insanlardaki uyum ve uyumsuzluğu yakalamak üzere gelişmiştir.

3- Bir Yol Haritanız Olsun:

Bir hava aracını gök taşından ayıran şey, bir rotası olmasıdır. Sonuçta hava aracı önceden belirlenen koordinatlara kontrollü iniş yapar, gök taşı ise “düşer” ve düştüğü yeri yakıp geçer. Siz hangisisiniz? Rotanızı, hedefinize giden yoldaki ara istasyonları, destek alacağınız insanları, ikmal noktalarını ve gelişim alanlarınızı belirlediniz mi? Eğer bir yol haritanız varsa (yöneticiniz bile olsa) geçit vermez dağların, nasıl geçilebileceğini bilirsiniz.

4- Oyun Oynamayın, Sizinle Oynanmasına İzin Vermeyin:

Çoğu insan, bir başkasıyla iletişim kurarken psikolojik oyunlar oynar. Kimseyle oynamayın, kimsenin oyununa da alet olmayın. Böyle anlarda “ sakin bir yaklaşımla”, karşınızdaki insana karşı eleştirel olmadan, tavsiye vermeden, “ben” odaklı net cümlelerle kendi durumunuzu, duygu ve düşüncelerinizi net bir şekilde ifade edin. Bu duruşunuz, sizi o psikolojik oyundan çıkaracaktır.

5- Negatif Konuşmalardan Uzak Durun:

İş yerindeki mutsuzluğa neden olan en önemli faktörlerden biri çalışanların birbirlerini olumsuz yönde etkilemesidir. Zor şartlarda insanlar işyerinde karşılaştıkları sorunları birbirleriyle paylaştıkça dayanışma içinde olduklarını “zannederler”. Halbuki aslında birbirlerine zarar verdiklerinin farkında bile değillerdir.

Negatif duygular, pozitif duygulara göre daha hızlı yayılır. Yöneticinizi veya başka insanları eleştiren diyaloglar içinde bulunmak, siz konuşmasanız bile konuşan insanlar arasında bulunmak, motivasyonunuzu alıp götürür. Siz bu diyaloglara katılmasanız bile bu tür ortamlar, şirketteki olumsuz şeyleri bulup çıkarma üzerine kurulu olduğundan, olumlu enerjinizi yutan eden kara delikler gibidir.

Bazen insan kendi şansını yaratır, bazen de şansı insanı. Kariyerinizde karşılaşabileceğiniz en büyük şans, sizi ve gelişiminizi destekleyen bir yöneticiyle çalışmanızdır. Bu 5 maddeyi uygulayınca kariyerinize olumsuz etkilerde bulunan yöneticilerle başa çıkabildiğinizi, adeta şansınızı kendinizin yarattığınızı göreceksiniz.

Dahası, yöneticinizin de sizinle arasının iyileştiğini fark edeceksiniz. İşte o zaman bana da bir teşekkür e-maili gönderirsiniz.

Çoğu zaman dış koşulları değiştiremeyiz. Karşımızdaki insanları da değiştiremeyiz. Ama bunların üzerimizdeki etkilerini değiştirebilir, hatta onlardan faydalanabiliriz. Mahatma Gandhi’nin de dediği gibi, “Dünyayı değiştirmek istiyorsan, ilk önce kendinden başla.”

Hayat Denilen Oyunun Kurallarını Fark Ettiniz Mi?

Bazen bilgi birikiminiz, donanımınız, tecrübeniz ve iş kalitenizin yarısına bile sahip olmayan insanların sizden çok daha iyi konumlara geldiğini görür, iş hayatının adaletsizliklerle dolu olduğunu düşünürsünüz.

Gerçekten öyle mi? Ya biri sizin bu düşüncenize meydan okusa ve iş hayatının aslında insanlara olabildiğince adil davrandığını söyleseydi, ne düşünürdünüz?

Nasıl mı? Şimdi zamanı geri sarıp az önceki örneğimize geri dönelim:

Siz kendinizi daha üst noktalarda konumlandırmak için almanız gereken eğitimler, sertifikalar, okumanız gereken kitaplar ve yaşamanız gereken tecrübeler olduğunu düşünürsünüz. O esnada diğer kişi sizden çok farklı düşünceler içinde: O pozisyonun kendisinin hakkı olduğundan gayet emin.

Ve ortaya çıkıp sizin hayalinizi kurduğunuz o pozisyona talip oluyor ve onu alıyor. Bu da size şaka gibi geliyor. Hayır şaka değil, hayat denilen oyun böyle.

Öyleyse, hayat bir oyunsa, belki de oyunun kurallarını tekrar gözden geçirmemiz gerek:

Kural 1- Oyun, kendinizi haritada konumlandırdığınız yerde başlar.

O kişi kendini orada konumlandırıyor ve buna da inanıyor. Bir başkasıyla bu konuda konuşurken de size kıyasla çok daha ikna edici ve inandırıcı. Çünkü bir şeye tutkuyla inanan bir insan, başkalarını da buna kolaylıkla inandırabilir. Ne de olsa “Bilinen en güçlü silah, ateşlenmiş insan ruhudur.”

Siz ise kendinizi daha farklı bir noktada konumlandırıyorsunuz. Sonuçta herkes kendini konumlandırdığı noktadaki yerini alıyor.

Kural 2 – Harekete geçen, oyunu kazanır.

Diğer kişi sizden farklı bir şey yaptı, o pozisyonu almak için harekete geçip elinden geleni yaptı. Evren, harekete geçeni sever. Harekete geçmek birçok doğa kanununun çalışmasına sebep olur. Etki tepki, denge, esneklik ve çekim kanunu gibi.

Türklerin tarih sahnesinde en çok devlet kuran ulus olmasının sebeplerinden birinin de bu olduğunu düşünüyorum. Çünkü geleneksel Türk yönetim sisteminde bugün bile geçerliliğini koruyan bir anlayış vardır: Kervan yolda dizilir. Hele bir yola çıkalım, eksikliklerimizi yolda tamamlarız. Bu son derece esnek bir hareket planıdır. Ve ‘eksiklikler yolda tamamlandığı müddetçe’ de gayet başarılı sonuçlar almak mümkündür. Çünkü iş, işte öğrenilir.

Kural 3 – Kendinize karşı objektif olun

Belki diğer kişinin kendisiyle ilgili olan algısı yanlış. Ama acaba sizin de kendinizle ilgili algınız ne kadar doğru? O belki kendiyle ilgili var olan 4’ü 8 olarak görüyor. Acaba siz de kendinizle ilgili var olan 7’yi 5 olarak algılıyor olabilir misiniz?

Şu durumda her ikiniz de kendinizi yanlış algılıyorsanız, hanginiz daha mutlu?

Sahip olduğunuz donanımı, bilgi birikimini ne kadar takdir ediyorsunuz?

Kural 4 – Başkalarının haritasındaki yeriniz, size bağlıdır

“Peki ama insanların beni konumlandırdığı yeri değiştiremem ki. Benim kendimi nasıl gördüğüm önemli ama, insanların da beni nasıl ve nerede gördüğü daha önemli değil mi?”

Hiç bilmediğiniz bir yerde yol sormak için bir bakkala girdiniz mi? Bir anlığına gözünüzde canlandırın. Birbirini hiç tanımayan iki insan, siz ve bakkal birbirinize bakıyorsunuz. Adam sizi dükkanında ilk defa görüyor. İlk bir kaç saniyede sizin dost mu, düşman mı, müşteri mi, uzak bir akraba mı yoksa yolunu kaybeden biri mi olduğunuzu anlamaya çalışıyor.

“10 saniye zaman ayırmam gereken biri mi?”

“Uzun süreli dostluk kurabileceğim biri mi?” veya

“Kârlı bir müşteri mi?”

Hatta size “siz” şeklinde mi hitap edecek, saygı duyacak mı, kaba bir söylem içine mi girecek?

Ve o büyülü soru soruyor :”Buyurun, ne istemiştiniz?”

Kendinizi onun gözünde konumlandırmak artık tamamen sizin elinizde. Verdiğiniz cevaba göre de sizi kendi hayatında bir yere koyacak. Yani size olan davranışını siz şekillendireceksiniz.

“Buyurun, ne istemiştiniz?” Hiç duymasanız da beden dilinizle, sözlerinizle, insanlara ve olaylara yaklaşımınızla bu büyülü soruya her gün yüzlerce defa cevap veriyorsunuz. İnsanların size nasıl davranacağına, sizi nereye koyacağına kendi ellerinizle siz karar veriyorsunuz. Kendinizi onların gözünde konumlandırıyorsunuz. Bunu patronunuza sunum yaparken anlattıklarınız ve anlatmadıklarınızla yapıyorsunuz. Arkadaşlarınızla okey oynarken, nişanlınızla sohbet ederken yaptığınız tek şey, kendinizi onların gözünde bir yerlere konumlandırmak.

Ve hatta kendinizle yalnız kaldığınızda da kendinizi, kendi gözünüzde bir yerlere konumlandırıyorsunuz.

Kural 5 – Her oyuncu değerlidir.

Bazen yaptıklarımız ile kendimize biçtiğimiz değer bütünleşmiş, durum karmaşık bir hal almıştır. Sanki kendi gözünüzdeki değerinizi, yaptıklarınız, başardıklarınız ve kazandıklarınızla ölçersiniz.  Bu biraz mizaçla, biraz da her geçen gün daha fazla “başarı” ve “kazanma” odaklı bir topluma dönüşmekle ilgilidir. İçinde yaşadığımız toplumun değer normları, kendi kendimizi değerlendirirken bilişsel çarpıtmalara sebep olabilir.

24 ayar saf bir gerçek var ki o da; değerli ve önemli olmak için harika bir şey yapmanıza, başarmanıza gerek yoktur.

Siz zaten harikasınız!

Siz zaten değerlisiniz!

Siz zaten önemlisiniz!

Siz zaten sevilmeye layıksınız!

Siz teksiniz (İkiz bile olsanız)

Siz zaten yeterlisiniz!

Ve siz normalsiniz!

İnsanın kendi gerçek değerini bilmesi nedir? Bir insanın kendi gerçek değerini bilmesi ayrı bir şey, kendisini dev aynasında görmek ayrı bir şey değil midir?

Dunning-Kruger Sendromuna farklı bir bakış açısı oldu, ama şimdi hayat denilen oyunda, haritadaki yerinizi daha iyi görebiliyor musunuz? Belki de hayat adil değil, ancak en azından sizin kendinize davrandığınızdan daha adil olabilir mi? Belki de oyunu, kurallarına göre oynamak gerekiyor. Belki de bu yüzden bilge insanlar binlerce yıldır, önce kendinden başla der, hiç biri önce dış sorunları çöz demez:

“Dünyayı değiştirmek istiyorsan, ilk önce kendinden başla.” (Mahatma Gandhi)

“Sen değişince, talihin de değişir.” (Atasözü)

“Değişim, ancak içeriden açılan bir kapıdır.” (Terry Neil)

“İnsanın gelişimi içeriden dışarıya doğrudur.” (Sigmund Freud)

“Kendini bil” (Tapınak yazısı)

“2000’li yılların en önemli keşfi, insanın kendisini keşfi olacaktır” (Alexis Carrel)

Yani derler ki, önce haritadaki yerinizi görün.

Tedarikçilerin Konumlandırılması

Temelde satınalma faaliyetleri için aşağı yukarı her sektörde aynı iş adımlarının takip edildiğini söyleyebiliriz. Bu sebepledir ki sektörler arası dikey değişikliklerin en yaygın olduğu bölümlerin başında satınalma gelir. Sektör farklı olsa da amaç hep aynıdır ve stratejiler çoğunlukla birbirine benzerlik gösterir.

Her sektörün satınalma yöneticisinin amacı; karlılık, uzun dönem stratejileri ve  değer odaklı sürdürülebilir faaliyetler etrafında şekillenir. Yalnız , satın alma süreçlerini yürütürken bir diğer önemli nokta, tedarikçilerdir. Sektörel bazda satınalma kavramında bir değişiklik olmazken,  tedarikçi konumlandırmaları farklılık gösterir.

Maalesef ki günümüzde hala tedarikçilerinden çekinen sektörlere, satınalma yöneticilerine, rastlamaktayız.

Bu durum bana çocukluk dönemlerimi hatırlatır. Çocukluğumda yaşadığım mahallede iki farklı bakkal vardı. Herhangi bir şey almak için birini tercih ettiğimde, aradığım ürünlerden biri tercih ettiğim bakkalda yoksa elimdeki poşetlerle diğer bakkala gitmeye çekinirdim. Bakkal amca üzülür veya yine bana , neden diğer bakkala gittiğimi sorar da cevap veremem diye korkardım. Çok kere elimdeki poşetleri bir kenara saklayarak ikinci bakkala girdiğimi bilirim.

Sonra ne oldu?

Mahallemize bir market açıldı ve bakkalların ikisi de zaman içerisinde kapandı. Bakkallar bizim ihtiyaçlarımızı tedarik ettiğimiz ticarethaneler değil ailemizden birileri olmuştu. Biz güçsüz onlar güçlüydü, onlar ne getirirse biz onu tüketebiliyorduk. Bir gün bakkala gidip mayonez istediğimde, entel dantel icatlar çıkardığım gerekçesiyle bakkal sahibinden fırça yemişliğim bile oldu.

Bu durum, tedarikçisini doğru konumlandıramayan sektörlerdeki satınalma yöneticilerinin birebir yaşadıklarını yansıtıyor. Satınalma yöneticisi tedarikçi ağını  bakkal kültüründen market kültürüne evrimleştirmekten sorumludur. Tedarikçinin güçlü, satınalma yöneticisinin zayıf olduğu ve tedarikçinin portföyü kadarlık ürün ağında sıkışıp  kalan  bir satınalma yönetimi düşünülemez.

Tedarikçilerle ahbap ilişkilerini bir kenara bırakıp profesyonelce almak istediğimiz tüm ürünleri hatta mayonezi bile kim bize tedarik edebiliyorsa ondan almaya devam edebilelim. Bu bizim çalıştığımız kurumlara karşı olan önemli sorumluluklarımızdan.

Sektörlere göre değişen bu tedarikçi konumlandırmaları elbette zamanla birbirinden etkilenerek benzer seviyelerde dengelenecektir. Bize düşen bu sektör dengesinin en hızlı şekilde sağlanmasına destek olarak gerekirse market kültürüne evrimleşemeyen bakkalların birer birer kapatılmasına razı olmak.

 

  • – –  > Bu makale ilginizi çekebilir:  

Tedarikçi Günü Nasıl Planlanır? Organizasyon ve Yürütme için Yol Haritası 

Eğitim: TEDARİKÇİ PERFORMANS DEĞERLENDİRME ve TEDARİKÇİ İLİŞKİLERİ EĞİTİMİ
Teklif almak için: egitim@satinalmadergisi.com

Tedarikçi Performans Değerlendirme Eğitimi
Tedarikçi Performans Değerlendirme Eğitimi içeriğini incelemek için: https://satinalmadergisi.com/egitim-programlari/

Kullanıcı Deneyiminin Global Gündemi UXistanbul’da!

UXservices tarafından düzenlenen Türkiye ve bölgenin ilk uluslararası kullanıcı deneyimi konferansı UXistanbul 2020 için geri sayım başladı. İş ve teknoloji dünyasının kullanıcı deneyimi profesyonellerini bir araya getirecek olan etkinliğin bu yıl altıncısı düzenleniyor. Facebook, Google, Volvo ve HSBC gibi dünya devlerinden gelen konuşmacıların sunum ve workshopları ile kapsamlı bir içerik sunacak olan konferansta ayrıca Türkiye’nin ilk kullanıcı deneyimi raporunun 5’inci edisyonunun lansmanı da yapılacak.

Kullanıcı deneyimi ve kullanılabilirlik alanında Türkiye ve bölgenin ilk uluslararası konferansı niteliğindeki UXistanbul’un altıncısı, 18 Şubat 2020, Salı günü The Point Hotel Barbaros’ta düzenleniyor. Projelerinde en güncel uluslararası kullanıcı deneyimi tasarımı ve kullanılabilirlik test trendlerini uygulayan UXservices’in desteğiyle düzenlenen konferans bu yıl, Google, Facebook, HSBC gibi dünya devlerinden gelen konuşmacıların sunacağı konuşmalar ve profesyonellerin uzmanlıklarını geliştirecekleri workshoplarla kullanıcı deneyimi konusundaki global trendleri masaya yatıracak.

Türkiye’nin kullanıcı deneyimi raporu açıklanıyor

UXistanbul 2020 Konferansı, kullanıcı deneyimini iş ve teknoloji dünyasının gündemine taşımanın yanı sıra 5. edisyonunun açıklanmasına da aracılık edecek.UXservices yönetiminde, yüzlerce sektör profesyonelinin katkısıyla hazırlanan Turkey User Experience (UX) Report 2019/20endüstriye ilişkin detaylı bilgiler ve istatistikler ile sektörün gelişimine ışık tutacak.

Dijital dönüşüm ve kullanıcı deneyimi bir arada

Tam gün süren UXistanbul 2020 boyunca yurt içi ve yurt dışından gelen 5 keynote konuşmacı ve6 konuşmacının gerçekleştirecekleri sunumların yanı sıra 6 farklı workshop ile zengin içerikli ve kapsamlı bir program gerçekleştirilecek. UXservices Deneyim Tasarımı Yöneticisi Besim Kosova’nın açılış konuşmasıyla başlayacak olan konferansta, Facebook UX Yöneticisi ve Ürün Tasarım Müdürü Gülay Birand, Google UX Direktörü Paolo Malabuyo, HSBC DesignOps Direktörü Peter Fossick, Springer Nature UX Araştırma Operasyonları Müdürü Stephanie Marsh, Google UX Yöneticisi Hilal Koyuncu, Facebook Araştırma Program Yöneticisi Linn Larsson, ASML Kıdemli UX Araştırmacısı Mileha Soneji ve Akbank Dijital Müşteri Deneyimi Yöneticisi Müge Çiğdem İşlek dijital dönüşüm, kullanıcı araştırmaları ve bu araştırmalardan edinilen içgörüler, ve kullanıcı deneyimi odaklı ufuk açıcı sunumlar yapacak.

Volvo Group’ta Erişilebilirlik Uzmanı ve UX Stratejisti olan Piotr Zrolka’nın gerçekleştireceği workshop ise Volvo gibi bir dünya markasının kullanıcı deneyiminde nelere dikkat ettiğini, bu konuda odaklandığı noktaları gözler önüne serecek.

18 Şubat 2020 Salı günü, 08.00-17.45 saatleri arasında düzenlenecek olan UXistanbul’a https://uxistanbul.org/#register linkinden kayıt yaptırmak mümkün.

Avrupa’ya Adım Adım

Yys sertifikalarımız hayırlı olsun…

Hızlı ve seri şekilde bir bir firmalarımızın çoğu YYS hazırlığı içinde bir çoğu sertifikasını aldı, bir çoğu da hazırlıklarını son gaz devam ettiriyor ancak biliyor muyuz ki biz ve devletimiz bu sürece hazır mı?

Takıldığım en büyük nokta; nakliye firmalarının bu süreçte neler yaşadığı ve evraklarını hazırlayıp işlemlere başladığında araçların nasıl bir işleme tabii olacağı. Çünkü bu kadar denetim ve hazırlığın akabinde maalesef ki havada kalan bir çok noktamız mevcut.

Örneğin; araçların geçiş üstünlüğü, YYS’nin bize katacağı değerler gibi… Normal şartlarda YYS sahibi firmaların araçlarının geçiş üstünlüğü olması gerekir çünkü devlet bize güvenmiş ve bizi yetkilendirilmiş yükümlü yapmış ama kapılardaki memurlar mühürlerimizi dahi görmesine karşın bize güvenmemiş.

Denetimler ve bu kadar hazırlık öncesinde acaba önce devletin kendi çalışanlarına mı bu eğitimleri verip bilgilendirmesi gerekirdi?

Ticaret Bakanlığı, Gümrükler Genel Müdürlüğü bununla ilgili 52856264-106.0 sayılı bir genelge yayınlamış ve genelgede hususlar açık ve net şekilde geçiş önceliğini belirtmiştir. Bu hususta tabii ki tır parkları+ kapı memurlarının yeterince bilgilendirilmesi gerekir ki şoförlerde rahatça kendilerini izah edip ne yaptıklarını anlatabilsin.

Şununla karşılaştığımız durumlar oldu; şoför arkadaşlarımızın kendini anlatmaya çalıştığı geçiş önceliğini belirtmeye çalıştığı lakin yetkili memurun durumdan haberdar olmadığı için aracı normal kapı sırasına sokarak hiçe saydığı…

Peki şimdi biz neredeyiz? İşlemlerimizin geri kalan kısmında bizlerden önce bu hazırlığa memurlarımızı mı sokmak gerekiyor acaba?

YYS’nin kapsamını kimin neye sahip olmak için bu zorluğa göğüs gerdiği kendini ispatlamaya çalıştığını gayet iyi biliyoruz lakin gitmeye çalıştığımız, ulaşmaya çalıştığımız hedef doğru olsa da izlediğimiz yollarımız yanlış.

Yıllar önce Almanya’da bu sisteme geçişin ilk yapıldığı dönemlerde tek tek dünya ofislerine gelip ne olacağını ne yapılacağını anlatmış ve insanların kafasında çaycısından şoförüne bunu anlamlandırmaya çalışmışlardı. Bizde ise; YYS alıyoruz peki bunun açılımı ne deseniz 10 kişiden biri hususu açıp bilgi verir.

Öncelikli geleceğimiz ve yapmamız gereken birçok danışman bulundurup bu süreçte çalışanlarımızı eğitip asıl hedefimizin ne olduğunu ne yapmak istediğimizi, bu belgeye sahip olduğumuzda bize neler getireceğini, olmaz isek neler kaybedeceğimizi anlatmamız gerekiyor.

Yayınlanan genelgeler aslında çok net iken bir çok detayın genel açılımda ne olduğunu bilmediğimiz için yine dönüp dolaşıp en başa gelip diyoruz ki, bu ne?

Peki YYS: Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü nedir?

Devletin yaptığı açıklama: gümrük yükümlülüklerini yerine getiren, kayıt sistemi düzenli ve izlenebilir olan, mali yeterlilik, emniyet ve güvenlik standartlarına sahip bulunan, otokontrolünü yapabilen güvenilir firmalara gümrük işlemlerinde birtakım kolaylık ve imtiyazlar tanıyan ve uluslararası geçerliliği olan bir ayrıcalıktır.

Açıklaması: devlet diyor ki bana; evrağın, sistemin, depon, çalışanın, arşivin ile sana güvenebileceğimi kanıtla ben de sana ticaret yapman için kolaylık sağlayayım, senin malını gümrüğe sokmadan ihracat yapmanı, ithalat yapmanı sağlayayım, vergi hususunda imtiyazlar vereyim, sen de uluslararası platformda tanın, şirket güvenilirliğin artsın, rekabet avantajı sağla.

Etkin ve etkili kullanabilirliğini sağladığımız takdirde gerçekten uluslararası platformda şirketlerimize ve bütçelerimize gerçekten çok şey katacağız.

Bow-tie Modelini Hayatınıza Entegre Edin

Merhaba. İş güvenliği mühendisleri iyi bilir. Tesis/Proses güvenliğinde Bow-Tie (papyon) modeli uygulanarak felaketlerin önüne geçilir. Senaryolar oluşturulur, yaşanabilecek olaylar belirlenir. Olay öncesinde önleyici faaliyetler keşfedilerek olayın önlenmesi; olay sonrasında etkisini azaltıcı faaliyetler ile etkisinin azaltılması hedeflenir. Modelin şeması aşağıdaki gibidir.

Bu eğitimi aldığımda, “Bugün ne öğrendiniz, hayatınızda nasıl uygulayacaksınız” diye sormuştu eğitmen. Bir tesiste bunları uygulamak güzel elbet, farkındalık oluşturuyor bunları bilmek. Daha dikkatli oluyorsunuz. Peki ya hayatımda uygulamayı düşünmüş müydüm? Garantici yapıda olan insanlar her zaman önleyici faaliyetleri kendi kendilerine bulup uygularlar. Peki ya etki azaltıcı faaliyetler? Aslında bu, “zararın neresinden dönülse kardır” mantığı ile birebir aynı. Farkında olmadan uyguluyor olabiliriz. Farkında olarak uygulamak başka birşey. Zamanında çoğumuz yaşamışızdır, kötü bir olay olur ve hemen panik olmuşuzdur. Aslında orada, cerrahın yaptığı gibi çürük parçayı kesip atsak, tüm bedeni kurtarabiliriz. Bunu bilerek hareket etmek, bizleri daha soğukkanlı yapar. En azından ben bunu keşfettiğimden beri soğukkanlıyım. Tabi bunun için gündelik yaşantımızda sadece 1-2 dakikalığına bunları düşünerek kendimizi planlamak ve hazırlamak gerekiyor. Bu çalışmanın, tesis güvenliği için önceden yapılması gibi…

Ne dersiniz:

  • Bow-tie modeli ile panik insanlar soğukkanlı olabilir mi?
  • Bunu uygulamayı düşünüyor musunuz?
  • Profesyonel bir eğitmenden, pratik yapmak için bu eğitimi almayı düşünüyor musunuz?